“Her Durumda Sakin Kalmayı Nasıl Öğrenebilirim?”

Her durumda sakin kalmak imkânsızdır. Ayrıca, her zaman sakin olmak zorunda da değiliz.

Doğa, sürekli egomuzu büyüterek bizi geliştirir. Çağlar süren insan gelişimine bakarsak, yemek, seks, aile ve barınma gibi temel hayatta kalma arzularından -mağara sakinleri olarak sahip olduğumuz arzulardan- medeniyetler olarak geliştiğimizde ortaya çıkan para, onur, kontrol ve bilgi gibi egoist arzulara kadar olan gelişimi görebiliriz.

Ego ne kadar büyürse, o kadar az sakin kalırız.

Kızgınlık, tedirginlik ve stres, kargaşanın nedeni olarak insan egomuzun farkına varmamız ve böylece egonun üzerine çıkmak için samimi yeni bir arzu geliştirmek için, doğanın bizi hissetmeye teşvik ettiği durumlardır.

Bu noktada, egonun üzerine çıkmak için cesaret ve güven hissettiğimiz destekleyici bir ortama ihtiyacımız vardır.

Böyle bir ortamın bir yönü, bizi insan egosunun üzerine yükseltmeyi amaçlayan düzenli öğrenme ve faaliyetlerdir, bu da bizi dengemizi bozacak her türlü kızgınlığa karşı korur.

Başka bir deyişle, çevremizle olan dengesizliğimizin kaynağının ego olduğunu kabul ederek ve egonun üzerine çıkmak için kendimizi düzenli olarak kalibre ederek, destekleyici çevremizi güçlendirmemiz gerekecek ve bu da yaşadığımız her türlü durumu kendi başımıza bırakıldığımızdan, daha hızlı atlatmamıza yardımcı olacaktır.

“Tanrı İle Doğa Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

“ ‘Doğa’nın (İbranice ‘HaTeva‘ [‘הטבע’]) ‘Tanrı’nın (İbranice ‘Elohim‘ [‘אלהים’]) ile aynı sayısal değere—seksen altı, sahip olduğu şeklindeki Kabalistlerin sözleriyle hemfikir olmak ve kabul etmek, bizim için en iyisidir. O zaman, Tanrı’nın kanunlarına ‘doğanın emirleri [Mitzvot]’ veya tam tersini (Tanrı’nın emirlerine [Mitzvot] ‘doğanın kanunları’ adıyla) söyleyebileceğim, çünkü onlar bir ve aynı şeydir.” – Kabalist Yehuda Ashlag (Baal HaSulam), “Barış.”

Kabalistlerin eşit olarak “doğa” veya “Tanrı” olarak adlandırdıkları, doğa sisteminden başka hiçbir şey yoktur ve bizler bu sistemin ayrılmaz parçalarıyız.

Dolayısıyla tek bir Tanrı vardır dediğimizde, parçası olduğumuz bu tek sistemde, tek bir kuvvet dışında hareket eden hiçbir şey olmadığı anlamına gelir.

Gerçeklikte hareket eden bu tek gücün arzusu, bizi onunla bağa getirmektir – zorlama yoluyla değil, olumlu bir şekilde farkındalık yoluyla.

Bu gücü iyi ve iyiliksever olarak anladığımız, hissettiğimiz ve edindiğimiz kadar, ona bağlı kalabilir ve tam farkındalık düzeyine ulaşabiliriz.

Erkek Ve Kadın: İdeal Bir İlişki

Fiziksel dünyada, bir erkekle bir kadın arasındaki ilişkilerin başlangıcını ve sonunu çok sık gözlemleriz çünkü dünyamız egoist bir temel üzerine kuruludur. Bu manevi dünyada olamaz çünkü sonsuz bir süreklilik, “sonsuz bir doyum” vardır.

Soru: Bir insanın protein yaşamı (fiziksel ya da dünyevi yasami) için manevi kuralların ideal kullanımı nedir?

Cevap: Yaradan ile yaratılan arasındaki ilişki gibi olmaktır! Buradaki varlığımızın amacı budur; Yaradan ile sonsuz, büyük ve güçlü olan temas hakkında bilgi edinmek ve bunu sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar her seviyede inşa etmek. Bu, insanın son ıslahıdır. Ve doğanın geri kalanı da insana dâhildir.

Bir erkek ve bir kadın arasındaki ideal ilişki, birbirlerini doğru bir şekilde tamamlamaya başladıklarında gerçekleşir ve böylece ihsan etme ve sevginin gücü olan Yaradan aralarında ifşa olur. Üst bir edinim yoksa bu gerçekleşemez.

Bu nedenle, bizim dünyamızın seviyesinden hiçbir şey çözülemez.

“Doğa Hepimizden Ne İstiyor?” (Quora)

Bu soruyu, on binlerce insanın öldüğü ve yüz binlerce insanın dondurucu soğukta evsiz ve yiyeceksiz kaldığı, trajik Türkiye-Suriye depreminden sonra öğrencilerimden birinden aldım.

Öğrenci bana, insanların doğadan böyle bir darbeyi hak edecek ne yaptıklarını ve doğanın hepimizden ne istediğini sordu.

Kısacası, bu fare yarışı içinde yaşamayı bırakmamız, kendimizi sakinleştirmemiz ve doğanın istediği gibi davranmamız gerekiyor. Ve gerçekten de doğa bizden ne istiyor?

Doğa, birbirimize karşı iyi olmamızı istiyor. Başka bir deyişle doğa, iyi ve nazik bir arzuyla birbirimizle olumlu bir şekilde bağ kurmamızı ister.

Doğanın kanunu, onun parçalarının uyumlu ve dengeli bir şekilde birbirine bağlanması gerektiğidir. Biz insanlar, doğanın dengesine müdahale eden tek parçayız.

Nasıl mı? Bu, kişisel kazanç için başkalarını ve doğayı sömürmek istememize neden olan, bizim egoist doğamızdır.

Bu nedenle, kişisel kazanç için başkalarına ve doğaya zarar vermeye çalışmamak, aksine insanları ve doğayı egoistçe kullanmamızın ötesine geçip, olumlu bir bağ kurmak için arzularımızı kullanma şeklimizi ıslah etmemiz gerekir.

Kendimizi olumlu bir karşılıklılık ve karşılıklı bağ durumuna getirmemiz gerekiyor. O zaman, birbirimiz arasında barış oluşturma arzumuzun, bize doğadan nasıl olumlu geri dönüşler getireceğini görürdük. O zaman, uyumlu ve huzurlu hayatlar yaşardık ve doğa artık bize çeşitli felaketler ve salgınlar göndermezdi.

Manevi Bir Bakış Açısından Dünya Coğrafyası

Soru: Tüm realitenin on Sefirot’a bölündüğü, bunların da yine on Sefirot’a bölündüğü ve bu şekilde devam ettiği bilinmektedir. Bu, dünyanın her yerinde Kudüs, Kinneret Gölü ve Celile’ye benzer bazı yerler olduğu anlamına mı gelir?

Cevap: Hayır. Kabalistler tüm dünyayı yalnızca İsrail topraklarına, ardından Ürdün, Lübnan, Suriye ve Babil olarak ayırırlar.

Bu topraklar özel bir manevi etki altındadırlar ve bahsettiğim gibi aşağıya doğru inerler: İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Babil yani bugünkü Irak.

Dünyanın diğer tüm bölgeleri, hemen hemen aynı seviyededir ve manevi olarak kesinlikle cansızdır. Ama oradan insanlar manevi köklerine yükselmeye başladıkları zaman, söylendiği gibi, İsrail toprakları ham bir deri gibi dünyanın tüm topraklarına yayılmaya başlayacaktır.

Yorum: “Ürdün, Suriye…” diyorsunuz, ki bunlar İsrail’in şu andaki düşmanları, bizi yok etmek isteyen ülkeler, İsrail’e en yakın ülkeler. Dünyamızda her şey alt üst olmuş durumda.

Cevabım: Çünkü bizler baş aşağı durumdayız. Köklerimize döndüğümüz ve kendimizi tersine ıslah ettiğimiz anda, komşularımızın ıslahı hemen gerçekleşecektir. Biz, kendimizi değiştirmeden onlardan herhangi bir değişim beklememeliyiz.

Umalım ki ilk önce bunu fark edelim, hissedelim ve uygulayalım.

Doğru Bir Bağa Sahip Olursak Her Şey İyi Olacaktır

Kişinin içinde bulunduğu durumu ne kadar zor olarak algıladığı, hangi hedefe doğru ilerlediğini anlamasına bağlıdır. O zaman, iyi bir sonuca götürdüğü sürece, herhangi bir koşuldan geçmekte sorun yaşamayacaktır.

Bize neler olduğunu ve ne olması gerektiğini anladığımızı düşünüyorum. Kötü ve iyi bir durum arasındaki fark, aslında sadece aramızdaki bağın niteliğindedir.

Eğer bağ, iyi ve doğruysa, o zaman her şey tıkanmamış borulardan serbestçe akan su gibi sorunsuz ilerler. Asıl mesele, içlerinde tıkanıklık olmaması ve hiç kimsenin diğerlerinin erişimini engellememesi, aksine onları birbirine bağlamak ve birleştirmek istemesidir.

Duyguların Hizmetindeki Akıl

Soru: Kabalistik bilgiyi yayarken, kişinin alınan materyali anlamayabileceğini, ancak içinde bazı mekanizmaların tetiklendiğini ve bunun, açıklamayı aklıyla anlamasından daha önemli olduğunu söylüyorsunuz.

Bu nasıl çalışıyor?

Cevap: Evet, asıl mesele bunun önce duygularda gerçekleşmesi ve sonra aklın anlamasıdır.

Öyleyse neden aklı önemsemem gerekiyor ki? O sadece duygulara hizmet eder. Önce bir resim görüyorum, onu hissediyorum ve sonra onun hakkında düşünmeye başlıyorum. Dünyadaki her şeyde ve algımızdaki her şeyde bu böyledir. Akıl sadece duygularımın hizmetkârıdır. Duyguları tanımlar, ölçer, sıralar, karşılaştırır, analiz eder ve bana bir fikir verir.

Bu nedenle, eğer duygularım hakkındaki fikrimi değiştirmem gerekirse, bu bir iştir ve eğer duygularımı aklın yardımıyla değiştirmem gerekirse, bu farklı bir iştir.

Soru: Fakat Kabalistik bilginin fiziksel olarak yayılması nasıl gerçekleşiyor?

Cevap: Sadece yukarıdan. Işığın daha da geniş bir alana yayılması, daha da derinlere nüfuz etmesi için bir koşul sağlıyoruz.

Diğer insanlarla dışsal olarak bağ kurduğumuz için, ışığın bizim aracılığımızla onlar üzerinde etki etmesini sağlıyoruz. Bu şekilde onlar da yavaş yavaş fikirlerini, bize, dünyaya, her şeye karşı tutumlarını değiştiriyorlar.

İnsan Tipleri

Soru: Neden insanlar hakkında kalıplaşmış yargılar vardır?

Cevap: Çünkü tüm içsel özelliklerimiz beş parçadan oluşur ve bunların her biri sırayla başka bir beş parçaya, başka bir beş parçaya bölünür ve bu şekilde devam eder.

Ancak bunlar çok net derecelendirmelerdir. Kök kısmını hesaba katmıyoruz çünkü o köktür ve dört kısım ondan gelir. Buradan da karakter türlerine, ırk türlerine ve genel olarak her şeye bir ayrımımız olur.

Soru: Neden bir kuralmış gibi, tipleri dış görünüşe göre belirliyoruz? Diyelim ki bu profesör, bu katil, bu alkolik vb. gibi.

Cevap: Her seviyede kendilerini farklı gösterdikleri için, bir insanın dış görünüşü ile nitelikleri arasında bir uygunluk vardır. Doğal olarak, kişi zaten bu tür davranışlar içindedir, iletişimde, hareketlerde, konuşmada ve düşüncelerde – her şeyde. Sonuçta, dört ana niteliğin (HaVaYaH) her biri, dörde bölünür, tekrar dörde vb. bölünmüştür. Dolayısıyla gruplara ayrılmış.

Yorum: Bir zamanlar, kamuoyunun bir kişiyi nasıl etkilediğine dair bir deney yapıldı: öğrencileri aldılar, onlara bir yüz gösterdiler ve kısa bir açıklama yaptılar: “Bu adam bir katil, soğukkanlı…” vs.  “Onu nasıl gördüğünüzü anlatın.” Ve kişi şöyle tarif etmeye başlar: “Evet, aslında o…”

Cevabım: Bu tamamen farklı bir konu. İnsanlara böyle bir ipucu verildi ve muhtemelen önyargılı bir görüşün onları gerçeklerden nasıl uzaklaştırdığını göstermek istediler.

Ancak prensipte, insanları dış görünüşlerine göre az çok yargılayabilirsiniz. Bu, mesela büyük dolandırıcılar, zihinsel bozukluğu olanlar veya deliler için geçerli olmayabilir, onlar süper zeki bir görünüme sahip olabilirler.

Ve bugün bunun hakkında pek bir şey söylemek imkânsız çünkü egoizmimiz gelişme sürecinde o kadar yükseklere ulaştı ki, görünüşte en sakin, zeki insanlar bile kendilerini birdenbire çeşitli baskılar altında, daha önce kendilerine özgü olmayan çeşitli dürtüler altında buluyorlar. Bu nedenle, artık kimse kimseye inanmıyor.

Maddesel Yaşam Ne Zaman Değişecek?

Soru: Kudüs’te Kabalistik bir merkez oluşturmanın mantıklı olduğunu düşünüyor musunuz yoksa şimdilik anlamsız mı?

Cevap:  Bunun gerekli olduğunu düşünmüyorum çünkü bugün bizim için asıl olan, insanlığın durumu ve tüm sorunlarımızın gerçek çözümü hakkındaki bilgileri, dünyadaki tüm insanlara yaymaktır.

Biz bir eğitim kurumuyuz ve insanların sadece Kabala bilgeliği açısından nerede olduklarını bilmelerini istiyoruz.

Onlar yavaş yavaş, gerçekten de tek bir çıkış yolu olan bir koşulda olduğumuza ikna olacaklar: kendimizin üzerine yükselmek. Kendi kendimize değil – Kabalistik metoda göre – duyularımızı, gözlerimizi açacak ve bizi var olduğumuz bu küçük, kusurlu canlı dünyaya ek olarak ebedi mükemmel bir boyuta götürecek özel bir üst gücü çekerek.

Elbette, evrenin gerçek dış hacmini algılamaya başladığımızda, maddesel yaşamımız da değişecektir.

Bu Hayatın İçinde Hiçbir Amaç Yok

Soru: Siz, Kabala’yı ararken büyük edinimlere güvenen oldukça egoist bir insan mıydınız?

Cevap: Tabii ki. Hayatımı ucuz şeylerle mi harcayacaktım? Çok ciddi bir hedefle ilgileniyordum: yaşamaya değer olan o şey nedir?

Milyoner olmak mı? Bunu yapan birçok insan gördüm. Başka ne var? Çok erken fark ettim ki- karakterim ve kaderim gibi – bu hayatın içinde hiçbir amaç yok. Her ne kadar hayatın lezzetli yemekler, doğayı izlemek, müzik dinlemek vb. gibi, tüm tezahürlerini sevsem de, bunun ötesinde, buna rağmen değil, bunun ötesinde, bu hayatta iyi ya da kötü ne olursa olsun, hiçbir amaç olmadığına dair kesinlikle net bir inancım vardı.

Öyleyse nerede?! Bizim bütün varlığımız onun amaçsızlığını gösteriyor. Her an sadece hayatımızı harcıyoruz ve hepsi bu.

Yani protein maddesinin varlığının özü buysa, belli bir süre yaşayıp sonra tekrar cansız maddeye dönüşmekse, o zaman gidin keyfinize bakın. Burada icat edilecek başka bir şey yok.

Peki ya anlamını çözmek hala mümkünse? Ne de olsa, doğa mantıklıdır ya da en azından öyle olmalıdır! Bütün bu büyüklük, böylesine güçlü, zeki bir sistem amaçsız olamaz.

O halde onu sonuna kadar arayın, kaybedecek neyiniz var ki? Böylece sürekli kendinizi çeşitli hazlarla nasıl dolduracağınızı düşünmeyeceksiniz.

Anlamı bulmak için zaman ayırın! Bu aynı zamanda bir uğraştır; hayvansal seviyede değil ama daha yüksek seviyede. Elbette görece bir huzursuzluk içinde, bir arayış içinde olacaksınız. Ama yine de bu sizi yüceltir ve size kendi öneminizi hissettirir.

Ben de bu şekilde arıyordum… Bu kaderdir.