Category Archives: Baal HaSulam

Toplumdan Kaçmayın

Zohar, “BeŞalakh bölümü (Firavun, insanlara gitmeleri için izin verdiği zaman)” madde 11: “ Ve O dedi: “ Ben, halkımın içinde yaşayacağım”.  Bu ne demektir? Dünyanın üzerine yargılama geldiğinde, insan kendisini toplumdan ayırmamalıdır ve Yukarıdan fark edilmemelidir ve ayrılmış bilinmemelidir.

Çünkü yargılama dünya üzerine çöktüğünde, doğru insan olsalar bile, ayrılmış olarak bilinenler ilk olarak yakalanırlar. Yani birisi kendisini asla toplumdan ayırmamalıdır. Çünkü Yaratan’ın merhameti birlikte olan halkın tamamıyladır. Ve bundan dolayı dedi ki: “Halkımın içinde yaşayacağım ve bugüne dek yaptığım gibi, onlardan ayrılmak istemiyorum.”

Bunun, hem dışsal dünyevi algıyla ve hem de içsel manevi olanla alakası vardır. Sonrakiyle başlayalım.

Birleşik tek ruh, birçok parçalara ayrıldı. “Halkımın içinde” demek, birinin diğeriyle bağlantı kurduğu kopuk parçaların kombinasyonundan yaratılmış olan müştereklik içinde demektir. Onlar, birini diğerinden ve “Yaratan’ın Halkı”nın formundan ayrı tutan kişisel egoyla baş ederler. Hepsinden sonra da, bu parçalar Yaratan’a benzedikleri koşul olan ihsan etme amacının niyetini paylaşırlar. İşte bu yüzden, onlara: “Halkım” denir. Bu, aynı zamanda Yaratan’ın niteliği olan ihsan etme amacıyla olan niyetin toplandığı, kırılmış kapların, bireysel toplanması olarak adlandırılır.

Bu bölümler, ihsan etmenin genel niteliği olan yaratanın ifşası için olan kaba destek olmak amacıyla, ihsan etme amacının niyetiyle birbirleriyle bağ kurarlar. Ve tabii ki bu olağanüstü şey, bu birleşimde ifşa edilmiş olan “gel ve gör” anlamına gelen Yaratan (Bo-Re) olarak adlandırılır. Bu, kırılmış kapların içinde yaratanın ifşası için olan formüldür: “Halkımın içinde yaşayacağım.”

Dünyevi düzlemde, bu, harekete geçmek üzere düzenlenen, genel hazırlığın kontrolündeki geniş halk kitleleri anlamına gelir.

Daha sonra, Zohar, dünyaya bağlı olan yargılamadan bahseder. “Dünya”, genel müşterek egonun ifşa olunduğu egoistik bir bağ, “gizlilik” anlamına gelir. Ve birisi, kendisini toplumdan izole etmemelidir. Neden diye sorabiliriz. Egonun niteliği, yargılamanın insanlar arasında ifşa edilmesiyse, neden ondan kaçmamam gerekir?

Konunun önemi şu ki, maneviyatın prizmasından baktığımda, tamamıyla değişik bir resim görüyorum. Benim için hayali “dış dünya”yı betimleyen tüm arzularımı görüyorum. Eğer onların içindeki yargılamanın niteliğini keşfedersem, onları ihsan etmenin niteliğiyle düzeltmek ve bu kuralı ihsan etme amacının niteliğine doğru yönetmek zorundayım. Bu, “İsrail Misyonu”dur: Kolektiften kaçmak yerine, onu düzeltmek için içinde yer almalıyım.

Zohar devam eder: “yargılama dünya üzerine çöktüğünde, doğru insan olsalar bile, ayrılmış olarak bilinenler ilk olarak yakalanırlar.” Neden? Çünkü, birinin kesin niteliği ihsan etmenin içinde hedeflenirse, o önce yakalanır ve Işık kaynağının onun içinde özellikle yalan söylemesi anlamındaki almak arzusu çalışmaya başlar.  Bu bizim dünyamızda da böyledir, Zohar Kitabına Giriş’in sonunda Baal HaSulam’ın söylediği gibi yargılama, en iyi olanımızı vurur. Bu nedenle, zirveye ulaşan insanlar acı içinde yaşarlar.

Yaratan’ın merhameti daima birlikte yaşayan insanlarladır; zira burası düzeltmenin yerine getirileceği yerdir. Yani eğer düzeltilmek ve ilerlemek istiyorsak, kendimizi toplumdan ayırmamalıyız. Hoş olmasa bile elimizden geldiğinde onun içinde yer almak onu hissetmek için insanlara bilgileri, algıları tanıtmak için, onların ilerlediklerinden emin olmak için mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Onlar, Yaratan’ın gerçek hedefidir ve alma arzusunun içindeki kıvılcım misali O sadece ve sadece insanlarla kurduğumuz iletişimde ifşa olur.

Bu nedenle denir ki: “Ben halkımın içinde yaşayacağım ve bugüne dek olduğu gibi halkımdan ayrılmak istemiyorum.”

Sevginin Yankısı

Baal HaSulam “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş” Madde 89’da şöyle yazıyor: Bir emrin ödülü bu dünyada değil, bir sonraki dünyadadır.

Burada, şu an düzeltmeye muktedir olmadığımız parçaya gönderme yapılıyor. Sadece “taştan kalp”  (taştan kalp gerçek arka yüzdür), yani gerçek AHP (bir yükselişin AHP’ı değil) düzeltildikten sonra, Sonsuzluk Işığı ile doldurulmuş kapları ifşa edebiliriz. O zamana kadar gerçek sevgiyi, yani alma kaplarının içindeki Hohma ışığını değil sadece bir damlayı, bir yankıyı ifşa ediyoruz. Şu an için sadece küçük bir ışıldamaya, ölçeği son ıslahtaki Hohma ışığı ile mukayese dâhi edilemeyecek olan Hohma ışığının yukarıdan aşağıya hareketindeki yansımasına ulaşabilme imkanımız var. Aslında daha sevgi niteliğini ifşa etmedik.

Bu dünyadan gizlenmiştir. Ancak aslen gizlemeler (Alamot) olan dünyalar (Olamot) var olduğu sürece, son ıslaha erişene kadar, elbette sevgi ifşa edilemez. Sonuçta sevgi, tüm arzular için bir perdeye sahip olduğumuzda kapların doğrudan bir şekilde doldurulmasıdır.

Alma arzusu, Sonsuzluk dünyasında ve oradan aşağıya ilk kısıtlamaya kadar olduğu şekliyle, ışığı ihsan etme rızası için almadı ve gelecekte bu asla bu şekilde olmayacak. Arzu ve ışığın gerçekten buluşması, ışığın gerçekten arzunun içinde olması mümkün değildir. Bu nedenle bir yükselişin AHP’ında ifşa ettiğimiz sevgi ile son ıslahta ifşa edeceğimiz sevgi arasındaki farkı anlamamız gerekir. Sevgi, Yaratan’ın son ıslaha kadar gerçek formunda ifşa edilemeyecek olan belli bir ifşasıdır. O zamana kadar O’nun sadece arka yüzü ifşa olur.

– 09.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Çocukluk Dönemi Bittiğinde

Her geçen gün dünya bizlere daha sert şekilde, ciddi ve inatçı bir biçimde davranıyor. İnsanlar, isteyerek ya da istemeyerek, bir şeyler olmalı veya zaten oluyor diye hissediyorlar. Dindar olanlar bu durumu daha yüksek bir güce bağlıyorlar; laik olanlar ise suçu doğaya yüklüyorlar. Öyle ya da böyle, dikkatimizi odaklamamız ve harekete geçmemiz için bizi zorlayan güçlü bir baskı altındayız.

Kabala bize, gelişimimizi en iyi koşula getirmek ve hızlandırmak için bir yol olduğunu öğretir. Bunun için, ne olduğunu fark etmeliyiz ve süreci bir bütün olarak gözlemlemeliyiz. Gelişmeye nasıl devam edeceğimizi her an seçmeliyiz. Bu, doğru ya da yanlış olma meselesi değil, aksine gelişimimizin doğanın programına uygun olması meselesidir. Her şey, doğanın bizden talep ettiği algoritmayı anlamamıza, kavramamıza, edinmemize ve onaylamamıza bağlıdır.

Bunu nasıl biliyoruz? Bugün, kendi deneyimimiz sayesinde bu sonuca ulaşabiliriz.

Bilim adamları, psikologlar ve felsefeciler, kötü ve iyi olmak üzere iki güç tarafından geliştiğimizi bir ağızdan tekrarlıyorlar. İyi, bize iyilik getirir ve kötü, kötülük getirir. Buna dair hiçbir şüphemiz yok, çünkü her birimiz iyi ve kötüyü değerlendirebilir.

İyi gücün etkisi özellikle, büyürken sevildiğimiz ve korunduğumuz çocukluk döneminde hissedilir. Doğa (veya Yaratan), anne ve babalarda, yakın ailede ve hatta uzak çevrelerde bile çocuklara karşı iyi bir yaklaşım ve sevgi ortaya çıkarır. Çocukların yaramazlık yapması veya bir şeyler kırması önemli değildir. Çocuk, bir yetişkin yaptığında asla affedilmeyecek şeyleri yaptığı zaman affedilir. Herkes çocuğun bir dediğini iki etmez ve çocuk onların iyi yaklaşımını kullanır.

Çocuk büyür büyümez, bu sevecen ve hoşgörülü yaklaşım birdenbire durur. Bu andan itibaren kendisine ve başkalarına bakması gereken biri olur; başkalarına “borçlu” olmaya başlar ve hareketlerinden sorumlu tutulur. Kısacası, talepler sevginin yerine geçer.

Bu neden olur? Çocukluk dönemini sorgulamıyoruz, ama neden doğa yetişkinlik döneminden bu kadar talepkâr oluyor, neden daha önce olduğu gibi sevecen olmayı durduruyor?

Bu durumun olumsuzlukla hiçbir ilişkisi olmadığını, aksine bizi büyümeye teşvik etmek için olduğunu anlamak şarttır. Eğer doğru şekilde gelişirsek, o zaman kötü etkiler hissetmek yerine, iyilik hissederiz. Bu yüzden, fark etmeliyiz ki, tüm doğa, yaşam ve dünya bize, dünyaya olan uygunluğumuza göre davranıyor. Dünyaya uyumlandığımız zaman, daha önce iyi ve kötü diye düşündüğümüz güçleri yeniden değerlendirmeye başlarız.

Bu olumsuz gücün bizi kendimizi düzeltmeye doğru teşvik ettiğini hissetmiyor olmamızın nedeni nedir? Eğer bu güç ile yeniden bağ kurarsak, yaşam tekrar, tıpkı her günün yeni bir şeyler getirmeyi vaat ettiği çocukluk dönemi gibi görünmeye başlayacak.

Her şey bizim hazırlıklı olmamıza ve eğitimimize bağlıdır. Eğer erken yaşlarımızdan itibaren doğru şekilde yetiştirilseydik ve olumlu tepkiler sağlamak üzere çevreyle nasıl doğru şekilde ilişki kuracağımıza dair ve doğa, toplum, aile ve kendimizle nasıl doğru şekilde ilişki kuracağımıza dair bir anlayışla olgunlaşan yetişkinler olmamızı sağlayacak şekilde eğitilseydik, o zaman yaşamlarımız mükemmel şekilde, sorunsuzca devam ederdi.

Ancak çocukluk döneminde, yetişkinlik dönemine dair doğru direktifleri almıyoruz. Kabalistlerin sözlerini kullanarak bu meselelerden bahsetmek kolaydır, fakat eğer Kabala öğretisine aşina değilsek ne yapabiliriz? Doğanın ipuclarını dinleyerek belli yönler bulabilir miyiz? Bizi çevreleyen her şeye karşı doğru yaklaşımı oluşturabilir miyiz? İnsanlık, acı çekmekten kaçınmanın yolunu bulma sorunuyla yüz yüze ve en az miktarda üzüntü yaşamak üzere hayatla nasıl ilişki kuracağını keşfetmeye çalışıyor. Şu an bile acı çekmeye devam ediyoruz ve daha da fazla acı çekeceğiz çünkü henüz bu sorunun cevabını bulamadık.

Ne istediğimiz ile aslında realitede neye sahip olduğumuz arasındaki karşıtlık, yetişkinleri daha ilerisini araştırmaya iter. Sonuç olarak, tarih boyunca bu soruna çeşitli yaklaşımlar geliştirdik. Baal HaSulam, “Barış” makalesinde bunlardan bahseder; eğer biz, dürüst ve gerçekçi bir şekilde doğayı, insanlığı ve yaşamı incelersek, Kabala öğretisinin bizlere öğrettiği aynı sonuçlara ulaşacağımıza işaret eder.

Esas olan, egoizmimiz tarafından ayartılmamak, aksine onun üzerine, mevcut hislerimize, eğilimlerimize ve düşüncelerimize bağlı olmadığımız objektif bir seviyeye çıkmaktır. Eğer bağımsız araştırmacılar olarak kendimizin üzerine çıkabilirsek, Kabala’da bulunan bazı bilgileri fark ederiz.

Öğretinin yaptığı budur: Kişiyi, kendi ego prizması olmadan realiteye bakabildiği bir seviyeye çıkarır. Eğer egoizmin “lenslerini” kaldırabilirsek, kolaylıkla Kabala bilgeliğini ediniriz. Baal HaSulam’ın “Barış” makalesine göre, bu bir bilimsel araştırmadır; istisnasız herkes için geçerli olan deneysel, deneyimsel ve uygulamalı bir temeli vardır ve bu herkesin komşumuza ihsan etme ihtiyacını keşfetmesine imkân verir.

Günlük Kabala Dersi, 4. Bölüm, 11/11/2011, “Barış”

Barış İçin Umut

Baal HaSulam, “Barış”: “Ve barış için umut etmek, umutsuz bir durumdur… Ve toplumda her zaman, onlara sunulan koşullardan tatmin olmayan büyük bir azınlığın olması bir gerekliliktir… Böylece bu azınlık her zaman, yeni kavgacı insanlar için ve onları daima takip edecek yeni barış sağlayıcılar için hazır ve gönüllü bir yakıt olarak kalacaktır.”

Görüyoruz ki, insan seviyesinde, en iyi niyetler üzerine dayanan bir yaklaşım bile, bizim gerçeğe ve barışa ulaşmamıza imkân vermeyecektir. Bu süreci rahatsız edecek kavgacı insanlar her zaman olacaktır.

Ne yapılabilir? Hiçbir şey. İnsan toplumu ve insan doğası kasten bu şekilde yapılmıştır ki, böylece hayatla anlaşarak geçinip gitmemize imkân verilmez. Bunun bizim gücümüz dahilinde olmadığı gerçeğini kabul edebiliriz, fakat bundan daha fazlasını yapamayız.

Aramızda doğru sosyal ilişkileri asgari olarak bile sağlayamayacağımızı fark edene kadar, daha ne kadar kan dökülmesi ve acı çekilmesi gerekiyor? Doğanın gittikçe daha fazla global ve integral olduğu, birbirine bağlı ve karşılıklı bağımlı olduğu bize ifşa oluyor ve doğa yavaş yavaş, eski bencil formumuzda var olmayı sürdürebileceğimiz “küçük bir yer”e daralıyor. Yeni kanunlar büyük bir hızla yakınlaşıyor.

Birlik olmadan elde edemeyeceğimiz şeyleri telafi etmek üzere, toplum, farklı hayır kurumlarını kullanıyor, fakat bu “hayır işleri”nin bizi aslında nasıl yıkıma götürdüğünü yakın zamanda göreceğiz. Baal HaSulam, yıkımın aslında barış sağlamaya çalışanlar tarafından geleceğini söyler.

Soruna sadece tek bir çözüm vardır: insanları karşılıklı sorumluluk içinde yaşamak üzere eğitmek. Bu sayede insanlık, üzerine dayanacağımız sağlam bir şeyin olduğunu hissedebilir olacak. Bunu, doğru çevreyi yaratarak başarabiliriz. Öğretime ve bilgi edinmeye ek olarak, eğitim, çevrenin insanları etkileyeceği özel aktiviteleri içermelidir. Eğer böyle bir çevreyi düzenlemeye başlarsak, bunu yaratacak içsel güçler bizim aracılığımızla ortaya çıkacaktır. Bu olmadan barış için hiçbir umut yoktur.

Günlük Kabala Dersi 16/10/2011, 4. Bölümden, “Barış”

İnsanlığın Geleceğini Gören Adamın Vizyonu

Bizler Baal HaSulam’ın ”On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş” adlı makaleyi çalışmaya başladık ki bu makale diğer tüm makaleler arasında benim için onun en önemli makalesidir. Ari’nin öğrencisi olan Haim Vital tarafından yazılmış olan Ari’nin Oracles Kitabından kısmen alıntıları içerir. Gerçekte bu giriş, amaca ulaşmamız için geçmemiz gereken tüm yolu kapsar.

Bununla beraber yeteri kadar diğer materyalimizde vardır ancak hiçbirisi sürekli, adım adım, metodik ve gönüllü şekilde değişmemiz ve ilerlememiz için tek başına yolu açıklayamaz. Diğer makaleler ve girişler bizlere Kabala bilgeliğinin genel bir bakış açısını verir veya buna bazı özel açılardan bakmamızı sağlar.

Ancak bu metot çok dar bir yolu seçer, ister dindar veya laik bir kişi olsun, bu yoldaki tüm zorluklar ve incelemelerle beraber mutlak realizasyonu nasıl edineceğini, hayatının anlamı hakkında soru sormaya başlayan kişiye hedeflenen çizgiyi gösterir.

İşte bu yüzden bu giriş alışılmadık derecede derindir ve yeni başlayanlar için kolay değildir. Kişinin bunu hazmetmeye başlaması, anlaması ve kendisini bunun içinde bulması yıllar alır. Kişinin büyüyene ve daha fazla ifşa edebilene kadar küçük parçalarla dikkatli bir şekilde çalışmaya başlaması gerekmektedir. Şunu anlamalıyız ki bu giriş bilinçsiz gelişimden bilinçli gelişime gitmiş, insan gelişiminin son safhası olan yeni bir çağın başında duran bir insan tarafından yazılmıştır.

Şimdi bizlerin insan bile diyemeyeceğimiz ancak sadece gelişmiş hayvanlar gibi içgüdüleriyle hareket eden ve doğanın güçleri tarafından yönetilen bu safhadan yeni bir seviyeye yükselmeye ihtiyacımız vardır. Bu yaratılanın içinde Yaratan’la benzer olmak için dizayn edilmiş olan bazı şeyler gelişmeye başlar.

Bu sürecin başlangıcındaki bu insanı, yaklaşımını ve bakış açısını anlamalıyız ve ona benzemeye çalışmalıyız.

18.12.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. bölümünden, ”On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”

Hasta Olduğunu Hissetmiyorsan Nasıl Tedavi Olabilirsin Ki?

Soru: Baal HaSulam ”Yaratan için Sevgi ve Yaratılanlar için Sevgi” makalesinde önemli olan şeyin orta çizgide başlamak ve buradan ayrılmamak olduğunu söyler. Bu ne demektir?

Cevap: Eğer gelenekleri emirler (sevaplar) olarak göz önüne alıyorsanız dünyevi hayatta da yoldan çıkabilirsiniz. Bir kişi kendi yaklaşımlarının ıslahı yerine, kendisi tarafından içsel emirlerin (sevapların) ifşası yerine belli eylemleri icra etmeye alışmıştır.

Kişi kendisini ıslah ettiği zaman, Yaratan’la ilgileniyordur ve O’nun gibi olmak ve O’nunla bağlanmaya yaklaşmak için Işığı çekmek ister. Fakat eğer ki emirler kişinin yaptığı gibi ”fiziksel eylemler” haline dönüşürse, bu kişi manevi yolu takip etmiyordur yani basitçe kendi çevresinin kabul ettiği ritüelleri yerine getirmeyi öğreniyor.

Bunun yanlış olduğunu söylemeyiz ancak bizim demek istediğimiz bu durumun ruhu ıslah etmediğidir. Dünyada var olma sebebimiz bu değildir. Bu sadece dışsal bir durumdur daha kolay gerçek içsel ıslahı yapabiliriz. Mükemmel koşul, içsel ve dışsal durumlar birbirini desteklemelidir. Maalesef, bununla beraber bu durum gerçek anlamda olmuyor.

Kişi manevi yol boyunca durmamalıdır. Kişi kendisini ıslah etmeye başlayınca, ne kadar aptal olduğunu keşfeder. Bu onun kalbini kırar ve devam edemez. Kişi kendisini ıslah edecek kahraman olmadığını ve düşünmüş olduğunun tersine bundan birşey kazanamayacağını keşfeder.

Sıradan bir hayatta benzer bir plan çalışır çünkü kişi dışsal bir şey üzerinde egoistik olarak çalışır. Burada, tam tersi, kişi kendi egoizmi üzerinde çalışmak için dışsal birşeyleri kullanmak zorundadır. Bu çalışma kişinin alışkın olduğunun tam zıttıdır. Bizler özümüzü, kökümüzü değiştirmek zorunda olduğumuz düşünceyi kullanmıyoruz. Şimdi ise ben birşeyler üzerinde çalışan değilim daha ziyade birşeyler benim üzerimde çalışıyor. Bunun yanısıra, pasif olarak beklememeliyim, tıbbi tedavi esnasındaki bir hasta gibi, sürekli talep etmeliyiz: ”Beni değiştir! Beni değiştir!”

Bunu nasıl yerine getirebiliriz? Eğer ben daha fazla hisseder ve anlarsam durum daha farklı olur. Fakat istemediğim bir şeyi nasıl talep edebilirim? Doğama zıt olan bir şeyi nasıl isteyebilirim? ”Diğerlerini sevmek, diğerleriyle bağ kurmak”, bu sanki en kötü sorunları talep ediyorum gibi. Doğal olarak dünyayı kendi menfaatim için kullanmak isterim, oysaki Yaratan’dan içimdeki programı değiştirmesi için talepte bulunmalıyım: ”Kalbimi ve aklımı değiştir, daha önce ne olduğu önemli değil, diğerleri için kaygı duymamı sağla.”

Aynı anda, herşeyden hayal kırıklığı yaşandıktan sonra özgecil hissiyatın bir patlağı bir an için kişide belki tutulabilir. Hayır, kişinin ağlaması yardımcı olmayacaktır. Sürekli bunu desteklemeli ve bu yeni, paradoksal arzuyu her zaman net bir şekilde tutmalısınız.

Bu çaba imkânsız görünüyor. Bu yüzden denir ki ”Bin kişi odaya girer ancak sadece bir kişi Işığı alır.” Bütün diğerleri de aynı zamanda bir şekilde kendilerini ıslah etmek için büyük çaba sarf ederler ancak durum faklıdır ve şimdi onların zamanı değildir.

Öyleyse problem, diğerlerini sevmek emri (sevabı) doğamıza terstir.

31.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, ”Yaratan için Sevgi ve Yaratılanlar için Sevgi”

Mantık Ötesi Hızlandırmak

Sürekli bir şekilde zamanı hızlandırmalıyız zira maneviyatta sabit hız hesaba alınmaz.Önemli olan olağan hıza bir ekleme yapmaktır ki hızı sürekli artıran ivmedir. Bu noktadan nasıl hareket etmemizi gerektiren bir sonuç çıkarmalıyız.

Baal HaSulam olağan aksiyonlarımıza ek güç olan şeyin mantık ötesi inanç olduğunu açıklar. Kişi bu eklemeyi kendi başına yapamaz, insan çabası değildir. Ancak, bizler buna ulaşmak için çaba sarf ediyoruz ve bu yüzden, bizler Üst Olana haykırırız ve bu çığlığımız üzerimize Islah Eden Işığı çeker.

Bu Işık sizlerin sadece bir şeyler yaptığı zaman gelmez. Işık sizin ona boş, yeni bir yer açtığınızda gelir – o zaman görünür! Sonra yine başka boş bir yer ve tekrar Işık görünür. Fakat eğer her şey aynı olduğu gibi kalırsa o zaman Işığın gelmesi için herhangi bir sebep yoktur zira o işini zaten yapmış ve senin içinde bazı aksiyonları zaten icra etmiştir.

Bu yüzden bizler sürekli kendi içimizde boş yerler eklemeliyiz ki sanki Işık denizindeymişiz gibi bizlerin çalışmasına müsaade edecek olan Işık için talepte bulunabilelim.

02.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Baal HaSulam’ın Yazıları

Kim İçin Çalışıyorum?

Baal HaSulam, “Arvut” makalesinden: Kişinin bireysel kendi aksiyonu ile sebep olduğu derece, ister küçük veya büyük olsun, nihayetinde dünyayı gelecekte iyiliğe doğru değiştirmeye bağlar zira onun payı eklenmiştir ve değişikliğe bağlanır.

Herkes kendi çalışmasını tamamlamalıdır ve bunu yaparak her bir kişi kendisi için değil diğerleri için çalışır. Bizim bağlantımız budur. Bir kişi kendi arzusuna sahip değildir. Kişinin arzusu tüm diğer insanların içindedir. Kişinin kendi başına tamamlayabileceği kişisel bir işi yoktur. Kişi diğer herkesin içinde kendi eğilimini düzeltene kadar çalışır.

Sonuç itibariyle bizler belli bir “holografik resmi” ifşa ederiz. Ben her şeyin içine dahilim ve her şey benim içime dahil. Şu an bu bizden gizli çünkü aksi halde durduğumuz yerden hareket dahi edemeyecektik. Gerçekten,  diğerlerine ne vermeliyim? Ben onların problemlerinde yer almak istiyorum ve onlar için hiçbir şey yapmak istemiyorum. Ben bu manevi çalışmayı eğer bu çalışmanın tüm meyveleri diğerleri tarafından tüketilmemişse tamamlayamam.

Bu yüzden, sanki gözümüzün üstünde bir örtü var ve bizler bir yalanı yaşıyoruz gibi: öyle ki herkes kendi iyiliği için hareket ediyor ve kendisi için sadece endişeleniyor. Buna şükür, bu safhada en azından bizler Lo Lişma’nın egoistik niyetinde hareket edebileceğiz. Ancak daha sonra, Lişma’nın özgecil koşulunda, burada özel, bireysel hiçbir şeyin olmadığını ve her şeyin ortak bir bütüne ait olduğunu keşfedeceğiz. Herkes herkesin içine dahil ve her bir kişinin çalışması herkese, onların ortak hesabına nakledilir.

Bu yüzden, hesaplamanın ne olduğu önemli değildir, pozitif veya negatif, bizler bunu sadece ortak bütüne ilişkili olarak yapıyoruz ve bir kişinin aksiyonları sadece diğerlerine olan ilişki içerisinde değerlendirilir. Bizler diğerleri üzerindeki etkinin sonuçlarını değerlendirmeden kişinin iyi veya kötü hareket ettiğini söylememiz imkânsızdır: o onları yaratılışın amacına mı yakınlaştırıyor veya tersi, onları amaçtan mı ayırıyor.

21.07.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 5. bölümünden, ‘Arvut’

Doğa’nın İlerisi

Baal HaSulam, ‘‘Matan Tora (Tora’nın Verilmesi)’’:

Dolayısıyla, yaratılan, konuşan yücelik seviyesinin üzerindeki derecelere doğru gelişir ve ilerler ta ki kişisel sevgisinin son artıklarını kaybedene dek ve tüm emirler bedeninde yükselir ve kişi tüm aksiyonlarını sadece ihsan etmek için yapar, hatta öyle ki ihsan etme yönünde gereklilik için aldığını da ihsan edebilmek için alır. Bu yüzden hocalarımız dedi ki, ‘‘Emirler sadece insanları arındırmak için verilmiştir.’’

‘‘Dostunu kendin gibi sev’’ prensibi vasıtasıyla, yolun sonuna geliriz: bağlanmaya. İster sevelim isterse sevmeyelim ama bunu edinmeliyiz. Bizim özgür seçimimiz çevrenin avantajını kullanarak hızlı bir şekilde ilerlemektir. Aksi halde doğa bizi bunu yapmaya zorlayacaktır – ve bizler bir şekilde doğanın yapmak istediğinden daha hızlı bir şekilde hareket etmek isteriz.

Nasıl ilerleriz? Bizler içsel gelişim vasıtasıyla ilerleriz. Bu nasıl olur? Bu durum ‘‘Tora (Işık) ve emirler’’ yardımıyla olur yani kendimizi arındırmamız gereken ıslahın metoduyla. Şüphesiz ki bizler bu dünyanın dışsal aksiyonları hakkında konuşmuyoruz. Baal HaSulam bu konuyu açıklığa kavuşturmak için kısa bir alıntı ile cevap verir: aramızdaki ilişki özellikle ihsan etmede Yaratan’ın seviyesine benzer yükseklikte olmayı hedeflemelidir.

Bu nasıl edinilebilir? Bu durum, adım adım olur. İlk önce kişi, yeni büyümeye başlamış bir çocuk gibi hiç bir şey bilmez. Daha sonra, ona yavaş yavaş açıklamalar verilir ve o daha ve daha fazla anlar. Nihayetinde, her şey çevreye, açıklamalara ve çalışması esnasında sarf ettiği çabaya ve verilen görevi yaptığı süreçteki kendi çabasına bağlıdır.

İşin özü, kişiye çevrenin içinde olmak ve çevreyi doğru bir şekilde kullanması öğretilir, şu prensibe göre: ‘‘Kötü eğilimi Ben yarattım ve şifa olsun diye Işık’ı yarattım’’. Kötü eğilim ancak çevrenin içinde ifşa olur; başka bir olasılık yoktur.

Bunun yanı sıra, kötü eğilim ‘‘bir şifa’’ olarak Tora’ya ihtiyaç duyar, yani Islah eden Işığa. Bir kişi kötülüğü Işığa bağlı (göre) olarak hisseder. Işık kablarımı açığa çıkarır ve ben Işığı bunları ıslah etsin diye talep ederim. Daha sonra Işık onları doldurur.

Böylece adım adım, kişi ıslaha doğru gelir.

‘‘Matan Tora (Tora’nın Verilmesi)’’, 27.06.2011 tarihli Günlük Kabala dersinin 5. bölümünden

Neden İbrahim?

Baal Ha Sulam, ‘‘Matan Torah (Tora’nın Verilişi),’’ Madde 5: Tora’nın neden özellikle İsrail halkına verildiği ve neden dünyanın tüm milletlerine eşit verilmediğini anlamalıyız. Allah korusun yoksa burada bir milliyetçilik mi söz konusu?

Bildiğimiz gibi Tora’nın (Işık) kendisi bu soruya olumsuz bir cevap verir. Şöyle açıklanır, İbrahim, İsrail halkının atası, Antik Babil’de, Yaratan’ın realitesini bilmekten uzak insanların arasında, yüksek mertebede bir papazdı. Kabalistik metodu sanki şans eseri ifşa etmişti, bununla beraber elbette ki o içsel olarak oldukça gelişmişti.

Adem’den yani maneviyatı ifşa eden ilk insandan Nuh’a kadar on nesil vardı ve Nuh’tan da İbrahim’e kadar on nesil vardı. Gerçekte, bizler bunları konuşurken, ilki Adem olan, kalpteki noktaların içsel gelişiminden bahsediyoruz. Bu süreci merkezden dışarıya doğru yayılan eş merkezli çemberler gibi düşünmek mümkündür. Arzunun gelişiminin yirminci halkası İbrahim tarafından temsil edilir.

Dolayısıyla, İbrahim önceden bir arka plana zaten sahipti, Adem’in derecesinden başlangıçta yaratılmış olan içsel hazırlık temeli. İbrahim’in seviyesi çok yüksekti. Adem seviyesi Yaratan’ı küçük bir almak arzusu ile birlikte ifşa etmişken, İbrahim Yaratan’ı Babil’de yükselen büyük egoistik arzunun üzerinde ifşa etti. Bir taraftan, İbrahim gerekli olan temele sahipti diğer taraftan ise yanan bir kalbi vardı. Her zamanki gibi, biri diğeri ile uyumlu şekilde.

Sonuç olarak, Adem küçük bir kabla ve küçük bir Işık’la henüz büyümemiş, gelişememiş, bunu insanlara taşıyamamış, açıklayamamış ve ifşa edememişken, İbrahim anlayabilir ve Kabala metodunu geliştirebilirdi.

Baal Ha Sulam her biri iki bin yıl olan üç safhaya ayrılan gelişimin küresel sıralanışını açıklar: HBD (Hohma, Bina, Daat), HGT (Hesed, Gevura, Tifferet) ve NHY (Netzah, Hod, Yesod). İlk Kabalistlerin arı kabları Işık’a yakın olmasına rağmen, ayrıntının zenginliğindeki ifşa için daha büyük Işıkları talep eden hararetli, büyük arzular olmaksızın metodu ifşa etmek imkansızdır.

İşin özü, metodu kesin bir derinlikte ifşa etmek bizlere nettir, kişinin büyük arzulara, büyük egoizme ihtiyacı vardır ki buna karşılık gelen büyük Işık ifşa olsun. Ancak o zaman anlaşılabilir yeni şeyleri sunmak fırsatına sahip olacağız.

İşte bu yüzden İbrahim ıslah metodunun kurucusu oldu. Metot İbrahim’den önce açıklanamazdı çünkü hiçbir şey henüz ıslah edilmemişti. Babil’deki koşullar temel olmuştu. İbrahim’in ve binlerce öğrencisinin içinde kalpteki nokta uyanmıştı ve onlar Kenan ülkesine, ıslah için niyetlenmiş arzuya baş oldular ve böylece bu, gelecekte İsrail ülkesine dönüşür.

Babil düzeltilebilecek parçanın ifşa olan kırık bir arzusudur. Bu parçanın üzerinde çalışarak bunu Kenan ülkesi yapar. Zaman geçtikçe, egoistik arzu bunun içinde görünür ve bu Mısır’ın içine döner, daha sonra çöle gider ve nihayetinde İsrail ülkesine girer.