Monthly Archives: Kasım 2011

İnsan Olmak Zor

Kişi gerçek ve yalan arasında seçim yapmalıdır, ama “tatlı ve acı”’ya gelince başka seçeneği yoktur, zira her zaman iyi ve tatlı olanı kötü ve acı olana tercih edecektir. Kötü bir koşulu iyi bir koşula tercih etmem olanaksızdır. Fakat eğer “tatlı ve acı”’ya karşı “gerçek ve yalan”’ı görürsem o zaman muhtemelen acı gerçeği, kötü bir algıyı seçebilirim çünkü gerçek benim için çok daha önemlidir.

Bunlar iki farklı boyuttur: Hayvansal seviye “tatlı ve acı” arasında analiz yapar, insan seviyesi ise “gerçek ve yalan” arasında analiz yapar çünkü insan “mantık ötesi inanç”’a göre çalışır. Eğer tüm diğer güçleri ve ihtimalleri içeren yalnızca “gerçek”’i göz önünde tutmaya yükselirseniz, bu Yaratan ile birleşmeyi edinmeniz anlamına gelir.

Ancak sadece “tatlı ve acı”’yı göz önünde bulundurursanız o zaman hayvansal bir analiz ve seçim yapıyorsunuz. Bir hayvan kendi seviyesinde asla bir hata yapmaz. Her zaman onun için iyi olan ne ise onu seçer. Ancak “insan seviyesi”’ne doğru ilerleme kaydetmez. Doğa hayvansal seviyede kalmamıza müsade etmez ve bizi gelişmeye mecbur bırakır.

Doğanın duran, bitkisel ve hayvansal seviyelerinde, davranış tarzının hayvansal analizi sadece kişinin tatlı olanı tercih ettiği “tatlı ve acı”’nın analizinden geçer. Diğer taraftan bir insan iki seviye arasında bir ayrım yapar: içindeki “tatlı ve acı”’nın analizini yapan hayvan ve içindeki “gerçek ve yalan”’ın analizini yapan insan. Bu yüzden kişi sürekli karışıklık içerisindedir, içindeki hayvan ve insan arasında gidip gelir, “neyi seçeceğine” dair arayış içindedir. Bir orta yol arar çünkü tatlı olanı ister ama en faydalı şeyin gerçek olduğunu görür.

– 17/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş) dördüncü bölümünden alıntıdır.

Maneviyata Giden En Kolay Yol

Baal HaSulam, Rabaş ve diğer büyük Kabalistler eğer ilerlemek istiyorsak bunu yapmanın en kolay yolunun durmaksızın hep birlikte olduğumuzu düşünmek ve hayal etmek olduğunu söylüyorlar. Zaten orada iken manevi realiteyi tanımlıyorlar. Ama biz oraya nasıl erişebiliriz? Bunu yapmak için bize yardımcı araçlar verildi: aynı şekilde aynı realiteyi edinmeyi arzulayan dostlarımızla sevgi ve karşılıklı garanti aracılığıyla bağ içerisinde olduğumuzu hayal etmek.

Bu şekilde içsel çalışmamı yaparak benden gizlenmiş bir koşulun içerisine giriyorum. Daha onu görmüyorum ve onu hayal edemiyor yada anlayamıyorum. Bu yüzden gelin hep birlikte olduğumuzu hayal edelim. Bu bizi Zohar’da anlatılan realitenin ifşasına kesinlikle daha da yaklaştırır.

– 16/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Kalbe Giden Kanalı Açmak

Kişinin Zohar’ı edinmek için kalbe götüren kanalı açmaya ihtiyacı vardır. Ve bunu akılla anlama eğilimi ona karşı koymamız ve Zohar’ın kalpte ifşa olmasını dilememiz için verilmiştir. Diğer türlü işe yaramaz.

Zohar Kitabının metninin sadece kişinin kelimeleri birbirine bağladığı dışsal akıldan ziyade içsel edinimlerde, arzuda hissedilmesi için “kalbi aralamak (açmak)” gereklidir. Sonuçta kişinin zihinde tasavvur ettiği dışsal resim, kelimelerin anlamının hatırlanması ve kelimeler arasında mantıklı bağlantılar kurulması onun Zohar’ı daima çok istemesine izin vermez.

Bu tür bir yaklaşım başarısızlığa mahkumdur. Kişi zihninde görünüşte birkaç şeyi ilişkilendirdiği gerçeğinden tatmin olur ve onun için sorun çözülmüştür. Geriye hissedilecek ve edinilecek pişmanlığı yada arzusu kalmamıştır. Kitaptan dışsal (onun için anlaşılır olan) tanımları öğrenir ve onları birbirine bağlayarak onlardan bir “Lego” inşa eder.

Ancak sadece kişinin Zohar’da yazılanları zaten hissediyor olması ve algıları birleştirmeyi istemesi şartıyla metnin kelimelerine bakabilir ve bu kelimelere göre algıları birleştirir. Eğer algı yoksa aklı faaliyete geçirmemek ve sadece sizi etkilemesi için Zohar Kitabının içerdiği “olağanüstü güç”’ü (Segula) beklemek daha iyidir.

– 11/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Tüm Evren Aramızda

Soru: Ders esnasında kendime Zohar’ın bahsettiği şeyleri hissetmek istediğimi söylüyorum ama görüyorum ki bunun için gerçek bir arzuya sahip değilim. Bu arzuyu nasıl edinebilirim?

Cevap: Bu bizim müşterek düşüncelerimizin yarattığı bir problem. Belki de Zohar’ın bizim ilerlemiş koşullarımızdan bahsettiğinin tam olarak farkında değiliz ve bu kitabı okurkenki en önemli şey bu koşulları edinmeye yönelik arzumuzdur.

İlerlemiş koşullarımız neler? Hepimiz birliği oluşturduğumuzda ve aramızdaki bağın içerisinde maneviyatı, müşterek ihsan etme niteliğini, Yaratan’ı ifşa ediyoruz. Zohar Kitabını okurken tam olarak hissetmeniz gereken özlem budur. Diğer türlü tüm okuma boşunadır ve hiçbir şekilde bize yardımcı olmaz. Hatta içimizde karanlığın, negatif uyanışın algısını almak olarak sonuçlanır. Mesele ile ilgili başka bir seçim yoktur: Her halükarda ilerlemeliyiz ve bu durumda irademize karşı ilerleriz.

Bu yüzden herşey Zohar Kitabını okuma esnasında ilerlemiş koşulu ne derecede doğru biçimde tasavvur edebildiğimize bağlıdır, yani aramızda içerisinde ihsan etmek, sevgi, karşılıklı garanti  ve tüm dünyalarda ve realitenin tamamında hüküm süren birleşmeyi ifşa ettiğimiz bir bağ olduğunu ne kadar gördüğümüze bağlıdır.

Herşey sadece aramızdaki bağda ifşa olur: realitenin tamamı, sonsuzluğa kadar olan tüm dünyalar. Islahın Işığını Zohar Kitabını okurken bu koşulu ifşa etmeyi arzuladığımız ölçüde çekeriz.

– 12/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Duadan Önceki Dua

Manevi ilerleyişin çok yavaş ve farkedilemez ise Yaratan’a suç atma! İlk başta ve en önemlisi içimizdeki arzuyu ifşa etmeliyiz. O olmadan koşullarımızda bir değişiklik hissedemeyiz.

Hala manevi dünyayı hissetmiyorsam, bu onu hala istemediğim anlamına gelir! O burada, hemen yanımda ama onu görmek istemiyorum ve onu ifşa etmememin nedeni de bu. Yukarıdan hediyeler yoktur. Manevi dünyayı nasıl ifşa ettiğim sadece bana ve arzuma bağlıdır. Arzum büyüdüğü ve bir sonraki, daha yüksek manevi dünyanın seviyesine eriştiği anda onu hemen ifşa ederim. Ama onun için bir ihtiyaç hissetmiyorsam, o zaman onu ifşa edemem.
Herşey kişiye bağlıdır. Yegane vazifemiz arzumuzu doğru şekilde ayırt etmek için birbirimizi etkilemek. Belki arzu ile yanıp tutuşuyor yada bağırıp çağırıyor olabiliriz ama bu hem nicelik hem nitelik (kalite) olarak yanlış şey için olan bir arzu.

İhtiyacımız olan şey net bir şekilde ayırt edilmiş bir arzu, en önemli şey arzunun kalitesi: Onu ne kadar istediğimden ziyade tam olarak ne istediğim. Maneviyatta nicelik önemli değildir, önemli olan sadece niteliktir. Manevi bir arzunun kalitesini “güç” olarak adlandırıyoruz. Maneviyatta bir arzunun gücü ne kadar keskin ve kesin olduğuna ve tam olarak neyi amaçladığına göre tanımlanır. Bu arzunun doğru yönde olduğuna emin olmaya yönelik daimi kaygı gerektirir.

İnsanlara maneviyatı ne şekilde hayal ettiklerini ve ne istediklerini sorarsanız her kişiden farklı bir cevap alırsınız. Bu sadece grubun içinde çalışarak ve çalışma esnasında hepimizin beraberce çektiği Işığın yardımını kullanarak ayırt edilebilir çünkü şimdilik ihsan etmek ve inanç için doğru arzuya sahip olmadığımızı anlıyoruz.  Bu yüzden Işığın gelmesini ve bize bunu açıklamasını, bize örnekler göstermesini ve içimizde bir arzu yaratmasını istiyoruz! Bu gereksinim olmaksızın gereksinim, duadan önceki dua diye adlandırılır.

Ancak kişi gruba getirildiği andan itibaren herşey kişiye bağlıdır (kişiye kalmıştır / karar kişinindir).

– 11/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Tora ve çalışma arasında daima ayrım yapmalısın) birinci bölümünden alıntıdır.

Manevi Haz

Soru: Manevi haz nedir? Sadece çok yoğun bir zevk mi yada bütünüyle farklı birşey mi?

Cevap: Fiziksel ve manevi haz arasındaki tek fark onu hangi arzularda tecrübe ettiğimde yatar: egoist yada özgecil. Egoist alma arzularım sınırlıdır. Kendi boşluklarını yavaş yavaş ifşa ederler ve daha büyük bir haz aramaya mecbur kalırım. Sonuç olarak hiçbir zaman tatmin olmam.

Kendimi hazla doldurmayı denedim ama başaramadım çünkü haz “artı”’dır ve ben “eksi”’yim. Haz almaya kalkıştığımda sadece “kısa devre”’ye benzer geçici bir haz duyarım: beni tekrar boş bırakmak üzere kısa bir süreliğine aydınlatır ama şimdi boşluk hissiyatı iki kat fazladır. İki katına çıktı çünkü hevesle aradığım haz, önceden hissettiğim boşluğun üzerine bir boşluk hissiyatı daha oluşturarak gitti. Sonuç itibariyle her zaman iki katı zarardayım. Sonuç olarak boş egoizmimiz çoğalaraktan nesilden nesle dünyamızda gelişiyoruz.

Bu günlerde yeni bir problem doğuyor: Bir zamanlar büyüyen ego bana bir boşluk hissiyatı getirdi ve büyümeyi durdurdu.  Mantık olarak bunun beni hoşnut kılması gerekirdi ama bundan sonra hiçbir şeyden zevk almayacağımı hissediyorum. Bu yeni problem bir öncekinden çok daha kötü çünkü doldurulmak için hiçbir umut yok. Bunun yanı sıra egoizmin entegral olduğunu, yedi milyar bireysel egoist arzuların toplamını temsil ettiğini hissediyorum. Herkese bağlı olduğumu ve herkesin bana bağlı olduğunu keşfediyorum. Bu yüzden beni olağanüstü bir çaresizliğe iten bu durumla ne yapılması gerektiğini bilmediğimi keşfediyorum.

Bu süreç esnasında kişi topyekûn krizin idrakini belli bir süre için erteleyen uyuşturucu maddelerde teselli buluyor. Zira bu kişiye bu yolun yanlış olduğunu ve hayattan kopmanın ölümü kabul etmek demek olduğunu gösterdiği için bu “çözüm” bile geçerliliğini yitiriyor. Ama doğa buna izin vermiyor! “Bundan sonra ne yapacağız?” sorusuyla yüzleştik. Ve cevap “almaktan haz duymaktan” “ihsan etmekten haz duymak”’ta yatıyor.

– 06/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Kabala Öğretisi ve Özü) dördüncü kısmından alıntıdır.

Orta Çizgideki Islahın Metodu

Baal HaSulam’dan önce ıslahın (yada Kabala çalışmanın) iki metodu vardı: akıl aracılığıyla (Ari’nin metodu) ve kalp aracılığıyla (Baal Shem Tov’un metodu).

Baal HaSulam bu yaklaşımların her ikisini de aldı ve modern ruhlar için elverişli, etkili, kesin ve basit bir metot yaratarak ortada, üçüncü çizgide birleştirdi. O ıslahı edinebilmemizi sağlayacak yegane araç.

Kabalanın bilimsel kısmı Ari’ye dayanır, içsel çalışma ise Baal Shem Tov’dan gelir. Baal HaSulam Talmud Eser Sefirot kitabını Ari’nin Hayat Ağacı kitabını temel alarak yazdı, Ari’nin kitabını bizim neslimize uyarladı. Ancak onun bütün öğretisine bir kompleks olarak bakarsanız o zaman dört bileşim Talmut Eser Sefirot, Panim Meirot, “Kabala Bilgeliğine Önsöz” ve “Sulam Yorumuna Önsöz” Üst Dünyanın “fizik”’ine adanmış ve Ari’nin öğretisini baz alırken diğer tüm makaleler kişinin içsel çalışmasına adanmıştır ve Baal Shem Tov’un metodunu baz alır.

Islahın Işığı bize Üst Dünyanın “fizik”‘ini çalışırken gelir fakat yalnız grup aracılığıyla gelir. Eğer grup doğru biçimde organize olmamışsa, birlikte çalışmıyorsa ve bütünleşmeyi arzu etmiyorsa  o zaman Işığı çekmek imkansızdır. Grup Islah eden Işığı çeken mıknatıstır. Ve onu ıslah için hazır hale getirecek bir forma sahip olmalıdır. Herkes bu beklenti içinde olmalı!

İki şeyi ifşa etmeliyiz: 1) kötülüğümüz ve birlikten yoksun olmamız 2) istenen koşul, evrensel ıslah koşulu. İlk koşuldan ikinci koşula “Islah eden Işık” diye adlandırılan gücün yardımıyla gideceğimizi ümit etmek zorundayız. Grup bunu çok açık bir şekilde anlamakla yükümlü çünkü diğer türlü ne tür bir Işığı çekmeye muktedir olurdunuz? Manevi kap yada arzu Işıktan önce davranmalı.

Tüm yaratılışın yaratılmasının ve Sonsuzluk Dünyasına kadar gelişmesinin sebebi budur. Yaratılışta Yaratan’ı ifşa etmek için bir ihtiyaç yaratmak içindir. Gerek duyulan Yaratan’ı yada Işığı ifşa etmemiz değil! Yaratılışı ifşa etmeliyiz! Yaratılışın bir nokta olarak kalması ve bir hayvan gibi yaşamak amacı ile yaratılmadığını anlamalıyız. Aksine onun kaderi irade özgürlüğüne sahip bağımsız bir birey olmak. Bu yüzden arzumuz her zaman ilk önce gelmelidir (Kli Kodem Le Ohr).

– 09/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş) dördüncü kısmından alıntıdır.

Kabalistler Nesli Yeniden Dirilten Ruhlardır

Baal Hasulam’ın makalesi, ‘Panim Meirot uMasbirot kitabına giriş’ madde 8: Bu yüzden, kendi kutsal Işıklarını bizlere bildiren ve kendi ruhlarını bizlerin ruhlarına iyi bir şeyler yapabilmemiz için adayan hocalarımıza ne kadar minnettar olmamız gerektiğini gel ve gör. Onlar, tövbenin ve çok ağır eziyetlerin yolunun tam ortasında dururlar. Onlar, bizleri ölümden daha beter olan diğer dünyadan kurtarır ve eşsiz hazlara, yüce nezakete ulaşmamıza yardımcı olurlar ve yukarıda bahsettiğimiz gibi başlangıçtan şimdiye bizim için beklemekte ve hazır olan hoşnutluk bizim paylaşımımızdır.

Bizler belli bir zaman önce yaşamış olan bu yüce Kabalistlere normal insanlar gibi bakmamalıyız; onlar bu muazzam sistemin parçalarıdır: ruhlardır. Bir Kabalist Yaratan’ı edinen bir ruhtur, O’nu hisseder ve bilir, ruhların kolektif sisteminde, Adam HaRishon sisteminde bulunurlar. Kabalist onun bütünleşmiş parçasıdır ve bizim bunun farkında olmadığımız ve algılamadığımız zaman bizleri manevi dünyaya bağlayan bir ara vasıta olarak hareket eder.

Diğer bir ifade ile bir Kabalist bizleri kendi yazılarıyla bırakmaz, o aynı zamanda ruhlarımız ve kolektif sistemle aramızda bir bağı gerçekleştirir. Bizler kendi başımıza Kabalistlerin ruhlarını algılamayız. Yine de, onlar ruhlarımızı (kalpteki noktaları) ortak sistemle bağlarlar, her biri ile bağlanmamızı ve bu sistemin parçası olmamızı sağlarlar. Dolayısıyla, sistemin içinden akan Işık akımı bizlere ulaşır ve bizleri diriltir böylece sistemin aktif parçaları haline dönüşebiliriz.

Tüm nesillerin içerisinde Kabalistlerin yaptığı çalışma budur: Onlar hayatımızı manevi sistemin içine alırlar. Şu an var olan zamanda, bizler bu sistemin içindeyiz fakat bilinçsiz olarak. Ancak Kabalistler sistemde var olan Saran ve İç Işıkları bizlere iletilmesine yardımcı olarak bizleri uyandırırlar.

Bu yüzden Kabalist’in hayatı fiziksel bedeninin ölümü ile sona ermez. Bir Kabalistten konuştuğumuz zaman, ruhların ortak bütünlüğü içerisinde var olan ve kayıtsız hareket eden veya materyal bir dünya içinde var olan bedeninden değil bir ruhtan bahsediyoruz. Bu ruh sistemin aktif bir parçası ve bize en yakın olan ( örneğin Baal HaSulam veya Rabaş)

Bizim toplam Kabalistik grubumuz kolektif ruhun manevi bir organını temsil eder ve onlar bizlere manevi olarak dikkat ederler. Bizim hakkımızda şöyle yazılır : ‘Bizler, bizlere kendi kutsal Işıklarını veren hocalarımıza minnettar olmalıyız.’  Onlar şu anda bile bizlere bildiriyorlar!

Bizler bir sistemden diğerine yön değiştirmeyiz. Biz sürekli aynı sistemin içerisinde varız ve sadece buna doğru daha fazla bilinçle uyandırılarak.

‘Panim Meirot uMasbirot kitabına giriş’ 08.05.2010 Günlük Kabala dersi 4. bölüm’den.

Hepsi İçin Bir Yaşam

Soru: Zohar’ı okuduğumuzda Yaratan’dan talep ettiğimiz aramızdaki birlik nedir?
Cevap: Doğrusunu isterseniz birlik ne demek bilmiyoruz. Birleşmek ne demek? Dünyamızda olduğu gibi ortak ilgi alanları, istekler ve uğraşlar aracılığıyla arkadaş olmak ve beraber futbol oynayarak, balık tutarak, bira içerek yada fitness salonunda beraber idman yaparak boş zamanımlarımızı birlikte geçirmekten zevk almak mı? Yada zor bir psikolojik eğitimden geçmiş ve diğerleri için ölmeye hazır olan gerçek bir denizaltı mürettebatı gibi mi olmalıyız?

Maneviyattaki birlik tümüyle farklı bir anlama sahiptir. Bu tür bir birliğin içinde keşfettiğiniz manevi hayat kolektifdir. Siyam ikizlerininkine benzer, eğer biri ölürse diğeri de ölür. Sadece bir bütün olarak yaşayabilirler. “Benim” ve “Senin” ya da “Yarısı biri yarısı diğeri için” diye bir ayrım yoktur.

Bu müşterek yaşam manevi birlik diye adlandırılır çünkü elde ettiğin herşey diğerleri ile olan bağ sayesindedir. Tek “beden”’i paylaşıyorsunuz. O ruhun bedeni diye adlandırılan manevi bir kabdır. Bu manevi kabın içerisinde ruhun Işığı vardır; o tek ruhtur. Eğer bu teklik bölünürse, beden ve onunla beraber Işık kaybolur. Bunun sonucu olarak ortada bir ruh yada manevi yaşam olmaz.

– 04/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Yapmalıyız ve Yaratan’ı Duymalıyız

Zohar, Bölüm “Lech Lecha (Çık)” Madde 315: “O’nun melekleri Tanrı’yı kutsal sayın… O’nun kelimesinin sesini duyduğunuz takdirde.”

Kişi otomatik şekilde, aklını kullanmadan eylemler gerçekleştirirse melek diye adlandırılır. Kendi aklına (Roş) sahip değildir ve ona söyleneni yapar. Kişi başkasının düşündüğünü yerine getirir. Bu koşul “melek” olarak adlandırılır çünkü melek herhangi bir muhakeme yapmadan işleyen bir güçtür.

Bu yüzden “Yapmalıyız ve duymalıyız”’ın açıklamasında melekler gibi “Yapmalıyız’” uyguluyoruz. “…O’nun melekleri…O’nun kelimesinin sesini duyduğunuz takdirde” diye yazmasının sebebi budur. Biz de yapmalıyız ve sonrasında duymalıyız. İçsel mütabakat yada eylemimizin sebep ve amacına dair net bir anlayış sahibi olmadan (çünkü onlar daha üst bir seviyenin nitelikleridir) oynayarak daha üst bir dereceye layık oluruz.

Aslına bakarsak bu hareket etmek için en doğal yol. Bu bilmediği bir oyunu oynarken manâsını anlamasa da yetişkin birinin kelimelerini tekrar eden bir çocuğa benzer. Hiçbir anlam ifade etmeyen herhangi bir şey söyleyebiliriz ve çocuk ciddi olarak tekrar eder. Eğer bir hareket yaparsak onu tam bir isteklilik ve tutkuyla taklit edecektir. Bir çocuk bu şekilde öğrenir. “Küçük olan” bir akla (Roş, Partzuf’un başı) sahip değildir: akıl “büyük olan”’ın niteliğidir. “Küçük olan” sadece görevleri yerine getirmek için bir bedene (Partzuf’un Guf’u) sahiptir.

Ancak eğer küçük olan Büyük Olan’ı izlerse ve kendini onun önünde pasifize ederse, o zaman Büyük Olan’ın aklını edinir ve ona benzer. “Yapmalıyız ve duymalıyız” ın özü budur.

– 03/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.