Daily Archives: Kasım 30, 2014

Hayatın Oyunu

thumbs_Laitman_903Soru: Maneviyatta ilerlemenin önemli olduğu hissini nasıl edinebiliriz?

Cevap: Manevi büyümenin anlamı şudur:

  1. Kişi manevi ilerlemenin önemli olduğu duyguna sahip olmadığının farkına varır.
  2. Kişi bu süreci kontrol edemediğini anlar.
  3. Kişi amacın öneminin, hepimizin tam bir egoist olması nedeniyle, ancak dış etkilerden edinilebildiği gerçeğini anlar.
  4. “Dış etki” bizi çevreleyen grubun etkisi demektir.
  5. Kişi erişmeye çaba gösterdiği ölçüde amacın önemini edinir.
  6. Amacın öneminin eksikliğinin farkına varır ve tekrar baştaki 1. Maddeye döner.

Bu problemin bir çözümü var mı?

Bu konuda yapabileceğimiz tek bir şey var: Kıskançlığın dürtüsünü başkalarının halen eriştiği şeyler için, onlar için amacın zaten önemli olduğu konusunda kullanmak. Peki, ama eğer hiç kimsede manevi ilerlemenin önemli olduğu duygusu yoksa ne olacak? Bu durumda tüm yapabileceğimiz kasıtlı olarak, yalandan ve hayali bile olsa, dostların kalplerini manevi büyümenin önemi ile tutuşturmaktır.

Bu düşünce yeni veya orijinal değil, çünkü zaten hepimiz çevremizden hayata dair yalan yanlış değer yargıları, çabalamak için amaçlar ve hevesler ediniriz. Bu konular çevrenin gözüne çok önemli göründüğü için bu durum mümkün olur. Artık oyun oynamayı bıraktığımızda bile bunlar bizim için gerçekten de temel bir zorunluluk haline gelecektir!

Aynı kural manevi ilerleme için de geçerlidir. Ancak manevi gelişme yolunda bizim için daha sonra çok büyük önem kazanacak olan kaynağı bilinçli olarak farkına varabilir ve bunu seçip düzenleyebiliriz. Çevremizi seçen ve bizim için önemli olanı belirleyen, biz kendimiz oluruz.

Böylece rol yapmak ve diğerlerinin önünde rol oynamak zorundayız. Manevi ilerlemedeki önemini ne kadar iyi anlarsak rolümüzü de o kadar iyi oynarız, daha kısa zamanda maneviyata kayıtsızlık durumundan manevi kaygı ve ilgi durumuna geçeriz.

Dostlarının önünde kişi gerçekten de dünyanın ıslahına önem veren ve dostlarını seven birisi rolünü oynamalıdır. “Manen ateşli kişi” kişi rolünü oynamalıyız. Gerçek içsel duygularımızın hiçbir önemi yoktur. Hayati olan elimizden gelen en iyi biçimde bu rolü oynamak zorunda olmamızdır.

Her çareyi kullanarak, dostlarınıza grubun ne kadar önemli olduğunu, gruba ne kadar özen gösterdiğinizi gösterin. Gerçekten de “ateş almış” gibi yapın. Eğer bu biçimde davranırsanız, dostlarınızın kalbini ateşleyebileceksiniz, kendi kalbiniz de ateş alacaktır.

Dostlarınızla bu rolü sırayla oynayabilirsiniz, ama hep beraber, herkesin önünde oynarsanız çok daha iyi olur. Bana profesyonel aktörler davet etme önerileri geldi. Sarhoş müzisyenlerden ilham alan Kabalist’i hatırlayın. Ancak, bu fazla olur diye düşünüyorum. Doğamızı anlamalı ve nasıl kontrol edeceğimizi öğrenmeliyiz.

Kırılmanın Faydası Hakkında

thumbs_laitman_433_02Şamati #1, “Ondan Başkası Yok”: Kişi ancak gerçek arzuya sahip olduğu takdirde Yukarıdan yardım alır. Mevcut durumunda nasıl hatalı olduğu ona sürekli olarak ona gösterilir. Yani, manevi çalışmaya karşı olan düşünceler ve görüşler ona gönderilir.

Tüm bu düşünceler Reşimot’un sonucudur, bunlar kişinin içinde belirir ve gerçekleştirilmeyi talep eder. Bir zamanlar tek bir arzu vardı, ama sonra birçok parçaya, birçok arzuya parçalanıp dağıldı.

Bu tek arzu, Adam HaRişon (İlk İnsan) diye adlandırılan küçük bir ihsan etme Kli’siydi, sünnetliydi, egosuz doğmuştu, melek gibiydi. Önce onun içinde yalnızca küçük bir ihsan etme arzusu vardı. Ama daha sonra, bilgi ağacının tadını tadarak, o kendisini alma arzusuna, AHP’a bağladı. Bundan sonra ona güçlü bir alma arzusu eklendi ve bu durum ihsan etme arzusunu küçük parçalara kırıp parçaladı.

Böylece, tek bir ihsan etme arzusu yerine pek çok ihsan etme arzusu yaratılmış oldu. “İhsan etme arzusu nasıl pek çok parçaya kırılıp parçalandı,” diye sorulabilir. Nihayetinde, bu her zaman, tek bir damlada birleşen su damlacıkları gibi bizi birbirimize bağlanmaya çeken ihsan etmenin doğasına aykırıdır.

Ancak, alma arzusu küçük bir ihsan etme arzusunu tutsak eder ve onu kendi içinde köle olarak tutar, tıpkı Mısır’daki İsrail halkı gibi. Böylece içeride bir ihsan etme arzusu vardır, ancak bu ihsan etme arzusu tamamen alma arzusuna bürünmüştür. Bunun sonucu olarak,  ihsan etme arzusu içinde bile kişi almak için çabalamaya zorlanır.

Bu, ihsan etme arzusunun Firavunun kontrolü altında bulunması durumudur. Ancak, bu esnada, bu durum Yaradan’ın karşıtı bile olsa bunun içinde yeni bir eğilim keşfedildi, güçlü bir yeni Kli.  Alma arzusunun içinde tutsak olarak var olan ihsan etme arzusu AHP’ın, İsrail halkının Kelim’ine bağlı olan taştan kalbin hesabına göre büyüdü. Ve böylece ıslahat zamanında büyük bir ilerleme oldu. Yazıldığı üzere, İsrail halkı Mısır’ı büyük bir zenginlik içinde terk etti. Firavundan alınması mümkün olan her şeyi aldılar. Ancak ıslahı mümkün olmayan Mısır’da kaldı.

Günlük Kalaba Dersinin 1. Bölümünden alıntı, 29.10.2014,  Şamati #1