Monthly Archives: Mayıs 2015

Dağıtım: Özgürlüğe Giden Yol

thumbs_Laitman_420_01Soru: Kabala bilgeliğini, insanları yuvarlak masalar ve çemberler sayesinde birleştirerek dağıtmaya isteklisiniz fakat ya medya, radyo, gazeteler, internet ve broşürler v.b. ne oluyor?

Cevap: “İsrail, acıyla, kölelikle, sarsılmayla, delilikle, baskı altına alınmakla, ya da yiyeceğinin olmaması ile kurtarılmadı ancak on kişi birlikte oturduğunda ve herbiri dostuyla okuduğunda ve çalıştığında ve sesleri duyulduğunda bu başarıldı. (Tana Rabbi Eliyahu Zuta, Madde 84).

Bizler diğer tüm yöntemleri, düzeltmenin metodunu dağıtmak için mümkün olduğu kadar kullanıyoruz.

Gerçek Kudüs

thumbs_Laitman_420_03Soru: Kudüs tüm dünya tarafından yüceltilen özel bir şehirdir. Nasıl oldu da, belli başlı tüm din gruplarında kutsal olarak sayıldı : Musevilik, İslam ve Hristiyanlık’ta?

Cevap: Kabala’nın din ile ilgisi yoktur. Binlerce senedir bu saklı idi. Fakat İsrail insanları arasında vardı ve bugünün musevilik anlayışı yerine, bu dünyada Yaradan’ı ifşa etmeye ilişkin bir metot idi. Kabala insanın Yaradan’ı ifşa etmesine izin verir; üst gücün ne olduğunu bilmeden, yalnızca çocukluktan beri öğretilenlere öylesine inanmaz.

Herkes Yaradan’ı en iyi şekilde hayal eder. Fakat Kabala Bilgeliği körü körüne inançtan bahsetmez. Kabala bu dünyadaki üst gücü ifşa etme metodudur.

Bu ifşaya Kabala’da “inanç” denir. Çünkü inanç, ihsan etmek ve diğerlerini kendimiz gibi sevebilmektir. Bencilce almak yerine, insanın kendisini aşması neticesinde, kişi iyi olan ve iyilik yapan üst kuvvete daha da yakınlaşır. Daha sonra da bu kuvvet kişinin kendisine ifşa olur.

Herkesin bu ifşaya erişmesi gerekir – yazıldığı üzere, “Herkes, küçükten büyüğe kadar kendi aralarında Beni bilmelidir”- üç dini takip edenler ve tüm insanlık. Bu yaratılışın programıdır. İstesek de, istemesek de, bunun farkına varacağız.

Bu arada bizler evrim yolunda gelişiyoruz. Kabala Bilgeliği gizli olduğu için, üç din insanlığı Yaradan’ı ifşa etmeleri için hazırlıyor. Bu hazırlık olumsuz bir yönde oluyor çünkü sıradan inancı, yalanları ve anlayış eksikliğini, edinim eksikliğini, boşluğu ve çaresizliği ifşa ediyor.

Bugünün dünyasında, genelde dinler ayrılık ve insanları ayrıştırmak için kullanılıyor. Her dinin kendi içinde birbirlerini kabul etmeyen bir çok eğilimi vardır. Dinin boşluklarıı keşfettiğimizde, bizi bekleyen Kabala Bilgeliği vardır.

Bu nedenle, bugünün Kudüs’ünde, üç dünya dini için kutsal olan bir şehir, gerçek Kudüs değildir. Kudüs (Yeruşalayim) “bütünlük şehri” (Ir Ha Şlemah) temsil eder. Bizler burada, hepimiz aramızdaki ilişkilerde mükemmelliğe erişir, birbirimizi tamamlarız.  

Birbirimiz ile bağ kurarak, aramızda Yaradan’ı ifşa ettiğimiz koşulu, form eşitliği kanununu ediniriz. Dinlerdeki, inançlardaki, fikirlerdeki ve insan niteliklerindeki tüm farklılıklara rağmen, yine de eşitlik ve birliği edinmede başarılı olur, tüm farklılıkların üzerine çıkacağımız ve onları sevgi ile örteceğimiz konusunda bir anlaşmaya varırız. Bu şekilde bizler, aramızda Yaradan’ı ifşa etme koşulunu yerine getirmiş oluruz.

Bu gerçek bir Kudüs olacaktır.

KabTV’den, “Yeni bir yaşam” 7.5.2015  

Daimi Ateş Eyleme Çağrıdır

thumbs_Laitman_420_05Zohar Kitabı, ”Tzav”, 50.madde: Sönmeyecektir. Tabii ki Tora’nın ateşi sönmeyecektir. Çünkü günah Tora’yı söndürmez ama bir günah Mitsva‘yı söndürür ve günah işleyen birisi bir Mitsva‘yı, yani “bir mum” denilen şeyi söndürür. Nitekim kişi bir kişinin bedenindeki mumunu söndürür, yani ruhunu, şöyle denir, “İnsanın ruhu Yaradan’ın mumudur.”

Bir kişi eğer maneviyatta günah işlerse, neticede Mitsva (emir) ateşini söndürmüş olabilir. Fakat egosu ve Saran Işık (Or Makif) hâlâ bir mumun görüntüsünü, kişinin ve Yaradan’ın nitelikleri arasındaki bağı ortaya çıkarır. Daha sonra kişinin niteliği kademe kademe Yaradan ile uyumlu şekilde düzeltilir.

Bu seviyeden Tora’da sıkça, Makabiler hikayesinde olduğu gibi bahsedilir. Örneğin, onlar bir kavanoz içinde, aslında mantıkça yalnızca bir gün yeterli olacak fakat sekiz gün yanmayı sürdüren yağı bulmuşlar. Bu ise şu anlama gelir: daimi ateş, amaç için sürekli, kesintisiz devam eden özlemdir. Sürekli bağ ve sürekli anlayış, daimi bir ateş gibi, sanki aramızda artık olmayan kimselerin hatırasına ilişkin sürekli yanarcasına.

Bu bizim için ebedi hatıraya ilişkin eyleme çağrıdır. Bizler içimizdeki bu ateşi korumalıyız ve Üst Işık, Yaradan ve bencil arzularımız arasında sürekli şekilde bağ içinde olmalıyız. Bu böyledir çünkü arzumuz yüzünden Işık aydınlatır ve kademe kademe azalır ve Işık için yakıt olarak hizmet eder.

Yaradan (Işık), yalnızca O’nun seviyesine yükselebilirsek ve kendimizi yanan bir ateş haline dönüştürebilirsek belirir. O zamana kadar Yaradan yoktur ve işte bu yüzden O’na “gel ve gör”, Bo-re denir.

Bizler kendimizi sevgi ve ihsan etme niteliğine dönüştürmeye çalıştığımızda, enerji yağdan, fitilin içinden geçerek yükselir ve mumu yakar. O zaman mumun şekli yalnızca Yaradan’ın şekli değil, O’nun niteliği olup, aynı zamanda kişinin, yani Yaradan’a benzeyen insanın (Adam) şeklidir. Nitekim onlar birbirlerine uyarlar ve tamamıyla bütünleşmişlerdir.

Bunun sonucunda, doğası itibariyle yanmayan element yanmaya başlar. Bu olmadan ateş olmaz ama ancak Yaradan’a eşdeğer hale gelmeye ulaşmak için özlem duyduğu anda ortaya çıkar. Işık bunun neticesinde belirir çünkü bu olmadan, ne üst seviye ne de üst dünyalar yoktur.

Manevi dünya kendi içimizde, bizde olan kaynaklar ile bunu oluşturduğumuzda ortaya çıkar. Aralarındaki bağ içinde sevgi ve ihsan etme niteliğini keşfetmek için özlem duyan, öncelikle gruptur. Şayet aramızda böyle bir nitelik uyanırsa, aramızdaki sıkıştırma, baskı ve bağ kurma arzusu neticesinde tutuşma oluşur. Nitekim o zaman, aramızdaki Yaradan’ın görüntüsü yani Işık belirir.

KabTV’den “Ölümsüz Kitabın Sırları” 27.11.2013

Ülkenize Gidin

thumbs_Laitman_421_01bBaal HaSulam, “Ülkenin Mirası”: İsrail, kendi ülkelerine hepsi bir araya toplanana kadar geriye dönmeyecektir.

Ülke (Eretz) arzu (Ratzon) ile alakalıdır. Bizler “İsrail ülkesini”, yani amacımızın Yaradan’a doğru olduğu özel bir arzuyu edinmek isteriz. Yaşar-El (Yaradan’a doğru). Bu demektir ki, bizler arzumuzu ihsan etmek için Yaradan’a odaklamalıyız. Bu da bizlerin kendimizi diğerlerinin sevgisine odakladığımız zaman ifade edilir.

Bütün bunların İsrail devletinin coğrafi konumu ile ne ilişkisi vardır?  Bu husus kökler ve dallar hakkında mıdır? Yahudi ulusu, İsrail ülkesi ve manevi topraklar arasında işleyen kanunlar ile birbirine uygun olduğu zaman yalnızca topraklarında yaşayabilir.

Bu demektir ki, benim arzularım Yaradan’a memnuniyet vermek üzerine odaklı ise, bu diğerlerine memnuniyet sunmayı, tüm İsrail’in dost olduğu kuralına ve dostların da birbirleri için karşılıklı sorumluluk hissiyatı içinde olduğu şeklinde  ifade edilir; nefret ettiğiniz şeyleri başkalarına yapmayınız; dostunuzu kendinizmiş gibi seviniz; tek adam ve tek kalp şeklinde vs.

Şayet ben bu konuya ilgi duyuyorsam bu demektir ki, Üst Işığın yardımı ile tüm arzularımı düzeltiyorum ve daha sonra da, bu yabancı arzuların içsel arzulara dönüştüğü anlamına gelir; bunlar kuru bir topraktansa, Yaşar-El arzusuna dönüşür. Daha sonra ben manevi İsrail ülkesine giriş yapar ve dünyasal anlamda da İsrail topraklarına ilgi duyarım.

İşte bu sebeptendir ki, Yaradan İbrahim’i Babil’den o zamanlardaki kenan topraklarına göndermişti. Orada kendisini düzeltmesi ve Yaşar-El’in doğru doğasını hissetmesi için. Bu, hem içsel çalışma hem de dünyasal hareketler hakkında idi. İbrahim’in öğrencilerinin aileleri, kendilerine ait olanları toplandılar, develeri, koyunları ve keçileri alarak o yere doğru gittiler. Bu geçiş, onların bağ çalışmasına istinaden, İbrahim’in onlara öğrettiklerine uygun şekilde olmuştu.

Dünyadaki insanlar kök ve dal uygunluk kuralını anlamazlar. Fakat bu Babil’de, dünyadaki tüm insanları dağılmış iken bile ifade edilmişti. Bir çok kabile ve etrafa yayılmış aileler olsa da, onlar ilk önce tek bir ulustu. Daha sonra aralarında ego patlaması yaşandı ve yayılmaya başladılar. Ayrışma işaretleri belirginleşti.

İnsanlar birbirleri ile bağ kurdular, birbirlerinden ayrıldılar ve nitekim gruplara ayrıştılar. Bu şekilde aslında Babil’i terk ettiler ve tüm dünyaya dağıldılar. İşte bu şekilde dünya ulusları oluştu. Onlar bencilce arzuları üzerinden şekillendiler. Bu da onların eşsizliğini ve kimin kimin ile anlaşabildiğini belirlemişti. Bugün bizler, bu şekilde her ulusun kendine has zihniyetleri, örf ve adetleri vs. olduğunu görüyoruz.

Buna ek olarak, hangi kabileye veya dağılmış aileye ait olurlarsa olsun, Kalp noktası olan Babil’den olan tüm insanlar İbrahim’in etrafında bir araya gelmişlerdi. İbrahim’in yaymış olduğu mesajı duyduklarında, kök ve dal kuralına uygun şekilde kenan topraklara doğru yönelmiş bu gruba ait olmak istediklerini hissetmişlerdi.

Kalan diğer insanlar ise niçin değişik yerlere ilgi duyduklarını bilemediler. Bugün de bu aynı şekildedir : Kişi yaşamına her şeyi gönderenin ve o veya bu yöne doğru rehberlik edenin bir şekilde Yaradan’ın olduğunu hissetmez. Her şeyin bir şans eseri, nedensiz olduğu bize gözükür. Aslında doğada hiçbir şey tesadüfen değildir. Sadece nedenler bizlerden gizlidir.

Diğer yandan, İbrahim’in grubu kesin bir emir almıştır : “Ülkenize gidiniz.” Başka bir deyişle, öğrenciler manevi kök ve dünyasal dal arasındaki bağı çok kesin bir şekilde hissetmişlerdir. Onlar kenan seviyesi içindeydiler ve bu nedenle kenan ülkesine eriştiler.

Daha sonra birbirlerine daha çok güçlü şekilde, “Yakup’un evi” seviyesine erişinceye dek, yani küçükteki (Katnut) birlik anlamında bağlandılar. Ardından onlar ek içsel gayret eksikliklerini keşfettiler. Kısaca çalışma için gereken ek kaynak eksikliğini yaşadılar.

Nitekim onların bencilce arzuları, yani Mısır’daki sürgün adı verilen şey büyümeye başladı. Bu içsel süreç, dışsal sürece eşlik etti: Onlar Mısır’a düştüler. Onlar orada içsel seviyelerine göre değişik tecrübeler edindiler: 7 senelik tokluk, 7 senelik açlık, Mısır musibetleri aslında içsel seviyelerin dışsal seviyeler ile paralel şekilde bütünleşmeleri olmaksızın gerçekleşmişti.

Bizler bu bağı aydınlatamayız; bu nedenle, belli bir paraleli de aramanın bir anlamı yoktur. Manevi anlamdaki Mısır’dan çıkışta, örneğin, tüm Mısır, yani bencilce arzular bütünüyle düşmüştü. Sonuçta, İsrail çocukları büyük egolarından kırılarak ayrıldılar. Bu aralarında vardı ve tüm çabalarına rağmen bağlanmaları ancak bunun üzerine yükselecek fırsatları olana kadar mümkün olmamıştı. Genel anlamda konuşursak, bu bağ ancak ego ile veya egonun içinde değil, egonun üzerine yükselmiş iken mümkün idi.

Fakat dünyasal anlamda farklı bir şey meydana geldi. İsrail çocukları ayrıldıktan hemen sonra Mısır düşmemişti. Sonuçta, hakkında hiçbir şey manevi olmamasına rağmen, bu dünya mevcudiyetini sürdürmektedir. İşte Mısır’ın manevi yıkımı ve manevi dalı arasında olan ilişkilendirme eksikliğinin nedeni buradan kaynaklanır.

Bizler aramızdaki gerçeği manevi seviyede inşa ederiz. Beş duyumuz ile algıladığımız dünyasal seviye ise aynı şekilde kalır. Bunun içinde manevi bir içerik yoktur ve bunun manevi olaylara göre terk edilmiş hale gelmesi gerekmez. İçsel seviyelerimizde yok edilmiş olsa da, dünyasal Mısır aynı yerinde kalır ve işte bu şekilde seviyeler arasındaki fark ifşa olur.

Denilir ki, manevi kökün dünyasal dala dokunması gerekir. Fakat yalnızca dokunması. Bunun içinde kıyafetlenmiş değildir ve bunun içinde işlevini de sürdürmez.

Baal HaSulam’ın yazılarından, 30.4.2014 tarihli Kabala dersinin 5. bölümünden

Toplantı Evi (Sinagog) ve Çalışma Evi (Beyt Midraş)

thumbs_Laitman_501Toplantı Evi (Beyt Kneset-sinagog) ve Çalışma Evi (Beyt Midraş-talep) insanın kendi içindeki soruları, açıklamaları, arzuları ve düşünceleri sığdırdığı basamaklardır. Toplantı evi, amaca bütünüyle başarı ile erişmek için çaba harcanılan bir yerdir. Amud‘un (sütun) yanında, orta çizgide,  dua etmenin denendiği bir yerdir. Çalışma evi  ise, daha da yüksek bir basamak olup, 2 basamakmış gibidir: Endişe içinde geri dönüş ve sevgi içinde geri dönüş.

Bizler başında ihsan etme kuvvetini edinir ve ardından da hemen bu kuvvetler ile, ihsan etmek adına almak üzerinde çalışmayı yapabiliriz. Toplantı Evi, benim tüm kuvvetleri bir araya getirip, talepte bulunduğum ve ihsan etme niteliğine erişmeyi başardığım yerdir. Aynı zamanda, Çalışma Evi (Midraş-talep) ise, benim Hasadim Işığı içinde Hohma Işığını talep etmeye ve ifşa etmeye başladığım yerdir.

Otantik Kabalistik Kaynaklar Ne Diyorlar?

thumbs_laitman_546_03Manevi dünya 125 seviyeye bölünmüştür. Tora’nın beş kitabının her biri 25 seviyedir ve bunların toplamı, Adem’in günahı sonucunda parçalanmış olan ruhumuzu tamamen ıslah etmek için geçmemiz gereken 125 seviyedir.

Parçaları toplayıp birleştirme evresi genel ruhun tüm parçaları arasındaki bağlantıların denetlenmesi evresidir. Yaradan’ın bu bağlantıların her birinin nasıl olması gerektiğini göstermesinin nedeni de budur, çünkü biz şimdi, yeni seviyede bir ruh iletişim ünitesi inşa etmekteyiz.

Tüm otantik kaynakların (ARI’nin Hayat Ağacı, Baal HaSulam’ın Talmud Eser Sefirot’u ve Zohar Kitabı) sözünü ettiği her şey, belirli manevi üst kurallardır. Bu kurallar feshedilemezler ve değiştirilemezler ve bunları başka türlü yorumlamanın bir yolu da yoktur. Bu seviyeye erişen kişi, bunların ne anlama geldiğini anlar.

KabTV, “Ölümsüz Kitabın Sırları” 17/12/2014

Gelecek Dünya, Şimdi ve Burada

thumbs_laitman_562_03Soru: Şu anda yaşamımda görmekte olduğum dünya, hangi yönden, gelecek olan dünyadan şu söylenildiği gibi farklıdır: “Dünyanı hayatında göreceksin,” (Berahot 17a)

Şu anda ben canlıyım ve herkesin görmekte olduğunu görüyorum, nefretle dolu bir dünya. Bu, tüm sistemi bir ayrılık, nefret ve ilişkilerimizde birbirimize karşı güvensizlik durumuna getiren, engin, uçsuz bucaksız bilgisayardan, bahsetmiş oldukların hakkında, ne çeşit bir faydam vardır?

Cevap: Bu tüm devasa büyük, daha üst mekanizmayı ve bizleri, O’nun seviyesine yükselerek, O’nun gibi olacağımız gelişime getirmek için bizlerle nasıl oynadığını anlıyorum. Denmiştir ki, “ Çocuklar, cennetteki babalarına (Yaradan) geri dönecektir,” (Vayikra Rabbah 1:3) Sonrasında, O’nu haklı çıkarırım, O’nu anlarım ve şimdi, beklemeye gerek kalmadan, her zaman o seviyede yaşamak için, ne şekilde davranmam gerektiğini görürüm.

Kabala bilgeliğini çalışmaya başladığım anda, bunu yöneten gücün seviyesine yükselme olasılığım vardır. [158743]
Israeli Radyo Programı 103FM, 12/04/2015

Düzensizlik Doğada mı Yoksa Bende mi?

thumbs_laitman_241_01Baal HaSulam, “Panim Meirot U Masbirot (Aydınlanmış ve Işıldayan Yüzler) Kitabına Giriş”  Madde 11: …. Diğer taraftan, varoluşa ve tüm gerçekliğin küçük ya da büyük biçimlerinin var oluşunun sürdürülüş düzenlerine baktığımızda,  karmakarışık düzenler görürüz, sanki çıktığı seferden hasta, dövülmüş ve Yaradan tarafından eziyet edilmiş, kaçmakta olan bir ordu gibi. Tüm hayatları ölüm gibidir, eziyet görmedikçe ve yaşamlarını riske atmadıkça ekmek bulamadıkları bir kıtlık içindedirler.

Soru: “Hasta, dövülmüş ve Yaradan tarafından eziyet edilmiş,” ne demek?

Cevap: Bir taraftan doğanın bizim için her şeyi, yaratılmış olanların hayatlarını yöneten tüm kanunları düzenleyip hazırlamış olduğunu görüyoruz. Ama diğer yandan, herkes birbirini yiyip yutmakta ve başkalarının dertlerinden kazanç sağlamaktadır. Her hayvan, tüm hayatı boyunca yalnızca kendini doyurmak için başka birini nasıl yiyip yutacağını düşünür,  zamanını buna harcar.

İnsan kendi yiyeceği için diğer hayvanlardan daha da çok endişe duyar. Prehistorik insan hayvanlar gibi yaşardı, bulduğunu yerdi. Yiyeceğini saklamasının ve bozulmadan muhafaza etmesinin bir yolu yoktu ve bu nedenle de yiyecek aramak yiyebileceği kökleri ve meyveleri toplamak zorundaydı. Bu onun günlük derdiydi. Bunun dışında da başka bir şey yapacak boş vakti kalmazdı. İnsan hayvan gibi yaşardı, sürekli yiyecek aramakla meşguldü.

Daha sonra insan hayvanları evcilleştirmeyi öğrendi, inek, köpek, tavuk vb. gibi hayvanları evcilleştirip besledi. Tarım yapmayı geliştirdi ve çiftliğinde hayvanları olduğu için artık yiyecek için avlanması gerekmedi. Bitki arayıp toplaması da gerekmiyordu, tarlasını ekip biçip mahsul alıyordu. İnsanlar oraya buraya dolaşmayı bırakıp kendi topraklarına yerleşmeye başladılar.

Ancak bu onların hayatlarını kolaylaştırmadı. Bir yerde yerleşip yaşıyorlardı ama toprak için arazi için savaşlar ve anlaşmazlıklar ortaya çıktı, insanlar başka insanları köle yapmaya başladılar. Hayatları bir köpeğin hayatından daha beter bir hale geldi. Bir yandan doğa tarafından her şey hazırlanmış gibi görünmekte ama diğer yandan cansız, bitkisel, hayvansal ve özellikle de insan çok düzensiz, karmakarışık görünüyor.

Doğanın tüm parçaları arasında neden barış yok, neden kehanet edilen “kurt kuzuyla yaşayacak, … ve küçük çocuklar onları güdecek” durumuna gelemiyoruz? Tersine herkes herkesi yiyip bitiriyor. Doğanın neden böyle olduğunu anlamıyoruz. Böyle bir hayata alışığız, ancak bu yanlış. Hayat neden böyle? İnsanların ilahi olandan şüpheye düşmeye başladığı yer bu noktadır. Doğadaki büyük düzensizliği gördükçe, herkes dünyayı Yaradan’dan daha iyi yönetebileceğini düşünmeye başlar.

Hâlbuki kendimizi değiştirmemiz gerekli ve böylece doğanın ve Yaradan’ın bize karşı olan tavrının doğru olduğunu görebileceğiz. Yalnızca üst güçle bağlantı kurmalıyız, bu güç bizi düzeltir ve kendisi ile eşit hale getirir, yani bizi insan yapar.

Değiştiğimiz an başka bir dünya algılayacağız. Bu tamamen iyi bir dünya olacak. Birden bire koyun kuzu ile oturacak ve onu kendi yavrusuymuş gibi yalayacak. Küçük çocuklar onlarla oynamaya gelecek. Herkes birbirine yardım edecek. Daha sonra hayatın zaten her zaman böyle olduğunu göreceğim, her şeyin tersini gören bendim, çünkü gerçekliği algılayışım bozuktu. Dünyaya tamamen kırılmış olan bir gözlükle bakmaktaydım ve bu nedenle gördüğüm dünya da tamamen kırıktı. Şimdi bana yeni lensler verildi ve dünyayı mükemmel, yuvarlak, güzel ve saf olarak görüyorum. Daha önce bana tamamen parçalanmış görünmesi benim gerçeklik algım nedeniyleydi.

Bu nedenle de amacımız,  ilahi takdiri – tüm gerçekliğin içinde işleyen bu biricik gücü, sevgi ve ihsan etme özelliğini –  iyi ve iyiliksever olarak görecek ölçüde kendimizi ıslah etmektir.

23/03/2014 tarihli Günlük Derse Hazırlıktan alınmıştır.

Birlik İçin Kabalistik Meditasyon

thumbs_laitman_552_03Soru: Kabalada bir çeşit meditasyon, içsel derin düşünce veya içsel yoğunlaşma var mı? Bunun doğu meditasyonundan nasıl bir farkı var?

Cevap: Bu tamamen farklı bir eylemdir. Kabalistik “meditasyon” niyetlerin oluşturulmasıdır. Fark şudur, niyetlerin oluşturulması ile içsel çabamızı başkaları ile bağ kurmaya, aralarında birlik kurmaya özlem duyan insanlarla gerçekten birlik olmaya yoğunlaştırırız. Bu birliğin içinde birliğin gücünü ve sevgiyi ortaya çıkarmak isteriz.

Başka bir deyişle, Kabalada kişi çevresinden izole olmaz, aksine onunla olabildiğince büyük bir içsel bağlantı kurma peşindedir.

Doğunun yöntemlerinde, kişi başka hiç kimseye gerek duymaksızın tek başına meditasyon yapar. Bu kişiler meditasyon için bir araya gelseler bile aralarında gerçek bir bağ yoktur. Kabala yöntemi, grup içinde kendimizi tek bir insan gibi hissetme imkânını aramayı önerir.

Ancak kendimizi tek bir insan gibi hissettiğimiz bir birlik durumuna erişmemiz koşulunda herkes kendi ben algısını “biz”in içinde kaybettiği zaman, “biz” “bir” haline geldiği zaman, bu bir olma gücünün yardımı ile manevi kademeleri ifşa ederiz.

Bunu yapabilmek için herkes kendini diğerleri önünde sıfırlayarak, kendi bencilliğini grup içinde iptal etmek zorundadır. Kendi “ben”ini iptal eder ve kendisi yerine dostlarını kabul eder.

Böylece kendisinden çıkar, onlara dahil olur, daha önce ayrı, bireysel olarak var olduğu varsayılan “ben”i tamamen yok olur ve kişi kendisini diğerlerinden ayırmayan yeni bir gerçekliğin içinde hissetmeye başlar.

Bu duygu bizim dünyamızda yoktur ve ancak doğanın özel üst güçleri kullanarak erişilebilir. Ve bu güç bu ıslah yönteminin ana motorudur.

KabTV, “Yeni Hayat” 25/01/2015

Bağımsızlık Günü: Nasıl Bağımsız Olunur

thumbs_laitman_546_03Dünyamızda bağımsızlığın pek çok biçimi var – ekonomik, politik, toplumsal vb. – ancak bunlar sahte bağımsızlıktır.  Kişi tüm yaşamı boyunca bağımsızlık arayışındadır, ama her anlamda sınırlandırılmış durumdadır, işte bu nedenle bağımsız olmaya farklı bir bakışla yaklaşmak gerekir.

İsrail ulusu ancak İsrail devleti içinde bağımsız olabilir, çünkü coğrafi olarak bu bizim ülkemizdir. Eğer İlahi Takdir izni ile ülkemiz içinde bağ kurar birleşirsek, o zaman gerçekten de şimdi ve burada bağımsız oluruz, hayali olarak değil gerçekten de bağımsız oluruz.

Bu ülkede, tüm dünya için gerçek bağımsızlığa örnek oluşturmak zorundayız, çünkü her şeyi belirleyen bu nitelikten daha incelikli başka bir şey yoktur. Doğanın tümü, tüm seviyeleriyle budur ve bunun peşinden koşar! Hatta kişinin bencil doğası bile her biçimiyle bağımsız olmaya özlem duyar, aksi takdirde kendisini kusurlu ve eksik hisseder.

Bu nedenle, egomuzun hatırı için kendimizi bağımsız hissetmenin bir yolunu bulmak zorundayız. Ancak ortaya çıkan şudur ki, buna ancak en bencil durumu en özverili durum ile dengeleyerek, böylece bu iki durumu bağlantıya sokarak erişilebilir.

İsrail ülkesinde yaşamalıyız, bu devleti geliştirmeli, onun için savaşmalıyız ve böylece bağımsızlığımız korumalıyız diye okudum öğrendim. Yabancı hâkimiyetten kurtulmanın başka yolu yoktur diye düşündüm. Ancak, daha çok ilerleyince, bunun bağımsız olmanın yolu olmadığı sonucuna vardım. Bağımsızlık küçük ve yerel bir kavramlar olan Siyonizm, politika ve tüm benzeri kavramların üzerine yükselerek edinilir. Amacımız ve misyonumuz evrenseldir. Zamanın ötesindedir ve kişisel olarak bizimle değil ama tüm dünya ile ilgilidir. Bunu gerçekleştirmemiz gereklidir. Böylece tüm dünya yukarı güçle bir olarak var oluşun bir sonraki seviyesine, insan seviyesine geçerek gerçekten de bağımsız olacaktır.

Her şey bize bağlıdır. Tüm engellerin ötesinde, bunların üstüne yükselerek bağımsızlığımızı keşfetmeliyiz. Böylece tüm dünya beklemekte olduğu şeyi elde edecektir. Bağımsızlık bizi çeken ve yönlendiren belirleyen güçtür. Hem bencillik hem de özgecilik için ihtiyaç duyduğumuz budur ve bu ancak Yaradan’ın içinde edinilir.

KabTV’den “Bağımsızlık Günü İçin Yapılan Konuşma” 4/2/15