Daily Archives: Kasım 26, 2020

Birleşme Yeri Değiştirilemez

Henüz manevi dünyayı ifşa etmemiş olsam da, bu dünyada sıradan bir insan olarak yaşamadığım, Kabalistik bir grupta çalıştığım için mutluyumdur. Yaradan beni gruba getirdi ve şöyle dedi: “Bu iyi kaderi seç!”

Başka bir deyişle, O, hepimizin var olduğu ebedi sistemdeki yerimi hazırladı ve bana ifşa etti.  Yaradan’ın kasıtlı olarak benimle ilgilendiği ve elimi tuttuğu, annemin beni ilk kez anaokuluna götürdüğü gibi, beni her gün gruba getirdiği için onur duyarım.

Yaradan beni oraya getirir ve şöyle der: “İşte senin grubun, onlarla bağ kur ve bu bağın içinde Beni ifşa etmeye başlayacaksınız. Seni gruba getirmekten daha fazlasını yapamam. Geri kalan her şeyi onun içinde yapmak zorundasın ve seninle grubun içinde birleşeceğiz. Grubun içinde kendimi farklı şekillerde ifşa ediyor olacağım: bir öğretmen olarak, bir dost olarak, ancak bu grupla bağ kurarsan, Beni ifşa etmeye ve maneviyatta büyümeye başlayacaksın.”

Tarihi Bireysellikten Kolektif Akla

Soru: Kolektif akıl ve grup etkileri unutulmuş bilgeliktir. Bir zamanlar atalarımız bu bilgiyi kullandı ve sonra yıllarca unutuldu. Bugün bilim, yeterince tuhaf bir şekilde toplulukların bilgeliğe sahip olduğunu ve kolektif aklın, bireylerinkinden çok daha büyük olabileceğini ortaya koyuyor.

Bu bilgelik neden unutuldu ve onu ancak bugün keşfetmeye ve kullanmaya başlıyoruz?

Cevap: Önceden insanlığın kolektiviteye ihtiyacı yoktu. İlk önce bireyselliğe, bireyin egoist izolasyonuna ve de bireyin ve kolektifin karşıtlığına doğru gelişti.

Bu gibi durumlarda, bireysel kişilik her zaman kazanır, çünkü toplumu nasıl yöneteceğini, ifade etmeyi, kazanmayı, öne geçmeyi ve liderlik etmeyi bilen güçlü insanlardır. Bu nedenle, toplum onlara uzanır, onların önünde eğilmeye hazırdır, çünkü kolektifin bu şekilde var olması daha kolaydır.

İnsanların bencillik düzeyleri farklıdır. Bu nedenle, en bencil olan ileri atılır. İnsan toplumunun gelişiminde “bireyin tarihteki rolü” çok önemlidir. Nitekim, bu eğilimin düşüşüne doğru evrimleşmeden önce binlerce yıl geçti. Bireyin rolü ortadan kalkmaya ve kolektif onun yerini almaya başlıyor.

Bunu her yerde görüyoruz: işletmelerde, sporda, gruplarda. Birleşme gücünü taşıyan bir grubun birçok insandan oluşmasına rağmen bir kişi olduğu sonucuna vardık. Yeni bir şeyler yaratabilen ve ileriye atılabilen bir gruptur.

Yorum: İnsanlık, insanların bir ateşin etrafında oturup her şeye birlikte karar verdikleri ilkel komünal sistemden beri gelişiyor. Sonra 500 ila 600 yıl önce, Rönesans döneminde kişilik gelişiminde bir artış oldu. Ve bugün, bireysellik zamanının geçtiğini ve kolektif gelişimin başladığını söylüyorsunuz.

Yorumum: Ekip tek bir birey gibidir.

Twitter’da Düşüncelerim / 26 Kasım 2020

Maneviyat yolunda, yardım talep etmeyi ya da almayı istemeyerek ölü bir insan gibi olurum.

Haz alma arzusu ile çalışmak iki aşamada gerçekleşir. 1. Onun üstesinden gelerek ve ihsan etme eylemlerini gerçekleştirerek haz alma arzumla savaşırım, . 2. Maneviyat arzusu için savaşırım, çünkü o kaybolur.

Egoist arzuyu eşmek ve içindeki boşluğu ifşa etmek istiyorum ki böylece bu dünyadan cennete, manevi dünyaya ulaşabileyim.

Maneviyat için arzu, Yaradan’ı edinme ve O’na yapışma arzusunu, ihsan etme ihtiyacını edinmek istiyorum. Önümde manevi bir alana dönüştürmek istediğim “düz toprak” yatıyor.

İnsan, arzusundan kendisi için olan niyeti çıkarmalıdır. Yaradan, arzularımıza bilerek egoist bir niyet yerleştirdi

Dinlerde olduğu gibi, hiçbir zaman mantığımızı iptal edip onun altında ilerlemiyoruz ama daima mantık ötesinde ilerliyoruz. Mantık ötesi inanç mantığa dönüşür ve bizler bir kez daha onun üzerine çıkmalıyız – manevi derecelerde bu şekilde yükseliriz.

Yaradan’a yaklaşmak ve O’nu hissetmek için ihsan etme niteliğine ihtiyacım var. Yaradan tek adam, tek ruh yarattı ve onu birçok parçaya böldü ki böylece bu pikseller kendi başlarına birbirine bağlansın. Tek bir adamda yeniden bağlandıklarında Yaradan’ı daha çok hissederiz.

Dünyamız, Yaradan tarafından yaratılan ve her seferinde yükselmemiz gereken temeldir. Bu dünya, tüm kırık kapların bir deposudur. Bu dünyaya daha alçak, kırık bir arzu aşılanmak için düşüyoruz ve onu düzeltmek ve doldurmak için yükseliyoruz. “Yükselmek ve düşmek” manevi yoldur.

İçimizde maneviyata direnen ve manevi çalışmayı bozan ne kadar çok soru, niyet ve düşünce keşfedersek, mumumuzun fitili o kadar kalın ve güçlü hale gelir. Direncin üstesinden geliriz – ve fitil daha fazla yağ emer. Işık yukarıdan gelir ve mumumuzu yakar.

Maneviyattan reddedilme, başkalarına ve Yaradan’a karşı nefret, hissedilmeli ve kavranmalıdır. Maddesellik ve maneviyat arasındaki bağ, maneviyattan reddedilerek, reddedilmenin üstesinden gelerek ve Yaradan’a bağlanarak olur. Bu, bu dünyayla manevi dünyayı birbirine bağlayan, sımsıkı sarıldığımız iptir.

Arzum dışında hiçbir şeyim yoktur. Hayatım boyunca rasyonel mantığı takip ettim ve aniden ona karşı mı çıkacağım? Kabala bilgeliği bizi akıl ve mantık olmadan ilerlemeye zorlamaz, bize onların üzerine çıkmayı öğretir. Akıl ve mantık kalır – onları göz ardı etmeyiz ancak onların üzerine yükseliriz ve tam tersini yaparız.

Bir kişinin aklı ve mantığı ne kadar gelişirse, mantık ötesi inançla hareket etmede o kadar yükseğe erişir, fiziksel dünyada da daha akıllı hale gelerek ve manevi dünyada daha da ilerleyerek. Kişi her zaman büyüyor: mantıkta ve sonra mantık üstünde.

İçimizde kalbimizdeki noktayı – yukarıdan kutsallığın bir parçasını, ihsan etme filizini ifşa etmek istiyorsak, bu amaçla birçok kuvvet uygulamalı ve grup içinde birbirimize yardım etmeliyiz. Ruh denilen tam ölçüye ulaşana kadar, içimize yerleştirilen bir damla semen gibi içimizdeki ihsan etme gücünü geliştiriyoruz.

Dua kalpte çalışmaktır, çünkü mantık ona direnir ve kişi mantığa karşı gelmelidir. Yaradan’dan doğamın direndiği şeyi istiyorum. Her dua, kalpte özel bir çalışma gerektirir. Yaradan için çalışmam gerektiğini mantığımla anlamak istemiyorum, mantık ötesi inançla çalışmak istiyorum.

İçimdeki her şeyin direnişini hissediyorum: Birliği, çalışmaları, özgecil eylemleri, dağıtımı, dostlarla bağı istemiyorum. Beni Yaradan’a yaklaştıran araçlardan yararlanmak istemiyorum. İçimdeki direnci görüyorum – bu benim egomun içinde ama dışarıda tam tersini yapıyorum.

Hiçbir şey ve hiç kimse beni buna zorlamaz, mantık üstünde ihsan etmek uğruna her şeyi yapacak kuvvetleri bulmaya çalışan benim. Mantıktan mantık üstüne, arzunun üstüne geçiş bu şekilde gerçekleşir. Bu fiziksel dünyadan manevi olana geçiştir. Manevi dünya mantığın üzerine, benim olağan arzumun üzerine inşa edilmiştir.

Bir ego-bedenin içinde olduğum için onu nasıl Yaradan gibi olmaya, egonun üstündeki ihsan etme niteliğinde dönüştürdüğümü hayal edebiliyorum. Bu nedenle, kendimi her seferinde daha büyük bir egoist kabukta hissetmekten ve ve ondan Yaradan’ı arzulamaktan mutluyum.

Kendi menfaatim için değil, başkalarının menfaati için hareket edersem, onlardan izole edilmem için hiçbir neden olmaz. Bana zarar veremezler. Aksine, uzay giysisinin sınırlarının ötesinde orada bulunan her şeyi herkesin yararına kullanabilirim.