Daily Archives: Kasım 26, 2011

Yaşamak Ve Yalnızca Mutlu Olmak

Küçük bir çocuk için alışık olduğu beşiği gibi bu dünyadaki her şey de bize kalıcı ve sarsılmazmış gibi gözüküyor. Ancak onun içinden çıkmalı ve gerçekten güvenilir olup olmadığını kontrol etmeliyiz En önemlisi, toplumun etkisinin dışına çıkmamız gerekiyor. Eğer kişi “geçici ikametgah” diye adlandırılan yere çıkarsa ki bu bağımsız olmak ve dünyaya uzaktan, sanki uzaydan bakmak için kendine yeni bir çevre inşa ediyor demektir, bu durumda kişi Işığın daha da yakınına çekilir. “Bu hayatta” hiçbir şeyi değiştirmeden dünyayı “diğer tarafta” (egoizmin diğer tarafında) ifşa etmek, dünyamızı rasyonel bir şekilde geçici olarak değerlendirmek ve Yaratan’la birleşerek daimi ve kalıcı olanı ona eklemek önemlidir. Bu dünya bize sadece Yaratan’ın dünyasını mükemmel olan olarak değerlendirebilmemiz için verildi. Bu dünyada ve bir sonraki dünyada sevinmek için şu an içinde bulunduğumuz koşuldayken Üst Dünyayı özümsememiz gerekmekte. Buna, geçici olanı kalıcı olana, çöpü öze dönüştürerek, almanın önemini ihsan etmeyle değiştirerek erişilir. Bunları birbirleriyle değiştirip uyum ve mükemmelliği keşfetmeliyiz.

– 22/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır.

Ruhların Birleşmesi = Işık İle Eşitliğe Gelmek

Baal HaSulam sadece grup içinde birlik kurarak Işık ile birleşmenin mümkün olduğunu söyler. Başka türlü Işık bizi “algılamıyor”, zira ona benzemeye ihtiyacımız var. Ve hep beraber birlik olduğumuzda tam zıt form eşitliğinden ötürü prize giren bir fiş gibiyizdir. Işık bizi şimdiden içimizdeki tüm boş alanlarda etkileyebilir ve dersler esnasındaki arzumuza göre onları kendine benzer kılarak ıslah edebilir.

Baal HaSulam’ın makalelerinin çalışılmasının doğru yöntemini organize etmek adına onun en büyük oğlu olan Rabash babasının yazılarına bir bağlantı metodu yarattı. Eğer onu kullanırsak her şeyin doğru şekilde farkına varacağımızdan emin olabiliriz.

Bütün Kabalistlerin, içerisinde bu metodu uyguladığımız ve kendimizi Işığa benzer kıldığımız bir grubun gerekliliğinden bahsettiklerini unutmamalıyız. Kişi bunu yalnız başına yapmaya muktedir değildir. Kişi yüce manevi bir noktada var olsa bile birleşme olmadan daha yükseğe çıkamaz ve hatta edindiği derecede dahi kalamaz.  Kişi eğer yalnız çalışırsa 124. dereceye ulaşmış olsa bile en sonuncu, 125. dereceye yükselemez.

Eğer öğrencilerinden ayrılacak olursa ilerleyemeyeceğini ve sahip olduğu seviyeyi kaybedeceğini söyleyen Rabi Yosi Ben Kisma’nın hikayesini hatırlayın. Öğrencilerinin küçük ve onun onların hocası olduğu gerçeği önemsizdi: önemli olan şey bir arada olmalarıydı.

Eğer birleşme var ise Işık ile eşitlik vardır. Birleşme olmadan eşitlik yoktur. Bu tümüyle zaruri bir koşuldur.

16/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır.

Orta Çizgi

Soru: Orta çizgi nedir? İki çizgi (sol ve sağ) arasında doğru şekilde hareket etme yeteneği mi?
Cevap: Orta çizgi Işık ve arzunun birleşmesidir. Işığın kaynağı, yani Yaratan ile birleştirilmiş, arzu ve niyetten oluşan yapışmadır. Alma arzusunu, Yaratan’a memnuniyet ihsan etmek niyetiyle kullanarak kişi hazzın kaynağını, yani Yaratan’ı ortaya çıkartır. Arzu ve hazzın sadece insan ve Yaratan arasındaki bağı bulmak için bir araç olduğu ortaya çıkar. Bu üç bileşen: arzu, haz ve niyet bir bütün olarak bir araya gelir: Ben ve Yaratan.

– 22/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin birinci kısmından alıntıdır.

Güvenilir Evinden Çık Ve Bir Barakada Hayatını Sürdür

Yeni Yıl (Rosh Hashanah) bayramından önce, tövbe (Selichot) dönemi esnasında kötü olarak saptanmış egoist arzumuzun tamamını açıklığa kavuşturuyoruz. Sonra onu geçen yıldan kesip atıyoruz ve bir sonraki yıla, yeni değişikliklere (Rosh Hashanah) yükselmeyi temenni ediyoruz. Aynı zamanda kendimizle hiçbirşey yapamayacağımızı fark ediyoruz; bu koşul Kefaret Günü (Yom Kippur) diye adlandırılır. Tek bir çözüm olduğuna karar veriyoruz: egomuzun içerisinde bizim tarafımızdan küçümsenmiş ihsan etme niteliğinin önemini yükseltmek. Maneviyatın önemini arttırmaya, egoistik arzularımızla meşgul olmamaya ve ihsan etmek için olan arzuyu çoğaltmaya karar veriyoruz. Sukkot bayramını bu sembolize eder. Bugün size “çöp” gibi, önemsiz gibi görünen ihsan etme arzusunu alın ve onun önemi hakkındaki kendi değerlendirmeniz doğrultusunda onu yükseltin. Egoist, alıcı arzularınızla meşgul olmayın, “geçici bir ikametgaha çıkın”, ihsan etme arzusunu kendinize mesken edinin. Tanıdık egoistik “ev”‘inizden çıkmaya ve en önemli ayrıntısının, çatısının ihsan etme niteliğinin kendisi olacağı yeni bir yapı inşa etmeye ihtiyacınız var. Bu Sukkah’ın çatısının üzerinde bulunan Işığa ne ölçüde eşit olabildiğinizi gösterir. Onu kabul edebildiğiniz ölçüde sizin için parlar. Sukkot bayramının anlamı budur.

– 21/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır.

Yaratan İle Samimi Bir Konuşma

Yaratan İle Samimi Bir Konuşma

Soru: “Yaratan ile konuşmak” ne anlama geliyor?

Cevap: “Yaratan ile konuşmak” öncelikle içinde bulunan O’nun görüntüsünü ifşa etmeyi denemek için elinden gelen her şeyi yapmak anlamına geliyor. Tasavvur etmeye çalış: Hissettiğim her şeyin sebebi O. Düşüncelerimin, arzularımın ve duygularımın hepsi O’na, temelimi atan ve beni şekillendirene.

İçinde bulunduğum realitenin O’nun tarafından kurulduğuna karar verdiğimde başıma gelen her şeye karşı nasıl davranırım?

İki ihtimal var:

1. İçsel realiteme olan yaklaşımımı doğrudan doğruya O’na karşı olan yaklaşımım olarak düşünürüm. Fakat bu yaklaşım hatalı, yanlış ve dengesizdir. Onu test etmek yada doğruluğunu kanıtlamak için bir imkan yoktur çünkü kesin egom tarafından yönlendirilirim ve yanılırım.

2. İlk önce benim gibi olanlarla bağım vasıtasıyla kendimi güçlendiririm ve sonra bu bağ vasıtasıyla onun görüntüsünü aktararak içsel realiteye olan yaklaşımıma biçim veririm. Bu durumda kesinlikle kısmen ihsan etme niteliğindeyimdir ve niteliklerim Yaratan’ın görüntüsüne adapte edilmiştir. Bu yüzden görüntüyü değiştirmek yerine ona karşı olan tutumumu değiştiriyorum. “Yaratan ile konuşmak” bu anlama gelir.

20/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır.

İlerleyişin Ana Şartı

Eğer gruptaki dostlarımdan destek görmüyorsam manevi olarak ilerleyemem. En azından herkesin kendine göre sağlayabildiği derecede edilgen desteği gruptan almak zorundayım. Büyük Kabalist Rabi Yossi Ben Kisma’nın bebekler gibi onu arzu eden öğrencilerinden oluşan küçük bir grupta olabilmesinin nedeni buydu ve bu ilerlemesi adına onun için yeterliydi. Eğer o kendi seviyesine göre ve onlar da kendi seviyelerine göre arzu ederlerse bu onlar aracılığıyla Sonsuzluk Işığını çekmesi için onun açısından yeterliydi. Işık mutlak sükunet içerisindedir. O her yerde aynıdır ve herşey onu kullanan kişiye bağlıdır. Bu yüzden daha yeni başlayanlardan oluşan küçük bir grup ile ileri seviyedeki öğrencilerden oluşan büyük bir grup arasında bir fark yoktur. Herşey kişiye ve karşılıklı garantörlüğü gerçekten ne kadar istediğine bağlıdır. Gruba sunduğu çabalar kadarıyla Üst Işıktan ihtiyacı olanı alır. Dolayısıyla ilerler ve ilerlemeleri için diğerlerine de yardım eder.

Hayat Veren

Şu anda aramızdaki birliği düşünüyoruz çünkü Yaratan’ı sadece bu birliğin içerisinde ifşa edebileceğimizi keşfettik. Kendimi aramızdaki bağın içerisinde hissetmek istemiyorum; diğerlerini hissetmek istiyorum. Ve hangi problemler başımıza gelirse gelsin bunlar bana sadece bağı daha da kuvvetlendirmek için bir fırsat vermek adına. O zaman problemler “yükselmek için bir düşüş” diye adlandırılır, ama onlar için hazırlanmalıyız. Hayal edin ki “kendi dışında” olmanın hissiyatını edindiniz. Eğer bağın bu alanının aramızda var olmasını istersek, o zaman düşüşlerin, hayal kırıklıklarının ve beraber kalmak için sarf edilen çabaların içinde bizi bir arada tutabilecek tek gücün Yaratan olduğunu hissederiz. Yaratan’a neden ihtiyacımız var? Neden kendi başımıza bağ kuramıyoruz? Aramızda bir bağın ortaya çıkması için içimizde gizlenen içsel gücü ifşa etmeliyiz. Bu güç hiç bir suretle bize ait değildir ama aramızdaki bağın alanı ancak eğer bu güç (Yaratan) ifşa olursa var olabilir. Yaratan’ın ifşasına ihtiyacımız var çünkü diğer türlü birliğimiz cansız olur. Farklı bedenlerden alınan ve bir araya getirilen ölü hücrelere benzer – ama yaşam gücünü (can) nereden alacaksınız? Bir bedenin içine yaşamı dışarıdan nasıl soluyacaksın? Bunun nasıl yapılacağını bilmiyoruz. Bu maddenin içinde olan ve onu canlandıran Yaratan’ın gücü. Atom ve molekülleri alıp onları ne şekilde isterseniz birbirine bağlayabilirsiniz. Fakat yarattığınız şeye hayat vermek için yaşam gücünü nereden temin edeceksiniz? Bunu yapamıyoruz ve hiç bir zaman da yapamayacağız. Halihazırda yaşayan şeyleri düzeltebiliriz, yani önceden orada olan birşeyi kullanabiliriz. Aynı şey bize oluyor: Birlik olabilir ve bir bağ yaratabiliriz ama ona kim hayat (can) verecek? Yaratan’ı bu yüzden talep edeceğiz! Artık bu bağın O’nsuz var olamayacağını hissetmeye başlıyoruz.

– 17/09/10 tarihli Yom Kippur’dan seçilmiş alıntılardan alıntıdır.

Izdırabı Sevince Çevirmek

Soru: Neden insanlar Yom Kippur’u üzücü ve kederli bir gün olarak görüyor?

Cevap: Çünkü insanlar “kötü” olarak algılanan şeyin iyiye ulaşmak için bir tramplen olabileceğini anlamıyorlar, çünkü bir şey kişinin yaklaşımına bağlı olarak iyi yada kötü olarak addedilir. Örneğin rutin bir doktor kontrolü esnasında kişi hasta olduğunu keşfederse, bu şekilde kötü, tedavi edilebilmesi için ifşa olmuş olur. Yani kötüyü ifşa etmek iyi bir şey. Ancak, şöyle yazar “Sıradan insanların düşüncesi Tora’nın düşüncesine zıttır” ve kişi kendini ıslahtan bir kenara iter. Buna neden ihtiyacı olduğunu anlamaz. Kötü hissettiği için feryat eder ve Yaratan’dan onu iyi hissettirmesini talep eder. Bu egoizmi hakkında haykırması ve Yaratan onu doldurmuyor diye sızlanmasıdır. Bu sanki Yaratan’a şöyle sorması gibidir “Sen neden bu kadar kötü ve acımasızsın? Zevk almam Senin canını mı yakıyor?” Kötülüğün ifşasının, büyüyebilmesi için olduğunu, kendi menfaati için olduğunu anlamaz. Binlerce yıllık geçmişe dayanarak Yaratan’ın sadece ıslaha ve yaratılışın amacına yönelik bir arzuya yanıt verdiğini en sonunda idrak etmeliyiz. Diğer herhangi bir başvuru cevaplandırılmaz. Şimdi Ahiret Gününe gelmenin (“Kötü eğilimi ben yarattım”‘ı ifşa etmek ve ardından “Onun ıslahı için Tora’yı Ben yarattım” ve en sonunda “çünkü Tora’daki Işık ıslah eder’) gerçekten ne anlama geldiğini herkese anlatmanın zamanıdır.

– 16/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır.

Kefaret Günü

Birkaç gün içinde Yom Kippur (Ahiret Günü) diye adlandırılan özel bir güne şahitlik edeceğiz. Ancak o günde ve “Ahiret Günü” diye adlandırılan koşul onun için meydana geldiğinde bir Kabalist’in ne tür bir içsel koşul hissedeceğini kimse bilmiyor. Kişinin içsel koşulları takvime göre gerçekleşmez.

Herhangi bir kişinin atlattığı koşullar kişisel ve genel olabilir. Genel düzeyinde, insanlar her bayramın yaygın geleneklerini yerine getiriyorlar. Bir grup Kabalist birliğe eriştiğinde ve onun aracılığıyla “bayram” diye adlandırılan belli bir içsel koşulu edindiğinde, o koşul herkes tarafından dikkate alınan genel bayramla ilişkili değildir. Genel bayram takvime göre meydana gelirken içsel bayram kişinin kişisel, içsel koşuluna göre gerçekleşir. Gelenek ve göreneklerin ve her “özel” günün daha yüce manevi bir kökü vardır. Bu yüzden bir Kabalist de diğerleriyle birlikte  gelenekleri izlemeyi ister, şöyle yazdığı gibi:” Yaratan Yarattıkları ile kalır.” Ancak aynı zamanda bir Kabalist kendi kişisel içsel koşulunda da kalır.

Dindar insanlar gelenek ve görenekleri takip eder, Kabalistler Adem’in müşterek tek ruhuna diğer ruhları bağlayarak ruhlarında içsel eylemler yerine getirirler. Böyle yaparak Yaratan’a memnuniyet verirler ve kendilerini ıslah ederler. Islah olmak ancak diğerleriyle birlik kurarak mümkündür, şöyle yazdığı gibi: “Dostunu kendin gibi sev, bu Tora’nın yüce kanunudur.”

Dünyanın her yerinden birçok insan Yaratan’a dua ediyor (her biri Tanrı’sına hitaben) ve “affedilmeyi” talep ediyorlar. Ama belki de onlara pişmanlığın sadece “Dostunu kendin gibi sev” hususunda işlediğini ve “onun için” yada “ona karşı” olup olmadığına bağlı olduğunu açıklamaya değer. Günah işleyip işlemediğimizi sadece kendimizi bu kuralla karşılaştırdığımızda anlayabiliriz. İzlememiz gereken tek kural bu, şöyle yazdığı gibi:

“Dostunu kendin gibi sev Tora’nın ana kuralıdır.”

Eğer tüm insanoğlu “Dostunu kendin gibi sev”’i, Yaratan’ın bunu bizden ne kadar güçlü bir şekilde talep ettiğini ve bu koşuldan hala ne kadar uzak olduğumuzu aydınlığa kavuşturmak için sanal bir ortamda bir araya gelseydi, bu gerçek bir Kefaret Günü (Yom Kippur) olurdu ve bizi Purim’e, (İbranice “Kippur” “Purim gibi” anlamına gelir) mutlak ıslaha götürürdü.

İnsanlar affedilmek için dua ettiklerinde neyi talep edeceklerini bilmeleri onlar için çok önemli. Uzun yıllardır ağlayıp gözyaşı döküyoruz ama bunun bir yardımı olmuyor. Yaratan dualarımızı bu şekilde duyamaz. Çünkü bu tür bir başvuru doğru haykırışa zıttır: Dostlarımıza karşı sevgi hissetmek için yalvarmıyoruz ve Yaratan diğer hiçbir talebi dinlemiyor. Bu nedenle bizi günahlarımızdan kurtarabilecek olana sırtımızı dönüyoruz ve zıt yöne haykırıyoruz. Çoğu insanın Kefaret Günü buna benzer.

– 14/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır.

Saklanmış Olanı İfşa Edelim

Soru: Zohar dersleri esnasında adeta cok ince, saklanmış ve gizli şeyleri ifşa ediyorsun. Cevap: Bizim duyularımıza ifşa edilmemiş ve gizli çünkü çok bayağıyız ve onları ortaya çıkaramıyoruz. Sana söylediğimden daha zor değil! Bu, bu şeylerin bir çeşit gizemi temsil ettikleri anlamına gelmiyor. Onları görmediğim ve hissetmediğimden ötürü bana bir gizem gibi geliyor. Algımı keskinleştirmem gerek ve onu daha kesin, özelliklerin hemen göze çarpmayan aşamalarını daha da fazla hissetmeye muktedir hale getirmem lazım. Bunun bir sonucu olarak realitenin çok farklı, gerçek resmini daha yüksek bir “çözünürlükte” hissetmeye başlayacağım. Bunu yapmak için algımızı “ihsan etmek” diye adlandırılan niteliğe getirmeliyiz. Onu hissettiğimizde Üst Dünyayı hissedeceğiz.

– 02/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır.