Category Archives: Hayat

Hayatın Anlamını Anlama Arzusu

Yaradılış planını fark etmek, Yaradan’a yakınlaşmak, O’nu ifşa etmek ve O’nunla karşılıklı rıza, haz ve bağ içinde birlikte olmak için, yaratılanın birkaç eylemden geçmesi gerekir.

İlki, Yaradan’dan sadece küçük ve dünyevi bir şey aldığımızda basit egoizm içinde varoluşun, bizi sınırladığının farkına varılmasıdır. Bunlar yemek, seks, aile, zenginlik, şöhret, bilginin küçük zevkleridir. Ve hepsi budur.

İnsani ve sosyal gelişimin bir sonucu olarak, bu tatminlerin artık bize uymadığı bir koşula geliriz. Ve o zaman, daha fazlası için bir özlem olur; ne için yaratıldığımızı anlama arzusu.

Bu, artık kendimizi tatmin edemediğimiz ve dünyevi egoist zevklerin tadını çıkaramadığımız,  “Hayatımın anlamı ne? Ben ne için varım?” diye sormaya başladığımız zamandır. Günümüzde birçok insan bu soruları sormaktadır. Bu yüzden depresyon çok yaygındır.

Ancak temelde bu, hayatın gerçek anlamı hakkında düşünmemizi ve bunun sadece hayatımız çerçevesi içinde, zevk almaktan ibaret olmadığını anlamamızı sağlar. O kadar basit değildir.

Dünyamızdaki tüm gelişim dönemlerini geçtikten ve dünyevi gelişimimizin sonuna geldikten sonra, daha fazlası için, içimizde bu arzu ortaya çıkar.

En Doğru Soru

Yorum: Biri size şöyle yazmış “Herkes bir aşı bulunmasını hayal ederken siz virüsü övüyorsun. Aşının yardımcı olmayacağını söylediğiniz zaman, herkese gülüyor gibisiniz. Bunu neden yapıyorsunuz? Bizi umudumuzdan mahrum bırakıyorsunuz.”

Cevabım: Hayır! Bir aşı olacak, sonra başka bir virüs olacak ve başka bir aşı olacak sonra başka bir virüs olacak. Bunların hepsi meydana gelecek.

Ben acı çekmenizin bir savunucusu değilim, ben, acıların sizin tarafınızdan doğru değerlendirilmesi ve sizi doğru sonuca götürmesi için varım, böylece virüsler gerçekten var olmasın diye, var oluşunuzu değiştirmek isteyebilirsiniz çünkü sizler dünyaya, topluma, insanlara karşı yanlış davranışınız ve tutumunuzla virüs üretiyorsunuz.

Öyleyse yapılacak en iyi şey kendinize şu soruyu sormaktır: “Dünyayı nasıl virüssüz hale getirebilirim?” Hepimize bu konuda iyi şanslar!

“Hayat” Kavramı Zaman İçerisinde Değişir Mi?

Soru: Son zamanlarda dünya bir yandan pandemi ve diğer krizlerle vurulurken, diğer yandan teknoloji ve bilimde çok güçlü gelişmeler yaşanmakta, bu, “hayat” kavramının çok değiştiği anlamına gelir?

Cevap: Değişiyor. Bu dünyada yaşayan sıradan insanlar, bu dünyanın bir anlamı olmadığını, çabalarımızın hiçbirinin bizi özel bir şeye yani ebedi doyuma götürmeyeceğini ve bu nedenle gerçekten yaşamaya gerek olmadığını daha fazla hissetmeye başlıyoruz.

Bu, özellikle yeni nesil içinde bir uyanıştır. Varoluşumuzun umutsuzluğunu ve amaçsızlığını tam olarak hissedecek olan, gelecek nesiller geliyor. Bu,  kitleleri hayatın anlamı sorusuna götürecektir. Bu geçişi onlar için hazırlamalıyız.

Hayatın Anlamını Keşfetmeye Doğru Bir Adım

Soru: Kişi, hayatta bir anlama sahip olmadan var olduğunu anlarsa ama henüz bunu edinme ihtiyacı yoksa, nasıl bir adım atabilir ve bu anlamı bulmak, kelimenin tam anlamıyla kaderini kontrol etmek ister?

Kişi, bir koşuldan diğerine nasıl geçer?

Cevap: Bu ancak doğru çevre sayesinde mümkündür. Başka yolu yoktur.

Kabala biliminde bu, eğer insan hayatın anlamını anlamak, bu dünyanın üzerine, hayatımızın kontrol sisteminde en üst seviyeye çıkmakla ilgilenen özel bir grubun üyesiyse, o zaman kişi onu ifşa edebilir ve dünyamızdaki yaşamı boyunca bile, üst dünyayı anlayan biri haline gelir, diye açıklanmıştır.

Boşu Boşuna Yaşanmayan Yıllar

Soru: İnternette hayatın hızlı akışına alışmış insanlar için gerçeklik çok sıkıcı görünüyor. Bu ifadeye katılıyor musunuz?

Cevap: Her şeyin nereye aktığına bağlı. Bizi tonlarca yeni, çeşitli ve gereksiz veriyle doldurmak için mi? Her gün, İnternette kimsenin ihtiyaç duymadığı her türden büyük bilgi havuzları oluşturmak mı ?! Ne için?

İnsanlığın şimdiye kadar sahip olduğu her şeyi kesinlikle silebilirsiniz. Doğru davranmak ve yaratılış amacına ulaşmak için bunlardan hiçbirine ihtiyacımız yok.

Ancak bunlar boşa harcanmış yıllar değildir çünkü onların temelinde, kendimizi değiştirmemiz gerektiği sonucuna vardık.

Bununla birlikte, tüm olumlu değişiklikler, yalnızca doğru yaşama yönelik gerçek arzumuz ve onu yukarıdan, doğanın içinden oluşturabilecek güçler vasıtasıyla ortaya çıkacaktır.

“Ebedi Gençlik Pınarı” (Medium)

Yüzyıllar boyunca insanlar, yaşlanmayla bağlantılı olarak derin fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişimler yaşarken, yaşlanma sürecini durdurduğunu veya azalttığını iddia eden sayısız yöntem ve tedavi yaratıldı. İsrailli bilim adamları, sonsuza kadar genç görünmenin ve genç kalmanın sırrını bulduklarını iddia ediyorlar. Bunun mümkün olduğu ortaya çıksa bile, konuyu daha derin bir seviyeden keşfetmeden, en önemli olan “Ne için yaşıyorum?” sorusunu cevaplamadan bu hiçbir şey ifade etmez.

Tel Aviv Üniversitesi ve İsrail’deki Shamir Tıp Merkezi’nden yapılan bilimsel araştırmalarda, 64 yaşındaki sağlıklı bir grup insanı hiperbarik odalara yerleştirildi ve onlara üç ay boyunca yüksek seviyelerde oksijen seansları sağlandı. Deneyden sorumlu bilim adamları, terapinin yaşlanma sürecini geciktirdiğini, “tersine çevirdiğini” ve bu bireylerin performansını 25 yaş küçük insanlara benzer seviyelere dönüştürdüğünü iddia ediyor.

Yaşlanma, insanlığın çoğunu korkutur ve canını sıkar. Doğal yaşlanma süreci insanı durmaksızın yaşamın sonuna ve bilinmeyene yaklaştırdığından, ızdırap da içerebilir. Yaşlılık ve ölüm, mutlaka hoş bir şey değildir fakat doğada olan her şeyin, bizim farkına varamayabileceğimiz, kesin bir amacı ve faydası vardır. Bu nedenle, herhangi bir doğal durumu kurcalamak veya değiştirmeye çalışmak tavsiye edilmez.

Yaşlanmanın doğal olgusu ile yapay olarak savaşmak yerine, doğal yaşlanma süreciyle el ele gitmemiz ve durumumuza rahatça uyum sağlamayı öğrenmemiz çok daha akıllıcadır. İnsanlar yaşlanır; bu doğal olarak gerçekleşmektedir. Soru, toplum olarak tüm yaşam döngüsü boyunca insanlarla doğru bir şekilde davranıp davranmadığımızdır.  “Yaşlılar meşgul mü ve toplumun onlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorlar mı?” diye iyice incelemeliyiz.  Gerçekten de sağlıklı bir toplum onların katkılarını önemli olarak görmelidir!

Günlük eğitim programım olmasaydı, mutlu bir şekilde dışarı çıkar ve sokağı temizlerdim. Mahallemde yaşayan arkadaşlarımı toplar ve binaların etrafını benimle temizlemelerini teklif ederdim. Neden olmasın? Dışarı çıkmak, temiz hava solumak, fiziksel efor sarf etmek ve bu süreçte başkalarıyla birlikte olmak sağlıklıdır. Bu ortak faaliyeti bitirdikten sonra arkadaşlarımla mahallenin bankında oturur ve kahve içerdim. Kendine saygı duyan herhangi bir toplum lideri, böyle bir sosyal girişim ve diğer pek çok şeyi yaşlı sakinlerine önerebilir.  Yaşlı vatandaşlarımız, akıl hocaları olarak, paylaşmak ve yollarına yeni başlayanlara yardım etmek için hayat tecrübesine ve bilgeliğe sahiptir.

Ve temizlik örneği, kişiye, layık değilmiş gibi veya onurlu görünmüyorsa, sorun kişinin kendi içindedir. Çevreye özen göstermesi ve topluma hizmet etmesi için toplumun tüm üyelerini eğitmek önemlidir. Bu prensipten, yaşlılığa saygı duymak ve onu takdir etmek, ona bir yer vermek, düşünceyi ona adamak için toplumun uygun şekilde eğitilmesi gerektiği daha açıktır. Toplumun doğru tutumu, yaşlı vatandaşlarına ne kadar ihtiyaç duyduğunu keşfetmek olmalıdır. Çocuklara sorun, onlar bunu iyi anlıyorlar çünkü bu önerme, doğal olarak onların içinde inşa edilmiştir.

Büyükanne ve büyükbabalar, ebeveynler ve çocuklar, kuşaktan kuşağa devreden ve aile içinde yaşlılar içinde bir gençlik ruhu doğuran ilişki bağlarını sürdürmelidir. Yaşlılar, kişinin yaşamı olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini zaten anlarlar ve her şeyden önce, tüm endişelerin ötesinde olmak için nasıl çaba gösterileceğini ve bu tür tavırları torunlara nasıl yansıtılacağını öğrendiler. En küçük olanlar, büyükanne ve büyükbabalardan çok sayıda paha biçilmez armağanlar alırlar; bu, hesapsız, koşulsuz, sade bir sıcaklık olan sevginin örneğidir.

Özetle, yaşlanma korkutucu bir durum olmamalıdır. Katkıda bulunacak başka bir şeyimiz olmadığını düşünmek yerine, altın yıllar, zengin ve anlamlı bir yaşamın en önemli yönünün insan ilişkilerinde bulunduğunu fark ettiğimizde, yeni edinimler için bolca fırsat açmalıdır. “Hayatın anlamı nedir?” ve “Neden yaşıyorum?” soruları, kesinlikle sınırsız bir şekilde daha iyi bir dünyaya açılan kapılardır.

Bu soruların yanıtlarının, insan ilişkilerimizde, bağımızın içinde ve başkalarına kalıcı faydası olan eylemlerde bulunabileceğinin bilgisiyle, bedensel yaşamımızı aşarız. Hayatımızı ve dünyamızı çevreleyen, geçici fiziksel bedenimizde varoluşu aşan, muazzam bir mekanizma olduğunu anlarız. Bu değerlendirme, bizi geniş, ebedi dünyaya, zaman ve mekanın sınırlarının ötesinde daha yüksek bir varoluş seviyesine girmeye, büyük bir derinlikle hazırlar.

Dışsal Eylemler ve İçsel Niyetler

Soru: Kabala’nın, kendi bakış açısından eylem olan niyeti incelemeye ele aldığını biliyorum. Bir eylem yoluyla niyetin ne kadar iyi olduğunu belirlemek her zaman mümkün olmadığına göre, niyet ve eylem nasıl birleştirilmelidir?

Cevap: Bir insanı, niyetine uygun davranması için eğitmeliyiz. Sonrasında dışsal eylemleri yoluyla, içsel niyetini anlamaya başlayabiliriz.

Soru: Yine de bir kişiyi eylemleriyle değerlendirmeli miyiz?

Cevap: Yapamayız. Niyetinin ne olduğunu gerçekten bilmiyoruz.

Rabaş bunun çok güzel bir örneğini verir: Bir çocuk yerde histerik bir şekilde yuvarlanıp ağlar ve babası hiçbir şey yapmadan yakınında durur. Yoldan geçenler sorar: “Çocuğa neden bu şekilde davranıyorsunuz?” Baba cevap verir: “Küçük oğlum gözünü kaşımak için iğne istiyor. Onu doktora götürmeye hazırım ama gitmek istemiyor.”

Bu örnekte, dışsal bir eylemin, dışarıdan anlaşılmasının hiçbir şey anlatmadığını görmekteyiz.

Soru: Yani niyet bizden gizlidir. İnsan ahlakını dışsal eylemlerle belirleyemeyiz. Peki çözüm nedir?

Cevap: Çözüm, insanların içsel arzularını, niyetlerini ve eylemlerini bu dünyada gördüğümüz gibi dışarıdan değil, içeriden hissedebildiğimiz bir koşula gelmektir. Bunu yapmak için, üst dünya seviyesine yükselmemiz gerekir ve böylece kişinin fiziksel eylemlerini değil niyetlerini görebiliriz.

Soru: Kişisel olarak, bir kişinin dışsal eylemlerine asla bakmaz mısınız? Sizin için önemli değiller mi?

Cevap: Benim için önemli olan bir kişinin dışsal eylemleridir, çünkü bu eylemlerin herkesi etkilediği ve doğru yöne çektiği bir ıslah döneminde yaşıyoruz. Bu nedenle, başkalarına doğru yolu ne ölçüde gösterdiklerini doğrulamanız gerekir.

Günah Nedir?

Günah, yaşam amacımızın: doğa ile denge içinde uyumlu bağımızın tadını çıkarmanın, gerçekleştirilmesinden sapmadır.

Çoğu insan günahı, ilahi bir yasayla ilgili olarak bir tür yanlışlık olarak görür. Bu görüş kendi içinde doğruluğa sahiptir, yine de asıl endişe kaynağı olan şey, hepimizi uyumlu bir şekilde birbirine bağlayan ve bizi doğa ile dengeleyen yaşamın nihai hedefine doğru ilerleyip ilerlemeyeceğimizdir.

Bu nedenle, tüm davranışlarımızın – günahkar ya da olumlu – hayatımızın amacına yönelik hareketle ilgili olarak nasıl ölçüldüğü konusunda farkındalık yaratmak önemlidir.

Doğanın bizim için belirlediği hedefi net bir şekilde resmedebildiğimizde, o zaman bizi bu hedefe en uygun şekilde yönlendirebilecek davranışları tartışabiliriz; bilgelik ve farkındalıkla hızlı ve zevkli bir şekilde ona nasıl ilerleyebiliriz.

Bu tür davranışlara “emirler” denir çünkü doğanın bakış açısından, nihai hedefimize doğru belirli bir yoldan gitmemiz emredilmiştir.

Aksine, yaşamın amacına doğru olan hareketimizi saptıran ya da geri döndüren davranışlar, günah kabul edilir.

Hayatımızın amacı, doğanın mükemmel bağlantılı formuyla tam bir dengeye ulaşmaktır. Doğadaki olumlu güçler, doğa ile artan denge ölçümüze göre kendilerini bize daha fazla ifşa eder. Dolayısıyla, doğa ile bu tür bir dengeyi hedefleyen her türlü davranışlar “emirler” olarak kabul edilir ve gelişimimiz üzerinde olumlu ve uyumlu bir etkiye sahiplerdir.

Hayatlarımızın amacına ulaşmak, doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ niteliklerinin tam olarak edinilmesine eşittir. Bu nedenle bilgeler, “Dostunu kendin gibi sev”in, hayatımızın ana emri olduğunu belirtmişlerdir.

“Tembellik ve Ertelemenin Olumlu Faydaları Var Mıdır?” (Quora)

Teknolojik ve psikolojik olarak ne kadar evrimleşirsek, dünya çapında o kadar çok bağlanır ve kendimizi daha fazla çalışırken buluruz.

Bugün dünyanın dört bir yanındaki toplumlar, eskiden olduklarından tamamen farklıdır. Geçmişte, zamanımızın çoğunu evde, köylerde birkaç farklı etkinliğe katılarak geçiriyorduk. Bugün pek çok kişinin yaptığı gibi, şafaktan gün batımına kadar ya da bütün gece çalışmadık.

Günümüzün kesintisiz çalışma atmosferi, 19. yüzyıldaki buhar motoru gibi endüstriyel gelişmelerin zincirleme reaksiyonudur. Ne kadar çok icat yaparsak o kadar çok çalışırız. Sanki kendimizi bir vagonun üzerine kilitliyoruz ve sonra kendimizi çekmek zorunda kalıyoruz.

Ancak bu yanlıştır.

Gerçekten daha az çalışmalıyız. Eski günlerde olduğu gibi şöminenin başında oturup, bir şeyler yapmak için zaman ayırırsak, arkadaşlarımızı ve akrabalarımızı ziyaret edersek, sosyal etkinliklere daha çok katılırsak çok daha iyi oluruz. Dahası, bugün için çok fazla zaman ve çaba harcadığımız çoğu iş, tamamen gereksizdir ve yalnızca kendi başına bir amaç olarak kârı artırmak için vardır.

Tembellik bu nedenle çok faydalıdır.

Tembellik, sonraki hareketlerimizi çok titizlikle incelememiz, gerçekten gerekli olup olmadığını kontrol etmemiz için bize zaman ve alan verir.

Tembellik böylece ihtiyaçlarımıza daha uygun hareket etmemizi sağlar ve sonunda yıkıcı sonuçlara yol açan “hayatlarımızla bir şeyler yapmak” uğruna, kendimizi daireler içinde koştururken bulma şansımızı azaltır.

Bu nedenle, Kabalistik bilgelerin  “Ayakta durmak yerine otur ve yürümek yerine ayakta dur” ve “Otur ve hiçbir şey yapma – daha iyi” gibi sözleri vardır.

Kısacası, tembelliğin faydası, ne kadar az hareket edersek o kadar az sorunla karşılaşmamızdır.

Sadece Düşüncelerle Yaşamayı Öğrenin

Soru: Sanal bağlantı, bireyi bir kişi olarak geliştirmek için yeterlidir midir?

Cevap: Gelecekte, sanal iletişim farklı bir nitelikte olacaktır. Sözlü veya fiziksel iletişim yoluyla aktarılamayan duyusal, içsel bağların gelişiminin temeli olacaktır.

Bize öyle geliyor ki, bir şekilde birbirimizle temas halindeyiz. Birbirimize zıt olduğumuzdan ve bu nedenle birbirimizi algıladığımızda ve etkilendiğimizde, fiziksel olarak değil, kalplerimiz ve düşüncelerimizle temas kurmamız gerekir.

Soru: Sanal bağlantı yoluyla daha iyi iletişim için, hangi yeni duyu organlarını geliştirmeyi önerirsiniz?

Cevap: İnsanlara sadece düşüncelerle yaşamayı öğrenmelerini tavsiye ederim, böylece hepimiz “yaratılış düşüncesi” adı verilen, tek bir düşüncede birbirimize bağlı olmaya çalışırdık. Bu düşünce içinde, birbirimizi anlar, birbirimizle birleşirdik ve tüm evreni, tüm yaratılışı yöneten ve hepimizin dahil edilmesi gereken düşünceyle bağ kurardık.