Daily Archives: Kasım 18, 2021

“Covid – Kariyer Yok Edici” (Linkedin)

Covid içinde olmamız henüz iki yıl bile olmadı, ancak virüsün medeniyette devrim yarattığı şimdiden açık. İş, okul ve eğlence gibi yakın zamana kadar hafife aldığımız şeyler birçok düzeyde tartışılır hale geldi. Virüs sadece sağlığımızı ve hayatımızı etkilemiyor; kendimizi insan ve toplumun üyeleri olarak nasıl gördüğümüzü değiştiriyor.

Virüs üzerimize inene kadar, insanları büyük ölçüde kariyerlerine, işlerine ve yaşam tarzlarına göre etiketledik. Kariyer sahibi olmak eskiden başarının simgesiydi. Sözcüğün romantik bir tonu vardı ve sık sık “iş” gezileri, şirket kredi kartları, lobisinde bir bekçi bulunan yüksek bir apartman dairesi imajları ve diğerlerinin imreneceği bir sosyal statüsü vardı.

Covid bu cazibeyi bir şekilde azalttı. İnsanların kariyer fikrini tamamen reddetmiyor ancak iki yıl önce olduğu kadar kıskanılacak bir şey değil, ve çekiciliği basitçe azalıyor.

Hâlâ para istiyoruz ve her zaman da isteyeceğiz, ancak çok para kazanmak için çok daha az bedel ödemek istiyoruz. Sosyal bir statü için sosyal hayatımızı, diğer ilgi alanlarımızı, iç huzurumuzu ve aile zamanımızın çoğunu feda etmeye istekli değiliz. Kısmen, bunun nedeni artık onu çok cazip bulmadığımız ve kısmen de başkalarının kariyer “unvanlarımızı” kıskanılacak bulmamasıdır. Ofiste geçirdiğimiz uzun saatleri, sık uçuşlarımızı görüyorlar ve hayattan zevk almak yerine çok çalışmak zorunda kaldığımız için bize acıyorlar.

Ancak salgın, çalışma algımızı değiştirmekten daha fazla derinlere ulaştı. Yavaş yavaş, hiper kapitalist bir dünyada hayatta kalma baskısı altında yıllarca bastırdığımız “büyük” soruları içimizde yeniden uyandırdı: hayatın anlamı hakkındaki sorular.

Tıpkı ısınan iklimin permafrostu eritip atmosferimizin bileşimini değiştiren gazları dışarı salması gibi, virüs de kalplerimizdeki buzu eritiyor ve onları toplumumuzdaki atmosferi değiştiren uzun zamandır donmuş olan duygulara açıyor. Daha fazla toplumsal ve daha az bireysel düşünmeyi öğreniyoruz.

Enfeksiyon korkusu, sağlığımız için başkalarına bağımlı olduğumuzu kabul etmemizi sağladı. Şimdi, Koronavirüs nedeniyle tedarik zincirlerinde yaşanan krizle birlikte, yiyeceklerimiz için, bir şeyler için ödediğimiz ücret için, tatil hediyeleri alabilmemiz için, eğlencemiz, sosyal hayatımız için ve okullarımız ve eğitimimiz için birbirimize bağımlı olduğumuzu fark etmemizi sağlıyor.

Farkında olmayabiliriz ama virüs bize değerlerimizi yeniden gözden geçirmeyi öğretiyor: kimi büyük ve hayranlık uyandırıcı ve kimi küçük gördüğümüzü. İnsanları ne kadar kazandıklarına göre değil, topluma ne kadar katkıda bulunduklarına göre yargılamayı öğretiyor. Sağlık ve tıp çalışanlarını alkışlayarak başladık, sonra süpermarket çalışanlarının vazgeçilmez olduğunu kabul ederek ilerledik ve şimdi fark ediyoruz ki, yaşamamızı ve kendimiz için endişelenmemizi sağlayanlar bu görünmez insanlar.

Virüs sayesinde sonunda her insanın benzersiz olduğunu öğreniyoruz çünkü her insan topluma başka birisinin yapamayacağı özel bir katkı yapabilir. Benzersizliğimiz konusunda hepimiz eşitiz.

Her insanın eşsiz olduğunu kabullenme süreci tamamlandığında, kalbimizdeki nefretin gittiğini göreceğiz. Her birimizin ne kadar değerli olduğunu fark edeceğiz ve bu gezegendeki her bir insanın varlığına minnettar olacağız. Bu gerçekleştiğinde, kariyer yok eden ve birliği ve barışı oluşturan Covid’e şükran duyacağız.

Üst Dünya İle Temasın Faydası

Soru: Yahudileri sınır dışı eden ülkeler neden hızla geriledi ve tam tersi, onları kabul eden ülkeler gelişti?

Cevap: Gerçekten de, Yahudilerin İspanya’dan Avrupa’nın geri kalanına taşınıp bir ülkeden diğerine sürüldükçe yükseliş ve düşüş dalgalarının onlara eşlik ettiğini görüyoruz.

Gerçek şu ki, benimsedikleri metot, kalpteki nokta, maneviyatla bağ ve üst dünyayla temas, kişiye bu dünyayı, onun nasıl çalıştığını, içinde ne olduğunu, sıradan bir insanın sahip olmadığı güçlerin perde arkasında nasıl çalıştığını anlama yeteneği verir.

Soru: Bu kalpteki noktanın, üst güç ile bağlantısı sadece Yahudiler arasında mı var?

Cevap: Evet. Belki de bu algıdan uzaklaştırılmış olduğunuz için üst gücü açıkça hissetmiyorsunuz. Fakat buna rağmen, bir şekilde sezgisel olarak sizin içinizde mevcut. Bankacılıkla, zanaatkarlıkla, bilimle veya müzikle uğraşsanız bile, ne olursa olsun, bu size aslında başkalarında bulunmayan evren hakkında daha derin ve daha geniş bir anlayış sağlar.

Ancak kim olursa olsun Kabala metodunu çalışmaya başlarsa, İbrahim’in grubunun bir zamanlar yaptığı gibi kendini geliştirir ve üst dünya hissine erişirse bunu elde edebilir. O zaman kişi, dünyamızın ötesinde var olan ve bizi sarıp yöneten üç boyutlu küreye ulaşacaktır. Manevi kökleri görecek ve burada neler olduğunu sezgisel olarak hissetmeye başlayacaktır.

Bu nedenle, onu günümüz Yahudilerinde görmesek de, kendileri farkında olmasalar da, o zamandan beri içlerinde tamamen değersiz başarılarda kendini gösteren manevi izler vardır. Bu, süreci hızlandırmak ve egoist gelişim yolunun çıkmazını göstermek için gerçekleşir.

Ben, Grup, Yaradan

Soru: Yaradan’dan istemek dostlardan istemek anlamına mı gelir?

Cevap: Hayır. Yaradan’dan istemekle dostlardan istemek aynı şey değildir. Yaradan bir dost değildir. “Ben, grup, Yaradan” deriz, bu da bu üç parametreyi birleştirmem ve bunların birbirine bağlı olduğunu görmeye çalışmam gerektiği anlamına gelir.

Dostlarla nasıl ilişki kurarsanız, Yaradan ile de öyle ilişki kurduğunuzu hayal edin. Dostlarla doğru ilişkiler kurmak için ihsan etme gücüne ihtiyacınız var ve ben bu gücü Yaradan’dan istiyorum.

Öncelikle, Yaradan’a bağlanmalıyım ama bunu yapacak güce sahip değilim ve bu yüzden Yaradan’a (1) dönüyorum, O’ndan bağ kurma gücünü (2) almak için.

Yaradan’a nasıl döndüğüm fark etmez ama dostlarla bağlanmak için bu güce ihtiyacım var çünkü bu olmadan, onlarla hiçbir bağ kuramayacağım. Ben bir bireyciyim ve kimseyle bağ istemiyorum. Kabala bilgeliğine ulaşan insanlar mutlak bireyselcilerdir.

Yaradan’dan talebim, O’ndan grup (3) ile birleşme gücünü almaktır. Bu güçle gruba dönüyorum, grubun etkisini alıyorum ve böylece Yaradan’ı buluyorum. Bu şekilde çalışır (çizimdeki yeşil çizgi).

Bağ kurma gücüne sahip olmak için önce Yaradan’ı kullanırım ve o zaman onu zaten Yaradan olarak keşfederim.

 

Doğanın Kategorileri ve Onların Edinilmesi

Soru: “Yokluk” veya “hiçlik” bir şeyin yokluğunu ele alan bir kategoridir. Fizikte buna boşluk denir. Ancak boşluk, bazı nesnelerin yokluğu olsa da, içinde alanlar vardır. Ve Kabala bilgeliği “yokluk” ve “yokluktan varoluş” terimleriyle ne anlatır?

Cevap: Yokluk ve yokluktan varoluş farklı şeylerdir.

Yokluk, herhangi bir yerdeki, hacimdeki veya boşluktaki herhangi bir şeyin eksikliğidir. Bu nedenle, “yokluk”, “hiç” veya “hiçlik” dersek, söz konusu yerde, formatta veya kategoride basitçe hiçbir gücün bulunmadığını söyleriz.

Ve yokluktan varoluş, var olan bir şeydir. Bu nedenle “varlık” veya “öz” olarak adlandırılır.

Dolayısıyla yokluk vardır ve yokluktan ortaya çıkmış bir şey vardır. Ama bu nasıl ortaya çıkabilir? Ne ölçüde var olur? Bu şeyin hangi özellikleri vardır ve onu en azından kim hissedebilir ve doğrulayabilir? Kime ve neye göre var olur?

Bunların çok derin, ciddi, felsefi sorular denilebilir ancak Kabala’da bunlar basit, açık bir şekilde ele alınır ve her birinin kendi yeri vardır.

Önce en ciddi durumlardan birini hemen tartışmak zorundayız: bahsettiğimiz her şey, doğayı edinen ve onda yokluğu, varlığı, var olmayı, hiçliği, vb. bulan bir insanda gerçekleşir. Bu, belirli çabalar gösteren herhangi bir kişinin bu doğa kategorilerine ulaşabileceği anlamına gelir.

Soru: Öyleyse bunlar kişinin dışında kendi başlarına var olmazlar mı?

Cevap: İnsanın dışında olan hakkında, hatta Yaradan hakkında bile konuşamayız çünkü doğanın üst gücü yine içimizde hissedilir. Bu nedenle İbranice’de Yaradan’a “Boreh”, “Bo-reh“—”gel” ve “gör” denir. Yani gelip gördüğünde onu edinirsin ve onu tanımlarsın. Bu, sizinle ilgili olarak “Boreh” olarak adlandırılacaktır.

Soru: Ulaşılamayan ve görülemeyen bir güç anlamına gelen bir terim var mıdır?

Cevap: Şayet ona ulaşmak ve görmek mümkün değilse, onu nasıl tanımlayabilirsiniz? Hissetmediğimiz şeyi herhangi bir isimle adlandıramayız ve bu nedenle bunun hakkında konuşmayız.