Daily Archives: Kasım 26, 2011

Manevi Haz

Soru: Manevi haz nedir? Sadece çok yoğun bir zevk mi yada bütünüyle farklı birşey mi?

Cevap: Fiziksel ve manevi haz arasındaki tek fark onu hangi arzularda tecrübe ettiğimde yatar: egoist yada özgecil. Egoist alma arzularım sınırlıdır. Kendi boşluklarını yavaş yavaş ifşa ederler ve daha büyük bir haz aramaya mecbur kalırım. Sonuç olarak hiçbir zaman tatmin olmam.

Kendimi hazla doldurmayı denedim ama başaramadım çünkü haz “artı”’dır ve ben “eksi”’yim. Haz almaya kalkıştığımda sadece “kısa devre”’ye benzer geçici bir haz duyarım: beni tekrar boş bırakmak üzere kısa bir süreliğine aydınlatır ama şimdi boşluk hissiyatı iki kat fazladır. İki katına çıktı çünkü hevesle aradığım haz, önceden hissettiğim boşluğun üzerine bir boşluk hissiyatı daha oluşturarak gitti. Sonuç itibariyle her zaman iki katı zarardayım. Sonuç olarak boş egoizmimiz çoğalaraktan nesilden nesle dünyamızda gelişiyoruz.

Bu günlerde yeni bir problem doğuyor: Bir zamanlar büyüyen ego bana bir boşluk hissiyatı getirdi ve büyümeyi durdurdu.  Mantık olarak bunun beni hoşnut kılması gerekirdi ama bundan sonra hiçbir şeyden zevk almayacağımı hissediyorum. Bu yeni problem bir öncekinden çok daha kötü çünkü doldurulmak için hiçbir umut yok. Bunun yanı sıra egoizmin entegral olduğunu, yedi milyar bireysel egoist arzuların toplamını temsil ettiğini hissediyorum. Herkese bağlı olduğumu ve herkesin bana bağlı olduğunu keşfediyorum. Bu yüzden beni olağanüstü bir çaresizliğe iten bu durumla ne yapılması gerektiğini bilmediğimi keşfediyorum.

Bu süreç esnasında kişi topyekûn krizin idrakini belli bir süre için erteleyen uyuşturucu maddelerde teselli buluyor. Zira bu kişiye bu yolun yanlış olduğunu ve hayattan kopmanın ölümü kabul etmek demek olduğunu gösterdiği için bu “çözüm” bile geçerliliğini yitiriyor. Ama doğa buna izin vermiyor! “Bundan sonra ne yapacağız?” sorusuyla yüzleştik. Ve cevap “almaktan haz duymaktan” “ihsan etmekten haz duymak”’ta yatıyor.

– 06/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Kabala Öğretisi ve Özü) dördüncü kısmından alıntıdır.

Orta Çizgideki Islahın Metodu

Baal HaSulam’dan önce ıslahın (yada Kabala çalışmanın) iki metodu vardı: akıl aracılığıyla (Ari’nin metodu) ve kalp aracılığıyla (Baal Shem Tov’un metodu).

Baal HaSulam bu yaklaşımların her ikisini de aldı ve modern ruhlar için elverişli, etkili, kesin ve basit bir metot yaratarak ortada, üçüncü çizgide birleştirdi. O ıslahı edinebilmemizi sağlayacak yegane araç.

Kabalanın bilimsel kısmı Ari’ye dayanır, içsel çalışma ise Baal Shem Tov’dan gelir. Baal HaSulam Talmud Eser Sefirot kitabını Ari’nin Hayat Ağacı kitabını temel alarak yazdı, Ari’nin kitabını bizim neslimize uyarladı. Ancak onun bütün öğretisine bir kompleks olarak bakarsanız o zaman dört bileşim Talmut Eser Sefirot, Panim Meirot, “Kabala Bilgeliğine Önsöz” ve “Sulam Yorumuna Önsöz” Üst Dünyanın “fizik”’ine adanmış ve Ari’nin öğretisini baz alırken diğer tüm makaleler kişinin içsel çalışmasına adanmıştır ve Baal Shem Tov’un metodunu baz alır.

Islahın Işığı bize Üst Dünyanın “fizik”‘ini çalışırken gelir fakat yalnız grup aracılığıyla gelir. Eğer grup doğru biçimde organize olmamışsa, birlikte çalışmıyorsa ve bütünleşmeyi arzu etmiyorsa  o zaman Işığı çekmek imkansızdır. Grup Islah eden Işığı çeken mıknatıstır. Ve onu ıslah için hazır hale getirecek bir forma sahip olmalıdır. Herkes bu beklenti içinde olmalı!

İki şeyi ifşa etmeliyiz: 1) kötülüğümüz ve birlikten yoksun olmamız 2) istenen koşul, evrensel ıslah koşulu. İlk koşuldan ikinci koşula “Islah eden Işık” diye adlandırılan gücün yardımıyla gideceğimizi ümit etmek zorundayız. Grup bunu çok açık bir şekilde anlamakla yükümlü çünkü diğer türlü ne tür bir Işığı çekmeye muktedir olurdunuz? Manevi kap yada arzu Işıktan önce davranmalı.

Tüm yaratılışın yaratılmasının ve Sonsuzluk Dünyasına kadar gelişmesinin sebebi budur. Yaratılışta Yaratan’ı ifşa etmek için bir ihtiyaç yaratmak içindir. Gerek duyulan Yaratan’ı yada Işığı ifşa etmemiz değil! Yaratılışı ifşa etmeliyiz! Yaratılışın bir nokta olarak kalması ve bir hayvan gibi yaşamak amacı ile yaratılmadığını anlamalıyız. Aksine onun kaderi irade özgürlüğüne sahip bağımsız bir birey olmak. Bu yüzden arzumuz her zaman ilk önce gelmelidir (Kli Kodem Le Ohr).

– 09/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Panim Meirot uMasbirot Kitabına Giriş) dördüncü kısmından alıntıdır.

Kabalistler Nesli Yeniden Dirilten Ruhlardır

Baal Hasulam’ın makalesi, ‘Panim Meirot uMasbirot kitabına giriş’ madde 8: Bu yüzden, kendi kutsal Işıklarını bizlere bildiren ve kendi ruhlarını bizlerin ruhlarına iyi bir şeyler yapabilmemiz için adayan hocalarımıza ne kadar minnettar olmamız gerektiğini gel ve gör. Onlar, tövbenin ve çok ağır eziyetlerin yolunun tam ortasında dururlar. Onlar, bizleri ölümden daha beter olan diğer dünyadan kurtarır ve eşsiz hazlara, yüce nezakete ulaşmamıza yardımcı olurlar ve yukarıda bahsettiğimiz gibi başlangıçtan şimdiye bizim için beklemekte ve hazır olan hoşnutluk bizim paylaşımımızdır.

Bizler belli bir zaman önce yaşamış olan bu yüce Kabalistlere normal insanlar gibi bakmamalıyız; onlar bu muazzam sistemin parçalarıdır: ruhlardır. Bir Kabalist Yaratan’ı edinen bir ruhtur, O’nu hisseder ve bilir, ruhların kolektif sisteminde, Adam HaRishon sisteminde bulunurlar. Kabalist onun bütünleşmiş parçasıdır ve bizim bunun farkında olmadığımız ve algılamadığımız zaman bizleri manevi dünyaya bağlayan bir ara vasıta olarak hareket eder.

Diğer bir ifade ile bir Kabalist bizleri kendi yazılarıyla bırakmaz, o aynı zamanda ruhlarımız ve kolektif sistemle aramızda bir bağı gerçekleştirir. Bizler kendi başımıza Kabalistlerin ruhlarını algılamayız. Yine de, onlar ruhlarımızı (kalpteki noktaları) ortak sistemle bağlarlar, her biri ile bağlanmamızı ve bu sistemin parçası olmamızı sağlarlar. Dolayısıyla, sistemin içinden akan Işık akımı bizlere ulaşır ve bizleri diriltir böylece sistemin aktif parçaları haline dönüşebiliriz.

Tüm nesillerin içerisinde Kabalistlerin yaptığı çalışma budur: Onlar hayatımızı manevi sistemin içine alırlar. Şu an var olan zamanda, bizler bu sistemin içindeyiz fakat bilinçsiz olarak. Ancak Kabalistler sistemde var olan Saran ve İç Işıkları bizlere iletilmesine yardımcı olarak bizleri uyandırırlar.

Bu yüzden Kabalist’in hayatı fiziksel bedeninin ölümü ile sona ermez. Bir Kabalistten konuştuğumuz zaman, ruhların ortak bütünlüğü içerisinde var olan ve kayıtsız hareket eden veya materyal bir dünya içinde var olan bedeninden değil bir ruhtan bahsediyoruz. Bu ruh sistemin aktif bir parçası ve bize en yakın olan ( örneğin Baal HaSulam veya Rabaş)

Bizim toplam Kabalistik grubumuz kolektif ruhun manevi bir organını temsil eder ve onlar bizlere manevi olarak dikkat ederler. Bizim hakkımızda şöyle yazılır : ‘Bizler, bizlere kendi kutsal Işıklarını veren hocalarımıza minnettar olmalıyız.’  Onlar şu anda bile bizlere bildiriyorlar!

Bizler bir sistemden diğerine yön değiştirmeyiz. Biz sürekli aynı sistemin içerisinde varız ve sadece buna doğru daha fazla bilinçle uyandırılarak.

‘Panim Meirot uMasbirot kitabına giriş’ 08.05.2010 Günlük Kabala dersi 4. bölüm’den.

Hepsi İçin Bir Yaşam

Soru: Zohar’ı okuduğumuzda Yaratan’dan talep ettiğimiz aramızdaki birlik nedir?
Cevap: Doğrusunu isterseniz birlik ne demek bilmiyoruz. Birleşmek ne demek? Dünyamızda olduğu gibi ortak ilgi alanları, istekler ve uğraşlar aracılığıyla arkadaş olmak ve beraber futbol oynayarak, balık tutarak, bira içerek yada fitness salonunda beraber idman yaparak boş zamanımlarımızı birlikte geçirmekten zevk almak mı? Yada zor bir psikolojik eğitimden geçmiş ve diğerleri için ölmeye hazır olan gerçek bir denizaltı mürettebatı gibi mi olmalıyız?

Maneviyattaki birlik tümüyle farklı bir anlama sahiptir. Bu tür bir birliğin içinde keşfettiğiniz manevi hayat kolektifdir. Siyam ikizlerininkine benzer, eğer biri ölürse diğeri de ölür. Sadece bir bütün olarak yaşayabilirler. “Benim” ve “Senin” ya da “Yarısı biri yarısı diğeri için” diye bir ayrım yoktur.

Bu müşterek yaşam manevi birlik diye adlandırılır çünkü elde ettiğin herşey diğerleri ile olan bağ sayesindedir. Tek “beden”’i paylaşıyorsunuz. O ruhun bedeni diye adlandırılan manevi bir kabdır. Bu manevi kabın içerisinde ruhun Işığı vardır; o tek ruhtur. Eğer bu teklik bölünürse, beden ve onunla beraber Işık kaybolur. Bunun sonucu olarak ortada bir ruh yada manevi yaşam olmaz.

– 04/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Yapmalıyız ve Yaratan’ı Duymalıyız

Zohar, Bölüm “Lech Lecha (Çık)” Madde 315: “O’nun melekleri Tanrı’yı kutsal sayın… O’nun kelimesinin sesini duyduğunuz takdirde.”

Kişi otomatik şekilde, aklını kullanmadan eylemler gerçekleştirirse melek diye adlandırılır. Kendi aklına (Roş) sahip değildir ve ona söyleneni yapar. Kişi başkasının düşündüğünü yerine getirir. Bu koşul “melek” olarak adlandırılır çünkü melek herhangi bir muhakeme yapmadan işleyen bir güçtür.

Bu yüzden “Yapmalıyız ve duymalıyız”’ın açıklamasında melekler gibi “Yapmalıyız’” uyguluyoruz. “…O’nun melekleri…O’nun kelimesinin sesini duyduğunuz takdirde” diye yazmasının sebebi budur. Biz de yapmalıyız ve sonrasında duymalıyız. İçsel mütabakat yada eylemimizin sebep ve amacına dair net bir anlayış sahibi olmadan (çünkü onlar daha üst bir seviyenin nitelikleridir) oynayarak daha üst bir dereceye layık oluruz.

Aslına bakarsak bu hareket etmek için en doğal yol. Bu bilmediği bir oyunu oynarken manâsını anlamasa da yetişkin birinin kelimelerini tekrar eden bir çocuğa benzer. Hiçbir anlam ifade etmeyen herhangi bir şey söyleyebiliriz ve çocuk ciddi olarak tekrar eder. Eğer bir hareket yaparsak onu tam bir isteklilik ve tutkuyla taklit edecektir. Bir çocuk bu şekilde öğrenir. “Küçük olan” bir akla (Roş, Partzuf’un başı) sahip değildir: akıl “büyük olan”’ın niteliğidir. “Küçük olan” sadece görevleri yerine getirmek için bir bedene (Partzuf’un Guf’u) sahiptir.

Ancak eğer küçük olan Büyük Olan’ı izlerse ve kendini onun önünde pasifize ederse, o zaman Büyük Olan’ın aklını edinir ve ona benzer. “Yapmalıyız ve duymalıyız” ın özü budur.

– 03/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Işığın Çalışması İçin Bir Yer Hazırla

Soru: Kabala çalışan bir kişinin kalbinde bir yer açmak zorunda olduğu yazıyor. Burada neden bahsediyor, içsel bir çalışma metodundan mı?

Cevap: Zohar çalışırken kalbimizde Islah eden Işığın çalışmaya başlayacağı bir yer açmak için endişelenmeliyiz. Işığın üzerinde işleyeceği mataryeli hazırlamalıyım. İçimde olan şey şu an kötü ve kaynağa, iyiliğe geri mi dönmesi gerekiyor?

Işık için boş bir alan (kırılmanın, kötülüğün olduğu yer) hazırlamalıyım ki Işık bunun tamamını iyiliğe çevirsin. Bu yüzden önce farkına varmalıyım: Kötülüğün olduğu bu bölge içimde nerede ve bu ne anlama geliyor? Ve iyiliğe dönüştürülecek ne demek? Bu koşul Işığın eylemine benzer olmalı çünkü diğer türlü Işık bunu yapmaz.

Eğer arzularım, niyetlerim ve beklentilerim Işığın yaptığıyla örtüşmüyorsa o zaman beni etkilemez. O sadece gerçek arzuma, doğru talebe cevaben beni etkiler. Bu yüzden ne bakımdan kötü olduğumu (kendi fikrime göre) anlamalıyım ve kötü nosyonumu Yaratan’ın (Işık) nosyonuna benzer hale getirmek için onu değiştirmeliyim. Yaratan’a göre kötülük komşunun zararına düşündüğün ve diğerlerinden nefret ettiğin egoist bir eylem. Seni ıslah etmesi için Işığı arzulamalısın ve seni ihsan etmeye, komşuna sevgi duymaya ve diğerleriyle bir bağ kurmaya getirmesini istemelisin.

Eğer şimdiki koşulumu kötü olarak tanımlarsam ve hangi koşulu iyi olarak gördüğümü ve birinden diğerine değişimin tam olarak Işığın yapması gerekenle örtüştüğünü kavrarsam, o zaman Işık bunu yapar. Ancak hala kötülüğün ve iyiliğin ne olduğuna ve Işığın içimde ne gibi bir değişim gerçekleştirmesi gerektiğine dair çok iyi bir anlayışa sahip değilsem o zaman hiçbirşey yapmaz! Işığı bunu yapmaya mecbur etmeliyim! Bu değişimi “Oğullarım beni yendi!” dizesini icra edecek kadar çok istemeliyim. Beni ıslah etmesi için O’nu zorlamalıyım. O’na “Bunu yapmalısın! Bana bunu söz vermiştin!” demeliyim. Arzum hedefi tam olarak vurmalı.

Bu, çalışma esnasında ve öncesinde, hazırlık esnasında yapmak zorunda olduğumuz şeyin açıklaması. Bunun üzerine ıslah çok hızlı gerçekleşir.

– 03/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır

İçteki Almak, Dıştaki İhsan Etmek

Şöyle yazar: “Kötü eğilimi  ve içindeki Islah Eden Işık yüzünden Tora’yı onun ıslahı için şifa olarak Ben yarattım.” Bir taraftan egoizmimi, kötülüğümü biriktiriyorum diğer taraftan da Yaratan’dan Işığı, ihsan etme gücünü alıyorum. Bu iki bileşenden “insan” – yani Adem, Yaratan’a “benzeyen” (ibranicede “Domeh” kelimesinden gelir) – diye adlandırılan kendi yeni formumu inşa ediyorum. Bu formun içinde egoizmim ikamet ediyor, ancak dışında ihsan etmeye eş değer. Başka bir deyişle iç tarafta almak dış tarafta ise ihsan etmekyim.

Bu yüzden eylemim “ihsan etme rızası için almak” diye adlandırılıyor ve çalışmam üç çizgide: sağ, sol ve orta çizgi. Sağ ve sol çizgiler Yukarıdan, Yaratan’dan iniyor, orta çizgi ise aşağıdan yukarıya doğru yükseliyor, insandan Yaratan’a doğru. “Kötü eğilimi Ben yarattım” sol çizgiyi, “Onun ıslahı için şifa olarak Tora’yı Ben yarattım” sağ çizgiyi ve “içindeki Islah eden Işık yüzünden” de orta çizgiyi temsil ediyor. Daha sonra kişi Yaratan kadar iyi oluyor. “Ben iyi ve iyilik yapanım ve sen de öyle” Bu yüzden “insan”, yani Yaratan’a “benzeyen” diye adlandırılacaksınız.

– 30/07/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Yukarıdan Gelen Koruman

Doğa çeşitli seviyelere ayrılmıştır: duran, bitkisel, hayvansal ve konuşan. Benzer şekilde insanoğlu ve bireysel olarak ta her birimiz onlardan oluşuruz. Bu dört seviye kendi menfaatimiz için alma arzumuzun evriminin dört derecesini temsil eder.

Kıskançlık, ihtiras ve hırs tarafından bu seviyelerden geçiriliriz: zenginliği arzu etmekten gücü arzu etmeye ve gücü arzu etmekten bilgiyi arzu etmeye. Seviyeden seviyeye bu şekilde gelişiriz. Kişinin yükselişi ne kadar büyükse doğa onun hata yapması ve hakikatten sapması için daha fazla fırsatlar getirir. Gerçek şu ki kişi daha da ilerledikçe kişi kendisini daha da incinebilir hale getiren ve çeşitli etkilere açık kılan daha fazla farklı nitelikler geliştirir.

Fakirlerin aklı çoğunlukla kendi refahları ve zenginlerin parasıyla meşguldür. Güç peşinde koşan “Kahramanlar” diğerlerinin kanaatine bağlıdırlar, bilgi için yanıp tutuşan “bilge insanlar” tereddütlerle doludurlar ve asla tatmin olmadıkları için bir şeyi aramaya devam ederler.

Kişi ne kadar çok gelişmişse herhangi yabancı bir düşünce tarafından çekilme sorunuyla yüzleşme olasılığı ve amaca (Yaratan’a yapışmak) giden en direk ve kısa yoldan sapma ihtimali daha büyüktür. Baal HaSulam “Panim Meirot uMasbirot Kitabı’na Giriş”’te  ilerlemiş insanların faziletli arzularının kırılıp  onların zenginlik, güç ve itibar sahibi olma peşinde koşmaya başladıklarını (bunun “kişinin” sonu demek olduğunu unutarak) yazar. Bu noktada sadece şans ve “Yukarıdan gelen koruma” yardımcı olabilir.

Biliyoruz ki gerçek (manevi) bir arzuya sahip insanlar vardı ama onların bile dünyevi arayışların ağırlığı altında nihayetinde süreleri doldu. Bu yüzden arzunu titizlikle incelemelisin: Amacın senin için önemli olduğundan kesinlikle emin misin, dünyanın geri kalanı senin için var olmayacak kadar önemli?

Yaratan kişiye yolunda yardımcı olur ama sadece eğer kişi daimi korku içerisinde yaşar ve doğru yoldan sapmaktan korkarsa. Bu manevi korku ona Yukarıdan yardım getirir. Bu koşulda kişi ruhunun Yaratan’ın avuçlarının içerisinde olduğunu anlar.

– 29/07/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin “Panim Meirot uMasbirot Kitabı’na Giriş” dördüncü kısmından alıntıdır.

İyi Ve Aynı Şekilde Kötü Olan İçin De Yaratan’a Şükret

Soru: Kişi doğru şekilde bir dua (Yaratan’a bir talep) yükseltmeyi nasıl öğrenir?

Cevap: Kişinin tüm çalışması Üst Işık onu etkilediğinde Yaratan’ın çağrısına nasıl doğru şekilde karşılık vereceğini öğrenmeye yöneliktir. Işığın yayılışının beş seviyesi (beş dünya) tarafından (0-1-2-3-4) Yaratan’dan ayrıldım ve “ne ve nasıl”’ı idrak edebildiğim sonuncu, yani dördüncü seviyede ondan izlenimler almaya başlıyorum. Ancak eğer dördüncü seviyeye erişmediysem uyanışımın Yaratan’dan geldiğini daha anlamıyorum ve bir taleple karşılık veremiyorum.

Kalpteki noktamız (daha büyük birşeyi, manevi birşeyi edinme arzusu) uyandığında dahi hala nereye gitmemiz gerektiğini, ne yapmamız gerektiğini ve çağıranın Kim olduğunu anlamıyoruz. Sadece hayatımızın sebep ve amacını aramaya başlıyoruz.

Başka bir deyişle gerçekten uyandırılmış olan şey Yaratan ile ilgili bir soru ama kişi daha bunu idrak etmiyor. Kabala ilmini çalışmaya başladığında neyi yada daha ziyade Kimi aradığı ona daha anlaşılır hale geliyor. Kişi orada onu uyandıran ve kişinin O’na karşılık vermesini isteyen Biri olduğunu keşfediyor.

Sadece iki şey var: Yaratan ve yaratılan. Gördüğümüz şekildeki dünya bize kendimizi Yaratan’a geri yansıtmamıza yardımcı olmak için belli bir yol olarak gözüküyor. Şöyle yazar: “Tüm dünya bana yardımcı olmak için yaratıldı ve ben Yaratan’a hizmet etmek için yaratıldım.” “Dünyamız” diye adlandırdığımız gözlerimizin önündeki bu tiyatro, tüm gösteriyi oynatan Yönetmeni bulmamız için algımızı ve tepkimizi odaklamamıza yardımcı olmak adına yaratıldı.

En sonunda tüm bu şaşkınlığın ve kafa karışıklığının ortasında O’na odaklandığımızda doğru yönü buluyoruz ve O’nunla doğru şekilde nasıl iletişim kurulacağını öğreniyoruz. Bir yanıt hak etmek için talebimizin ne olması gerektiğini (güç, konsantrasyon ve içerik açısından) keşfediyoruz. Bu yüzden dünyayı ihmal etmemeliyiz, özellikle yakın çevreyi, çalışmaları ve gruptaki dostları. Hayatlarımızın her anını, Yaratan’ın çağrısının geldiği kök noktasının daha iyi farkına varmak ve bu  “ana kapı” aracılığıyla bir karşılık yollamak için kullanmalıyız.

Eğer duamı (Yaratan’a bir talep) aşağıdan Yukarıya doğru, doğru şekilde düzenlemenin yolunu bulursam dünyadaki herşeyin bir amacı olduğunu ve onlar olmadan Yaratan ile temas kuramayacağımı anlarım.

– 28/07/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (“Duaya sebep olan O kim” makalesi) birinci kısmından alıntıdır.

Dilemekten Vazgeçmeyin

Soru: Eğer duamın egoistçe olduğunu hissediyorsam duamı kesmeli miyim?

Cevap: Yapabileceğin en kötü şey dilemekten vazgeçmek. Bu hayvansal seviyeye geri dönüyorsun demektir çünkü bir hayvan dua etmez, edemez. Biz gerçek bir dua, ıslahın hakkında konuşuyoruz bir kitaptan kelimeler yada göz yaşları hakkında değil.

Dua saf özgecil ihsan etmeyi edinme talebidir. Fakat eğer daha da egoistçe ise özgecil ihsan etmeyi nasıl talep edebilirsin? Sonuçta sadece eğer kendin için değilse dua edebileceğin ortaya çıkar. Kendin için talep etmeye başladığında bu artık manevi değildir çünkü Yaratan’dan kendi egonu tatmin etmeyi istiyorsundur.

Yaratan’a doğru bir dua yalnızca ihsan etme gücü üzerinedir. Dua bu şekilde başlar. Daha sonra buna neden ve neye yönelik ihtiyacın olduğunu saptamalısın. Acaba kendi egom için daha da fazlasını almak için mi vermek istiyorum bunu keşfetmeliyim.

Kişinin yükseldiği 125 seviyenin tamamı duanın derecelerinin muhakemeleridir. Arzumun detaylarına değer biçmek için ihtiyacım olan AB-SAG ışığını alıyorum. Her manevi koşulda, her yeni derecede daha fazla farkına varıyorum. Böylece herşeyin neden gerekli olduğunu anlamaya başlıyorum: bu dünya, dostlar ve düşmanlar, aptallar ve bilgeler, köleler ve kahramanlar ve sehvet ve güç tarafından hareket ettirilenler. Onlarla olan ilişkimi dikkatli bir şekilde incelemem ve Yaratan’a özenmem gereklidir.

Duamın özgecil olup olmadığını ve içinde herhangi bir kişisel fayda yada kendim için bir menfaat barındırmadığını nasıl bileceğim? Bunu sadece diğerleri için dua ettiğimde bilirim. Bu duamı değerlendirmek için bana yardımcı olur. Bunun sonucu olarak Yaratan’ın beni ve tüm dünyayı neden şuan olduğumuz şekilde yarattığını kavrayabilirim. Realitenin tamamı tek bir amaç için yaratıldı ve ayarlandı: Yaratan’dan doğru şekilde dilemeyi öğrenmemiz ve dilediğimiz şeyi – Yaratan’ın doğası, egoizmimizin yerine koymak için gerçek ihsan etme niteliği – almamız için.

– 28/07/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Rabaş, Şlavey HaSulam) birinci kısmından alıntıdır.