Monthly Archives: Kasım 2011

İlerleyişin Ana Şartı

Eğer gruptaki dostlarımdan destek görmüyorsam manevi olarak ilerleyemem. En azından herkesin kendine göre sağlayabildiği derecede edilgen desteği gruptan almak zorundayım. Büyük Kabalist Rabi Yossi Ben Kisma’nın bebekler gibi onu arzu eden öğrencilerinden oluşan küçük bir grupta olabilmesinin nedeni buydu ve bu ilerlemesi adına onun için yeterliydi. Eğer o kendi seviyesine göre ve onlar da kendi seviyelerine göre arzu ederlerse bu onlar aracılığıyla Sonsuzluk Işığını çekmesi için onun açısından yeterliydi. Işık mutlak sükunet içerisindedir. O her yerde aynıdır ve herşey onu kullanan kişiye bağlıdır. Bu yüzden daha yeni başlayanlardan oluşan küçük bir grup ile ileri seviyedeki öğrencilerden oluşan büyük bir grup arasında bir fark yoktur. Herşey kişiye ve karşılıklı garantörlüğü gerçekten ne kadar istediğine bağlıdır. Gruba sunduğu çabalar kadarıyla Üst Işıktan ihtiyacı olanı alır. Dolayısıyla ilerler ve ilerlemeleri için diğerlerine de yardım eder.

Hayat Veren

Şu anda aramızdaki birliği düşünüyoruz çünkü Yaratan’ı sadece bu birliğin içerisinde ifşa edebileceğimizi keşfettik. Kendimi aramızdaki bağın içerisinde hissetmek istemiyorum; diğerlerini hissetmek istiyorum. Ve hangi problemler başımıza gelirse gelsin bunlar bana sadece bağı daha da kuvvetlendirmek için bir fırsat vermek adına. O zaman problemler “yükselmek için bir düşüş” diye adlandırılır, ama onlar için hazırlanmalıyız. Hayal edin ki “kendi dışında” olmanın hissiyatını edindiniz. Eğer bağın bu alanının aramızda var olmasını istersek, o zaman düşüşlerin, hayal kırıklıklarının ve beraber kalmak için sarf edilen çabaların içinde bizi bir arada tutabilecek tek gücün Yaratan olduğunu hissederiz. Yaratan’a neden ihtiyacımız var? Neden kendi başımıza bağ kuramıyoruz? Aramızda bir bağın ortaya çıkması için içimizde gizlenen içsel gücü ifşa etmeliyiz. Bu güç hiç bir suretle bize ait değildir ama aramızdaki bağın alanı ancak eğer bu güç (Yaratan) ifşa olursa var olabilir. Yaratan’ın ifşasına ihtiyacımız var çünkü diğer türlü birliğimiz cansız olur. Farklı bedenlerden alınan ve bir araya getirilen ölü hücrelere benzer – ama yaşam gücünü (can) nereden alacaksınız? Bir bedenin içine yaşamı dışarıdan nasıl soluyacaksın? Bunun nasıl yapılacağını bilmiyoruz. Bu maddenin içinde olan ve onu canlandıran Yaratan’ın gücü. Atom ve molekülleri alıp onları ne şekilde isterseniz birbirine bağlayabilirsiniz. Fakat yarattığınız şeye hayat vermek için yaşam gücünü nereden temin edeceksiniz? Bunu yapamıyoruz ve hiç bir zaman da yapamayacağız. Halihazırda yaşayan şeyleri düzeltebiliriz, yani önceden orada olan birşeyi kullanabiliriz. Aynı şey bize oluyor: Birlik olabilir ve bir bağ yaratabiliriz ama ona kim hayat (can) verecek? Yaratan’ı bu yüzden talep edeceğiz! Artık bu bağın O’nsuz var olamayacağını hissetmeye başlıyoruz.

– 17/09/10 tarihli Yom Kippur’dan seçilmiş alıntılardan alıntıdır.

Izdırabı Sevince Çevirmek

Soru: Neden insanlar Yom Kippur’u üzücü ve kederli bir gün olarak görüyor?

Cevap: Çünkü insanlar “kötü” olarak algılanan şeyin iyiye ulaşmak için bir tramplen olabileceğini anlamıyorlar, çünkü bir şey kişinin yaklaşımına bağlı olarak iyi yada kötü olarak addedilir. Örneğin rutin bir doktor kontrolü esnasında kişi hasta olduğunu keşfederse, bu şekilde kötü, tedavi edilebilmesi için ifşa olmuş olur. Yani kötüyü ifşa etmek iyi bir şey. Ancak, şöyle yazar “Sıradan insanların düşüncesi Tora’nın düşüncesine zıttır” ve kişi kendini ıslahtan bir kenara iter. Buna neden ihtiyacı olduğunu anlamaz. Kötü hissettiği için feryat eder ve Yaratan’dan onu iyi hissettirmesini talep eder. Bu egoizmi hakkında haykırması ve Yaratan onu doldurmuyor diye sızlanmasıdır. Bu sanki Yaratan’a şöyle sorması gibidir “Sen neden bu kadar kötü ve acımasızsın? Zevk almam Senin canını mı yakıyor?” Kötülüğün ifşasının, büyüyebilmesi için olduğunu, kendi menfaati için olduğunu anlamaz. Binlerce yıllık geçmişe dayanarak Yaratan’ın sadece ıslaha ve yaratılışın amacına yönelik bir arzuya yanıt verdiğini en sonunda idrak etmeliyiz. Diğer herhangi bir başvuru cevaplandırılmaz. Şimdi Ahiret Gününe gelmenin (“Kötü eğilimi ben yarattım”‘ı ifşa etmek ve ardından “Onun ıslahı için Tora’yı Ben yarattım” ve en sonunda “çünkü Tora’daki Işık ıslah eder’) gerçekten ne anlama geldiğini herkese anlatmanın zamanıdır.

– 16/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır.

Kefaret Günü

Birkaç gün içinde Yom Kippur (Ahiret Günü) diye adlandırılan özel bir güne şahitlik edeceğiz. Ancak o günde ve “Ahiret Günü” diye adlandırılan koşul onun için meydana geldiğinde bir Kabalist’in ne tür bir içsel koşul hissedeceğini kimse bilmiyor. Kişinin içsel koşulları takvime göre gerçekleşmez.

Herhangi bir kişinin atlattığı koşullar kişisel ve genel olabilir. Genel düzeyinde, insanlar her bayramın yaygın geleneklerini yerine getiriyorlar. Bir grup Kabalist birliğe eriştiğinde ve onun aracılığıyla “bayram” diye adlandırılan belli bir içsel koşulu edindiğinde, o koşul herkes tarafından dikkate alınan genel bayramla ilişkili değildir. Genel bayram takvime göre meydana gelirken içsel bayram kişinin kişisel, içsel koşuluna göre gerçekleşir. Gelenek ve göreneklerin ve her “özel” günün daha yüce manevi bir kökü vardır. Bu yüzden bir Kabalist de diğerleriyle birlikte  gelenekleri izlemeyi ister, şöyle yazdığı gibi:” Yaratan Yarattıkları ile kalır.” Ancak aynı zamanda bir Kabalist kendi kişisel içsel koşulunda da kalır.

Dindar insanlar gelenek ve görenekleri takip eder, Kabalistler Adem’in müşterek tek ruhuna diğer ruhları bağlayarak ruhlarında içsel eylemler yerine getirirler. Böyle yaparak Yaratan’a memnuniyet verirler ve kendilerini ıslah ederler. Islah olmak ancak diğerleriyle birlik kurarak mümkündür, şöyle yazdığı gibi: “Dostunu kendin gibi sev, bu Tora’nın yüce kanunudur.”

Dünyanın her yerinden birçok insan Yaratan’a dua ediyor (her biri Tanrı’sına hitaben) ve “affedilmeyi” talep ediyorlar. Ama belki de onlara pişmanlığın sadece “Dostunu kendin gibi sev” hususunda işlediğini ve “onun için” yada “ona karşı” olup olmadığına bağlı olduğunu açıklamaya değer. Günah işleyip işlemediğimizi sadece kendimizi bu kuralla karşılaştırdığımızda anlayabiliriz. İzlememiz gereken tek kural bu, şöyle yazdığı gibi:

“Dostunu kendin gibi sev Tora’nın ana kuralıdır.”

Eğer tüm insanoğlu “Dostunu kendin gibi sev”’i, Yaratan’ın bunu bizden ne kadar güçlü bir şekilde talep ettiğini ve bu koşuldan hala ne kadar uzak olduğumuzu aydınlığa kavuşturmak için sanal bir ortamda bir araya gelseydi, bu gerçek bir Kefaret Günü (Yom Kippur) olurdu ve bizi Purim’e, (İbranice “Kippur” “Purim gibi” anlamına gelir) mutlak ıslaha götürürdü.

İnsanlar affedilmek için dua ettiklerinde neyi talep edeceklerini bilmeleri onlar için çok önemli. Uzun yıllardır ağlayıp gözyaşı döküyoruz ama bunun bir yardımı olmuyor. Yaratan dualarımızı bu şekilde duyamaz. Çünkü bu tür bir başvuru doğru haykırışa zıttır: Dostlarımıza karşı sevgi hissetmek için yalvarmıyoruz ve Yaratan diğer hiçbir talebi dinlemiyor. Bu nedenle bizi günahlarımızdan kurtarabilecek olana sırtımızı dönüyoruz ve zıt yöne haykırıyoruz. Çoğu insanın Kefaret Günü buna benzer.

– 14/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır.

Saklanmış Olanı İfşa Edelim

Soru: Zohar dersleri esnasında adeta cok ince, saklanmış ve gizli şeyleri ifşa ediyorsun. Cevap: Bizim duyularımıza ifşa edilmemiş ve gizli çünkü çok bayağıyız ve onları ortaya çıkaramıyoruz. Sana söylediğimden daha zor değil! Bu, bu şeylerin bir çeşit gizemi temsil ettikleri anlamına gelmiyor. Onları görmediğim ve hissetmediğimden ötürü bana bir gizem gibi geliyor. Algımı keskinleştirmem gerek ve onu daha kesin, özelliklerin hemen göze çarpmayan aşamalarını daha da fazla hissetmeye muktedir hale getirmem lazım. Bunun bir sonucu olarak realitenin çok farklı, gerçek resmini daha yüksek bir “çözünürlükte” hissetmeye başlayacağım. Bunu yapmak için algımızı “ihsan etmek” diye adlandırılan niteliğe getirmeliyiz. Onu hissettiğimizde Üst Dünyayı hissedeceğiz.

– 02/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır.

Yaşam Gücünün Saklı Olduğu Yer

Anahtar ruhun ilk noktasını ifşa etmek: karşılıklı garantörlük özelliğini. Bu bir bedenin bilinçsiz bir durumdan uyanışı koşuluna benzer. Bu kırık ruhun içinde bulunduğu koşuldur. Ruhun bu uyanışı sadece Üst Işık (Ohr Makif, Saran Işık) tarafından etkilendiğinde ve Üst Işık (Ohr Pnimi, İçsel Işık) ile doldurulduğunda gerçekleşebilir.

Dünyamıza ilişkin sorular vardır: Materyal bedenin yaşamasının sırrı nedir ve yaşam nereden geliyor? Bedenin tüm gerekli dokularını bir laboratuvarda toplayabilir ve birleştirebiliriz ama yaşayabilmesi için yaşamın kıvılcımını içinde nasıl yakabiliriz? Yaşamın kaynağı bizim elimizde değil; biz sadece beden yaşarken onu değiştirebiliyoruz.

Ama bedeni hayatta kılan güç, yaşam bedensel dokuların içerisinde nerede ikamet ediyor? Bitkisel maddeyi duran maddeden yaratamayız, bitkilerden hayvanları ve hayvanlardan insanları da. Bunun nedeni yaşam gücünün onun gizlenmiş düzeyinden yayılıyor olmasıdır.

Eğer aramızdaki yabancılaşmayı iptal etmeyi ve Yaratan’ın gücünü çekmeyi arzularsak, bu yaşam gücü bir olmamızın içsel gücü olarak karşılıklı garantörlükte ifşa olabilir. Bu yaşam gücü “Yaratan” olarak addedilir. Bize ifşa olduğunda tüm önceki mevcudiyetimizin bu gücün üstünde ne ölçüde sadece özünden uzak bir ambalaj kağıdı olmuş olduğunu anlamaya başlarız.

– 12/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır.

“Ağızdan Ağıza” Öğrenmek

Soru: Baal HaSulam’ın öğretiyi Rabaş’a aktardığı, “ağızdan ağıza” öğrenmek nedir?

Cevap: “Ağızdan ağıza” öğrenmek perdeyi paylaşmak anlamına gelir çünkü “ağız” (Peh) perdenin bulunduğu yerdir. Bu tür bağ “Rucha Be-Rucha” (Ruach’ın seviyesinde) olarak nitelendirilir ve bir öğrencinin hocasıyla edinmesi gereken iletişimin türüdür.

Bu alt seviyedekinin, sayesinde üst seviyedekiyle bağı edindiği kendisini iptal ediş seviyesidir. Bu manevi koşulun edinilmesi kolay değildir ama bir öğrenci en azından hocasının tavsiyesini sanki bir kanunmuş gibi izlemek için bu dünyada ne yapabiliyorsa yapmalıdır. Bu herkesin kullanabileceği basit pratik bir tavsiyedir ve kendini üst seviyedekinin önünde – egoist çıkarlarımız sebebiyle yapmaya istekli olduğumuz – iptal etmenin en düşük derecesi olarak addedilir.

Eğer hocadan maneviyatı edinmeyi arzuluyorsam tıpkı ordudaki gibi onun önünde kendimi iptal etmeliyim: eğer bir emir verilirse yerine getirilir. Hoca doğru bir niyet inşa etmekten, kendini iptal etmekten, çaba göstermekten, dağıtıma katılmaktan ve bir öğrenci için gerekli olan diğer her şeyden bahsediyor. Öğrenci bunu dinlemeli. Bunun sonucu olarak bağın ortaya çıkan noktası aracılığıyla Islah eden Işığı alır ve ona söyleneni kavrar.

Bir öğrencini egoizmini iptal ettiği derecede bir forma yönelik dönüşüm gösterir, bu anlayış maneviyatın izlenimini almakla gerçekleşir. Ve bu izlenim aracılığıyla öğretiyi kavramaya başlarız. Eğer alt seviyedeki kendini iptal ediyorsa üst seviyedeki kendi yapısını, 10 Sefirot’unu alt seviyedekine damgalar.

Rabash’ın bizim hocamız olması ödülünü kazanacağımızı umalım.

– 12/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır.

Mutlu Yeni Başlangıç, Mutlu Yeni Yıl

Tüm dünyevi niteliklerimiz var olmanın hayvansal seviyesi ile ilişkilidir ancak bizler kendi içimizde bir insan inşa etmeliyiz ki bu ‘Yaratan’a benzer’ (Adam)  anlamına gelir ve ihsan etmenin içinde var olur. İhsan etmek, ancak grubun içerisinde, dost sevgisinde, Yaratan’ı edinmek için realize edilebilir. İlişkimiz vasıtasıyla, Yaratan’a benzer bir arzu oluştururuz: Yaratan’ın ifşa olacağı yer.

Dolayısıyla, tüm kişisel niteliklerimiz ve yeteneklerimiz maddesel formumuz tarafından dahil olup maneviyatla hiçbir ilişkisi yoktur. Maneviyatla ilişkili olarak sadece kalpteki nokta ile çalışırım ve geri kalan ‘dünyevi’ tüm niteliklerimi önemsememeliyim. Onlar ikincil olduğu için onların vasıtasıyla Yaratan için misafirliğimde başarılı olamam ve ‘bunların üzerinde’ çalışmaya çabalamalıyım, her zaman almanın yerine ihsan etmeyi tercih ederek, ‘mantık ötesi’.

Öz, kalpteki noktadır. Bu noktayı diğerleriyle bağlamalıyım, dostlarla. Öyleyse, şimdi doğru kararı almalı ve ulaşmak istediğim maddesel dünyada başarılı olmak değil, kalpteki noktaların birliğidir, bunu tanımlamalıyım. Bu, en kısa anda Yaratan’a benzer hale gelir gelmez Yaratan’ın kendini ifşa ettiği yerdir.

Sürekli bu soruyu analiz etmeli bunu düşünmeliyim. Sadece bu manevi ilerlememde nasıl başarılı olacağımı tanımlar.

Bu yüzden bu nokta ‘Değişimin Başlangıcı’ (Roş Haşhanah)olarak ilişkilendirilir. Bu nokta daima yeni bir başlangıcı ifade etmesi gerekendir.

İşin gerçeği olarak, bizler birçok noktanın birleşmesiyle yörüngenin çizgisinde hareket ediyoruz. Bir manevi yol noktaların dizisidir ve her biri daha önceki ve bir sonraki noktaların arasındaki hareketin içinde ‘bir soğukluk’ ve ‘bir boşluğa’ sahiptir. Böylece onlar tek bir manevi yörünge çizgisini oluştururlar.

Diğerleriyle yörüngenin her noktasında beraber aynı yönde harekete devam etmek için, daha önceye ve varlığın gelecek koşullara tamamen zıt olmalıyım. Ancak o zaman bizler yörüngenin bu çizgisine yapışabiliriz.

Bu yüzden, her bir noktanın içinde, hayatımın her bir anında, aklımı kendi içimde Değişimin Başlangıcı için yapılandırmalıyım.

8.9.2010 günlük Kabala dersinin 4. bölümünden.

Tüm Dünyayı Yükseltmek

Tüm dünyayı yükseltmek Negatif yada pozitif olsun, kendi realitemizde hissettiğimiz herşeyin amacı bizi manevi merdiven boyunca şekillendirmektir. Başka bir amaç için yaratılabilecek yada kendi kendine var olmuş hiçbir şey yoktur. Bu dünyadaki herşey – etrafımızı saran binlerce obje, eylem yada güçler – tek bir amaç için mevcuttur: manevi gelişimim için. Bilinçli yada değil etrafımı saran her şeyi kendi içime dahil ediyorum ve bunun bir sonucu olarak yükseliyorum. Gerçekten de eğer herşey Sonsuzluk Dünyasından aşağıya, görünüşte tek bir bütüne bağlı olmadan var olan dünyamızın seviyesine geldiyse nasıl olur da oradan bize inmiş olan dünyamızın objeleri ve eylemleri tek bir amaç tarafından bağlanmamıştır? Dünyamıza Sonsuzluk Dünyasından gelmeyen herhangi birşey olabilir mi? Ve eğer Sonsuzluk Dünyasından indiyse kaynağı, başlangıcı orada var olan birliktir ve sonrasında aşağıya inerek kırılmanın, uzaklaşmanın ve izolasyonun formunu almıştır. Bundan dolayı kişi manevi merdiveni tırmanarak tüm realiteyi, “Bu Dünya”‘nın tamamını kendisiyle beraber yükseltmelidir. Manevi şekilde yükselerek kişinin doğanın duran, bitkisel ve hayvansal seviyelerini de kendisiyle beraber yükselttiği (ıslah ettiği) söylenir.

– 06/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Ve Yakup gitti) birinci kısmından alıntıdır.

Gizlilik Kendi İyiliğimiz İçin

Biz dünyaların yada gizliliklerin 125 derece aşağısındayız. Bu gizlilik bizim faydamıza çünkü bu Sonsuzluğun kusursuz koşuluna kıyasla bizim ne kadar önemsiz olduğumuzu görmemize engel oluyor. Bunun yerine sadece daha yüksek bir manevi dereceye benzer olmaktaki acizliğimizi gözlemleyebiliriz.

Yine de kendimizi ıslah etme yolunda ilerlemek için ızdırabı hissetmeliyiz. Eğer gruptayken ıslahtan geçiyorsak o zaman ızdırabımızı oyun oynayan bir çocuk gibi ifşa ederiz. Çocuk bir şeyin üstesinden gelmek istiyor, başaramıyor ama yine de elinden gelenin en iyisini yapıyor ve zorlu bir oyuncağın üstadı olmaya uğraşıyor.

Çabalarınız, acılarınız ve eylemde bulunmaktaki acizliğiniz aracılığıyla aşama aşama Işığa olan zıtlığınızı keşfediyorsunuz. Işığa karşı çalışmak zorundasınız aksi takdirde Işık ile sizin aranızda bir fark hissedemezsiniz, bu farklılıkların genel toplamı olmasaydı Yaratan’ı hissedemezdiniz.
Bir kralın sarayında olduğunuzu varsayalım, ama bundan haberiniz yok ve bu yüzden takdirle karşılamıyorsunuz. Daha sonra onu deneyim etmeye ve araştırmaya başlıyorsunuz. Etraftaki tüm nesneleri ve koşulları gözlemlemeli ve aralarındaki çelişkilerin ve bağlantıların tüm çeşitliliğini öğrenmelisiniz. Böyle yaparak tıpkı bir kral gibi dünyayı yönettiğiniz bir koşulu elde ediyorsunuz.

– 03/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Şamati 50) birinci kısmından alıntıdır.