Daily Archives: Kasım 29, 2011

Ne İstediğimi Bilmiyorum, Fakat İstiyorum!

Soru: Aksiyonlarım ve ödül arasında hiçbir bağın olmaması neden bu kadar önemli?

Cevap: Böyledir zira aksi halde kendi doğanızdan çıkıp ihsan etme niteliğini edinemezsiniz! Ödülü doğanızın üzerinde talep etmelisiniz, bunun ötesinde ve kendinizi egonuz için hiçbir ödül talebi olmaksızın ihsan etmenin (Hafetz Hessed) hatırı için ihsan etmenin içinde inşa edin.

Karşılıksız ihsan etmenin, saf Bina’nın, içinde olmak, tüm aksiyonların üzerinde olmak, diyelim ki siz bu aksiyonların ve uyguladığınız bu maddenin içerisinde olursanız, yine de siz bir ödül bekliyorsunuzdur. Doğrusu, keskin aksiyonları yerine getirmek ve bunlar için hiçbir ödül ummamak, egoistik hesaplamanın üzerinde kalmak tamamen imkânsızdır.

Ve işte bu yüzden, çevreyi ve tüm koşulları kullanarak, Yaratan’ın bize bu yeteneği vereceği bir konuma ulaşırız; kendimiz için ödül talep etmemek. O’nun bunu nasıl yapacağını veya bunun ne olduğunu bilmiyorum; ihsan etmenin bu aksiyonlarını nasıl gerçekleştireceğim hakkında hiçbir fikrim yok, fakat istiyorum!

Bizler sürekli bu taleple birlikte gelişiyoruz: sıfır derecesinden son dereceye, dördüncüye kadar (arzunun dört seviyesi), her safhada, her incelemede. Nihayetinde bu niteliğin içimizde ifşa olacak doğru talebe ulaşıncaya dek ilerleyişimiz bu şekildedir. Ve biz o andan itibaren ihsan etmenin içinde olmanın neye benzediğini – gerçek bir mucizenin neye benzediğini –  anlamaya başlarız.

27.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 50

Uzun Zamandır Beklenilen Buluşmanın Sevinci

Zohar kitabını okumak, sevdiğiniz, yakınlaşmayı istediğiniz biri ile çok uzun zamandır beklenilen buluşmayı gerçekleştirmek ile kıyaslanabilir. Nihayetinde ikiniz buluştuğunuz zaman, sizin için onun ne konuştuğu önemli değildir. En önemli şey, onunla yan yana iken ve onun sesini duyuyorken ona olan yakınlığınızı hissetmenizdir. Sözler önemli değildir. Bırakın istediği gibi konuşsun. Hatta onu çok yakından dinlemeyebilirsiniz. Sözler vasıtasıyla, ona nasıl yakına gelmeyi ve onu nasıl daha fazla hissetmeyi hissetmek istersiniz.

Ve bu Zohar Kitabı ile aynıdır. İçinde yazılı olan farklı sözler ve hikâyeler bizlerin kafasını karıştırıyor gibi görünür, ancak daha sonra, neden bu şekilde yazıldığını anlarız: bunun sebebi tüm bunlar birleşmemizin isimleridir. Ancak ben bu kitabın içinde yazılı olana, hakkında konuştuğuna kesin olarak dikkat etmem. Önemli olan şey burada onu okurken kendimi ona yakınlaştırmamdır. Çünkü onunla bağ kurduğumda sevinirim, sözlerine gerçekten dikkat etmem. Önemli olan şey kitabın aracılığı ile yakınlaşmamızdır.

27.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. bölümünden alınmıştır, Zohar

Kim İçin Çalışıyorum?

Baal HaSulam, “Arvut” makalesinden: Kişinin bireysel kendi aksiyonu ile sebep olduğu derece, ister küçük veya büyük olsun, nihayetinde dünyayı gelecekte iyiliğe doğru değiştirmeye bağlar zira onun payı eklenmiştir ve değişikliğe bağlanır.

Herkes kendi çalışmasını tamamlamalıdır ve bunu yaparak her bir kişi kendisi için değil diğerleri için çalışır. Bizim bağlantımız budur. Bir kişi kendi arzusuna sahip değildir. Kişinin arzusu tüm diğer insanların içindedir. Kişinin kendi başına tamamlayabileceği kişisel bir işi yoktur. Kişi diğer herkesin içinde kendi eğilimini düzeltene kadar çalışır.

Sonuç itibariyle bizler belli bir “holografik resmi” ifşa ederiz. Ben her şeyin içine dahilim ve her şey benim içime dahil. Şu an bu bizden gizli çünkü aksi halde durduğumuz yerden hareket dahi edemeyecektik. Gerçekten,  diğerlerine ne vermeliyim? Ben onların problemlerinde yer almak istiyorum ve onlar için hiçbir şey yapmak istemiyorum. Ben bu manevi çalışmayı eğer bu çalışmanın tüm meyveleri diğerleri tarafından tüketilmemişse tamamlayamam.

Bu yüzden, sanki gözümüzün üstünde bir örtü var ve bizler bir yalanı yaşıyoruz gibi: öyle ki herkes kendi iyiliği için hareket ediyor ve kendisi için sadece endişeleniyor. Buna şükür, bu safhada en azından bizler Lo Lişma’nın egoistik niyetinde hareket edebileceğiz. Ancak daha sonra, Lişma’nın özgecil koşulunda, burada özel, bireysel hiçbir şeyin olmadığını ve her şeyin ortak bir bütüne ait olduğunu keşfedeceğiz. Herkes herkesin içine dahil ve her bir kişinin çalışması herkese, onların ortak hesabına nakledilir.

Bu yüzden, hesaplamanın ne olduğu önemli değildir, pozitif veya negatif, bizler bunu sadece ortak bütüne ilişkili olarak yapıyoruz ve bir kişinin aksiyonları sadece diğerlerine olan ilişki içerisinde değerlendirilir. Bizler diğerleri üzerindeki etkinin sonuçlarını değerlendirmeden kişinin iyi veya kötü hareket ettiğini söylememiz imkânsızdır: o onları yaratılışın amacına mı yakınlaştırıyor veya tersi, onları amaçtan mı ayırıyor.

21.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden, ‘Arvut’

Işık Tüm Bedensel İstekleri İyileştirecektir

Soru: Biliyoruz ki bilinen Kabalistler sözlü Tora’ya yani halkın orada burada ağızdan konuştuğuna değil yazılı Tora’ya güvenirler. Kabala’nın homoseksüelliğe bakışı nasıldır, (Leviticus, 18:22) “Kendi erkek cinsinle kadınlarla yattığın gibi yatmayacaksın; bu tiksindiricidir.”

Cevap: Kabala fiziksel dünya ve bedenlerimiz hakkında tek bir kelime bile konuşmaz. Kabala tam olarak herkesin Yaratan’la form eşitliğine ulaşması hakkında konuşur, kişinin sahip olduğu her ne eğilim varsa bu ona Yaratan tarafından verilmiştir.

Ben, kişisel olarak, insanların manevi amacı edinimlerinde eğilimleri ile ilgili hiçbir fark görmüyorum, öyle ki Üst Işık hakkında şöyle yazılır: “Tüm bedeni istekleri Ben iyileştireceğim.” Bu yüzden, bedensel herhangi bir şeyle ilgilenmek bizim işimiz değil. Bizlerin ihtiyacı olan tek şey Işığı çekmektir ve gerekli olan iyileştirmeyi Işık yapacaktır.

Astroloji, Ölüm, Eşcinsellik ve Daha Fazlası…

Astroloji, Ölüm, Eşcinsellik ve Daha Fazla Konular Üzerinde Kabala’nın Yaklaşımı

Kişinin ismini değiştirmesi, astroloji, falcılar, zaman, ölüm ve homoseksüellik üzerine aldığım sorular:

Soru: Ebeveynlerim soyadlarını daha basit ve kulağa daha iyi geliyor diye Kroni’den Karni’ye değiştirdiler. Kızım Noga 02.07.2003’te doğdu. Noga Karni ismi kızıma hayırlı olacak mı?

Cevabım: Böyle bir soru bir Kabaliste sorulacak soru değil. Kabala sadece egoizmin, insan doğasının ıslahı ile ilgilenir.

Soru: Astroloji bilimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevabım: Değer vermiyorum.

Soru: Medyumlar veya falcılar diğer insanların yapamadığı bir şeyleri “görmek” yeteneğine sahipler. Altıncı duyuyu geliştirmiş olan Kabalistlerle bunlar arasındaki fark nedir?

Cevap: Duyu dışı algıya sahip ve doğaya yakın insanlar, gerçekte insanlar hakkında “görmek” yeteneğine sahipler. Ancak, onlar bir kişinin hayvani veya dünyevi özüne ilişkin olan şeyleri sadece görebilmektedirler. Kabalistler bu tür şeyleri görmezler. Bunun yerine, Kabalistler ruhun ıslahı ile ilgilenirler ve bedene dikkat etmezler.

Soru: Eğer “zaman” yoksa bu bizlerin zaten birleşik olduğunu mu ifade eder?

Cevabım: Evet doğru fakat bizlerin algısında böyle değil.

Soru: Ölüm nedir?

Cevabım: Bu dünya seviyesinde egoistik arzunun içerisindeki kişinin hissiyatının sonu.

Soru: Kuzenim bir homoseksüel. Eğer gerçekten Kabala çalışmak isterse ne yapmalı? Yaratan ona bir arzu verdi – diğer erkeklere çekim duyuyor ve siz sürekli bizlerin arzularımızın üzerine çıkacak gücümüz yok diyorsunuz çünkü her şey Yaratan’dan geliyor.

Cevabım: Çalışabilir. Işık düzeltilmesi gereken her ne varsa düzeltecektir.

Dostunuzu İncitmeyin

Soru: Bir kişi ihsan etme niteliğine yaklaştığı zaman, onun bu çalışması grubun içinde nasıl yansır?

Cevap: Kişi sürekli karşılıklı sorumluluğun hissiyatını korumaya çalışır öyle ki dostları hiçbir eksiklik hissetmesinler, karşılıklı ihsan etme niyetini kuvvetlendirsinler, bunu unutmayın ve bir an bile bu yönde çabalarınızdan vazgeçmeyin. Daha sonra, dostları da aynı zamanda onu etkiler ve amacın öneminin hissiyatı ve kalplerin sıcaklığı onların arasında hüküm sürer.

Kişiyi ilgilendiren budur. Dostlar hakkındaki düşünceler kişinin kendisi hakkındaki düşüncelerden çok daha efektiftir. Korku ve diğer dışsal hesaplamalar ile teşvik edilen kişisel ilerleyiş hakkında endişe kişiye sadece küçük bir ıslah getirecektir. Diğer taraftan eğer kişi yatırımını diğerlerine yapmak yönünde çaba sarf ederse, kesinlikle doğru yolu tutuyor denir.

Grubun bağını, dostların birliğini hedeflemeyen düşünceler, niyetler geçmiş maneviyata yönlenir. Onlar bu durumda Islah Eden Işığı çekmezler. Önemli olan sadece grubun içinde ne yapmaya niyetlendiğinizdir. Dostların birliği, onların geleceği hakkında endişelenirseniz, buna meyve veren manevi çalışma denir ve bunun dışında hiçbir şey çalışmayacaktır.

Kısa bir tanım var. ‘‘Kendine yapılmasını istemediğini bir başkasına yapma’’. Diğer bir ifade ile hayatta dostunu nasıl incitmeyeceğin hakkında düşünmekten başka hiçbir şeye sahip değilsin. Bu senin egoizmin için şimdilik yeterlidir. Kendini her an, her ifşa olan arzunun içinde düzeltmeye çalış, dostunu nasıl incitmeyeceğin hakkında düşün sadece.

Bunu yap ve başaracaksın: dostunu incitmeden hareket etmek arzusunda olduğun zaman, ona karşı iyi bir yaklaşım senin içinde aniden ifşa olacaktır.

10.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden ‘Matan Torah’ (Tora’nın Verilmesi)

Sonsuz Saldırı

Soru: Bireysel olarak içsel çalışmamızı yeterince yapmıyoruz. Bu durumdan nasıl çıkabiliriz?

Cevap: Saldırıyla. Bunun dışında başka bir şey yapamazsınız. Tüm kaynaklar önünüzde duruyor.

Soru: Neden tüm saldırılarımızı tek bir ortak saldırı, tek bir arzu haline getiremiyoruz?

Cevap: Bir Saldırı yardımcı olmayacak. Eğer bu durum sürekli hale dönüşürse, eğer vuruşlarımız hiçbir ara vermeden sürekli tek bir noktaya sabit olursa ancak bu durum çalışacaktır.

Vermek Dayatmak Demek Değildir

Soru: Kabala Bilgeliğinin dağıtımını yapmam için arzumu güçlendirmeliyim. Daha büyük arzu, daha fazla arzum olursa, bu durumda dünyaya verebileceğim. Dışarıya taşacak yeterli arzuyu nasıl büyütürüm?

Cevap: Bunu yapmak yerine, insanlarla empati yapabilme yeteneğini geliştirmelisin ve böylece onların acılarını hissedersin. Diyelim ki sen Baal HaSulam’ın fikrini kesin bir şekilde benimsedin, Yaratan’ı ifşa etmeye ve O’nunla bir olmaya karar verdin. Şimdi, sen bunu diğer herkese de dayatmak istiyorsun, bu ihsan etmek midir?

Diğerlerine ihsan etmek demek kendi arzunun yerine onların arzusunu doldurmak demektir. Senin için önemli olan şey için onları kabul etmeye zorlamayacaksın. Bilakis, onların arzuları senin için en önemli şey haline gelmelidir. Bu ihsan etmektir. Aksi takdirde, sen onları bazı şeyler için zorlamak istiyorsun anlamındadır.

Örneğin, onlar futbol maçı seyretmek istiyorlar ancak sen tüm stadyumları kapatıyorsun. Bu durumda senin düşündüğün ‘‘Ben size futbolu göstereceğim. Tüm sahaları asfaltlayacağım. Futbolu yasaklayan bir kanun çıkaracağım.’’.Sen sanki onların içsel çalışmalarına zaman ayıracaklarmış gibi bu şekilde düşünüyorsun. Bunu istiyorsun. Ancak onlar herhangi bir ıslah istemiyorlar; basitçe onlar futbol istiyorlar.

Bunun sevgi olduğunu mu düşünüyorsun? Sen gerçekten insanlara zorla bir şeyler verilebileceğini mi düşünüyorsun? Sen onların hayatlarını kırmaya çalışıyorsun. Bu gerçekten doğru bir şey mi?

Birini sevmek demek onun arzusunu alıp yerine getirmek demektir. İşte bu yüzden bizlerin bir eğitim sistemine ihtiyacımız var, bu yüzden aşama aşama, kibarca ve baskı uygulamaksızın ancak yapabiliriz.

Bizler insanlara tüm bu olumsuzlukların sebebinin doğa ile olan denge eksikliğinden ve birbirimizden nefret ettiğimiz için olduğunu açıklamalıyız. İşte bizi doğaya zıt yapan tam olarak budur ve işte bu yüzden farklı seviyelerde ıstırap çekiyoruz.

Fırsatların olduğu her zaman bir şeyleri açıklayın ve mesajınızı alabilecek olanlarla aşama aşama iletişim kurun. Bizim insanlara iyilik sözü ile gitmeye ihtiyacımız vardır.

Örneğin tatil zamanı şimdi. Havaalanında ki insanlara renkli broşürler dağıtabilirsiniz. Uçuş esnasında insanların zevkle açıp bakabileceği renkli broşürler gibi. Bu durum onun ruh haline uyar ve onun memnuniyeti uyanır.

Böyle bir şey yapabilir miyiz? Yakın zamana kadar böyle bir şey yapılmamıştı.

12.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden, Matan Torah (Tora’nın Verilmesi)

Hızlanma ve Sıçrama Arasındaki Nokta

Kabala çalışmaya ve Kabala’nın tüm araçlarını kullanmaya başlayan kimse nihayetinde farkında olmadan güç tarafından geliştirilmek için durması gerektiği zaman kritik bir noktaya ulaşır. İlk safha onu konumu ile bilgilendirilmek için tasarlanır ve bu safha gereklidir.

Ancak, daha sonra kişi çatal bir noktaya, önceki sabit konumunun ani bir değişimine, kendi gelişimine, hayatına, arzusuna, Işığa ve kullanımındaki tüm araçlara olan bütün yaklaşımını değerlendirmesi ve tekrar incelemesi gerektiği zaman bir kırılma noktasına ulaşır. Kişi önceki tüm paradigmasını, bütün hayat felsefesini ve var olduğu sistemin algısını tamamıyla değiştirir.

Daha önce bu sistem onu kontrol ediyordu çünkü o tamamıyla doğanın içindeydi ve o sadece kendisini anlayış eksikliğinden dolayı doğanın üzerinde olduğunu hayal etti. Şimdi, o tümüyle doğaya, doğanın güçlerine ve kanunlarına bağlı olduğunu anlar ve o doğanın yönetimini kendi eline almalıdır, yazıldığı gibi ‘‘Oğullarım beni yendi’’. Daha sonra, kişi olduğu yerdeki özel kırılma noktasını anlar.

Bundan önce, o hayatında bazı şeyleri değiştirdiğini sadece düşünmüştü ancak realitede, o hiçbir özgür seçimi olmadan doğanın yasalarını itaatkâr bir şekilde takip etti. Şimdi ise ona özgürlük verilir. Dünyayı hiçbir düzeni olmayan kaotik bir şeymiş gibi görmeye başlar. Bu hissiyat ona maksatlı verilmiştir öyle ki onun kendisi her şeyi bir düzene getirmek, her şeyle birleşmek ve dünyayı kontrol etmek isteyecekti.

Burada, kişinin Yaratan’dan güç, anlayış almak için eline bir fırsat geçer ve ilerleyiş mantık ötesi inanç ile olur zira kişi daha yüksek konumlarda olmak ister. Kişi, oradan yeni nitelikler ve yeni bir akıl almak ister ve böylece kendi dünyasını dengeye getirir. Bunun sebebi dünya adamın içsel yansımasıdır, realite kişinin içsel algısına göredir, dışsal algıya göre değildir.

07.13.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati 21

Manevi Utancın Yararı

“Kabala Bilgeliğine Önsöz” de Baal HaSulam, bir kişinin Yaratan’la olan ilişkisini yansıtan örnekte, meşhur Ev sahibi ve misafir hikâyesini anlatır. Ev sahibi misafirini en samimi dostu gibi karşılar ve sevgisinin gücünü sırf ona sunmak için kullanır, misafirine her şeyi, ondan hiçbir şey almak niyeti olmaksızın vermek ister.

Misafirine hizmet etmekten haz alır, bundan dolayı mutludur ve hiçbir karşılık beklemez çünkü sevginin kanunu bu şekilde davranması için O’nu zorlar. Aksi halde, eğer misafir almayı reddederse, bu Ev sahibini çok üzecektir çünkü O, misafirinin, dostunun, arzusunu yerine getirmek için çok büyük bir arzuya sahiptir, tamamıyla bütün bollukla.

Eğer misafir biraz rahatsız olursa, bu his direkt bir şekilde Ev sahibinden gelmez ancak misafir istemsiz olarak boş kalmış olduğu ortaya çıktı ama bazıları ona doyum verdi. Ve bu doyumun içinde, hak edilmemiş, utanç dolu bir şeyler vardır; misafirde utancın hissiyatını yükselten kendi (misafirin) katılımının ve çabasının eksikliği.

Utancın bu hissinde, misafir neyi kaçırdığını keşfeder. Misafir düşünür: “Ev sahibi veriyor ve ben alıyorum. Bir alıcı olarak, utanç hissettim fakat Veren’de hiçbir utanç yok. Bu, Veren ve alan arasındaki farktır! O utanmıyor zira O veriyor fakat benim ihsan etme aksiyonunu yapacak kapasitem yok. Eğer bende O’nun gibi verebilseydim, utanç hissetmeyecektim; daha ötesi, onur hissedecektim!

Ev sahibi bana bu ihsan edişinden dolayı onur hissetmiyor çünkü ihsan etmek O’nun için doğal bir eylem; O, Kendi doğasına göre seviyor. Ve haliyle, O verdiği için gurur duymuyor; bilakis böylece O, Kendi arzusunu dolduruyor.

Eğer ben verirsem, bu durum bana utanç yerine onur getirecektir. İşte bu yüzden şimdi hissettiğim utanç yararlıdır; utanç bana zıt durumu hissetmem için yardım edecektir: Veren’in yüksek pozisyonuna ek olarak onur ve haysiyet.”

Alıcı tüm bu anlayışları utancın bir sonucu olarak edinir: sadece utancı söndürmek için değil fakat aynı zamanda Veren’in seviyesine ulaşmak için gerekli adımları niye ve nasıl atmalıdır. Burada, sırf ihsan etmeyi kazanmak değil – kişi sevgiye de gelmelidir! Öyleyse utanç içimde nefreti yükseltsin ki bunu sevgiye dönüştüreyim ve o zaman gerçek anlamda Yaratan’ın durumunu edineceğim.

O’nun doğal olarak sahip olduğu tüm sevgi, benim için kendimin kazandığım ve edindiğim büyük bir kazanım haline dönüşecektir. Ve işte bu yüzden bu utancı sevmeye ve takdir etmeye başlarım! Bunun vasıtasıyladır, nefret hissetmeye başlıyor olduğum bu utancın derinliğinin vasıtasıyla ve bu nefretten, sevgiye gelirim.

Yaratılan içsel arınmaların bir sonucu olarak bu sonuca gelir.

27.06.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, ‘‘Kabala Bilgeliğine Önsöz’’