Daily Archives: Ağustos 28, 2021

“Covid İle Başa Çıkmanın İki Yolu” (Linkedin)

İsrail Devleti ve Koronavirüs şu ana kadar çalkantılı bir ilişkiye sahipti (dünyanın geri kalanında da çok sakin değildi). İlk kapanmada beklentilerin ötesindeki başarımız ile dünyada zirvede geliyorduk. Birkaç hafta sonra, virüsü yendiğimizi sanarak kutlamalar için kendimizi dışarıya attık fakat virüs hararetli bir şekilde geri döndü. Haftalar içinde küçük ülkemizde milyonlarca insanın, Amerika Birleşik Devletleri’nin en kötü anlarından bile fazla virüsü kapmasıyla zirveden en alt noktaya düştük.

Aşağılanmış ve isteksiz bir şekilde, başka bir kapanmaya girdik ve bulaşma dalgası azalmaya başladı. Dışarı çıkmamızla virüs tekrar vurdu. Neyse ki, bu sefer aşılar çıktı ve İsrail milyonlarca aşı alma telaşına düştü. Bir süre işe yaradılar ve yeni vaka sayısı neredeyse sıfıra indi.

Sonra Delta varyantı çıktı ve başardığımızı düşündüğümüz her şey çöktü. Şimdi, yayılmayı bir kez daha engellemeyi umarak takviye edici (üçüncü) aşı uygulanmasının ortasındayız, ama artık virüsten gerçekten kurtulacağımızdan emin değiliz ve artık umutlu değiliz. Her şeyden çok, Covid bizim meydan okumamızı yenmiş görünüyor.  Birçoğumuz artık Covid öncesi günlere geri döneceğimize inanmıyor ve haklılar.

Doğa sakinleşmeyecek. Başarılı ilk kapanma günlerinde, en başından beri, bunun herhangi bir virüs olmadığını, doğa ile olan ilişkimizde yeni bir aşama olduğunu söyledim. Doğadan aldığımız krediyi çoktan tükettiğimizi ve şimdi aldığımızı geri ödememizi istediğini söyleyebiliriz. Ödemek istemiyorsak tamam, ama doğa artık vermeyecek.

Doğayla başa çıkmayı öğrenebileceğimiz iki yol var: biri uzun ve acı dolu bir yol, diğeri ise kısa ve keyifli. Şu anda, uzun ve acı verici olanı izliyoruz. Bu rotada, nerede olduğumuzu, bizi çevreleyen insanları ve bizi ayakta tutan tüm gezegeni dikkate almıyoruz. Hepsini kendi yolumuzda kullanıyor ve suistimal ediyoruz ve sadece kendimize odaklanıyoruz.

Narsist olan, bu yol yalnızca kendi ihtiyaçlarını görür. Bu nedenle eylemlerimizin sonuçlarını göremiyoruz, böyle olunca felaketler gerçekleştiğinde bizi şaşırtıyorlar. Gözümüz kapalı olarak işlek bir caddeye adım atarsak, diğer insanlarla çarpacağımızdan, yolumuzdaki engellere takılacağımızdan ve hatta göremediğimiz trafik tarafından çarpılacağımızdan eminiz.

Egoizmimiz nedeniyle sadece kendi ihtiyaçlarımızı düşünürken, kendi gözlerimizi bağlıyoruz, varoluştaki diğer tüm şeylerin farkındalığını inkar ediyoruz. Bir şeylere çarptığımıza şaşırmamalıyız.

Kişisel, toplumsal, ulusal ya da küresel olarak başımıza kötü şeyler geldiğinde, bunun nedeni talihsizlik olmaları ya da kötü insanların bunları bize yapmaları değildir. Onlar başından beri oradaydılar ve bizler onları görebilir, daha düşünceli olabilir ve herhangi bir sürtüşme veya rahatsızlıktan kaçınabilirdik. Yine de onları görmezden gelip dümdüz yürümeye devam ettik. Şu anda hissettiğimiz acı bize çarptıkları için değil, biz onlara çarptığımız içindir. “Özür dilerim” demesi ve nereye gittiğimize dikkat etmesi gereken biziz, onlar değil.

Bu bizi kısa yola getiriyor. Etrafımıza bakmak için gözlerimizi açarsak, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve diğer her şeyle senkronize hareket ettiğini görürüz. Doğada karşılıklı düşünce/saygı mevcuttur. Bizim içimizde bu yoktur. Ama ona gözlerimizi açarsak, onun üzerinde çalışmaya, onu aramızda inşa etmeye başlayabiliriz.

Doğayla uyum içinde, karşılıklı düşünceyi inşa ederek, kendimizi onunla senkronize edeceğiz. O zaman ne yapacağımızı, ne zaman yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı bileceğiz böylece hayatlarımız yolunda sorunsuz ilerleyecek.

Kendimizi doğa ile senkronize edemediğimiz sürece aşılar ve kapanmalar gereklidir. Doğa kadar düşünceli ve uyumlu hale gelebilirsek, tıpkı doğanın hiçbir zaman kapanmaya gitmediği ve gelişmeyi asla durdurmadığı gibi, bizim de herhangi bir kapanmaya ihtiyacımız olmayacak.

Doğanın bize bastırdığı frenler, doğanın bizi durmaya ve sadece kendimizi değil başkalarını da gördüğümüz daha düşünceli bir yola yeniden yönlendirmeye zorlama yoludur. Düşünce yapımızı yabancılaşma ve kendine hak görmeden ziyade karşılıklı düşünmeye doğru değiştirmeye başlarsak, güvenli, sağlıklı ve mutlu bir şekilde gezegeni dolaşmakta özgür olacağız.

Sevgide Var Olmak

Soru: Fizikte bir nükleer patlamanın etkileriyle ilgili iyi bilinen bir olgu var. Süreci tam olarak bilmiyorum ama aynı yüke sahip iki proton bağlandığında birbirlerini itiyorlar. Ve eğer belirli bir kuvvet uygularsanız, kimi engelleri aşarsanız ve onları bağlarsanız, o zaman bir patlama meydana gelir ve enerji açığa çıkar.

Aynı şey insanlara da oluyor. Birbirleriyle birleşmeye çalışırken, önce aralarında bir reddetme olur ama bu engeli aşarlarsa birleşmeye başlarlar ve enerji açığa çıkar. Bu enerji nedir?

Cevap: Bu manevi enerjidir. İnsanlar bencilliği, karşılıklı reddetmeyi aşıp birbirlerine yakınlaşmaya çalışırlarsa, o zaman bu tamamen farklı bir koşuldur. Aralarında yenilenmeye, daha yüksek dünyayı, daha yüksek ilişkileri, ihsan etme niteliğini kıyafetlendirmeye başlarlar.

Bunlar fiziksel dünyamızda var olan çekim ve itme değil, ancak olumsuz, egoist özelliklerimiz üzerinde yaratmamız gereken çekim nitelikleridir. Her insanda bir nitelik vardır – egoizm olarak kabul edilen şeydir bu, yani kendini memnun etme arzusudur –  ki ya bir şeye yakınlaşma, ya bir şeyi reddetme vb ile tatmin edilebilir.

Kendimizde egoizmin nitelikleri üzerinde sevgi niteliği yaratmaya çalışırsak, o zaman sevgi niteliğinde var olmanın nasıl mümkün olduğunu hissetmeye başlarız. Bu varoluşa Yaradan’ın niteliği denir.

Uyanın-Yangın!

Dünyada olan her şeyde, bize sadece iyiliği getiren Yaradan’ın iyi ve iyiliksever yönetimini görmeliyiz. O, bu şekilde ruhları ıslah eder ve onları tek bir ortak ruhta birbirine bağlar.

Ancak, bizler her şeyi farklı bir şekilde görüyoruz ve soru, Yaradan’ı haklı çıkarmak ve O’na bağlı kalarak iyiliğinden dolayı O’na minnettar olmak için gerçeği keşfetmeyi ne kadar istediğimdir. Bu benim ıslahımdır.

Bozulmuş bir dünya görüyorsam, kusurlarımdan hüküm verdiğim içindir. Dışımızda hiçbir şey görmeyiz, sadece her birimizin ve beraberce hepimizin içinde neler olduğunu görürüz. Tüm seller, yangınlar ve pandemiler kendi hastalığımızın belirtileridir.

Her birimize ve hepimize birlikte teşhis koyabilecek bir doktora gitsek, hastalığımızın ne kadar ciddi olduğunu görünce dehşete düşerdi. Şöyle derdi: “Yangınları görüyor musunuz? Bu, yüksek ateşiniz olduğu içindir. Selleri görüyor musunuz? Bunlar da içinizdeki hastalıklardır. Bir noktada Gevura’nın güçlerinin sağ tarafta seller gibi göründüğünü ve başka bir zamanda solda bir ateş olarak göründüğünü hissediyorsunuz. Ortada, aralarında başka bir darbe daha var, pandemi. Sağda, solda ve ortadaki birçok darbeyi henüz ifşa edemediniz, çünkü bu tür darbeler dışında sizi ıslah ihtiyacına ikna etmenin başka bir yolu yok.”

Şimdi içinde bulunduğumuz zor durumda olmamızın suçlusunun biz olduğumuz ortaya çıktı çünkü çok yıllar geçti ve ıslahlar için hâlâ hiçbir şekilde uyanmadık.