Category Archives: Rabaş

Twitter’da düşüncelerim; 11/18/17

Rabaş’ın yazdığı gibi, kişi egoisttir. Eğer Kabala çalıştıysa ve bıraktıysa, ondan uzaklaştıkça ona karşı olmaya başlar. Ne kadar yüksek olduysan, o kadar aşağı düşersin.

Yani; önceki birçok arkadaşın şimdi Kabala’yı eleştiriyor oluşuna şaşırmayın!

Bu ıslahın bir kuralıdır.

Kabala’nın ön gördüğü gibi; zamanımızda faşizm doğal olarak yükseliyor. Fakat nesli eğitmek için çaba sarf edersek; faşizmi tam karşıtına- sosyalizme dönüştürmek mümkündür.

Tabi Sovyetler türünde değil; toplumu eğitmenin bir sonucu olarak bilinçli olarak ortaya çıkandan.

Gizlenmenin iki türü: 1) Basit gizlilik: Kişi Yaradan’ın gizlenmesini algılar ve dolayısıyla kabul eder, ifşasını değil, Ona bağlı olmayı diler, böylece Yaradan’ı memnun eder.

2)Çifte gizlilik: Kişi gizliliğin Yaradan’dan olduğunu hissetmez ve dolayısıyla, yardım dileyemez.

Fayda olmadan hiç bir hareket mümkün olmadığından, almadan Yaradan’a nasıl ihsan edebileceğimizi bizim aklımız anlayamaz. Ancak bu nitelik ışığı çeker ve sonra kişi zaten Yaradan’ı algılar ve anlar. Işığı çekmek için; kişi çaba sarf etmeli, sonrasında umudunu kaybetme & Yaradan’dan yardım isteme

Tüm yaradılış; 1. İhsan etme arzusu (ışık) & 2. Haz alma aruzu (Kap) içerir. Değişiklik sadece kapların niyetinde mümkündür: birine ya da Yaradan’a ihsan etme. Kabların ışıklarla dolması, onların niyeti birbirlerinin hatırı için haz almak olduğunda olur.

Yaradan’ın ifşası, onun alternatif gizliliği ve ifşaları aracılığıyla açıkça gösterilir- Ondan başka kuvvet olmadığını keşfetmek için. Onun olmadığı yer yoktur. Ben bunun ifşa olabileceği karanlık bir noktayım. Bu durum bağlılık olarak adlandırılır, gelişimin amacıdır..

Zorluk kendiniz yerine sadece Yaradan’ı önemsemede değil, bütün dünyayı bırakıyor gibi hissedip Yaradan’ı hissetmememde. Onunla birleşmek için her şeyden vazgeçebilirim. Yani; en önemlisi Yaradan’ın tüm dünyayı doldurduğu hissine ulaşmak.

My Thoughts On Twitter, 11/18/17

Geleceğe Doğru Merdiven

Bizler gelecekteki bir sonraki seviyemizi ne çeyrek ne yarım; fakat sadece tam olarak düşünebileceğimiz, bizimle ilişkili olarak kusursuz ihsan etme olduğunu kavramamız gerekir. Tek yol; aşağıdaki derecenin daha üstte olanı sanki onun nihai ıslah edilmiş standardı gibi düşünmesidir. Bununla birlikte, bir sonraki seviyeye yükselmek için gerçekten ıslahın sonuna ulaşılması gerekir.

Kişide var olan tüm niteliklerin, engellerin ve hayal kırıklıklarının ıslah edilmesi ve mükemmelliğe tamamlanması gerekir. Hiçbir şey iz bırakmadan kaybolmaz; fakat her şey kişinin sadece tam ihsan etme formunun eklenmesini kavramasıyla düzeltilir. Kişi tüm dünyanın ve tüm insanların ihsan etme içinde, kendisinin oraya dâhil ve özümsemiş olduğunu ve orada eridiğini görmelidir.

Bu, onun bir sonraki derecesidir ve bu dereceye yükselerek, kişi işin yepyeni bir dizi ek arzu ve derinliğini keşfeder. O, bu derecenin tüm arzularını, bu derecenin kaplarının ve niteliklerinin derinliğini ifşa etmek için tekrar çaba sağlamaya ihtiyacı vardır, bu dereceyi tam olarak ıslah etmek için tekrar mücadele etmelidir. Kişi buna ulaştığında, sonraki derecenin On Sefirot’unun tamamlanması olacaktır. Böylece o, dereceden dereceye, durumdan duruma yükselecektir.

30/06/2013 Tarihli Günlük Kabala Dersi’nin 1. Bölümü, Rabaş’ın Yazıları

“Kişi Her Zaman Evinin Kirişlerini Satmalıdır”

“Kişi Her Zaman Evinin Kirişlerini Satmalıdır ve Ayakkabılarını Ayağına Giymelidir” (Şabat, 129).

Soru: Manevi anlamda “evinin kirişlerini satmak” ne anlama gelmektedir?

Yanıt: “Evinin Kirişleri” arkadaşlarım ile birleşmek yerine, beni kendim için endişe duymama zorlayan tüm düşünceler, arzular ve hayata olan tüm bakış açımdır. Tek bir genel resim, tek bir sistem inşa edebilmem için, benim için çok değerli olan “ev”imi satmam gereklidir.

Fakat bu da yeterli değildir. Ayağa giymem için ayakkabılar da satın almalıyım; bu, beni oyunda tutacak savunma kuvvetlerine ihtiyacım olduğu  anlamına gelmektedir. “Evinin kirişlerini satmak” anlamına gelen, sadece düşüncelerimi sıfırlamam ve grubun önünde kafamı eğmem yeterli değildir. Aynı zamanda, içimde doğan tüm düşüncelerin üstünde, arkadaşlarıma bağlı kalmamı sağlayacak güçleri de almam gereklidir

Bu, kendimi sıfırlamamın yeterli olmadığı, aynı zamanda beni gruba bağlayacak ilave bir güce ihtiyacım olduğu anlamındadır. Bu, “anlaşma” ya da “ayağındaki ayakkabılar (raglan)” olarak adlandırılır, bu sayede egomun yararı için “casusluk yapma”mış (meragel, İbranice’de ayak için aynı köke sahiptir) olurum.

 Günlük Kabala Dersi 7 / 4 / 13, 1. Kısım, Rabaş’ın Yazıları

Nüfusun % 99’u ve Düzen Yasaları

Soru: Rabaş’ın yasaları, bizim grup içinde öğrendiğimiz nüfusun %99’una yönelik çalışmaya uygun mudur?

Cevap: Bizler temelleri çıkarmalı ve dışsal dinleyicilere onları öğretmeliyiz. Rabaş’ın yasaları neyi ifade eder? Kabalistler kimdir? Onlar, doğadan kesin genel kurallar ve yaklaşımları alan ve bize onları öğreten insanlardır. Eğer ben, genel sistemin içine dahil olmak ihtiyacı duyarsam, o zaman bu sistemi bana göre çok yüksek olarak görmek zorundayım. Daha sonra, kendimi eğmeye ihtiyaç duyarım ve ben grubun en küçüğü olarak bununla bağ kurabileceğim.

Bunlar, bağda tutmak için tayin edilmiş olan olağan yasalarıdır. Diğer taraftan, senin kuvvetini grup içinde çalıştığın kişilere taşımaya ihtiyacın var; çünkü kalpteki noktanın eşsizliği her birimizde özeldir. Aynı zamanda, gruptakilerin yukarısındaki gibi olmak zorundasın yani, onları kalpteki noktadan etkilemelisin. Bir kez, onlarla tam olarak bağ kurduğunda ve kendini iptal ettiğinde, etkilemeye ve ihsan etmeye başlarsın.

Rabaş’ın bizim fizyolojimizden ve hatta teknolojiden bildiğimiz temel koşullar hakkında yazdığı: hücrelerin, sinirsel nöronların, sinapsların vb. birbirleriyle nasıl bağ kurduklarıdır. Biz bütün bunları biliyoruz! Başka hiçbir şey yoktur.

Öyle ki burada, Kabalistlerden bahsetmemek mümkündür; fakat mühendislikten, biyolojiden, herhangi bir yerden bilgi almak mümkündür. Onlar, tamimiyle mantıklı durumlardır ve herhangi bir kişiye açıklanabilir.

Sanal dersten alıntı 26.8.12

Ego’nun Tüm Durumlarından Özgür Olmak

Amacın ve Yaratan’ın yüceliğinin öneminden ( ki bunlar olmazsa çalışamayız) çok fazla konuştuk zira güce ihtiyacımız vardır. Ancak buradaki soru, ne için Yaradan’ın yüceliğine ihtiyacım var? Bu, ihsan etme ile hemfikir olacağım bir durum için mi yoksa ihsan etmeyi istiyor muyum ve ihsan etmek için Yaratan’ın yüceliğine mi ihtiyacım var? Tüm fark budur: mantık altı mı, mantık dâhilinde mi yoksa mantık ötesi inanç koşulunda mı çalışıyorum?

Yaradan’ın yüceliğini hissetmeyi istememin bir sebebi var zira aksi halde çalışamayacağım, öyleyse bu mantık dâhilinde bir eylem. Ancak dersem ki ihsan etmeye ulaşmam lazım zira bu benim için en önemli şey ve şu an sahip olmadığım güç için talepte bulunursam ve bu benim için bir ifade, yani bu ifade, ben bu yüceliği sadece mantık ötesi inanç içinde çalışmak için istiyorum demektir.

Burada içsel olarak netleştirmem gereken ince bir ayrım vardır. Bunu kelimelerle anlatmak imkânsızdır zira aklımızı karıştırır.

Rabaş der ki “Eğer bir kişi Yaradan’ın yüceliğini hissetmiyorsa, beden tüm kalbi ve ruhuyla Yaradan’ın önünde kendisini iptal etmez.” Bir kural vardır: Alma arzusu sadece Yaradan’ın yüceliğinin önünde kendisini teslim eder.

“Ancak eğer kişi sadece Yaradan’ın önemini ve yüceliğini gördüğü koşul altında Yaradan için çalışmaya hem fikir olacaksa, bu durum baştan o kişinin Yaradan’dan bir şeyler almak koşulunda olduğunu gösterir.” Bu demektir ki kişi bu yükten çekeceği ıstırabı aydınlanmak için istiyor. Eğer yükün önemli bir kişiye ait olduğunu düşünürseniz o zaman bu yükü taşımak size zor gelmez. “Aksi takdirde kişi tüm kalbiyle çalışmak istemez zira kişi sınırlıdır ve gizliliğin etki alanındadır ve ben sadece ihsan etmek için çalışmak istiyorum diyecek kadar özgür değildir.”

Eğer ki kişi Yaradan’ın yüceliğini kendi çalışması için bir ön koşul olarak yerleştirirse o zaman bu durum Bina’nın bir durumu olamaz ve kişi için sol çizgi tarafından gönderilmiş olan tüm şüphelerden ve problemlerden onu kurtarabilecek bir ‘‘gemi’’ gibi ona hizmet edemez.

Hiçbir şey almaya ihtiyacı olmayan Hafetz Hesed, Bina’nın yaklaşımıdır: bu yüzden, o özgürdür. Ancak almak isteyenler sınırlıdır ve diğerlerinin görüşlerine tabidir. Eğer bir kişi kör inançla çalışırsa ve yücelik veya herhangi başka bir şeye ihtiyaç duymazsa, buna özgürlük denir.

31.10.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Sevginin Gücünden Önce Kendini İptal Ediş

Rabaş’ın Yazıları, Cilt II, Mektup 40: Ve birisi, dostunun sevgisini hissetmeye başladığı zaman, yeniliğin devreye girmesi kuralından dolayı, haz ve mutluluk aniden içinde uyanır. Dostunun ona olan sevgisi yeni bir şeydir çünkü o hep sadece kendi iyiliğini kendisinin düşündüğünü bilmişti. Ancak dostunun onun için endişe ettiğini keşfettiği an, bu, ona kendi içinde sonsuz hazzı anımsatır ve adam sadece mutluluğu hissettiği yerde çabaladığından dolayı artık kendisi için endişe duyamaz. Ve dostu için endişelenmekte hazzı hissetmeye başlamasından dolayı doğal olarak kendisini düşünemez.

Bunu doğada da görüyoruz; özlemenin dayanılmaz olmasına kadar sevgi vardır…

İçimizde reşimotlar bulunmaktadır, ruhun genel kabından gelen hatıralar. Hissettiğimiz tüm gerçeklik ve hatta hissetmediğimiz tüm parçalar içimizdedir ve kapların kırılmasından önce olduğu gibi kabın parçasıdır. Yani bir kişi bizim dünyamızda olduğu şekliyle değil ama ıslah olmuş genel ruhun düzeyinden, ıslah olmuş kaynaktan, o anda dışsal olarak algılanan genel kabın Reşimot’undan  gelen egoistik olmayan bir sevgiyi bir başkasına karşı hissettiğini hissettiği an, aniden onun içinde uyanma olur.

Böylece kişi aniden hisseder ki bu güç başka bir dünyadan, yüksek bir durumdan geliyor ve kişisel sevgisi iptal oluyor. O artık kişisel sevgi durumunda kalamaz ve yeni meyile doğru ruhunu vermeye hazırdır; ona dışsal olan bağa. Bu şekilde yer alır zira dışsal kap, şu an onu zorlayan egoistik kişisel sevgi genel yüksek kaba kıyaslandığında gerçek olandır.

Bir kişi, bu güçten önce kendisini iptal eder. Eğer biri, sevildiğini ve kendisinin dışında birini içsel sevgiye meylettiğini hissederse, aniden uyanır ve o zaman dünyevi hayvansal sevgi yok olur. Bu, büyük genel kabın küçük kişisel kaptan çok daha yüksek olduğunu hissetmesinden dolayıdır ve o bu sevgiden önce kendisini iptal eder.

(Günlük Kabala Dersi’ne Hazırlıktan, 2.10.2012)

Günlük Ders Bütün Gün İçin

Günlük çalışmamızın bilgi kazanmak için olmadığını, gelişim kazanmak için olduğunu anlamalıyız. Girdiğiniz her ders, bugün, dün veya dünden önceki gün, hepsi gelişiminiz için safhalardır.

Bu herhangi bir makale çalışması veya Talmud Eser Sefirot kitabı bölümlerinin çalışması değildir.  Bu kaynağı çalışarak içinde gelişim sağlayacağınız seviyeleri idrak edersiniz. Bu nedenle,  bunun devamında, günün dersinden sonra, derste çalışmasını yaptığınız konunun içinde kalmak çok önemlidir.

Saatlerin etrafında dönerek derste toplanacağımız zamana kadar günü bu şekilde geçirmelisiniz.  Ders üzerinde çalışma yapmak gerekir ve süreç içine sokmak, süreç içinden çıkmamayı çabalamak ve bloğumu (laitman.info.tr) okumanız  gerekir. Bu kaynaktan yeterince faydalanmalısınız. Bu şekilde bizler düşüncelerimizde bir oluruz ve kendimizi ortak ve belirli gelişim safhalarında buluruz. Bu çok önemlidir çünkü bu yöntem ile bizler bir ortak düşünce üretiriz.

Ben şunu gördüm ki, Rabaş da aynı çalışmayı yaptı: Günün dersinden sonra o sabah çalışmasını yaptığı aynı kaynağa tekrar geri dönerdi. Kendisi aynı sözcükleri kullandığından bahseder, okumuş olduğumuz makaleyi dile getirirdi. Bu iyidir çünkü bu demektir ki, kişi onu yaşar ve aklından kalbine doğru yönlendirir.

Her gün Rabaş ve ben gezinmeye çıkardık ve eğer ben birazcık erken geldiysem, onu otururken, okurken veya bir şey yazarken yani sabahki ders ile ilgili bir şey yaparken bulurdum. Daha sonra arabada giderken, bizler yalnızca makale hakkında konuşur veya derste üzerinde çalışma yaptığımız Talmud Eser Sefirot kitap bölümleri konusunda sohbet ederdik.

Eğer doktor randevusuna gitmesi gerekiyorduysa da yanına makaleleri veya Talmud Eser Sefirot kitabını alırdı ve bekleme odasında otururken biz onlar hakkında konuşur, çalışırdık. Genelde sabah dersinde üzerinde çalışmış olduğumuz kaynakların aynısı olurdu.

7.1.2011 tarihli Talmud Eser Sefirot dersinden

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 17 Ocak 2011, saat 11:13’te yayınlanmıştır.

Sadece Herşey İçin Hazır Olan Kişi Egosundan Kaçabilecektir

Rabaş, Dargot HaSulam (Merdivenin Basamakları) 924, ‘‘Ve Yaratan Musa’ya konuştu’’: Aslında bizler Yukarıdan, doğadan hiçbir şey alamayız ta ki kişi doğanın içinde olamayacağı kararına gelene kadar. Kişi doğadan umudunu kaybettikten sonra ancak Cennetten yardım talebinde bulunabilir ve bu anda ona üst doğadan yardım edilecektir.

Bağ kurmaya çalışmalı ve Islah Eden Işığı uyandırmak için aramızda ihsan etme aksiyonlarını yerine getirmeliyiz. Işık bizi etkilediği zaman hissedeceğiz ki aramızda çok ve çok az bağın kıymeti var. Şöyle denir: ‘‘Firavuna Gel, onun kalbini Ben ağırlaştırdım.’’ Yaratana benzemeyi isteyerek, O’na yakınlaşıyoruz ve aynı zamanda O’ndan uzaklaştığımızı hissediyoruz.

Burada kişinin özel bir çaba sarf etmesi gerekmektedir: Kişi savaştan kaçmaz ve kalbinin bu ağırlaştırılmasının sebebinin ihsan etmenin gücünün gerekliliği ifşa etmek için olduğunu anlar, konunun ne olduğu önemli değildir. Nihayetinde kişi herşey için hazırdır, konu ne olursa, koşulların bağlantısız olması, grup, dünya. Öyle veya böyle önemli olan şey ihsan etmenin gücünü, bağın gücünü edinmektir.

  • Ne için? Bundan kazancın ne?
  • Hiçbir şey, ihsan etmenin kendisinin gücünün dışında hiçbir şey.

Bunun hakkında sadece konuşmak yeterli değildir. Dağıtımda ve grup içinde çalışarak diğerlerine yönelik bu yaklaşımı edinmeye çalışmalıyız. Dışsal olarak açıklanmak zorunda değil fakat kişi diğerlerine ulaşmak için çaba harcarsa işte o zaman gerçek anlamda Mısır’ın kralı ile yüzyüze gelir ve görür ki kişinin egosu hiç bir şey yapmasına müsaade etmeyecektir.

Daha sonra kişi ‘‘Mısır’ın On Vebasından’’ geçer ve ne kadar çok Yukarının özel bir gücünün etkisi altında olduğunu görür, kişinin egosu aşama aşama kendisini bırakır. Her defasında ‘‘Firavun’’ başını kaldırır ve ısrar eder ve bir diğer darbeyi alır. Bu durum kişiyi egosundan ayırır ve sonunda egosundan kaçmasını sağlar.

Nereye kaçar? Kişi Firavundan kaçar yani kendini diğerlerinden ayıran bu güçten kaçar. İlkönce bu sadece bir kaçış, bunun üzerine yükselmek ve daha sonra kişi bağ kurmak üzerine pratik olarak çalışmaya başlar. Mısır’da, kendi arzusu içinde, kişi bunu yapamazdı. İşte bu şekilde ‘‘Işığın Alınmasına’’ ulaşırız yani ortak sorumluluk ve ‘‘çölde kırk yıl’’ın süreci başlar.

04.04.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Düşüşe Geçen 999 Kişiden Biri Olmayınız

Rabaş’ın bir dersinden: Maneviyatın önemli olmadığı bir yerde, kabuklaşma (Kli olabilme)   durur. Örneğin kişi sabah dersine kalkmak için niyetlendiğinde fakat “Neden kalkmalıyım?”, “Ne öğreneceğim?”, “Bunu yapmamdaki sebep nedir?” gibi düşünceler ve hesaplamalar zihnini kaplarsa.

Maneviyatın pek önem taşımadığı anda bu şekilde düşünceler ortaya çıkar ve kişiyi yatağına kalın ipler ile bağlar ki kalkması mümkün olmaz. Bu yüzden, “bize eşlik eden güce ihtiyacımız var ki bizim düşüşümüze mani olsun.”

Tüm grupların ve aslında her bireyin şöyle veya böyle eksikliği, bize eşlik eden güçtür. Nitekim bu güç olmayınca birer birer düşeriz, aynı şöyle denildiği gibi: “1000 kişi sınıfa girer ve bunlardan 1’i öğretmen olur”. Bu kalan 999 kişinin düşmesi demektir.

Gerçekte onların düşüşü fiziksel olmayabilir fakat içsellikte zayıflaşırlar ve bu şekilde “devam etmeye” hazır olabilirler yani yaratılış amacına ve yaşamın amacına tam ulaşamadan. “Yaşamımın anlamı” ile ilgili soruya cevap bulmanın gerekliliği konusunda tartışma çıkarmazlar ama büyüdüklerini ve bunu yapmalarının gerektiğine güçleri yetmeyeceğini düşünürler. Bunların hepsi, kendileri için destekleyici inşa etmemiş olmadıklarından kaynaklanır. Bir ”trabzan” oysa onlara destek olur, yükselmelerini sağlar ve düşmelerini önler. Bu çok önemlidir.

Bu sanki karşılıklı bir anlaşma yapmak gibi; dostlar arasında ve dostlar arasındaki ilişkiler ile ilgili bir taahhüt gibidir. Bu sebeple birbirimize yardım edebilmemiz için, her grubun içinde nelerin olduğu bilmemiz çok önemlidir.

Şöyle söylendiği gibi: “Kendi şehrinde peygamber olunmaz.” Başka gruplardaki uzaktaki dostlar bazen o kişiye daha fazla yardımcı olabilir ve yanında olan dostlarından onu daha fazla etkileyebilir. Yakın dostlarına, onların kişisel çıkarlarından kaynaklanan şüphe duyabilir ve onların bencilce oluşan niyetlerinden dolayı suçlayabilir. Fakat kişi diğer gruplar hakkında böyle hissetmez. Diğer gruplardaki başka yerlerdeki insanların kendisi hakkında konuştuklarını görür ve onların kendisini ne kadar önemli olarak gördüğünü göstermek istediklerini görür. Diğer yandan kişi kendi içindeki bazı şeyleri de düzeltmesi gerektiğini anlar, aynı şöyle denildiği gibi: “Hakimleri ve polisleri kendi görevlerine göre ayırarak kabullenip görevlendirmeliyiz.”

Bu çok önemlidir. Genellikle her kolektif yükselişten sonra birçok insan düşüşe geçer çünkü bir yükselişten sonra hep kalplerin katılaşması söz konusudur. Bizler buna karşı tedbirli olup korunmalıyız!

18 Mart 2012 tarihli günlük Kabala dersinin birinci bölümünden, Şamati #8
19 Mart 2012 tarihinde, 14:33’te blogda yayınlanmıştır

Doğa Kanunları Dirençlidir

Soru: Rabaş’ın, “Toplumun Amacı(1)” makalesinde şöyle yazar: “Biz burada doğanın kanunlarını çalışmayı ve takip etmeyi arzu eden herkes için bir toplum oluşturmak amacıyla bir araya geldik.” Doğanın bu kanunları nedir?

Cevap: Gematriya’ya (numeroloji) göre “Tanrı”, “doğa”dır. Yaratan’ın arzusunu çalışmak ve uygulamakla, doğa kanunlarını çalışmak ve uygulamak aynı şeydir.

Dünya çözümü olmayan bir krizin içinde ve neler olduğunu anlamak zorundayız. Neden doğayla uyum içinde olamıyoruz? Neden her geçen gün üzerimize yeni felaketler getiriyoruz? Hayvanlar ve bitki türleri yok oluyor; ormanlar yok oluyor; insanlar kirlenme sebebiyle ölüyor… Açık söylemek gerekirse, doğayı bozuyoruz. Doğanın buna nasıl karşılık verdiğini görüyorsunuz.

Peki ya kazancıma ne oluyor? Bankada birkaç milyonum olsa bile, onunla ne yapacağımı bilmiyorum. Bugün kimse bana güvenli bir yatırım önerisi veremiyor.

Dolayısıyla gelecek karanlıkta. Çocuklarım ve torunlarım için ne bırakacağımı bilmiyorum, yiyecek bir şeyimizin olup olmayacağını ve bunu nasıl sağlayacağımızı bilmiyorum. Hepimiz güvenlik ve doyum istiyoruz ve yarın için kimse bana doyum vaat etmiyor. Tersine herkes çöküşten bahsediyor.

Neden? Şu açıktır ki bugün kimse bunun sebebini bilmiyor. Krizin idrakine vardık ve şunu anladık ki dünyada bize gerçekte neler olduğunu açıklayacak tek kişi bile yok.

Bu durumda, elbette eğer mümkünse, doğaya dönmek ve ondan öğrenmek gereklidir.  Kendim için daha iyi bir gelecek sağlamak için, bana gerekli bilgiyi verecek bir bilimden ve fırsatlardan bahsedildi. Bende çalışmaya başladım; belki işler bu kadar da karmaşık değildir? Aynı şekilde bir işadamı, altın almak ya da fabrikasını satmak için ona doğru tavsiyeyi verecek danışman şirketlerine yönelir.

Bu aynı zamanda basit arzulara da işaret eder: Sağlıklı olmak, yaşayacak bir yerimin olması, ailemi geçindirmek, çocuklarıma iyi eğitim vermek, güvenli ve genel olarak iyi olmak. Bu normaldir ve kişinin taleplerinin makul bir seviyesidir. Fakat bugün bunlar kriz nedeniyle elde edilemez gözükmektedir.

Öyleyse bundan nasıl çıkacağız? İçinde bulunduğumuz doğanın kanunlarını çalışmak zorundayız. Her şeyden evvel bununla ve insanla ilgili fazla şey bilmiyoruz. Muhtemelen insanlar bunu daha az kötü, yıkıcı ve zararlı hale getirmeye yardım eden niteliklere ve yeteneklere sahipler ve bu dünyayı daha iyi hale getirecektir.

Aslında, tüm bu talihsizliklerin kaynağının  sadece insan olduğu açıktır. Herkes bununla hemfikir fakat, bunu önemli bir soru takip ediyor: “Öyleyse ne yapabiliriz?” Neticede insanın nasıl ıslah olacağını açıklayan bir bilim var. Onu yap ve her şey çözümlenecek.

Aksi halde dinozorların yolunu takip ederiz. Türler hızlıca yok oluyor ve biz bunu gelecek yıllarda “merdivenin dibine geri dönmek” haline getirebiliriz. Toplumundaki panikten kaçınmak için, bize her şey söylenmedi bile. Gerçekten, yaklaşan tehdit eğer akıllarını kaybetmelerine sebep olacaksa, neden insanlar tüm gerçeği bilmek zoruna olsunlar ki?  Eğer onu durdurmayı bilmiyorsak, yaklaşan felakete gözlerimizi kapatmaya hemen hazırız. Bununla ilgili şöyle yazar: “Yarın öleceğimizden, yiyelim, içelim.”

Bu sebeple ıslahın metoduyla ilgili mesajının dağıtımı gereklidir ve herkesin ulaşabileceği şekilde açık ve keyifli olmalıdır.  Eğer doğa için ve insan için işleyen kanunlardan haberdar olursak ve eğer onların birbirleriyle etkileşiminin yolunu anlarsak, iyi yöne doğru değişimlerin anahtarı bizim ellerimizde olur. Eğer bu olmazsa, kriz yayılmaya devam eder. Bunu durduramayız; tersine her şey daha da kötüye gider.

Günlük Kabala Dersi 4:Bölüm 11/03/2012