Monthly Archives: Kasım 2011

Zohar İçimde İfşa Olur

Zohar kitabını okurken hep (en önemli şey bu) üst sistemlerin bulundukları konumu düşünmeliyiz. Onlar herbirimizin içinde bulunup tarafımızdan ifşa edilmeliler. Okuduğumuzda ya da dinlediğimizde, işittiğimiz tüm isimlerin ve olayların, partsufim veya sefirotların (atik, arihanpin, parsa, yükseliş, iniş, birlik, ayrılık) ne zaman içimize hissedileceği bizim için tek beklenti olmalı. “Bunları içimizde ne zaman hissedeceğiz?” Tüm bu nitelikler ve uygulamalar içimizde, hissiyatımızda; işte atik ve orada arihanpin ve de burada ortada parsa ve beni hissetmekten alıkoyan her ne oluyorsa. Tüm bunlar insanın içinde ifşa olmalı, nihayet manevi dünya insanın içinde, her ne kadar bizler onu bizden çok uzaklarda olduğunu varsaysakta. Ancak “Realiteyi Algılayışımızdan” da öğreniyoruz ki bizler tüm gerçeği sadece içimizde hissediyoruz ve maneviyatı ise içimizde en derinlerde hissediyoruz.

Dolayısıyla, okurken aynen bir operatör gibi davranarak, büyük arzuyla Zoharın söylediklerini içimde derinlerde bir yerde ifşa etmeye çalışmalıyım.

“Yaratılış Düşüncesi”,”Atik”,”Arih Anpin”,”Ketere yükseliş” gibi kelimeleri okuduğumda onları içimde nasıl hissettiğimi anlamaya çalışmalıyım. İsterim ki Zohar tekstinde okuduğum her bir kelime ona tekabül eden hissi ifşa etsin içimde. Eğer sürekli bu işle meşgulsan, maneviyatı ifşa etme çabası içindeysen, bunu asla aklınızdan çıkarmayın. Her dersten önce, Zohar kitabında okuyacağınız her bölümden önce, hep bu niyete dönmeniz çok önemlidir. Şu an Toranın içsel muhteviyatı ile çalıştığımızı hatırlayıp toranın içinde insanın içselliğinin ifşa olduğunu bilelim.

Farklı düşünceler, arzular ve nitelikler içimizde ve onların derinlerinde maneviyatın gerçeği ifşa olur ki tüm bunları Zohar kitabında okuruz. Bu yüzden benim tüm dikkatim ve beklentim hep, içimde ne ifşa edeceğime odaklanmış olur. Öncelikle hep bunu düşünür ve her zaman bu kelimelerin içimde ne tür tepkiler uyandırdığına konsantre olurum. Hatta onların imgelenmesi dahi önemsiz kalır içimizde olan biteni hissettiğimizde.

Bu büyük arzumuz böylece dua olmuş oluyor. Tekste bu tarz yaklaşımla çalıştığımızda, bu alışkanlığımıza, aramızda oluşturduğumuz bağı da katmış oluyoruz. Aslında Zohar kitabı da aramızdaki bağı oluşturmak için yazıldı ve bu bağ bedenler arasında olmayıp, içimde, tüm ruhların noktalarının arasında-BENDE.

Bu bağlantıyı ben içimde inşa etmeliyim. “Ben” sureti ve “Ötekiler” sureti arasında oluşan ilişkide, içimde manevi alma kabımı inşa ederim ve de maneviyat ifşa olur. Dolayısıyla tüm dikkatimin içimde odaklanıp hiç bir kelime ya da tekstin bunu bozmaması, anlamın hep içimde yaşadıklarımla ilgili olması.

Kelimenin kendisini duymakla ilgilenmeyip, içimde uyandırdığını hissetmek- çünkü kelimenin asli anlamı odur. Sonunda tüm kelimeler bu dünyadan alınma ve onlara manevi anlamı yükleme benim içimde.

(25-11-09- ZOHAR Kitabı) Dersi içinden alıntıdır.

Öğretmen Arayın

Maneviyatı elde etmek (ihsan-etme niteliğine sahip olup, Yaratana benzemek) bir başına kitaplardan öğrenilemez.

Hayatta bir öğretmene muhtaçsın. Ancak O, senin seviyeni manevi seviyeye bağlıyabilir. Tek başına asla Yaratan seviyesine ulaşamazsın ve ancak öğretmeninin Yaratanla aranda oluşturacağı basamak sayesinde manevi aleme girersin. Sadece öğretmenin sen ve manevi dünya arasında basamak olabilir çünkü o aynı zamanda her iki alemde de bulunmakta.

Ari ve Baal HaSulam (Talmut Eser Sefirot, cilt 3,”içe bakış”) bizimle üst alemler arasında olan basamakları çıkabilmek için kullanımımıza sunulmuş araçların olduğunu yazdılar. Öğrenci ilk basamağı tek başına çıkmayı başarırsa dahi, öğretmeni olmadan o alemi tanıması uzun yıllarını alacağı gibi kendini ıslah etmesi için yeterli zamanı da olmazdı.

Bu dünyada da benzer şekilde erginliğe ulaşabilmemiz için önce bir 20 yıllık öğrenme safhası geçirmemiz gerekiyor. Eğer ilk manevi “20 yıl” hocanın yanında geçirilmezse, eğitim ve öğrenim görmemiş bir çocuğa, büyüklerinden hiç destek almamış birine benzeriz. Dolayısıyla kişi hocasının sölediklerini iyice duymalı ve tüm gücüyle onları kaale alıp kendi egoist düşüncelerinin üzerine çıkarmalıdır.

Tüm bunlardan sonra eğer kişi bebek gibi davranıp ağzına kaşıklanan yemeği yemiyor ise, hoca daha ne yapabilir ki?

(22-11-09-Torat Akabala ve Mahuta) Dersinden alıntıdır.

Örnek Alaraktan İhsan Etmek

Soru: Altta olan kişi, üsttekine karşı kendini nasıl nötrleştirir?

Cevabım: Başlangıçta, bir sonraki manevi seviye bana karanlık gibi görünür, fakat aslında o daha üst seviyede bulunan ihsan niteliğidir. O seviye ile ilişki kuramadığımdan dolayı içimde karanlık hissine, boşluk hissine ve depresyona sebep olur.

Yalnızca bu üst seviyenin yardımı ile egomu (kendimi) nötr hale getirebilirim. Bunu yapabilmem için, gruba yönelmem gerekiyor ve gruptan hedefin büyüklüğünü, ihsan niteliği ile Üst Seviye’ye bağlanma hedefinin önemini almam gerekir. O zaman Üst Seviye’ye yakarışta bulunmak için hazırımdır. Bana hedefin büyüklüğünü vermesi için, hedefin almaktan daha önemli olduğunu göstermesi için yakarışta bulunmaya hazırımdır. Bu şekilde Üst Seviye ile uyuşabilirim, Üst Seviye ile mutabık olabilirim ve kendimi karşısında nötrleştirebilirim.

Yakarışıma cevaben Üst Seviye bana açılır ve bana ihsanın büyüklüğünü o denli gösterir ki, ihsan etmeye hazır olurum. O zaman onunla eşit olurum ve o seviyeye yükselirim. Üst Seviye’nin zekasını alarak onunla birleşirim. O zaman ikinci aşamaya ilerlerim ve bağımsız olarak davranmaya başladım.

Bu, genel olarak kabul görmüş eğitim metoduna benzer; Son sınıf öğrencisi bir örnek verir, sonra elimi avucunun içine alır ve bir resim çizer. Sonrasında o resmi kendim de çizebilirim.

Birlik İstemek

Soru: Her zaman Yaratan sevgisini ifşa etmemiz gerektiğini okumama rağmen içimde tam tersine nefreti keşfediyorum, ne yapmalıyım?

Cevabım: Eğer bunu henüz haykırmaya kadar vardırmadıysan bu senin için harika bir ifşa olurdu ve de ayrıca katlanılamaz bir durum olmazdı senin için.

Olabilirki bazen senin ne kadar iyi olduğun ve bazende başkalarına olan nefretinin kendinden nefret duymaya götürdüğünü hissedersin. Burada noksan olan ve ileride bizim için iyi olacak olan, Yaratan‘nın, bizzat aramızdaki ilişkide gizli olduğunun hissedilmesidir.

Yaradan Musa’ya “Paroya Gel” der. Bu, bendeki kötü dürtülerin (Paro) üzerine çıkmam ve onu ihsan etmeye (Yaratan) ikna etmem demektir. Böylece kendi egoizmimden (Mısır) çıktığımda kendimizi “bir insan bir kalp” olma zorunluluğunda buluruz.

Yaradanı ifşa için birleşmekte bu kendimizi Sina Dağı çevresinde (karşılıklı nefret) içinde bulmamız anlamına gelir. Birleşmek ve aramızda kurduğumuz birlikte Yaratanı, üst konumu ifşa etmek.

Şimdilik kendi Paro‘na gitmeli ve ondan diğerleri ile birleşmene olanak sağlamasını talep etmelisin çünkü Yaratan‘ı sadece Birlikte bulabilirsin.

(20-11-09-Şamati) dersinden alıntıdır.

İstekleri Doğru Yerlerine Düzenlemek

Kabala bilgeliğini öğrenen kişi anlamaya ve keşfetmeye başlarki insanın “kendi beninden dışına çıkması” onun özel birşey, ebedi ve bütünsel birşey elde etmesine, kendi küçücük dünyasının çok üstünde bir konuma erişmesini sağlar.

Tüm bunlar, değerlerinin değişmesi ve çevresinde varolan herşeyden daha çok maneviyata önem vermesinden dolayı oluşur. Amaca ulaşmak kişinin önemsediği tercihlere bağlılığı ve onlara verdiği önem sırası ile oluşuyor.

Eğer ebedilik ve tamlık elde edilmesi, kişiye çevresindeki tüm diğer şeylerden (yaşam için elzem olanlar dışında) daha önemli geliyorsa, bu, kişinin tercih ve değerlerini doğru bir şekilde düzenlediği anlamına geliyor.

Tercih ve değerlerin kendisi tarafından şüphe götürmez bir tarzda kabul görmesi ve içten içe kendini kontrol etmesidir aslında. Beslenme, seks ve aile- maddi dünya arzular (hayvansal – arzular) biryere kadar tatmin edilmesi gereken arzulardır.

Sosyal arzular; para, saygı, otorite, bigi. Ve tüm bunların üzerinde, maddi dünyamızın ötesinde bulunan maneviyat arzusu. Eğer insan her zaman isteklerini doğru bir düzene koyma dikkatinde ise o zaman maneviyata giden yolda amacını korumuş olur ve her durumda ona ulaşmak için ilerler.

(20-11-09-Derse Hazırlık) İçinden alıntıdır.

Üst Işığın İfşa Yolu

Soru: Bilgelik Işığını (Or Hohma) neden keşfedemiyorum?

Cevap: Çünkü sende Hasadim Işığı yok. Sadece alma arzun olup Hohma ışığında kendini kötü hissederek tatmin olamazsın.

Gerçekte Hohma Işığı egoistik isteklerde olmayıp sadece Hasadim yaklaşımlarda, “ihsan etme“ niyetlerinde ifşa olur. (Aynen Bina‘nın Or-Yaşar’ın dört safhasında yaşadığı süreç gibi).

Şimdilik herbirimizde Or-Hohma‘nın dolumuyla sonsuzluğu içeren bir kab mevcut ancak Or-Hasadim yoksunluğu nedeniyle cehennemi bir karanlığın içinde hissederiz kendimizi. Hasadim eksikliğindeki en küçük Hohma Işığı bile bizde ısdırab, hastalık ve krizlerin hissedilmesine neden olur.

Or-Hasadim de bize Or-Hohma‘nın sıfır hissiyatı verilir (Yarata‘nın merhameti) ve bu yaşamın hissiyatıdır. Bizde ki Or-Hasadimi var edip onu geliştirebilelim ve taki özgür irademizle Or-Hohma‘yı ifşa edebilelim.

Yaratan bizi bizle oynıyarak tekamül ettirmekte. Bir yandan nurunu hohma-Işığı ile bize haz verirken diğer yandan da bizi kötü hissettirerek Or-Hasadime olan ihtiyacımızı anlamamızı sağlar. (Perde, yansıyan-ışık, ihsan-etmeye niyet ve sevgi).

Perde tarafından itilen Or-Hasadimde Or-Hohmayı ifşa ederiz.

Henüz bilincinde olmasakta tokat yedikçe ve az ya da çok darbeler artıkça kendimize sormaya başlarız; Neden ıstırab çekiyorum? Neler oluyor? Hayatımın amacı nedir? diye. Ve bunlar senin gruba, öğretmene, kabala öğrenimine gelmeni temin ederek zamanla kendindeki eksikliğin Or-Hasadim olduğunun bilincine varırsın yavaş yavaş. Dolayısıyla kabala bilgeliği bize ihsan-etme perdesini nasıl inşa edeceğimizi (ihsan niyeti ve sevgi, yansıyan-ışık) öğretir.

İhsan edebildiğim ölçüde, Yaratan, ihsan eden olarak ifşa olur bende, aynen misafir ve evsahibi örneğinde olduğu gibi.

(21-10-09-Mahuta şel Hohmat ha Kabala) dersinden alıntıdır.

Makale ile ilgili kısa sözlük

Üst-ışık: Or Elyon- Özgecilikten edinilen haz.

Bilge-ışık: Or Hohma- Haz veren ışık.

Hasadim Işığı: Yaradana benzer olma niyeti.

Or-Yaşar: Direkt ışık- Haz veren ışık.

Yansıyan Işık: Or hozer- Hazzı reddeden.

Birliğin Gücü Yenilmezdir

Masah (perde) antiegoist bir güçtür. Işığın geçmesine sınır koyar ve kısmen içeriye girmesine izin verir. Ruhsal yüze yani Neşamaya girip “İçsel Işık” a (orpnimi) dönüşmesine. Işığin diğer kısmını, ihsan etme niteliğinden yoksun egoist bölümü ise dışarıda bırakır ve aynı ışık “Saran Işık” a (ormakif) dönüşür.

Aslında içsel-ışık ve saran-ışık bir ve aynı ışık olmasına rağmen perdenin farklı tutumu ve yaklaşımı nedeniyle birbirilerinden ayrılarak aralarında zıtlık oluştururlar.

Bu durum aynen iki arkadaşın ziyaretime geldiklerinde birini içeriye buyur edip diğerini kapıda bırakmama benzer bir örnektir. Bundan böyle yaptığım ayırım nedeniyle bu iki arkadaşın arasında varolan ilişkiye ne olur?

Burada da durum aynıdır. Tam ve bir gelen ışığı perde bölüp ayırarak kabul eder onları.

Bundan böyle bu iki ışık perdeyi yırtıp tekrar birleşmeyi arzular. Perdenin onları engellediğini hissederler ve içsel-ışık perdeyi kaldırıp arkadaşının girişini sağlamak isterken, sanki saran-ışık ta “ikimiz olmazsa hiçbirimiz olmaz” der gibidir.

Bu durumda perdeye kararını iptal etmekten başka seçenek kalmaz.

Hangi kararı iptal edeceğim? Işığı ikiye bölerek aralarında yara açmama neden olanımı? Buna perdenin zayıflığı denir.

Işığın gücü, onu kırmaya çalışan perdeden çok daha fazla.

Işıktaki Birlik gücü onu perdeye karşı zafere götürür!

ZOHAR Kitabının Gizli Gücü

Soru: Günümüzde Zohar kitabını öğrenmenin faydası nedir ve Maneviyatı edinmemiz için bu kitaptan öğrenmek zorunda mıyız?

Cevabım: Evet, artık Zoharı öğrenmenin vakti geldi. Bunun için çok bekledim, çünkü bize bir hazırlık dönemi gerekiyordu. Bu gün artık dünyada bir çok insanın bu Merdiveni çıkması mümkün. (Zohar kitabının yorumlanmasına “MERDİVEN” deniyor.

Böylece hep birlikte Zohar kitabını öğrenmeye başladık. Kim ki kendini aynen bebek misali teslim edip bizimle zoharı öğrenmek için bağlanacak, içinde hislerinde Zohar‘ın muhteviyatı nufus edecek. Zohar kesinlikle akıl yolu ile öğrenilemez, insanın kalbine ve de hislerine hitab ederek onda iki niteliğin hissedilmesini uyandırmaya çalışır: Alma ve İhsan Etme.

Baal ha Sulam‘ın Zohar‘ı yorumlamasına manidar olarak taktığı “Merdiven” adı gibi. Zohar asla tek başına olmayıp bir grub içinde öğrenilebilir çünkü yazılışı da özel olup Kabalist bir grub tarafından yazılmıştır. On Kabalist‘in On Sefirot‘u oluşturarak tam ve bütünlük sağladıkları birlik içinde yazıldı. Her birinin bir Sefirayı temsilen on sefirayla oluşturdukları manevi kabın içinden Yaratan‘ın var ettiği güçle yazdılar bu kitabı.

Dolayısıyla böylesine bütünsel bir kaba dönüşmeye arzuluysak bizler de onları kendimize örnek alıp bizi etkilemelerine neden olabiliriz. Zohar‘ı böyle grub içinde öğrenmeye ısrarlı olursak çok kısa zamanda onun içindeki gizli gücün bizi nasıl birleştirdiğini hissedeceğiz ve sadece birleşmemiz ölçüsünde Zohar‘ın vermek istediğini hissedip anlıyacağız. Çünkü kalp anlar- organize olmuş arzular maneviyatın teslim edilmesi içindir.

Zohar kuru bir akıl tarafından anlaşılarak elde edilemez, uzun bir hazırlık safhası geçirmiş grubun arzusu gerekli. Zohar‘ı öğrenmek için kendilerinden vazgeçmeye ve de grubun içinde birlik hissiyatında olmaya kalpteki noktalarını bağlamış olmaları gerekli.

(19-11-09-Günlük Kabala Dersi) içinden alıntıdır.

Yaratan’ın Düşüncesinde ki Oyun

Soru: Bu dünya ile nasıl bir ilişki içinde olmalıyım Mahsomdan önce? Sanki bir gerçeklik içinde gibimi?

Cevap: Bu dünya ile ilişkimiz çok yalın olmalı. Her ne kadar rüyaya benzetsem de onu gerçekleştirmem gerek, söylendiği gibi “Düşlediğin değil gördüğündür gerçek olan.“ Çalışmalı, aile geçindirmeli, bu hayatta elzem olan her şeyi yapmalı ancak bunun bir rüya olduğunun (Dünya bir Oyun) ve benim de bu oyuna dahil olduğumun bilincinde olmalıyım. Ancak bu oyunu ciddiye alıp Yaratanın bana hazırladığı bu realitede onun kurallarına göre davranırsam onunla olan ilişkimde “kalpteki nokta” mı geliştirebilirim.

Birbirine hiç bağlı olmıyan bu iki alem -Maddi ve Manevi- Maddi alemde “rüya” içinde olup ihtiyaçlarımın peşindeyken, Manevi seviyede Yaratanla bağımı bulmaya ve tüm varlığımı buna adamaya veriyorum. Zaten Yaratanı Bulmak için değilse Ne için Yaşıyorum ki?

(18-11-09-Torah haKabala veMalhuta) Dersinden Alıntıdır.

Çöl’ün Hatıraları

Soru: Dostlar arasında karşılıklı hissiyatı korumanın bir mecburiyet olduğunu edindiğimiz Arava kongresini bitirdik.

Cevap: Herkes bu tecrübe ettiğimiz ortak birliğimizi koruma durumunda kalmaya çalışmalı diye düşünüyorum. Herkes en azından zaman zaman veya hatta sürekli bunu hatırlayacak. Işık kişinin üzerine Yukarıdan yansır ve o bunu hatırlar ve farkındalığına gelir. En sonunda, kişi kongrede tecrübe ettiği bu aynı koşula dışsal bir uyanış alarak dönecektir. Kişi bunu kendi başına yapamaz ancak bu durum ortak bir uyanış, Yaratan’dan, Yukarıdan gelen Işık vasıtasıyla olacaktır.

Bu iyi bir koşuldur ve işte bu yüzden kişinin buna dönmesine değer. Doğal olarak, bu yansıma içinde iyi hissetmek halen egoistik bir istektir, coşkulu durumdur. Ancak bu durum da birlikten ve buna yönelmekten kaynaklanan uygun bir aksiyondan gelir.

Soru: Ders esnasında bu karşılıklı mecburiyeti ile nasıl çalışabiliriz?

Cevap: Hemen şimdi yalnızca bunun farkında olmalıyız: Bunu neden yapıyorum? Yükselmiş bir koşulda kendimi buldum bunun için mi? Daha sonra, her zaman bu koşulun ve hatta daha fazlasının içinde olmayı isterim. Ben bunu yalnızca kendimi iyi hissetmek için mi yapıyorum çünkü iyi hissetmek benim için önemli?

Daha önce hiç hissetmediğimiz özel bir yükselişi, arzuyu, fenomeni tecrübe ettiğimiz doğrudur. Ancak bütün bu durumu nasıl algılayabilirim? Bana yarar sağladığı, beni iyi, güven içinde, rahatta hissetmemi sağlayan olarak mı algılıyorum? Yoksa bunu daha yüksek yerlere aktarmak, bana haz vermesinin veya benim kendimi iyi hissettirmesinin ötesinde başka sebepler için mi bunu istiyorum?

Ben bu hissiyatı benim kendimle ilgili hiçbir bağlantısı olmaksızın bunun kendisinin daha yüksek realizasyonundan gelmesi için istiyorum. Bunun sebebi bu benim egoistik bağlantıma geldiği zaman, beni ne kadar fazla doldurursa benim için o kadar değerli olacaktır. Ancak bu duruma değer vermek istiyorum çünkü bu ihsan etmek hissiyatı üst güçten gelen daha yüksek bir hissiyattır ve bu şekilde Yaratana yakınlaşırım. Bu anda bunun için hiçbir duyum yok, bunun içinde hiçbir önem veya değer görmüyorum fakat bunu istiyorum!

Şimdi biz kongrede edinmiş olduğumuz bu aynı durumu tecrübe etmek için başka sebepler hakkında düşünmeye başlarız. Bunu hissetmek istiyorum çünkü bu beni daha yüksek bir dereceye, Yaratana yakınlaşmaya getirir. Bundan çok fazla tatminlik hissetmek istemiyorum. Bunu reddettiğimden dolayı değil ancak beni bu yönde mecbur bırakmasını istemiyorum. Ben bunu beni ihsan etmenin gerçek önemine ve yüceliğine mecbur bırakması için istiyorum.

Bu şekilde dereceleri değiştirmeye başlarız. Şöyle ki, kendimi iyi hissettiğim şu anki derecemin, şimdiki arzumun üzerine yükselmek istiyorum haliyle, orada olmayı isterim çünkü o bir çöl değil zira hoş ve güzel bir şeylerdir – hayat dolu bir toprak parçası. Ancak ben çölü egomun tecrübe etmesi için ve ihsan etmek arzumun, gruba, Yaratana yönelik isteğimin içinde doyumu hissetmek istiyorum. Buna çöl vasıtasıyla beklenilen olarak adlandırılır.

Bu sebepten dolayı, bizler şimdi kongrede hiçbir yabancı etkinin olmadığı yerde, edinmiş olduğumuz müthiş birlik hissiyatının sebebini ve temelini değiştirmeye çalışıyoruz. Ve daha sonra bizler grup, doyum, içsel hissiyatımıza ve geçmiş durumumuza yönelik daha fazla, farklı bir manevi yaklaşıma yükselmeye başlıyoruz.

Şimdi bizler farklı faktörler veya ruh halleri tarafından artık daha fazla etkilenmediğimiz zaman kendimizin üzerine farklı bir konuma yükseliriz. İhsan etmenin öneminin gerçek konumu ile daha fazla bağlanmaya başlarım. Bu, benim içimde uyanan Hassadim (Merhamet) Işığı ve benim üzerimde çok ince bir şekilde yansıyan manevi bir derecedir. Egomdan, şu veya bu şekilde daha iyi veya daha kötü hissetmektense, bunun içinde ne kadar çok hissetmektense bundan ayrılmaya çalışırım. Egomdan gelen çıkarlardan, doyumlardan ve değerlerden ayrılmak isterim. Artık onu istemiyorum!

Ben bu müthiş, güçlü ve iyi hissiyatta kalmak istiyorum. Bunu ihmal etmiyorum, almak arzularımdan ziyade ihsan etmek arzularım ve niyetimden gelen yaklaşımın içinde bunu algılamak istiyorum ki her şeyi birliğe yöneltebileyim.

Bunun içinde birçok içsel hissiyatlar, hesaplamalar ve görünümler vardır. Ancak ıslah Işığı tüm bu koşulları üzerimizde uyandırıyor. Ve daha sonra insan tüm içsel hesaplamaların üzerinde inanç Işığı deneni (seni egonun üzerinde tutan gücü ) almaya başlar. Ve o zaman doyumun, hesaplamaların ve yaklaşımın gücü ile birlikte gerçek çalışmaya gireriz. Bu işte analizin başlangıcıdır.

21.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden