Daily Archives: Şubat 21, 2012

Farklılıklarımızın Üzerinde Karşılıklı Sorumluluk

Kötü olmadan iyi yoktur ve iyi olmadan da kötü yoktur. Sadece ikisi dengede olduğunda, ikisi arasında yaşam hissi ve saadet büyür. Bunu her “yaratı”da görürüz. Müzikte bile, minör ve majör birbiri olmadan devam etmez. Notaların kesiştiği noktalarda müzik, her akordaki dirençle sürekli titreşir, ahenksizlik ve ahenk birlikte var olur. Armoni, uyumsuz sesler arasındaki doğru ilişkidir.

Hatta evde bile, eğer iki zıddı bir araya getirmezseniz, bir anlaşmaya ulaşamazsınız. Aile içi huzura nasıl erişebilirsiniz? Nihayetinde, barış bütünlüktür, orta çizgidir, iki karşıt şeyden oluşur. Onlar yavaş yavaş büyürler ve aralarındaki karşıtlık da daha güçlenir. Onları geçersiz kılmazsınız, aksine, onları birbirine bağlarsınız, onları birlikte yukarıya taşırsınız.

Bu karşılıklı sorumluluktur: Farklılıklara rağmen, bizi birbirimize bağlayacak ortak üst gücü ararız. Sadece o gücü çağırmayı, onu çekmeyi isteriz ki böylece o bizim aramızda olur.

Aslında “o”, gelecekteki “biz”dir. Şu an birbirimize doğru şekilde davranamıyoruz. Dolayısıyla, o karşılıklı ihsan etme gücünün bizde kıyafetlenmesini, bizim içimizde uyandırılmasını istiyoruz.

Günlük Kabala Dersi, 4. Bölüm, “Özgürlük”, 2.01.2012

Cansız Bir Kaya ile Yaşayan Bir Tohum Arasındaki Fark

Tüm çalışmamız ve derslerimiz eksikliğimizi, hayattaki amacımızı açıklamaya ve hayatımın beni neye doğru götürdüğünün ve kim olmak istediğimin netleştirilmesine adanmıştır. Bu kişinin tamamıdır. Her şey sadece kişinin eksikliği tarafından ve doğadan alınmış olana kişinin ekledikleri tarafından belirlenir.

Eğer bir yere gitmem için ya da grupta bir şeyler yapmak için ya da dostlarla bağ kurmak için içimde birtakım arzular uyanırsa, bunlar benim arzularım değildir. Beni şu an çöle gitme arzusu ile etkileyen bir grubun içine dahil oldum; dostlardan etkilendim fakat bu ben değilim. Çünkü bu bakımdan bir kaya gibiyim. Çevreden herhangi bir şey alıyor mu? – neredeyse hiçbir şey almıyor.

Fakat eğer güçlerimi yatırmak istersem ve doğru çevredeysem, toprağa ekildikten sonra kocaman bir ağaca dönüşen bir tohum gibi o çevrenin içinde büyümeye başlarım. Sadece kendi çabamı eklemem ve öylece durup etrafımdakilerin beni uyandırmasını beklememem lazım.

Kendimi ve diğerlerini harekete geçiriyorum. Beni etkilesinler diye onların hepsini canlandırıyorum. Ve onlardan almış olduğum şey manevi kabım. Manevi bir kap her zaman çevreden alınır ve her zaman kişinin aldığı ilhamın ve çevre için çalışmasının bir sonucudur.

Çevrenin içinde fakat çevreden tamamıyla izole olmuş kişiler var, bunlar sanki kendilerini elektronik bir teyp ile kuşatmış gibiler. Çevreden nasıl fayda sağlayabilirler? Böyle bir durumda kişinin içinde manevi bir kap oluşmayacaktır. Diğerleriyle birlikte, çevrenin onu sokacağı o genel ruh halinden etkilenecek ve ayakları yerden kesilecektir fakat kendi bireysel manevi kabı gelişmeyecektir.

– 16.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci bölümünden alıntıdır, Zohar.

Geri Çekilmemeliyiz

Soru: İsrail’deki son kongrede, eşi görülmemiş bir bağ hissettim. Fakat hemen sonrasında bir hafta boyunca daha önce hiç hissetmediğim bir düşüş yaşadım. Şimdi kongrelerden korkuyorum. Ne yapabilirim?

Cevap: Bu çok iyi, mükemmel. Gerçektende korkuyor olmalıyız. Bunu aynı zamanda İsrail halkının Mısır’dan çıkışından öncede görürüz.

Alıştığın bir yerden atıldığını hayal et, gecenin bir yarısı nereye gideceğini bilmeden kaçıyorsun. Firavunun felâketi seni bırakmıyor. Kafan karışık, Kızıl Denize atlıyorsun ve birden bir mucize oluyor. Aslında bu o kadar da hoş değil. Sonra insanlar Yaratan’a şükrediyor: “Sürücü ve atı suda boğuldu.” Fakat şunu anlamalıyız ki kişi doğuma benzer birçok zorlu aşamalardan geçer; doğum sancıları sırasındaki bir embriyo gibi büyük baskı hisseder.

Çöldeki yolculuktan sonra neredeyse binlerce yasa sana “yüklenir”: ne yapmalısın ya da ne yapmamalısın ve bu yasaları yerine getirmezsen ne ceza alacaksın? Diğer bir deyişle, Sina Dağının eteklerine gelmeden önce, gelecek ıslahının plânını elde edersin: “İstesen de istemesen de, bu beklenen şeydir. Hiç fark etmez. Al ve yapmaya başla.”

Şimdi yalnızca Yaratan’ın işinin ne olduğunu keşfedersin. Şimdiye kadar, kaybedenlerin arasında bir kahraman olduğunu düşündün ve şimdi önünde gökyüzüne kadar uzanan bir liste var. Her bir satırında şöyle yazıyor: “Eğer yerine getirmezsen, sorunlar, afetler ve ölümle karşılaşırsın…”

Buna ilâveten şöyle de denir: “Bütünde bağ kurmazsan, bu senin mezar yerin olacaktır.”

Sonra her kalbin içinden Yaratan’a doğru bizi çeken, Musa noktası ortaya çıkar. Bu noktaları birleştirir ve bir ölçüde üst güçle bağımızı keşfederiz. Bu aşamalı olarak yapılır: Dağın eteklerinde diğer noktalar -bilgeler, atalar, rahipler, Levitanlar, İsrail, kadınlar, köleler ve çocuklar- beklerken, önce sadece Musa noktası O’nu keşfeder. Onlar şöyle söyler, “Yapacağız ve duyacağız.” Diğer bir deyişle, boyun eğmeyi bekleyen tüm arzularımız, gücü elde eder.

Bugün olan budur ve hemen ertesinde altın buzağını inşa edeceğiz.

Şunu anlamamız önemlidir: Hepsi bizim ulaşabileceğimiz şekildedir. Egodan kaçarız ve bu kaçışı gerçekten hissetmek zorundayız. Kongreye tam hazır bir halde, görevi tamamlayamamaktan ve istenilen amaca ulaşamamaktan, korkarak geliyorsunuz. Kısıtlanmaktan ve zorlanmaktan korkarak geliyorsunuz, tıpkı Mısır’dan kaçış gibi.

Diğer yandan tüm dostlarınıza karşı kendinizi yükümlü hissediyorsunuz. Onlara çaresizce bakıp, bağın ortak noktasını arıyorsunuz.

Sonuç olarak, tüm güçlerimizi bir ana toplamalıyız. Bu an için, tüm kongre boyunca gergin olmalıyız tıpkı gerilmiş bir tel gibi. Aramızdaki bağda, zamanda, eylemde ve mekânda bağ kurmalıyız. Şöyle denir: “İsrail, Tora ve Yaratan birdir.” Bu, Yom Kippur’daki Kutsalların Kutsalı büyük rahiplerin durumu gibidir… Hepimiz o eşsiz tek bir ana erişmeliyiz ve işte o zaman arzumuz gerçekleşir.

Sonra yol devam eder fakat bu Yansıyan Işığın bağı vasıtasıyla gerçekleşir.

Şu durum söz konusudur: Aslında kaçıyorsunuz; bir önceki hayatınıza geri dönmeniz sizin elinizde değil; arzulanan amacı elde etmelisiniz; aynı zamanda tüm güçlerinizi, bu tek bir an için bir araya getirmelisiniz. Bu sizi hedefe doğru kesin olarak yönlendirir. Nasıl olacağını hep birlikte görelim.

Zohar Kitabında (Nasso 98-99) şöyle der: “…ve onlar dağın eteğinde bir araya gelecek. Dağın eteğinde onlara şöyle dendi: ‘Eğer Tora’yı alırsanız, iyiyi alısınız eğer almazsanız orası size mezar olur.’”

Bu şu demektir, egoist arzularımızla bu kötü hayatımızı “muhteşem” olarak görürüz. Bu “sevimsiz mezarda” olduğumuzu hissederiz, ama bazıları bunu bile hissetmez. Zihinsel, hedef odaklı, insan kargaşası yerine, bütün dünyanın acı çektiği gerçek problemleri aramalıyız.

Dolayısıyla, kongreye çok ciddî hazırlanmalıyız. Eğer bunu üzerimize alırsak, geri çekilmemeliyiz. Bu dar bir köprüdür ve önemli olan tek şey korkmamaktır.

Günlük Kabala Dersi  19/02/2012 “Arava Kongresi için Tavsiye”

Egonun Dipsiz Çukurunun Üzerinde Sevgiden Bir Köprü

Lizhensk’li Kabalist Elimeleh, “Işık saçan bir şey ve Güneş”: Esas olan, sevgi ile her bir dostla birleşmek, tek bir kalple Yaratan’a hizmet etmek, birlikte birbirine yardım etmek, aramızdaki bağı genişletmek ve tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir.

Genel olarak tüm çalışmamız tek bir eylemdedir, tek kalpli tek bir adam olarak birleşmektir, tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir. Birbirimizden kopukluğumuzun seviyesini ifşa etmemiz için özellikle yaratılmış olan o kırılmayı bu şekilde düzeltiyoruz ve onun üzerine sevginin köprüsünü bu şekilde inşa ediyoruz.
Yukarıdan verilen bir engelin yardımı ile egomuzun dipsiz çukurunun üzerinde uzanacak olan köprünün yüksekliği, müşterek manevi Partzuf’umuzu inşa edişimiz ve içinde yaşayacak olduğumuz ebedi realitenin ifşası bu şekilde bir çalışma ile oluyor. Böylelikle yol üzerinde birbirimizden kopukluğun daha çok darbelerini alacağız ve karşılıklı garantide, birlik içinde ve integral sistemin mükemmel bir şekilde akort edilmiş bir mekanizması gibi birbirini tamamlayıcılık nosyonu içerisinde sevginin bağını inşa edeceğiz. Her seferinde mükemmelliğe özlem duymamız gerek. Mükemmel olmak için sistemimize eklenmesi gereken yeni detaylar ve aksaklıklar bizlere ifşa olacak. Ve biz, bu detayları bulmaktan ve düzeltmekten dolayı mutluluk duyacağız. Çünkü ıslahlar bizi gerçek mükemmelliğe doğru götürüyor.

İfşa olan kötülükten dolayı mutluluk duymalıyız. Baal HaSulam Igrot (Mektuplar) 5’te, zaten orada olan ve şimdi ifşa olan kusurlardan dolayı hoşnutum ve neşeliyim, diye yazıyor. Şöyle devam ediyor: Her ne kadar daha ifşa olmayan kusurların tümünden pişmanlık duysam ve üzgün olsam da, zira gizli bir kusur düzeltilemez. Bu nedenle kusurların ifşa olması çok önemlidir. Ve neşeyle kabul edilmelidirler. Kişi bir gruba doğru bir biçimde bağlandığında tüm engelleri, problemleri ve zorlukları sevinçle kabul eder. Çünkü bunları aşarak ve bunların üzerinde düzgün bir bağ inşa ederek, bilgi, bilgelik ve sevgi, kötülüğün üzerinde ifşa olur. Kişi, kötü dipsiz bir çukurun derinliği kadar yükseklikte bir manevi tepeye tırmanır ve Yaratan’ın sonsuz dünyasını algılar.

– 19.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “Arava kongresi için tavsiye”.