Daily Archives: Aralık 12, 2021

Doğa Tarafından Yönlendirilen

Soru: “Özgürlük” makalesinde Baal HaSulam, bizi hedefine iten gelişim yasasının bizi esir aldığını, çünkü insanın her zaman hazza çekildiğini ve ıstıraptan kaçtığını yazar. Bunun içinde herhangi bir özgürlük var mıdır?

Cevap: Hayır. Ve eğer sadece bir haz alma arzusuysam ne tür bir özgürlük olabilir ki? Önümde her zaman haz ve ıstırap konusunda belirli sayıda seçenek vardır ve ben, anlayışıma ve ruh halime göre, kendim için görünüşte en iyi olanı seçerim. Bu durumda, her mümkün olduğunda ve mümkün olan en kısa sürede kötüden iyiye kaçmayı seçen bir hayvan gibiyim.

Soru: Baal HaSulam ve siz “hayvan” terimini bir insanla ilgili olarak çok sık kullanıyorsunuz. Sebebi nedir? Kulağa acımasız geliyor.

Cevap: Bu, insanı hayvan seviyesine indirgediğimiz anlamına gelmez.

Mesele şu ki, doğamız bizi kesinlikle katı bir şekilde, özellikle de belirli bir formüle göre kontrol ediyor ve böylece her an bizim için en iyi görünen koşulu seçmemizi sağlıyor. Tek sorun şu ki, hem hayvanlar hem de biz bu koşulları bize neyin ifşa olduğuna dair anlayışımıza göre seçiyoruz.

Önünde belirli sayıda olasılık gören biri en iyisini seçer: kısmen içgüdüsel olarak, kısmen mantıksal bir şekilde, seçeneklerini hesaplayarak. Hayvanlar da aynısını yaparlar. Bununla birlikte, daha az hata yaparlar, çünkü daha küçük bir çeşitlilik ve olasılık kümesinde olan daha gelişmiş içgüdülere sahiptirler.

Ancak, esas olarak, aynı programdır. Burada insanın yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu nedenle, eğer hayatımızı her zamanki gibi yaşarsak, o zaman doğa tarafından yönetiliriz ve hiç özgür irademiz yoktur.

Öyleyse özgürlüğün ne olduğunu nasıl tanımlayabilirsiniz? Neyden özgürlük? Haz alma arzumdan özgürlüğüm yoktur. Tek şey şu ki, kendim için belirli bir tür haz seçebilirim. Bu durumda, birini diğerinin yerine koyarım.

Örneğin, bir kilo verme grubuna kaydolabilirim. Orada “beynimi yıkayacaklar” ve farklı davranacağım-tatlı yemek yerine başka haz formlarını seçeceğim. Ya da sanat, bilim vb. ile uğraşmayı tercih edebilirim.

Böylece, birtakım dış faktörlerin etkisi altına girebilirim ve onlar bana farklı bir değer ölçeği vereceklerdir. Yani, şimdi benim için önemli hale gelen belirli bir aktivite seçtiğimi ve bundan haz aldığımı söyleyebilirim. Ama yine de beni buna biri itmiştir. Her durumda, hala haz ve ıstıraptan oluşan aynı doğanın içerisindeyim.

“Hanuka’da Kutladığımız Mucize” (Linkedin)

Her Yahudi bayramı derin bir manevi anlama sahiptir. Hanuka bir istisna değildir. Hanuka’da, güçlü Seleukos İmparatorluğu’nu ve müttefikleri Helenistik Yahudileri yenen Makkabilerin başına gelen mucizeyi kutlarız. Zaferlerinden sonra yağmalanan Tapınağı temizlediler ve bir gün boyunca menorayı yakmaya yetecek kadar yağ buldular. Ama şu işe bakım ki, yağ sekiz gün dayandı. O zamana kadar Makabiler daha fazla yağ sağlamıştı ve menoradaki mumlar yanmaya devam edebildi.

Ancak tüm bu şenliklerde, bayramın içindeki çok önemli bir mesajı gözden kaçırıyoruz. Menora üzerindeki mumlar, egomuzla mücadelemizi, başkalarına olan nefretimizi simgeler. Mumun yanması, en ahlaksız arzularımızı bile başkalarının yararına kullanmadaki zaferimizi sembolize eder.

Geleneksel olarak, bir mum üç unsurdan oluşur: 1) yakıt görevi gören yağ, 2) yağa batırılan ve onu fitilin kenarına taşıyan fitil ve 3) hem fitili hem de yağı (çoğunlukla ikincisi) yakmak için kullanan ateş. Öğretmenim RABAŞ, yağın başkalarına karşı olan kötü düşünce ve niyet havuzu olduğunu açıklar. Fitil, o havuzdan çıkan tek bir düşünce veya niyettir. Mucize, bozuk niyetlerimizi takip etmek istemediğimizi, bunun yerine başkalarına karşı sevgi geliştirmek istediğimizi belirlediğimizde gerçekleşir.

Başarılı olursak bu alevi yakmak olarak addedilir ve bir mucize olarak kabul edilir. Alevin sürekli olarak kötü düşüncelere ihtiyacı vardır, yoksa yukarı çıkmak için “yanacak” düşünceleri olmayacaktır, bu yüzden kötü düşünceler gereklidir. Bununla birlikte, bencilliğimizin kapsamı göz önüne alındığında, kötülüğümüzün üstesinden gelmek ve onu başkaları hakkında iyi düşüncelere dönüştürmek gerçekten bir mucize gerektirir.

Bu dönüşümün tek bir kişide değil, bütün bir ulusta gerçekleşmesi daha da büyük bir mucizedir. İsrail halkı, birbirlerini kendileri gibi sevmeye söz verdiklerinde tam da bu mucizeyi gerçekleştirerek kendi uluslarını kurdular.

Bugün daha da büyük bir mucizeye ihtiyacımız var. Tüm dünya birbirine bağlı ve tüm uluslar sürekli güç mücadeleleri içindeyken, ihtiyacımız olan mucize, tüm dünyanın nefretin ve şüphenin üzerine çıkması ve sevgi ateşini yakması için bunları yakıt olarak, yağ olarak, kullanmasıdır.

Yahudi halkının kronolojik yazılmış tarihleri, eski zamanlarda yaşamış insanlarla ilgili hikayeler değildir; onlar insanlık için derslerdir. Yahudi ulusu, antik dünyanın her yerinden gelen insanlardan oluşmuştur, bu nedenle tarihsel olaylarının yalnızca kendilerine değil, her şeyden önce orijinal uluslarına ait olması doğaldır.

Atalarımızın ulaştığı birlik, bugün tüm dünyanın uygulaması gereken bir programın “deneme uygulaması” idi. Nefretten kurtulma ve karşılıklı gizli düşmanlığımız içinde boğulma fikrinden ne kadar uzak durursak, o kadar sarsılacağız ta ki başkalarına karşı tutumumuzu değiştirmekten başka seçeneğimiz olmadığını anlayacağımız zamana kadar, tıpkı atalarımızın yaptığı gibi.

“İnsanların Öldükten Sonra Melek Olup Cennete Gittikleri Doğru Mu?” (Quora)

Hayır.

İnsanların ölümden sonra gerçekleştiğine inandıkları sayısız olay, sadece ölümle ilgili teorilerdir ve hatta insanların ölüme yakın deneyimlerde deneyimledikleri olaylar, girdikleri geçici klinik ölüm durumu içindeki psikolojik tepkilerdir.

Eğer şimdiki hayatımızda ruhumuzun net bir algısını ve hissini elde edemezsek, bedenimiz ölür ve çürür ve şimdiki hayatımızda ulaştığımız arzu seviyesi yeni bir beden alır. Bu süreç bizler dünyamızda, bedenlerimizde yaşarken sonunda ruhumuza kavuşana kadar devam eder.

Bu nedenle, şu anki bedenlerimizde hayattayken, ruhumuzu edinme, manevi dünyayı edinme fırsatını duyarsak, o zaman bu fırsatı iki elimizle tutup manevi yükselişimize başlamamız akıllıca olur.

Öldüğümüzde başımıza geldiğini düşündüğümüz her türlü meleklere ve diğer olgulara inanmayı bırakmalıyız. Eğer şu anki yaşamlarımızda manevi dünyanın hiçbir ifşasını gerçekleştiremezsek, o zaman ruhumuz olmaz ve arzumuz sonunda manevi yükseliş sürecine başlamak için olgunlaşana kadar yeni bedenlerde enkarne olmaya, deneyim ve ıstırap biriktirmeye devam ederiz. Kabalistik metinlerde yazıldığı gibi, “Yaşamınızda dünyanızı göreceksiniz.”