Category Archives: Global Kriz

“Avrupa’nın Çöküşü – Dünyanın Bir Yansıması” (Linkedin)

Avrupa’da neler olduğuna bakın: Hollanda hükümeti çocuk bakım yardımları skandalı nedeniyle toplu olarak istifa etti; İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde, Almanya başbakanı Angela Merkel seçimlerden geri çekiliyor ve siyasi gelecek belirsiz; Estonya başbakanı Juri Ratas, yolsuzluk skandalı nedeniyle istifa etti ve hükümeti çöktü. Eğer bu yeterli değilse; Belçika ve Fransa’da göçmenlerin ve radikal siyasi grup üyelerinin camları kırması, arabaları ve bir polis karakolunu yakması ve düzinelerce kolluk kuvvetleri personelini yaralaması ile şiddetli ayaklanmalar patlak verdi. Yukarıdakilerin yanı sıra, Koronovirüs daha önce hiç olmadığı gibi yayılıyor ve aşıya ve kapatmalara rağmen her gün binlerce can alıyor.

Bu bir tesadüf değildir. Dünyanın bütünlüğünü, onun amansız birbirine bağlılığını deneyimliyoruz. Bizler her seviyede birbirimize bağımlıyız. Kovid-19, bizi bir yerdeki bulaşıcı hastalığın her yerde bulaşıcı olduğunu kabul etmeye zorladı. Şimdi, uyanışımızın bir sonraki aşamasına geçmek ve herhangi bir şeyde olan bir krizin, her şeyde bir kriz olduğunu anlamak zorundayız. Koronavirüs küresel ekonomiyi mahvetti, sayısız ülkede toplumu parçaladı ve sonuç olarak hükümetler dağılıyor. Bunların hepsi, aynı sürecin parçalarıdır; şu anda küresel bir domino etkisiyle parçalanmakta olan eski, bireysellik odaklı dünyanın çöküşü.

Kriz her yerde. Küresel karşılıklı bağlılık, küresel koordinasyon ve işbirliği esasına dayanır. Bizler birbirimize bağlı isek bunun bir anlamı olur ve bir şeyleri hepimiz için daha iyi yapmak adına işbirliği yapacağız.

Pek çok kişi, zaten birbirimize bağımlı olduğumuzu fark etmiş olsa da, bu yeterli değildir. Şimdi, birbirimizden sorumlu olduğumuzu da anlamamız gerekiyor! Şu anda ülkeler, inanılmayacak kadar dik bir kayaya tırmanan dağcılar gibi davranıyor. Hepsi birbirine bağlı olduğunun farkında, ama karşılıklı bağlılıklarını zirveye çıkmak için kullanmak yerine, onları bir arada tutan ipleri kopartmaya ve zirveye giderken birbirlerinin kafasının üstünden tırmanmaya çalışıyorlar. Herhangi bir acemi dağcı size böyle bir davranışın verebileceği tek bir sonuç olduğunu ve bunun da iyi bir sonuç olmadığını söyleyecektir. Yukarı çıkmanın tek yolu, birlikte, birbirini kollayarak, herkesin kayaya iyi tutunduğundan emin olarak ve eğer biri kayarsa, ayağını tekrar basana kadar diğerlerinin onu beklemesidir.

Artan küresel kargaşa, bize mutlak karşılıklı bağlılık içinde olduğumuzu ve herhangi bir ülkeyi devirmeye çalışmanın bir anlamı olmadığını, çünkü hepimizin onunla birlikte batacağımızı öğretmelidir. Amerika’daki başkanlık seçimlerinde ne olduğuna bakın; Birden bire fark ettik ki Amerika’daki seçimlere herkes burnunu sokuyor; Rusya, Çin, Ukrayna, İran ve hatta diğer ülkeler. Bilmediğimizi iddia etmenin bir anlamı yok. Başka yolu olamaz! Eğer bir ülkede olanlar diğer tüm ülkeleri etkiliyorsa, doğal olarak, bu diğer ülkeler her yerde olanları etkilemek isteyeceklerdir. Bunu herkes herkese yapıyor, bu nedenle bunun olmadığını savunmanın bir anlamı yok.

Sorun şu ki, böyle bir oyun ancak bu kadar uzun sürebilir ve bizler onun sonuna yaklaşıyoruz. Hükümetlerin ve toplumların hızla çöküşü, tam bir çöküşün eşiğine geldiğimizi gösteriyor. Bu gerçekleştiğinde, iki seçenekten biriyle baş başa kalacağız: İlki ve daha az olası olanı, hükümetler son dakikada güç açlıklarını kontrol altına alacaklar ve herkes tarafından kabul edilebilir ve dünyadaki tüm ülkelerin refahını garanti altına alacak dengeli bağlar kurmayı kabul edecekler.  İkincisi ve ne yazık ki daha muhtemel olan seçenek, acımasız çekişmenin tam bir yıkımla, bir nükleer dünya savaşıyla sonuçlanmasıdır. Geçtiğimiz aylarda yaşanan bölgesel çöküşler uyarı işaretleri idi. Eğer onlara kulak asmazsak, büyük olan takip edecektir.

“Doğum Sancılarında İnsanlık” (Medium)

Açıkça görülüyor ki alışılmadık bir yıla doğru gidiyoruz. Amerika’da alışılmadık bir yıla, İsrail’de alışılmadık bir yıla, Rusya’da alışılmadık bir yıla, tüm dünyada alışılmadık bir yıla doğru gidiyoruz. Bir yıldır doğum sancılarına doğru gidiyoruz. Yeni bir dünya ortaya çıkıyor ve onun doğma çabalarını görüyoruz. Bizim açımızdan, bunun daha geç yerine daha çabuk, daha yavaş yerine daha hızlı ve daha zor yerine daha kolay gerçekleşmesine yardım etmeliyiz.

Doğmak için her taraftan baskı var, öyleyse birlikte doğalım; Bölünme ve yabancılaşma durumundan ilk bağ durumuna, yapabileceğimiz en hızlı ve en sorunsuz şekilde geçelim.

Öncelikle, her yönden bize baskı yapan güçlerin gerekli olduğunu anlamalıyız. Aksi takdirde, yeni dünyaya doğmayacağız. İkincisi, bebeğin doğum kanalından daha kolay çıkmasına yardımcı olmalıyız. Şu anda geçirdiğimiz doğum çok özel. Bizler sadece bir gerçeklikten diğerine, kölelikten özgürlüğe doğru ortaya çıkmıyoruz. Egomuz yeni bir şekilde yeniden doğuyor; tersine dönüyor.

Doğum kanalının diğer tarafında yeni bir insanlık, yeni bir anlayış, yeni bir his, aramızda doğacak olan bağın gücünün birliği yatıyor. Ego içinde verme niteliği doğacaktır; bu embriyodur! Doğumu yaptıran Doğadır ve içimizde ve aramızda oluşan bütünsel, birbirine bağlı gerçekliği açıklayarak onun yenidoğanı dünyaya getirmesine yardımcı olmalıyız.

Bağ kurma fikrini anlamalı ve başkalarının anlamasına yardımcı olmalıyız. Bu, takımların diğer takımlara karşı takım oluşturduğu ve (metaforik) ölümüne kadar birbirleriyle savaştığı, kurumsal dünyadaki şirketlerde veya spor takımlarında gördüğünüzle aynı bağ türü değildir. Bağın başlı başına bir değer olduğunu, başka bir amaç için bir araç değil, hedefin kendisi olduğunu anlamaktan bahsediyorlar.

Sadece amaç değil, mümkün olan en yüksek değerdir, insanın başarılarının zirvesidir; kişi, kollektifi, sanki vücudu tüm dünyaya yayılmış gibi, bireyin bir parçasıymış gibi algılayacağı şekilde başkalarıyla birleşebilir, tüm insanlık ve tüm doğa vücudumdaki hücreler ve organlardır. Rav Kuk’un bu kapsayıcılık hakkında bazı güzel ifadeleri vardır. Orot [Işıklar] adlı kitabında, “Ruhumuz herkese yayılacak, herkesi kucaklayacak, herkesi besleyecek ve cesaretlendirecek ve herkesi yaşam evimize geri getirecek” diye yazmıştır.

2020, tüm dünyada aynı anda her şeyin dağıldığı ilk yıl oldu. Ancak şaşırtıcı olan, insanlığı yok etmemiş olmasıdır; bizi aniden durdurdu; işlerde çalışmayı durdurdu. Covid-19 küresel ekonomiyi ve Doğa’nın yıkımını durdurdu ve başkanlık seçimleri, insanların hükümete ve birbirlerine olan azıcık inançlarını paramparça etti.

Sonuç olarak, ne güvenebileceğimiz bir hükümete ne de güvenebileceğimiz bir ekonomiye sahip değiliz ve sağlığımız, varlığımız (varsa) ve esas olarak geleceğimiz konusunda kendimizi güvensiz hissediyoruz. Bu bir krizdir.

Bununla birlikte, bir kriz aynı zamanda yeni doğan bebeklerin doğum yeridir. Bu arada, İbranice’de mashber kelimesi hem “kriz” hem de antik dönemde doğum yapan kadınların, doğum yapmalarına yardımcı olmak için üzerine oturtuldukları sandalye anlamına geliyor. Bugün, tüm insanlık bu mashber’in üzerinde oturuyor.

Biz, insanlığın içinden geçtiği değişimin farkında olan, birçok farklılığımızın ötesinde yalnızca bağ kurmanın bizi yeni bir barış ve dostluk gerçekliğine götüreceğini anlayan insanlar, dünyanın geri kalanının mesajı işlemesine yardımcı olmalıyız. İnsanlığın, en az kan dökülerek doğumu yapmasına yardım etmeliyiz.

Her doğum sancılıdır. Ancak, zaten doğum sancısı içinde olduğumuz için, en az acıyla da atlatabiliriz. Doğa Ana zaten bizi dışarı itiyor, nerede olduğumuzu anlamamızı, büyümemizi talep ediyor ve biz de evrendeki konumumuz ve rolümüzden habersiz kalmak istemiyoruz.

“Neden İki Milyon Covid Ölümüne Karşı Metanetliyiz?” (Linkedin)

Geçen yıl, yaklaşık iki milyon insan Koronavirüs hastalığından öldü. Buna rağmen, ne kadar paniğe kapıldık? Kabul edelim; kapılmadık. İşletmelerin, sinema salonlarının, spor salonlarının, okulların ve diğer benzerlerinin kapatılması ve eğlenceden yoksun bırakılma konusunda çok endişeliyiz, peki ya virüsün iki milyon kurbanı hakkında? Bu konuda oldukça tahammüllüyüz.

Nitekim küresel nüfusu düşünürseniz, Covid-19’dan iki milyon ölüm çok fazla değil. Bunu doğal bir olgu, tabiri caizse bir mücbir sebep gibi ele alıyoruz, bu yüzden bu konuda oldukça sakiniz.

Ancak, burada daha büyük bir sorun vardır: salgının amacından habersiziz ve bu nedenle, Koronavirüsten bile daha acı verici ve daha yaygın olacak bir sonraki darbeyi şimdiden hazırlıyoruz. Tek umursadığımız barlara ve sinemalara gidememekse, o zaman kendimize virüsten daha kötü bir felaket getiriyoruz, bizi bu felaketlerin kökenini aramaya zorlayacak ve umutlarımızı sadece bir sonraki dirençli mutasyon gelene kadar iyi olan aşılara bağlamayacağız.

Salgının temel nedeni, birbirimizle olan yozlaşmış ilişkilerimizdir. Bu ilişkiler, şu anda ABD’nin her yerinde gördüğümüz gibi, yalnızca toplumun dokusunu parçalamıyor. Sömürü ve kötü niyet tüm dünyamızın dokusunu yok ediyor. Onlar toplumumuza, gezegenimize, sağlığımıza ve tüm hayvan türlerine zararlıdır. Tüm insanlığın yararına işbirliği yapmamızı engeller; gezegenimizi kurtarmak için omuz omuza çalışmamıza izin vermezler. Güvensizlik, toplumumuzun şiddete, saldırganlığa, bağnazlığa, yoksulluğa, depresyona, madde bağımlılığına ve savaşlara yol açan yaralarını iyileştirmemize izin vermez.

Birbirimize kötü davranmamız çevremizdeki her şeye kötü davranmamıza neden olur: toprak, su, hava, bitkiler, hayvanlar ve insanlar. Onların hepsi birbirimizden nefret ettiğimiz için acı çekiyor ve buna göre tepki veriyorlar. Bu nedenle, fırtınalar daha şiddetli gelişir, yangınlar yaygın ve daha geniş alana yayılır ve salgınlar daha hızlı yayılır ve her zamankinden daha erken ortaya çıkar. Hepsinden gelen mesaj nettir: İlişkilerinizi düzeltin yoksa ilişkileriniz sizi yok edecek.

Covid-19 kurbanları ile ilgili metanetli olma ayrıcalığına sahip değiliz çünkü böyle yapmak geleceğimizi yok eder. İlişkilerimizi düzeltirsek bu, az önce bahsettiğim sıkıntıları dindirecektir ve bizler barışı ve içsel huzuru bulacağız. Aksi takdirde, çok kötü bir yıl ve daha da kötü bir on yıl geçireceğiz.

2020 Yeni Bir İnsanlığın Doğum Yılı

İnsanlık 2020’yi çok garip ve sıra dışı olarak hatırlayacak. Üstümüze bir darbe gibi düştü ve tüm hayatımızı tamamen durdurdu. Yaşam, insan egoizminin azami kullanımı ile iş, eğlence ve seyahatle ilgili yerleşik rutinlere göre devam ediyordu.

Birdenbire Koronavirüs gibi bir darbe geldi ve evden çıkmamıza, dünyayı dolaşmamıza veya eğlenmemize izin vermedi. Tiyatrolar, sinemalar, parklar, restoranlar ve barlar kapalıydı. Koronavirüs, birbirimizi izlediğimiz ve ayak uydurmaya çalıştığımız yaşam yarışını kesintiye uğrattı.

Bu, bir bara, sinemaya, tiyatroya ya da seyahat etmeye doğal bir arzu duyduğum anlamına gelmez. Bununla birlikte, başkalarının ne yaptığına baktım ve başkalarından daha kötü olmama doğal arzum gereğince, onları kopyaladım – sürü hissi bu. Ama bu sürüyü kim yönetiyordu? Parası ve gücü olan, bizden para kazanmak için bizi konserlere, barlara, restoranlara ve dünyanın farklı yerlerine gezilere göndermek isteyen insanlar.

Artık her şey bitti ve bir daha asla eskisi gibi olamayacağız. Eski yaşam biçimine dönmek mümkün gibi görünse bile, işe yaramayacaktır. Bir yolculuğa çıksak bile, daha önce yaptığımız gibi tadını çıkaramayız. Bir restorana ya da bara gitsek ve hepsinin artık aynı olmadığını, bir şekilde sefil ve anlamsız olduğunu görürüz.

Ve dahası, her yerde bu şekilde olacak. Doğa bizi yetiştiriyor ve yaşama, doğal kaynaklara ve insan toplumuna karşı farklı bir tavır sergilemeyi öğretiyor. Yavaş yavaş, 2020’deki Koronavirüs salgınının yeni bir insanlık türünü doğuran eşsiz bir dönem olduğunu fark ediyoruz.

2020 yılı, direksiyonsuz veya frensiz bir araba sürüyormuş gibi geçti. Direksiyonun kontrolünü nasıl tekrar ele alabiliriz? Öncelikle Koronavirüsün insanın elinde olmadığını, yukarıdan geldiğini anlamalıyız. Bu yüzden, her şey bize sormadan aniden oluştu. Üst güç ve doğanın gücü bize her yönden baskı uyguladı ve tüm insan yaşamını yeni bir şekilde yeniden düzenledi.

2020, içinde yeni değerlere göre yaşayacağımız, yeni bir dünyanın kapısı oldu. Birbirimize nasıl yakınlaşacağımızı öğrenmek, yakınlaşmak, hayatımızın amacını ve anlamlarını bulmak bizim için önemlisi olacaktır. Bu dersleri geçmeli ve gerçekleştirmeliyiz. Aramızda ortaya çıkan özel bağı henüz hissetmiyoruz. Bu hem birbirleriyle hem de doğayla, yeni ilişkilerle bağ kuracak yeni bir insanlık türü olacaktır.

Güzel bir hayat olacak. Bu darbeyi ilaç olarak algılamak gerekiyor çünkü yazıldığı gibi “Yaradan’ın darbeleri iyileşir”. Bu iyileşme zaten oluyor ve çok başarılı.

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Ocak 2021

2021, dünyanın piyasa ve bilgi ekonomisinden sosyal ve kişisel yakınlığa geçiş yılıdır – ta ki insanlar tüm sınırların üzerinde birbirlerine yaklaşmaya başlayana kadar.

Bunlar fanteziler değil, doğanın ADAM’ın sistemine tam birleşmeye doğru, doğanın insanın gelişimini gerçekleştirmesine gerçek bir adımdır.

“Ben Mükemmelim! Berbat Olan, Diğer Herkes” (Linkedin)

Başlığa bakın; hepimizin düşündüğü bu değil mi? Dünya çok kötü durumda; sadece bu yıl ne olduğuna bakın: İnsanlar kaba, düşmanca, güvensiz ve kavgacı bir hale geldi. Başkanlık seçiminde neler olduğuna bakın; Covid-19 ile neler olduğuna bakın; sokaklarda, Siyahlar ve Beyazlar, süper zenginler ve diğer herkes arasında,  polis ve siviller arasında, işsizlik ve teşvik paketleri ile neler olduğuna bakın ve bu liste sonsuzdur. Nereye bakarsanız bakın, iyi bir şey bulamazsınız. Elbette tek istisna benim. İnsanlar berbat, ama ben? Bende yanlış bir şey yok. Hepimizin düşündüğü bu değil mi? Ve eğer hepimiz böyle düşünüyorsak, belki çok azı hariç, dünyamızın olduğu gibi olması bir mucize midir?

Kabala bilgeliğinde, olaylara oldukça farklı bakarız: Mişna’da (Sanhedrin 4: 5) şöyle yazılmıştır, “Her bir kişi ‘Dünya benim için yaratıldı’ demelidir.” Likutei Moharan kitabına göre, “Bütün dünya benim için yaratıldıysa, her zaman dünyanın ıslahına bakmalı ve derinlemesine araştırmalı, dünyanın ihtiyaçlarını karşılamalı ve onlar için dua etmeliyim.”

Başka bir deyişle, dünyanın kötü olduğu gerçeği, diğer insanların kötü olması ve iyi olan tek kişi benim olmamdan dolayı değildir. Aksine,  kötüdür çünkü ben “Dünyanın ıslahına her zaman bakmak ve derinlemesine araştırmak, dünyanın ihtiyaçlarını karşılamak ve onlar için dua etmek” görevimde ihmalkar davranmışımdır. Yani, kötüdür çünkü görevimi yapmıyorum; insanların acı çekmesi benim hatamdır.

Ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için yapmamız gereken çalışmanın türüne baktığınızda, tek işimizin bağlılığımızı güçlendirmek olduğunu göreceksiniz. Birbirimizle ve bir bütün olarak doğayla ilişki kurma şeklimiz dışında, dünyada başka hiçbir şey yanlış değildir. Kabala bilgeliği, her bir kişiyi dünyanın durumuna karşı, tamamen sorumlu olarak görür, hiç kimseyi hariç tutmaz. Neden dünya hakkında hiçbir şey yapamadığımız, güçlü insanların veya ülkelerin bağ kurmamızı engellediği veya onların dünyanın gerçek yıkıcıları oldukları hakkında, kendimize milyonlarca hikaye anlatabiliriz. Bu hikayeler doğru olabilir, ancak yine de kendimize, bir fark yaratabileceğimiz bir yerde elimizden gelenin en iyisini yapıp yapmadığımızı sormalıyız. Çünkü eğer yapmadıysak, o zaman dünyanın kötü durumunun suçlusu biz oluruz. Hepimiz bu önermeye göre hareket etseydik, dünya kesinlikle harika bir yer olurdu ve hiçbir iş adamı veya medya patronu onu daha kötüye doğru değiştiremezdi. Dünyamızın gelişmesi için gereken tek şey, bunu yapma kararlılığımızdır.

Yeni Yılınız kutlu olsun.

2020’nin Dersleri

Koronavirüs salgını, sanki dünya savaşı çıkmış gibi dünya çapında öylesine bir patlama yaptı ki ekonomik krize, umutsuzluk ve korku hissine yol açtı. İnsanlar neden toplumda önemli değişiklikler yaparak, dünyayı yeniden inşa etme ihtiyacını hala anlamadılar?

Gerçek şu ki, herkes kendi kişisel, bireysel egoizmiyle hareket eder. Bu nedenle, dünyada ve diğer insanlarla ilgili neler olup bittiğini hiç kimse umursamadı, önemli olan sadece onu kişisel olarak ilgilendiren şeydi. Başkalarının nasıl acı çektiğini izliyorduk ve pek etkilenmedik. Asıl önemli olan, kendimizi iyi hissetmemiz ve kendimizden emin bir şekilde var olup başarılı olabilmemizdir.

Ama işte aniden kendimizi farklı bir dünyada buluyoruz ve toplumun, çevrenin, ülkenin, insanların ve dünyanın, her şeyin birbirine bağlı ve birbirine bağımlı hale geldiğini hissediyoruz. Birbirimize ölümcül bir virüs bulaştırıyoruz, özgürce seyahat edemiyoruz ve karantina emirlerine uymak zorunda kalıyoruz.

Bir taraftan, daha önce var olan ve dünyanın etrafında uçmamıza, seyahat etmemize ve birbirimizi tanımamıza izin veren faydalı bağları koparmak zorunda kaldık. Bunun yanı sıra, kendimizi daha da izole etmeye, maskeler takmaya, eldivenler giymeye ve aramızda iki metrelik mesafeyi korumaya mecbur bırakıldık.

Çok hoşumuza gitmeyen bazı yeni zorunlu kurallar uygulamaya konuldu. Sanki doğa bize şunu diyor: “Eskisi gibi davranamazsınız, kendinizi birbirinizden uzaklaştırmalısınız. İstediğiniz yere gidemez ve dünyayı gezemezsiniz, çocuklarınızı okula ve anaokuluna gönderemezsiniz.”

Doğanın aramıza bir kama yerleştirdiğini ve aramızdaki bağın ne olması gerektiğini bize öğrettiğini hissediyoruz. Bağın, yeni, iyi ve doğru olabilmesi için, Koronavirüsün bize öğrettiği yeni yasalara uyması gerekiyor. Bu yasalara uyarsak, o zaman birbirimizle iletişim kurabiliriz ve eğer uymazsak, o zaman birbirimize yaklaşmamalıyız.

Doğa bizlere insanlar arasında yeni iletişim biçimleri öğretmeye başlıyor ve yakında bunun bizim yararımıza olduğunu anlayacağız. İnsanlarla ancak, kendi çıkarım için değil onların çıkarları için hareket edersem bağ kurabilirim. Doğanın bize öğrettiği ders budur. Karantina vasıtasıyla, iletişim kuramama, uçma ve seyahat edememe vasıtasıyla, bizlere ancak birbirimizi önemsememiz ve başkalarının iyiliğini düşünmemiz durumunda iletişim halinde olabileceğimizi göstermekte.

Yürüyüşe çıkabilir, başkalarını ziyaret edebilir, iletişim kurabilirsiniz ancak sadece birbiriniz hakkında iyi düşünürseniz ve kendinize değil, başkalarına önem verirseniz. Doğa bizlere yavaş yavaş iyi ilişkileri bu şekilde öğretecektir.

Eğer medya, doğanın, insan toplumunu değiştirmesine yardımcı olmak, onu bir sonraki aşamaya taşımak ve hangi tür ilişkilere gelmemiz gerektiğini tüm insanlara iletmek için nasıl davranılması gerektiğini anlayan Kabalistlerle işbirliği yaparsa, bu hızlı ve acısız bir şekilde gerçekleşecektir.

Aramızda nefretin üstünde bir bağ kurmak için “Her insan komşusuna yardım edecek”, böylelikle iyi ilişkiler olmadan, geleceğin imkânsız olduğunu anlarız. Onlara kısa ve kolay bir yoldan mı yoksa dünya savaşı da dahil olmak üzere, ıstırabın uzun yolundan mı ulaşacağımız bize bağlıdır.

İnsanlığın geçiş döneminden ne kadar çabuk geçeceği ve insanlar arasında nasıl yeni bağlar kuracağı, Kabalistlere ve medyaya bağlıdır, böylece doğa üzerimizde baskı yapmayı ve bizi sınırlandırmayı bırakır. Herhangi bir dışsal baskıya ihtiyaç duymayacağız çünkü bizim için neyin iyi olduğunu kendimiz anlayacağız.

En Doğru Soru

Yorum: Biri size şöyle yazmış “Herkes bir aşı bulunmasını hayal ederken siz virüsü övüyorsun. Aşının yardımcı olmayacağını söylediğiniz zaman, herkese gülüyor gibisiniz. Bunu neden yapıyorsunuz? Bizi umudumuzdan mahrum bırakıyorsunuz.”

Cevabım: Hayır! Bir aşı olacak, sonra başka bir virüs olacak ve başka bir aşı olacak sonra başka bir virüs olacak. Bunların hepsi meydana gelecek.

Ben acı çekmenizin bir savunucusu değilim, ben, acıların sizin tarafınızdan doğru değerlendirilmesi ve sizi doğru sonuca götürmesi için varım, böylece virüsler gerçekten var olmasın diye, var oluşunuzu değiştirmek isteyebilirsiniz çünkü sizler dünyaya, topluma, insanlara karşı yanlış davranışınız ve tutumunuzla virüs üretiyorsunuz.

Öyleyse yapılacak en iyi şey kendinize şu soruyu sormaktır: “Dünyayı nasıl virüssüz hale getirebilirim?” Hepimize bu konuda iyi şanslar!

Twitter’da Düşüncelerim / 4 Ocak 2021

Salgın, herkesi herkesten bağın her derecesinde ayırdı. Ancak, tam da bu sayede herkes arasında gerçek bir bağ kurma ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Bunu anladıktan sonra insanlık kendi üzerinde çalışmaya başlayacaktır.

Tam karantina ilanı, hükümetin karar alma sistemindeki tam bir başarısızlığın, tam bir kaosun kabulüdür. Herkes öyle düşünüyor! Bu, insanlar çözümün virüsle doğrudan savaşmaktan ziyade sosyal birlik içinde olduğunu anlayana kadar devam edecek.

“2021, Kötümserlik Ve İyimserlik Arasında Mı?” (Thrive Global)

Yeni bir yıl, her zaman yeni bir başlangıçla ilişkilendirilir, özellikle fırtınalı bir yıldan sonra insanlar tamamen unutmak isterler. Bu, insanlığın yaşadığı, gözlerini kapayan ve “Artık korkmuyoruz, dışarıda hiçbir şey yok” diyen küçük çocuklar gibi davranarak, kendini korumanın doğal bir biçimidir. Aksine, geride bıraktığımız yıl,  iyi bir geleceğe doğru, dünyanın yeni bir başlangıcını yapmak için aramızdaki bağın önemi konusunda aydınlatıcı olarak öğrenilen büyük derslerden biri olmuştur. Her şey bizim birliğimize bağlıdır.

İnsanlık iki tarafa ayrılmıştır – kötümserler ve iyimserler, sol eğilimli ve sağ eğilimli, erkekler ve kadınlar. Doğa farklı bir gerçeklik yaratmıştır, ancak birbirimizi tamamlayıcı bir şekilde birbirimizle bağ kurmayı öğrenirsek, tüm nüanslar ve farklılıklar, güzel bir şekilde bir araya gelecektir. Böyle bir birleşme, hiçbir parçanın tek başına ulaşamayacağı türde bir bütünlük yaratacaktır.

Bardağın yarısını boş olarak mı yoksa dolu olarak mı görüyorsunuz? Yaşam hakkında kötümser veya iyimser olmak, büyük ölçüde beynin işleyişiyle belirlenir ve genlerimiz tarafından etkilenir. Eğer öyleyse, ortaya çıkabilecek her türlü duruma nasıl dengeli bir yaklaşım inşa edebiliriz?

Sürekli iyimser olmak ideal değildir çünkü örneğin, belirli bir durumun özünde olan tehlikeyi fark etmeyiz, başımız belaya girebilir. Öte yandan, her zaman kötümser olmak da iyi değildir. Bir elektrik sistemindeki pozitif ve negatif gibi, bu iki eğilimi, dengeli bir şekilde nasıl birleştireceğimizi öğrenmemiz gerekiyor.

Derinlemesine bakarsak, her kötümserin içinde biraz iyimserlik olduğunu ve bunun tersinin de olduğunu görürüz. Bu, bizlerin, karşıt niteliklere sahip başkalarıyla bir şekilde bağ kurabileceğimiz ve iletişim kurabileceğimiz ortak bir noktaya sahip olmak için, inşa edilme şeklimizdir. Yani reddetme, ayrılık ve nefret güçlerinin eksi tarafındaki her niteliği tamamlamak için, artı tarafta birlik ve sevgiyi ifade eden tamamlayıcı bir nitelik vardır. Dengeyi böyle elde ederiz.

Hayata bakış açımızı iyileştirmek için, değişik insan çeşitleriyle bağ kurmamız gerekir. Şunu bir düşünün: sadece iki göze sahip değiliz, beynimiz de ikiye bölünmüş durumda. Tam bir çalışma sistemi oluşturmak için, karşıtların kombinasyonu gereklidir. Son yıllarda bu anlayış, bilim, teknoloji ve diğer çeşitli yenilik alanlarında içselleştirilmiştir. En önemli projeler, çok yüksek düzeyde bütünleşme gerektirir.

Araştırmalar, iyimser insanların ilerleme ve büyümeye odaklanma eğiliminde olduğunu, kötümserlerin ise öncelikle güven ve istikrarla, riskli eylemler yapmamaya dikkat ettiğini gösteriyor. İki eğilimin doğru kombinasyonu, bizi en iyi şekilde güven ve güvenlikle ilerletebilir.

Doğuştan içimizde olan eğilimler değiştirilemez, ama şekillendirilebilir ve yönlendirilebilir olan şey, onların kullanılma şeklidir ve bu, başkalarıyla bağ kurarak mümkün olur. Bu nedenle, değişmek için sürekli özeleştiri yapmak veya kendimize işkence etmek faydasızdır. Başkalarıyla ilişkiler geliştirmeye odaklanmak çok daha iyidir, bu da daha yüksek bir seviyede yeni başarılara ulaşılmasına yol açar. Derin bağların oluşumu,  başkalarını kontrol etme isteğine yönelik doğal egoist eğilimimizi, bizden farklı birisine karşı sahip olduğumuz doğal reddi aşma çabalarını gerektirir.

Geniş anlamda, her toplum farklı bileşenlerden ve farklı insanlardan oluşur ve yıldan yıla türler zıt arasındaki mücadeleler daha güçlü hale gelir. Ancak, içinde yaşadığımız küreselleşmiş dünya, bizi birbirine yaklaştıran tek bir bağlantılı ağdır. Zorunluluktan dolayı, giderek birbirimize bağımlı hale geldiğimiz böyle bir gerçeklikte, ancak karşılıklı garantiyle birbirimizi tamamlarsak, insanlığın çökmemesini ve kaçınılmaz sonuna gitmemesini sağlayacak, istikrarlı bir sistem inşa edebiliriz.

Zamanımızın zorluğu, hepsi arasında bir denge kurarken, her bir bireyin farklılığını ve benzersizliğini korumayı öğrenmektir. Böyle bir süreç bizlere yeni, bütünleyici, tamamlayıcı, paylaşılan bir akıl ve varoluşun yeni bir boyutuna, bağlı ve güzel bir boyuta geçecek duyguları açacaktır. Doğa gibi, hayatın dokusu gibi. Bu nedenle, Yeni Yıl için belirleyebileceğimiz en iyi çözüm, birbirimizle daha yakın bağa doğru ilerlemektir.