Category Archives: Toplum

Geleneksel Kabala ilmi, Acilen Gelişmesi Gereken Dünyevi Bilinç

İlim ve Bilim’in Söyleşisi için yazılmış bir makale: “Yeni Dünyevi Bilinç” bilimsel Sempozyum, Düsseldorf, Almanya, Mart 2006.

1. Sevgili Dostlar,

Giderek çoğalan global kriz çözüme ihtiyaç duyuyor.  Dünyanın dört bir yanında, tanınmış bir çok bilim insanı ve filozof kriz üzerine çalışma ve araştırma yapıyor. Fakat krizin nedenini anlayabildiğimizi henüz söyleyemeyiz.  Üstüne üstelik çözüm için nasıl bir eylem planı yapmamız gerektiğini de bilmiyoruz.

Bugün artık krizin varlığını inkar edemeyiz, krizin doğasını anlamı idrak etmeye ilişkin teori ve önerilerin yanı sıra krizi bertaraf etmeye yönelik öneriler bulunmaktadır. Bu sunumda, insanlığın şu an ki durumunu son 30 yıldır ilgilendiğim/araştırdığım Kabala bilimi bakış açısı ile betimleyeceğim. (daha&helliip;)

Acı Olan Her Şey Kötü Demek Değildir

Acı Olan Her Şey Kötü Demek Değildir

Tarihimize bakacak olursak, sürekli olarak geliştiğimizi görürüz. Bitkisel ve hayvansal seviyeler yüzyıllardır zorlukla değişirken, biz birbiri ardına gelen nesiller vasıtasıyla, hatta tek bir nesil süresince geliştik.

Örneğin ben yaşamıma geçen yüzyılın ilk yarısında başladım ve şimdi 21.yüzyılda dünyanın nasıl değiştiğini görüyorum. Eskiden insanlar köylerine, kendi topluluklarına ve küçük kasabalara bağlıydılar, bugün ise her şey dinamik ve düşünce biçimi, hayata yaklaşım gibi konularda çok daha farklı.

Dolayısıyla şöyle bir soru akla gelebilir: Doğmuş olmamız ve yaşamamız yeterli değil mi? Neden değişmek zorundayız? Şu gerçektir ki, yeni doğmuş bir bebek anlamlı bir yetişkin hayatı yaşamaya başlamak, bir aile kurmak, çocuk sahibi olmak ve edindiği tecrübeleri onlara geçirmek için büyümek zorundadır. Neden insanlar hayvanların nesil zincirinden ayrı olarak, ek bir gelişime gereksinim duyarlar? Bu mücadele nerden kaynaklanmaktadır? İnsan gelişiminin amacı nedir? Bu bizim fark edemediğimiz bir şeydir.  (daha&helliip;)

Birleştirici Kuvvet Nereden Geliyor?

Anlamamız gereken şey eğer ki bir kişi, doğanın en değerli yaratılanı olarak, başarması pek mümkün olmasa bile birlik ve bütünsellik için gayret ederse, bunun sayesinde kendisi için çalışan doğanın bütünselliğini uyandırır. Bizler bunu değişik sistemlerde, farklı nesnelerde ve nasıl büyüdüğümüzün şekline bile bakarak görebiliriz.

Bir çocuğun nasıl geliştiği görüyoruz. Yetişkin olabilmek için, bir şeyde başarılı olabilmek için içgüdüsel atılımlar yapar. Her zaman gerilim halindedir. Bu atılımlar neden başarılıdır? Onu neden yetişkin hale getirirler? Sayısız çabalar sonucu nasıl ve neden öğrenir, büyümeyi, idrak etmeyi, gelişmeyi neden sağlar? Arzusu ile kendisinde, kendisini geliştirecek doğanın gücünü uyandırır.

Aynı doğa, bizi geliştiren ve kademe halinde bitkisel, hayvansal ve daha sonra durağandan (cansızdan) insan seviyelerini yaratmış olan güç, bizim çabalarımız ve çalışmalarımıza karşılık verir. Birlikte bununla bütünsel olmaya gayret edersek, birbirimiz ile bütünleşirsek o zaman akıbetinde aramızda baştan başa bizi sarmış olan genel kuvvetin belli açık görünümünü keşfederiz. Bu demektir ki, birlik için gayret gösterdiğimizde, zaten doğada var olan birleştirici gücü kendi üzerimizde uyandırırız.

Kabtv’den,  ”Bütünsel Dünya” 27.12.2012

Gezegeni Yağmalamaya Son Verin

Ernst Ulrich von Weizsäcker’in görüşleri (Almanya’daki Roma Klübü’nün Eş Başkanı): “Her doktor bilir ki başarılı bir tedavi için ön koşul doğru teşhistir.Ve işte, insanlar gözlerini kapatmayı tercih eder ve bu şartlar dramatik bir şekilde değişmediği sürece hiçbir şey yapamayacağımızı düşünür. Eğer insanlık bu şekilde konuşmaya devam ederse, dünya kendi sonuna yaklaşıyor demektir.

“Ne yazık ki birçok insan için kısa süreli başarılar torunlarının kaderinden daha çok önem taşır. Bu nedenle hepsi kendilerini korkutucu düşüncelerden uzaklaştırırlar.

Beş şeye ulaşmayı umuyorum:

Gelişim için olumlu imkanlar oluşturmalıyız.

Bu fosil yakıtların kullanımındaki rezaletlerin ve de balık endüstrisindeki skandalların –bazıları okyanuslarda hiç balık kalmaması gerektiğine inanıyor- bütün dünyada bilinmesi için gerekli.

Biz “Dünyayı nasıl yaşamaya uygun hale getirebiliriz?” sorusu üzerine fikir üretmeliyiz.”

Biz, yatırım fonlarının ekolojik kriterlere uygun olarak yatırım yapması için onlarla işbirliği yapmalıyız, eğer yapsaydık bu piyasalara ciddi şekilde etki edebilirdi.

Dünya çapındaki bütün hükümetlerin ve işletmelerin, gezegenin zenginliğinin yağmalanmasına bir son verilmesi için zorunlu birtakım kurallar benimsemesi gerekir.

Benim yorumum:

Gezegene olan tutumumuzda değil ama içimizde, içimizdeki egoizmimizde doğru teşhisi koymak ve buna yol açanı tedavi etmek gerçek şifa ve çözümdür. Bu insanları yeniden eğitmek anlamına gelir ve göz ardı edilemez, aksi takdirde olumlu bir sonuç elde edemeyiz ve hastalık gittikçe daha da kötü bir hale gelir, Roma Klübü’nün de bütün yıllarında olduğu gibi.

Karşılıklı Bağ Mutluluğu Etkiler

Haberlerden (Dailymail): “Yeni bir araştırma gösterdi ki yetişkinlerin mutluluğu için akademik başarı küçük bir etkiye sahipken çocukluk ve ergenlik çağındaki olumlu sosyal ilişkiler anahtar bir role sahip.

“Bilim adamları çocukluk hallerinin ve ergenlik gelişiminin – akademik ve sosyal/duygusal yükümlülükler gibi – yetişkinlerin mutluluğuna etkisi hakkında pek bir şey bilmiyorlar.

“Onlar yetişkinlerin mutluluğunu tutarlılık duygusuyla, olayların üstesinden gelme  stratejileriyle, sosyal sorumlulukla ve hissedilen itibar ile tanımlıyorlar.

“Sonuçlar gösterdi ki yetişkinlerin mutluluğu ve çocukluk döneminden gençliğe kadarki sosyal ilişkiler arasında güçlü bir bağlantı var. Bu sosyal ilişkilerin bütün yaşam sürecindeki önemini gösterir.

Benim Yorumum: Mutluluk çevre ile bağdadır, dünya ile uyumdadır. Kim araştırmaya ihtiyaç duyar ki! Dünya değişmek zorunda ya da doğrusu biz değiştiririz ve biz mutlu oluruz, bugün bize neyden mutlu olmamız gerektiğini dikte edenler değil.

İdeolojik Bir Soru

Soru: Bizler bencilliğin gelişiminin sonu hakkında konuşuyoruz; bu arada, insanlığın hala bencilliğin doruğuna, son noktasına ulaşmışlık ve bunun farkındalığından uzak olduğu  hissindeyim…

Cevap: Seçimim olmaksızın, daha da kötü bir hale gelmez ise, değişmeyen sabit bir halde kalabilirim. Istıraplar ve problemlerin baskısı altında, kendimi sıradan günlük yaşamın içine yerleşmek şeklinde razı edebilirim: İşe gitmek, eve gelmek, televizyon seyretmek ve daha fazlasını talep etmemek gibi. Bir hayvan gibi yaşamaya hazırımdır ve ölene kadar da bilgiç, zor sorular sormam…

Bu doğru; bu içgüdüsel, kendini koruyan bir reaksiyondur. Burada insan yoktur fakat insanların % 99.99’un arkasını takip ettiği bir hayvansal varlık vardır.

Fakat farklı bir soru ortadadır: Ben ne kadar ıstırap çekerim? Diyorsunuz ki, dünya ıslaha henüz hazır değildir. Islaha hiçbir zaman hazır olmayacaktır fakat ızdırapları ortadan yok mu edecektir? İşte bu aslında bizim konuştuklarımız hakkındadır. Eğer insanların yapacak birşeyleri, dayanacak birşeyleri olmaz ise, eğer sokaklara çıkıp camları indirirlerse, hükümetler bu kargaşaya karşılık vererek kalanı korumak ve elinde tutabilmek için, problmeleri daha aşağı bir seviyeye çekmek ve insanları meşgul etmek için savaşı başlatacaklardır. Savaş tabii ki, herkesi belli yerine koymak için bir yöntemdir. Böyle bir gelecek senaryosunun ihtimali vardır.

Fakat burada da yeni bir eksiklik yeşerir: İnsanlar ”hayvan” sorusundan çok uzak şekildeymiş gibi görünen ”ideolojik” soruyu gittikçe daha fazla sorarlar. ”Ben ne için yaşıyorum?” sorusunu. Bu insanlık için daha da net bir şekilde açığa çıkar. Liderler toplulukları, kalabalıkları ”dünyasal” seviyede daha çok uzun bir şekilde tutacaklarına inansalar da, bu böyle değildir.

Bütünüyle dünyaya baktığınızda, milyarlarca insanı durağan (hareketsiz) doğa seviyesinde görürsünüz. Dünya bu şekilde, durağan doğa seviyesinde kalacaktır fakat daha yüksek, bitkisel, hayvansal ve konuşan (insan) değişen seviyeler de vardır. Temel kısım, yani en çok ilerleme sağlamış olan konuşan (insan) kısımdır. Bu temel kısmın öncelikle değişmesi gerekir ki, böylece arkasından tüm diğer seviyeleri de  değişime sürüklesin.

Yani daha alçak seviyeler bakmayınız ve onların birşey yapmasını beklemeyiniz. Onlar birşey yapmayacaklar ve kolayca çobanı takip edeceklerdir, işte o kadar. Bir kişinin birisini takip edebilmesi için ince bir birleştiren kabloya ihtiyacı vardır.

Ben onlara kesinlikle saygısızca davranmıyorum veya onları hafife almıyorum, nitekim onlar daha sonra bir bütünde toplanacaklardır ve farklılıklar ortadan kalkacaktır. Bugün kendi vücudumuzu bir örnek olarak alabiliriz; değişik hücreler farklı şekilde vücudumuzu oluşturur. Yalnızca bir kibrit boyutundaki baş onları idare eder. İşte bu bölümde tüm duygularımız, idrakımız, planlarımız ve hatıralarımız açığa çıkar. Herşey bu dokuda yoğunlaşmıştır.

Panim Meirot uMasbirot kitabının girişi, Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, 19.9.2012”

Var Olan Her Şey Tam Etkileşimle Bağdadır

Haberlerden (The Epoch Times): “Japonya’daki Tohoku Teknoloji Enstitüsü ve Kyoto Üniversitesi’ndeki bilim adamlarının ortak çabaları sayesinde, araştırmacılar insanların aslında bir amaca yönelik biyoluminesans organizmalar olduğu keşfettiler.

“Doğal olarak, insanların yaydığı ışık çok parlak değil. Hatta, gözlerimizin görebileceğinden 1000 kat az. Bununla birlikte, bilim adamları bu sönük ışığın aşırı duyarlı donanımlar olan kriyojenik CCD Kameralar tarafından çekilebileceğini keşfettiler.”

“Dr Fritz-Albert Popp. Biyofotonu keşfeden Alman Fizikçi, Neuss-Almanya’daki Uluslararası Biyofizik Enstitüsü’nün Kurucusu.

“Biyofotonlar, ya da biyolojik sistemlerin aşırı zayıf foton ışımaları, tayfın görüş mesafesindeki zayıf elektromanyetik dalgalardır – başka bir deyişle: Işık. Bitkilerin, hayvanların ve insanların bütün yaşayan hücreleri; gözle görülemeyen ancak Alman araştırmacılar tarafından geliştirilmiş özel donanımlar ile ölçülebilen biyofotonlar yayar.

“Bu keşiflere dayanan biyofoton teorisine göre, biyofoton ışığı organizmanın hücrelerinde – daha doğrusu, çekirdeklerindeki DNA moleküllerinde –  depo edilir. Dinamik ışık ağı sürekli açığa çıkar ve DNA yoluyla emilerek hücre organellerini, hücreleri, dokuları ve organları beden ile birlikte bağlar, organizmanın başlıca iletişim ağında görev yapar ve bütün hayat işleyişinde ana düzenleyicidir.”

Kaynak: http://transpersonal.de/mbischof/englisch/webbookeng.htm

Benim Yorumum: İşte hücrelerin biyofoton ışınımı vasıtasıyla var olan her şeyin eksiksiz bağlantısının bir başka ispatı. Bu iletişim yollarından biridir.

 

Bilincin Bir Tıklaması İçin Dünya Savaşı

Soru: Yolumun tüm safhaları önceden belirlenmişse yaşamımın mutlak bir sonucunu özgür irademle değiştirebilir miyim? Yaşamım Kabala Bilgeliği ile veya bu bilgelik olmaksızın nasıl farklı olacaktır?

Cevap : Bu çok devasa bir farktır.

Farz edin ki okula gitmek istemiyorum ve ayrıca ailem tarafından da dövülüyorum. Aynı şey de burada: Bacağımı kırdım, ülkem savaş halinde, doğal afetler var; anne babaya ait tutumlar daha gerçekçi olarak hissedilir. Bu problemler vasıtasıyla yapmam istenenleri yapacağım. Ve dahası; bazen okuldaki cezadan kaçmayı başarsam bile bundan daha fazla indirim şansım yok; kaçacak hiçbir yer yok.

Ben Maneviyat’ın yoluyla, ızdırabın yolu arasındayım ve buradaki seçimim hayatımı değiştirir. Bunu ızdırabın değişik çeşitleri olarak hissetmemize karşın, bu gerçekten de hayat veya ölüm meselesidir. Piyangodan bir milyon dolar kazanmak isteyen ama sadece yüz bin dolar kazanan bir kişinin durumuyla 15 yıldır yatalak olan birinin durumu aynıdır; her iki durumda da hissedilen ızdıraptır.

Soru: Ama hala daha bir bacak kırmak zorunda mıyım?

Cevap : Eğer bu yaratılışın amacına doğru davranışını değiştirecek tek unsursa: O zaman evet. Ancak sen “zamanı hızlandırma” yolunu takip edebilir ve tutumunu değiştirebilirsin ve işte o zaman ızdırapları hayvansal seviyeden konuşan (insan) seviyesine doğru aşacağından dolayı bacağını kırmak zorunda kalmayacaksın.

Işık ve kaplar, biri tek diğerine ters olmak zorundadır. Hayvansal seviyede, bu durum şöyle ifade edilir; hadi şöyle diyelim: Bacağını kırmak, birinin maaşından mahrum kalması, veya bir yangın, ciddi bir hastalık, vs.. Ancak eğer konuşan seviyeye doğru acıların üzerine yükselirsen bunu deneyimlersen ve şu anda ihsan edememekten dolayı üzgün hissedersen, işte bu senin problemindir ve senin nereden ızdırap çektiğindir. Düzelten Işık, sana bu hissi verir ve o zaman artık dünyevi felaketlere ihtiyacın kalmaz.

Ayrıca daha birçok dünyevi sorun manevi olandan daha fazla istenir. Örneğin binlerce yıl yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak, sevginin sızılarının bir anını deneyimlemek gibidir. “Yaradan’ı neden sevmiyorum?” İşte bu, seviyeler arasındaki farklılıktır ve evde ışıklar söndüğünde küçük bir çocukla bir yetişkinin durumunu kıyaslamak gibidir. Bu kıyaslanamaz bile.

Krizin nasıl yayıldığına bir bakın: Hiç kimse korunmuyor ve güvende değil. Hislerinin arasından sadece küçük bir çomak koymak için, dünya insanı yoldan çıkarmak anlamına gelen korkunç ızdıraplar tarafından tehdit ediliyor. O zaman bir Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra insan doğanın etkisi altında olduğunu keşfedecektir. O zaman da bu savaş, bir başka küçük çomak anlamına gelecek Dördüncü Dünya Savaşı’yla yer değiştirecektir: “Ahh, doğayla dengelenmem gerekiyormuş.” Diğerlerinin üzerinde Beşinci Dünya savaşı, insana ihsan etmenin gerekliliğini gösterecektir ve bu böyle gider.

Işık’ın sadece birkaç ay içinde açabileceği elektrik düğmesini, korkunç felaketler yıllar sürecek ızdıraplarla açabilecek. Doğru çalışmadan geçerek, kişi başka bir seçeneğinin olmadığını bir ay içinde anlayabilir. Bu sebeple mesajımızı olabilecek en hızlı şekilde tüm dünyaya aktarmak zorundayız.

(15 Kasım 2012, Günlük Kabala Dersi 4. Bölüm, Kabala Bilgeliği’nin Özü)

Gereksiz Problemlerden Kendini Nasıl Korursun

Soru: İntegral metotları çalışırken, kişi toplumun hissiyatını edinir ve sonra onlarca kişiyle etkileşim zorunda kaldığı dış dünyaya döner. Dünyevi işlerini yerine getirmek için işine gitmelidir, okul, işyeri vb. Kişi orada tamamıyla her şeyin para kazanmaya ve karşılığında hiçbir şey verilmemek üzerine kurulduğu farklı bir manzara ile karşılaşır. Kişi bu korkunç sistemle nasıl çalışabilir?

Cevap: Açıkçası ne söyleyeceğimi bilmiyorum; çünkü artık böylesi bir sistemde değilim. Ben genel olarak dünyadan izole yaşıyorum sadece dünya hakkında kulaktan dolma söylenenleri biliyorum: internet, televizyon, radyo ve gazete; bir sürü insanla bağ içindeyim ve bu kaynaklardan birçok bilgi alıyorum; fakat benim bu organizasyonlarla kişisel bir bağım yoktur.

Hayatın çok zor olduğunu anlıyorum, kişiyi yoruyor, onun sağlık ve sinirlerini yıpratıyor. Belki de biz halen her şeye iyi bir yolla cevap vermeyi denemeliyiz. En azından o zaman kendini gereksiz problemlerden koruyabilirsin diye düşünüyorum.

Aptal olduğun iddia edilmez; sen sadece hayatı biraz anlayan normal ciddi bir kişisin, başka bir kişinin görüşlerine karşı değilsin; fakat insanlara kasıtlı saygıyla davranırsın, onurunla hitap edersin belki de bir öğretmenin öğrencilerine davrandığı gibi. Bu farklı bir atmosfer yaratmalı diye düşünüyorum.

24/9/12 Tarihli Kab TV’den Alıntı ‘’Sosyal Bir Çevre İnşa Etmek’’

Mutlu Bir Hayatın Sırrı

Haberler (Günlük haberden) “Çocuklukta aile ve arkadaşlarla yakın ilişkide bulunmak, insanları ileri ki yaşamlarında daha mutlu yapar” diye yeni bir çalışma bulundu.

Yeni araştırmalar gösteriyor ki  çocuklukta ve ergenlikte yaşanan olumlu sosyal ilişkiler, yetişkinlikte mutluluğun anahtarını oluşturuyor, akademik başarının etkisinin çok az olduğunu görüyoruz.

Bilim adamları, çocukluk ve gençlik gelişim yönleri hakkında çok şey bilmiyorlar. Örneğin; Akademik ve sosyal-duygusal fonksiyonlar yetişkin mutluluğunu, refahını etkiler.

Onlar refahı, mantığın ve tutarlılığın bir karışımı, olumlu başa çıkma stratejileri, sosyal sorumluluk, kendi kendine algılanılan bir güç olarak tanımlarlar.

Araştırmacılar, Yeni Zellanda’daki Dunedin Çok disiplinli Sağlık ve Gelişim Çalışması’na (DMHDS) katılan 804 kişinin veri analizlerini 32 yıl takip ettiler.

Onlar çocukluk da aile düzeyleri arasındaki dezavantajları, sosyal bağlantılılıkları, çocukluk da dil gelişimini, gençlik de sosyal bağlantılılıkları, gençlik deki akademik başarıyı ve yetişkinlik deki refahı ölçtüler.

Sonuçlar, çocuk ve gençlerin sosyal bağlılığının yetişkinlik refahında güçlü bir yol olduğunu, yetişkinlik ömrü üzerindeki olumlu sosyal ilişkilerin önemini gösterdi.

Ayrıca, Mutluluk Araştırmaları dergisi; erken dil geliştirme yolu ortaya çıkardı, gençlikdeki akademik başarı, yetişkin mutluluğu için yetersizdir.

İpucu: Örneklerle öncü olun ve çocuklara diğerleriyle nasıl ilişki kurabileceklerini öğretin.