Tag Archives: Zohar

Bizler Ters Dünyada Yaşıyoruz

Gerçeği algılayışımız iki bölüme ayrılmış durumda. İçsel Kaplar: “Kök, Ruh ve Beden” (Şoreş-Neşama-Guf). Onları kendimden bir parça gibi hisseder ve endişelenirim onlar için. Dışsal Kaplar: “Kıyafetler veSaraylar”. Onları ise bir yabancı gibi hissederim, benim olmayan, bana ters olan. İçsel kaplarımı sevdiğim ölçüde dışsal olanlarımdan nefret ederim. Her zaman ikisini ayırır ve birini diğeri zıddına incelerim.

Aslında mesele şu ki, içsel ve dışsal kaplar arasından Kırılma Sınırı geçer ve bu noktada ben herşeyi egoist açıdan incelerim. Herşeyi kendi yararıma nasıl kazanabilirim? Diğerlerine ne kadar kötü olursa o kadar benim için iyi. İşte bu yarılmayı yapan kırılmanın gücüdür. Sadece kendi tatminimin peşinde olup, değerlendirmelerimi, ben ve tüm dünya olarak yaparım. Kişisel güvenliğime halel gelmedikçe dünyada vuku bulan afetlerden, başkalarının başına gelenlerden etkilenmem ve hatta hoşnut olurum, dünya için, başkaları için kötü oldukça, benim için o kadar iyi  oluyor demektir.

Dediğimiz gibi, insan her zaman kendini diğerleri ile kıyaslıyarak değerlendirir, dışsal kapları kendine yabancı görünen “kıyafetler ve saraylar” olarak bilir. “Yabancı”; benim kayıtsız olduğum kişi demek değildir, O, kazanınca acı çektiğim, hayatımın zehirlenmesine neden olandır. Ayda 10.000 kazanıyor ve çevremdekiler 5.000 kazanıyorsa keyfime diyecek yok, kendimi şahane hissederim. Ancak biri 20.000 kazandığında hemen hayal kırıklığı! Huzurlu olamam. Diğerlerinin benden az kazanması beni nasıl tatmin ediyorsa, benden çok kazanması da o derce nefretimi artırır.

Demek ki dışımda var olan kaplara kayıtsız değilmişim, onlar beni ilgilendiriyor ancak, onlarla olan ilişkim olumsuz yönde ve bu Kapların Kırılması sonucu. Tüm kapların üzerinde bir perde var iken, onlar birbirlerine bağlıydılar ancak perde kırılınca ters bir dünya oluştu. O kadar ki egoizm büyüdükçe, benimle dünya, en geniş çevrem ile aramdaki ayrılma da o kadar büyüdü.

Daha Önce Hiçbir Şeyim Yoktu

Soru: Zohar kitabını çalışırken, bize, iki koşulun temel olduğunu söyledin:

1. Diğer Neşamalar ile bağlanmayı arzulamalıyım.

2. Zoharda anlatılan tüm fenomenlerde kendimi bulmalıyım.

Malhut de Atsilut, Atsilut dünyasındaki ZeirAnpin ile nasıl bir ilişki kurabilir? Bu iki koşul onun içinde geçerlimi?

Cevabım: Bu iki koşulu oluşturmaz isek Malhut hepten yok olur ve bu durumda Ensof tan başka hiçbir şey olmaz ne seviyeler, ne de dünyalar.Yaratana benzemek arzusuyla, yaptığım en ufak bir işlemde dahi anında Yaratan ile aramda basamaklardan oluşan bir merdiven inşa ederim. Bilinen örnekte olduğu gibi: Herşeyi kendim için istememden ötürü,  evsahibi karşımda durmasına rağmen benden saklanır. Kesinlikle onun niteliklerinin zıttındayım. Kendim için almayı kestiğim an-ilk kısıtlama uyguladığımda, evsahibinin niteliği ifşa olur ve onu tanımam süreci başlar. Ve evsahibi şöyle der: “Lezzetlerimden Tad”. Tabii onu reddetmeliyim, yoksa tekrar benden gizlenir ve “BenzerlikFormu” kuralı kırılır. Başlangiçta, Ona benzer olmak istiyorum, sağ çizgide olmak, Hasadim ışığı içinde olmak Ondan hiçbir şey kabul etmemek. Evsahibi karşımda ancak ondan almaya muktedir değilim, çünkü vermek üzere almaya yeteri kadar gücüm yok.

Bu şekilde her kez büyüyen arzularımı keşfeder ve Evsahibine yakın olabilmek, onun niteliklerine benziyebilmek için, onları hep itelerim. Kabala Bilgeliğini öğrendikçe Yaratana bağlanıyor ve her zaman üzerimde çalışıyorum, O bana İhsan ediyor ve nihayetinde ÜstIşık sayesinde vermek üzre alma koşuluna ulaşıyorum. Evsahibine vermek için aldığım haz ölçüsünde sol çizgiye geçerek onu sağ çizgiye çekmeye başlarım ve bu artık orta çizgide çalışmadır. Bu şekilde Evsahibi ile aramda oluşturduğum bağda yavaş yavaş basamaklı bir ilişki merdiveni inşa ederim. Tüm bunlar, Yaratana benzemek için oluşturduğum arzuya ve hatta küçücük bir yüzdede bile olan arzuya bağlı.

Aramızda oluşturduğumuz bağda  merdivenin basamaklarını sıfırdan başlayıp yavaş yavaş çıkarım “Dürüst Dilek” seviyesine (görünen cevap), “Vermek için Almak” seviyesine (sevgiden cevap). Ve herşey içimde, tüm dünyalar neşamamda. Şimdilik neşamamda kalpteki nokta var; hayatın temeline ulaşma arzusu. Fakat tüm seviyeler ve alemler içimde bulunurlar. Seviyeler (basamaklar) içimde ancak kalpteki noktam ilk manevi değeri, ihsan etme niteliğini edindiğinde ifşa olurlar. Bu değer, benim ilk Islah Sonu ile olan bağımdır çünkü aynen ıslah olan koşulun bir bölümüdür o. Dolayısıyla şimdi tümüyle Kalpteki Noktama fokuslanarak onu geliştirir ve içinde, Yarayana benzer hangi nitelikleri barındırdığını ifşa etmeye çalışırım. Bundan böyle, Yaratanla aramdaki bağ sadece Yaratan tarafındandır.

(03-01-10-Sefer Zohar) Dersinden alıntıdır.

Maneviyat Asla Yok Olmaz

Zohar kitabında okuduklarımla kendimi özdeşleştirmeyi arzuladığımda az da olsa kırılmanın yerini ifşa etmeye başlarım. Neticede tüm koşullar sabit ve düzenli bir şekilde mevcutturlar. Aynen çekilmiş bir filmin tüm karelerini baştan sona içinde barındırması gibi. Ben bu filmi “kırılma” denen noktasına getirip orada neler olduğunu hissetmek istediğim an kitap bana yardım eder ve onu hissedebilirim.

Unutulmaması gereken önemli ilke, benim okuduklarımı anlayıp anlamamamın ya da hissedip hissedemememin hiç önemli olmadığı ve ÜstGücün, kitabı okurken üzerimde çalıştığıdır.

Her halükarda Işığın beni etkileyeceğini ve önemli olanın da bunu sabırla bekleyip ümit etmek olduğunu bilmektir: Üst-Gücün gelerek beni değiştireceğini!

(04-01-10 Ptihat Hohmat Kabala) Dersinden alıntıdır.

Taşa Nasıl Hayat Vermek

Soru: “Arzu” nedir?

Cevabım: Işıktan gayri, yaratılışın tüm malzemesidir “ arzu” . Arzu=Yoktan Var, arzunun tüm türevleri Işığın ihsanının sonucudur. Derinlemesine indiğimizde: Kalem de bir arzumu? Hayır o maddeye giydirilmiş formdur (biçimdir). Plastikte ondan kalem yapılması için bir malzeme, maddedir ancak arzu değildir. Plastikte de moleküllerden ve atomlardan oluşan, Işıktan aldığı bir form mevcuttur ve artık o saf bir madde değildir.Kuantum fiziği ile ilgilenen bilim adamları, yaratılışın temelini arzuyu bulmayı deniyorlar. Soruyorlar nasıl bulacağız herşeyin ondan oluştuğu “kök hücre”yi. Onların inatla cevap bulma arzularına rağmen keşfedebildikleri ancak parçacıklardaki referans olup, temel parçacık ifşa edilemiyor ve edilemezde çünkü o madde değil sadece arzudur. Ve arzuyu ifşa için insanın manevi dünyaya girmesi gerekiyor.

Bununla birlikte bilim adamları gelecekte bu yan parçacıkları ifşa etmeyi, muhteviyatını bulmayı umuyor. Bu bizleriz, farklı  türlerde niteliklerimiz. Onlar aslında arzunun çeşitli formlarını yapay bir tarzda sınıflandırırlar; fiziksel, kimyasal ve biyolojik gibi. Oysa tüm bu sınıflandırmalar, Işığın aynı maddeye farklı formlarda etki etmesidir. Problem şu ki bilim çözemiyor ve arzular arasında sınıra dayanmış görünüyor. Cansız, bitkisel, canlı ve konuşan dereceleri mevcut.  Ancak bizler cansızı bitkisele çevirecek yetilere sahip değiliz.

Peki cansız ile bitkisel arasında var olan fark nedir? Farkın gömülü olduğu yer bitkisel derecede bulunan bir ilavedir, yaşam ışığıdır. Ve biz bu  ilaveyi cansız bir maddeye katamıyoruz. Ve bilim burada sonuna geliyor. Dolayısıyla, sadece arzuların var olduğunu ve geriye kalan herşeyin, bizim aynı arzulara yakıştırdığımız benzerlikler, imajlar olduğunu anlamak çok önemli.

(30-12-09-Zohar Kitabı) dersinden alıntıdır.

Dejavü

Zohar kitabını okuduğumuzda birşeyler anlamıyorsak ancak o zaman öğrenebiliriz. Bundan korkmamalı ve asla kendimize yalan söyleyip anladığımızı söylememeli, aksine anlamadığımızı kabullenmeliyiz. Sonradan herşey anlaşılır olacaktır.

Zohar öğreniminde özel bir duyu gelişir, dejavü geçmişte okuduğum belli bir şeyi aniden farklı  bir sitüasyonda aynen hatırlamaya başlarım. Ve kitabı ilk okuduğumda hiçbir şey anlamazken sanki aniden özel bir anda herşey bağlanır bana, aynen dünyamızda bebeğin birden gerçeği yakalaması misali. En büyük yanılgı okuduklarımı anladığımı sanmamdır, bu düşünce benim gelişmemi engeller, oysa şuan okuduğum fenomenlerin hiçbiri henüz içimde oluşmamışlardır.

Fakat Neşamam ıslah ettikçe tüm bu fenomenleri doğru bir biçimde hissedebileceğim.  Ancak şuan onları sadece okuyor, haklarında işitiyor ve gerçekte ise ne olduklarını bilemiyorum. Bende noksan olan zıddımı algılama yetisi nedeniyle ancak almayı biliyorum, oysa kitabın kendinde sadece vermek üzerine okuyorum. Fakat tüm bunları benim anlayamamam ve tahayyül edemememin hiçbir önemi yok, çünkü önemli olan tek şey çaba, neticede ışığı davet eden ve beni tekamül ettirecek olan sadece o!

(30-12-09-Sefer haZohar) Dersinden alıntıdır.

ZOHAR Bir İfşadır

Zohar, bizim gerçek konumumuzun keşfidir. Gizli olanla örtüştüğü ölçüde, benzer nitelikleri edindiği ölçüde ifşa edilir.

Zohar kitabı, içimizde ihsan-etme niyetini edindikçe ifşa olacak,edinemedikçe de gizli (sır) olarak kalacak bizlere.

Dolayısıyla Kabala Bilgeliğinin önerisi: İhsan-etme arzumun var olup olmadığının kontrolu. Arkadaşlarımın ihsan-etme arzularındaki oluşturdukları birliğe dahil olabilmem oranındadır. Onların birlik olma arzusu üst seviyenin ifşası olacak, Yaratanı.

Buna ulaşmak için bizden herbiri nerede olduğuna bakmaksızın sadece tek bir şeyi arzulamalı: Dünyamızın üzerine çıkıp, birleşmek, “tek adam tek kalp” hissiyatında olmak.

Sadece bu konumda birliği, aravutu elde edebilir ve de bu nitelikteki üst dünyayı ifşa ederiz.

(30-11-09-Sefer Hazohar – Dersinden alıntıdır.)

Üst Dünyalara Girişin Anahtarı ZOHAR Kitabı

Kabala ilmine göre bizleri üst güçden ayıran altalta beş alem bulunmakta ve en üsttekinde varolan herşey aşağıya doğru kopyalanarak iner ta en altta varolan bizim dünyamıza kadar.

Bu dünyaların aralarındaki fark detaylarında olmayıp içerdikleri malzemede bulunmakta. Üst alemlere gittikçe içerdikleri malzeme daha manevileşmekte (aşpaa-koşulsuz verme) ve alt dünyalara inildikçede malzemeleri bir o kadar maddileşmekte (alma, egoistleşme).

Böylece bu dünyaların detaylarıda birbirlerinin aynı olmasına rağmen materyallerinde yani arzularındaki farklılığı mukayese ve tahayyül edebilir, kendimizde de değişiklikler getirecek arzular dileyebiliriz.

Zohar kitabının tekliği ve özelliği üst alemin projeksyonunu yansımasını bizim dünyamızda yaratmasıdır. Bu dünyanın hikayesini anlatırken ona paralel olarak O’nun kaynağının üst dünyada olduğunu anlatır ve tüm bunları büyük bir kesinlkle ifade ederek birbiri üstünde olan bu dünyaları tasavvur etmemizi sağlar.

Böylece iki dünya arasında olup ancak kendi dünya hikayemizi anlayabilirken üst dünyaların imajını yapabilir, imgeliyebiliriz. Bu iki imge arasındaki fark şudur ki dünyamızda ki imgeler algılanabilir olduğundan anlaşılabilir ve somutken, üst dünyadakiler içerik, arzu, niyet ve güç gibi nitslikseldirler ve algılanamazlar.

Eğer insan her zaman bu iki dünya arasında bulunursa, henüz üst dünyaları algılıyamıyorsa bile en azından üst dünyaları hayal etmeye çalışıyorsa birşeyler ifşa olmaya başlar ve bunu hisseder ve böylece ruhsal aleme doğuşuna yaklaşmış olur. İşte Zohar kitabını özel kılan budur. Anlık olarak insanı kendine çeker ve yine anlık olarak onu iterek bu dalgalanmalarla insanı ruhsal aleme ya da üst dünyalara yaklaştırır.

Eğer insan belli bir ruhsal seviyede ise ve daha da yükselmek istiyorsa bu kitab aynı etkileri onun üzerindede gerçekleştirir ve bu böylece ruhsal merdivenin 125 basamağında çalışır.

Zohar Kitab’ının Sırrı

Bizim tüm anlayışımız; geçmişte yaşadığımız hisler ile şu an içinde bulunduğumuz hislerin kıyası temeline dayanmış olmasıdır.

Dünya’ya gelişimizde ailemiz ve yakınlarımızın bizde oluşturduğu model sayesinde anlayış sahibi olur ve tüm varoluşu buna göre algılar, kavrarız.

Hafızamızda yereden bu modeller vasıtasıyla karşılaştığımız her yeni şeyi kafamızdaki modelle kıyaslar ve “neye benzediğini”, “ne olabileceğini” bulmaya ve anlam vermeye, gerçeği kavramaya çalışırız.

İçimizde bize öğretilen Manevi modeller olmadığından bu ruhsal dünyayı nasıl kavrayıp anlam yükleyeceğimizi bilemeyiz.

Oysaki şu anda önümde var olmasına rağmen bendeki eksiklik yüzünden bu realite algılanamamakta.

Zohar kitabı, okunduğunda üzerimizde çalışıp bizde eksikliğini hissettiğimiz manevi modelleri oluşturmaya başlar. Henüz manevi dünyayı algılamayız ancak yavaştan anlamaya başlarız, manevi niteliklerin neyi temsil ve sembolize ettiklerini hissetmeye başlarız; yukarısı-aşağısı, yukarıda ne var ve aşağıda ne, içimizde ne dışımızda ne, daha zayıf olan ne, daha güçlü olan ne, kırmızı ne beyaz ne gibi.

Zohar kitabi bize manevi dünyada bir model rehber olur, aynen bizim maddi dünyada çocuklarımıza oluşturduğumuz model örneği gibi. Böylece sonrasında artık ruhsal resmi görüp anlamaya başlar ve onu bildik parçalara (elementlere) ayırırız. İlginç olan şudur ki daha önce de görmüş olduğumuz bu resmi benzetecek modelden yoksun olduğumuzdan algılıyamamış ve hissedememiştik.

03-11-09 Halka açık Kabala Konferansıdan.

Zohar İçimde İfşa Olur

Zohar kitabını okurken hep (en önemli şey bu) üst sistemlerin bulundukları konumu düşünmeliyiz. Onlar herbirimizin içinde bulunup tarafımızdan ifşa edilmeliler. Okuduğumuzda ya da dinlediğimizde, işittiğimiz tüm isimlerin ve olayların, partsufim veya sefirotların (atik, arihanpin, parsa, yükseliş, iniş, birlik, ayrılık) ne zaman içimize hissedileceği bizim için tek beklenti olmalı. “Bunları içimizde ne zaman hissedeceğiz?” Tüm bu nitelikler ve uygulamalar içimizde, hissiyatımızda; işte atik ve orada arihanpin ve de burada ortada parsa ve beni hissetmekten alıkoyan her ne oluyorsa. Tüm bunlar insanın içinde ifşa olmalı, nihayet manevi dünya insanın içinde, her ne kadar bizler onu bizden çok uzaklarda olduğunu varsaysakta. Ancak “Realiteyi Algılayışımızdan” da öğreniyoruz ki bizler tüm gerçeği sadece içimizde hissediyoruz ve maneviyatı ise içimizde en derinlerde hissediyoruz.

Dolayısıyla, okurken aynen bir operatör gibi davranarak, büyük arzuyla Zoharın söylediklerini içimde derinlerde bir yerde ifşa etmeye çalışmalıyım.

“Yaratılış Düşüncesi”,”Atik”,”Arih Anpin”,”Ketere yükseliş” gibi kelimeleri okuduğumda onları içimde nasıl hissettiğimi anlamaya çalışmalıyım. İsterim ki Zohar tekstinde okuduğum her bir kelime ona tekabül eden hissi ifşa etsin içimde. Eğer sürekli bu işle meşgulsan, maneviyatı ifşa etme çabası içindeysen, bunu asla aklınızdan çıkarmayın. Her dersten önce, Zohar kitabında okuyacağınız her bölümden önce, hep bu niyete dönmeniz çok önemlidir. Şu an Toranın içsel muhteviyatı ile çalıştığımızı hatırlayıp toranın içinde insanın içselliğinin ifşa olduğunu bilelim.

Farklı düşünceler, arzular ve nitelikler içimizde ve onların derinlerinde maneviyatın gerçeği ifşa olur ki tüm bunları Zohar kitabında okuruz. Bu yüzden benim tüm dikkatim ve beklentim hep, içimde ne ifşa edeceğime odaklanmış olur. Öncelikle hep bunu düşünür ve her zaman bu kelimelerin içimde ne tür tepkiler uyandırdığına konsantre olurum. Hatta onların imgelenmesi dahi önemsiz kalır içimizde olan biteni hissettiğimizde.

Bu büyük arzumuz böylece dua olmuş oluyor. Tekste bu tarz yaklaşımla çalıştığımızda, bu alışkanlığımıza, aramızda oluşturduğumuz bağı da katmış oluyoruz. Aslında Zohar kitabı da aramızdaki bağı oluşturmak için yazıldı ve bu bağ bedenler arasında olmayıp, içimde, tüm ruhların noktalarının arasında-BENDE.

Bu bağlantıyı ben içimde inşa etmeliyim. “Ben” sureti ve “Ötekiler” sureti arasında oluşan ilişkide, içimde manevi alma kabımı inşa ederim ve de maneviyat ifşa olur. Dolayısıyla tüm dikkatimin içimde odaklanıp hiç bir kelime ya da tekstin bunu bozmaması, anlamın hep içimde yaşadıklarımla ilgili olması.

Kelimenin kendisini duymakla ilgilenmeyip, içimde uyandırdığını hissetmek- çünkü kelimenin asli anlamı odur. Sonunda tüm kelimeler bu dünyadan alınma ve onlara manevi anlamı yükleme benim içimde.

(25-11-09- ZOHAR Kitabı) Dersi içinden alıntıdır.

ZOHAR Kitabının Gizli Gücü

Soru: Günümüzde Zohar kitabını öğrenmenin faydası nedir ve Maneviyatı edinmemiz için bu kitaptan öğrenmek zorunda mıyız?

Cevabım: Evet, artık Zoharı öğrenmenin vakti geldi. Bunun için çok bekledim, çünkü bize bir hazırlık dönemi gerekiyordu. Bu gün artık dünyada bir çok insanın bu Merdiveni çıkması mümkün. (Zohar kitabının yorumlanmasına “MERDİVEN” deniyor.

Böylece hep birlikte Zohar kitabını öğrenmeye başladık. Kim ki kendini aynen bebek misali teslim edip bizimle zoharı öğrenmek için bağlanacak, içinde hislerinde Zohar‘ın muhteviyatı nufus edecek. Zohar kesinlikle akıl yolu ile öğrenilemez, insanın kalbine ve de hislerine hitab ederek onda iki niteliğin hissedilmesini uyandırmaya çalışır: Alma ve İhsan Etme.

Baal ha Sulam‘ın Zohar‘ı yorumlamasına manidar olarak taktığı “Merdiven” adı gibi. Zohar asla tek başına olmayıp bir grub içinde öğrenilebilir çünkü yazılışı da özel olup Kabalist bir grub tarafından yazılmıştır. On Kabalist‘in On Sefirot‘u oluşturarak tam ve bütünlük sağladıkları birlik içinde yazıldı. Her birinin bir Sefirayı temsilen on sefirayla oluşturdukları manevi kabın içinden Yaratan‘ın var ettiği güçle yazdılar bu kitabı.

Dolayısıyla böylesine bütünsel bir kaba dönüşmeye arzuluysak bizler de onları kendimize örnek alıp bizi etkilemelerine neden olabiliriz. Zohar‘ı böyle grub içinde öğrenmeye ısrarlı olursak çok kısa zamanda onun içindeki gizli gücün bizi nasıl birleştirdiğini hissedeceğiz ve sadece birleşmemiz ölçüsünde Zohar‘ın vermek istediğini hissedip anlıyacağız. Çünkü kalp anlar- organize olmuş arzular maneviyatın teslim edilmesi içindir.

Zohar kuru bir akıl tarafından anlaşılarak elde edilemez, uzun bir hazırlık safhası geçirmiş grubun arzusu gerekli. Zohar‘ı öğrenmek için kendilerinden vazgeçmeye ve de grubun içinde birlik hissiyatında olmaya kalpteki noktalarını bağlamış olmaları gerekli.

(19-11-09-Günlük Kabala Dersi) içinden alıntıdır.