Monthly Archives: Eylül 2012

Yel Değirmenleriyle Çatışmak Yerine Üzerine Yükselmek

Soru: Doğru bir üzerine yükseliş, egomuzla kavga etmekten nasıl farklıdır?

Cevap: Egomuzla kavga etmek imkânsızdır. Doğamızla kavga etmek mümkün müdür? Sen basitçe, egonun içinde saklandığı daha büyük olan başka bir arzuyu seçersin. Bu durum egon ile tüm gücünle kavga ediyorken sana sanki egonun üzerine çıkıyormuş gibi gelir.

Farz et ki, sigarayı bırakmak ve sigaraya yönelik bu güçlü arzumu yenmek istiyorum, fakat onun pahasına ben ne yaparım? Yani sigarayı bırakmakta daha büyük bir kazancım olduğunu görürüm; başka hiç bir yol olamaz. Sonuç olarak, her şeyi belirleyen daha büyük bir kazançtır; bu egoda da aynıdır.

Doğru bir üzerine yükseliş ‘‘mantık ötesi inanç’’ ile olur, gruba kendimi teslim ettiğimde ve bunun vasıtasıyla üzerimde işleyen Islah Eden Işığı edinirim ve bu bana ihsan etme niteliğini verir, egomun dışına çıkarır ve tüm egosal hesaplamaların üzerine yükseltir.

Günlük Kabala Dersi’nin 1. bölümünden 6/9/12,  Rabaş’ın Yazıları

Niyet Gücü’nün Kadranı

Haz ve doygunluk arzusu, niyeti değiştirmekten başka, bir şey yapamaz. Ellerinden ve bacaklarından bağlı olduğunu bir hayal et, ne yapabilirsin ki? Elinden bir şey gelmez, maksadından öte başka hiç bir şeye hükmedemezsin. Haz duyma isteği de öyle, kendi başına hiç bir eylemde bulunamaz.

O sadece edinmeyi, almayi bilir. Öyleyse bırak da yegane işlevini en güzel biçimde yapsın. Ancak kimi zaman kendisi için alır içine absorbe eder, kimi zaman ise bütün alımları reddeder, kendini en ufak doygunluğa kapatır.

Benim ağızım her daim açık haldeyken almaktan ve doymaktan nasıl vaz geçerim? Kendimi ne şekilde kapatırım? Bunu yalnız niyetimde değişiklikler yaparak başarabilirim. Edindiğim ve içime çektiğim herhangi bir şeyi almaktan saymıyorum, zira zevk almıyorum. Buna artık edinim denemez. Doygunluğa ulaşmaya dilediğim halde, bundan haz duymuyorum.

Arzulama duygusu bana doğa tarafından verildi, ben ise idrak ve anlayişima dayanarak haz duymuyorum artık, kendimi buna kapatıyorum.

Arzulama duyusunun tek  işlevi kendisine karşı tutumumuzu ve muamelemizi değiştirmemiz içindir, bu hissle nasıl çalışacağimıza dair karar vermemiz gerekiyor.

Işığın benim üzerimdeki tesir gücüne, arzularımın üstüne yükselebilme olanağıma göre – onunla ne yapacağıma karar veriyorum: Arzumu kısmalımıyım, yahut haz duymaya kendime müsaade etmelimiyim? Hangi amaçla zevk duyabilirim? Belki kendimi tatmin etmek için, belki vermek, iletmek maksadıyla. Belki de bu edinim gereklidir ve hiç bir şekilde kınanmaz veya mükafatlandırılmaz.

Önemli olan ne amaçla doyum ve zevk duymaya kendime izin veriyorum: maksadım Yaratanı memnun kılmak mı yoksa kendimi tatmin mi etmek? Belki de biz ikimiz bu haz ve doygunluk hissine varmalıyız. Çünkü biz, birbirini seven ve hoşnut kılmak isteyen iki dost gibiyiz. Birlik ve bütünlük duygusunu tattıkça haz duyuyoruz.

İçimizde bir çok buna benzer düşünce ve fikirler olabilir, lakin bütün bunlar niyetimizle ilgilidir. Başka hiç bir şeyi değiştiremiyorum. Ağzım açık, ellerim bağlı – doygunluğa varma arzusu bu şekilde görünüyor. Akıl ve mantığa nazaran, inanç üstün gelirse herşey çözülmüş olacak. Olan bitene karşı yalnızca  kendi tutumumu ve tepkimi göz önünde bulundurmalıyım, önemli olan budur. Reaksiyomlarımı, tutumlarımı Yaratıcınınkilere benzeyene dek hiç durmadan düzeltmeliyim.O anda, Yaradan ve ben, tam bir ahenkli birleşime varmış olacağız.

Bütün bunları göz önunde bulundurarak, niyetinizin ne ölçüde önemli olduğunu anlayın. Niyet insan evresine aittir. Niyetimizin gücüne göre seviyemizi ölçüp görebiliriz.

Düşüş Kazanılmalıdır!

Yukarıdakine ne kadar çok değer verirseniz, o kadar çok Işık’a yakınlaşırsınız. Yaradan’ı ispat ettiğiniz zaman, O’nu ifşa ettiğinizde, yükseklerden, ilave bir arzu alırsınız. (Aviut), bayağılık. Ne kadar çok Işık’a yakın hale gelirseniz, o kadar büyük bir yoğunluk sizinle çalışmaya başlar.

Işık’ın etkisi sizin yaklaşımınız ile daha yakına gelme girişiminiz ile genişler ve işte bu bilgi genlerinin (Reşimot), daha yüksek bir oranda ve sizin arzunuza göre Işık’a yakın bir karakterde açıkca gösterilmelerinin nedenidir.

Ve yoldayken, arzunuzun derinliği ve negatif hisleriniz size ifşa olurlar, fakat tüm bunlar görünen koşul bunun tam tersi olmasına rağmen, aynı pozitif trendin içindedirler. Karanlıkta bile düzeltme meydana getirmenizin nedeni budur.

29 Ağustos 2912’de yayımlandı

On sefirotun çalışması dersinin 3.bölümündeb 8/27/12

Oyunun Kurallarını Değiştirmek

Değişim yalnızca ıslah eden Işık ile mümkündür. Işık, kendi başına içinde bulunduğumuz durumda ilerlemeye erişebilmemiz için gelir. Sabit bir şekilde üzerimizde aydınlatmayı artırır veya başka bir deyişle, sabit şekilde aydınlatır ve Reşimot (izlenimler) ifşa olur, değişim; ve yoğunlaşır; ve nitekim değişim yaşadığımızı hissederiz.

Birşey yapmak istediğimiz zaman, birşeyler ifşa etmek, teknoloji geliştirmek ve ilerleme sağlamak için, tüm bunlar Reşimot’a göredir. Bizi zorlar ve bizler buna göre hareket ederiz. Bir anda, Newton yerçekimi kanununu keşfeder, bir anda Einstein rölativite teorisini geliştirir ve diğer bilim adamları yeni buluşlar ile ortaya çıkar, böylece tüm dünya ilerleme sağlar. Değişik insanlar birbiri ile anlaşır, iyi ve kötü, bu öyle gözükür ki, sanki onlar dünyada ilerlemeyi sağlıyormuş gibi. Böylece Işık’ın etkisi altında, bizler, gelişen Reşimot (izlenimler) içinde yaşarız.

Fakat bizler, eğer bu Işık’ı bizlerin bencilce arzularını artırmak için, aydınlatması şeklinde değil de, bunu değiştirmesi, ıslah etmesi, ihsan etme arzusuna dönüştürmesi için, kendimizin yapması gereken şey vardır, buna ”gayret sarfetmek” denir. Bu hareket kendi serbest seçiminizdir, çünkü bizlerin arzularını değiştirmesi gerekir. Bizler bu değişimi içimizde saklı olan, manevi kıvılcım ile arzularımızın içinde yaparız; bu da bize bazı şeylerin farklı olabileceğini anlamamızda yardımcı olur; arzularımız ile farklı şekilde hareket edebiliriz. Diğerlerini kullanmak yerine, onların yararı için hareket eder, diğerleri için sevgiye ve ihsan etmeye erişiriz.

Işık, Reşimot‘umuzu aydınlatmaya devam eder ve bizler yalnızca üzerimizdeki etkisini değiştirebiliriz. Bizler bunu bir şekilde anladığımız ve bu konuya yaklaştığımızda, içimizde uyanan Reşimot‘u tamamladığımız oranda, yani bunu alma arzusu yerine değil de, ihsan etmek amacı ile kullandığımız zaman, bizi aydınlatan Işık öyle bir sonuç ortaya çıkarır ki; bizim üzerimizdeki değişimi icra eder.

İşte, herşey bize bağlıdır, hangi durumda olsak da, her an içimizde ifşa olan Reşimot‘ta;  almak arzusunun aksine, bu bizlerin içgüdüsel olarak ne kadar derecede Reşimot‘u tamamlamak istediğimize bağlıdır.

Bizler eğer Reşimot’u gerçekten tamamlamak istersek, hareketimiz en azından iki bölüme ayrılır. Öncelikle, bizler aramızdaki bağ üzerinde çalışmak için toplanırız. Aramızda tamamlamak istediğimiz bağ, parçalanmış ruhlar arasındaki bağa benzer. Parçalanmış ruhlardan, genel bütün ruhları yapmak bizim gayemizdir. Bu ise arzuların, kapların durumudur. Işıklar durumundan, bizler yalnızca bir Işık’ın bizi aydınlatmasını isteriz, bizi birleştirmesini, Yaradan’ı ifşa etmesini yani aramızda ifşa edilmiş, genel ortak  ihsan etme gücünü  isteriz.

Bu nedenle, Kabala kitaplarında, bağ kurmayı deneyen grup içindeki kişilerin tamamlanan hareketleri hakkında okuruz. Tüm kitaplar arasında, en etkilisi ”Zohar” kitabıdır. Nitekim bu kitap, bu hareketleri, bu sistemi en mükemmel şekilde tarif eder.

26.8.2012 tarihli Günlük Kabala Dersi’nin 2. Bölümü, Zohar

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 28.8.2012 tarihinde, saat 11:45’te yayınlanmıştır.

Kendini Egoizmle Özdeşleştirme

Egoizm, ‘’bana karşı olan yardım’’ olarak tanımlanır; çünkü eğer ben onu kendime karşı olarak düşünürsem, bu bana gerçekten yardımcı olur; fakat kendimi onunla ilişkilendirirsem, tabi ki o benim için bir düşmandır. Bütünüyle bu, nasıl kendimizi egoizmle ilişkin konumlandırdığımıza bağlıdır.

Kendimi egoizmle özdeşleştirmemem gerektiğini egoizmin sadece bana yardımcı olarak görmeyi nasıl unutmayabilirim?

Bu, sadece çevre vasıtasıyla sağlanabilir. Bir kişi asla bu durumda kendini tutamaz. Eğer ki grup onu bir mıknatıs gibi egoizmin üzerine yükseltemezse, kişi her zaman kendini ego ile tanıyacak ve onun bir parçası olacaktır. İki güç vardır: üstten-grubun kuvveti ve alttan-egoizmin kuvveti.

Eğer grup, benim “Ben”imi bu egoizmden dışarı çekebilirse ve onu dışarıda tutabilirse,  egoizmin bana karşı olduğunu hissederim. Eğer grup beni yükseltemezse,  daha sonra ben yine egoizme geri düşecek ve egoizmi kendim dışında görmeyi bile hatırlayamayacağım.

Bu yüzden, yalnızca grup, karşılıklı garanti tarafından onun düşüncesi yoluyla bununla ilgilenebilir.

Kharkov Kongresi, ‘’Yükselmeyi Birleştirmek’’ 17/8/12, Çalıştay 2

Yoksulluk Avrupa’ya Geri Geliyor

The Telegraph’ın haberine göre, Almanya’daki Financial Times’a bir röportaj veren Unilever’in Avrupa sorumlusu Jan Zijderveld “Yoksulluğun Avrupa’ya Geri geldiğini” söyledi.

“Eğer İspanya’daki bir tüketici alışverişe gittiğinde sadece 17 Euro harcıyorsa, bu, benim deterjan stoklarımın yarısını satamayacağım anlamına gelir.”

Unilever şimdiden ürünlerinin satış biçimini değiştirmeye başladı. Yunanistan’da küçük paketler halinde patates püresi ve mayonezleri satışa çıkarıp çay ve zeytinyağı gibi düşük maliyetli temel ürünlere yönelirken, İspanya’da sadece beş yıkamalık köpüklü deterjanlar satıyor.

“Endonezya’da 2-3 cent’e gayet makul para karşılığı tekli şampuan paketleri satıyoruz” diyen Zijderveld, “Bunu nasıl yapacağımızı biliyoruz ancak krizden önce yıllar boyu Avrupa’da bunu unuttuk” diye ekledi.

Görüşüm: Bu krizin gereksiz üretimi nasıl da mahvedeceğini ve bizi makul bir tüketimle yüzyüze bırakacağını göstermektedir. Aynı zamanda işsizlik toplumu ve hükümetleri faydalı bir uğraş bulmaya zorlayacaktır: Bütünsel Eğitim.

Eğer Siz Dünya’ya Gelmezseniz, Dünya Size Gelecek

Baal HaSulam, “Bir hizmetçi, metresin varisidir“ der: Bizim Yukarısı olarak açıkladığımız, dışsallık olarak adlandırılan Yukarı Köklere  genellikle “hizmetçi” ve “köle” denir. Bu, yüzeysel bir gözleme dayalı olabileceğinden dolayı, kötülük etmeye niyetlenmediğini göstermeyi amaçlar. Bunun yerine, köle ve hizmetçinin efendisine hizmet etmesi gibi içselliğe hizmet ederler.

Bizler aramızda işbirliği ve karşılıklı sorumluluğu yönetebilecek durumda bulunmamıza karşın, dünyanın çatışmalarla, savaşlarla, nefretle ve sorunlarla dolu olduğu görünmektedir, en nihayetinde ise her şey tek bir şeye yönelmektedir: Bugünkü durum mevcut olsa bile aslında herkes diğerine hizmet etmektedir. Bunu kabul etmek çok zordur ve halen daha yol bu şekildedir. Aramızdaki ilişkiler hoşnutsuz ve korkunç olabilir ancak herkes diğerine hizmet ediyor.

Tabii ki böyle bir şeyi tamamlamayı kabul edemiyoruz; aksi durumda ise aynı olumsuzluğa daha hızlı, daha iyi ve daha rahat bir tutum içinde katlanabiliriz. Yüksek Bir İlahi Takdiri kabul etmek zorundayız: Ne olduğu mühim değil, her şey karşılıklı ıslahın amacı için meydana gelmekte..

Soru: Bugünlerde haberlerde İran liderlerinin İsrail’i vurmayı istediklerini duyuyoruz. Şimdi kendi kendime sormak zorundayım: “Bu iyi bir şey ve bize hizmet ediyor öyle mi?”

Cevap: Bize hizmet ettiğinden hiç şüpheniz olmasın, ancak ne olduğuyla doğru biçimde bağ kurarsak, gelişimimizin şimdiki sahasını daha memnun ve rahat şekilde kabul edebiliriz. Sorun bizde, kalbindeki noktası uyananlarda ve kendimizi dostça bir tutum yerine dışsal baskının bu formuna özel olarak getiriyoruz.

Kendimizi onları doğru olarak kabul etmek için hazırlamadığımızdan dolayı gelişim güçleri bu şekilde ifade edilir. Bunun için kendimiz dışında kimi suçlayabiliriz ki? Bu, kalp noktası uyananların ithamlarından geldiği yerdir..

Tüm bunlardan sonra ilk adımı atmak bizim ellerimizde, metoda ve neye ihtiyaçları olduğunu bilmediğimizden, bize tehditlerle yaklaşan sevgi sembolleri ve hediyeleri yerine  “Neden Islahla birlikte gelmiyorsunuz?” diye haykıran arzulara sahibiz.

Dünya, bütünün üzerinde dengededir ve bu Ein Sof (Sonsuzluk) dünyasıdır. Eğer bu dengeyi, değerinin ölçüsüne, yükselen suçların ölçüsüne göre dünyayı yargılamayarak, sorumluluğumuzdan kaçmayarak sağlayamazsak. Kabalist Kuk bunu hakkında şöyle yazar: “Eğer temiz bir şeyi solumak imkansızsa, Kefaretin Şofar’ı olan  düşman hemen gelir. Amalek gibi, Hitler veya diğerleri gibi ve kulaklarımızda bir felaket yer eder ve kefareti çağrıştırır. Amalek veya Hitler gibilerinin kefaretin çağrışımı olduğunu söylemektedir.

Daha da ileri giderek şöyle söylemektedir: “Milliyetçilik kalpteki noktası uyananların sorunlarının dalının bir parçasıdır.” Burada da kefareti görmekteyiz ancak bu Şofar’ı kutsayamazsınız.

“Kutsayamazsınız”; ama o yine de Şofar’dır.

Tüm husus, bizim Ein Sof dünyasında olduğumuzdur ve onun parçalarının bize “ak” mı yoksa “kara” mı görüneceğine karar verecek olanlar yine bizleriz. Yani aslında bunun hakkında ağlayıp sızlanacak bir durum yok. Ahmedinejad aslında bizi ıslaha çabucak gelebilmemiz için uyandırmaktadır. Ayrıca yaşadığımız global kriz de bizi buna itmektedir. Söz konusu kriz farklı yerlerde başlamışsa ve bize henüz ulaşmışsa, bu demek oluyor ki bizler gelişimimizin ve dünya uluslarına ıslahın metodunu sunma konusundaki yeterliliğimizin gerisinde kalmışızdır. .

En kötüsü ise probleme uygun olan tüm yollarla çözüm sunmak konusunda dünya uluslarına koşmak yerine sorunların çözümü olarak şuursuzca umut etmektir. Biz sunmamız gereken yöntem hakkında endişe etmiyoruz. Yapmamız gereken çok şey var ama olanların suçlusu olduğumuzu hissetmemek suretiyle sorumsuzca davranıyoruz fakat dertler artık yanıbaşımızda. Bu insanları endişeye sevk etmekle olmaz, aksi halde en kötüsünü yapmış oluruz.

Düzeltme Metodu’nun İfşası

Soru: Haaretz Gazetesi, genç erişkinler ve gençlerin psikolojik durumları üzerindeki dataları yayınladı:

Buna göre: Gençlerin yüzde 18,5’i intiharı düşünüyor. Buna nasıl bir cevap verebiliriz?

Cevap: Eğitim sistemi onları geliştirmiyor; sadece bilgi veriyor. Sağlık sistemi hastaları düşünmüyor; sadece ilaçları nasıl satarım derdinde ve bu böyle gidiyor. Egoizmimiz gelişti ve insanlığı öldüren bir kanser tümörüne dönüştü. İnsanların, genellikle acıların ve hayatın anlamı hakkında verecek bir cevapları yok. Dinler, artık gelişmiş olan egoizmi zapt edemiyor ve daha da kalıcı olmasına sebep oluyor; bir kişi, sadece duymak ve inanmak istemiyor aynı zamanda görmek ve hissetmek istiyor.

Bu, sadece, daha bu dünyadayken, insanın yaşamı boyunca hedefi ve yönetimini ele alan, Doğa’nın (Yaradan’ın) üst gücünün ifşası metodunu sunan Kabala ilmi sayesinde başarılabilir. Bizler bir an evvel bu metodu dünyaya ifşa etmeliyiz ve göreceğiz ki sadece intihar meselesi çözülmüş olmayacak; aynı zamanda insanın yaradılışına karşı olan tüm tutumu, daha pozitif ve daha akılcı olarak değişecektir. Krize ve onun görünen yüzüne karşı başka bir çözüm yolu yok!

Korku, İfşayı Bize Değerli Yapandır

Bir kişi ile Yaradan arasındaki ilişkiyi anlatan iyi bilinen bir hikâye vardır: Bu hikâye misafir ve ev sahibi hakkındadır. Ev sahibi, misafir için masayı ve tüm yiyecekleri hazırladıktan sonra, misafir basbayağı kendini yakan çok büyük bir utanç hisseder. Misafir bu utancı hissetmemek için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdır. O zaman ev sahibi misafire acır ve gizliliği yaratır.

Ancak O neyi gizler? Eğer ev sahibi yalnızca kendini gizlerse, misafir masadaki tüm yiyecekleri rahatlıkla yer ve bu da onun sonu olacaktır. Misafir sadece nasıl alacağını bilen, tamamen ev sahibinden kopuk, sadece maddesel formda var olmaya devam eden hissiz bir egoist olarak kalmaya devam edecektir.

Bu durumda ev sahibinin gizliliğinin yeterli olmadığı ortaya çıkar. Hazlar da aynı zamanda gizli olmalı ve ev sahibinin küçük porsiyonlarda misafire ifşa ettiği kendi tavrını misafirin ev sahibine geri ödeme yaptığı dereceye göre ifşa olmak suretiyle oynamalı.

Tüm bu üç bileşen: Haz, ev sahibinin hissiyatı ve misafirin iştahı aşama aşama ifşa olmalı ve tüm bu üç bileşen birbiriyle uyumlu olmalı. O zaman doğru durumlar küçük parçalar halinde misafir için yaratılmalı, öyle ki Yaradan’ın ona davrandığı sevgi durumunun aynısını, aynı yaklaşımı oluşturabilsin.

Bu nasıl mümkündür? Ev sahibinin, yiyeceklerin içinde ifşa ettiği ve misafire olan kendi yaklaşımını gösterdiği en küçük derece, misafir için büyük bir derecedir. Bunun sebebi bu durum misafir için gizlilikte hiç hissetmediği yeni bir hayattır. Misafir kendi içerisinde ev sahibine, ilerleyiş içindeki davranış hazırlığı geliştirmeli ve ev sahibinin ona ilk seviyede davrandığının aynısını misafir de yapmalıdır. Yiyeceklerin tadı ifşa olduğunda, ev sahibi bu tatlarla ilgilenmeyecek ancak bunları şu şekilde kullanacaktır: Bu tatları almak ve bunların üzerinde ev sahibi için kendi sevgisini inşa etmek.

Böylece Yaradan’ın, Işık’ın ifşasını önde getirmesi gereken kısıtlama ve Masah (perde) ortaya çıkar. Bu demektir ki ilk önce ve en çok ihtiyacımız olan şey Yaradan korkusudur. Bir kişi bu yaklaşımı geliştirmelidir: Korku ile karışık hayranlık duygusu, Yaradan’a ihsan etmekte başarısız olmanın korkusu hakkında sürekli kaygı duymalı; peki ya Yaradan aniden ifşa olur ve ben egoistik haz alma arzumdan kendimi koruyamazsam ve tekrar O’nu sevmeyi başaramazsam? Yaradan’ın ifşası için gerekli olan hazırlık bu korkudur.

Korku ve hayranlık karışımı duygu tüm seviyelerdedir ancak farklı formlarda ve farklı yoğunluklardadır fakat korku ve hayranlık karışımı duygu gerekli bir koşuldur. Eğer bir kişi bunu edinirse, o Yaradan’ın ifşasına hazırdır.

03.09.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Şamati 38

Metan Ölüm

Yaşam Bilimi’nin haberine göre: “Yeni çalışmalar göstermektedir ki muhtemelen çok eski çağlardan kalma bir ormanın altında beslenen mikroplar Antarktika (Güney Kutbu) buzulunun derinliklerinde milyarlarca tonluk metan üretiyor olabilirler.

Araştırmacılar, dünya okyanuslarını dolduran tabakalarda gizlenmiş ve metan hidrat denilen donmuş kafes şeklindeki bu miktardaki sera gazının derinlerde aşık attığını söylüyorlar.

Doğa bülteninin Ağustos ayındaki 30. baskısında yer alan çalışmada araştırmacılar, eğer tabaka çöküntülerinin, bu sera gazının atmosfere yayılması halinde global ısınmanın dramatik biçimde daha da beter hale geleceği hususunda uyarıda bulundular.

Antarktika buzulunun altında tonlarca metan yığını olabileceğini söyleyen Bristol Üniversitesi Coğrafi Bilimler Akademisi’nden Jemma Wadham: “Eğer bu buzulu inceltmeye başlarsanız, hidrat değişken olmaya ve gaza dönüşmeye başlar ve bu gaz da atmosfere doğru yayılır.” şeklinde devam etti.

“Ekip, kıtasal buzulların altında alüvyonla kaplı tortulardan şüphe etmekte ki bunlar extremofil barındırıyor olabilirler. Antik Antarktika Ormanı ve Okyanusu’nun tortuları ve muhtemel kalıntıları, metan üretimi için zengin bir besin kaynağı sağlıyor olabilirler. Bunu öğrenmek için buzulun içinden 2 mile kadar (3.2 kilometre) sondaj yapmak çok pahalı ve zordu.”

Wadham ve meslektaşları buzun daha ince olduğu Antarktik buzulunun saçaklarından tortu yığınlarını kazmak yerine, buzu erittiler ve çökeltide yaşayan metan üreten mikropları tanımladılar.

Aynı zamanda iki yıl boyunca soğuk, karanlık ve oksijensiz bir ortamda çamurun yerini belirlediler ve zamanla bir çok noktada ne kadar fazla mikrop ürediğini ölçtüler.

Araştırmacılar, Antarktika koşulları ve jeolojik modellerin bilgilerini birleştirerek, Antarktika’nın altında milyonlarca yıldır ne kadar sera gazı birikmiş olabileceğini de tahmin ettiler.

“Çalışma, kıtanın altında yüz milyarlarca ton karbonun metan haznelerinde gizlenmiş halde olabileceğini göstermiştir. Bu durum, her yıl doğal metan emisyonlarından geçerek salınan böcekler, biyolojik ve tarımsal canlılar gibi 600 milyon ton karbonun büyümesini önlemiştir. “

Metan gazının, potansiyel bir global tehlike olduğu ve karbokdioksitten 20 kat fazla sıcaklık kapasitesinde ve atmosferde çok daha kısa zamanda yayılması suretiyle kalıcı olduğu düşünülmektedir.

“Ancak eğer iklim değişikliğine bağlı olarak bir buz çatlar ve yok olursa metan, deniz altından bağımsız olarak açığa çıkabilir ve hızla atmosfere yayılabilir.”

Görüşüm: “Gelecek ne getirecek?”