Category Archives: Aile

Acı Olan Her Şey Kötü Demek Değildir

Acı Olan Her Şey Kötü Demek Değildir

Tarihimize bakacak olursak, sürekli olarak geliştiğimizi görürüz. Bitkisel ve hayvansal seviyeler yüzyıllardır zorlukla değişirken, biz birbiri ardına gelen nesiller vasıtasıyla, hatta tek bir nesil süresince geliştik.

Örneğin ben yaşamıma geçen yüzyılın ilk yarısında başladım ve şimdi 21.yüzyılda dünyanın nasıl değiştiğini görüyorum. Eskiden insanlar köylerine, kendi topluluklarına ve küçük kasabalara bağlıydılar, bugün ise her şey dinamik ve düşünce biçimi, hayata yaklaşım gibi konularda çok daha farklı.

Dolayısıyla şöyle bir soru akla gelebilir: Doğmuş olmamız ve yaşamamız yeterli değil mi? Neden değişmek zorundayız? Şu gerçektir ki, yeni doğmuş bir bebek anlamlı bir yetişkin hayatı yaşamaya başlamak, bir aile kurmak, çocuk sahibi olmak ve edindiği tecrübeleri onlara geçirmek için büyümek zorundadır. Neden insanlar hayvanların nesil zincirinden ayrı olarak, ek bir gelişime gereksinim duyarlar? Bu mücadele nerden kaynaklanmaktadır? İnsan gelişiminin amacı nedir? Bu bizim fark edemediğimiz bir şeydir.  (daha&helliip;)

Yeni Bir Dünya

Doğumun Mutlu Sancıları

İşsizliğin daha çok artacağı yeni bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Halen dünyada iki milyon işsiz insan var. Gelecek yıl içerisinde bu sayı daha da artacak. Bu insanlar, hem kendileri hem de bütün olarak toplum ve hükümetler açısından depresyondan kanlı devrimlere ve savaşlara kadar, geniş bir yelpazede büyük sorunlara yol açacak.

Bu sebeple organizasyonumuz integral eğitim fırsatlarını araştırmakta ve işsiz olan insanları eğitecek bir kurs programı hazırlamaktadır. Bu kursun değişen dünyaya uyum sağlamalarında onlara yardım edeceğini ve arkadaşları, ailesi, toplum arasında, ülkesi ve çağdaş dünyada kendilerini daha iyi anlamaları ve hissetmelerine olanak vereceğini, umuyoruz.

Bu tarz konuşmaların gerekli olduğuna ve bunlar söylenmeden dünyanın hızla bir felakete doğru sürükleneceğine inanıyoruz. Hükümetleri ikna ettiğimizi ve tüm dünyanın zorunlu olarak bu dersleri öğretmeye başladığını düşünelim. Bazı ülkelerin, pratik faydaları sebebiyle bu projeyi uygun gördüğünü ve başka bir çıkış yolu olmadığını anladıklarını, farz edelim. Diyelim ki, hükümet bursu alarak bu dersleri çalışan, 30-40 yaş aralığında bir grup işsiz insan var. İlk toplantımızda etraflarında olup biten değişimleri anlamalarına yardım etmek için, onlara ne derim? Hayatlarını yeniden düzenlemeleri ve anlamaları için, onlara ne öğretirim?  (daha&helliip;)

Kadınların Şikâyetleri Hakkında

Soru: Aile içinde sık sık olan bir durum vardır: Kocanın karısına olan şikâyetinden çok kadının kocasına olan şikâyetleri vardır.

Cevap: İşte bu tatminsiz hissetme durumunun sürekli olması tipik kadın doğasından dolayıdır. Bir çift burada dengeyi aramamalıdır. Doğal olan bir şey ne kınanmalı ne de övülmelidir.

Tabi ki bir kadın büyük tatminsizlik hisseder. Adamın genellikle şikâyeti ‘‘sadece beni yalnız bırak’’ olan basit bir cümleyle sınırlıyken, şikâyetlerin %90’ı kadından gelir.

Yolumuz budur ve bu niteliklerle bizler birbirimizi tamamlamamız gerekir. Buna göre erkek ve kadının farklı rollere sahip olduğu anlaşılıyor.

Adam ne parça sağlamalıdır? Kadın bağı korumak, erkeğin ihtiyaç duyduğu her şeyi sağlamak ve onun için her şeyi yapmayı hazır olduğundan, kadının tüm isteği erkeğin ilgisidir. Bütün bu olanlar kadının doğasıyla alakalıdır. Buna göre adam sürekli sıcak ve ilgili olan doğal tutumunu, dürüstlüğünü göstermelidir. Bu bir kadın için çok kolayken, bir adam için çok daha zordur. Bir adam kadına özen gösterdiğinde, kadının çabası için yakıt sağlamış olur.

Bu yüzden, bir adam kibarlığını açığa vurmalıdır ve bu onun için zordur. Eğer kadın ondan gelen doğru tutumu hissederse, kadın birçok şeyi değiştirmelidir ki bu onun için kolay olandır.

Bunlar manevi köklerin sonuçlarıdır ve bununla ilgili yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur.

16/7/12 Tarihli Yeni Hayat Konuşması’ndan Alıntı

Neden Birbirimiz İçin İyi Bir Eş Değiliz?

Soru: İntegral eğitim kurslarındaki tartışmaların odağında ailesel ilişkilerle ilgili olarak sorular ortaya çıkmakta çünkü insanlar aile için problemlerden yorgun düştü ve insanlar ailelere ihtiyacı olmadığını hissediyorlar. Bir kişiye bir ailesi olması gerektiği fikri nasıl açıklanabilir? Bir kişinin gelişimi için bu tür ilişkinin sağlayacağı yarar nedir?

Cevap: Yakın zamana kadar insanlar çok ilkel yaşarlardı: Kasabalarımızı terk etmezdik, kişisel ilişkilerimizin yanı sıra cinsel hayatımızda ilkeldi – hiç bir şey talep etmezdik.

Bugün insanlar her geçen yıl hatta daha hızlı frekanslarda değişiyorlar. Eski aynı şeylerle tatmin olmuyoruz. Eğer sevdiğim bir kızla evlenirsem ve gerçekten yirmili yaşlarımızda birbirimize yakışsak bile daha sonra otuzlu yaşlarımda bu aynı kızı artık sevmiyorum. Ve ellili ve altmışlı yaşlarımda ise ikinci kadını da artık sevmiyorum. Ne yapılabilir? Bakış açılarımızın benzemediğini hissediyoruz ve bu hiç kimsenin suçu değil.

Bugün deneyimlediğimiz şey içsel gelişimimizin şiddetidir ve bu ne kadar hızlı değişiyor olduğumuzdur.

Bu sebepten dolayı, hiç kimse uzun – zaman evliliğini insanlara dayatamaz, özellikle şimdiki bu zamanda. Evlilik için çok ciddi teşvik edici bir sistem bulunmalı öyle ki insanlar evliliğin net bir yararını görebilsinler zira onlar alışkanlıkların, sorumlulukların, manevi ve fiziksel uyumsuzluklarını eşiyle beraber geçirdiği on veya on beş yıl sürecinde geçersiz kılmalıdırlar. Bu nasıl olabilir?

Daha yüksek bir düşünce var olmalıdır, bu dünyamızdan daha yüksek bir şeyler olmalı öyle ki sadece evliliğin içinde edinilebilecek bir ödül.

24.09.2012 Tarihli Kabala TV’den, ‘‘Bir Sosyal Çevre İnşa Etmek’’

İntegral Eğitim Beşikte Başlar

Soru: İntegral aile veya aile de ki integral (entegre) ilişki nedir?

Cevap: İntegral bir aile sözkonusu olduğunda ideal olan ilk yıllarından, tam anlamıyla beşikten itibaren çocukların birbirleri ile düzgün etkileşimini sağlamak gereklidir. Ebeveynlerin şunu anlaması gerekir, çocuklarını eğitmeliler çünkü onlar toplumun ayrılmaz bir üyesi olacaklar, işte ozaman iyi, kolay ve güvenli olacak. Ama önce, bu ruhla ebeveynleri eğitmeniz gerekir, daha sonra bu zincir herkes birbiri ile bağlantılı olana kadar devam edecek, özellikle ailede.

Bence bir aile ve çocuk sahibi olmayı planlayan, tüm bu integral eğitimi almamış olan insanlar, en azından kısa bir ders almaya başlamalı, sonradan haftalık dersler, tv dersleri ve bilgisayar aracılığı ile düzenli olarak desteklenmelidir. Bu zorunlu olmalıdır.

Sonuçta, bir kadın hamilelik sırasında her türlü tavsiyeyi inceler. Bu nedenle eğer integral eğitim kursuna kocası ile haftada bir kez gelir ise, bu aile için iyi olacaktır, ayrıca kocası ile iletişim içinde olması da ve sonrasında çocuğun eğitimi için de.

Eğer biz bu eğitimi tanıtırsak tamamiyle farklı bir nesil göreceğiz, hem kalitesine göre hem de piramitin geri kalanına göre. Çocuğun entegre eğitimi ailede gizlidir, sonrasında doğal olarak anaokulu, okul hayatı, hatta iş yeri ya da herkesin alma şansı olduğu integral kurslarla entegre eğitimi sürdürmek zorundayız. Daha sonra sadece basit bir destekleyici yapı olmalı.

Evlilik Hazırlığı

Soru: Çocuk gelişim sistemine bakıldığında sıfırdan üç yaş’a ve üçten altıya gibi belirli dereceler vardır. Aile içi ilişkilerde herhangi bir aşama var mıdır?

Cevap: Evlenmeden önce, kızlara ve erkeklere özel anotomi, fizyoloji, psikoloji ve integral eğitim kursları almalarını kesinlikle tavsiye ediyorum. Diplomalarını alana kadar evlenmemeleri için onlara zaman tanırdım. Bırakalım istedikleri gibi birbirleri ile anlaşsınlar.

Bir çok insanın zamanlarını, imkanlarını, enerjilerini ve sağlıklarını bir aile oluşturmak için harcamaları ve başarısız girişimlerde bulunmaları nekadar üzücü. Hala da farkedilmedi.

Kimlerden bahsettiğimin önemi yok, herkes incinmiş hissediyor özelliklede çocukları olanlar. Siz boşanabilirsiniz fakat çocuklar kalır. Çocuklar babalarının gidişini ihanet olarak görürler. Babaları çocuklarla çok zaman harcasa, onlarla aynı çatı altında birlikte yaşasa, onları hediye yağmuruna tutsa bile, yine de çocuklar onu hain olarak görürler. Ama o aile ile kalırsa, çocuklara çok zaman ayırmasa hatta onları cezalandırsa bile o onların babalarıdır.

Gençlere yaşamdaki sahneleri göstermek tüm bunları onlara açıklamak gerekir. Onlar hissedecektir. Sonra onlar girdikleri toplumda tamamen farklı bir tutum geliştirecekler.

Yalnızlık Hissinden Nasıl Kaçınırız?

Soru: Bir Psikolog olarak, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde integral deneye katılan kadınlarla iletişim kurmak için bir fırsatım oldu. Bazıları zamanlarının çoğunu yalnız kalarak harcadıklarından ötürü şikayet ettiler: Kocaları bütün gün meşgul; çocuklar küçük ve tamamen çocukların ne yaptıkları ile ilgilenmeli; Onların kız arkadaşları ile görüşebilmesi için hiç zamanları yok. Hayatlarını nasıl organize edeceklerini anlamıyorlar. Onlar ne yapmalı?

Cevap: Bence bu kadınlar diğerlerinden uzaklaştığını hissetmeyecek eğer biz doğru bir hazırlık sunabilirsek, onlara bilgisayar kullanmayı öğretin ve televizyon ya da bilgisayar üzerinden sürekli sanal iletişim programları ile yeni oluşturulan topluluğun tüm haberlerini eğitim ile birleştirin. Buna ek olarak, kadınların Skype veya diğer programlar sayesinde etkileşim içinde olmaları, birbirlerini görmeleri ve iletişim kurmaları gerekir. Onların ortak bir sanal gerçekliğe sahip olmaları gerekir.

Biz kadınların iş yerinde ve evde meşgul olduğunu anlıyoruz ve bir kadın herhangi bir toplumda çalışmasa bile onlar erkeklerden çok daha fazla evde çalışıyorlar. Kadın “ev”dir. (Ev sahipliği yapmaktadır.) Kendi doğamızdan ne kadar ayrılmış olsakta bu hala onun amacıdır. Belki bunları duymak hoş değil, fakat bu doğanın temel parçasıdır, bu yüzden dikkate almak gerekir.

Bir kadının tüm güncel yükümlülükleri arasında kadına, ortak harekete katılması için fırsat verirsek o büyük bir toplumun parçası olduğunu hissedecek, büyük hareket ve bu yeterli olacak. O koruyacaktır. Kocasının faaliyetlerine hak verecektir. Bu topluluğa tamamen katılmak için bu ona yeterli olacaktır.

Eğer Gölge Yoksa O Zaman Güneş de Yoktur

Kutsal kitaplarda denir ki: Bir kadın bir erkeğin kaburgasından yaratılmıştır. Orijinal İbranice’de “kaburga” kelimesi hem kaburga ve hem de gölge anlamına gelir.

Şöyle ki bir kadın bir erkeğin yansıması olarak yaratılır ve bu sebepten dolayı kadın erkeğine yardım etmeli, onay ve buna göre tavsiye vermelidir. Aynı zamanda şöyle yazılıdır: “Kadını dinle”.

Bir kadın, bir anne, bir ev hanımı, sorumlu bir kadın olmalıdır. Evin içindeki işlerin kendisinin sorumluluğunda olduğunu hissetmelidir ve kocasının sorumluluğu ise evin dışındaki her şeydir.

Ev işleri ile ilgili olan tüm konularda erkek karısına mutlak bir şekilde güvenmelidir ve bunun dışında çözülmesi gereken konularda ise kadın erkeğine güvenmelidir. Onların birbirlerini desteklemeleri bu şekildedir; öyle ki “kadın kocasının gölgesi olarak var olur” denen kutsallık cümlesine denk gelebilsin.

Eğer gölge yok ise o zaman güneş de yoktur. Bu, psikolojik bir bakış açısından ilginç bir şekilde geliştirilebilen bir kinayedir. Bir erkek ve bir kadın bu şekilde birlikte var olurlarsa onların üzerine güneş yansır ve onlar gelişirler.

03.05.2012 Tarihli İntegral yetiştiriliş Üzerine Bir Konuşmadan

Toplumun Beni Hürriyetimden Yoksun Bırakma Hakkı Var mıdır?

Baal HaSulam, ”Hürriyet”: Bizler, bireyin hürriyeti konusundaki cümleyi şimdi açık bir şekilde anlama noktasına ulaştık. Tabii ki bir soru oluştu: ”Topluluk bireyin hürriyet hakkına el koyma yetkisini nereden aldı ve yaşamındaki en değerli şeyini, hürriyetini, nasıl esirgedi?” Görünen şu ki, buradaki zorlayıcı kaba kuvvetten başka bir şey değil.

Toplu ilgi alanları bireysel ilgi alanlarından daha önemli ise ne yapmalıyız? Toplum beni bu şekilde yapmaya zorlamalı mı? Bunu zorla yaptırmanın bizlere faydası olur mu? Bu yüzden eğitime ihtiyacımız var.

Ebeveyn, çocuklarının hangi inanca ait olacağına dair kararlar alır, hangi okula gideceğine, nasıl bir eğitim alacağına dair ve hangi bakış açısı ile yontulacağına karar verir. Aslında onların yaşamlarını önceden belirleyip tanımlarlar. Böyle bir hakka sahip midirler?

Aynı zamanda, anne ve baba çocuklarının var olmasından itibaren onların geleceğini önceden belirlerler; daha fazlası, onlardaki belli karakter özelliklerini harekete geçirirler.

Aile, çocuk yuvası, okul ve çevre tüm bu faktörler birlikte bir bireyi oluşturur ve bu suretle, 15-20 yaşına gelen birey, herşeyin kendisi için önceden karar verilmiş kimse olur. Toplumun benimle ilgili ve kendilerinin benden talep ettiklerini benden elde etme konusunda hangi hakları vardır: Çörek, pasta, ekmek parçası veya simit gibi? Nitekim bu böyle yürür ki.

Bu tarz kurallar çoğunluğa uyma kanunundan ortaya çıkmıştır. ”Çoğunluk” bilinçli, hisseden ve anlayan bir toplum; genel refahın, her bireyin tüm bireylerin toplandığı bir bütün ile ilişkisine bağlı olduğunu kavrayan toplum anlamına gelir. Yani anlatılmak istenen, birey kendi bencilliğini ortadan kaldırır ve toplum ile bir bütün halinde bağ kurar.

Bu durumda, herkesin toplum veya ailenin kollektif ilgi alanları konusunda çalışma yapmasına ihtiyaç vardır. Daha fazlası, toplum, içinde barındırdığı üyelerine bu kurallar konusundaki eğitimi sunmakta da sorumludur. Bu nedenle, denir ki babası oğluna bir ”zanaat” öğretmelidir. Bizler burada aynı sistemden yani ihsan etmeyi öğretmekten bahsediyoruz.

Nitekim evrensel karmaşık sistemin kanunu kaçış olmaksızın gözlemlenir. Birey ne olduğunu başından bilir ”çarklar”dan biridir ve düzgün şekilde görevini yapmalıdır. Fakat kötülüğe meyilli olmasına rağmen ”çark” görevini yapan bireyin, tüm sistemi ifşa etme, gücünü elde etme, bilgelik kazanma ve  tüm çevreyi tamamıyla büyük bir kanalı idrak edebilme fırsatı vardır. Bu suretle Yaratan’ın seviyesine doğru yükselir.

Özünde ”çoğunluğa uyma” Yaratan’a uyma anlamına gelir. Çevre ve Yaratan aynıdır: Genel ihsan etme kuralı, herkesi kuşatan ve veren kuvvet. Fakat başlangıçta bizler, kırılamayan global bağ konusundaki açıklamalarımızı kısıtlarız; bu da bize bütünsel birlik dışında başka alternatif bırakmaz. Bizler Yaratan’a ihsan etme çalışmasını, şu anki şeklinde olduğu gibi, topluma ihsan etme çalışması olarak tanımlarız.

5.1.2012 tarihli Günlük Kabala Dersi’nden 4. Bölüm, ”Hürriyet”

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 7 Ocak 2012,  19:10’da yayınlanmıştır.

Geçiş Döneminde Yaşanan Zorluklar

Yeni gelişim düzeylerine geçişi hep küçük krizler teşvik etmiştir: Eğitim, sosyal, finansal ve diğer sistemler gittikçe bozulmaya başladı. Evlilikler ayrılıkla sonuçlanmaya, yavaşça fakat düzenli bir şekilde yayılan yasa dışı uyuşturucu madde kullanımı ise alkolizme baskın çıktı. Bir anda terörizm belirgin bir hale geldi.

İnsanlığın tedirginliği açığa çıkıyor. Bu, yaşamın tüm safhalarındaki acizlik ve aksaklıklar sonucu oluşan, bencil kurallara göre inşa edilmiş ve herkesin sadece kendisi ile meşgul olduğu durum yani : ”Bu senin, bu benim ve sakın bu sınırı geçme” anlamına gelir. Herkes kendi özgürlüğünü ve kişisel özel alanını savunur. Şimdi ise, doğa aramızdaki sınırları yok eder, duvarları yıkar ve bizi, bizim uzak kalmak istediğimiz, hazır olmadığımız toplu ve ortak yaşam biçimine doğru sürükler.

Egolarımızın derecesi çok küçük iken bizler herşeye açık idik. O zamanlar tek bir aile şeklinde bir köyde yaşayıp yaşamadığımız bizim için pek farketmezdi. İnsanlar kapılarını kilitlemek zorunda değillerdi ve birbirlerine karşı daha candan, daha naziktiler. Kocaman bir aile (ebeveynler, çocuklar ve torunlar) bir odayı paylaşabiliyorlardı ve birbirlerinden çekinmiyorlardı.

Şimdilerde ise bunlar farklı. Büyük bir bencillik ile bizler birbirimizden ayrıyız. Herkes kendine ait ayrı bir oda istiyor, ya bilgisayarın arkasına saklanmayı ya da telefonla meşgul olmaya gayret ederek diğerleri ile olan bağlantılarını mümkün olduğu kadar aza indirgiyor. İnsanlar artık aile olup birleşmiyorlar fakat daha çok cinsellik için beraber olup birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Fakat bir anda doğa bu ayrılıkları ortadan kaldırmaya başlıyor ve böyle yaparak bizim birbirimizden kopmamızı önlüyor. Şu anki yaşadığımız kriz, bugüne kadar yaşamış olduğumuz krizlerin en büyüğüdür. Bunu geciktirmek için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz, gerçeğe aykırı beyan veriyoruz. Fakat bu durum daha alçak seviyelerdeki, birbiri ile hala bağ içinde olan toplumda kendini gösteriyor.

Şu sıralarda aile krizi diye birşey pek yok çünkü ailelerin zaten birbiri ile bağları kopmuş. Ailelerin yarısından fazlası kendiliğinden aile sayılmaz ve hiçbir şekilde kendilerini yeniden düzenlemek ve canlandırmak arzusunda değillerdir. Evlenmek istemeyen kimselerin sayısı %70’e kadar ulaştı. Bugün üyelerinin birbirlerine karşı iyi, sevgi ve saygı ile davrandığı aile neredeyse bir eski zaman modeli durumuna düşmüştür.

Diğer ikinci bir temel sorun ise uyuşturucu sorunudur. Bizler bu çirkin hadiseye itaat ediyoruz; bununla savaşımız yumuşak ve ılımlıca. Fark ettiğimiz bunun mani olamadığımız korkunç birşey olduğu çünkü içinde yaşadığımız toplum ve bu yaşam bizi kaçış yapmaya doğru farklı yollar aramaya itiyor.

Bir sonraki problem ise gençliği nasıl yetiştireceğimiz. Şu sıralarda nüfus zayıf, insan sayısında artış pek yok ve insanlar çocuklarını nasıl yetiştireceklerini, nasıl bakacaklarını bilemiyorlar. Ebeveynler çocuklarını hem geceleri hem de gündüzleri hem de gün içerisinde bırakıp ilgilenmiyorlar. Çocuklar artık aileleri ile birlikte büyümüyorlar ve bağ olmadan, nesiller arası mesafenin arttığı bir dönemde yaşıyorlar. Gelecek nesli kaybetmek üzereyiz fakat kimse onlar hakkında pek endişe duymuyor. Bizler ortaya ”Çocuklarımızın yetiştirilme tarzının iyi veya kötü olmasının farkı ne olacak; değişen ne olacak ?” diyerek konuşuyoruz. İşte bu bizim düşünce tarzımız ve problemin özünü bile uzaktan yakından kavrayamıyoruz.

Anlaşıldığı üzere önceki yaşanmış tüm krizler bizler için yeteri kadar felaket değildi ve aynı zamanda kendimizin tüm yaşam ayrıntılarımız ile iflas etmiş bir zihniyet içinde olduğumuzun farkındalığına da bizi ulaştırmadı. Gelişim süreci daima küçük ve zayıftan büyük olanlara doğru etkili olur. Bu çocuklarımızı cezalandırmamıza benzer, yani önce onları başta ikna etmeye çalışırız sonra büyük bir kargaşa ortaya çıktığında ise onları tehdit ederiz. Bu noktada, hepimiz gayet ciddi bir süreçten geçiyoruz; bu ölümle kalım kadar mühim olan bir durum.

Doğa ve bizler arasındaki iki mühim çelişki dönemleri içinden geçiyoruz. Bütünsellik, bizim doğaya ve onun tüm sistemlerine karşı olduğumuzu fark etmemizi sağlar. Demek istenilen; önceden bizlerin tamamiyle birbiri ile bağ içerisinde olması gerekiyor iken birlik içinde olmamak için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz.

Beraber bağ içinde olmamız gerektiğinin iyi olduğunu anlıyoruz fakat bu duruma nasıl erişebileceğimizi bilemiyoruz. Dünyadaki herkes, eğer insanların eğitim, teknik, pedagoji ve kültürel sebepler nedeniyle birleşmeleri gerçekleşirse tüm bu durumu daha da kolaylaştıracağını idrak ediyor. Fakat nasıl egolarımıza karşı zıt davranabiliriz? Bizler bunu yapma yeteneğine pek sahip değiliz!

Burada yatan problem şu: Eğer birleşmemiz mümkün olmazsa aç kalacağız. Çok basit! Yiyecek, güvenlik, konut, ısıtma, fiziksel sağlık gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak durumda olamayacağız. Hayatta kalabilmek için tatmin edilmesine ihtiyaç duyulan beş temel ihtiyaç vardır.

Bu zamanda doğa bizi o kadar sıkıştırıyor ki eğer doğanın koşullarını karşılayamazsak beş temel ihtiyacımızı tedarik etmemiz mümkün olamayacak. Çevrebilimi gibi bir kavram güvenlik koşulumuzun bir parçasıdır. Yiyecek temin etmek ve ekolojik bir çevreyi tutabilmek konusunda başarısızız; ikisi de birbirine bağımlıdır ve biri diğerini etkiler.

Endişe, korku ve kargaşa insanoğlunu muhtemelen şiddetli önlemler almaya zorlayacaktır. Eğer birşey yapmazsak, bizim doğaya karşı olan direnişimiz ve karşı koyuşumuz bizleri, ıstıraba, savaşlara, yıkıma ve silinmeye doğru götürecektir. Bir noktada bizler tekrar hayatta kalabilme şansımızı tekrar değerlendirip birleşmemiz gerektiği sonucuna varacağız ve gelişimin dördüncü seviyesine ulaşacağız : ”İnsan” seviyesine.

16.1.2012 tarihli ”Bütünsel Eğitim Konuşması”ndan

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda Mart 2012’de saat 09:34’te yayınlanmıştır.