Category Archives: Dost

Dostlarla İletişime Değer Verin

Soru: Gruptaki tüm çalışmalar, önemsizliğimizi ve birleşemediğimizi fark etmek içindir. Ancak her toplantının neşeyle bitmesi gerekir. Kendi önemsizliğinizin farkına varmada ne haz vardır ki?

Cevap: Evet. Ama birlikteydiniz! Birbirinizi hissettiniz. Dostlar aracılığıyla kısmen sizin için parıldayan ortak bir hedef hakkında konuştunuz. Hedefe ilgi duymadıysanız, o zaman biraz ilginizi çekmesine yardımcı oldular.

Bu nedenle, her iletişim ilerlemek için çok yararlıdır. Her koşuldan sadece dostlarınızla bağ kurarak çıkmanızı tavsiye ederim.

Dostlar İçin MAN’ı Nasıl Hızlı Bir Şekilde Yükseltebiliriz?

Soru: Dostlar için MAN’ı mümkün olduğunca çabuk yükseltmek için ne yapılması gerekiyor?

Cevap: Doğru an için beklemeye gerek yok. Bizimle fiziksel olarak olmasanız bile, sürekli olarak bir grupta olduğunuzu hissedebilir ve her zaman dostlar arasındaki bağı nasıl artırabileceğinizi düşünebilirsiniz. Bu kadar.

Bu arzunun, sizin için sürekli heyecanlanması için çaba sarf edin. Bu sizi her zaman çekecektir ve kendiniz ve arkadaşlarınız arasındaki bağlantı ağını bir bütün olarak hissetmeye başlayana kadar bir şeyler yapmanız gerektiğini hissedeceksiniz.

Islahın Metodu, Bölüm 8

Dost Her Zaman Gözünüzün Önünde Olduğunda

Baal Hasulam, “Yaradan Sevgisi ve Yaratılan Sevgisi”: Her şeyden evvel kişi tüm kalbi, ruhuyla kendini sever, fakat Yaradan’la ilgili kişi kendini kandırır; dostuyla ise her şey gözlerinin önündedir.

Bir dostla bağın ıslahı yasası, Yaradan’la bağlı olmaktan daha önemlidir çünkü kişi O’na bu şekilde yakınlaşabilir. Yaradan’ı düşünemem ama bir dostum sürekli önümdedir ve onunla nasıl bağ kurduğumu açıkça kontrol edebilirim.

Yorum: Baal HaSulam, kişinin kendi arzularının ve kişisel tatmininin esiri olması endişeleri nedeniyle,  dünyanın benmerkezci algısının düzeltilmesi yönteminin, Babil’deki farklı ulusların temsilcilerinden oluşan, tüm ulusa verilmiş olduğun yazar.

Benim Yorumum:  Onlara, Yaradan’la yapışmaya ulaşma aracı olarak, herkesin  “komşunu kendin gibi sev” ilkesini kabul etmek zorunda olduğu bir koşul verildi.

O zaman, eski Babil,  “Babil kulesi” olarak adlandırılan bir düşüş yaşıyordu. Egoizm aniden yükseldi, birbirlerine karşı nefret ortaya çıktı ve insanlar birbirleriyle barış içinde bir arada bulunamadılar ve bu da Babil imparatorluğunun yok olmasına yol açtı. Tapınağın yıkılması sırasında olan aynı şey Rabbi Akiva döneminde de oldu.

Soru: Bir dostumuzu hangi amaçla sevmemiz gerektiğini, onunla ilgilenmemiz gerektiğini anlayalım diye mi bizlere kendini-sevme verildi?

Cevap: Elbette. Sadece tam zıttıyla bunu anlayabilirsiniz.

Tetikte Olmak

Rabash, “Makale 24”: Hem günün koşulunu hissettiğinizde hem de gecenin koşulunu hissettiğinizde daima tetikte olmalısınız. Dostlarınızın kalplerini uyandırmak zorundasınız ve bu sayede Yaradan’ın bize olan sevgisini uyandırmaktan onur duyacaksınız.

Eğer gece ya da gündüz, iyi ya da kötü, anlayış ya da anlayış eksikliği hissetmenize rağmen, her zaman kendiniz ile ilgili değil, dostlarınızın kalplerini uyandırmayı düşünürseniz, kesinlikle ilerlersiniz.

Herhangi bir bulanıklığa, yanlış anlaşılmaya veya tam tersine, tam bir açıklık ve manevi dünyada ne olduğunu bulma arzusuna rağmen, dostlar arasındaki bağ her zaman daha önemli kalmalıdır. Onlar arasındaki bağda Yaradan’ı hissetmeye başlayacaksınız.

Alışveriş Yapmak Mı Yoksa Yapmamak Mı?

Facebook Sayfamdan, Michael Laitman, 4/23/20

Çeşitli uzmanlar, doğayı tahrip etmenin nedeni olarak tüketiciliğe işaret ediyorlar, bu da sonunda Koronavirüs ve diğer tehditlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Uzmanlar, alışveriş yapmayı bırakmamız ve “sürdürülebilir” yaşam dediklerine dönmemiz gerektiği fikrini savunuyorlar.

Bunun doğal olduğunu düşünmüyorum ve atalarımızın yıllar önce yaşadığı şekilde yaşamak kesinlikle sürdürülebilir değildir. İnsan doğası (!) haz almak ister. Biz sadece hayvan değiliz; biz aynı zamanda insanız ve insanlar hayvanların sahip olmadı birçok arzuya sahiptir. Eğlence, alışveriş veya seyahat ihtiyaçları lüks değildir. Onlara gerçekten ihtiyacımız var. Sorun arzularla değil, onları nasıl kullandığımızla ve esas olarak ne için olduğu ile ilgilidir!

Hepimiz birbiriyle bağlantılı bir sistemin parçasıyız. Birbirimize bağlılığımızla örtüşen, yaptığımız her şey bize yardımcı olur ve birbirimize bağlılığımızla ters düşen, yaptığımız her şey bizi incitir. Başka biriyle bağımı güçlendirmek için bir şey satın alırsam, bu benim için iyidir. Ama aynı şeyi gösteriş yapmak ve başkalarını kötü hissettirmek için alırsam, bu benim için kötüdür. Yani sorun eylemlerimizde değil, niyetlerimizdedir!

Dosta Memnuniyet Vermek Ne Anlama Gelmektedir?

Soru: Amacımız Yaradan’a memnuniyet getirmektir. Dostlarımıza olan sevgimiz vasıtasıyla, Yaradan’ı sevmeye geleceğiz. Dosta memnuniyet vermek ne anlama gelmektedir? Ne tür bir memnuniyetten bahsediyoruz?

Cevap: Bu, ona arzu ettiği şeylere ulaşması için yardımcı olduğunuzda – çok basit bir memnuniyettir.

Dost, Yaradan’ı ifşa etmek ister, ona bu konuda yardım edin. Bu, ona verebildiğin bir memnuniyettir, onun bu yoldaki gerçek dostu olabilmek, onun kendi hedeflerine yaklaşmasını sağlamaktır.

Kalbimdeki Dostlarım

Yaradan’a dua etmenin nasıl olması gerektiğini hayal edebiliriz. Genel olarak bunu tartışabiliriz. Ama O’na hitap edilen bu kelimeleri söylemek neden bu kadar zor? Kendimi hissetmek, kendimi grubun bir parçası olarak hissetmek, onların katkılarını ve onlar aracılığı ile aldığım Yaradan’ın izlenimlerini görmek zorundayım. Tüm bu izlenimleri içeride toplarım ve onları onlu vasıtasıyla Yaradan’a dönmek için kullanırım.

Hepsini kalbimden geçirmek zorundayım. Kalp işini yapamadığı zaman; aklımla, düşüncelerimle yardım ederim. Bunun kalbin işi olması, zihnin sadece zihnimi hiç hissedemediğimde kalbi desteklemesi ve sadece hislerle çalışması en iyisidir.

Gün boyunca, her gün, tüm dostlarımızdan ilham alarak bu şekilde çalışmalıyız. Bunun için onlarla fiziksel olarak buluşmam bile gerekmiyor. Dostlarım kalbimde ve ben onları hissetmek, onlardan ilham almak ve hepimiz için ortak olan Yaradan’ı böyle bir ilham içinde hissetmek için çaba sarf ediyorum. Dostlarım aracılığıyla aldığım, Yaradan’dan gelen bu ilhamla, duayı O’na ve de dostlarıma geri iletiyorum. Bu, bizim çalışmamızın çemberidir.

Kabalistik Bir Grubun Amacı, Bölüm 9

Kabalistik bir grubun ilkesi, dostlara karşı özel bir tutumdur.

Yorum:  Grupta çalışma prensiplerinden biri, her bir dostun bireyselliğine değer vermektir.

Benim Cevabım: Herkese, yeteneklerini gösterme fırsatı vermek, bu konuda onlara yardım etmek gerekir, böylece dostların tüm yeteneklerini belirlerken, ortak bir arzu, niyet, çabanın maksimum gelişimine ulaşırız.

Yorum: İlke şu şekildedir: Dostlarınızı sürekli yüceltin ve egoizminizin düşük seviyede olduğunu hissedin.

Benim Cevabım: Yani, bir egoist olarak, her zaman grupla ilgili olarak kendimi alçaltmalıyım, dostlarımla her konuda onlara yardım etme ve onları destekleme arzusu ile ilişki kurmak zorundayım. İçimde olumlu ve olumsuz iki güç vardır. Olumluyu en üst düzeye çıkarın ve olumsuzu en aza indirin.

Yorum: Başka bir ilke: Dostları, egoizmimin bana gösterdiğinden daha fazla ıslah olmuş bir halde görmeye çalışmak.

Benim Cevabım: Dostlarımı, benden daha fazla ıslah olmuş görmeye çalışmalıyım. O zaman, onlara yakınlaşma, onların önünde kendimi eğme arzusuna sahip olacağım. Onlara olan hayranlığım bana ilerleme gücü verecek.

Soru: Bir sonraki prensip: Dostların önünde kendini iptal et. Burada tam olarak ne yapılması gerekir?

Cevap: Bu bir kişinin içinde doğal olarak ortaya çıkar. Kişi grup içinde çalışırken, istesin veya istemesin, kendisini diğerlerinden daha daha düşük hissetmeye başlar. Dostlarında güç ve iyilik görür, fakat kendi içinde görmez.

Dahası, bunun kendi başına olduğunu söylemiyoruz, ancak kişi, kendi çabasıyla kendini dostlarının önünde iptal edebilir. Yani, kendisini dostlarının önünde yapay olarak alçaltmak ve kendini onlardan daha kötü, alçak, daha az gelişmiş olarak görmektir. Bu, kişiye onları yüceltme, onların vasıtasıyla Yaradan’ı yüceltme ve böylece ilerleme fırsatı verecektir.

 

Dostlar Arasında

Eğer dostumla bağ kurmak istersem, Yaradan’ın yardımına ihtiyacım olduğunu anlarım. Yaradan’dan ne kadar çok yardım istersem, O’na bağlılığımı o kadar fazla hissederim. Yaradan’ın dostlarla olan bağımı güçlendirdiği ölçüde, Yaradan’la bağ kurarım, O’nu anlamaya ve hissetmeye başlarım. Bütün bunlar,  Yaradan’ın soyut bir hissinde değil, dostlarla bağımın içinde, insan ilişkilerinde ifşa olur.

Yaradan’ı hissederim, O’na yakarırım, çünkü dostum ile aramda duran bir arabulucu olarak O’na ihtiyacım vardır. Dostumla farklı bağları ifşa edip, hepsini Yaradan’a atfederim. Ben ve dostum arasında, Üst Işığın, Yaradan’ın,  iki kutup arasında akan bir akım gibi doldurduğu, olası bir fark vardır.

Bu formda, Yaradan’a ulaşırım, yani, O’na değil, O’nun eylemlerine, yazıldığı gibi: ‘‘Sizi eylemlerinizden biliriz’’. Yaradan aramızdaki ilişkileri inşa eder ve yıkar, onları kırar, bizi mümkün olan bütün koşullara, karanlık ve kötülüklere yönlendirir, beni ağlatır ve O’na lanet ederim. Ama sonra anlayış, hissiyat, Işık gelir ve birinin diğeri olmadan var olamayacağını anlarım çünkü “….. karanlığın içindeki ışığın avantajı’’ ifşa olur. Bütün bu koşulların bir sonucu olarak, Yaradan’a ulaşmaya başlarım. O gizleniyor olmasına rağmen, varlığını koşullar arasındaki farka göre değerlendirerek ayırt etmeye başlarım.

613. cü emir Yaradan’a sevgisidir. 612 emri yerine getirebiliriz, ama 613. cüyü değil. Son emir yukarıdan gelir.

612 emir, kırılmış ruhun parçaları arasındaki bağın ıslahıdır. 612 ışık, yapıştırılır ve kabın kırık parçalarını onarır. 613. üncü emir, Yaradan’ın kendisinden gelen tam, eksiksiz Kli’ye – Yehida Işığı-  bir ektir. Biz kendimiz bu emir ile ilgili herhangi bir eylemde bulunma yeteneğine sahip değilizdir.

Manevi emir, kişinin komşusunu kendisi gibi sevmesidir. Bunu yaparsak, Yaradan sevgisine geliriz. Fiziksel emirleri ihmal etmem ama asıl mesele bununla ne elde etmek istediğimizi bilmektir. Örneğin ellerin yıkanması, alma işleminden sonra kurtuluş anlamına gelir çünkü tüm hayatımız sadece ihsan etmek olmalıdır.

Yaradan, bütün dostların arasındadır. Dahası bu, aramızdaki mesafe yüzünden, boşluk hissidir – bu Yaradan’ın hissiyatıdır. Bir dosta bakarım ve O’nun benden ne kadar farklı olduğunu, aramızda ne tür bir çelişki olduğunu, hangi eksikliklerin olduğunu görürüm –  bu, aramızdaki Yaradan’dır. Ve eğer doğru bir şekilde çalışırsak, Yaradan’ın bizi birleştirmeye başladığını görürüz. Yazıldığı gibi: “Kadın ve erkek, eğer ödüllendirilirlerse, Şehina (Kutsallık) onların arasındadır.”

Kırılmadan önce, Adam Harişon’ da arzuların birbirine karşılıklı dahil edilmesi yoktu. Fakat ortak ruhun kırılmasından sonra, onun tüm parçaları karıştı ve bir insanın Yaradan’ı derinden anlamasını ve hissetmesini sağlayan, sonsuz sayıda varyasyonda birbirine nüfus etti.

Bundan önce, Yaradan’ın, Adem tarafından hissedilmesi, küçük bir çocukta olduğu gibi “sünnet edildi”.  Yaradan’ın derinliklerine nüfus edecek araçlara sahip değildi. Ve kırılma ve onların ıslahı için çalışmayı ve Yaradan’dan yardım talep etmeyi gerektiren tüm parçaların içi içe geçmesi nedeniyle, kişi Yaradan’ın manevi dünyasıyla tanışır ve O’nun derinliklerine nüfus eder.

Kırılmadan önce Adem, ışığı sadece Partzuf’un bedenine Nefeş-Ruah seviyesinde aldı. Fakat kırılma sayesinde, yansıyan ışığı, perdeden başa (Peh de Roş) yukarıya, sanki Yaradan’ın içine giriyormuşuz gibi yükseltebiliriz. Ve sonra Işık, yukarıdan aşağıya, yansıyan Işığın bu yüksekliğine, Yaradan’a ulaşma yüksekliğine kadar yayılır ve O’na kendi içimizde ulaşırız. Bu Yaradan’la birleşmenin, ortak katılımımızın ölçüsünü belirler: başta Yaradan’a ulaştığımız ölçüde,  bu ölçüde manevi Partzuf’un formu vasıtasıyla O’nunla bütünleşiriz.

Ve bütün bunlar, dostlar arasındaki bağda başlar ve biter. Bu bizim tek hedefimizdir, aksi halde, yaratılışın amacı bu olmaz, ama bunun yerine başka tür bir şey olurdu. Bu bizim yaratılışa tavrımızı belirler ve son nesil olarak adlandırılma hakkına sahip olup olmadığımızı gösterir.

Çözüm sadece onlunun içindeki bağdadır. Bu arada, aramızdaki ayrılığın, karşılıklı reddetmemizin üstesinden gelemeyiz. Onludaki bağımızda tüm cevapları almak isteriz. Dünyada ne olursa olsun onluya bakarım ve oradan her bir cevabı alırım. Kendimi bu şekilde ayarlarım ve sonra birden bire sorularımın her birine cevap verebilecek gerçek bir sistem olduğunu hissederim.

Dünyada ve kişisel olarak bana olan her şey, onluda olanların bir sonucudur. Bu, daha sonra ailemde, işte ve bütün dünyada tüm sonuçları doğuran, içsel bir nedendir. Sadece onlunun içine bakmak gerekir: ne ölçüde birleştik ya da birlikten yoksunuz – dünyanın her bir köşesinde olan şeyler, kökünden gelen bir dal gibi, bağlıdır.

Between The Friends

 

Aramızdaki Kabuğu Kırın

Kendime boyun eğdirmek, bir eşek gibi herkes bana binebilsin diye boyun eğmek demek değildir. Yaradan’la ilişkide boyun eğerim ve tam olarak egoizmin en güçlü patlamasından sonra gelen bu koşuldan haz alırım.

Bizler, çaresiz bir koşuldan, kaybolmuş ve güçsüzlük hissiyatından,  ağlayıp ve Yaradan’ın yardımını talep ederken bağ kurmaya geliriz. Aksi takdirde, doğru yerde – kalpte, arzuda- bağı hissedemeyiz.

Bağ, benim kalbimde, bir dostun kalbinde gerçekleşen yaşam duygusudur. Kalbim sadece hisseder, ama o dostun hayatını yaşar. Bunun için kendimi, Yaradan’ın, dostun kalbinde olduğuna ikna etmeliyim ve Yaradan’a ulaşmak istiyorsam, dosta yakınlaşmalıyım.

Bağ, tamamen başkalarına: onların başarılarına, kazanmalarına, sağlıklarına, her şeyde, bağlı olduğumu hissettiğimdeki, karşılıklı bağımlılık hissidir. Bu yüzden ailelerimize bağlıyız, çünkü buna bağlı olduğumuzu anlarız. Eğer aile üyeleri sağlıklıysa bu benim için iyidir; başarılılarsa, bu da bana fayda sağlıyordur. Bu bizim alma arzumuzun en ilkel haliyle işleyiş şeklidir: haz/acı, ayrılma/bağ, ıstırap/ıstırabın yokluğu.

İçimizde gerçekleşen niteliksel bir değişimin ardından tam ölçü (Seah), eylemlerin sayısını, yılların sayısını ve yatırılan çabaların toplamını içeren değişikliklerin nicelik ve niteliğinden oluşur. Bunlar niceliksel göstergelerdir, ancak nicelikten yeni bir nitelik gelir.

Tüm çabalarımız sadece kalbimizi yumuşatmayı amaçlamaktadır. Tam ölçü, kalbimizin kabuğunun kırıldığı anlamına gelir. Kalp bir kabukla kaplıdır ve “cevaba ulaşmak için” kırılmalıdır. Maneviyatla ve kırılmamızla biraz temas hissetmeye başlamak için, bir çatlak bile yeterlidir. Bundan önce, kişi kırılmayı hissetmez bile, kalbi sağırdır.

Tek bir darbeyle kabuğu kırmak imkansızdır. Bu, bir civcivin yumurtadan çıkma şekline benzer: çatlayana ve dışarı çıkmasına imkan verene kadar kabuğa vurur ve vurur. Bununla birlikte, bizim durumumuzda bu daha da zordur, çünkü kabuk sadece bir darbeyle kırılmaz, onu tek başına kırmak da mümkün değildir, sadece dostlarla birlikte mümkündür! Bu, birlikte yapılan çok sayıda vuruşla yapılacaktır.

O zaman kimin kabuğunu kırıyorum: benimkini mi yoksa dostumunkini mi? Kabuk ne benim ne de onundur, ama o bizim aramızdadır. Yazıldığı gibi, “Her biri dostuna yardım etti.” Dost kendi tarafından vurur ve ben de kendi tarafımdan vururum ve ancak birlikte aramızdaki bu kabuğu kırabileceğiz.

Break The Shell Between Us