Category Archives: Sevgi

Bir Duyguyu Bir Diğeri İçin Değiştirmek

Soru: Sık sık sevgi ve nefretin aynı anda var olması gerektiğini ve sevginin nefreti örtmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?

Cevap: Bu, niteliklerimize göre Kabalistik çalışmada yükseldiğimizde, o zaman, tıpkı yürürken sol ve sağ bacakların birbirine yardım etmesi gibi, sevgi ve nefret birbirinin yerine geçmesi ve birbirlerine yardım etmesi, demektir.

Bu nedenle, ne kadar çok seversem, o kadar çok nefrete düşerim ve ondan yeniden daha da büyük bir sevgiye yükselir ve daha da büyük bir nefrete düşerim. Ve bu süreklidir.

Soru: Ama bu iki duygu aynı anda nasıl var olabilir?

Cevap: Aynı zamanda, ne şekilde? Bu, sözde Aviut’u (nefreti, zıtlığı) kısıtlayarak, perdeyle, kendimizi onun üzerine yükselterek ıslah etmemizdir. Böylece bu iki duyguyu her zaman dengeleriz ama ikisi de bizim gücümüz dâhilindedir. Biz onlara itaat etmeyiz, aksine onlar bize itaat ederler.

Soru: Yani bu aynı anda olmuyor mu? Eğer seviyorsam, sevgi hala hâkim midir?

Cevap: Siz, kendiniz, özellikle değişmek ve ilerlemek için bir duyguyu diğerine değiştirin: sol-sağ, sol-sağ.

Sevginin Kanun Olduğu Nasıl Anlaşılır?

Soru: Birbirleriyle herhangi bir fiziksel temas olmaksızın, insanlar arasında mantıksız nefret ve mutlak sevgi ortaya çıkabilmektedir. Neden?

Cevap: Gerçek şu ki Reşimot (bilgi kayıtları) denen her türlü sınırlamaya/kayıtlamaya sahip olduğumuz için, seviyoruz ya da nefret ediyoruz.

Bize, bu iyi ve bu kötü diye öğretildi, içimize alışkanlıklar ve zevkler aşılandı ve bu faktörlere dayanarak ya birbirimizi çekeriz ya da iteriz. Bu yüzden aramızda bu kadar yanlış anlaşılmalar vardır.

Soru: Sevgiden bahsettiğim birçok insan, hemen sinirleniyor ve rahatsız oluyor. Mesela bunun hakkında ne kadar konuşabilirsiniz ?! Sevgi ve birleşme, defalarca tekrarlanan sözcüklerdir ve bu arada dünya daha da kötüye gitmektedir. Laf çok, icraat yok.

Öte yandan, Kabala’ya göre sevgi kanundur. Ama yerçekimi yasasının üzerimdeki etkisini hissettiğimde gergin değilim. Evet, uçmak istediğim ve yapamadığım için beni rahatsız ediyor.

Kişi, sevginin kanun olduğunu nasıl açıklayabilir veya kanıtlayabilir? Bunu yapmak mümkün olacak mı?

Cevap: Sevginin bir doğa kanunu olduğunu kanıtlamak o kadar da zor değil. Her şeyin sevgiyle doğduğunu ve var olduğunu görüyoruz. Ancak sevgi, nefretsiz olamaz çünkü kendini başka bir şey üzerinde tezahür ettirmelidir; onu başka bir şeye ilişkin olarak hissetmeliyiz. Bu nedenle, doğada her zaman birbirini tamamlayan ve belirten iki zıt kavram vardır.

Komşunuza Giden Yolu Açın

Soru: Başkalarını sevmek için, önce kendimi nasıl sevdiğimi mi anlamalıyım?

Cevap: Bu, manevi yolda çalışırken fark edilir. Başkalarını sevmeye çalışırken, onlardan ne kadar nefret ettiğinizi ve kendinizi ne kadar sevdiğinizi anlayacaksınız.

Soru: Kişinin komşusunu sevmesi gerektiği söyleniyor. “Komşu” kimdir?

Cevap: Komşu kim olursa olsun, dünyadaki herkestir. Hemen hemen tüm insanlar benim parçamdır. Dünyadaki tüm insanları içeren ortak bir organizmayım. Bu nedenle hepsini sevmeliyim.

Soru: Bu sevmede, kolaydan zora gidebilir miyim?

Cevap: Elbette. Öncelikle sevdiklerinize, akrabalarınıza, arkadaşlarınıza ve diğer grup üyesi arkadaşlarınıza bu şekilde davranın ve sonra diğer herkese.

Komşunuzu istediği şeyle doldurmalı ve onu memnun etmelisiniz. Onun için en iyi olduğunu düşündüğünüz şeyle değil, onun istediği şeyle.

Soru: Ya istediği şeye sahip değilsem?

Cevap: O zaman, onun için hoş çabalamanız dışınd,a onu hiçbir şeyle dolduramazsınız.

Soru: En azından istediği şeye sahip olmasam bile, onu doldurmaya her zaman hazır olduğumu bilmeli mi?

Cevap: Evet. Bunu yaparak, siz sadece ona giden yolu açarsınız ve Yaradan zaten sizin aracılığınızla bu kişiye parlar.

Soru: Karşılığında, ondan bir tür geri hareket beklememeli miyim?

Cevap: Hayır. Komşunu sevmek dendiğinde, bu onu sevmen gerektiği anlamına gelir. Onun size karşı tutumu önemli değildir. Ondan hiçbir şey beklemezsiniz.

İnsanlığın Ana Ahlaki İlkesi

Soru: Ahlaki normlar sürekli değişiyor. Örneğin Şovenizm ve Nazizm’in yerini hoşgörü almıştır; cinsel ve ulusal azınlıklara karşı hoşgörülü bir tutum. Ya da daha önceden, boşanma utanç verici bir şey olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, günümüzde kişinin bağımsızlık kazanabileceğine vb. inanıldığı için,  onurlu bile olabilir.

Toplumun kültürüne ve geçen zamana bakılmaksızın sabit kalması gereken ilkeler var mı?

Cevap: Evet. Bunlar, herkesin genel etkileşimin ayrılmaz bir parçası gibi hissettiği, tek bir topluluk oluşturduklarında, insanlar arasındaki doğru etkileşim ilkeleridir. Onun içinde mükemmel, ebedi koşullarını keşfederler. Bu duygu içinde yaşamalılar.  Gelişimlerinin amacı budur.

Soru: İnsani gelişime, kültüre ve geçen zamana bakmaksızın değiştirilmemesi gereken birkaç ilkeyi sıralayabilir misiniz?

Cevap: Böyle yalnızca tek bir ilke vardır: “komşunu kendin gibi sev”. Başka hiçbir şey yok. Uygulamada, yalnızca bu ilke bizi, içinde sonsuz ve mükemmel yaşamı ifşa ettiğimiz, birbirimize bağlı sistemimizin yaratılmasına ve sürdürülmesine götürür.

Bu nedenle, onlularda ve küçük gruplar halinde bir araya gelerek, aramızda bu prensibi gerçekleştirmeliyiz. Bu hali hazırda pratik Kabala uygulamasıdır, bizi birbirimize yakınlaştıran, neden birbirimize zıt olduğumuzu açıklayan ve bu zıtlığın nasıl üstesinden geleceğimizi öğrenmemize yardımcı olan, üst ışık denen özel enerjiyi nasıl çekeceğimizdir.

Başlangıçta, parçalanma yaşadığımız için bağımız koptu. Şimdi, birbirimizle yakınlaşmayı başarmalıyız. Bağ ve kopukluk arasındaki farkta, kendimizi, hayatın ebedi akışı içinde var olduğumuzu hissetmeye başlayacağız.

Yorum: Bir paradoks olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi dışarı çıkıp insanlara “komşunu sev” ilkesine uyup uymadıklarını soracak olsaydınız, hemen hemen herkes uyduğunu söylerdi.

Cevabım: Öyleyse, “komşunu kendin gibi sev” sözleriyle neyi kastettiğimizi ve bu prensibin bize neden Tora’da verildiğini ve ayrıca herkesin bunu yerine getirebileceği konusunda böbürlendiğini ama gerçekte hiç kimsenin bunu yerine getirmediğini, vb. açılamamız gerekir.

Soru: Diğer tüm ahlaki ilkelerin bu ilkeye dayandığını mı düşünüyorsunuz?

Cevap: Onların hepsi,  sadece “komşunu sev” in belirli bir durumudur.

Soru: Bundan anlaşılan, eğer bu prensibe uyarsam koltuğumu toplu taşımada başkalarına vereceğim ve insanlara karşılıksız olarak yardım edeceğim midir?

Cevap: Bundan hareketle, her zaman başkalarına karşı nazik olacaksınız ve komşunuza asla zarar veremeyeceksiniz. Sonuçta, bir kişiyi seviyorsanız, ona nasıl zarar verebilirsiniz ki?

Orta Çizgi – İnsanın Yolu

Nefret, reddedilme, anlaşmazlık ve yanlış anlama, özünde, birliğin zıt formu olan Yaradan’ın zıt biçimidir. Bizler bundan, yavaş yavaş Yaradan’ın edinimine geliriz.

Nesilden nesile ne kadar çok gelişirsek, kendimizi o kadar diğerlerinden ayrılmış bireyselciler gibi hissederiz. Yine de tüm günahları sevgiyle örttüğümüzde, tüm farklılıkların üzerinde bağ kurabileceğiz.

Reddetme ve bağ arasındaki, nefret ve sevgi arasındaki fark, Yaradan’ın ifşa oluşunun yoğunluğunu verir. Bu fark, üzerinde bağ ortaya çıktığı arzunun derinliği olarak kalır: kısıtlama, perde ve yansıyan ışık. Sonra eksi ve artı arasında, tüm karşıtları bir tutkal gibi birbirine bağlayan Yaradan’ın ifşasının gücünü hissederiz.

Bu nedenle Yaradan, Adam HaRishon’un ortak ruhunu kırdı, kırılan parçaların arasına tüm Gücüyle girdi ve orada Kendi zıt formunda kaldı. Böylece tamamen yapışmaya gelene kadar, O’nun zıttından, sevgiyi nefretten, birliği ve bağı reddetme ve yanlış anlaşılmalardan anlayabilir ve O’nu ifşa edebilirdik.

Bu nedenle, Adam HaRishon’un parçalarını tek bir sisteme bağlamak veya bizi birbirine yapıştıran Yaradan’ı ifşa etmek bir ve aynı şeydir.

Çalışma basittir: benim ve dostlarım arasında zıt formda Yaradan vardır, çabalarım, talebim ve dualarım vasıtasıyla, karanlığın ışık gibi parlaması için, reddetme gücünden bağın gücüne, yapışmanın gücüne dönüşüyorum. Sonsuz nefretin yerinde, aramızdaki kara uçurumda, en güçlü ışık, tam olarak açığa çıkan karanlık nedeniyle büyük bir gücün bağı ve sevgisi ortaya çıkacaktır.

Realitenin iyi ve kötüden oluştuğunu, birinin diğeri olmadan olamayacağını ve her ikisinin de eşit derecede önemli olduğunu anlıyoruz çünkü Yaradan’ın ifşa olması aralarındaki bağdadır. Sevgi geldiğinde nefreti sürdürmek çok zordur. Nefreti düşünmek istemiyoruz, tüm kalbimizle sevgiye çekiliyoruz. Nefrete tutunmak ve kendinizi sevgi okyanusuna atmamak çok daha zor bir iştir.

Ancak, bizler her ikisinden de oluşmalıyız ve ancak o zaman Yaradan’ın karşısında dururuz. Yaradan, mutlak iyiliğin tek gücüdür. Ancak bizler, iki kuvvet dahi ederiz ve bizimle birlikte olan Yaradan’ın yardımıyla, aralarında bir orta çizgi inşa ederiz.

Her insanın, her zaman iki görüş, iki güç, iki zıt arzu içerdiği gerçeğine alışmalıyız. Doğru yaratılışta, doğanın iki formu birleştirilmiş olmalıdır ve onların ortasına, Yaradan’ı yerleştirmek isteriz ki, “Yukarıda barış sağlayan O, bize ve tüm İsrail’e barış sağlayacaktır.” İyi ile kötü, aydınlık ve karanlık arasındaki farkı anlayarak, zıt durumların zıtlığı üzerinde üst gücü ortaya çıkarıyoruz. İyi ve kötüyü, nefret ve sevgiyi, ayrılık ve bağı, reddetmeyi ve dostlar arasındaki çekimi ifşa etmeye çalışırsak, aramızda Yaradan’ı ifşa eder ve bir orta çizgi inşa ederiz.

Nefret ve sevgi, birlikte mumu yakan yağ ve fitil gibi birbirlerini destekler. Her zaman direnç (fitil), bağ kurma güçlüğü, aynı zamanda yağ ve ışık olmalıdır. Realiteye karşı doğru tavrı böyle inşa ederiz.

Bu nedenle, dünyanın tüm iyi olma girişimleri, varoluşumuz için farklı bir yönteme ihtiyacımız olduğunu anlayana kadar, kötülüğün daha da büyük ifşasına yol açacaktır. Egoizmin istediği gibi, tüm karşıtları ortadan kaldırarak birbirimizi yok edemeyiz. Tam tersine, tüm karşıtları kullanarak orta çizgiyi inşa edebiliriz. Bu artık dünyanın her yerinde, özellikle en gelişmiş ülkelerde belirgin hale gelecektir.

Zıtlıklar kalır, ancak tüm günahlar sevgiyle örtülüdür. Bu yolu takip etmezsek, bir aile kuramayacağız ve aileyi sürdüremeyeceğiz, çocuk yetiştiremeyeceğiz veya ülke içindeki taraflar arasında ve ülkeler arasında barışı sağlayamayacağız. Doğada yıkıcı bir güç olacağız. Cansız maddeler, bitkiler ve hayvanlar, doğa tarafından kontrol edildikleri ve içgüdüsel olarak doğru bir şekilde hareket ettikleri için var olabilirler. Ama insanlar, ancak orta çizgiyi bulurlarsa var olabilirler.

Milliyetçilik ve Irkçılık Nasıl Önlenebilir?

Soru: Artık dünyada saf kan insanlar yok. Babil’den bu yana, 4000 yıldır, herkes hemen hemen karıştı. Yine de milliyetçiliği ve ırkçılığı engelleyemedik. Bu fenomenin nedeni nedir? Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, hiçbir şey yardımcı olmuyor, karma evlilikler bile.

Cevap: Hayır, hiçbir şey yardımcı olmaz çünkü sadece karışmamalıyız, aynı zamanda bu farklılıkların olmadığı ve artık maddesel bir biçimde de var olmadığımız, bir sonraki seviyeye yükselmeliyiz.

Yani, bizi birbirimizden ayıran kişisel egoizmimizi tamamen özgeciliğe, ihsan etmeye ve sevgiye dönüştürmeliyiz. Kendi üzerimize yükselmeliyiz. O zaman bu gerçekleşecektir.

Soru: Irk reddetme, genetik olarak belirlenmiş bir fenomen midir yoksa sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu mudur?

Cevap: Hayır, bu sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu değildir. Eğitim de bir sonuçtur. Kökümüzde, dört parçaya bölünmüşüzdür ve bu nedenle kendimizi ıslah etmeden birbirimizle barışık olamayız.

Soru: Irkçılığın birkaç nedeni vardır: toplumun zengin ve fakir olarak tabakalaşması, farklı ırkların önceden hazırlık yapmadan eğreti bir şekilde karıştırılması, insanların ayrılması, salgın sırasında insanların zorla tecrit edilmesi ve farklı ülkelerdeki çatışmalar.

Irkçılığın, başkaları için kötü olduğunda, haz alma arzusundan kaynaklandığını yazıyorsunuz. Bunun nedeni bu mu?

Cevap: Elbette. Bu şekilde, kendimizi diğerlerinin üzerine yükseltiriz. En yüksek egoist kaderimizi deneyimlememiz, her zaman başkalarından üstün hissetmenin hazzındadır. Bu nedenle ırkçılık, egoizmin en yüksek şeklidir.

Soru: Arzularımız büyüdükçe insanlar arasındaki nefret de sürekli artıyor. Toplum ne kadar gelişmişse, insanlar arasında o kadar çok nefret olduğunu görüyoruz. Uluslar arasında, az ya da çok yeterli duygulara neyin neden olabileceğini ve bunu kimin gerçekleştirebileceğini açıklayabilir misiniz?

Cevap: İnanıyorum ki sadece yaratılış ve önceden belirleme ile ilgili bir bilim olabilir çünkü bu, herkesi aynı köke yükseltecektir. Sadece ona doğru ilerleyerek aramızdaki birliği sağlayabiliriz.

Mutlak Sevgiye Yükselmek

Egoist arzunun (Aviut) bayağılığının, onluda aramızda nasıl ortaya çıktığını hissediyoruz. Bu, aramızda gerçekten var olan reddetmenin, nefretin ve uzaklığın sadece küçük bir kısmı.

Bize bu nefretin sadece küçük bir kısmı, üstesinden gelebileceğimiz bir kısım ifşa olur. Doğal olarak birbirimize karşı ne kadar uzak hissedersek ve buna rağmen birbirimize yakınlaşıp,  tek bir kalpte birleşirsek, manevi Kli’miz o kadar büyük olacaktır.

Mesafemiz, Partzuf’un temeli olan Yesod’umuzdur. Ve bazı arzularda, dirence rağmen bağ kurmak, Yaradan’la ilgili olarak ihsan etme uğruna alma konusunda birlikte çalışabileceğimiz yer olan Partzuf’un iç kısmıdır. Manevi Partzuf’un başını ve bedenini böyle inşa ederiz.

Her şey, bizi bölen büyük bir haz alma arzusu, büyük bir nefret olduğu gerçeği üzerine inşa edilir, nefretin her geçen gün daha da alevlendiği Kabalist Şimon’un öğrencilerinde olduğu gibi. Ama onlar, bunun üstesinden geldiler, bu nefretin üzerinde birleştiler ve böylece Partzuf’un bedenini inşa ettiler ve Yaradan’a yani başa yakardılar.

Bu formda,  onlar manevi Partzuf’larını inşa ederek ve merdiven basamaklarını tırmanarak, Yaradan’ın niteliklerini uygulamalı olarak ifşa etmeye başladılar.

Her basamakta, mesafe ve nefret, birlik ve sevgi ve bunun yanı sıra sevginin ortak gücü olan Yaradan’a benzerlik büyür. Kendimizi mükemmel, mutlak sevgiye doğru ıslah edene kadar bu şekilde yükseliriz.

“Daha İyi Bir Dünya Hayal Edin, Gerçek Olabilir” (Linkedin)

Kırk yıl önce bugün öldürülen John Lennon, sınırları olmayan, açgözlülüğün ve açlığın olmadığı ortak bir dünya, hepsi sevgi olan tek bir dünya hayal etti – ve onun mesajı kitlelerin kalbine hitap etti. Daha hoşgörülü, eşitlikçi ve kucaklayıcı bir dünya fikri bugün hala yankılanmaktadır.

Herkesin içinde küresel bir sevgi hayali yaşıyor, bu yüzden zorlu ve yabancılaşmış bir dünyada, her şeyin ticari amaçlarla sömürüldüğü bu dönemde bile, hala sevginin hüküm sürdüğü filmleri izlemeyi ve çoğunlukla aşk şarkılarını dinlemeyi tercih ediyoruz. Dünyanın her yerinde tüm kültürler sevgi teması etrafında döner, ve zaman zaman nefret ortaya çıkarsa, sevginin güzelliği ile tezat oluşturmak için, çirkin bir kontrpuan olarak gelir. Bu doğaldır. Her insanın sevgi bağından daha fazla içsel arzusu yoktur. İçinde yaşadığımız zamanın ve çevrenin tüm materyalist katmanları yüzünden, onu çok istememize neden olur.

Yani Lennon’ın hayal ettiği dünya ütopik değildir. Sevgiyle dolu bir dünya güzeldir ve iyi bir hedeftir ve ilk önce bunu hedeflersek,  aramızda yerini bulmalıdır. Saça örülmüş çiçeklerin ve cıvıldayan kuşların sevgisi değil. Onlarda yanlış bir şey yok ama daha derin ve gerçekçi bir sevi deneyimi, insanın temel malzemesi ile inşa edilir. Buna “nefret” denir. Dünya böyle yaratıldı, aynı madalyonun iki yüzü, sevgi ve nefret, dengeye ulaşana kadar sürekli etkileşim halindedir.

Sevgi, iki insanın birbirini reddettiği hatta nefret ettiği bir durumla başlar ve farklılıkları silmeden, boşlukları görmezden gelmeden, görüş ayrılıklarının üzerine karşılıklı bir anlaşma inşa ederler. Bu, doğada var olan ve “Sevgi tüm günahları örter” adı verilen bir yöntemdir. Doğanın yaptığı gibi, karşılığında hiçbir şey beklemeden bu şekilde sevmeyi başaran biri, her zaman yaşam sevinci dolu yanan bir kalbe sahip olacaktır.

Bir gün başkalarının bizi sevmeye başlamasını beklemek zorunda değiliz, her şey tamamen kişiye bağlıdır. Kayıtsız şartsız sevgi dolu olmak istiyorsak, kendimizden çıkıp başkalarının içine nasıl gireceğimizi öğrenirsek, o zaman tüm hayal gücümüzün ötesinde, bizler için sınırları olmayan, açgözlülüğün ve açlığın olmadığı bir dünya keşfedeceğiz. Böyle bir kişi, dünyayı ayakta tutan ve her şeyi Bire bağlayan içsel gücü bulacaktır.

Twitter’da Düşüncelerim / 10 Aralık 2020

Ancak tüm ulus ve tüm dünya olarak birleşme çabasındaki içsel çabalarımız dünyaya barış getirebilir. Aksi takdirde her yerde patlayan hususlar ve baş gösteren savaş olacaktır. Ulusu birleştirme çabalarımızdan daha önemli bir şey yoktur.

Sorun, herkesin yalnızca kendisinin haklı olduğunu düşünmesidir.

Günahlar sevgiyi inşa etmeye yardımcı olur. Tüm farklılıkları sevgiyle örtmeliyiz. Birbirimize bu şekilde davranırsak, insanlar ve partiler arasında herhangi bir çatışma, saldırı veya düşmanlık olmayacaktır.

Doğruluğumuzun ve başkalarının hatalarının sorumluluğunu alarak ve tüm bunları, üzerinde sevgiyle örterek birlikte inşa edeceğiz.

Eğer her taraf ve her insan, diğerlerine karşı olumsuz, eleştirel duygularının karşıtlığına dayanan sevgi formunu inşa etmeye başlarsa, içeride nefret ve dışarıda sevgi olduğunda, o zaman tüm dünyanın ıslah olduğunu ve en iyi safhada olduğumuzu göreceğiz.

İnsanlar kötü olan her şeyi yok etmek ve hayatlarında sadece iyi şeylere sahip olmak ister. Bu yanlış yaklaşım. Kabala, tüm karşıtların nasıl bir araya getirileceğini öğretir. Biri diğerini bastırmaz.

Doğru kombinasyon ve entegrasyon ile birbirleri olmadan yapamayacaklarını anlarlar ve mükemmelliğe ulaşırlar.

“Kendine Güven Nedir?” (Quora)

Sevgi dolu, destekleyici ve cesaretlendirici değerleri koruyan, üyelerinin olumlu bir şekilde bağ kurduğu ve ortak bir uyumlu hedefe ulaşmak için birbirlerini desteklemeyi amaçlayan bir çevrenin parçası olarak, gerçek bir kendine güven elde edebilirsiniz.

Aksine, rekabetçi, bireysel ve materyalist değerlere değer veren ortamlarda yer aldığımızda, diğerlerinden daha küçük olma korkusunu hissederiz, bu da sonuçta egoist gururumuzun bir darbe almasından korkmaktır.

İnsan egosu, başkalarının pahasına memnuniyet alma ile ilgi sürekli endişe duyar. Bu nedenle, başkalarını kişisel çıkar için kullanma arzusundan kaynaklanan gurur, olumsuz, boş ve utanç verici bir niteliktir.

Sosyal çevremize göre saygı duyan ve saygısızlık eden sosyal yaratıklar olduğumuzdan, bu nedenle, bu egonun üzerinde birlikte ortak yüce bir amacı hedefleyen insan toplumlarında gerçek özgüvene ulaşabiliriz.

Bu tür toplumlarda gurur olumlu bir biçim alır: üyelerini incinmekten korur ve insan egosunun üzerinde olumlu bir şekilde bağ kurmalarına izin verir, bu da genel olarak insanlık üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.

Kısacası, “Nefret ettiğinizi başkalarına yapmayın” kuralına uyan ve bu kurala bağlı kalarak, “Dostunu kendin gibi sev” e ulaşmayı hedefleyen bir toplumda yer aldığımızda, gerçek bir özgüven geliştiririz.