Category Archives: Baal HaSulam

Başkalarını Memnun Etmek Ne Büyük Zevk!

thumbs_Laitman_724Manevi yolda ilerlememiz iki safhaya ayrılır. Birinci safhada kişi kendisini Yaradan’a bağlayamaz, buna muktedir değildir ve Işığın onun üzerinde pek bir etkisi olmaz. İkinci safhada, Işık sayesinde, Yaradan’la belli bir bağlantısı, belli bir ilişkisi olduğunu hissetmeye başlar.

Bunun nereden geldiğini gerçekte anlamaz ama gene de farkına varır. Bu tıpkı günlük hayatta olduğu gibidir, önce belli bir kişiyi fark etmezsiniz ama sonra birdenbire sizin için önemli birisi haline gelir, onu düşünmeye ve hesaba katmaya başlarsınız. Yaradan’la da aynı şey olur. Kişi içinde bulunduğu durumları değerlendirir, bunların Yaradan’la bir ilişkisi olup olmadığını, Yaradan’ı memnun edip etmeyeceğini, Yaradan’ın hoşnut kalıp kalmayacağını, Yaradan’ın karşılık verip vermeyeceğini kontrol eder, sorgular.

Tıpkı her gelişme sürecinde olduğu gibi, bu değişim Islah Eden Işığın etkisi sonucunda olur. Kişi Yaradan’la bir biçimde eylemlerini ve düşüncelerini ilişkilendirip ilişkilendirmediğine, Yaradan’ın onunla nasıl ilişki kurduğuna, Yaradan’ın memnun ve hoşnut olup olmadığına dikkat etmeye başlar.

Burada kişinin sahip olduğu Yaradan imajı önemlidir: Kişi Yaradan’ı halkın insanların içinde ifşa olan sevgi ve ihsan etme özelliği ile özdeşleştiriyor mu?

Baal HaSulam, Şamati #19: Kişi kendi alma arzusunu yönetmeli ve ona “Ben artık zevk almak istemediğime karar verdim, çünkü sen hep hoşnut olmak istiyorsun. Senin bu arzun yüzünden Yaradan’dan ayrılmak zorunda kaldım, çünkü form eşitsizliği ayrılığa ve Yaradan’dan uzak kalmaya neden olur.”

Bu, kişinin hangi tarafta olduğunu belirler. Kişi için Yaradan’ın memnun olması daha önemlidir, kendi yararına olana daha az önem verir ve Yaradan’ı memnun etmekten daha çok kişisel keyif duyar. Ve bu onun için en önemli kazanç haline gelir.

Günlük Kalaba Dersi 1. Bölümden alıntı, 1.11.2014,  Şamati #19

Ruhun Azami Yükünün Hesaplanması

Baal HaSulam, Şamati #72, “Kendine güven Işığın Kıyafetidir”: Hayat Işığının kıyafetlendiği Kli’ye genellikle “kendine güven” denir. Yani kişi her zor şeyi yapabileceğini görür. Bu nedenle, Işık kendine güven Kli’si içinde hissedilir ve fark edilir.

Kendine güven kendi arzumun, egomun üzerine ne kadar yükselebileceğime işaret eder, hangi ölçüde kendimi düşünmekten vaz geçebildiğime ve artık bu tuzağa düşmediğime, bana çok büyük ölçüde endişe ve sıkıntı veren alma arzuma zincirlenmediğime işaret eder. Kendi var oluşum için dünyevi korkularımdan özgürleştiğim anda ihsan etme eylemleri hakkında düşünebilirim.

Böylece alma arzum artık Hasadim Işığı ile dolduğu için, artık sürekli kendini düşünme ve kendi için endişe etme rolünden özgürleştiği ve “ölen özgürdür” deyişindeki gibi ölü kabul edildiği için gerçekten de özgür olabilirim.

Bu nedenle kişinin hayatı, kendi içinde hissettiği kendine güven ile ölçülür.

Şunu da eklemeliyiz ki, bu kap yani ruh basitçe ona gelen Işıkla ölçülmez, ondan başkalarına geçebilen Işığın miktarı ile ölçülür. Bunun anlamı şudur, ölçü mevcut kabın ölçüsü değildir, bu kabın içinden başkalarına ıslah ve doyum sağlamak için kişinin kendisini onlara bağlayabilmesinin ölçüsüdür.

Elektrikte de sınırlamalar olduğunu biliriz. Eğer belli bir cihazı prize sokmak istiyorsak, önce ne kadar voltaj çekeceğini kontrol etmemiz gerekir. Her cihazın taşıyabileceği bir voltaj limiti vardır, bu onun gerilimini belirleyen önemli bir parametredir.

Eğer kişinin diğerlerine ihsan etmesinden de bu şekilde söz edecek olursak, bu parametre ruhların sayısı,  yani ona bağlanan ve onlara hayatın ruhu temin edilen ruhların sayıdır; bu kişinin çalışmasında önemli bir parametredir.

Bu ancak,  kendine güven Işığının kişiye parlaması koşulu ile olur. Kişi kendi arzusunun üstesinden gelebilen bir kahraman değildir. Kişi kendisi alma arzusunun 1 gramının bile üstesinden gelemez. Bu ancak Üst Işıktan gelen dolumun miktarına göre olur.

Işık arzuyu doldurduğu zaman, onun alma niyetini etkisizleştirir, egosunu sınırlama gücü, başkalarını düşünme, başkalarını kendisi gibi, hatta daha fazla hissetme gücü verir. O zaman, her şeyin ıslah olduğunu söyleyebiliriz.

Günlük Kalaba Dersi, 07.11.2014,  Şamati #72

Bir Kabalist’in Gizli Uygulamaları

Soru: Kabala Bilgeliği’ne niçin gizli bilgelik adı verilir? Bir Kabalist’in gizli çalışması nedir?

Bir Kabalist’in uygulamalı çalışması şu şekilde olur: o bir asansör gibi, egosunun seviyelerinde veya ihsan ediş seviyelerinde inebilir ve çıkabilir.

En alt kattan egoya kadar düşebilir ve daha sonra da zemin kata yükselebilir ve 125 basamağı tırmanmaya başlayabilir.

Bununla birlikte, kişinin içinde her çeşit içsel değişimler olur. Bir çocuk seviyesinden, bir genç seviyesine, yetişkin veya yaşlı bir adam seviyesine yükselme fırsatı olur ve bundan sonra da yeniden en alt seviyelerden birine kadar devamlı olarak inebilir.

Kabalistlere ilişkin merdiven üzerinde inişte veya çıkışta, içinizdeki tüm parametreleri ve özellikleri değiştirebilmeniz mümkün olup, kendi içinizde bunu ayırabilir ve değiştirebilirsiniz. Bizler sanki bir programcı gibiyiz, kendimizi yönetiriz ve her seferinde de dünyayı aynı şekilde ve aynı biçimde, hedeflediğimiz şekilde görürüz. Bunlara da Kabalistler’in gizli uygulamaları adını verebiliriz.

Bizler dünyamızın çerçevesi içerisinde bulunuyorsak, zaman içinde, uzay ve dünyalar içerisinde zamanlara göre; bizler dinazorlar devrinde kendimizi bulabilir ve aramızdaki bütün seviyeleri seyredebiliriz.

Büyük Kabalist Baal HaSulam, dünya kürenin yaratılış tarihini ve onun tüm oluşum periyotlarını yazılarında anlatmıştı. Fakat kendisi bunu yapabildi. Jeoloji tahsilini yapmış olduğundan dolayı değil, çünkü bütün bu seviyeleri görmüş olduğundan dolayı bunu yapabildi.

Bunların içine girebilmek kendisi için zor değildi. Sanki eline dürbünü, mikroskobu veya teleskobu almıştı. Nitekim kendisinin kişisel ve içsel aygıtlarına göre, o her devri görebilmek ve edinebilmek için doğru şekilde kendisini odakladı.

Bütün bunlara gizli Kabalist uygulamaları adı verilir. Aslında bütün bunlar gizli değildir. Fakat bir Kabalist bunu diğerlerine nakledemez veya ifade edemez. Yalnızca kendisi için bunu kullanabilir, çünkü bunlar onun içsel özellikleridir. Herkes kendi içsel vizyonunun alanını genişletmeyi öğrenebilir. Bunu yapabilmek için de, metotsal açıdan, ciddi şekilde Kabala Bilgeliği ile ilgilenmesi ve kendisini bir Kabalist’e dönüştürmesi gerekir.

Böylece kendisini doğru şekilde odakladığında, kişi kendisi dışına çıkabilir ve dünyamız üzerinde, evrimin her safhasında seyahat edebilir. Nitekim dünyamız bizim için küçücük, önemsiz ve gri olup,  Kabala Bilgeliği’ne göre ise, dünyamız yalnızca bizim düzeltilmemiş algılayışımız ve hayal gücümüz içinde yaşar.

22.10.2014 tarihli Kabtv’den ”kısa hikayeler”

Yasak Soru

Baal HaSulam, “Zohar Kitabına Giriş,” 67. Madde: İsrail’den biri (kendini Yaradan’a adamış kişi) kendi içselliğini yani kişinin içindeki İsrail’i onurlandırıp arttırdığında, içselliğini dışsallığının üzerinde yani içindeki dünya uluslarının üzerinde tutmaktadır; kişi çabalarının çoğunu içselliğini arttırıp yüceltmek için kendi ruhu yararına adadığında ve sırf zorunluluktan içindeki dünya uluslarının yaşamının sürdürmesi için az çaba sarfetmesi bedensel ihtiyaç demektir, Avot-1’de yazıldığı gibi: “Tora’nı kalıcı yap ki, emeğin geçici olsun”, böyle yaparak, İsrail’in çocuklarının değerinin tanınması ve kabul edilmesi için, İsrail’in çocuklarını içsellik ve dışsallık içerisinde yükseklere çıkarırken, dışsallık demek olan dünya uluslarını da yükseltmektir.

Soru: İçsellik ve dışsallık var. Bu benim için açık. Ne var ki, birini diğerine tercih etmek ne demek anlamıyorum.

Cevap: Ruh ve vücut vardır. Burada “vücut” kelimenin fiziksel anlamında kullanılmamaktadır. Konuşma düzeyinde, vücut almak için istektir. İlk olarak insan nedir?

Fiziksel beden değildir. Maymunun da elleri, horozun da ayakları var. İnsanlık hareket seviyesinden fazlasıdır çünkü Yaradan’a ulaşmak için yetenekleri mevcuttur. Her ne kadar insanlar hareket seviyesine ait olsalar da, ilave bir potansiyelleri vardır: Yaratan’ı aramak için arzu.

Bizler sınırsız gelişim ufuklarına sahip “tuhaf maymunlar”ız.

Maymunlar sorar: “Ormanımızda ne arıyorsun? Bir şey mi kaybettin?”

“Kardeşlerimi arıyorum. Babamı bulmak istiyorum.”

“Baban burada, görmüyor musun?”

“Hayır. Ben yaşamın kaynağını arıyorum. Hayatımda eksik bir şey var. Neden yaşadığımı bilmek istiyorum. Dışarıda muzdan daha fazlası var mı? Arayışta olmadan kurallara uymak benim için kolay değil.”

“Ne olmadan…?”

“Henüz kendim de bilmiyorum ama yaşamda bir anlam bulmak zorundayım. Varoluşum yavan ve tatsız.”

“Şu harika muzları denesene!”

 “İşe yaramaz! Sadece ekmek parası kazanmanın ötesinde bir arzum var benim.”

Bu ilave arzuya Adam (Adem) denir. İçsel arayışımız bizi Yaratıcı gibi olmak (Domeh) hasretine yöneltir, onun özelliklerine ve doğasına.

Maymun hiç bir şey hakkında herhangi bir ipucu olmadan aramaya başlar. Şu ana kadar, arama egoistik gelişimle perdelenmiştir.

Gelişme katı bir şekilde daha fazla para kazanmaya, daha fazla başarı elde etmeye, daha fazla inşa etmeye yöneliktir. Bu süreç yüz binlerce yıldır devam ediyor: Önce tarım vardı, sonra sanayi ortaya çıktı, karmaşık sosyal etkileşimler, sayısız insan başarıları ve hala maymun tamamen mutsuz veya tatminden yoksundur.

Maymunun arzularının karmaşasında, iç dünyasında Yaratıcı’yı algılamak için bir hamle pusuda bekler. Ama bu hasret açıklanamaz, örtülü, sanki kat kat giysiler altına, diğer arzular altına saklanmıştır. Yeni keşfedilmemiş topraklar ve kıtalar maymunlara çok çok cazip görünür! Maymunlar dünyayı ve onun yasalarını keşfetmek için çabalar: “Göklerde neler var? Dünya’nın derinliklerinde neler var? Dostlarımızın aklından ve yüreklerinden geçenler nelerdir?” Maymunlar bilimler ve teknolijiler geliştirdiler, böylece maymunların anladıkları dile uygun evrimsel kilometre taşları yarattılar.

Gerçekte en derin düşüncelerinde, bilimde, felsefede ve son teknolojilerde gerçekleştirilen tüm çabaların ötesinde, maymunlar gerçekliğin kaynağına ait ifşayı arzularlar.

Zamanla maymunlar daha da yabancılaşırlar ve kendilerine insanoğlu demeye başlarlar. Gizli bir arzu kendini düpedüz açığa çıkarana kadar bu durum devam eder. Sonra maymunlar belirli doğal güçler için aramaya başlar, mistisizm ve astroloji ile uğraşırlar, ayinleri araştırılar, böylece etraflarında ve içlerinde olan “işaretleri” fark etmeye başlarlar. Sayısız teoriler oluşturup, çeşitli olaylara ve şeylere gizemli özellikler atfederler, sonuçta hala bir şey bulamamışlardır.

Oysa maymunların en derin arzusu peyderpey ortaya çıkmaktadır. Aniden binlerce oldukça gelişmiş maymunun arasından “Adam” isimli olanı ortaya çıkar. Ailesinin ona bu özel ismi vermesi rastlantı değildi. Bu yeni oluşturulmuş muazzam arzu, nihayet varolmuş herşeyi başlatmış olan üst gücü ifşa eder.

İnsan görünüşünü edinen ilk insan olduğundan, bu adama “ilk insan” (Adam Ha-Rişon) denir: Üst güç ile benzerlik. Böylece o Yaradan’ı ifşa etti.

Adem, İbrahim’den önceki yirmi nesil boyunca pek çokları tarafından takip edildi. Bazıları insan düzeyine erişmeyi başardı.

Sonuç olarak, bu tip maymunun içine üst gücü ifşa etme özlemi yerleştirilmiştir. Şimdiye kadar, kendi egoizmleri sadece bu güç yolunda onlara eşlik etmişti. Onların içsel davaları saklı kaldıkça daha iyi bir yaşam kurmak için çalışıyorlar ve çeşitli ilaçları deniyorlar.

Benzer şekilde, çocuklarımızın arzu edilen yöne adım adım varması için bizler de onları faydalı aktiviteler ile meşgul tutmak için kendileri için iyi olanı çekici ambalajlarda sunarak “kandırırız”. Aynısı maymunlar için de geçerlidir, sayısız zorluklar, hayal kırıklıkları ve tahrikler yolu ile yaşamlarının amacı sorusuna yavaş yavaş yaklaşırlar. Bu her ilerleme için böyledir.

Eski Babil’de insanlar arasında çok büyük tartışmalar vardı. Nasıl çözeceklerine dair hiç bir fikirleri yoktu. Durum o kadar vahimleşti ki, bağırmaya başladılar: “Kral’ımızı bilmek istiyoruz!” Bunlar çok gelişmiş düşünen ve ilerici maymunlardı. Üst güç ile tanışma arzusunu ilan edebilmek için yüz binlerce yıllarını harcamışlardı. İlkel putperestler hiç değillerdi, onlar Ziggurat’ı yarattılar. Göklere uzanan kuleleri ile aslında egoistçe olsa da doğanın güçleri ile ilgili manevi eylemlerle meşgullerdi.

Kısacası, maymunların üst gücü ifşa etme arsuzu işte o zaman başladı. Ancak, nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlardı. Teknik ve sosyal ilerlerme anlamında çok bin yıllık bir ilerlemeye sahiptiler bu yüzden aynı yolda ilerlemeye karar verdiler, ta ki bu yolla Yaradan’a ulaşmalarının imkansız olduğunu anlayacakları bir krize kadar.

Anlamalıyız ki, onlar oldukça mütevazı yaşadılar, ancak yetecek kadar ekmekleri vardı, tüm çabaları üst güce ulaşmaya yönlendirilmişti.

Babil zamanında, maymunlar insan seviyesinin belli bir derecesine ulaştılar. İçlerindeki bir şey değişti. Kaynağı, üst gücü arzulamaya başladılar.

O zamandan beri, Yaradan’ı edinme yönteminde gelişme başlatıldı. Bu yöntem bize gerçeği açık eder. Gerçeğin hoş ya da sıkıntısız olup olmaması önemli değildir. Teselli aramıyorum, bilmek istiyorum.

Yaradan’a ulaşma yönteminin takibine çok daha fazla büyük bir ego edinerek devam edebiliriz.

Babil’in ilave egoizmi, küçük bir zümreye (3 milyon nüfusdan yaklaşık 5 bin kişi) bencilliklerinin üzerinde yükselip üstün gelerek Galgalta ve Eynayim’e dönüşmelerine ve İbrahim’in grubuna katılmalarına izin verdi. Çoğu egoizmleri ile başa çıkamadı ve yaşamlarının amacını unuttular, “göklerin kulesi” yani üst gücü arayış. Kendini sevme yükünün içinde yer aldılar ve dünyanın her tarafına dağıldılar ve maddeci varoluşlarını oluşturmaya devam ettiler.

Çoğaltılmış egoizm onları ikiye böldü: iç ve dış. Bu süreç şimdiye kadar devam eder: küçük bir parça, İbrahim’in evi, İsrail, gelişip kendini düzeltir, oysa büyük parça (AHP) düzelmek için istek kazanmalıdır, ama bunu kendi üzerinde yapamaz ve sadece Galgalta ve Eynayim yoluyla düzelebilir. Bu tüm dünyanın bile neden büyük bir krizden ve pek çok hayaklırıklıklarından geçmek zorunda olduğunu açıklar, böylece en sonunda Galgalta ve Eynayim ile bağlanıp destek olurlar.

Peygamber Yeshayahu (İşaya)’nun dediği gibi, “dünya ulusları” omuzlarında “İsrail oğullarını” Tapınak’a taşıyacak. Bunu yapabilecek yetenekte olmalarına rağmen kendilerini tek başlarına düzeltemezler. Galgalta ve Eynayim AHP yani “dünya ulusları” ile üst güç arasında geçiş noktasıdır

Bu nedenle, her iki parça noksansız ıslaha beraber kavuşacaktır.

Neden maymunlar içselliği dışsallığa tercih eder? Kendilerine yaşamın amacı hakkında bir soru sorarlar: “Neden hiç bir şey yapmıyorum? Ne için yaşıyorum? Neden endüstriyi, bilimleri, kültürü, eğitimi ve politik sistemleri geliştiriyorum? Neden yeni topraklar keşfediyorum? Neden evreni fethediyorum?”

Günümüzde, dünyanın en az yarısı çeşitli eşitsizlik aşamalarından geçiyor. Pek çok insan, anti-depresanlar, hafif uyuşturucular ya da alkol alıyor. Bunlar zayıflık ve çaresizlik belirtileridir. Kimsenin gelmiş geçmiş en derin soruya bir cevabı yok: “Neden buradayım?”

İnsanlar farkında değil ama, boşluk ve yıkım hissediyorlar. Eğer kendilerini daha da sersemleten televizyon ve diğer kitle medya ürünlerinden mahrum bırakılacak olsalar, eğer sabahtan akşama kendilerini zorla besleyen herşeyden özgür olsalar, ne ile baş başa kalacaklardı?

İnsanlar çok çalışmaya zorlanır, ama gereksizdir. Çok çalışarak, doğanın hatırlattığı o önemli sorudan uzaklaştırılırlar. Bugün bu soru çok tehlikeli hale gelmiştir. Bu dünya çapında bir ateş tutuşturacak bir kibrit gibi.

Kimse bu soruya kulak vermek istemiyor. İnsanlar içlerinde taşıdıkları acıdan korkuyorlar. Biri kendine bu soruyu sorduğu zaman, kişinin tüm hayatı büyük bir acı spazmına dönüşür. Bunu kim ister? İnsanlar biraz neşe bulmaya için çabalıyor, onlar tam bir umutsuzluğa batmak istemez.

İnsanlar hayatlarının anlamını sorgulayıp da hiç bir ilacın iyileştiremeyeceği acıyı ortaya çıkarmak yerine cinayet işlemeye hazırdır.

İnsanlık acıdan kaçınmak için elinde ne gelirse yapar: seyahat, sinema, TV, eğlence; alternatiflerin sonu yoktur. Ne yaparsan yap ama hiç bir çözümü olmayan ıstırabı uyandırma.

Yine de, hayatın anlamı hakkında bir soru, bu soruyu nasıl hasır altı yapabileceğini bilen politikacıları ya da diğer profesyonelleri bir kenara atıp uyandırıverir. Yaradılışın amacına karşı olduklarından onların çabaları başarılı olmaz.

Ancak insanlar iç dünyalarında pişmeye ve olgunlaşmaya ihtiyaç duyarlar. Kuşkusuz bu süreç mevcut varlığımızın hastalıkları ya da saçmalığı yerine sonsuzluk ve mükemmellik ile dolu güzel bir yaşam ve herkes için sonsuz yükseliş sağlayan hazır bir ilaca,  ıslah metodolojisine geniş erişim fırsatına bağlıdır.

Bir taraftan, ıslah metodolojisi şu andaki durumumuzun net bir açıklamasını sunar. Bu durum neden başımıza geldi ve nasıl düzeltebilirizi açıklar. Diğer taraftan, ıslah için hemen olumlu sonuçlar gösteren güçlü bir pratik teknik sağlamaktadır.

Gerçekler ve Değerlerin Ahengi

Soru: Zohar kitabı veya On Sefirot Çalışması kitabından öğrendiğimiz niyetler arasındaki fark nedir?

Cevap: Aslında pek fark yoktur. İki kitap da Atsilut (O’nun yeri anlamında, Oluşumun, gelişimin kaynağı, başlangıç yeri)  dünyasının GAR  (ilk üç sefirot) seviyesinden yazılmıştır. Bu iki ifade tarzı birbirini tamamlar ve bu şekilde bize yardımcı olur.

Bizler yalnızca Midraş (ibranice kutsal metin tefsiri) dilindeki kitapları okursak eğer, o zaman bizim için onlara ne nitelik vereceğimiz belli değildir. Bir kişi, izole edilmiş ayrıntılar içerisinde kalarak onların içindeki anlamı araştırır, diğeri ise bununla bir paralellik kurar vs.

Bu nedenle, inşa etmek için, doğru yaklaşım ile bizi dengelemek ve Zohar kitabını, Tora ile yapılmış olana döndürmemek için, herkesin beğendiğini bulduğu: psikoloji, sosyoloji, tarih, hukuk vs., Baal HaSulam eğitimimize, öğretimimize bir çeşit karşılıklı manevi faaliyetler,  ”fizik” veya ”mekanik”  biçimde sokmuştur. Şükür ki, bunun sayesinde  onun ne bahsettiğini biliyoruz.  Kitapları,  bir manevi sistemi yöntemsel kavramlar ile anlatır ve ben henüz hissiyat açısından o noktada olmasam da, temelde hakikatı şimdiden tahmin ederim: on Sefirot, aralarındaki ilişki, üzerlerinde bulunan Üst Işık’ a istinaden hareketleri, nasıl bununla kendilerini tanımladıkları ve bununla içlerinin nasıl dolduğunu.

Bu şekilde, kaçmadan doğru yöne bağlı kalırım; bundan sonra, yazarın niçin böyle yazdığını, bu tarz hisleri taşıdığını, dünyamızdaki gibi kelimeler kullandığını aydınlatmaya başlarım. Baal HaSulam benimle üst sistem ile iletişime geçer, alçak sistemde bulunan  şeylerin doğasına göre herşeyin belirlendiği yerde, ben, cansız (durağan), bitkisel, hayvansal ve aralarındaki karşılıklı bağın her şekildeki çeşitlilik ve zenginliğinin olduğu insan seviyelerini görürüm. Benim hislerim, içinde bulunduğum dünyadan çıkar, fakat  aynı zamanda Baal HaSulam bana üst dünyayı anlatır:  ”Nasıl inşa olmuş olduğunu gör.” Ve bu şekilde yapmayı seçmeden, bir çeşit teşvik (dürtü) almaya başlarım, görünüşte ayrı olan detayları birleştirmeye başlarım ve  böylece ilerleme sağlarım.

Orada saklı olan, bilmediğimiz çok şey var. Bizler birazcık daha hassas olmaya başladığımız zaman, şuur altından bile, daha yüce bir hissi, bizi geliştiren bir aydınlanmayı  alırız…

29.3.2013 tarihli Kabala dersinin 2. bölümünden, Zohar  

Ruh Neyin İçine Kıyafetlenir?

Baal HaSulam, “Barış”: …nesilden nesile değişen bedenleri görmemize rağmen, bu yalnızca bedenler ile ilgili bir hususdur. Fakat ruhlar, bedenin kendi özleri olup, yok olmazlar, yeniden konumlandırılırlar, fakat bedenden bedene, nesilden nesile hareket ederler.

”Beden” alma arzusunu temsil eder. Şayet onun içinde ihsan etme niyeti var ise, o zaman tabiattaki benzerlik kuralına göre, Işık onun içinde kıyafetlenir. Işık’ın en küçücük temel parçacığına (ruhun ilk seviyesi) ”Nefeş” adı verilir. Genelde, ıslah edilmiş arzuyu kıyafetlendiren Işık farklı bir ruh seviyesine aittir ve ona ”Neşama” denir. Bizler hiçbir zaman en yüksek Işıkları, yani Haya ve Yehida‘yı, ıslahın sonuna ulaşana kadar tamamen ifşa edemeyeceğiz.

Aslında var olanın tümü kap ve Işık’tır. Işık’ın kabın içine çıkamadığı zaman da olur; bu nedenle, kabı  azıcık ”aydınlatır” ki,  böylece canlı kalabilsin. Aynı zamanda doğru niyeti elde ederek de kabın Işık’a benzer hale geldiği haller gerçekleşir. Alma arzusu ve Işık tanımları itibariyle birbirine zıttır; nitekim Işık devamlı ihsan eder. Bunun yanı sıra, alma arzusunun üzerinde ihsan etme niyeti var ise (”koşulsuz inanç” veya ”yansıyan Işık”),  o zaman alma arzusu Işık’a benzer hale gelir ve bu nedenle Işık ile dolar çünkü aralarında bir bağ vardır. Işık’ın alma arzusuna alçalmasına, ”Nefeş”, ”Ruah” veya ”Neşhama” denilir.

Kabala bilgeliği, ıslah olmuş alma arzusu ”beden”inden bahseder. Diğer yandan da, bizim güncel arzumuzda ruh yoktur, ”Nefeş” seviyesinde bile yoktur. Bizler burada fiziksel bedenlerden bahsetmiyoruz, nitekim bedenler bu ”aldatıcı” dünyanın bir parçasıdır.

Kabalistler tarafından yazılan kitaplar,  ne tıbbi  bilgiler klavuzu ne de anatomi ders kitapları değildir. Onlar maneviyat ve ruh hakkında bahsederler. ”Ruh” Yaradan’ın  bir parçasıdır,  yani yerine getirme ve memnun etme arzusu. Bunun bu dünyayı ”besleyen” güncel arzularımız, ”hayvansal” seviye ile alakası yoktur. Hayır kesinlikle! Bu bizim Yaradan’a olan arzumuz ile ilgili olup, ”konuşan” seviye  (insan) ile ilgilidir.

Bizler bu arzuları nerede buluruz? Bunlar bizim fiziksel hissiyatımızda değil, yalnızca dostlar grubunda bulunabilir. Bu bizim neden fizyoloji ve beden ile ilgili olanı neden atlamamız gerektiğini açıklar. Kabala bunlardan bahsetmez. Kabala Yaradan’ı arayışında iken içimizde meydana gelen arzuları, bunların ”iyi” ihsan eden arzular veya ”kötü” olan, O’ndan ”çaldığımız” arzular olup olmadığını inceler.

Bu ilişkiler misafir ve ev sahibi örneğinde çok iyi şekilde açıklanmıştır. Ben üzerinde yemek dolu masada oturduğumda, bu benim önümde ne olduğu değil, fakat kimin ev sahibi olduğu ile ilgilidir. Bunun dışında kalan, ”hayvansal” seviye ile ilgilidir ve sahnenin geri planında bırakılmalıdır.  Olay şu ki, ben ev sahibinin karşısında oturuyorum!  Onunla nasıl bağ kuracağım. O benimle nasıl bağ kurar? Aramızda devam eden nedir? Bu Kabala bilgeliğidir ve bunun hepsi maneviyat ile ilgilidir.

8.3.2013 tarihli Kabala dersinin 4. bölümünden,“Barış”  

Gizliliğin Gerilediği Yerden İhsan Etmenin Hazzı

Baal HaSulam, Şamati’de “Elul’un baş harflerinin çalışmadaki karşılığını” şöyle açıklar: Henüz, koşul şu şekildedir: Bir kişi, Yüz’ün Gizliliği’nin fark edilmesi olan Ahoraim’in anlayışını edinmeden ifşayı sağlamak ve bu kişiye Yüz’ün ifşasının önemini anlatmak imkansızdır.

Bu demek oluyor ki bir kişi, hiçbir yardım olmaksızın (grubun yardımı olmaksızın) bir koşula geldiğinde, onun koşulu, üst dünyadaki en düşük ifşa olan karanlık şeklinde tezahür eder ve bu durum ihsan etme kabı (yani arzusu) olan Keter’in kabıdır  ancak bu, bir düşük seviyede yer alır.

Yukarıdaki en düşük ifşa, hiçbir şeyi olmadığı anlamına gelen, kendisinin hiçbir şeyi olmayan Malhut’tur. Ve sadece bu davranış Malhut olarak adlandırılır. Bu şu demektir ki eğer birisi –hiçbir şeyinin olmadığı koşul olan- Cennet’in Krallığı’nı memnunlukla edinirse ardından bu, ihsan etme kabı ve saf arzu anlamındaki Keter olur. Başka bir deyişle karanlık içindeki Malhut’un alma kabı, arkasından ihsan etme kabı olan Keter’in bir arzusu olur.

Çok çalışmak ve yapabileceğimiz her şeyi yapmak zorundayız. Yazıldığı üzere: (Yaradan’ın yüzünün gizli olduğu ve gide gide Yaradan’ın “yüzü”nün eşit olarak önem arz ettiği bir koşula gelinceye değin) “gücünüz ölçüsünde her şeyi yapın”. Bu şu demektir ki hem gizlilikte hem de ifşada Yaradan’ın işlerini kendinde göreceksin. Eğer kendin için değil de Yaradan’a memnuniyet getirmek için çalışmak istersen, işte o zaman hem gizliliği ve hem de ifşayı memnunlukla alacaksın.

Işık ve karanlık arasında bir fark görmeyeceksin; onların arasındaki fark, sadece almak için olan bozuk arzuda hissedilir ancak düzeltilmiş arzuda ikisi de eşittir. Böylelikle iyi tutumların dahil tüm tepkilerin kaybolur. Yaradan’ın yüzünün gizliliğinin tüm koşulları sana eşit önem arz eder ve senin için arzulanabilir olur; tıpkı O’nun ifşasında olduğu gibi.

O zaman hiçbir gizliliğin olmadığı bir koşula erişirsin. Her şey alan kişiye bağlı olarak senin algın tarafından belirlenir. Bu arada kendi alma arzundan baktığında  Yaradan’ın iyi ve iyiliksever olduğunu göz ardı edersin ve iyinin yerine her şeyi karanlık ve kötü olarak görürsün. Kendini düzelttiğin zaman her şeyin iyi ve düzeltilmiş olduğunu ve değiştirmek zorunda bulunduğun yegane şeyin kendi algın olduğunu keşfedersin.

Böylelikle tüm yoğunluğuyla, almanın gücünü ihsan etmeye (saflığa) dönüştürmek suretiyle Keter’in yüce ihsan edişine ulaşanın senin Malhut’unun olduğunu anlamaya gelirsin. Bu sadece almaktan ihsan edişe olan bir değişim değildir; bu aynı zamanda kötülüğü almanın, iyiliği almaya doğru olan bir değişimidir. Sen, tüm bencil maddenle birlikte içinde yer aldığın iyiliği keşfedecek, ihsan edişi ve Işık’ı hissetmek niyetinle arınmak suretiyle iyiliğin ifşasının içinde yer alacaksın ve onu, egonun yerine ihsan etmeye dönüştüreceksin.

Kendi katkın ve katılımını sağlarsın ve ifşayı kendin inşa edersin. Bu, Işık’ın küçük bir kıvılcımından ve arzunun küçük bir noktasından Ein Sof’un derecesine doğru uzanan, Yaradan’ın ihsan edişini artırdığın alma arzunun yoğunluğu tarafından olur.

(Günlük Kabala dersine hazırlık, 8 Ocak 2013)

Gerçeklik, Eylemler Tarafından Yaratılır

Baal HaSulam, Kabala Bilgeliği’nin Özü’nde şöyle yazar: “Düşünün ki Yaradan algısının olmadığı bir şey varsa, O’nun yarattıklarının herhangi birinin özüne ulaşmak mümkün müdür; ellerimizle hissettiğimiz somut nesneler bile olsa.”

Bizler, Yaradan’ı “Gel ve Gör” kuralı uyarınca algılarız. Yaradan’ın özünü bilmiyorum ancak “gelebilirim ve görebilirim.” Bunu yapmak için kesin eylemler uygularım ve bunlar vasıtasıyla Yaradan’ı tanırım, söylendiği gibi, “Seni eylemlerinden tanıyacağız.” Gerçekliğin tümü, O’nun ifşa olunduğu (açığa çıkarıldığı) tüm eylemleri ve yolları kişisel ıslahımızın (düzeltilmemizin) bir çözüm şeklidir ve bu yolla O’nu hislerimizde idrak ederiz. Her şeyi kaplarımda idrak ederim çünkü Yaradan dahil keşfettiğim tüm bilinmeyenler oradadır.

Benim ulaşabileceğim en üstteki seviye Yaradan’dır. Bu, gerçekliğin tümünü kontrol eden sevgi ve ihsan etmedir. O’nun yarattıklarına doğru iyi olmanın yasasını keşfederim, iyilik yapan iyiyi keşfederim. Bütün kaplarımda, bütün parçalarımda, bütün ruhum ve arzularımda bulunan bilinmeyeni keşfederim. O’nun ilk ve orijinal olduğunu anlarım ve algılarım. Daha önce düşüncelerimi, arzularımı ve eylemlerimi belirleyen bir şey olduğunu algılamayı ve hissetmeyi anlamaya başlamış olsam bile bu, hepsini ters yüz eder.

Ancak önce bunu benim algılamam ve o zaman O’nun ilk var olan olduğunu kabul etmem nasıl olabilir? Bu, olabilir mi? Evet, olabilir. O’nun ilk olan olduğunu eylemlerinin içinde algılarım ve keşfederim. Böylece her şey eylemlerden çıkıp gelmektedir. Maneviyatta hareket halinde olmayan ve eylemde bulunmayan herhangi bir şeyi bilemem ve tanımlayamam.

(Günlük Kabala Dersi, 19 Kasım 2012, Kabala Bilgeliği’nin Özü)

Bolluğu Dağıtan Bir Kap

Baal HaSulam, ‘‘Panim Meirot uMasbirot (Niyetler Kapısı) Kitabına Giriş,’’ sayfa 4: “Şimdi onların sözlerini anlayabilirsiniz” (Sanhedrin 98a): ‘‘Davut’un oğlu ya tümüyle layık olan ya da tümüyle layık olmayan bir neslin içine gelir.’’ Bu çok kafa karıştırıcı bir durumdur. Anlaşıldığı üzere nesilde bir avuç haktan yana kaldığında, onlar kurtuluşu tutarlar. Ve eğer haktan yana topraktan çürürse, Mesih gelebilecek mi?

Soru: Yani günahkâr bir nesilde mi Yaradan’ın ifşası gerçekleşecek; diğer bir ifadeyle zıt taraftan, Yaradan’ın arkası denilen taraftan?

Cevap: Yaradan, ilk önce Yaradan’ı doğrudan özlemleyenler olarak ifade edilenlere; yani Yaşar-El olanlara,  İsrail’e (Yaradan’a direkt arzusu olanlara) ifşa olacaktır. Daha sonra bu İsrail, aşama aşama etrafındakileri – merkezden gittikçe uzaklaşan daha geniş daireler içindeki dünya milletlerini –  etkileyecektir.  Eğer İsrail halkı bir kap olur ve kendilerini doldururlarsa o zaman bereket bu kabın dışına tüm dünyaya dökülür.

Bu yüzden bizler AB – SAG Işık’ı ile yani ihsan etmek niyetiyle kendimizi nasıl doldurmamız gerektiği konusunda endişe duymalıyız. Hasadim içinde kıyafetlenmiş Hohma Işık’ını aldığımız zaman, bu model herkese akacaktır.

Bir kişi aniden AB – SAG Işık’ı tarafından aklında ve hissiyatında dönüşür zira AB Işık’ı başa aittir ve SAG Işık’ı da kalbe aittir. Eğer bir kişi aniden dönüşür ve bağı keşfederse aklını ve hislerini nasıl bağlaması gerektiğini anlar öyle ki aklı ve kalbi beraber çalışsınlar.

AB – SAG Işık’ının çalışması böyledir: Bize önemi şudur ki yeni değerleri tanımamıza fırsat verirler. Eğer bu bizde gerçekleşirse, o sırayla akacaktır. İsrail’e (Yaradan’a doğru arzusu olanlar) Lİ – Roş (bir başım var) denmesi tesadüfi değildir.  O zaman bu yere göre o bağlantı boruları vasıtasıyla diğer milletlere yayılacaktır.

İlk önce onlar bile bunun nereden geldiğini anlamayacaklar ancak sonra onlar, onların arasında olmak ve onlarla bağ kurmak için İsrail’e dönecekler. Yazıldığı gibi: “Ve en küçüğünden en büyüğüne kadar herkes Beni bilecek.”

19.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, ‘‘Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş’’

“Kalpteki Bilge” Kimdir?

Soru: Baal HaSulam’ın yazılarında “kalpteki bilge” olarak adlandırdığı kimdir?

Cevap: “Kalpteki bilge” diğerleriyle bağ kurmak anlamına gelen, daha yüksek bir bilgeliğe kalbini açmak için bir yol araştıran kimseye denir.

Bizler arzularımızla kalben ve tüm kalplerden ve tüm arzuların toplam özünden sadece bağ için hazır olanları seçmek suretiyle bağ kurmak istiyoruz.

Bu arzular arasında bir bağ yaratmak suretiyle eyleme başlamayı istediğimiz ortak içsel bir bağ yaratıyoruz.

Bu bağın içerisindeyken, bunun bizim ortak sistemimiz olmasından dolayı hangi arzuların kime ait olduğunu unutuyoruz. İşte o zaman bunun içindeyken Hohma Işıkı’nı hissetmeye başlıyoruz; bundan dolayı buna “kalpteki bilge” denir. Hepsinden sonra, kalplerimizdeki bağın içerisinde Hohma (bilgelik) Işıkı’nı ifşa ederiz.

(Günlük Kabala Dersi 1. Bölüm, 11/09/2012)