Daily Archives: Mayıs 22, 2021

Bir Kabalistin Dünya İçin Endişesi

Yorum: Dünyanın perspektifinin düzeltilmesi gerektiğini söylüyorsunuz, ama haberleri izlediğimde dünyada hiç hissetmediğim farklı şeyler olduğunu görüyorum.

Bu beni biraz endişelendiriyor çünkü her zaman haberleri dinleyen ve dünyada olup biten her şeye karşı çok duyarlı olan ve herkesi sanki kendi oğullarıymış gibi derinden önemseyen Rabaş’ı düşünüyorum. Bu, duygularımın Rabaş’ın duygularına hiç benzemediği anlamına geliyor.

Benim Yorumum: Henüz Rabaş’ın seviyesine ulaşmadığınız için bu o kadar da kötü bir şey değil. Umursamanız iyi bir şey, önemsemeye devam edin.

Rabaş, dünyanın tüm sorunlarını, onun içinde nasıl tezahür ettiklerini anladı ve tabi ki onun için çok acı vericiydi. Siz, insanlığın çocuklarınız gibi olduğunu hissetmiyorsunuz ve bu nedenle kayıtsızsınız. “Ne olmuş yani bir şey yanıyorsa, biri öldürüldüyse, bir şey olduysa? Dünya çapında her gün milyonlarca insan öldürülüyor.”

Rabaş ise bunu manevi olgu olarak hissetti, bu da tüm dünyanın onun önünde olduğu anlamına geliyordu. Aslında dünyada olup biten her şeyin kendisine nasıl ağır bir yük gibi yüklendiğini görebiliyordu.

Bize öyle geliyor ki, tamamen egoist bir bakış açısıyla bir Kabalist, bulutların üzerinde bir kuş gibi, tüm maddi sorunlardan arınmış, dünyamızı unutarak, hiçbir şeyi umursamadan yüzüyor. Hayır. Her şey onu ilgilendirir çünkü dünyanın genel ıslahını önemser.

“Farklı İnsanlar, Farklı Dünyalar” (Linkedin)

Birinin siyah gördüğü yerde, diğeri beyaz görür. Biri bir şeyin iyi olduğunu düşünür ve bir diğeri kötü olduğundan emindir. Farklı insanlar, farklı dünyalar. Dünyalar kadar ayrı olduğumuzda, kabuklarımızın içine kapalıyken ve tamamen farklı bakış açılarıyla nasıl işbirliği yapabiliriz? Ve neden en başta bu böyle yaratıldık?

Her insan kendine özgü bir dizi özellik ve nitelikle doğar. Her insan belli bir ailede, belli koşullar altında büyür, belli bir yetiştirme süreci alır ve farklı deneyimlerle yaşar. Her insan, basın kuruluşları ve sosyal medya ağlarından etkilenir ve tüm bu faktörler bizi biz yapar.

Tüm bu faktörler nedeniyle, dünyayı her birinin taktığı kendine özgü gözlüklerle, farklı filtrelerle görürüz. Bu yüzden diğer insanları anlamak bizim için çok zordur, hatta imkânsızdır. Sonuç olarak, kendimizi sürekli çatışmaların içinde buluruz. Bizim görüşümüzün doğru olduğunu kanıtlamaya çalışırken, her birimizin benzersiz olduğunu unuturuz ve sonunda hayal kırıklığı, umutsuzluk ve depresyondan başka hiçbir yere götürmeyen sonsuz ego-savaşlarının içinde yutuluruz.

Görüşümüz bizim için neden bu kadar önemli? Görüşümüz bizim kim olduğumuzu temsil eder; o, benliğimizin, egomuzun ifadesidir. Biri benimle aynı fikirde değilse, bu varlığımın temelini sarsar, kendimi değersiz ve önemsiz hissetmeme ve dolayısıyla güvensiz hissetmeme neden olur.

Birbirimizle rekabet etmemiz gerektiği öğretildiği sürece, birbirimize zarar vermeye devam edeceğiz ve birbirimizin benzersizliğini bir tehdit olarak göreceğiz. Bireyselliğimizi toplumsal olarak yapıcı bir faktöre dönüştürmek için eğitimimize bir katman daha eklemeliyiz.

Bu katman, doğanın birbirini tamamlayan zıtlıkları ile ilgilidir. Tüm yaşamın birbirini tamamlayan ve birbirimizin varlığını mümkün kılan zıtlıklardan oluştuğunu kendimize hatırlatmalıyız. Tıpkı ölüm ve çürüme olmadan doğum ya da büyüme olmayacağı gibi, düşüncelerde ve fikirlerde çelişen görüşler olmadan da büyüme olmazdı. Doğada karşıtlar birbirlerini yok etmezler; birbirlerini tamamlarlar, birbirlerini cesaretlendirirler ve birbirlerinin varlığını garanti ederler. Bu, doğanın bütünsel formülüdür ve bizler onun önemini anlayıp topluma uygulamazsak, birbirimizi güçlendirmek yerine birbirimizi yok edeceğiz.

Bir kişinin hedefine ulaşmak için uzun bir yolculuğa çıkması, tek ayak üzerinde zıplayarak gerçekleşmez. Hedefimize ulaşmak için sol ve sağ, her iki bacağı kullandığımızda olur. İnsan toplumu da aynı şekilde olmalıdır. Hedefimiz birliktir ve oraya ulaşmanın tek yolu aramızdaki bağı güçlendirmektir. Bununla birlikte, birbirimizden ayrıldığımızı ve birbirimizden nefret ettiğimizi hissetmedikçe ve nefretimizin üzerine çıkmak için birliğimizi güçlendirmemiz gerekmedikçe, bağ kurma dürtümüz olmayacaktır.

Bu nedenle, görüşlerini küçümsediğimiz biriyle karşılaştığımızda, bu görüşün bizim patronluk yapmamız için değil, daha güçlü bir bağ kurmanın temeli olduğunu unutmamalıyız. Hissettiğim bu uzaklık, yakınlığı inşa etmemdeki itici güçtür ve inşa etmemiz gereken şeyin tersi dışında hiçbir zaman başka bir itici güç olmayacaktır.

Başkalarıyla hiçbir çatışma hissetmeyen insanların, birleşmek için hiçbir nedenleri yoktur; onlar oldukça memnun, ilgisiz ve büyük ölçüde kayıtsızdırlar. Sadece farklı olan, birbirinden ayrı dünyalarda olan insanlar gerçek birliği, güçlü bir bağı ve nihayetinde gerçek sevgiyi inşa edebilirler.

“Çocuk İstismarını Sonlandırmanın Bazı Yolları Nelerdir?” (Quora)

Çocuk istismarını sona erdirmenin nihai çözümü, zamanımızdaki tüm sorunlarımızı sona erdirmekle aynı çözümdür: Olumlu hale gelmeleri için bağlarımız üzerinde çalışmak ve başkaları için endişe duymayı kişisel endişenin önünde tutmak.

Örneğin anneler, toplumu değiştirmek için bir araya gelip bağlanırsa, böylece çocuklar ve bebekler etrafında karşılıklı bir endişe yeşerir, o zaman bu endişe tüm mesafeleri ve sınırları aşar. Böyle bir endişe, bu annelerin günde birkaç kez bağ kurması ve konuyla ilgili internette, televizyonda ve radyoda yapacakları programların yaratılması ve tüketilmesiyle ifade edilir ve bu da çocukların okullarda ve evlerinde neler yaşadığına dair farkındalık yaratır.

Böyle bir endişe, sadece anneler arasında bile olsa topluma yayılırsa, çocuk istismarı ile ilgili tabloyu ve çocukların yaşadığı diğer birkaç sorunu değiştirecektir. Ancak, şu anda bu durumdan uzaklar. Bu şekilde bağ kurmaya gerek duymuyorlar. Her anne sadece kendi çocuklarıyla ilgilenmektedir ki bu da yetersizdir.

Nitekim çocuk istismarını sona erdirmek, aynı endişeyi paylaşarak destekleyici bir ortam oluşturmayı, hepimizin birlikte bu ortak problemle ilgileneceğini, kendi çocuklarımızın yanı sıra diğer çocuklarla ilgileneceğimizi ve başkalarının da aynısını yapmasını gerektirir. Toplumda birbirimizin çocukları için böylesine karşılıklı bir endişeye ulaşana kadar, giderek daha fazla talihsiz çocuk istismarı vakası görmeye devam edeceğiz.

Burada özel bir güce, toplumu etkileyecek birleştirici bir güce ihtiyacımız var ve anneler bir araya gelip birleşmedikçe bu güç bizi es geçecektir.

En Yüksek Edinim Daima Bireyseldir

Soru: En yüksek bilinç belirli bir bireyde hissedilecek mi?

Cevap: En yüksek bilinç yalnızca belirli bir birey tarafından hissedilir. Aynı zamanda en yüksek bilince sahip ve hatta küresel bir grup vardır, ancak prensipte, her zaman herkes tarafından bireysel olarak algılanır. Tek bir grup olsa bile, yine de bunu kendi içimde algılarım. Ve dünyamızda nasıl algılarız? Yine sadece kendi içimde.

Soru: Kabalistik bir grubun üyeleri birleştiğinde ve karşılıklı olarak birbirine bağlandığında, üst seviye özün doğumunu incelemekteyiz. Bu net değil, bir hücrenin de bilinci var ama bu bilinç, hücrelerin birbirine bağlanmasının bir sonucu olarak benim bilincimle örtüşmüyor. Bu nasıl olur?

Cevap: Hayır, edinim her zaman bireyseldir. Başkalarıyla birleşsem ve kendi aramızda tüm bireysel özelliklerimizi içeren yeni bir genel duyu organı yaratsak bile, onu yine de kendi bireysel formumda hissederim. Hepsi benim orijinal niteliklerime bağlıdır.

Soru: Benim algıma göre, daha yüksek seviyelere yükseliyorum, sanki bu yüksek varlığın ‘Adem – insanı’ın bir hücresi oluyorum. Benim kişisel algım ve birleşik olanın sonucu aynı şey değil midir? Bu varlık ve ben gerçekliği nasıl hissederiz?

Cevap:  İşte bu grup algısı olasılığıdır. Diyelim ki, bir teleskopla bakıyorum, ama aynı zamanda algılıyorum da, bu benim, diğerleri değil. Başkalarıyla aynı şekilde bağlantılı olsam da, bu karşılıklı algı karşılıklı da olsa, yine bende algılanıyor. Kendimden hiçbir yere kaçmıyorum, çözülmüyorum ya da yok olmuyorum.

“Kendimi iptal ediyorum” gibi ifadeler kullanmamıza rağmen, bu bir metafordan başka bir şey değildir. Sonuçta, bu iptalde bile hala kendimi hissederim. Ve başka nerede hissedebilirim? Arzumun içinde. Hangi dönüşümü yaşadığı önemli değil, bunda hep aynıyım.

Yorum: Ama siz onlu vasıtasıyla hissedin, onluyu düşünün diyorsunuz.

Cevabım: Bu da benim arzumdur. Onlu ile birleştiğimde, bu benim arzumu temsil eder. Ve onluyla bağlantılı arkadaşların her biri, ona aynı dahiliyeti hissedecek ve bu dahil olma, her biri için bireysel olacaktır. Ve her birimiz başkalarını kendimizin bir parçası olarak hissedecek olsak da, sonunda bunu kendim aracılığıyla hissedeceğim.

Her birinin dahiliyeti ruhunun kökünden gelir ve bu bireysel olacaktır. Burada eşit olamayız. Diyelim ki şimdi ikimiz de su içiyoruz, ama sizin ve benim hissettiğimiz şeyi karşılaştırmak imkansızdır.

Soru: Yani, daha önceden hayal ettiğim gibi mutlak bir karışım yok mudur?

Cevap: Hayır. Aksine, birbirimizle tam olarak birleşemememiz, ancak sadece üstümüzde köprüler varmış gibi bağlanmış olmamız sayesinde – egoizm altta ve onun üstünde, bir köprü var – her egoizmin üstesinden geldiğimizde çarpılarak (çoğalarak) çok daha büyük bir izlenim ediniriz.

Aksi takdirde, birbirimizin içinde çözülür ve tüm doğayı, tüm yaratılışı eşitleyen ortak bir bütünü temsil ederdik.

Burada, algımızın Kabala’da söylendiği gibi 620 ile çarpılması gerçekleşir. Ancak genel olarak bu sonsuzdur. Bu nedenle, kolektif algı ayrı bir şeydir ve bireysel olan yine ayrı bir şeydir.

İhsan Etme ve Sevginin Niteliklerini Anlayın

Soru: “Yapacağız ve duyacağız” koşulu ne anlama geliyor?

Cevap: İhsan etme ve sevginin niteliğini kendi içimizde anlamaya çalışarak, aramızdaki bu koşulu yerine getirmeyi taahhüt ederiz. Ve sonra, bunu kendi içimizde ve aramızda fark ettiğimiz ölçüde, bize ne verdiğini, bizi nasıl değiştirdiğini fark edebiliriz.

Soru: Bir kişinin önce yapıp sonra duyması gerektiği ne anlama gelir?

Cevap: İlişkilerimizde, ihsan etme ve sevginin niteliğini mümkün olduğunca idrak etmektir. Ve sonra manevi niteliğin gerçekte ne anlama geldiğini anlamaya başlarız.

Soru: Bir hissiyatı “Duymak”, algılamak anlamına mı gelir?

Cevap: Evet.