Category Archives: Hayat

Dünyaya Karşı Tutumunuzu Değiştirin

Yorum: İnsanlar iyi duygular ve özgecil sevgiyi kullanma eğilimindedir.

Cevabım: Gerçekten, insanlar bu niteliğe sahiptir. Herkesi kendileri için kullanmak istedikleri açıktır. Ancak bu aynı şeyi yapmamız gerektiği anlamına gelmez.

Eğer hayvansal yaşamının üzerine çıkmak ve bana verilen yıllar boyunca sadece bu hayvansal bedende var olmak istemiyorsam, bedenim varlığını sona erdirmeden önce sonsuzluk, mükemmellik, tüm doğanın algılanması seviyesine şimdi ulaşmak istiyorsam, o zaman dünyaya karşı tutumumu değiştirmeliyim.

Tamamen egoist nedenler için olsa bile, bunu yapmalıyım.

Soru: Bir kişi egoizmini özgeciliğe dönüştürmeden önce kaç yıl geçmesi gerekir?

Cevap: Bu kişiye ve içinde yaşadığı zamana bağlıdır. Zamanımızda, oldukça hızlı olabilir, 5 ila 15 yıl – ama bunlar yıllardır! Onlar yine de yıllardır.

Ne istiyorsunuz? Neden bize veriliyorlar? Hayatınızın sona yaklaştığını hayal edin. Ne için yaşadınız? Tüm iyiliği ve kötülüyü hissetmek için mi? Sonra ne olacak?

Bu nedenle, yılları,  tam olarak ilerlediğiniz hedefe ulaşmak için kullanmanız gerekir.

Eski Değerlerin Üzerine Yükselmek

Soru: Virüsten önceki zamanlarda, kişinin temel değerleri aile, para kazanma, belki küçük bir işletmeye sahip olmaktı, büyük bir şirketten bahsetmiyorum bile. Ve şimdi, insanlar yavaş yavaş kişisel karantinadan çıkmaya başladığında, ne yapılacağı belirsiz. Birçok işletme düzelmeyecek, turizm olmayacak, uçaklar uçmayacak.

Bir insan nasıl yaşabilir? Krizden sonra dünya hangi değerlerle var olacak?

Cevap: Aksine, insanın gerçek değerlere sahip olacağını düşünüyorum. Başka birisi sizden kar edip, milyarlarca dolar kazanırken ve genel olarak bununla hiçbir şey yapmazken, sadece siz çalışın, para kazanın ve harcayın diye işletilen, gezegendeki tüm uçuşlar, satışlar ve diğer gereksiz faaliyetler, bunların hepsi az çok ortalamaya gelecektir. Tamamen değilse de, en azından dedikleri gibi normal bir seviyeye, “ düşecektir, ”

Bu nedenle,  insanlar,  her şeyden önce hayatlarındaki değerleri arayacaklar. Ne için yaşadığınızı soracak ve zaten değerli olan cevabı bulmaya çalışacaksınız. Doğru yolda olduğumuza inanıyorum.

Sonra her şey insanlara bağlıdır, banka hesaplarına bir milyar daha ve sonra bir milyar daha eklemek dışında, hayatlarında herhangi bir değer görmeyen aptallar ve yeni zenginler tarafından teşvik edilen, aldatmalara ve bazı promosyonlara yenilmemek gibi. Umarım insanlar daha yüksek bir şey aramaya başlar.

Ve yüksek değerler hayatımızın içinde değil, üstündedir. Eğer biterse, içinde aranacak ne var? Dahası, hayatta hiç mutluluk olmadığını görüyoruz. Farklı, daha güçlü, ebedi ve mükemmel bir şeye ihtiyacımız var. Bir insan, bu yaşamın tamamını ve ötesinde olanı kavrayabildiği ölçüde, “Bu yaşam ne için? “ sorusuna cevap vermelidir.

Daha fazla bir şey görmeyen hayvanlar gibi, sadece fiziksel varlığımıza önem verseydik, içgüdüsel olarak kendimize güvenir ve bundan memnun olurduk. Bu yeterli olurdu.

Ama kendimizi, dünyamızın dar sınırlarında doğumdan ölüme ve daha fazlasına kilitlemeyi istemeden, biraz daha yukarı bakarsak, o zaman şu soruyu cevaplamamız gerekir: “Hayatın kendisi ne için verilir?”  Varoluşun anlamını arama susuzluğunu gidermek için cevap nerededir?

Doğa hiçbir şeyi boşu boşuna yapmaz. Ve eğer biyolojik olmayan varoluş sorusu bizim içimizde, biyolojik yaşamımızda ortaya çıkarsa, o zaman bizler bunun cevabı bulabiliriz ve bulmalıyız.

Bunun, acil bir istek olarak, içinde ortaya çıkan insanlar vardır ve bu soruyu sorana kadar hala gelişmesi gerekenler vardır; kendilerinden uzaklaştıramazlar ve buna bir cevap bulmak zorunda kalacaklar. Bu kolay değildir. Ama yine de doğanın çağrısında, içimizde meydana gelen bu soruyu ortaya koyma gerçeği harika bir şeydir.

Yeni Bir Hayata Giriş Açık

Koronavirüs hayatlarımızı 180 derece değiştirdi ama kesinlikle onun sayesinde yaşama doğru bir şekilde bakmayı öğreniyoruz. Hayatın anlamı, sabahtan akşama kadar koşmakta, farklı işler çevresinde dönmekte ve tüm egoist arzularımızı ve eğilimlerimizi yerine getirmek için çabalamakta değildir.

Çilecilik’i savunmuyorum ama onunla birlikte yaşamın özüne ve amacına ulaşırsak doyum elde etmek mümkündür ve bu bizim için ana şeydir. Bu nedenle, hayata karşı tutum, her şeyden önce, bizi nereye götürdüğünü keşfetmek istediğimiz şekilde olmalıdır.

Pandemi sırasında, olumsuzluklardan kurtulmak ve hayata olumlu bakmak nasıl mümkün olabilir? Eğer insan, doğanın kendisi için ne hazırladığını anlarsa, insanlığın çok olumlu ve umut verici bir bakış açısıyla karşı karşıya olduğunu düşünüyorum.

Ya da tam tersine, doğa ile mutabık kalmazsak, acı çekeceğiz.  Ve doğa, bize hayatla nasıl doğru bir şekilde ilişki kuracağımızı öğretecek.  Bizler olgunluğa ulaştık ve yetişkinler olarak yeni bir yaşam dönemine giriyoruz.

Yaşamın, bilinmeyenin korkusu, olumlu bir bakış açısı olabilir mi?  Korkmamız gerektiğini düşünmüyorum çünkü şimdi büyümüş ve meslek sahibi olmuş ve hayatımızı yetişkin insanlar olarak inşa etmek zorunda olan, çocuklar durumundayız.

Adam (gever), “üstesinden gelme” – “hitgabrut” kelimesinden gelir çünkü bir adam tüm zorlukların ve problemlerin üstesinden gelir ve hayatını inşa eder: evlenmek, bir ev inşa etmek, çocuk doğurmak ve onlara gerekli her şeyi sağlamak zorundadır.

Hayatımızın bu dönemiyle böyle bir ilişki kurmalıyız, böylece asıl şey, zengin olma, farklı işletmeler açma ve dünya çapında uçma isteği olmaz.  Bütün bunlar mümkün ama asıl mesele, bizim bütün bunları ne için yaptığımızı anlamamızdır.

Yaşamın özüne, onun, kendimize dünya üzerinde yeni, ıslah olmuş bir insanlık inşa etmek olan amacına nasıl ulaşacağımızı bilmeliyiz. Ve çocuklar gibi oynadığımız, birbirimizle yarıştığımız eski formda değil, onları, anlamla dolu başka bir mükemmel ve ebedi yaşama giriş olarak algılamak için, kendimizi ve hayatlarımızı ciddiye alma formunda.

İnsanlık büyüdü ve yetişkin bir şekilde davranmalıdır; Koronavirüs bizden böyle bir davranış talep etmektedir. Hayatımızı daha ciddiye almak için bir çağrı olarak bununla bağ kurmalıyız. Bugün bizim için hayatın amacı haz almaktır.  Ve yarın, yaşamda, bu hayatı ebedi yapmaya dayanan, yeni bir amaç keşfedeceğiz.  Doğanın bizden talep ettiği şey budur.

Erkek ve Kadın, Bölüm 9

Her Gün Yeni Bir Başlangıç

Soru: Kabalistik grubun ilkelerinden biri tavizler ve kendi iptaldir. Aile içinde, genellikle kavgaya yol açan durumlardan kaçınmaya çalışarak, ertesi güne sanki dün hiçbir şey olmamış gibi başlama konusunda hemfikir olmak mümkün mü?

Cevap: Dün bir takım kavgalar edilmiş olması gerçeğine rağmen, her gün yeniden başlamalıyız. Hem grupta hem de ailede, sanki hiçbir şey olmamış gibi sürekli olarak yeniden başlamalıyız.

Soru: Bunu nasıl yaparız?

Cevap: Bu, hem çok basit hem de çok zordur.

Soru: Diyelim ki bugün hemfikiriz, “Hadi bunu bu şekilde yapalım.” dedik.  Ya yarın böyle başlayamazsam ne olur, beni ne mecbur kılacaktır?

Cevap:  Böyle bir anlaşma imzaladıysanız, bunu yerine getirmekten gurur duyacaksınız. Egoizminiz acı çekmez ve onun üzerine gitmek sizin için daha kolay olacaktır.

Aslında, onun üzerine bile gitmezsiniz; bunun yerine, sadece ne kadar adam olduğunuzu gösterirsiniz, “İstemesem de bunu yapmam gerek, çünkü söz verdim.” Ve gurur duyacağınız bir şeye sahip olacaksınız.

Karınıza gelince, sizin yeni tutumunuzla hem fikir olması gerekecektir.

Soru: Bir kadının egoizmi ile bir erkeğin egoizmi arasında herhangi bir fark var mı?

Cevap: Bunlar tamamen farklı egoizm türleridir. Hiçbir şekilde birleştirilemezler.

Koronavirüs: Geleceğe Bakış

Sanki bir Hollywood hikayesinde, katılımcılar haline geldik ve olayların gelişimini içeriden takip ediyoruz. Olanların özünü anlayabilecek ve sonuçları tahmin edebilecek miyiz?

Çok nettir ki Koronavirüs, Nassim Taleb’in “Siyah Kuğu” olarak adlandırdığı, çok geniş sonuçları olan nadir, öngörülemeyen olaylardan biri haline geldi. Daha sonra, geriye dönüp bakıldığında, her şey net ve mantıklı olacak ama şimdi bir şeyler oluyor. Hepimiz önümüzde birkaç hafta ya da ay, etkilere sahibiz ve bu fırsatı kaçırmak akıllıca olmaz.  Sonuçta, doğada kazalar/tesadüfler yoktur ve gerekli koşullar zaten geliştiğinden, bunları amacına uygun olarak kullanmalıyız ve sadece sonun gelmesini beklememeliyiz.

Önümüzde, görünüşe göre birkaç ay çok sıra dışı bir yaşam tarzı var. Bittikten sonra bile, önceki rutine geri dönmeyeceğiz. Günlük hayatımız farklı olacak. Tam olarak nasıl olacak? Bu, bugün bize virüs tarafından sorulan temel soruları cevaplamak isteyip istemediğimize bağlıdır.

“Her şey bittiğinde, neden ofiste çalışmaya gitmek, öğrenim ya da eğitim için okula gitmek ya da mağazada alışverişe gitmek gerektiğini merak edeceğiz” diye yazıyor Dr. Einat Wilf. Belki de bu, sanayi devriminin yapılarını geride bırakacağımız an olacaktır.

Analistler, bilim adamları ve şirket başkanları zaten yeni dijital örnekleri tartışıyor, üretim ve verimliliğe, karar alma ve güvenliğe yaklaşımlarını değiştiriyorlar. Salgın, bizim eylemsiz/boş düşüncemizin, modern teknolojiye ayak uydurmadığını vurguladı.

Ancak bu resmin sadece bir kısmıdır. Sonuçta, bu öyle çok fazla teknoloji ile ilgili değildir. Mesele, gerçek başarı kavramıdır. Bu fırsatı kaçırmazsak, insanlık gereksiz olan birçok şeyi ortadan kaldıracak, dışsal olarak daha basit ve daha pratik ve içsel olarak da daha dolu ve çok yönlü yaşamlar yaşayacaklar. Sadece yaşam tarzımız değişmeyecek, aynı zamanda düşünme ve hissetme şeklimiz de değişecek.

Bu noktada, sadece tek bir şey istiyoruz: hepsinin sona ermesi için kendimizi bir araya getirelim ve gerçeklere bakalım. Mevcut durum bize ne anlatıyor? Koronavirüs dünyanın başka hangi hastalıklarını açığa çıkarıyor?

Sağlık Bakanlığı, bize onlardan bahsetmeyecek. Bunlar sadece bizleri, mevcut değerleriyle, boş zamanlarıyla ve eğlenceleriyle toplumun bize yüklediği yaşamdan koparma ve ayırma direktifleridir. Birdenbire, karşılıklı sorumluluk boş bir ifade olmaktan çıktı. Öncelikler önemli ölçüde değişiyor. Eğlence sanal alana kayıyor.

Oldukça iç karatıcı bir başlangıç ama trajik değil. Ortama uymaya ve yeni bir çerçeve oluşturmaya çalışıyoruz. Hatta birçoğu için saçma olan başkalarına, yabancılara bile yardım ediyoruz. Bir yandan kısıtlıyız. Öte yandan, yeni ve olağandışı şeyler keşfediyoruz. Büyüyen bir çocuğun bakıcılar tarafından yönlendirilmesine benzemekte, değil mi?

Hastalık yollarının ardında, kafeler, restoranlar, mağazalar, alışveriş merkezleri, süpermarketler ve ziyafet salonlarını görüyoruz. Aslında, bir kurumdan diğerine olan bu kesikli çizgiler, neredeyse tüm yaşamımızı oluşturur. Yurtdışına seyahat ederiz ve her yerde aynıdır: sonsuz tekrar. Gerçi hayır, sonludur.

Şimdi, ona kenardan bakarak, biraz daha olgun ve biraz daha akıllı hale geliyoruz. Anlaşılmaz ve dolaylı olarak, içimizde yeni bir his ortaya çıkıyor. Boş zaman ve eğlencenin yanı sıra diğerleri ve kendi yaşamlarımıza karşı yeni bir tutuma sahibiz. Eski yöntemler biraz geçmiş, sanki at gözlükleri gözlerimizden düşüyor ve yeni parlak renkler ortaya çıkıyor gibi.

Bugün bir hapishane gibi gelen şey, aslında bizlere, kendimize ve dünyaya daha derin ve daha ciddi bir şekilde davranmaya başlama fırsatı vermektir. Kendimize, şimdiye kadar önceki yaklaşım tarafından özenle ört bas edilmiş sorular soruyoruz.

Aslında, düşünüp taşınmak için eşi benzeri görülmemiş bir şansa sahibiz. Virüs, bizleri arınmaya, zihnin ve duyguların bir tür dezenfeksiyonuna yönlendiriyor. Bizi yeni bir düşünme, anlama, arzulama ve bağlanma seviyesine yükseltiyor. Bilmeden bile, daha önce yoksun olduğumuz bir hissiyata duyulan ihtiyaçla zaten temas halindeyiz.

Hızlı ilerleyelim; virüs sadece bir tehdit olmakla kalmayacak, aynı zamanda bir atılım haline gelecektir. O sadece bedeni değil, aynı zamanda modası geçmiş kavramları ve dogmaları da zayıflatır ve yeni bir insanlık koşuluna kapı açar.

İlk tepkimiz bu kapıyı kapatmak, rahatsızlığı yatıştırmak ve her zamanki gibi engeli ortadan kaldırmaktır. Bekleyin ama bilincin kapılarını kapatmayın. Doğada – bu tek, bütünleşik sistemde – kötü,  yanlış bir şey yoktur. Doğanın tüm tepkileri bir şekilde yıkıcı olsalar bile doğru ve yararlıdır.

İçinde yaşadığımız sistemi önemsemeden virüsle savaşamazsınız. Sistem hiçbir yere gitmeyecek ve dengesini savunmaya devam edecektir. Kimden isteyebilirsiniz? Bizlerden. Tekneyi sallayarak genel dengeyi sarsan bizleriz. Aptalca övünmek uğruna, kendimizi diğerlerine kıyasla daha yüksek ve daha iyi bir konuma yerleştirme arzusundan dolayı dünyaya ve birbirimize karşı tüketici odaklıyız. Tüm yaşamlarımız, birçok sert görünümlü ama düz bir dekorun arkasına gizlenmiş olan bu angaryaya tabi tutulur.

Sonuç olarak, çevresel düzeyde, Dünya’yı bilinçli olarak yok ediyoruz. Greta Thunberg bu noktada haklıdır. En önemlisi, sosyal ekolojiyi mahvediyoruz ve sistem tarafından bize verilen görevde kesin olarak başarısız oluyoruz.

İlişkilerimiz ve tüm “ilerlememiz” doğaya zıt hareket etmektedir. Dokunduğumuz her şeye dengesizlik ve uyumsuzluk getiriyoruz. Bizi doğuran sistemi fethetmeye çalışıyoruz. Doğanın, çocukça ve anlamsız oyunlarımız uğruna bize itaat etmesini istiyoruz.

Tabii ki, doğa buna karşıdır. Virüsün bizi, daha sağlıklı yaşamlar ve daha sorumlu ilişkiler kurmaya, gereksiz üretimi bırakmaya ve birbirimizi önemsemeye zorlaması tesadüf değildir.

Belki, bir aşı oluşturulduğunda veya insanların çoğunluğu hastalığın üstesinden geldiğinde, izolasyondan çıkacağız, daha olgun olacak, farklı ve daha iyi yaşayacağız. Belki de şimdiye kadar yolumuzda talihsiz ve öngörülemeyen bir “siyah kuğu” gibi görün bu salgına,  bir anlam vereceğiz.

Daha sonra, tüm “siyah kuğular” için mantıklı bir açıklama bulunacaktır. Ama ne tür bir açıklama yapacağız? Bunu şimdi yapmamızı engelleyen nedir?

On yıllardır, gelecek nesillerin yaşamlarını tahrip ederek tüketici yanılsamalarının içinde dolaştık. Kendimizi, çöp üreten ve egoizm uğruna insani ve doğal kaynakları yakıp kül eden, küresel bir aşırı üretim ve kayıtsızlık makinesindeki çarklara dönüştürdük. Neden buna geri dönelim ki?

Sadece iki ya da üç kat daha az tüketmeye bile başlasak, bizler, çocuklarımız ve torunlarımız daha sağlıklı, çok daha yaratıcı, kalıcı ve evrensel sevinç dolu daha sakin bir hayatlara sahip olacağız. Ortak bir talihsizlik, ortak bir başarının sıçrama tahtası olabilir.

Aslında virüs bize hayatta kalma şansı veriyor. Doğa, insanlığın aksine, hiçbir şeyi mahvetmez veya yok etmez; o sadece gelişir, düzenler ve düzeltir. Algımız henüz bu resme ulaşmadı, ancak bilgimizden zaten tahmin edebiliyor, biraz ilerleyebiliyor ve tasvir edilen ufkun ötesine bakabiliyoruz.

O zaman doğaya ne kadar düşman olduğumuzu göreceğiz.  Bir Moğol-Tatar kohortu gibi, doğanın topraklarını çiğniyoruz ve kibirli bir şekilde bencil taleplerimize boyun eğdirmeye çalışıyoruz.

Aniden her birimiz doğa ile yüzleştiğimizi ve her birimizin arkasında tüm insanlığın olduğunu göreceğiz. Sistemin dengesinden herkes bireysel olarak sorumludur. Kabalistler, birey ve kolektif eşittir derler.

Virüs, genel sistemde insanların neden olduğu dengesizliğin sonucudur. İnsan, bu sistemin önde gelen parçasıdır. Sistemin tüm etkileri birbirine bağlı ve bize odaklanmış durumdadır. Onun içinde, birbirimize karşılık vermeyi ve sistemin kendisine karşılık vermeyi öğreniyoruz.

Belirtilen mesafeye uymayı, karantinada kalmayı, ailelerimize dikkat etmeyi ve diğer insanlara mümkün olduğunca yardım etmeyi unutmayalım. Bunları görmezden gelmek, başımızı kuma gömmek ve yarın yoldayken düne bakmak gibi bir şey olacaktır. İnsanlık hayvanlardan farklıdır, şöyle ki bizler hayal gücüne sahibiz ve geleceği nasıl tahmin edeceğimizi ve ileriye nasıl bakacağımızı biliyoruz. Bizim “siyah kuğumuz”,  şu anda bize göründüğünden çok daha fazlasıdır.

Gelecek Toplumun İnşası, Bölüm 2

Kişinin Sorumluluğu

Baal HaSulam, “Geleceğin Toplumunun İnşası”: Alma kanunu, cezası anında verildiği için çok az dikkat gerektirir. Bundan dolayı, onu asla ihmal etmeyiz. Ancak, ikinci kuralın, topluma ihsan etme gerekliliği kanununun,  cezası derhal toplanmaz. Bize dolaylı olarak gelir.

Soru: Toplum ihsan etmemizi talep etmez; bu nedenle topluma ihsan etme yasasına itaat etmiyoruz. Doğa, bizi bunun için cezalandırır. Ancak ceza da hemen gelmediği için bu yasaya uymuyoruz.

Yasa neden örtülü? Topluma ihsan etmediğimi ve toplumun ya da doğanın beni hemen cezalandırdığını açıkça görürsem, farklı davranırdım.

Cevap: O zaman insan değil, hayvan olurdunuz. Bir insan ve bir hayvan arasındaki fark, hayvanın tamamen doğa yasalarına tabi olmasıdır. Doğa kanunlarını yerine getirip getirmeme konusunda özgür seçimi yoktur. Bir hayvan her şeyi içgüdüsel olarak, doğanın sert etkisi altında, herhangi bir soru sormadan yapar.

Aksine insanlar, doğa yasalarını yerine getirme ya da getirmeme özgür seçimine sahiptirler. Ancak sorun şu ki, kişi, doğanın yasalarını yerine getirmek istemeyecek şekilde yaratılmıştır.

Doğa,Yaradan, kişinin  kendini doğanın kanunlarını yerine getirme yükümlülüğünün anlaşılması noktasına geliştirmesini ister. Kişinin kendi uğruna bile değil başkalarının uğruna, böylece kişi,  veren, tamamlayan, doğuran ve gelişen doğayla aynı olacaktır.

 

Korona Virüsü’nün Faydaları

İnsanları öldüren ve dünyayı panikleten bir virüsün ne tür yararları olabilir?

Korona Virüsü, doğa karşısında insan olarak, küçüklüğümüz ve zayıflığımızla yüzleşmemize yardımcı oluyor.

İster virüs, ister doğal bir felaket, isterse sayısız başka darbeler olsun, bizim farklılıklarımıza dikkat etmemize rağmen doğanın, bizim farklılıklarımıza nasıl dikkat etmediğine dair  olağan örnekler görüyoruz.

“İnsan egosunun zararının farkında olmak, bizim gelecekteki gelişimimizin önemli bir aşamasıdır.”

Korona Virüsü’nün Esas Faydası : İnsanlığın Dayanışmasında Küresel Uyanış

Bizler yavaş yavaş tek insanlık olduğumuzun farkına varıyoruz, aynı gezegende yaşayan tek bir büyük aile gibi. En sonunda, kendimizi birbirimizden uzaklaştırmak için inşa ettiğimiz tüm sınırlar ve duvarlar kısa zamanda yıkılacak, küreselleşmenin daralan formunda doğa, bizleri farkına varmamız için zorluyor.

Doğa, bize ne kadar bağımlı ve bağlı olduğunu  ve bizlerin, onun bütünlüğünün kaçınılmaz parçaları olduğumuzu göstermek için darbeler gönderir.

Dolayısıyla Korona Virüsü, doğanın bize öğretmeye çalıştığı başka bir ders olarak görülebilir: Birbirimizde gördüğümüz farklılıklar önemli değil, etiketlerimizi önemsemeyen, sarmalayan bir doğa var.

Tüm dünyanın bir kolektif ve bir toplum olarak düşünüldüğü bir seviyeye geldik. ” – Kabalist Yehuda Ashlag (Baal HaSulam), “Dünyada Barış.”

Korona Virüs’nün yararı, bir bütün olarak insanlığa, birliğinin farkındalığını kazandırmasıdır. O, egoist altyapımızı dengesiz hale getirmemizi sağlar, böylece giderek daha fazla bağımlı küresel koşullarımızda nasıl çalışacağımızı öğreneceğiz. Doğa, bir kere daha kendimiz için dünya çapında oluşturduğumuz her türlü şeye nasıl müdahale ettiğini göstermektedir.

Birbirimiz Arasına Koyduğumuz Bölünmeler Nereden Geliyor?

Onlar, başkaları yerine kendisine fayda sağlamak isteyen insan egosundan yayılır.

İnsan egosu, gerçek realitenin algısını ufak parçalara ayırır. Korona virüsü, egoistik benliklerimizi köşeye sıkıştırır ve özgecil olarak doldurulmuş, doğanın üstün gücüne karşı nasıl işlev gördüklerini gösterir, doğanın kendisi de yavaş yavaş birbirimizle ve bütünüyle doğayla iç içe bağımlılığımız ve bağlılığımız hakkında farkındalığa ulaşmamızı ister.

Tüm birbirimize bağlılığımız ve doğa ile karşılıklı bağımlılığımızın gerçekleşmesine doğru, egoistik doğamızın olumsuz bir rahatsızlık olduğunun farkına varmamız lazım.

Egonun bizi birbirimizden ve bir bütün olarak doğadan nasıl ayırdığını görmemiz gerekli ve böyle yaparak, ego bizi yeni bir virüs salgını ya da kişisel, sosyal ve küresel ölçeklerdeki diğer sorunlar için,  gelecekteki sayısız darbelere hazırlar.

İnsan egosunun zararının farkında olmak, gelecekteki gelişimimizin önemli bir aşamasıdır.

Ya acı çekerek ya da bağı zenginleştiren eğitim ve etki yoluyla, insan egosunun kötülüğünü ifşa etmemiz gerekir.

Eğer doğanın,  tüm unsurları arasında cansız, bitkisel, hayvansal ve konuşan seviyelerinde, mükemmel bir şekilde bağ kuran pozitif gücünü çekmeyi hedeflersek ifşa güzel  olabilir ve o zaman pozitif ve negatif güçlerin ifşası arasında, insanlık orta çizgide çalışabilecek, nelerden geçtiğini açıkça gözlemleyebilecek ve doğanın etkilerine cevaben net bir şekilde davranabilecektir.

Hayatlarımızda Bağın Pozitif Gücünü Nasıl Uyandırabiliriz?

Çok basit bir şekilde, bizim bağımız doğanın pozitif bağ gücünü uyandırır.  Daha sonra, doğadaki pozitif gücü çekerek, zıttı olan negatif egoist gücü ifşa ederiz ve her iki gücün uyanışı, daha yüksek ve daha yüce bir güce, mükemmellik ve dengenin algılandığı yeni bir bağ seviyesine ulaşmayı sağlar.

Şarkıda yazıldığı gibi “Ose Şalom Meromav, Hu yaase Şalom Aleinu” (“ O’nun cennetinde barışı sağla, O bize barış getirecek”) Barış, ilişkilerimizde, doğanın ters güçleri arasında bütünlüktür.

Doğanın olumlu ve olumsuz güçlerinin dizginlerini elimizde tutarak, birbirimizle nasıl bağ kuracağımızı öğrenmek zorunda olduğumuz bir dönemle karşı karşıyayız.

Bu güçlerle çalışmaya başladığımızda, gerçekliğin en ince ayrıntılarının yanı sıra dünyanın önemli olaylarının hepsinin, tek bir resme nasıl bağlandığını göreceğiz.

Kabala ilmi bu güçleri keşfetmemize rehberlik eder. Bize uyumlu bağlantıyı deneyimleme, doğanın pozitif gücünü çekme, ona zıt olan negatif egoist gücü ifşa etme ve onların arasındaki denge ipinde yürüme yollarını öğrenme yöntemi sunar.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 2 Mart 2020

Amaç, kendi aramızda, bir bedenin hücreleri gibi ıslah olmuş onlularda birleşmek ve Yaradan üzerinde iyiliksever bir etki oluşturmaktır. Adem’in kırık ruhunun bu kısmı canlanacak ve onunla diğer tüm parçaları çekecek, bu da ortak ruhun tüm sistemlerinin ıslahına neden olacaktır.

Yaradan’ın gizli sarayı yoktur – o, eğer biz onu yaratırsak ortaya çıkacaktır. Bizler egoist arzularımızdan bir kab inşa ediyoruz. Herkes karşılıklı reddediş hisseder ve birleşmek istemez. Yaradan’dan, bunun üzerinde, birliğin gücünü talep edersek O, bizi bir araya getirecek ve O’nun yarattığı kapta tezahür edecektir.

Yaradan’a dönmek duadır, O’nun kırdığı şeyi düzeltmesi için bir taleptir. Kasten parçalanmış bir kabın parçalarını, onu bu parçalardan inşa etmeyi öğrenmek için kullanıyoruz, çocukların Lego ile yaptığı gibi, onun aracılığıyla gelişir ve manevi bir Kli alana kadar büyürüz.

Baal HaSulam, 600,000 Ruh: Arzunun tamamen ıslahının işareti, kişinin ruhunun (arzusunun) herkesin ve her birinin içinde yaşadığını hissetmesidir. Ve diğerlerinden ayrılmış bir parça olduğunu değil, herkese bağlı bir parça olduğunu hisseder.

Rabaş Mektup 40: Kişi dostunun sevgisini hissettiğinde, sevinç/haz onun içinde uyanır. Çünkü her zaman, sadece kendini önemsediğini biliyordu. Ancak dostunun ona önem verdiğini fark ettiğinde, sevinç onun içinde uyanır ve artık kendini önemsemez.

 

Hayatın Anlamı, Bölüm 4

Her Bir Kişi, Kendi Hayat Anlamına Sahiptir.

Soru: Neden hayatın anlamı bize okulda öğretilmiyor?

Cevap: Öğretmenler bu soruya nasıl cevap verebilir?

Yorum: Örneğin, dini okullarda, hayatın anlamı Yaradan’ın ifşasında diye cevaplarlardı.

Benim Yorumum: Gerçekten, dindar insanlar böyle söylüyor. Bu nedenle, bugün birçok insan mistik bir rahatlık buldukları dinlere geri dönüyor, bu da bir şekilde bu soruya cevap veriyor.

 

Seçme Özgürlüğü, Bölüm 2

Çevresel Etki

Soru: Kabala’ya göre kalıtım ve çevre, kişiyi bilinçsiz düzeyde etkileyen faktörlerdir.

Kalıtımla ilgili her şey nettir. Çevreye gelince, içinde bulunduğumuz çevre, %100′ ümüzü etkiler mi? Yani, onun etkisi altına girmememiz mümkün değil mi?

Cevap: Açık bir şekilde belirli bir ortam seçmesek bile, ancak onunla bir tür temas halindeysek, hâlâ bizi az çok, açık veya dolaylı olarak etkiler. Üstelik, kendimizi nasıl onun etkisi altına koyduğumuzu bile anlamayız bile. Sonuçta, onunla temas kurmak istemeyebilirim ama yine de beni çok etkiler.

Burada çok ciddi bir çalışma ve araştırma yapmak gerekiyor, böylece kişi bizim için en önemli şeyin çevremizi, onu tam olarak etkileyen şeyi anlamak olduğunu fark eder. Bazen içinde bulunduğumuz çevre bizi insanlardan daha fazla etkileyebilir; Bizi tamamen mantıksız eylemlere, tepkilere, vb. teşvik eder. Bu nedenle, çevrenin bir insan üzerindeki etkisini, onun: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan tüm parametrelerinde, dikkatle araştırmak gerekir.

Soru: Bu cansız doğanın da insanları etkilediği anlamına mı geliyor?

Cevap: Tabii ki. Hava ruh halimizi ve sağlığımızı etkilemez mi? Ya da yaşadığınız şehir ve ev? Şu an insanlar hakkında değil, diğer her şey hakkında, özellikle cansız seviyeden bahsediyorum. Bunların hepsi  bizi çok etkilemektedir.

Birisini başka bir yere koyun, bir kişiyi bir ormana veya kırsal bölgeye koyun ve kişinin çevresindeki doğa faktörü güçlü olduğu için tamamen farklı bir kişi göreceksiniz.

Yorum: Depresyonda olan bir kişinin yanındaysanız, depresyonunun size de bulaşabileceğini söylüyorlar. Ve hatta dahası, depresif bir toplumdaysanız.

Benim Yorumum: Kesinlikle.