Category Archives: Global Kriz

Zorlu Bir Kışa Hazırlanın

Facebook Sayfamdan 20/08/2020 Michael Laitman

Yazın sonuna yaklaşıyoruz ve Covid-19 pes etmiyor. Kısıtlamaların hafifletildiği her yerde, öncesinden daha güçlü patlak vermekte, daha da genç insanları enfekte etmekte ve mutasyonlarla 10 kat daha fazla bulaşıcıdır. Sıcaklıklar düşmeye başladığında ve açık hava eğlenceleri daha az çekici hale geldikçe, insanlar ya dışarı çıkmaktan vazgeçecek ya da kapalı mekan etkinliklerine katılacak ve zaten yüksek olan bulaşma riskini artıracaklar. Aynı zamanda, evde kalanları en iyi ihtimalle sinirlilik ve moral bozukluğu bekleyebilir ve öfke nöbetleri olasıdır.  Ve en kötüsü, aile içi şiddetin hızla artacaktır.

Ayrıca, işler sona erip çok sayıda nakit akışı krizine girildikçe, gıda güvensizliği ve kamu hizmetlerinden kopukluk olağan hale gelecektir.  Bu durumda, yaklaşan gergin seçimlerle birlikte umutsuzluk, sokak şiddetini, cinayeti, yağmayı ve kundaklamaları rutin hale geldiği noktaya kadar şiddetlendirecektir. Pek çok şehir ve mahallede insanlar evlerinin dışına adım atmaya cesaret edemeyecekler.  Bir şeyler hızlı değişmediği sürece, çok zorlu bir kışa hazırlansak iyi olur.

Ama değişebilecek bir şey varsa, bu gelecektir.  Geleceği şekillendirmek daima bizim elimizdedir.  Ve şimdi, toplumumuzu bir topluluk, birbirlerinden sorumlu olan ve sırf benim siyasi, ırksal ya da etnik olarak yanımda olmadıkları için başkalarının yol kenarına düşmesine izin vermeyen, sorumlu bireylerden oluşan bir topluluk haline getirmek için son çağrımız.

Yıkılmadan önceki son günleri yaşıyoruz, ancak henüz düşmedik.  Kalbimizdeki nefrete bakıp şunu söyleyebiliriz: “Sen ne kadar büyürsen, biz insanlar o kadar çok birleşeceğiz. Bağımızı sıkılaştırmamız sadece senin sayende nefret.”

Karşıt görüşlerin birbirinden hoşlanmaması doğaldır.  Çatışan görüşlere sahip insanlar arasındaki sevgi her zaman sıkı çalışma gerektirir.  Ama tam da bu yüzden, kendi iradenizle seçtiğinizi gerçekten söyleyebileceğiniz tek sevgi budur. Sadece doğal eğiliminizin üzerine çıktığınızda özgür bir seçim yaptığınızı söyleyebilirsiniz.  Ama bir kez başardığınızda, o sizindir.

Önümüzdeki zorlu kış için hazırlığımız bu olmalıdır. Nefret kesinlikle gelecek, ancak nefretin tamamen üzerinde toplumumuzun kanatlarını birbirine bağlamaya hazırlıklı olmalıyız.  Ve ne kadar büyürse, kendimizi o kadar sıkı bağlayacağız. Bunu yaparsak, o zaman kışın sonunda nefret gitmiş olacak ve Covid de onunla birlikte gitmiş olacaktır.

Doğa Yeni Bir İnsanlığa Hamile

Koronavirüsün bizi içine soktuğu kriz, özünde yeni bir dünyanın doğuşu. Bununla birlikte, tüm insanlık, beklenmedik bir şekilde hamile kalan, tamamen isteksiz ve şimdi dehşete düşen ve ne yapacağını bilmeyen bir kıza benziyor.

Kendimizi bu konumda görmeyelim. Bir embriyo gibi, yeni bir dünyada doğuma hazırlık sürecine girdik. Doğa, bizi doğurması gereken Yaradan hamile. Ve O, bunu yapacak!

Ama O’na yardım etmeliyiz; bu sürece katılmalı, daha çok birleşmeli ve doğumumuza hazırlanmalıyız. Böylece gelişimimizi hızlandırabiliriz, çünkü bu hamilelik belirli bir dönemle sınırlı değildir ama doğmaya hazır olmak için nasıl birleşmeyi başardığımıza bağlıdır.

Bizden istenen tek şey bağdır. Her zaman daha fazla nasıl bağlanacağımızı düşünmek zorundayız ve sonra doğum sırasında nasıl davranacağımızı anlayacağız. Doğum için hala uzun bir yol var. Sonuçta, eğer hepimiz birbirimize bağlanmadan önce doğarsak, o zaman bebek deforme olarak doğar, tam olarak bağlı olmadığımız için vücudunda bazı organlar eksik kalır.

Bağımızla, yeni doğan insanlığın bedenini oluşturuyoruz ve bu nedenle bu bebeğin sağlıklı doğması için gerekli tüm organlarla birleşmek zorundayız. Başarısız bir doğum söz konusu olamaz.

Birliğimiz doğru değilse, o zaman doğa, Yaradan böyle dertler getirecek, bize öyle bir baskı uygulayacak ki, birleşmemiz gerekecek. Doğum kanalı çok dardır ve çıkmak için çok güçlü bir şekilde toplanmamız gerekecek.

Bağlanırsak kolayca çıkabiliriz. Ayrıca, değerlerimizi değiştirmemiz gerekiyor ki, daha önce önemli olan şeyler önemsiz hale gelir ve bunun tersi, daha önce önemsiz olan şeyler önemli hale gelir. Bu, başımızı tepetaklak çevirdiğimiz ve hepimizin aynı görüşü paylaştığı anlamına gelecektir.

Ve sonra kadınların çok iyi bildiği doğum sancıları gelir. Ama şimdi hepimiz onlardan manevi bir formda geçmek zorunda kalacağız, böylece bizi yeni bir dünyada doğuma hazırlasınlar. Tüm bunlar önümüzdedir çünkü şimdiye kadar kendimizi bir embriyo şeklinde bile toplamadık.

Koronavirüs, bu doğuma doğru ilerlememize muazzam bir şekilde yardımcı oluyor, bize sadece temel unsurları bırakıp diğer her şeyi bir kenara koyuyor. Bu nedenle, bir darbe değil ilaç olarak kabul edilebilir. Yaradan, bizi dövdüğü şeyle bizi iyileştirir.

Bir damla meni gelişmeye başladı, yeni dünyadan manevi bir gen (Reşimo), önceki halimizi zaten tamamen tükettiğimiz gerçeğine dayanarak içimizde uyandı. Her birimizin içinde ve hepimizin içinde birlikte gelişiyor ve insanlığın yeni koşulu hakkında bilgi içeriyor, tıpkı embriyonun başladığı hücre gibi, bir damla meni gibi.

Manevi embriyo, Hasadim ışığında, uygun doğum esnasında çıktığı annenin sularında yüzer. Doğru bir şekilde davranır ve sağlıklı bir embriyo olarak birleşirsek, Hasadim ışığında, merhamet okyanusunda, annenin rahminde olduğumuzu hissedeceğiz. Embriyomuz her ay büyüyecek ve gelişecek ve doğması gereken yeni dünyayı görmeyi öğrenecek.

Eğer birleşmezsek, o zaman durumumuz daha da kötüye gidecek ve gerçek açlığa ulaşabiliriz. Doğa bizi değerlerimizi değiştirmeye ve birleşmekten başka bir şey olmadığını anlamaya ikna edecek: grup ya da ölüm.

Ne de olsa henüz rahim duvarına bile bağlanmadık. Bu, her şeyin üzerinde bağ gerektirir. Üst annenin, tüm doğanın, Yaradan’ın içinde bir embriyo haline gelmeli ve doğumla ödüllendirilmek için O’nun içinde gelişmeye başlamalıyız.

Kadınların bu süreci anlamaları daha kolaydır çünkü onlar bunu yaşadılar ve kendi içlerinde hissettiler. Ve şimdi hem erkekler hem de kadınlar bu süreci yaşamalı ve kendilerini anne karnında hissetmeli ve orada gelişmelidirler. Egoizmimize ilişkin olarak karanlık bir yer olmasına rağmen, ihsan etme ve birlik arzusuna ilişkin olarak bu, bize yeni gelişme ve yeni yaşam veren ışık dolu bir dünyadır.

 

“Küresel Corona Pandemisinden Hepimizin Kaçırdığı Bir Öğrenme Var mı?” (Quora)

Koronavirüsün sadece sağlığımıza ve ekonomimize bir darbe olmadığını, hayatlarımızı tamamen değiştirmek için ortaya çıktığını öğrenmeliyiz.

Bir yandan, birçok kişi önemli bir geçiş sürecinin yaşandığını anlıyor. Öte yandan, çoğunlukla Koronavirüs öncesi yaşam tarzımızı hastalığa bir çare bulur bulmaz yeniden canlandırmak istiyoruz.

Bu nedenle bizler bunun neden olduğuna dair anlayışımızı ve hislerimizi artırmak için, doğanın bu salgın aracılığıyla üzerimizde işlediğini görmek için farkındalığımızı yükseltmemiz gerekiyor.

Yani, Koronavirüs bizi kendi evlerimizde birbirimizden ayırmak için, ve dışarı çıkmamız gerektiğinde birbirimizden birkaç adım uzak durmamız için, ve ayrıca bizi halka açık etkinliklere katılmaktan alıkoymamak vb. için ortaya çıkmadı. Bizi karşılıklı bağımlılığımızı ve birbirine bağlılığımızı anlamaya yönlendirmek ve daha karşılıklı sorumluluk ve anlayışla yaşamak için, ilişkilerimizi buna göre ayarlamak için su yüzüne çıktı.

Pandemi aramızda ne kadar uzun süre yaşarsa, yavaş yavaş yeni, daha bütünsel ve küresel bir his yaratmaya o kadar çok hizmet eder.

Bize irademize zıt, karşılıklı bağımlılığımızı öğretme işini yapan darbenin kendisi dışında, eğitim yoluyla isteyerek farkındalığımızı artırmayı başaracağımızı umuyorum.

Başka bir deyişle, sadece gözlerimizin önünde aniden ortaya çıkan bir soruna tepki vermek yerine, içinde bulunduğumuz daha büyük evrimsel süreci öğrenebilir ve küresel ve bütünsel bir doğada nasıl yaşadığımızı görebiliriz, nihayetinde bizi birbirimiz ve doğa ile mükemmel bir bağın uyumlu bir koşuluna yükseltmek için hareket edebiliriz.

Bu büyük resmi anlayarak, Koronavirüs salgınını doğanın bize iyi hesaplanmış bir şekilde öğrettiği zor bir ders olarak görebiliriz. Çocukları eğitmemize benzer şekilde, eğer tavsiyemizi isteyerek dinlerlerse, onlarla olumlu ilişki kurarız ve kendilerini çeşitli sapmalardan korurlar. Ancak tavsiyemize kulak asmazlarsa, onları öngörebileceğimiz daha büyük darbelerden kurtarmak için, onlara karşı daha katı ve sert davranmalıyız.

Bu nedenle ben, öğrencilerim ve kurumum, pandeminin temel nedenini açıklamaya ve hayata yaklaşımımızı yeniden düzenlemek için bu durumu nasıl kullanmamız gerektiğine çok yatırım yapıyoruz. Yani, doğanın üzerimizde nasıl işlediğini öğrenerek, doğayla daha hızlı dengeye girebilir, bir yandan çok daha sağlıklı ve mutlu hayatlar yaşayabilir, bir yandan da kendimizi gelecekteki daha yoğun acılardan kurtarabiliriz.

Bu nedenle, Koronavirüsü doğadan gelen bir uyarı olarak kabul etmek ve onu daha fazla doğaya benzemek için kullanmak akıllıca olacaktır. Yani doğa, birbirine bağlı ve birbiriyle bağlantılı olduğundan, karşılıklı sorumluluğumuzu ve birbirimize karşı duyarlılığımızı artırarak, doğanın parçaları olarak karşılıklı bağımlılığımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirmeliyiz.

Nihayetinde, burada bizi zorunluluktan kurtaran tek bir güç dışında salgın veya virüs yok.  Onun bize sıkıntı verme arzusu yoktur, ancak çocuğunun olumsuz bir yola saptığına tanık olan sevgi dolu bir ebeveyn gibi bizden ne istediğini fark etmemiz için daha agresif davranması gerekir.

Öyle ya da böyle, gelişmemiz ve daha olumlu bir şekilde bağlanmamız gerekecek. Sorun, zihinlerimizi ve kalplerimizi başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurmak için harekete geçirerek ve yaşamlarımızı, birbirimize hepimizin ihtiyaç duyduğu temelleri sağlayacak şekilde yeniden düzenleyerek, bunu uyumlu bir şekilde yapıp yapmamamızdır ya da tam tersine doğanın evrim silindirinin bizi yakalamaya devam etmesine, bizi acı verici koşullarda, uyandırmak için arkadan itmesine izin veririz.

Embriyodan İnsana Dönüşüm

Doğa, doğum sürecini neden bu kadar büyük bir ıstırapla birlikte gerçekleştirmekte? Gerçek şu ki, daha sonra bu acı güce dönüşmektedir. Bir kadının doğum sırasında yaşadığı acı onu güçlendirir ve hayatının ilerleyen dönemlerinde ona muazzam bir güç verir, bu da bebeğe bakmasına ve hayatın sıkıntılarına dayanmasına imkan verir.

Doğum sırasında yaşanan acılar kadının vücudunu güçlendirir. Bu nedenle doğum yapmış bir kadın, doğum yapmamış bir kadından daha güçlüdür, bir erkekten de daha güçlü ve daha sabırlıdır.

Doğum sancıları sağlık açısından çok faydalıdır, kadınlara hayatta sabır ve direnç kazandırır. Bu nedenle, insanlığın şu anda Koronavirüs ile ilgili olarak yaşadığı acılar, ona gelecekte büyümesi için güç verecektir.

Sonuçta, bir annenin rahminden doğan ve bir embriyodan insana dönüşen bir bebek gibi, bir dünyadan diğerine geçmek zorunda kalacağız. Doğumdan sonra bebek, tamamen farklı bir şekilde davranmaya ve anne rahminin dışında yeni bir gerçeklik ve yeni bir dünya ile tanışmaya başlar. Yeni doğmuş bir bebeğin bedeni bağımsız hareket etmeye başlar: çocuk ağlar, gülümser, dinlemeyi, görmeyi ve sonra konuşmayı öğrenir.

Çocuk da anne kadar güçlü olmasa da doğum sancılarını yaşar. Annesinin içindeki tüm hislerini kaybeder. Annesi onu dışarı iter ama kendisi de dışarı çıkmak için çaba gösterir. Elbette, ne yaptığını anlamaz, ancak doğanın çağrısı üzerine içgüdüsel olarak hareket eder.

Doğa, bebeği başını aşağı çevirmeye zorlar ve doğması için dar doğum kanalından, rahimden çıkma gücü verir. Bebek de doğumda harika bir iş çıkarır.

Bugün her birimiz böyle bir embriyoyuz ve anne rahmi bizim çevremizdir. Çevrenin yardımıyla doğmalı ve yeni bir çevrede yaşamaya başlamalıyız, çevreyi ruhumuzun bir Partzuf’u (İbranice-yüz) olarak hissetmeliyiz.

Bizler, kendimizi sıcak, kendinden emin, korunduğumuzu hissettiğimiz eski dünyadaki olağan hayattan vazgeçmeye zorlanıyoruz. Şimdi bu yeri terk ediyoruz ve bilmediğimiz yeni bir dünyaya gidiyoruz. Bu durumu nasıl aşabiliriz, bu engelle nasıl başa çıkabiliriz?

Rahmin açılmaya başladığı henüz görünmüyor. Kasılmalar çoktan başlamış olsa da şimdilik her şey kapalı. Ancak bu kasılmalar, yani rahim içindeki insanlık üzerindeki baskı henüz yönlendirilmedi. Embriyo henüz başını aşağı çevirmedi ve doğması zaman alacak.

Baş aşağı dönmek, daha önce önemli olan her şeyin bir değer değişimidir. Başın yukarıda olması, benim için en önemli şeyin, egoizmim ve kendi bencil varoluşum olduğu anlamına gelir. Ama şimdi bu yaklaşımı terk etmek, iptal etmek, kendimi unutmak ve yeni bir şekilde davranmaya başlamak istiyorum, bu da tersine dönmem anlamına gelir.

Daha önce benim için önemli olan her şey artık önemli değildir, ancak şimdi önemli olan, öncekinden tamamen farklı bir şeydir: ihsan etme, birleşme, kişinin komşusunu sevmesi. İnsan toplumunun eski değerleri, yemek, seks, aile, para, güç, bilgi, tüm bunlar hepimizin birlikte doğacağımız yeni dünyada değerlerini yitirir. Kişi tamamen farklı ilkelere göre hareket eder.

Bizim için en önemli şey birleşmek ve aramızdaki bağda yeni bir gerçekliği, daha yüksek bir gücü ortaya çıkarmak, onunla birleşmek ve bu teması sürekli güçlendirmektir.

Toplu Bir Darbe İçin Toplu Bir Çözüm

Facebook Sayfamdan Dr. Michael Laitman 13.08.2020

Herkes aynı darbeyle vurulduğunda, ayrı ayrı çözüm aramanın hikmeti nerede? Neden güçlerinizi birleştirip, omuz omuza çalışıp Covid-19 için bir aşı veya çare bulmuyorsunuz? Cevap, birlikte bir şeyleri çözmede para ve şöhretin olmadığıdır.

Bu, bugüne kadar sahip olduğumuz tutumun tipik bir örneğidir ve çoğunlukla, hala yapıyoruz. Ancak Koronavirüsten öğrenilecek bir ders varsa, o da çözümün soruna uyması gerektiğidir. Toplu bir darbe olduğunda, toplu bir çözüm gerektirir.

Covid sadece habercidir. Tüm krizlerin, kelimenin tam anlamıyla küresel olacağı bir zamana giriyoruz, çünkü bugün aldığımız darbelerin tüm amacı birlikte çalışmamızı sağlamaktır. Bunu yapmayı öğrenene kadar, darbeler daha güçlü ve daha acı verici olacaktır.

Yeni bir döneme girdik: birlik çağı. İnsanlık, bir olarak işlev görmeyi ne kadar çabuk öğrenirse, yeni çağa geçişimiz o kadar kolay ve sorunsuz olacaktır. Ve krizlerle,  birlikte başa çıkmayı öğrendikçe, tüm doğayla uyum içinde, kalbimizde daha da yakınlaşacak ve karşılıklı sorumluluk ve gerçekten sürdürülebilir bir toplum geliştireceğiz.

“Covid-19, Yüksek Öğrenimin Titreyen Mumunu Söndürdü” (Medium)

Covid-19, uygarlığın akla gelebilecek her yönünü felce uğrattı. Yine de bazı yönler o kadar büyük bir darbe aldı ki, büyük olasılıkla, ölüm öncesi spazmlarına şahit oluyoruz. Bu yönlerden biri yüksek öğrenimdir. On yıllarca süren hızlandırılmış etik ve politik çöküşün ve zengin bağışçıların peşinde gönüllü olarak akademik dürüstlüğün bir kenara atılmasının ardından, Fildişi Kule’den geriye kalan tek şey boş bir kabuktur. Şimdi, şükür ki, sosyal mesafe, bir zamanlar insan etkileşimlerinin zirvesi olan şeyin, insan hoşgörüsünün en alt noktası olduğunu ortaya çıkararak, onu da şişirdi.

Platon Akademi’yi kurduğunda, bakış açılarının çeşitliliğini ve alternatif görüşlerin tartışılmasını teşvik etti. Akademi’ye katılmak, Platonik Ortodoksluğa bağlı kalmayı gerektirmiyordu. Bu, her akademik kurumun savunduğu bugünün açık siyasi gündeminden ne kadar keskin bir çelişkidir. Belirli bir akademik kurumun öğrencilerinin mezuniyette hangi siyasi görüşlere sahip olacağını söylerseniz, bu, akademik veya entelektüel bütünlük iddiasını bile ortadan kaldırır.

Daha da kötüsü, her öğrenci çalıştığı kuruma göre eğitildiğinde, fikirlerinizi tanıtmak için ne kadar çok kurum satın alabilirseniz, mezunlar ülkenin kurumsal dünyasında ve siyasi liderliğinde yerlerini aldıklarında, birkaç yıl içinde ülkenin liderliğini o kadar çok kontrol edeceksiniz.

Orta Çağ’ın başlarında Avrupa’da üniversiteler gelişmeye başladığında, dini çalışmaların yanı sıra liberal sanatlara (gramer, mantık ve retorik, müzik, aritmetik, geometri ve astronomi) odaklanan manastır (veya katedral) okulları olarak başladılar. Antik Yunan’da olduğu gibi, odak noktaları düşüncenin geliştirilmesiydi, ama aynı zamanda da bilginin sağlanmasıydı. Orta çağ dönemde ve özellikle Orta Çağ’ın sonlarında üniversiteler İtalya, İngiltere, Fransa ve Avrupa’nın başka yerlerinde bağımsız kurumlar olarak ortaya çıkmaya başladı. Rönesans döneminde, bunlar tamamen gelişmiş akademik kurumlardı ve birçoğu Kilise tarafından değil Krallık tarafından finanse ediliyordu.

Ancak bunu yaparken akademik bağımsızlıklarını da kaybettiler. Hayırseverin iyiliğini korumak için, akademik kurumlar sponsorlarının görüşlerini karşılamak için, bilimi “eğmek” zorunda kaldılar ve objektiflik pencereden uçtu.

Beşeri bilimler söz konusu olduğunda taraf tutmayı kabul etmek mümkün olsa da, müspet bilimler söz konusu olduğunda bu çok daha az kabul edilebilirdir ve insan hayatını ve insanların sağlığını ve refahını ilgilendiren tıbbi araştırmalar ve diğer araştırma alanları söz konusu olduğunda ise düpedüz zararlıdır. Geçtiğimiz birkaç on yılda, fon sağlayanın ilgisini karşılamak için tıbbi araştırmaların çarpıtıldığı ve tıbbi kanıtların gizlendiği ve çoğu insan için korkunç sonuçlara yol açan çok sayıda vaka oldu. Örneğin, 1950’lerin sonu ve 1960’ların başındaki Thalidomide dağıtım skandalı, dünya üzerinde kalıcı bir etki bıraktı. 1950’lerin sonlarında yatıştırıcı bir ilaç olarak piyasaya sürülen Thalidomide’in hamile kadınlarda sabah bulantısının etkilerini hafiflettiği de bulundu. İlaç, gelişmekte olan fetüslerin gelişimini engelleyebileceği, ölüme ve korkunç doğum kusurlarına neden olabileceği keşfedilmeden önce beş yıl boyunca tezgahta satıldı. Bu beş yıl boyunca 10.000’den fazla çocuk etkilendi, bunların yaklaşık % 40’ı öldü ve geri kalanı kol, bacaklarda ve vücudun diğer kısımlarında anormalliklerle doğdu. Ve hepsinden kötüsü, en azından İngiltere’de, Thalidomide dağıtan ve satan şirket, piyasadan çekilmeden yaklaşık altı ay önce, bunun korkunç şekil bozukluklarına ve bebeklerin ölümüne yol açtığına dair inandırıcı iddiaların olduğunu biliyordu.

1960’larda durum daha da kötüye gitti. İlaç bile bu şekilde satılık olduğunda, her şey satılabilir. Bugünün üniversiteleri çoğunlukla özel olarak finanse ediliyor veya bütçelerini güvence altına almak için büyük ölçüde özel bağışçılara güveniyor. Bu meblağlar bedelsiz değildir. Üniversiteler bireylerden, şirketlerden veya yabancı hükümetlerden para almaya karar verdiğinde, ödemeyi kabul ettiği çok net ve yüksek bir fiyat etiketi taşırlar. Bu bağışçılar genellikle müfredatın çoğunu, öğretim görevlilerini ve hatta üniversitenin bağışçıları ilgilendiren konularda yaptığı bazı kamuoyu açıklamalarını belirler. Aslında bunlar bağış değildir, mukabeledir.

Ama neyse ki, Koronavirüs sayesinde zaman değişiyor. Covid-19, tıp camiasının en kötü durumunu ortaya çıkardı ve neredeyse her resmi tıbbi kişiliği, desteklediği mali veya politik çıkarların bir destekçisi olarak ifşa etti.  Virüsün doğası ve onunla baş etme yolları hakkında sözde “uzmanlar” arasındaki görüşler o kadar çelişkili ki hiçbirine kamu menfaatini dikkate alarak konuşmak için güvenilemeyeceği anlaşıldı. Böyle bir durumda halk virüs hakkındaki gerçeği bilemez çünkü kendi menfaatini desteklemediği için ya kimse bilmiyor, kabul etmiyor ya da hiç kimse doğruyu söylemiyor.

Daha da önemlisi, iş piyasasının yüzyılın başından beri geçirdiği dönüşüm, üniversiteleri neredeyse gereksiz hale getirdi. Bugün bilgisayar bilimi okuduğunuzda, örneğin mezun olduğunuzda, ilk yıl öğrendiklerinizin en az yarısı değişmiş ve bilginiz önemsiz hale gelmiştir. Bugünün işverenleri, adayların mesleki deneyimlerine ve bağımsız öğrenme becerilerine akademik geçmişlerinden çok daha fazla ağırlık veriyor. Bu bağlamda, 3.000’den fazla ABD’li genç ve yetişkinin üzerinde yapılan bir araştırmada, genç Amerikalıların yarısının, derecelerinin işleriyle alakasız olduğunu düşündüğünü ortaya çıkardı.

Bu, genç yetişkinlerin öğrenmeye ihtiyacı olmadığı anlamına gelmez. Öğrenmeleri gerekiyor ve çok şey öğreniyorlar ama üniversitelerde değil. Kendi alanlarında özel, profesyonel eğitimlerin çok daha ilgili, uygun fiyatlı ve etkili olduğunu görüyorlar. İhtiyaç duyduklarını bu kısa, genellikle çevrimiçi kurslardan alıyorlar, bu da onları kendi alanlarında daha profesyonel hale getiriyor ve onları gelecek on yıllarca borç içinde ve yığınla alakasız bilgi yığınlarıyla bırakmıyor.

Covid-19 tüm ülkede sosyal mesafeyi zorladığında, üniversiteler kapandı. Neyse ki, önümüzdeki sonbaharda yüzlercesi yeniden açılmayacak, ancak çevrimiçi öğretmeye devam edecekler. Bunu yaparken de, üniversitelerin sahip olduğu küçük çekiciliği – kampüs atmosferini – ortadan kaldırmakta.

Bence öğrenmede bir sonraki aşamaya geçme zamanı. Halka fayda sağlamayan dev kurumlara fon sağlamanın bir anlamı yok. Tıbbi araştırma kurumları, objektifliği ve çeşitli kazanılmış menfaatleri karşılamaya değil, kamu yararına odaklanma becerilerini sürdürmek için yalnızca hükümet tarafından finanse edilmelidir.

Sosyal bilimler ve beşeri bilimler bu şekilde olmadığı için, bilim olarak görülmemelidir. Onları çalışmak isteyenler bunu yapabilmeli ancak kurumlar hangi ideolojiyi desteklediklerini açıkça itiraf etmelidir ki insanlar orada okuduklarında, çıktıklarında görüşlerinin ne olacağını bilsinler. Ek olarak, şu veya bu kurumdan bir mezunu dinleyen kişiler, ne bekleyeceklerini bilecek ve bu kişinin nesnel olarak araştırılmış bilgiler sunduğunu düşünerek yanıltılmayacaktır.

Bu, akademi’nin uzun süredir gecikmiş temizliğidir ve Koronavirüs bunu hızlandırdı. Yakın gelecekte, yüksek öğretimin tamamen yeni ve çok daha sağlıklı bir form alacağına inanıyorum.

Twitter’da Düşüncelerim / 9 Eylül 2020

Tüm sıkıntılarımızın sebebinin, toplumun egoizm tarafından parçalanmış olması olduğunu anlamalıyız!

Herhangi bir sistemde (organizma veya makinede) olduğu gibi, bozukluklar, bir arıza olarak ortaya çıkana kadar birikir. Aynı şekilde – koronavirüsün olduğu toplumda, hayatın bütünsel bağımlılığı ortaya çıkar.

Her geçen gün bir şey netleşiyor: ortak düşmanımızın, egomuz olduğunu kabul etmeliyiz. O yok edilemez ama birlikte üstesinden gelebiliriz. Amerika, toplumun kendini düzenlemekten aciz olduğunu kanıtlıyor. Hala duyarlı bir işbirliğine gelebiliriz; diğer alternatif ise savaştır…

Ama şimdilik her şeyin daha da parlak olacağını anlamıyoruz. Kendimizi içinde bulduğumuz karanlığı bile anlamıyoruz.

Koronavirüsten önce dünya kriz içindeydi ve insanlar, dünya savaşından veya ekolojik  felaketlerden söz ediyordu. Durum çok sorunluydu, birçok problem vardı, hastalığının ne olduğunu bilmeyen, ancak ağrı için ağrı kesici enjekte etmeyi ve bir şekilde yaşamaya devam etmeyi başaran bir insan gibi..

Virüs bizleri biyolojik düzeyde vurarak toplumu ve aileleri etkiler. Bu nedenle, doğanın bize neden bu şekilde davrandığını ve bu fenomenden saklanmak yerine, iyileşmek için ne yapabileceğimizi anlamalıyız.

Her hastalık şifa içerir, hastalık iyileştirir. Koronavirüsün bizi nereye götürdüğünü görmeli ve bu sağlıklı duruma kendi başımıza ulaşmalıyız. Bunun için darbeyi anlamak zorundayız. Onun arkasında sadece bize zarar vermek istemeyen, bizi iyileştirmek isteyen bir güç var.

Durum, Koronavirüs salgınından çok daha kötü olabilirdi. Ancak Yaradan daha sert yöntemler kullanmadı. Çünkü doğanın bir amacı vardır – hepimizi doğru bağa getirmek. Herkes arasında birliğin açıkça uygulanması gereken bir zamanda yaşıyoruz.

Koronavirüs, hayatlarının amacını anlamayan insanlar için, sevgi ve merhametten gelen küçük bir darbedir. Neden böyle darbeler aldığımızı anlamalıyız. Davranışımızı değiştirmek ve iyi yaşamak için, neden iyi çocuklar gibi ebeveynin ilk uyarısını duymuyoruz?

Bütünsel olmamız, iyilikle birbirimize bağlanmamız, birbirimize iyi davranmamız gerektiğine dair doğanın uyarılarını duymayız. Diğer taraftan, davranışlarımızla doğanın davranışını belirleriz ve onun dengeye girmesine izin vermeyiz – dolayısıyla tüm doğayla birlikte acı çekeriz.

Herkes bu yerde tökezler, ancak ileriye doğru yürüyen kişi, Yaradan’ın dünyasına girer.

Tüm insan komplo teorilerinin ve diğer hilelerin üzerinde, her durumda, yolumuzu belirleyen Yaradan’ın planı vardır. Bizler, düşüncelerimizin içinde yuvarlanmakta ve mantık ötesi inançla Yaradan’ın derecesine yükselmek istememekteyiz.

Koronavirüsün sebebini anlamak zorundayız. Kişilerarası ilişkilerimizi nasıl değiştireceğimizi anlarsak – tüm sorunlar anında ortadan kalkacaktır! Doğanın amacı, acı ve virüslerin, bizi kötü ilişkilerimizi açığa çıkarmaya zorlaması dışında, bizi hastalıklara sürüklemek ve iyileştirmek değildir.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Eylül 2020

Onlu içinde sadece bir Sefira olsam da, kendimi diğer 9’a göre ayarladığımda, benden neyin talep edildiğini anlamaya gelirim. Her teli diğerlerine göre kontrol ettiğim, bir gitarı akort etmek gibi. Aynı şekilde kendimi gruba göre ayarlarım.

Dünyamızda ifşa olan üç tür alma gücü, üç derecedir: cansız, bitkisel ve hayvansal. İnsan, onun cansız, bitkisel ve hayvansal derecelerine göre, üst dünyaya geçiş özelliği olan derecedir.

Koronavirüsün hayatın her alanına vurduğu darbeler, bizlere doğanın artık bize çocuk olarak değil, yetişkinler olarak davrandığı yeni bir gelişim dönemine girdiğimizi göstermekte- ve bizi cezalandırarak, daha iyiye giden değişimin, insanlar arasındaki doğru ilişkilerin derecesine bağlı olduğunu göstermekte.

Dünya Nüfusunun % 70’i Ne Çalışacak?

Soru: Gelecekte dünya nüfusunun% 20-30’unun çalışacağını ve% 70’inin okuyacağını söylediniz. Ne okuyacaklar?

Cevap: Bilim adamları, programcılar ve diğer tüm uzmanlar dahil olmak üzere işgücünde, yalnızca insanlara varoluş için gerekli olan her şeyi sağlamak ve kimse için gereksiz fazlalıklar üretmemek için, insanların yüzde kaçına ihtiyacımız olduğunu hesaplarsanız, o zaman% 20 olacağını düşünüyorum.

Ve diğer herkes okuyacak ve bunun için burs alacak, insanların evde oturup hiçbir şey yapmadığı zamanki gibi işsizlik parası değil.

İnsan seviyesinde olmak için dünyanın bütünlüğünü ve birbirleriyle doğru etkileşimi öğrenecekler; cansız, bitkisel ya da hayvansal doğa seviyesinde değil, insan doğası seviyesinde.

Doğru şekilde birbirine bağlı olduklarından, dünyaya karşılıklı bütünsel bağımlılık sağlayacaktır. Bu alanda herkes kendini dünyamızın egoizminin üzerinde, ebedi ve mükemmel hissedecek.

Bu koşula ulaşmak için tüm insanlığı eğitmemiz gerekiyor. Ve kendimizi normal, rahat ama gerekli bir seviyede beslemek için% 20’den fazlasına ihtiyacımız yok. Ve bu bir tür köle sınıfı olmayacak çünkü ihtiyaç duyduklarını elde etmek ve üretmek için zamanlarının yalnızca% 20’sini verecekler.

Ne kadar direnirsek direnelim, doğa bizi buna götürecektir. Daha fazla direnemeyiz ve artık egoist olarak gelişemeyiz ve sadece parayı ön plana koyamayız. Zaten hiçbir faydası olmayacak.

Yeni Bir Dünyada Kendimizi Doğuruyoruz

Tam gözlerimizin önünde değişen bir dünyada yaşıyoruz. Tüm hayatımız iki aşamaya ayrılabilir: Koronavirüsten önce ve sonra.

Hayat belli bir rutine göre aktı ve virüs birdenbire içinde köklü bir değişiklik yaparak, tüm insanlığı hala küresel bir kriz olarak algılanan yeni bir duruma getirdi.

Kriz büyüyor ve derinleşiyor ve nereye götüreceği belli değil ama bizi henüz aşina olmadığımız yeni bir dünyaya götürdüğü net. Bu kriz yeni bir doğum gibidir. “Kriz” (Mashber) kelimesi, eski zamanlarda kadınların, üzerinde çocuk doğurduğu taşın adından gelmektedir. Başka bir deyişle, kriz yeni doğum yeridir ve kriz dediğimiz mevcut durum yeni bir dünyanın doğmasıdır.

İnsanlık tarihinde pek çok farklı kriz yaşandı, ancak şimdiye kadar hiçbiri dünyayı bu kadar dramatik bir şekilde değiştirmedi. İnsan toplumunda, sadece onun yapısında bazı değişiklikler oldu. Ama bugünün krizi ilk gerçek krizdir, bir savaş, düşen bir göktaşı veya kitle imhası olmadığı için henüz çok ciddi gelmemekte.

Yine de buna kriz diyebiliriz, çünkü gözlerimizin önünde yeni bir dünya doğuyor. Yakında insan toplumunun, bizlerin, ailelerimizin ve dünyaya karşı tutumumuzun nasıl değiştiğini göreceğiz. Kişinin içsel dünyası, gerçeklik algısı değişecek ve yeni bir dünya göreceğiz.

Henüz görmüyoruz, tıpkı annesinin karnında olan ve dünyayı görmeyen bir bebek gibi. Ama doğduğunda bile ilk başta hiçbir şey görmez. Daha sonra işitme ve görme geliştirir ve büyüdükçe ve dünyaya alıştıkça tepki vermeye başlar.

Yeni bir dünya görmek için, biz yetişkinlerin tam da böyle doğması ve algımızı ve vizyonumuzu değiştirmesi gerekiyor. Yakında gerçekleşecek.

Doğum muazzam, kıyaslanamaz bir acıdır, tüm vücudun patlamaya hazır olduğu hissidir. Bir yandan bu çok ciddi, kritik, yaşamı tehdit eden bir durumdur. Ama öte yandan, başka seçeneğin olmadığını görürüz: doğa bizi bunu yaşamaya mecbur eder.

Bununla birlikte, bir çocuğun doğumu, bir kadının çocuk sahibi olma konusundaki doğal arzusuna dayanmaktadır. Ayrıca, bir kadını çocuk doğurmaya motive eden sadece tek bir kişi değil, bir toplum vardır. Doğa, kadına doğum sancılarına dayanması için çok fazla güç vermiştir; bu zor ve tehlikeli bir durumdur.

Hem erkekler hem de kadınlar tüm insanlık bu Koronavirüs krizinin içindedir. Kadınlar her zaman erkekleri doğum sancılarını bilmedikleri için kınadılar. Artık kadınlar memnun olabilir: erkekler gerçek, şiddetli doğum sancıları yaşayacaklar.

Krizin onları boğduğunu, onlara direnme fırsatı vermediğini hissedecekler: hepiniz içten parçalandınız ama hiçbir şey yapamazsınız.

Yine de dua ve birleşme çabalarıyla doğabileceğiz. Ama çok zor ve özel bir doğum olacak çünkü kendimizi yeni bir dünyada doğuruyoruz. Manevi dünyaya doğru sınırı geçiyoruz ve yeni bir formda doğuyoruz.