Category Archives: Tora

“Mısırlılar” – Maddi Hazlar

Soru: Tora’da Musa’nın bir Mısırlıyı öldürdüğü söylenmekte. Manevi çalışmada bu ne anlama gelir?

Cevap: Musa, kendisini “Mısır” denilen tam bir egoizm koşulu içinde tutan arzuyu öldürür. Musa bu arzusundan kurtularak özgürleşir.

Soru: Öğretmeniniz Rabaş, “Mısırlılar”ın maddi hazlar anlamına geldiğini yazar. Nedir bu hazlar?

Cevap: Kendiniz için yaptığınız ve keyif aldığınız her şey. Bu, var oluşunuzun temelidir. Ancak yavaş yavaş içinizde böyle bir niyet öldürülür çünkü herkes için bir ihsan etme ve sevgi durumu içinde kalmak için, sadece kendi arzularının esiri olma durumu üzerine yükselmeyi düşünür ve çabalarsınız.

Soru: Kendi arzularının esiri olma kötü müdür? Sonuçta bu doğaldır, bizim doğamızdır.

Cevap: Bu doğaldır ama yanlıştır çünkü bizi kendi içimize kapatır ve tüm evreni hissedemeyiz. Eğer hazlar, sadece onları düşüneceğim şekilde beni kendi sınırlarıma kapatmıyorsa, eğer hayatım dünyevi hazların üzerine, manevi hazlar denilen ihsan etme ve sevgi hazlarına yükselmekten oluşuyorsa, başkalarını memnun etmekten haz aldığımda, çalışmam, çabalarım beni yalnızca Yaradan’a yaklaştırır.

“Yargıç” Bir İnsan Niteliğidir

Halkının arasında ne yargıca lanet edeceksin, ne de bir hükümdara lanet edeceksin (Tora).

Soru: Yargıçlara saygı nereden geliyor? Ne de olsa sıradan bir insan, yargıcın ne seviyede olduğunu ya da egosundan ne kadar uzak olduğunu bilemez.

Cevap: Mesele şu ki, yargıç bir kişi değil, kişinin kendini yargılamasına izin veren belirli bir içsel niteliktir. Bu niteliğin başlangıcı her insanın içindedir ve herkes bunu kendi içinde geliştirmelidir. Bu olmadan, manevi dereceye yükselmeyi düşünmenin bile bir anlamı yoktur.

Ayrıca şöyle denilir: Tanrınız Rabb’in size verdiği bütün şehirlerinizde kendinize yargıçlar ve kanun uygulayıcılar kuracaksınız… (Tora).

Bu, eğer Mısır’dan çıkmak, yani egomun hapishanesinden çıkmak istiyorsam, egoist arzuları özgecil olanlardan ayıran Kızıldeniz’i (Yam Suf – Son Deniz) geçmem ve kendi içimde özgecil arzular geliştirmeye başlamam gerektiği anlamına gelir.

Ancak bunları, önceki egoist niteliklerime kıyasla kendimde bulduğum yönlendirmeler, hesaplar ve nitelikler doğrultusunda geliştirmeli ve egonun üzerine çıkmalı ve böylece tekrar tekrar nasıl yükseleceğim konusunda kendimi sürekli yargılamalıyım. Benim geçtiğim bütün bu koşullar “yargıçlar dönemi”dir.

Soru: Yargıçların ve kanun uygulayıcıların kurulduğu şehirler nedir?

Cevap: Üst dünyaya, ihsan etme, bağ ve sevgi niteliğine ego güçleri tarafından değil, ancak ıslah edilmiş egoist niteliklerden aldığınız sevgi ve ihsan etme güçleri tarafından kontrol edilme koşulunu yerine getirirseniz girebilirsiniz.

Sonra tamamen farklı, yeni bir dünya önünüzde açılır. Onu siz inşa ediyor ve yaratıyorsunuz.

Dini Mucizeler: Mitler Mi Yoksa Gerçekler Mi?

Yorum: Görünüşe göre Tora’da anlatılan mucizelerin doğa kanunlarına aykırıdır. Bunlar doğaüstü şeylerdir. Deniz ayrılabilir mi? Elbette gelgitler olabilir ama o ölçüde değil.

Cevabım: Yine de, bazen bir yerlerde bir şeyler olur. Bu doğal bir durum veya olaymış gibi her türlü açıklamayı kulaktan duyduğumuz şekilde algılamaya gerek yoktur. Elbette, o bir zamanlar doğal değildi ama oldu. Olabildi.

Ancak ben, denizin kendisi ya da bir grup Yahudi’nin Kızıldeniz’in dibinde nasıl yürüdüğü ile ilgilenmiyorum. Olanların içsel anlamı ile ilgileniyorum. Onlar, tam olarak kötülüğün toprakları ile iyiliğin toprakları arasında, Mısır ile vaat edilen topraklar arasındaki sınırı geçtiler.

Bu nedenle, Kızıldeniz’i geçmek, on Mısır vebası ve geri kalan şeyler doğaüstü olaylar değildir. Onlar sadece bizim dünyamızın çerçevesi içinde belirli bir zamanda gerçekleştiler.

Ancak, esas olarak, bütün Tora tamamen başka bir şeyden – tüm bunların hepsinin bir insanın içinde nasıl gerçekleştiğinden, bahseder. Tora genel olarak sadece kişinin içsel dünyasından bahseder. Mısır, Firavun, Musa, çöl ve Sina Dağı, bunların hepsi insanın içindedir, kişinin deneyimlerinde, edinimlerinde, manevi düşüş ve yükselişlerindedir.

Bu nedenle, tüm dini hikayeyi kulağa geldiği gibi alıp, bir tiyatro yönetmeni gibi sahnede somutlaştırmaya çalışmıyorum.

Yorum: Ama eğer bu eylemler gerçekleştiyse, o zaman orada yazılan her şey de doğrudur. Sonuçta, kişi bunun doğru olup olmadığını anlamak ister.

Cevabım: Tora’yı manevi seviyesinden dünyevi bir seviyeye indirerek bunu kanıtlamaya çalışmıyorum.

Soru: O halde sizin için orada yazılanların aslı nedir?

Cevap: Gerçek şu ki, ben kendim bu dereceye yükselebilir ve ona ulaşabilirim, bu eylemi kendim manevi bir şekilde, içsel vizyonumda yapabilirim,  suları ayrıldığında Kızıldeniz’in geçilmesinin tekrar somutlaşması için değil.

Soru: Yani sizin için mucize, Mısır’dan (egoizmden) çıkış yolu,  insanın benmerkezci düşüncelerinin, arzularının ötesine geçmesi mi?

Cevap: Kesinlikle, mucize tam olarak budur.

Soru: Peki orada gerçekten bazı olaylar oldu mu ya da gerçekleşmiş olabilirler mi?

Cevap: Bunların olup olmadığı önemli değil. Benim için Tora’nın bütün hikayesi, bir insanın egoizm derecesinden komşusuna ihsan etme ve sevgi derecesine kadar içsel, manevi bir yükselişinin hikayesidir.

Tora’dan Ayrılmayın

Soru: “Tora’dan sağa ve sola sapmayın” ne demektir?

Cevap: Tora’da sağda veya solda değil, ortada kalmak demektir.

Yani, egoist temellerinizi hesaba katmalısınız. Onlar kaybolmazlar, onları sürekli olarak sağ çizgiden ıslah etmeli ve orta çizgiyi takip etmelisiniz.

 

Tora’yı İçsel Olarak Anlamak

Yorum: Genelde Yahudilerin sevilmediğine inanılır. Ancak son zamanlarda okuyucuların birinden şu tepkiyi duydum: “Yahudilerin birini sevdiğini düşünebilirsiniz. Kutsal kitaplarında bile, diğer uluslarla yakın iletişim kurmayı önermezler. Herhangi bir Yahudi sitesine gidin ve milliyetçi histerinin bir karışımını ve hem gerçek hem de hayali kendi erdemlerine övgü görebilirsiniz.”

Cevabım: Kesinlikle. Şulhan Aruh’u (Yasalar Kanunu) açın ve orada diğer uluslardan uzak durmanız, onları aldatmanız, onlarla hiçbir ilginiz olmaması gerektiğini vb. okuyacaksınız.

Ancak, tüm bu yasaların, her insanın kendisini iki parçaya böldüğü içsel dünyamız için yazıldığını anlamalıyız. Bir taraf ıslah olmak ve Yehudi (Yaradan ile birleşme anlamına gelen) Yahudi olarak adlandırılmak ve ihsan etme seviyesine yükselmek ister.

Ve her insanda, dünyevi kökenleri ne olursa olsun, hala ıslah olması gereken egoist nitelikler vardır ve kişi onlardan uzak durmalı, onları parmağında oynatmalı, onları ıslaha ikna etmelidir. Yani, kişinin içsel ıslahlarından bahsediyoruz.

Genel olarak, tüm Tora, tüm Yahudi dini sadece bundan bahseder. Gerçek şu ki, Tora’yla ilgili tüm yanlış anlamaların sebebi, içinde anlatılanların gerçek anlamıyla kullanılması ve dünyevi geleneklerle ilişkilendirilmiş olmasıdır.

Tüm birincil kaynaklar yalnızca insanın içsel niteliklerinden bahseder: içimdeki buna Goy denir, buna Yehudi, buna İbrahim, İshak, Yakup denir vb. Ve sonra onlarla ne yapmam gerektiğini açıklar: ikna et, öldür, yükselt, ıslah et. Fakat bu çevremizdeki dünyaya aktarıldığında, her şey tamamen yanlış bir şekil alır.

Ancak, eğer kişi doğru tepki verirse, o zaman her şeyi kendi içselliğine aktarır. Ve böylece insanlar yavaş yavaş anlamaya başlarlar ki gördükleri her şey sadece insanın içsel dünyasını yansıtmaktadır.

Ve dış dünyamız hakkında söylenecek bir şey kalmaz. Onun içindeki bir şeyi nasıl düzeltebiliriz ki? Dünyamız tamamen yukarıdan yönetiliyor ve bu nedenle, içinde en az düzeyde var olmalıyız. Ve tüm ıslahlar Kabala’nın yardımıyla, en üst yönetim sistemi vasıtasıyla yapılabilir.

Sukot – Işık Tarafından Islah

Soru: Sukot bayramı üç bin yıl önce Tora’da anlatılmış ve altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıla kadar kutlanmıştır. Neden?

Cevap: Kabalistik bayramların takvim tarihleriyle ve dünyamızdaki herhangi bir olayla ilgisi yoktur. Kabala çalışırken üst kökleri çalışırız. Dünyamıza inip inmedikleri önemli değil. Kabalist tüm bunları hisseder ve görür.

Soru: Sukot’ta Tora’yı alıp onunla dönme geleneği vardır. Bunun anlamı nedir?

Cevap: Bu, Or Makif denilen, çevreden gelen saran ışığın yavaş yavaş ruhun içsel ışığı haline geldiği anlamına gelir. Ruh, Sukkot’un yedi günü içinde yavaş yavaş ıslah olur.

Dolayısıyla Tora ile dönmek bir gelenektir, hiçbir anlam ifade etmez; sadece bizim dünyamızda ruhun özel durumlarını bu şekilde belirtmek isteriz.

Soru: Sukot’un son gününde Tora’nın son bölümünü okumak ve yeni bir bölüme başlamak adettendir. Her hafta belirli bir bölümün okunması ne anlama gelir?

Cevap: Tora, ruhu ıslah etmek için verilmiştir, bu nedenle yıl boyunca Tora’dan bir bölüm okuyarak, her seferinde ruhumuzu ıslah ederiz ve ışık yavaş yavaş ona girer. Sukot’un son gününde, yıllık Tora okumasını bitirir ve hemen tekrar okumaya başlarız. Tora yılı Sukot’un son günü ile başlar, Yeni Yıl ile değil, Simhat Tora ile başlar.

Soru: Bu kutlamanın özü nedir?

Cevap: Sukot bayramının özü, Yaradan dediğimiz, bizi çevreleyen devasa üst ışığa, bir kulübede ortak bir çatı altında olmak suretiyle, bağ yoluyla ıslah olduğumuz gibi, ıslah edilmiş ruha girme fırsatı vermektir.

Üst ışık içimize girer, bizi ıslah eder ve doldurur.

Sukot gerçekten büyük bir kutlamadır.

 

Her Şey Özneldir

Zohar Kitabı, Ki Tissa, Madde 54: Birbirini sevmeyen tüm o dostlar, vaktinden önce dünyayı terk ederler. Raşbi’nin zamanındaki tüm dostların arasında sevgi ruhu ve maneviyat sevgisi vardı. Bu yüzden onun neslinde Tora’nın sırları ifşa oldu. Rabbi Şimon, “Birbirini sevmeyen bütün dostlar kendilerini doğru yoldan saptırırlar” derdi. Dahası Tora’da sevgi, kardeşlik ve hakikat olduğu için Tora’yı lekelerler.

Soru: Tora nesnel bir gerçeklik, kusursuz bir nesne midir?

Cevap: Nesnel bir şey yok. Yaradan bile nesnel değildir. Her şey bize göre kendini gösterir.

Tüm evreni hislerimden, zihnimden ve kalbimden algılarsam burada nesnel olan ne olabilir ki? Eğer değişirsem, bu bana göre her şeyin değişeceği anlamına gelir çünkü tüm resim benim içimde özneldir. Yaradan da benim içimdedir. Tora da benim içimdedir. Her şey benim içimdedir. Benim dışımda bir şey var mı? Hissederim, algılarım, değerlendiririm.

İnsanların değişerek Yaradan ve Tora hakkındaki, kendileri ve dünya hakkındaki, her şey hakkındaki fikirlerini nasıl değiştirdiğine bakın.

Ve “kalıcı dünya” (bizim dışımızda olan) ne anlama geliyor? Bilmiyoruz, hissetmiyoruz ve bu yüzden burada konuşacak bir şey yok. Her şeyin yalnızca gözlemciye göre olduğunu açıkça kabul etmemiz gerekir. Tıpkı kuantum fiziğinde olduğu gibi, Einstein’ın teorisine göre. Yani mutlak bir şey yoktur.

Tora bir ıslah metodudur. Kendimi nasıl ıslah edeceğimi anladığım ölçüde, kendi Tora’ma sahibimdir.

Tora dört bölümden oluşur: PaRDeS. Şimdi ıslah etmekte olduğum egoizme uygun olarak, fark eder ve onun parçalarından birini uygularım.

Yaradan derecelere sahiptir. O ihsan etme niteliğidir, benim onu algıladığım kadarıyla tüm evrenin tek bir küresel sisteme bağlanmasının niteliğidir.

İnsan Sayısı Değil, Ruhların Gücü

Soru: Tora, orada on binlerce insan olduğunu bilmemize rağmen, 70 ruhun Mısır’a indiğini söylemekte. Neden bu belirli sayıdan bahsediyoruz?

Cevap: İlk olarak, İbrahim’in zamanında gerçekten çok fazla insan yoktu.Tora her zaman insan sayısına değil, ruhların gücüne atıfta bulunur.

“70” tam bir sayıdır çünkü ruhumuz 70 parçadan oluşur. Bu 70 parça birbirine bağlanıyorsa ve kişisel ve ortak çabalarını Keter’e, bağın zirvesine hedefliyorsa, o zaman buna “tam çalışma”, “bütün ruh” denir, yani bu nitelikleri birleştirerek Yaradan ile bağ kurmaktır.

Kabala ile Karşılaşmak İçin Uzun Bir Yol

Soru: Yetmiş tercüman Tora’yı Yunancaya çevirirken çok fazla karışıklık olduğu biliniyor. Bu bilerek mi yapıldı?

Cevap: Evet, bu belli bir amaç ile yapıldı, öyle ki insanlığın kafası gerçekten karışsın, ellerini kaldırsınlar ve şöyle desinler: “Yeter, hiçbir şey anlamıyoruz, hiçbir şey bilmiyoruz, bir şeyleri nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Geleceğimiz yok, kendi yeteneklerimiz içinde hayal kırıklığına uğradık ve dinlemeyi kabul ediyoruz. ”

Bu binlerce yıl devam etti. Sonuçta, Tora’nın verilmesi 3,500 yıl önce gerçekleşti. Bugün sadece hayal kırıklığının insanlık içinde kendini göstermeye başladığı duruma yaklaşıyoruz.

Yavaş yavaş bir çıkmazda olduğunu, hiçbir şey yapamayacağını, kendini ortaya koyamayacağını anlıyor. Bu durum en iyisidir çünkü nihayet şimdi dünyada ifşa edilen kaynağı, Kabala’yı dinlemeye başlıyoruz. O bilerek gizlenmişti. Ve şimdi, açıldığında, ne dediğini dinlemeye hazırız.

Bu, insan ile manevi yükselme yöntemi arasındaki temasın başladığı yerdir. Tüm ön aşamalar, nesilden nesile geçtiğimiz tüm binyıllar, basitçe gerekliydi.

Kendi arzumuz ile bir şeyler yapmak, dünyayı yeniden yaratmak, kendimizi yeniden yaratmak, her türlü sosyal, teknik ve teknolojik devrimi yapmak için tüm bu koşullardan geçmek ve Kabala’nın söylediğini kabul etmeye hazır olmak için bu şekilde gelişmek zorundaydık.

“Bugün On Emrin Rolü Nedir? (Quora)

On Emir, birbirleriyle ve ortak kaynağımızla olumlu bir şekilde bağ kurma arzularını temsil eder.

Tora’nın Verilmesi, İsrail halkının Arvut’un (karşılıklı garanti) – “tek kalpte tek adam olarak birleşmek” koşulunu kabul etmesinden sonra Sina Dağı’nın eteklerinde gerçekleşir.

Sina Dağı, egoist benmerkezci niteliğimizden kaynaklanan muazzam miktarda nefreti (İbranice “nefret” [“Sinah”] kelimesinden kaynaklanan “Sinai”) temsil eder. Bizi birbirimizden ayıran ve tüm dünyanın sorunlarına neden olan uçsuz bucaksız ego ve nefretin üzerinde, sadece sevmeyi, ihsan etmeyi ve olumlu bir şekilde bağ kurmayı dileyen tek bir küçük arzuyu takip edersek yükselebiliriz. Bu küçük arzuya Kabala bilgeliğinde “kalpteki nokta” denir: Egoist arzularımızın bütünlüğünü temsil eden “kalbimizdeki” küçük bir maneviyat arzusudur. Kutsal Kitap’ta bu noktaya, İbranice’de “Moşe” olan “Musa” denir, çünkü bu nokta bizi bölücü egomuzdan sevgi, ihsan etme ve pozitif bağlantının uyumlu ruhsal niteliğine doğru “harekete geçirir” veya “çeker” (İbranice’de “Moshech”).

Sina Dağı, Babil Kulesi’ne benzer devasa miktarda bir ego ve nefrettir, ancak daha sonraki bir egoist büyüme derecesinde olduğu için daha büyüktür. Sina Dağı’nın dibinde duran İsrail halkı, birleşmek için bölücü egomuzun üzerine çıkmaya hazır olduğumuz anlamına gelir. Başka bir deyişle bireysel egolarımızın parçalarını tek bir büyük kitle halinde birleştirmeyi kabul ederiz ve bu büyük miktarda bir nefret olsa da ondan korkmayız çünkü artık odak noktamız, tamamen karşılıklı sevgi ile olumlu bağ kurmak ve bizi rahatsız eden egoist dürtülerimizin üzerinde başkalarına özen göstermek özlemidir, bu da bizim başka bir şey yapmadan sadece bu şekilde bağ kurmak istememize neden olur.

Böyle bir şekilde birleştiğimizde, birliğimizde manevi niteliklerin – sevgi ve ihsan etme – açığa çıkarılması için bir talep oluştururuz. Birlik olma eğilimi, Kabala bilgeliğinde maneviyat için “Kli” (“kap / araç / hazne”) denen, aramızda sevginin ve ihsan etmenin manevi niteliğini yaşamaya yönelik gerçek bir ihtiyaç oluşturur. Yani, kendimizi diğerleriyle bağ kurmak için ne kadar yönlendirirsek, bağ kurmaya direnen egomuzu o kadar çok keşfederiz ve Bu ikili hareket, sonunda, sevgi ve ihsan etmenin manevi niteliğine olan gerçek bir ihtiyaca götürür, çünkü giderek artan bir şekilde böyle bir güç olmadan egomuzun bizi birbirimizden uzak tuttuğunu fark ederiz. “Yaratılanların sevgisinden, Yaradan sevgisine geliriz.” diye yazılıdır. Böylece “Komşunu kendin gibi sev” koşulunu kabul ederiz ve bunu yaparak On Emrin tanımladığı manevi bağ yasalarını keşfederiz.