Category Archives: Eğitim

Eğitim ile Tedavi

Soru: Bizim bugünkü görevimiz, kişiye kendisini daha iyi hissetmesi için nasıl yardım edebileceğimizi düşünmektir. Bunu nasıl başarabiliriz?

Yanıt: İnsanlar eğitim vasıtasıyla tedavi edilmelidirler. Beyinleri etkilenmiş durumdalar,  algılama sistemleri, analiz sistemleri, sonuca varmaları, gerçeği kavrama sistemleri. Tüm bunlar “egoizm” olarak adlandırılan, onları içten yemekte olan berbat bir tümör tarafından etkilenmektedir.

Herşeyden önce, bunun daha önce içimizde gözlemlemediğimiz, gözlemlemiş olsak bile, bu kadar öldürücü bir dereceye sahip olduğunu göremediğimiz, ne kadar kötü bir çeşit büyüme olduğunu tespit etmeliyiz.

Problemin derinliğini ve genişliğini anlamamız gerekmekte. Herşeyden sonra, bu sadece bir ülkenin belli bir problem değil: Doktorlar kötü, hastalar kötü ya da sağlık hizmetleri zayıf. Bu tüm dünyanın aynı prensibini takip eden, genel sağlık sistemine ait bir problem.

Aynı konu ekonomi, ticaret ve endüstri içinde de var. Örnek olarak, süpermarketlerde bizlere kolay bozulan ürünler satılmakta, çünkü bizlerin mümkün olduğu kadar sık alışveriş etmemiz üreticilerin avantajına ve bizlerin sisteme bağlı kalmamızı istiyorlar. Belli bazı ürünleri kullanmak üzere eğitildik. Aynı konu iş hayatında, tatilde de süregelmektedir. Herşey kontrol altında tutuluyor.

 “Geleceğin İlacı” , 7 Nisan 2013,Kab TV

Takımın Tekyürek olarak Birleşmesi

Soru: Çocuklar bizlerin ve dünyanın gelecekleridir. Oyunlar oynayarak birlik olma üzerine çalışıyorlar. Bazen bu birlik olma oyunlarından sıkılıyorlar ve “Artık yeter! Sonunda birinin kazanmasını istiyoruz” dedikleri oluyor. Böyle bir durumda ne yapmamız gerekiyor.

Yanıt: Grubun içinde kazanmak isteyen bir kişinin olması bir problemdir. Bu oyunun doğru bir şekilde yönetilmediği anlamına gelir. Tabi ki, hem yetişkinler hem çocuklar her zaman kazanmak isterler. Bu bir dereceye kadar hepimizin içinde olan psikolojik bir dürtüdür. Ancak  eğitim zaten bir çocuğa yalnız başına kazanmanın imkansız olduğunu sadece birlik olarak kazanılabilineceğini yavaş yavaş düşünmeyi öğretmek demektir. Sonrasında alışkanlık ikinci doğası haline gelir.

Bu psikolojik bir durumdur. Dünyada bulunan birçok grup bu şekilde eğitilmişlerdir. Örnek olarak dalgıçlar, atletler ve bunun gibi. Psikolojik bir eğitim. Kişi bunu anldığı zaman, birşeyi başarsa bile bunu gruba borçlu olduğunu anlar. Bu yüzden, bu mutlaka öğrenilmesi gereken birşeydir. Bunu çocuklara öğretebiliriz bu sayede düşünmeye, hissetmeye ve bu şekilde davranmaya başlayacaklardır.

Batmakta olan bir denizaltıyla ilgili çok trajik bir hikaye vardır. Mürettebatın yarısının kendilerini kurtarma şansları varken diğer yarısının yoktu. Kurtulma şansı olan ekip denizaltıyı terketmeyi reddettiler ve sonunda hepberaber orada yaşamlarını sonlandırdılar. O kadar kendilerini birbirlerine bağlı hissettiler ki arkadaşlarını arkalarında bırakamadılar.

Bu örnek bize birlik için hazırlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. “Ben”in olmadığı “Biz” duygusunun kişinin içinde gelişmesi için.

Almanya’daki Avrupa Kongresinden 22 Mart 2013, Ders 2

Uzlaşmayan Yüksek Merhamet

Soru: Yaradan pek uzlaşma yapmadan, yaratılmışın önüne  neden  zor ve değişmez kanunları  koyar? O neden bir babanın oğluna olduğu gibi şefkatli olamaz?

Cevap: Bir çocuk hiç bir zaman babasının katı olmasını haklı bulmaz. Kendi çocukça aklı ile babasını anlayamaz ve geleceğin sonuçlarını ve babasının ona sunacağı eğitimin faydasını göremez. Çocuk sabahtan akşama kadar oynamak ister, şekerlemeler yemek ve televizyon seyretmek ister. Ailesinden gelen devamlı talepleri doğru bulmaz ve onları isteksiz şekilde dinler; bunun nedeni onlara olan bağımlılığını hissettiği içindir, aslında onları haklı bulmaz.

Maneviyatta herşey daha fazla karmaşıktır. Nitekim yüksek ilahi takdirin ne derecede bize şefkatle  davranacağını hissedemeyiz. Bir çocuğun dünyasında, onun zıtlığı ne olacağına dair bir öngörü değildir; eğer çocuk söz dinler ise, ev ödevini yapar ve  dağıttığını toplar ise,  aile ondan şikayetçi olmak için gelmez çünkü ondan talep edebilecekleri başka bir şey yoktur.

Manevi dünyada ise bu farklıdır: Orada siz hep suçlusunuzdur çünkü oraya parçalanmış kaplar ile gelirsiniz. Size iyi davranılır ve ıslah yöntemi size öğretilir; bir grup sizin için organize edilmiştir, aynı çocuk yuvasında olduğu gibi, kreş eğitmeni ve değişik oyuncuklar ile. Bu şefkattir ve yukarıdan gelen yardım ve şefkattir; tüm günahlarınız affedilmiş ve her yoldan size destek verilir ki, böylece siz bunu bir şekilde anlayasınız ve ıslaha ulaşabilesiniz..

Bizim dünyamızda ”eğitim”i,  çocuğa yönlendirilmiş bir zorlama  olarak anlıyoruz. Fakat manevi dünyada zorlama imkansızdır. Görüyorum ki, bir öğrenci senelerce değişmez, aynı hataları tekrarlar,  aynı tuzaklara düşer ve  ben bir şey diyemem. Ben de aynı yoldaydım ve tüm bu yolun üzerinde bu devam eder.

Bu bizim yolumuzdur ve bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur. Kişi dersi ve yöntemi, manevi çalışmayı kendi başına anlayana kadar ilerleme sağlayamayacaktır. Burada zorlama olamaz, yalnızca idrak olur.

Bu nedenle, kendi yaşadığımız kötü olayların yanı sıra, bizler zalim bir babanın baskısı altında olduğumuza dair şikayet edemeyiz. Şimdi onları haklı bulmayız fakat sonradan yüksek takdirin tüm hareketlerinin sevgiden kaynaklandığını görebiliriz. Şimdiki anımızda bunun doğruluğunu kanıtlayamasak da, nitekim bizler bundan uzağızdır, gerçeği keşfettiğimizde bizler bunun ne kadar yüce bir ıslahı getirdiğini görebileceğiz.

”O bize karşı gelinemeyen bir kural vermiştir”, demek bir kuralın var olduğudur. Işık ve birbiri ile zıt olan bir kap vardır ve bu kuraldır. Sonra onlar birbiri içine geçtiğinde, evrim kuralı bu birleşme ile görünür; buna form eşitliği kuralı denir. Bunun hepsi  bir düşünceden, bir kuraldan oluşur.

Aslında benim bu kurala kendi isteğimle, kendi başıma sanki başka kimse yokmuş gibi, Yaradan yokmuş gibi uymak isteyebileceğim bir seviyeye ulaşmam gerekir. Ben eğer Yaradan gibi, yaratılmış olanın var olma kuralını belirleyecek biçimde, aynı seviyeye gelebilirsem, o zaman Yaradan ile form eşitliğine ulaşmışım demektir.

6.3.2013 tarihli sabah dersinin 1. bölümünden, Baal HaSulam’ın yazıları 

AB Nüfusunun Dörtte Biri Yoksulluk Riski Altında

Haberlerden (EUROPA, Europats): “2011’de, 27 AB ülkesindeki 119.6 milyon kişi, yani nüfusun %24.2’si, yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. 2010’da ise bu rakam %23.4 ve 2008’de %23.5 idi. Bu onların şu üç koşuldan birinde olduklarını gösterir: Yoksulluk riski altındalar, ciddi maddi yoksunluktalar ya da çok düşük iş gücü ile birlikte hanelerde yaşamaktalar…

“2011’de, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olan insanların oranı en yüksek şu ülkelerde kaydedilirken: Bulgaristan (49%), Romanya ve Letonya (ikisi de 40%), Litvanya (33%), Yunanistan ve Macaristan (ikisi de 31%) en az ise: Çek Cumhuriyeti’nde (15%), Hollanda ve İsveç’te (ikisi de 16%), Luksemburg ve Avusturya’da (ikisi de 17%) kaydedildi.”

Benim Yorumum: Bu eski ekonomik ilişkilerinin kırılışının yalnızca başlangıcıdır. Sadece integral eğitimin uygulanması ve diğer bütün üretimlerdeki azaltmalar ile birlikte yaşamanın mantıklı (gerekli) bir standardının ilkeleri doğanın ifşası ve toplumun evrimi için insanlığı yeni doğal ilişkilerle benzerliğe taşıyabilir.

Başlıca Ekonomi Danışmanları’nın Dünya Savaşı Tahmini

Trilyonlarca dollar borç yenilenecek ve milyonlarca finansal olarak sağduyulu birikimci satın alma güçlerinin büyük bir yüzdelerini hayatlarının tamamen yanlış zamanlarında kaybedecek. İnaniyoruz ki savaş halihazirdaki global ekonomik durumun kaçınılmaz bir sonucu.

1980’lerden beri, sözde “savaş döngülerini” çalışıyordum – toplumu kaosa, nefrete, sivil ve hatta uluslararası savaşa hazırlayan doğal ritimler.

Ancak şimdilerde bu konuyu tartışmayı bile çok az insan istiyor. Ve gördüklerime dayanarak, etkiler 2013’de kesinlikle büyük olacak.

– daha önce çok doğru çağrılarda bulunmuş olan, kısıtlama fonlarini, bankaları, komisyoncuları ve net değeri yüksek bireyleri müşteri olarak gören – eski Goldman Sachs teknik analisti Charles Nenner; 2012 sonundan 2013’e başlayacak ve Dow’u 5,000’e indirecek çok büyük bir savaş çıkacağını söylüyor.

Bir sebepten ötürü, çoğu etkili insan yanlış bir şekilde savaşın ekonomi için iyi olduğuna inanıyor.

Uluslararası yatırımcı Jim Rogers Avrupa’da devam eden ekonomiyi kurtarma planlarının eninde sonunda yeni bir dünya savaşı için kıvılcım olacağını söylüyor.

“Borçlanır, durum daha kötüye gider ve sonunda çöker. Daha sonra herkes günah keçisi arar. Politikacilar yabancıları suçlar ve bir anda II. veya bilmem kaçıncı Dünya Savaşı’ndayız.

Marc Faber Amerikan hükümetinin ekonomik krize cevap olarak yeni savaşlar başlatacağını söylüyor.

“Hükümetin sıradaki yapacak olduğu ise bir savaş çıkartıp insanların ekonomik krizin etkileri üzerindeki dikkatlerini dağıtmak.”

Eğer global ekonomi düzelme göstermezse, genellikle savaş çıkar.

Faber aynı zamanda A.B.D., Çin ve Rusya’nin Ortadoğu petrolü üzerinde  savaşa gireceğine inanıyor.

Yorumum: Bugün, savaşa başlamak için büyük bir şok gerek. Herkes bundan korkuyor ve acı çekmeyi kabul ediyor. Bu sadece elitin menfaatine. Herkesin dikkati yüzleşeceğimiz tek konuya çekilmeli: karşılıklı iletişim sağlayabilmek – karşılıklı garanti verebilmek.

Biz insanlık, doğanın durmadan yenilenen parçasıyız. Toplumumuzda yeni yasalar oluşuyor. Son zamanlardan bu yana karşılıklı iletişim sağlama yasası daha ve daha fazla tezahür ediyor. Bunu gözlemlemeliyiz; aksi takdirde, kendimizi giderek krizler, acı ve afetler yüzünden doğaya ters düşmüş hissedeceğiz. Savaş yardımcı olmuyor; paylaşacak hiçbir şeyimiz olmayacak. İnsanlik kendini ölüme itiyor. Bu kutsal metinleri bize aktaran erdemliler tarafından tahmin edilmiş olan yollardan biri.

Kapalı Sistemin İstikrarı

Soru: Siz integral topluluğun kapalı bir sistem olduğunu söylüyorsunuz. Sibernetik ve sistem örgütü derslerinden kapalı bir sistemin genellikle çok istikrarsız olduğunu hatırlıyoruz. Genellikle bir sistem açık ve ücretsiz olduğunda sağlam sayılır. Bu benzetme integral topluma karşı uygulanabilir mi?

Cevap: Bu dünyada kapalı sistemler dış faktörlerin etkisi altında olduğundan istikrarsızdır. Onlar bir şekilde dış etkiler ile bağlanmak, onları etkisiz hale getirmek, karşılıklı bağlantılar korumak ve bir şekilde etkileşim içinde kalmak için organize olmak zorundalardır. Başka bir deyişle, yaşayan bir sistem kendisi ile sınırlandırılmamalıdır. Gelişimini çevrenin etkisine rağmen, yapabileceği en iyi şekilde adapte olarak sürdürmelidir. Bu onların avantajınadır: Çevresi genişler vb..

Bahsettiğimiz bu sistemde, kişi sürekli yaşadığı toplum ile bağlı olmak zorundadır. O kendini yaşadığı toplumun içinde büyütmek zorunda ve tersi toplumda onun içinde. Yani, bu kapalı bir sistem ile ilgili değil, daha ziyade durmadan büyüyen bir sistem hakkında. Basitçe şöyle; Kendi içsel entegrasyonunu muhafaza etmek için, onun büyümesi ve aşamalı gelişimi ancak kabiliyet derecesine göre gerçekleşir.

Diğer tüm yönleriyle, şimdiye kadar ki tüm sistemler sürekli olarak çevre ile büyük bağlantılar kurarak kendini hazırladı.

İntegral Etkileşim Yolu ile Yeni Dünyaya Doğru

Soru: İlişkilerimizde arzumuzun yeni integral seviyeye doğru ilerlemesi ile kişilerin çektiği ızdıraba çözüm olabilecek olması mümkün mü?

Cevap: Ben eminim ki modern toplumda, integral birliğin tüm artıları ve eksilerinin dengeli olacak şekilde dağıtılması mümkün olacaktır. Bu uyum herkes tarafından algılanacak.

Bu gerçekten herkesi sakinleştirecektir. Sadece toplumsal ilişkilerde değil, ayrıca politika da, ekonomi de, yetiştirme de ve eğitim alanlarında. Ve bu insanlığı tamamen farklı bir düzeye yükseltecektir.

İnsanlar integral (ayrılamaz bir bütün olan) dünyada yaşadıklarını algılamaya başlayacaklar, bütün doğa dünyada.

Tamamen  integral etkileşimin gelişmesi yolu ile farklı bir dünya göreceğimizi düşünüyorum.

Erkek ve Kadın: Yeni Bir Seviyenin Doğumu

Soru: Bizler integral eğitim grubundaki metin ile çalışmaya başlarken, erkek ve kadınların algıları ve duyguları arasındaki büyük boşluğu görmeye başladık. Erkekler tartışmada aktif olarak rol alırken, kadınlar sanki bu süreçten kopmuş gibiydiler. Bu süreci doğru olarak nasıl organize edebiliriz?

Cevap: Bu çok doğal bir süreçtir. Bu nokta, kadınların kendi aralarında bağ kurmak için tamamen farklı bir yönteme sahip olmasıdır. Genellikle kadınlar erkekleri desteklemek için bir araya gelebilir; fakat bu bir destektir, kaynaşma değildir. Bu, kadınların egoları ve bunun üzerine çalışmalarının tamamen erkekler grubundan farklı olduğu demektir. Erkeğin ego üzerine çalışması doğrudandır ve ben bir şekilde naif ve çocuksu olduğunu söyleyebilirim.

Kadın için bu çok daha zordur; bu sanki içsel olarak birkaç kez katlanmış gibi. Onların egoistik hesaplamaları erkeklerinkinden daha çok karışıktır. Onların kendi aralarında birleşmeleri çok zordur. Her zaman geride kişisel güdüler vardır – bu kadının doğasıdır. Bizler doğadan konuştuğumuz için erkeklerinkinden daha iyi ya da kötü olmasının hiçbir anlamı yoktur. Bu sadece doğadır ve bu kadınlarda farklıdır.

Ben kadın ve erkeğin hazırlıksız bir grupta tek bir arzuda birleşmeleri için kişisel genel egoistik dürtünün üzerine yükselmeye çalışabileceklerini hayal edemiyorum.

Şunu söyleyebilirim ki biz insan doğasından gelen ayrı bir erkek grubu hazırlarsak, kadınlara onları gözlemek için bir şans vereceğiz ve bu temelde kadınlarla çalışmak mümkün olacaktır. Sonra biz onu çevreleyen, kadınların erkek grubuna yardımcı olarak nasıl şekillendiklerini göreceğiz.

Bir dişinin erkeğe olan tutumu, yardıma ve itilmeye ihtiyacı olan, korunan ve ilgilenilen bir çocuğa tutumu gibi açıklanabilir. Bir annenin ona her şeyi göstererek oğluna yardımı gibidir, sonra oğlu büyür ve adam olur – burada olduğu gibi.

Yani kadınlar, erkek grubuna dâhil değildir; fakat onlara pozitif zemin hazırlayarak erkeklere güçlü bir zihinsel desteğe sahip olurlar ki bu destek olmadan hiç bir şey çalışmaz.

Aynı zamanda, erkek grubunun insanlık, aile ya da iki cinsiyetin var olduğu bir topluma sorumlu olduğunu hissetmeye ihtiyacı vardır, toplumdaki diğer sınıflandırmalar üzerine sorumluluğu hissetmesi söz konusu değildir.

Erkek grubu çalışır, kadın grubu erkek grubunu destekleyerek ve onların amaçlarını anlayarak onlara yardım eder. Erkekler bunu anlar; fakat onlar tamamen duygusal olarak bütünleşemezler.

Kadınlar kendi aralarında erkekler gibi bütünleşemezler. Onların doğaları bunu yapmaya müsaade etmez. Kadınların tamamiyle farklı rolleri vardır.

Sonuç olarak, iki grup olmalıdır yani birbirlerini anlayacaklar, iş birliği yapacaklar ve birbirlerine yardım edeceklerdir böylece her grup diğer grup olmadan bir şey yapamadığı o büyük rolü hissedecek. Onlar yaklaşımlarında zıttırlar; fakat hedeflerine bağlıdırlar. Diğer bir deyişle, hedef hep beraber elde edilir.

Hedefi bir çocuğun doğumu olan iki kişinin olması gerektiğini düşünün: hep birlikte olan, tam olarak dayanışma ve bağ içerisinde, karşılıklı ihsan eden ve seven bir adam ve bir kadın yeni bir seviyeye, yeni bir nitelik doğurur. Sonuç olarak grubun erkek ve kadın kısmı dayanışma içinde olmak zorundadır.

Kadın ve erkeği ayırdığın zaman birçok problemden kurtulmuş olursun, zira karışık bir grupta genel yapıyı bozan insanlar arasında her zaman farklı çekimler vardır.

Aniden hormonal, cinsel çekimlerle insanlar birbirlerini bulduklarını düşünür. Kocaları da dâhil olmak üzere kimse onları anlamazken, kadınlar onları nihayet anlayan bir adam bulduklarını hisseder. Yani gerçek hayatla yapılacak hiçbir şeyin olmadığı fantezilerinin var olduğudur zira hayatın üzerine yükselir ve bunun üzerinde birliğimizi inşa ederiz.

4/3/12 Tarihli İntegral Yetiştirme Üzerine Bir Konuşmadan Alıntı

“Çocuklar, Ebeveynlerinden Yaşadıklarını Öğrenirler”

Görüş (Dorothy Law Nolte, Ph.D. ; Amerikalı yazar ve aile danışmanı):

Eğer çocuklar eleştiriyle yaşarlarsa, suçlamayı öğrenirler.

Eğer çocuklar düşmanlıkla yaşarlarsa, kavga etmeyi öğrenirler.

Eğer çocuklar korkuyla yaşarlarsa, endişeli olmayı öğrenirler.

Eğer çocuklar acınarak yaşarlarsa, kendileri için üzgün hissetmeyi öğrenirler.

Eğer çocuklar alayla yaşarlarsa, utangaç olmayı öğrenirler.

Eğer çocuklar kıskançlıkla yaşarlarsa, haseti hissetmeyi öğrenirler.

Eğer çocuklar utanma ile yaşarlarsa, suçlu hissetmeyi öğrenirler.

Eğer çocuklar yüreklendirilerek yaşarlarsa, kendine güvenmeyi öğrenirler

Eğer çocuklar hoşgörü ile yaşarlarsa, sabırlı olmayı öğrenirler.

Eğer çocuklar övgü ile yaşarlarsa, takdir etmeyi öğrenirler.

Eğer çocuklar kabul edilme ile yaşarlarsa, sevmeyi öğrenirler.

Eğer çocuklar onaylanma ile yaşarlarsa, kendilerini sevmeyi öğrenirler.

Eğer çocuklar tanınma ile yaşarlarsa, bir hedefinin olmasının iyi olduğunu öğrenirler.

Eğer çocuklar paylaşma ile yaşarlarsa, cömertliği öğrenirler.

Eğer çocuklar dürüstlükle yaşarlarsa, doğruculuğu öğrenirler.

Eğer çocuklar adalet ile yaşarlarsa, adaleti öğrenirler.

Eğer çocuklar şefkat ve önem verilerek yaşarlarsa, saygı duymayı öğrenirler.

Eğer çocuklar güvende yaşarlarsa, kendilerine ve kendileri hakkında olanlara inanmayı öğrenirler.

Eğer çocuklar dostlukla yaşarlarsa, dünyanın yaşamak için güzel bir yer olduğunu öğrenirler.

Yorumum : Tüm bu araştırma, bin yıllık Kabala’nın, kişinin oluşumunun, tamamen içinde yetişmiş olduğu çevre tarafından belirlendiği yönündeki bulgularını onaylamaktadır.

30 Temmuz 2012’de yayımlandı.

Tüm Farklılıkların Üzerindeki Bağ

Soru: Yuvarlak masa tartışmalarına katıldığımızda, bunun tüm farklılıkların üzerinde bir bağlantıya ulaşmaya değer olduğunu nasıl açıklayabiliriz?

Cevap: İnsanlar tartışmayı genellikle severler; fakat ben onlara argümanlar yerine bağın, her şeyin üzerinde olduğunu ifade etmek istiyorum. Artık tartışmayı bir kenara bırakalım; onun içine dalmayalım ama onun üzerinde yükselelim. Açık konuşmak gerekirse, eğer bağ kurarsak, her şeyi düzelten Üst Işık’ı üzerimize çekeriz. Ama tüm varoluşun bu olduğunu bile daha bilmeyen birine bunu nasıl açıklarım?

Bunun izahı çok basittir. Dünyada mutlak bolluk bulunmaktadır. İnsanların bir bağ içinde olmadığı ve bu şekilde devam edemeyeceği gerçeği olan sorun dışında başka bir sorun yoktur. Onlar aralarında olması gereken zenginlik ve bolluğu bölemezler; aksi olduğunda, böylelikle herkesin arasında öyle büyük bir sürtünme olur ki tüm dünya bunun acısını çeker.

Bizler sadece insan egosundan dolayı acı çekeriz. Ama bağ kurduğumuz zaman her şeyi düzelteceğimiz yolu aniden keşfedeceğiz; öyle ki herkes, herkesle birlikte ve eşit olarak verdiği kadar almaya layık olacaktır. Bu nedenledir ki bağ, tüm problemlerin çözümüdür.

Bir taraftan doğadan tüm bolluğu alıyorsak ve diğer taraftan dünya hala daha böyle kötü ve acı dolu bir yerse, bunun nedeni insanın bunu düzeltememesidir. Bağ kurduklarında gerçek refaha ulaşacaklardır.

20 Haziran 2012 tarihli Toronto’daki Çalıştay’dan.