Monthly Archives: Eylül 2022

Hepimiz Tek Bir Onluyuz

Soru: Kongrede toplandık ama Baltık öğrencileri dışında kimse tam bir onlu olarak gelmedi. Evde kalan ve şu anda bizimle iletişim halinde olan kalıcı onlum, benim çabamda ve her birimizin çabasında nasıl bir rol oynuyor?

Cevap: Bu tür toplantılarda, onlulara bölünmeye gerek yoktur. Şu anda dünyanın neresinde olursanız olun hepiniz bir onlusunuz. İster Vilnius yakınlarındaki ya da Letonya’daki evinizde oturuyor olun, fark etmez. En önemli şey küresel bağdır. Burada Rusya, Gürcistan, İtalya, Kiev ve Baltık ülkelerinden dostlar görüyoruz.

O yüzden ayrılmayın. Esas olarak, hepiniz bir arada olduğunuzu hissedersiniz, aynı metodolojiyi çalışıyorsunuz, aynı akıma, yöne, özleme aitsiniz; hepiniz aynı kalbe aitsiniz. Ben bir fark görmüyorum.

Yaradan Sevgi Nasıl Edinilir?

Dolayısıyla, bilmeliyiz ki dost sevgisi bize Kral’ın onurunu lekelemekten nasıl kaçınacağımızı öğrenmemiz için verildi. Diğer bir deyişle, eğer kişinin Kral’a memnuniyet vermek dışında başka bir arzusu varsa Kral’ın onurunu mutlaka lekeleyecektir, buna “Keduşa’yı (kutsallığı) dışarıda olanlara aktarmak” denir. Bu nedenle, dost sevgisi çalışmasının önemini hafife almamalıyız, çünkü bu sayede kişi, kendini sevme koşulundan çıkarak başkalarını sevme yoluna nasıl gireceğini öğrenecektir. Ve kişi, dost sevgisi çalışmasını tamamladığı zaman, Yaradan sevgisiyle ödüllendirilebilecektir. (Rabaş, “Firavun’a Gel-2,” Makale 13, 1986).

Yorum: Bu makalede, Yaradan’ın kademeli olarak ifşa edilmediğine dair belli bir kesinlik vardır. Rabaş şiddetle şöyle der: “ kişi, dost sevgisi çalışmasını tamamladığı zaman, Yaradan sevgisiyle ödüllendirilebilecektir.”

Cevabım: Bu, Yaradan ile ilgili kısmi kararlar olmadığı ve yüzde birkaç ile bir şeyler yapmak mümkün olmadığı için oluyor. Yaradan ile ilgili olarak, kişi yalnızca tamamen ıslah olmuş bir Kli (arzu) ile hareket edebilir. Bunun için “Yaratılan sevgisinden, Yaradan sevgisine” denilir

Dostlarınızı ne kadar çok severseniz veya onlarla bağ kurarsanız, Yaradan’a o kadar yaklaşırsınız. Ama gerçek şu ki, bu belki hissedilmeyebilir. Sonuçta aramızda derece derece yakınlık var ama Yaradan’ı henüz ifşa

Sizce Eğitimin Gerçek Amacı Nedir? (Quora)

Eğitimin gerçek amacı, Bu modelin özünün arzumuz olduğu, birlikte olmak için bizde olmayan bir içsel model inşa etmektir. Bu arzuda, “İyi bir insan” olarak düşündüğümüz şeyin imajını, içimizde iyi bir insanın, iyi bir insanın ne olduğuna dair bir imajın olacağına dair şekillendirmek isteriz, böylece karşılaştığımız dışsal her şeyi o görüntüyle karşılaştırabilir ve karşılaştığımız şeyin bizim için doğru, iyi ve değerli olup olmadığını veya tam tersini kontrol edebiliriz.

Örneğin, çocuğumla ya da küçük torunumla konuştuğumda, ona iyi ve doğru bir yaşam biçimi vermek istiyorum ama gerçek ve hayali olmayan bir yaşam biçimi. Onun içinde tam olarak kendini gerçekleştirmiş bir insanın ne olduğuna dair küçük bir imge yaratmak istiyorum, böylece hayatı her zaman bu küçük imgeyle bağlantılı olarak görebilir ve karşılaştığı şeyin doğru, iyi ve değerli olup olmadığını ve bir şeyleri düzeltmesi mi yoksa onlardan uzaklaşması mı gerektiğini anlayabilir. Bu imaj, onun hayatını yön veren bir pusula gibi olmalı. Genel olarak eğitimin amacı budur. Bu süreç içinde, çeşitli kilometre taşlarından geçerek gelişiyoruz; örnekler, çeşitli oyunlar ve alıştırmalar yoluyla, tam olarak kendini gerçekleştirmiş bir insanın bu imajını ve şeklini oluşturuyoruz.

Manevi Bakış Açısından Hayat Ağacı

Soru: Kabalistler yazılarında “ağaç” terimini çok sık kullanmışlardılar. Bu terimi dünyamızda anladığımız haliyle ağaç hakkında değil, manevi seviyeler ve durumlar hakkında yazdıkları açıktır. Hayat Ağacı, bir insanın manevi gelişimi ile ilgili olarak ne anlama geliyor?

Cevap: Hayat Ağacı, Yaradan olan üst kökten, bir gövde ve dalların indiği, insanları, hayvanları ve yaşayan her şeyi besleyen ruhsal güçlerin, onları Yaradan’a daha da yakın hale gelmelerine yardımcı olmak için indiği anlamına gelir.

Yaradan’dan ortaya çıkan bitkisel dünya, tüm canlıların ve insanların Yaradan’ın seviyesine ulaşması için vardır.

Manevi açıdan bakıldığında, Hayat Ağacı üst sefira Keter ile alt sefira Malhut arasında, bir ara durumdur. İşte bu yüzden, bu iki zıt kategoriyi birbirine bağlamak için vardır: Yaradan ve yaratılan. Yaratılanın, Yaradan gibi olmak istediği ölçüde ve formda onlar bu fırsatı elde ederler ve Yaradan ile birleşirler.

Yorum: Çoğu zaman, Hayat Ağacı, kökleri üstte ve dalları altta olan bir çizim şeklinde tasvir edilir.

Benim Cevabım: Doğal olarak, çünkü kök Yaradan’dır ve dallar sebep ve sonuç olarak zaten daha düşüktür. Sebep her zaman üst dünyadadır ve onun etkileri dünyamıza yansır.

Ne İçin Dua Edersiniz? (Quora)

Tüm insanları kapsayan, mükemmel ve bütün bir sistem içinde olduğumuzu yavaş yavaş anlamaya başlayana kadar, hayatımızda gelişiriz. Bu, sistemi tanıyıp doğru, bilinçli, anlayışlı ve onun amacına uygun olarak kullanmaya başladığımız belirli bir duruma getirmek için bizi kontrol eder ve bu yolla deneyimlediğimiz çeşitli koşullardan geçmemizin nedenini anlamaya başlarız ve o zaman sahip olduğumuz her şeyle, parçası olduğumuz sisteme girebiliriz.

Bu süreç hem entelektüel hem de duygusaldır, ancak özellikle duygusaldır. Bu sürecin üzerinde çalıştığı duygular,  sıkışıp kaldığımız ve kafamızın karıştığı, kendimizle ne yapacağımızı, hayatta nasıl ilerleyeceğimizi, hayatın ve dünyanın ne olduğu, kim olduğumuzu bilmediğimiz, bir şekilde yaşamaktan ölmenin daha iyi olduğu, durgunluk duygularıdır ve biz basitçe kayboluruz. Kim olduğumuzun ve nerede olduğumuzun ve ilerlememiz gereken hedefin, bizim için netleştiği bir koşula ulaşmamız gerekiyor.

Kalbimizdeki, içimizdeki o sisteme döneriz. Bu, daha temel sorulara ulaşana kadar kendi içimizde derinlere indikten sonra gelir ve daha sonra yardım aldığımız bir koşula ulaşırız ve bizler sorularımızı düzenlemek ve cevapları duymak için yardım alırız.

İnsanlığın Ortak Bedeni

Yorum: Bugün hayatın anlamını hisseden, anlayan ve düşünen çok ince bir insan tabakası var.

Cevabım: Ve geri kalanı bunu yapmak istemezler ve bunun yerine otomatik olarak yaşarlar. Yeryüzündeki insanların yüzde doksanı, neden ve nasıl yaşadıklarını hiç bilmiyorlar ve sadece yavrularını besleyip çoğalıyorlar. İnsanların sadece küçük bir kısmı hayatın anlamı hakkında sorularla yaşar ve varoluşlarının doğasıyla ilgili neden, nasıl ve ne olduğunu anlar. Onlardan çok az var, Dünya’da birkaç milyon.

Ama herkes ıslah edilmelidir çünkü biz, içinde et, çeşitli organlar ve küçük bir beyin bulunan ve beyinde her şeyi kontrol eden küçük bir top, bir tür mikroişlemci bulunan devasa tek bir bedeni temsil ediyoruz. Başka bir şey yok. Diğer her şey bedendir ve ona tabidir.

Diğer herkes böyledir. Sadece başka bir yolu olmadığını ve “Dinlemek istiyorum, mecburum! Ona tutunmak, ona katılmak, onu tutmak ve böylece kendime iyi bir hayat sağlamak istiyorum.” diyen bu küçük beyni dinlemeye ihtiyaçları olduğunu anlamalılar: Hepsi bu. O kadar hayvansı bir seviyedeler ki bundan daha fazlasına ihtiyaçları yok.

Ve yalnızca yaratılışın bütün resmini ve tüm büyüklüğünü, düzenini ve sistemini fark edebilenler, anlayabilenler ve özümseyebilenler, daha az şanslı olan tüm insanlar için dünyamıza ışık kanallarıdır.

Bu özel insanlar, kendileri için değil bütün insanlık için yaşarlar. Ve tüm insanlık birbiri için var olur, küçük bir beyin sisteminden yukarıdan gelen ışığın alınmasıyla var olur ve bu da, herkes arasında bağlantılı olarak yapılan tüm muazzam işi anlamadan veya fark etmeden bile karşılıklı uyum içinde yaşamamızı sağlar – tek bir ortak ruh içinde.

Sonuç olarak, hepimiz ıslahımızı tamamlaya geleceğiz ve yavaş yavaş evreni hissetmenin bir sonraki seviyesine yükseleceğiz.

Dünyanın Resmini Nasıl Algılıyoruz?

Bizi mutlu ve/veya mutsuz eden şey, nesnelerin gerçekte ne olduğu değil, onları algı yoluyla neye dönüştürdüğümüzdür (Arthur Schopenhauer).

Yorumum: Elbette. Her hangi bir nesne zaten en başından beri benim içimde vardır ve onu başka bir şeye dönüştüren benim. Aksi takdirde, bu konuda söylenecek bir şey yok.

Eğer bir şeyden ya da birinden bahsediyorsam, o zaman algımı ifade ediyorumdur ve bu nedenle, bu şey zaten benim içimde vardır. Hangi formda var olmakta, ben bundan bahsediyorum. Başka nasıl olsun ki? Eğer algılamıyorsam ne hakkında konuşabilirim ki?

Soru: Ama dedikleri gibi bin kişi, bin görüş. Ortak bir dili nasıl buluyorlar? Neden herkes bir şeyi aynı, bir şeyi farklı algılıyor?

Cevap: Herkes, kendi içinde, kendi niteliklerine dayanarak.

Yorum: Diyelim ki herkes bir masayı, sandalyeyi, bir tür çevreyi aynı şekilde algılıyor…

Benim cevabım: Aynı değil çünkü kıyaslayamayız. Sadece aynı olduğu konusunda hemfikiriz.

Diyelim ki “sandalye, masa” diyoruz, bunun bende ve sizde aynı algıya neden olduğunu kabul ediyorum ama hiçbir durumda ne tür bir nesne olduğunu bu bize belirtmez, sadece bizim içimizde nasıl algılandığını belirtir.

Yorum: Prensip olarak, herkes kendi kişisel yolunda algılar ve dahası, bu tür nüansları (bir şey benim için ve onun için ne kadar ekşi vb.) karşılaştıramayız. Ortaya çıkan şudur ki insanlar aslında dünyanın resmi üzerinde hemfikirdir: biz bunu böyle algılıyoruz.

Benim cevabım: Evet, çünkü onlar orijinal olarak bazı ortak benzerliklere göre var olurlar. İnsanın algılamasında belli başlı nitelikler vardır ve bu yüzden, onlar aynı fikirde olabilir.

“Bir Çocuğa Öğretilecek En Önemli Duygusal Beceri Nedir?” (Quora)

Arkadaşlık. Arkadaşlar ile birlikte olmaktan daha önemli bir şey yoktur. Bu sayede çocuklar diğer çocuklarla nasıl yakınlık kuracaklarını, birbirleriyle nasıl konuşacaklarını ve bağ kuracaklarını geliştirirler ve genel olarak dostane ilişkilerin inşası daha mutlu, daha dengeli ve daha sakin hayatların tadını çıkarmamızı sağlar.

Dostluk, başkalarını geride bırakmaya ve toplumda bir numara olarak ortaya çıkmaya çalıştığımız bir durumdan farklı bir ilişki türüdür. Dostluk, aramızda bir sevgi bağı kurduğumuzu ima ederken, bireyci başarı yaklaşımı, saldırı ve savunma modunda sürekli stres içinde olmamıza sebep olur.

Bugün, her türlü psikolojik ve psikiyatrik sorunları olan giderek daha fazla çocuk görüyoruz ve bu zihinsel sorunların onları yetişkin yıllarına kadar nasıl takip ettiğini görüyoruz. Bu nedenle çocuklarda geliştirilecek en önemli duygusal ve sosyal beceri arkadaşlıktır, herkes arasında karşılıklı güven ve sorumluluk duygusu geliştirmek, kelimenin tam anlamıyla gözlerimizi kapatıp, kendimizi huzur içinde hissedebileceğimiz bir durumdur.

Yaradan’a Benzer Bir Form

Onlu, manevi bir Kli’dir. Herkesin en azından bir şekilde karşılıklı, ortak bir kapsayıcılık elde etmek için çabalayan diğerlerinin önünde kendini iptal etmesi gerçeğinden dolayı, bizler kendi niteliklerimizi Yaradan’a benzer bir forma getiriyoruz. Yaradan Kendini tamamen iptal eder ve karşılıklı kendini iptal etme yoluyla birleşirsek, bu şekilde manevi bir model, Yaradan’a benzer bir form inşa ederiz.

Bu benzerlik ölçüsünde, üzerimize belirli bir parıltının nasıl indiğini, yukarıdan bir gücün aramızda bulunduğunu hissetmeye başlayacağız. Ve o zaman Yaradan’a yaklaştığımızı ve O’nun da bize yaklaştığını hissedeceğiz.

Bu tür alıştırmalardan sonra, bu koşullar altındaki bağ kurmamızın bizi daha da yakınlaştırdığını ve bizi Yaratan’a ilerlettiğini göreceğiz. Yürümeyi yeni öğrenen ve ilk tereddütlü adımlarını atan küçük bir çocuk gibi, biz de zaten O’na doğru giden yoldayız ve bir ayağımızla sonra bir diğer ayağımızla adım atıyoruz.

Yürümeyi öğrensin diye bebeğinin bacaklarını dikkatle hareket ettiren bir anne gibi, bizim bacaklarımızı hareket ettirenin Yaradan olduğunu hissedeceğiz. Böylece, Yaradan’ın üzerimizdeki eylemlerini ayırt etmeye başlayacağız, bacaklarımızı sağa, sola hareket ettiren ve bize ilerlemeyi öğreten O’dur. Bizler hissedeceğiz ki Yaradan eylemlerimizin içerisindedir. Her eylemimizde O’nu ifşa etmek isteyeceğiz ve O’nu tam olarak bu çalışma ile ifşa edeceğiz.

Kendi başıma yürümediğimi ve dostlarımı kendim kucaklamadığımı ama Yaradan’ın bütün bunları benim için yaptığını anlayacağım. Ve ben de aynı eylemleri yapmaya çalışırken, O’nu ifşa etmeye başlarım ve kollarımı ve bacaklarımı hareket ettirenin ve aramızdaki tüm boşluğu dolduranın O olduğunu keşfederim.

“Sevgi” Kelimesi Tüm Dillerde Anlaşılabilir

Soru: Aramızda sevgiye gelmek için kendimi iptal etmem neden bu kadar önemli?

Cevap: Bence bunu dünyamızda, birbirimizle olan ilişkilerimizde hissettiklerimizden de anlayabiliriz. Kendimi seviyorsam bir başkasını nasıl sevebilirim? Bu imkânsızdır. Sevginin ifadesi, ancak ötekinin niteliğini, arzusunu, yaşamını kendinizden üstün tuttuğunuzda ve arzu ettiği her şeyi yapmak için var olduğunuzda olur.

Sevginin, başkalarının arzularıyla onları tatmin etmek için bütünleşmek dışında bir tanımı yoktur. Diğer her şey kesinlikle gerçekçi olmayan bir ifadedir: “Seni seviyorum.“ Hayır! Bana somut, maddesel bir tanım verin.

Dünyamız arzular üzerine inşa edilmiştir. Kendi arzumla ve diğerinin arzusuyla ne yapmalıyım? Aramızda “sevgi” olarak adlandırılacak hangi durumları yaratmalıyım? Sadece tüm niteliklerimi diğerini doldurmaya ve tatmin etmeye yönlendirmek için olduğunda buna “onu seviyorum” denir.

Bu açık bir tezahürdür, ona karşı tavrımın bir ifadesidir. Bu yüzden hepimiz alma arzusunda yaratıldık. Eğer başka bir kişinin alma arzusunu onu tatmin etmek için kendiminkinden üstün tutarsam, buna “Onu seviyorum” denir.

Başkası için kendimizi ne kadar feda ettiğimizi ölçecek, zamanla sabitlenebilecek başka bir maddi, açık, saf tanım yoktur. Bu fedakârlıkta öyle dereceler var ki, o zaman bir şeyi sadece başkası için yapmakla kalmayıp, kendime rağmen kendimi aşıp, kendim için yapacağım her şeyi onun için yaparım.

Karşınızdakini kendinizden üstün tuttuğunuzda, bu tutuma sevgi denir. Başka kelimeler de bulabilirsin; dâhil etme, birleşme, değişim ama bütün insanlar arasında ve bütün dillerde en basiti sevgidir.