Monthly Archives: Kasım 2011

Kap Nasıl Kırıldı?

Yaradan kabı nasıl kırdı? Bunu, Anayı ifşa eden Yeşsut Partsufu yapar, tüm en iyi sonsuzluk içindedir. Yişsut parsayı tutar ve bilir ki şuan ışık kaybolacak ve kaplar kırılacak, ihsan etmekten düşecek ve bu ölüm! Bizlere ÜstSistemlerin kendilerine aldıkları acıyı  anlamak kalıyor.

Kırılmanın nedeni; Tüm ışığı sadece İhsan için almak isteyen kaplara Islah Sonu Işığının ulaşması. Ben kesinlikle eminim ki tüm ışığı sadece Yaratan için, İhsanEtmek için kabul edeceğim. Işığı alıyorum, kendimi dolduruyor ve EvSahibini İhsan ettiğim için bundan hoşnut oluyorum. Sanıyorum ki Islah Sonunu elde ettim ve Einsof Dünyasındayım ve aniden keşfederimki Hohma Işığını yukarıdan aşağıya çektim ve asla Hohma Işığı Alma Kabına giremez, imkansızdır bu. Olabileceğini düşünmüş ancak yanılmışım, kabul görmiyecek birşey yaptım! Alma Kabı Işığı nasıl alabilir? O Bina ile birleşmeli ve ıslah dünyasında olan da budur.

(05-01-10-Kabala Bilgeliğine Açılış) Dersinden alıntıdır.

Daha Önce Hiçbir Şeyim Yoktu

Soru: Zohar kitabını çalışırken, bize, iki koşulun temel olduğunu söyledin:

1. Diğer Neşamalar ile bağlanmayı arzulamalıyım.

2. Zoharda anlatılan tüm fenomenlerde kendimi bulmalıyım.

Malhut de Atsilut, Atsilut dünyasındaki ZeirAnpin ile nasıl bir ilişki kurabilir? Bu iki koşul onun içinde geçerlimi?

Cevabım: Bu iki koşulu oluşturmaz isek Malhut hepten yok olur ve bu durumda Ensof tan başka hiçbir şey olmaz ne seviyeler, ne de dünyalar.Yaratana benzemek arzusuyla, yaptığım en ufak bir işlemde dahi anında Yaratan ile aramda basamaklardan oluşan bir merdiven inşa ederim. Bilinen örnekte olduğu gibi: Herşeyi kendim için istememden ötürü,  evsahibi karşımda durmasına rağmen benden saklanır. Kesinlikle onun niteliklerinin zıttındayım. Kendim için almayı kestiğim an-ilk kısıtlama uyguladığımda, evsahibinin niteliği ifşa olur ve onu tanımam süreci başlar. Ve evsahibi şöyle der: “Lezzetlerimden Tad”. Tabii onu reddetmeliyim, yoksa tekrar benden gizlenir ve “BenzerlikFormu” kuralı kırılır. Başlangiçta, Ona benzer olmak istiyorum, sağ çizgide olmak, Hasadim ışığı içinde olmak Ondan hiçbir şey kabul etmemek. Evsahibi karşımda ancak ondan almaya muktedir değilim, çünkü vermek üzere almaya yeteri kadar gücüm yok.

Bu şekilde her kez büyüyen arzularımı keşfeder ve Evsahibine yakın olabilmek, onun niteliklerine benziyebilmek için, onları hep itelerim. Kabala Bilgeliğini öğrendikçe Yaratana bağlanıyor ve her zaman üzerimde çalışıyorum, O bana İhsan ediyor ve nihayetinde ÜstIşık sayesinde vermek üzre alma koşuluna ulaşıyorum. Evsahibine vermek için aldığım haz ölçüsünde sol çizgiye geçerek onu sağ çizgiye çekmeye başlarım ve bu artık orta çizgide çalışmadır. Bu şekilde Evsahibi ile aramda oluşturduğum bağda yavaş yavaş basamaklı bir ilişki merdiveni inşa ederim. Tüm bunlar, Yaratana benzemek için oluşturduğum arzuya ve hatta küçücük bir yüzdede bile olan arzuya bağlı.

Aramızda oluşturduğumuz bağda  merdivenin basamaklarını sıfırdan başlayıp yavaş yavaş çıkarım “Dürüst Dilek” seviyesine (görünen cevap), “Vermek için Almak” seviyesine (sevgiden cevap). Ve herşey içimde, tüm dünyalar neşamamda. Şimdilik neşamamda kalpteki nokta var; hayatın temeline ulaşma arzusu. Fakat tüm seviyeler ve alemler içimde bulunurlar. Seviyeler (basamaklar) içimde ancak kalpteki noktam ilk manevi değeri, ihsan etme niteliğini edindiğinde ifşa olurlar. Bu değer, benim ilk Islah Sonu ile olan bağımdır çünkü aynen ıslah olan koşulun bir bölümüdür o. Dolayısıyla şimdi tümüyle Kalpteki Noktama fokuslanarak onu geliştirir ve içinde, Yarayana benzer hangi nitelikleri barındırdığını ifşa etmeye çalışırım. Bundan böyle, Yaratanla aramdaki bağ sadece Yaratan tarafındandır.

(03-01-10-Sefer Zohar) Dersinden alıntıdır.

Hastalıklardan Bizi Ne Kurtaracak?

İngilizce blogundan soru: Zihinsel ve Ruhsal rahatsızlıkları Kabala Bilgeliği bize nasıl açıklıyor? Ne tür tedavi edici sistemler sunuyor bizlere? Bilindiği üzre tıp pek başarılı olamıyor bu konuda?

Cevabım: Islah sadece. Bizleri bu tür rahatsızlıklardan kurtaracak yegane şeydir.

İ.B.dan soru: Yaratan neden tedavisi mümkün olmıyan fiziksel hastalıklar gönderiyor? Neden bizlere Kabaladan dahi öğrenemeyeceğimiz ıstırablar getiriyor?

Cevabım: Biz tüm hastalıkları, ıslah olma arzusu noksanlığımız nedeniyle kendimiz davet ediyoruz içimize.

(Bak: Zohar kitabına Giriş , 69 ve 71 bölümler.)

Maneviyat Asla Yok Olmaz

Zohar kitabında okuduklarımla kendimi özdeşleştirmeyi arzuladığımda az da olsa kırılmanın yerini ifşa etmeye başlarım. Neticede tüm koşullar sabit ve düzenli bir şekilde mevcutturlar. Aynen çekilmiş bir filmin tüm karelerini baştan sona içinde barındırması gibi. Ben bu filmi “kırılma” denen noktasına getirip orada neler olduğunu hissetmek istediğim an kitap bana yardım eder ve onu hissedebilirim.

Unutulmaması gereken önemli ilke, benim okuduklarımı anlayıp anlamamamın ya da hissedip hissedemememin hiç önemli olmadığı ve ÜstGücün, kitabı okurken üzerimde çalıştığıdır.

Her halükarda Işığın beni etkileyeceğini ve önemli olanın da bunu sabırla bekleyip ümit etmek olduğunu bilmektir: Üst-Gücün gelerek beni değiştireceğini!

(04-01-10 Ptihat Hohmat Kabala) Dersinden alıntıdır.

Işıksız Karanlık Olmaz

“Işık”, bendeki kötülüğü, bendeki egoyu, bendeki kötü dürtüyü keşfettiğimde ancak ifşa olur. Ötekilerle birleşebilmeyi arzulayıp da bunu elde edemeyince, içinde bulunduğum durum benim için “gece” oluyor.  Karanlığa girmiş oluyorum. Ancak içimde varolan kötü ve beter isteklere rağmen üzerimde çalışıyor ve herşeye rağmen başkalarıyla birleşmeye  ve Yaratanı etkilemeye çabalıyorum.

O halde ihsan etmeyi isteyipte yapamadığım koşula “karanlık”, “gece” deniyor. Bu koşuldan öğrenerek ve çaba göstererek, ben farkına varmadan yavaşça Işığın gelerek ötekilerle olan ilişkimi ıslah etmesini istiyorum.  ”Gece” geçerek küçük bir aydınlık ulaşmaya başlar bana ve “seher vakti” denir buna. Gerçekten ihsan etme isteğimi hissetmeye başlar, onları kendime daha yakın bulurum. Zaten  “Işık” ,  diğerlerine ihsan anlamındadır, diğerleriyle güzel ilişkide ve onların benim bir parçam olduğu hissi.

Geçmişte isteyipte başaramadığım iyi ilişki hissiyatı yokluğunda “karanlık” içinde iken, şimdi diğerleriyle iyi ilişkiler olarak hissetmeye başlamama “Işık beni aydınlatıyor” denir.

Demek ki karanlıkla aydınlık arasında olan fark benim ilişkimdeymiş. Arzularıma rağmen diğerlerine ihsan edebilir miyim edemez miyim? Bu koşulda ben “iyiye götüren Işığa” muhtaç olurum algımı, düşüncelerimi, ilişkilerimi değiştirsin diye. Yolumda oluşturduğum setleri “iyi”, “kötü”, “ışık”, “karanlık”, “gece” “gündüz” .

Taşa Nasıl Hayat Vermek

Soru: “Arzu” nedir?

Cevabım: Işıktan gayri, yaratılışın tüm malzemesidir “ arzu” . Arzu=Yoktan Var, arzunun tüm türevleri Işığın ihsanının sonucudur. Derinlemesine indiğimizde: Kalem de bir arzumu? Hayır o maddeye giydirilmiş formdur (biçimdir). Plastikte ondan kalem yapılması için bir malzeme, maddedir ancak arzu değildir. Plastikte de moleküllerden ve atomlardan oluşan, Işıktan aldığı bir form mevcuttur ve artık o saf bir madde değildir.Kuantum fiziği ile ilgilenen bilim adamları, yaratılışın temelini arzuyu bulmayı deniyorlar. Soruyorlar nasıl bulacağız herşeyin ondan oluştuğu “kök hücre”yi. Onların inatla cevap bulma arzularına rağmen keşfedebildikleri ancak parçacıklardaki referans olup, temel parçacık ifşa edilemiyor ve edilemezde çünkü o madde değil sadece arzudur. Ve arzuyu ifşa için insanın manevi dünyaya girmesi gerekiyor.

Bununla birlikte bilim adamları gelecekte bu yan parçacıkları ifşa etmeyi, muhteviyatını bulmayı umuyor. Bu bizleriz, farklı  türlerde niteliklerimiz. Onlar aslında arzunun çeşitli formlarını yapay bir tarzda sınıflandırırlar; fiziksel, kimyasal ve biyolojik gibi. Oysa tüm bu sınıflandırmalar, Işığın aynı maddeye farklı formlarda etki etmesidir. Problem şu ki bilim çözemiyor ve arzular arasında sınıra dayanmış görünüyor. Cansız, bitkisel, canlı ve konuşan dereceleri mevcut.  Ancak bizler cansızı bitkisele çevirecek yetilere sahip değiliz.

Peki cansız ile bitkisel arasında var olan fark nedir? Farkın gömülü olduğu yer bitkisel derecede bulunan bir ilavedir, yaşam ışığıdır. Ve biz bu  ilaveyi cansız bir maddeye katamıyoruz. Ve bilim burada sonuna geliyor. Dolayısıyla, sadece arzuların var olduğunu ve geriye kalan herşeyin, bizim aynı arzulara yakıştırdığımız benzerlikler, imajlar olduğunu anlamak çok önemli.

(30-12-09-Zohar Kitabı) dersinden alıntıdır.

Dejavü

Zohar kitabını okuduğumuzda birşeyler anlamıyorsak ancak o zaman öğrenebiliriz. Bundan korkmamalı ve asla kendimize yalan söyleyip anladığımızı söylememeli, aksine anlamadığımızı kabullenmeliyiz. Sonradan herşey anlaşılır olacaktır.

Zohar öğreniminde özel bir duyu gelişir, dejavü geçmişte okuduğum belli bir şeyi aniden farklı  bir sitüasyonda aynen hatırlamaya başlarım. Ve kitabı ilk okuduğumda hiçbir şey anlamazken sanki aniden özel bir anda herşey bağlanır bana, aynen dünyamızda bebeğin birden gerçeği yakalaması misali. En büyük yanılgı okuduklarımı anladığımı sanmamdır, bu düşünce benim gelişmemi engeller, oysa şuan okuduğum fenomenlerin hiçbiri henüz içimde oluşmamışlardır.

Fakat Neşamam ıslah ettikçe tüm bu fenomenleri doğru bir biçimde hissedebileceğim.  Ancak şuan onları sadece okuyor, haklarında işitiyor ve gerçekte ise ne olduklarını bilemiyorum. Bende noksan olan zıddımı algılama yetisi nedeniyle ancak almayı biliyorum, oysa kitabın kendinde sadece vermek üzerine okuyorum. Fakat tüm bunları benim anlayamamam ve tahayyül edemememin hiçbir önemi yok, çünkü önemli olan tek şey çaba, neticede ışığı davet eden ve beni tekamül ettirecek olan sadece o!

(30-12-09-Sefer haZohar) Dersinden alıntıdır.

Dünya Niteliklerimin Sonucudur

Dünya, kendi içsel niteliklerimin, duyularımın sonucudur. Bundan böyle duyularımı sonsuz bir tarzda açabilmeyi başarabilirsem o oranda dünyamı da değiştirebilirim. Aslında bana düşen sadece beş duyumu görme, duyma, koklama, tatma ve dokunma duyularımı genişletmek olmayıp içimde gömülü olan dünyayı algılayış tarzımı belirleyen “yararıma-zararıma” prensibini ve yalnızca “alma arzusunu” terk etme olmalı.

Yaşamımı belirleyen,  bu prensipten özgürleştiğimde dünyayı çok daha geniş bir perspektiften algılayabileceğim. Dışımda var olan gerçeği var olduğu haliyle, beş duyumun ötesinde, sınırsız ve bütünsel bir realite olarak deneyimleyebileceğim.

Soru şu ki kendi dışıma nasıl çıkabilirim? İçimde var olan niteliklerimi genişletmeyi anlayabilirim ancak dışıma nasıl çıkacağım,  varlığımı oluşturan doğamı, kendimi nasıl aşabilirim, bu imkansız.

Kabalistler böyle bir olasılıktan bahsederler ötekinin arzusunu hissetmeye başladığında bu da gerçekleşmeye başlar. İnsan ötekinin hissettiğini nasıl hissedebilir? Kendi algıladığı dünyasını ifşa ettiği aynı yol ile. Kendine, aynı manevi amacı edinmiş bir dost bulup onunla bağ kurarak, ona yaklaşıp dünyayı O’nun aracılığı ile hissederek. Ve  sonra ilave bir dost  daha vasıtasıyla ve ilave dost ve böyle ilavelere devam ederek.

Diğer insanlar aracılığı ile manevi realiteyi ifşa edenler kendi dışında bir varoluşun olduğunu da keşfeder. Böylece, maneviyatı hissetmenin şartı olan “komşunu kendin gibi sev” deyimi her ne kadar dünyamızda pek eski ve klişe bir deyim olsa da gündeme gelir. Fakat kabalistlere göre bu böyle değildir. Deyimin gerçekte anlatmak istediği; ötekini sevdiğinde, içinde neler olduğunu hisseder, neşamasını, duyu ve algılayışını kendine katarsın, öyle ki, kendi dışına çıkar ve ötekinin içinden var olanla dışında olanı keşfe başlarsın. Dışımda var olanı bu şekilde öğrenmeye başladıkça Üst Gücü, Yaratanı da ifşa ederim. Bu sürece “İnsan Sevgisinden-Yaratan Sevgisine” denir.

Dindar bir deyiş gibi gelebilir ancak gerçekte her insanda var olan duygusal gelişim ile ilişkilidir. Kabala  bilgeliği bizlere ötekini nasıl hissedeceğimizi öğretir ve yol gösterir. Karşılıklı ortak çalışma ile birlikte içlerine çekerek inşa ettikleri  ”ŞHİNA” denen Yaratanı (Tanrısal Kutsallığı) hissederiz. Bu şekilde Kabalanın tüm ilkeleri toplanmış olur nasıl her şeyi alırım, nasıl sınırsızca dışımda duranı algılarım.

(19-12-09Sefer haZohar) Dersinden alıntıdır.

Sağlıksız Sağlık

Baal Hasulam “Kutsalın Gizlenen ve İfşa Olunan Yüzü” makalesinde insanın Yaratanı ifşasını, dünyayı algılayışını anlatır:

“Doğru yolda gittiklerini bildiği kişilerin geçimleri ve sağlıkları yerinde olup hiç sorun yaşamazlarken, Tora’nın yolunda gitmeyen tanıdıkları geçim sıkıntısında ve birçok sorunla boğuşup sağlık sıkıntısı içindeydiler”.

Işıktan haz almanın dışında hiçbir şey yoktur. Bu hazzı doldurma dışında. Dünyada gördüğümüz her şey bu ikilinin arasında var olan ilişkinin bir neticesidir. Dünya, benim, kenarından izleyip seyirci olduğum, bana bağlı olmayan, dışımda olan bir gerçeklik asla değildir, aksine herkesin arzusunun ona dikte ettirdiğini gösteren bir gerçekliktir. Dünyayı aynı perspektiften gören iki kişi dahi bulmak mümkün değildir. Dünya, onlara kutuplar kadar zıt görünebilir ve bu onların, arzularını dolduran ışığa bağlı olan bir koşuldur.

Bu tespit dünyayı algılayışımızın  ne kadar bireysel  olduğunu gösterir. Yaratanı ifşa, maddi parametrelerle ölçülemez, bu sadece, kişinin algılamasında oluşan bir değişimdir. Bu aynen, bankadaki hesapta, sıfırların miktarının değişmeyip miktar hakkındaki  hislerin değişmesi  gibidir. Maneviyatın aydınlattığı kişi kendini herşeyi ile tatmin olmuş hisseder.

Milyarder dahi  genellikle kendini bu şekilde hissetmez. 50 milyara da sahip olsa da ilave katacağı yarım milyonun derdindedir. Onun tüm kaygısı hesabındaki yekün olmayıp, günbegün yeküne katacağı ilavenin başarısıdır ve hayatını da bu kriter ile değerlendirir. Kişi Işığı ifşa ettiğinde artık ilave bir kazanca ihtiyacı yoktur, öyle ya da böyle o artık güzellikler okyanusunda yüzüyordur. Işıkla temasa girmişse, her zaman, içinde tekamül etmekte ve hiçbir şeyin noksanlığını hissetmemektedir.

Fakat o, hasta ya da sağlıklımı?  O hep iyi hisseder hastalıklı değil. O halde muayene ettiğinde doktoru ne der?

Mesele şu ki biz kişinin, dünyayı nasıl algıladığı üzerine konuşuyoruz. Işık ifşa olunduğunda, tüm bunların nasıl oluştuğunu hiçbirimiz ne biliyor ve ne de anlıyoruz.  Kişi hastalık ve problemlerin üzerine çıkmıyor, onlardan muaf olmuyor, ancak o yinede sağlam kalıyor ve Yaratanı ile. Öyle olmasa idi, Yaratanın ona vermiş olduğunun yarısını silmiş olurdu Yaratanı ile olan ilişkisinin yarısını.

(20-12-09-Ester ve Giluy Panim şel ha Yitbarah) Dersinden alıntıdır.

Çiftler

Soru: Neden erkek ve kadın mevcut, nedir amaç bunda?

Cevap: Manevi dünyada tek bedende var olan, bizim dünyamızda çift bedene dönüşür. Eril ve dişi olarak Neşama bazındadır, İhsan-etme gücü ve alma gücü niteliğindedir. Eril ve dişi armonisinde tek bedendir. Bu armoni ruhun kırılmasında parçalandığı için iki bölüme; ihsan eden ve alana ayrıldığından, dünyamıza da iki ayrı beden olarak-erkek ve kadın- yansıdı. Aslında manevi dünyada bu iki ayrı gücün tek bedende oluşturdukları bağda yeni durumlar ve kademeler yaratması gibi bizim dünyamızda da erkek ve dişi bedenler aralarında kurdukları bağda yeni oluşumlar var ediyorlar ki buna çocuk dünyaya getirmek diyoruz.

Bizim dünyamız manevi dünyanın yansıması olduğundan orada tekte olan bizde de aynen ancak çoğulda gerçekleşiyor.

Soru: Peki, o zaman dünyamızda erkek kadın arasındaki ilişkide var olan çatışmanın nedeni ne?

Cevap: Tabii ki buda manevi dünyada olanın bir yansımasıdır ve aslında hiçbirşey yoktur ki dünyamızda maneviyatın yansıması olmasın. Çatışmanın nedeni; karşı olma gücü, zıt olma gücündendir. Herşey ihsan eden ve alan güçlerin arasında oluşmaktadır. Bu zıt güçler sanki birbirlerine muhtaçlar, birbirlerini istiyorlar, birbirlerini arıyorlar fakat nasıl bağ kuracaklarını, nasıl birleşeceklerini bilmiyorlar. “Komünükasya-Sırrı” aralarındaki bağı oluşturmakta onları zorluyor.

Sadece Kabala ilmi bu sırrı çözmüş durumda: “BİRLİK”, aralarında birlik oluşturmak. Ve bunun dışında dünyamızda kadın erkek ilişkisinde dengeyi sağlayacak başka hiçbir yöntem mevcut değildir. Çünkü Neşamada olan metot budur ve de ondan esinlenerek dünyamıza adapte ediyoruz. Doğal bir sistem olup manevi dünyada bölünmüş ve ayrı olan bu iki gücün, or ve kli, erkek ve dişi ancak üçüncü bir dengeleyici -”Masah” aracılığıyla aralarındaki bağı kurabiliyorlar.

Bir yanda ihsan eden diğer yanda alan ve bu iki gücü birleştiren, aralarında bir bağ kuran üçüncü bir güç olarak: Masah.

Soru: Peki, dünyamızda erkek ve kadının birbirlerini tamamladıklarını ve bütünselliği yakaladıkları söyleniyor, siz ne diyorsunuz buna?

Cevap: Nerede görüyorsun bütünleşmeyi ve birbirlerini tamamlamayı? Tamamlama ve bütünleşme ancak tarafların kendi doğalarını aşabilmeleri şartına bağlıdır. Her iki taraf da gerçekten ihsan eden olur ve şu anda olduğu gibi kazanan olmaktan vazgeçerse oluşabilir. Oysa günümüzde olduğu şekliyle aynen -devletler arasında olduğu gibi- asgari müştereklerde mutabakata vararak menfaatini koruma birlikteliğinde gerçek tamamlama ve bütünsellik yoktur. Tamam, kötü değil, eşler kendi egolarını farkedip onun üstesinden gelmesi ve birlikteliği koruma adına bir mutabakata varmaları, ancak bu henüz bütünsellik değildir. Şalom şlemut-bütünsellikten gelir ve bu o değildir.

Şlemut sadece Sevgi ile oluşur. Maalesef bu gün ailede sevgi yok ve aslında hiçbir zaman da olmadı. Sevgi geleceğe dönük olan birşeydir ve insanlık buna ulaşacaktır.

Sevgi demek; ben senin tüm arzularını bilip, kabullenip onları tatmin etmem ve senin de benim tüm isteklerimi kabullenerek onları tatmin etmendir. Ve böylece ikimizde ortak arzularda buluşup karşılıklı tatminde bulunuyoruz demektir. Sen benim ve de ben senin oluyorum demektir. Böylelikle artık aramızda bir ayırım bir sınır da kalmış olmuyor. Çift olmanın-evlilik müessesesinin- maneviyatta ve ruhsal tekamülde çok büyük bir katkısı mevcuttur.

Çiftler birbirlerinden birçok şey öğrenebilirler maneviyat amacına ulaşmak için. Bu karşılıklı ilişki sisteminde birçok farklı safhalar yaşayarak hem Yaratn ve hem de diğer neşamalar ile ilişkiye girebilirim. Partnerim ile olan ilişkim bana diğerleri ve Yaratanla nasıl ilişki kuracağıma örnek teşkil eder. “İş ve İşa Şhina Beynehem” (Tanrının Nuru Eşlerin Arasındadır), Şhina, Yaratanın  ifşası demektir. Eğer ben doğru ilişkide olursam, eğer aramızda doğru bir ilişki varsa o zaman aramızda üst gücü ifşa ederiz, yeter ki çiftlerde her iki tarafta doğru tutumu yani ruhsal eril ve dişil niteliklerini yansıtmış olsunlar. Böylelikle iki tarafın Neşaması Bütünleşmiş ve arasında da Yaratan İfşa olur, Manevi Dünya oluşmuş olur. Bizim bu dünyayı elde edebilmemiz  için tüm insanlığa gereksinimiz yok gibi ve sanki bir tek kendi ailemizle dahi manevi dünyayı ifşa edebiliyoruz.

Soru: Peki, bu ilişki nasıldır, nedir?

Cevap: Kabala bilgeliğinden öğreniyoruz ki bu ilişki, “alma arzusu” ile “verme arzusu (ışık)” arasında var olan bir ilişkidir, zıtların ilişkisi. Aslında “İşto le Adam ze Ezer Kenegdo” (Kadın Eşine Zıddının Yardımıdır). Kadın bir yönden, üst alemlere varmakta eşine destek ve yardım edendir ve diğer yönden ise sanki bu yardım onun karşısında ve zıddınadır. Sanki sen onu ve o seni birlikte ikiniz aynı safhaları yaşarken onları aşmanız gerektiğini öğrenirsiniz Yaratanı ifşa etmek için.

Soru: Günlük yaşamımızda çiftler birbirlerini sevmelerine ya da en azından birlikteliklerinden hoşnut olmalarına rağmen aniden fındık kabuğunu doldurmayan bir nedenden ötürü tatsızlıklar ve tartışmalar oluşup gelişiyor. Birbirlerini anlayamıyorlar hatta ne için tartıştıklarını ve tartışma nedenini dahi unutur hale geliyorlar. Peki nedir bu olanlar, hangi sebep, nasıl bir kuvvet onları bu hale getiriyor?

Cevap: Duygularının onlara hükmetmesine izin veriyorlar ve işte bu yasak, olmamalı.

Bizler mükemmel değiliz ve yaşamımızda halletmemiz, düzeltmemiz gereken onlarca niteliklere sahibiz ve buda çok doğaldır. Bunun bilincinde olarak bizi tartışmaya götürecek şeyleri uyandırmamalıyız. Ben şahsen eşimle bir anlaşmaya vardık birlikte. Aramızda ortak olan konulardan konuşuyor ve bizi anlaşmazlığa sürükleyecek konuları dışımızda tutuyoruz. Her sabah dersten  sonra iki saat eşimle beraber olur, yürüyüşler yapar ve aramızda konuşuruz. O bana çocuklarımız ve torunlarımızdan, ben de ona öğrencilerimden, dersten bahsederim.

Bu prensibi manevi dünyadan öğrendim. Manevi kab büyükçe bir arzu-almadır ve bu kab ihsan-etme gücüne sahip değildir ve onu hep başka bir zamana erteler. Yavaş yavaş akıllanıp güçlendikçe ve duygulara hakimiyet arttıkça, konuşulabilecek müşterek konulara bir yenisi daha ilave edilebilecek ve bu böylece tedrici bir şekilde, basamak basamak gelişme gösterecek. Bu şekilde her iki tarafta daha fazla müşterek sağlama adına, ıslah olmamış arzularından bir ölçü daha bu ilişkiye katma çabasında olur.

Konuşabileceğimiz konular olduğu gibi bizim için tabu olan konular da mevcuttur ve onlar hakkında hiç konuşmayız çünkü o konunun bizde ıslah edilmesi gereğinin bilincindeyizdir (burası çok önemlidir) ve aramızdaki iyi ilişkiyi bozmaya gerek yoktur.

Bu gayet insancadır çünkü doğa böyle ve hiçbirimiz mükemmel değiliz.

Soru: Hem kadının eşinden hem de erkeğin eşinden birçok istekleri, beklentileri vardır, fakat bunların arasından, örneğin bir kadının eşinden temelde beklediği, arzuladığı en önemli talep nedir?

Cevap: Gerçekte kadın erkeğinden “Manevi-Tatmin” bekler. Kadın erkeğinden onun tabiatında noksan olanın onun tarafından tamamlanmasını, hissettiği eksikliğin giderilmesini arzular.

Manevi alemde  kadın Kli Evi temsil eder. Günlük yaşam dünyamızda da bunu görüyoruz.  Kadın kendine ait olan bir aile hissetmek ister. Çocuklar, eş, ev eğer kadın bunlara sahip ise yaşamını %90 gerçekleştirmiş hisseder kendini. Kliyi dolduran ışıktır ve dünyamızda evi dolduran da erkek olup dolumun oluşturduğu yeni safhalar gelişmeler de çocuklardır.

Soru: Peki, bir erkeğin eşinden beklediği en önemli arzu nedir?

Cevap: Erkek de eşinden “Değer Verildiğini” görmek ister, Eşinin onu ne kadar değerlendirdiğini hissetmek ister. Ve eğer kadın bunu başarırsa; erkeğinin ne kadar değerli, ne kadar başarılı, güçlü, saygın ve özel olduğunu ona hissettirebilirse artık o erkeğin onun için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Erkek bu konuda çok zayıf olup eşinin desteğine muhtaçtır. Tabii ki bu da Manevi alemle ilgilidir. Bizim alma-arzumuz, ihsan-etme arzusundan destek görüyor.

İhsan etmede her şeyi yapma gücü vardır ancak bunu gerçekleştirmek için de alma arzusunun buna destek olması gerek. Dünyamızda da alma arzusunu temsilen kadın erkeğine bu desteği vermediğinde onun ihsan etme niteliği çok güçsüz kalır. Gördüğünüz üzere çiftlerde, kadının kendini var etmesinde erkeğine duyduğu ihtiyaç kadar, erkeğin de kendini var etmesinde kadınına ihtiyacı vardır.

13-12-09, Sevgiler ve birbirlerini tamamlayabilen ilişkiler dileğiyle.