Monthly Archives: Ekim 2013

Eşitlerin Garantisi

Soru: Sabah dersinden sonra yeni bir güne başlıyoruz. Bu yeni günü en verimli bir şekilde kullanmamız nasıl mümkündür? Oyalanma ve erteleme olmaksızın ilerleyiş nasıl mümkündür?

Cevap: Bizler garanti hakkında, garantinin koşulları hakkında düşünmeliyiz bu şekilde bu anlayış bize mümkün olduğunca yakınlaşacaktır.

Tek bir kolektif ruhun içerisinde her bir ruh bütüne dâhildir. Ortak eğilim kontrol gerektirmez daha ziyade eşitlik gerektirir. Ve eşitlik bunun içerisindedir yani kişi diğerlerine ilişkin olarak kendini iptal etmesidir. Ancak o zaman bizler eşitiz.

Sadece buna dikkat edin ve buna odaklanın. Bununla kazanacağız başka herhangi bir diğer formda değil. Ve diğer tüm zaferler bir kayba dönüşeceklerdir.

10.10.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. Bölümünden, Baal HaSulam’ın Yazıları

İki Paralel Dünyada Yaşamak

Soru: Her şeyin buna bağlı olduğunu bilmemize rağmen neden ıslah için talepte bulunmak bu kadar zor? Bu kişiye talep etmesi için sanki çok doğal görünüyor.

Cevap: Evet, talep etmek doğal fakat burada kesin olarak şunu ortaya çıkarmamız gerekiyor: talep etmek için neye ihtiyacımız var, nasıl talep ederiz ve bize cevabı verecek olan kimdir? Dua sadece bir haykırış değildir ve duayı kelimelere dökersek, bu kelimeler kalbin içinden doğmalıdır, bir kitaptan değil.

Eğer bir insan kendisini kötü hissederse, güzel kelimeler seçmez. Problemimiz duanın kalplerimizin derinliğinden gelmiyor olmasıdır.

Sadece çevre bizi böylesi bir duaya yönlendirebilir; eğer çevre bunu isterse sen talep edersin. Neden hepimizin bunu istiyor olduğumuz ve birbirimizi etkilemeye çalışıyor olduğumuz bize görünüyor, fakat bir şeyler işlemiyor? Buradaki esas şey arzunun derinliğine eksikliğimiz var ki gerçek bunun içindedir. Benim için önemli olan şeyi netleştirmenin eksikliği var ve ikincil olarak bizi durduran iki arzu arasındaki kafa karışıklığı: maddesel ve manevi.

Bizler dünyevi ve manevi tamamen birbirinden ayrı iki görünümü birbirine karıştırmadan rol yapmayı öğrenmeliyiz! İşte bu dünya, egoistik, aynı zamanda bu dünyada yaşamaya zorlanıyorum. Ve ihsan etmenin bir dünyası var ve ben bunun içinde yaşayabilmeyi istiyorum. Duamı belirleyen budur.

Halen bizler bunları birbirinden ayırdedemiyoruz, bununla beraber son kongreden beri birçok süreci bunun içinde görebiliyoruz.

21.12.2010 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, Baal HaSulam’ın Yazıları

Kırmızı Çizgi: Dikkat – İnsan Var!

Soru: Eğer insan temelde doğanın bir parçası ise o zaman doğayı tahrip edecek gücü nereden alabiliyor?

Cevap: Bizlerin hayvansal bedenimizin üzerinde “insan” olarak kabul edilen ek bir parçamız vardır. İnsan iyi de olabilir kötü de olabilir çünkü hayvan da olmayan özgür seçime sahiptir. Bu, doğanın üzerinde var olan insandır, egodur ve seçim hakkına sahip olduğunuz yer burasıdır.

Tüm yaratılış, mükemmellik içerisinde var olur: duran, bitkisel ve hayvansal – her şey, insan hariç. Her birimizin bir hayvansal kısmı vardır, beden ve bir “insan” kısmımız vardır ki bozuk olan tek parça budur. Bu, bedenin temel varlığının ötesine uzanan parçasıdır; bu parça bana doğayı kötüye kullandırtır ve hatta kendimi iyi hissetmem gerekirse eğer doğayı bile tahrip ederim.

Özgür seçimden yoksun olan bir hayvan doğayı tahrip edemez zira o kendi içgüdülerini takip ederek hareket eder. Bu yüzden, maddesel dünyamız sadece duran, bitkisel ve hayvansal düzlemlerde var olur ki bu konum mükemmellik ve dengededir. Fakat insan bu dünyanın üzerindedir.

Adamın hayvansal kısmı da aynı zamanda doğa ile ahenk içindedir. Problem, dünyayı tahrip etmeye başladığım bir derece olan “adamın içindeki insan’da” yatar. Gelişmemiş olduğumuz sürece doğaya fazla zarar vermedik zira bizler birbirimizin hayatta kalması için sade hayvanlar gibi yaşıyorduk. Fakat evrimin şimdiki seviyesine ulaştığımız böylesi büyük gücü aldığımız da problem hemen ortaya çıktı. Hatta Aristo bile bilimin dünyayı ve insanlığı tahrip edecek kötü insanlara ifşa olmayacağı konusunda uyardı.

Eğer onlar insan gücünü doğru bir şekilde kullanamazlarsa o zaman onlar hayvan seviyesinden dışarıya – kırmızı çizginin ötesine –  adım atmalarına izin verilmemelidir; onlar ancak insan gücünü doğru şekilde kullanmayı bilirlerse yapabileceklerdir. Bunu doğru bir şekilde kullanmak demek, Üst Olan’a, Yaradan’a denk hale gelerek kişinin kendi bilinç ve anlayışla çalışarak bu kırmızı alanı doğa ile eşitlemesidir. Diğer tüm parçalar gibi doğa ile aynı dengeyi edinmeliyiz ancak kendi çabalarımız vasıtasıyla zira birincil olarak bu denge eksikliğimiz vardır.

Burada ortaya çıkan hiçbir yerde özgür seçimimizin olmadığı bir doğaya sahibiz ve sadece ihtiyacımız olan onu doğru şekilde kullanmaktır. Doğamızın üzerindeki kısım Yaradan’la ilişkilidir ve insanın özgür seçiminin var olduğu yerdir fakat bu özgür seçimimiz ile ilgili olarak ne yapacağımız veya nasıl kullanacağımız hakkında hiçbir ipucu yoktur. Orada ihsan etmek için dengeye ulaşmalıyız.

Geçmişte, daha önceki Kabalistler maneviyatı “Talmud Eser Sefirot’a Giriş’te” belirtildiği gibi kendi bedenleri üzerine kısıtlamalar yaparak edindiler: “Ekmek ve tuz yiyeceksin, su içeceksin, yerde yatacaksın, ıstırap dolu bir hayat yaşayacaksın ve maneviyat için çaba harcayacaksın” o zaman maneviyata ulaşacaksın. İşin aslı, kişinin hayvansal, bitkisel ve duran seviyeleri ile ilişkili kısmı yalnızca temel gereklilikleriyle yaşadı, bir hayvan gibi ve bunların tepesinde kişi Yaradan’la nasıl benzer hale geleceğini düşünürken maneviyat çalıştı ve ilerledi.

Ancak 2000 yıl önce tüm doğayı sömürmeye, duran, bitkisel ve hayvansal kısımlara tüm bu “iç” halkaya zarar vermeye başladığımız bir konuma ulaştık. Böylece, işte bu yüzden Islah Eden Işık için böylesi bir ihtiyaca gelmiş bulunmaktayız. Kendimizi dönüştürebilmenin tek yolu budur.

Daha önceleri, Islah Eden Işık en üst basamakta çalıştı. Fakat şimdi doğanın tümünde işlemesi için çok daha büyük bir Işığa ihtiyacımız vardır zira doğanın içine nüfus ederek onu tamamıyla egoistik yaparak çok bozduk.

21.12.2010 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden Baal HaSulam’ın Yazıları  

Yabancı Topraktaki Yabancılar

Soru: Kişi neyin içinden geçmeli ki manevi dünyayı isteyebilsin?

Cevap: Bu çok basit, kişi Mısır’da sürgünde iken çok büyük manevi ıstırap hissetmelidir. Hz. İbrahim Yaradan’a şans eseri sormadı: “Bunun bana miras kalacağını nerden bileyim?” Diğer bir ifade ile manevi bir arzuyu nasıl alacağım? Her şeyden öte, “toprak” arzuyu ifade eder ve Hz. İbrahim’in sormuş olduğu “İsrail Toprağı” ihsan etmek için mutlak niyette olan manevi bir arzudur.

Öyleyse bizler buna doğru nasıl ilerleyeceğiz? Buna hiçbir arzum yok ne içsel ne de dışsal olarak.

Yaradan’ın buna cevabı şudur: Git senin gibi insanları araştır. Bağ kurmaya başla, çaba harca, tek bir çadırın altında hep beraber nasıl yaşanacağını onlara öğret. Ve sen gerçek anlamda onlarla bağ kurduğun zaman tüm sorunlarının sebebinin aranızdaki bağ olduğunu hissedeceksin.

Fakat bundan vazgeçme, daha güçlü bağ kurmaya devam et. Bunun çok kötü olduğunu hissedeceksin, bu, senin bağına hükmeden Firavunun, egonun olduğu yer olan Mısırdır.  Yedi yıl doyumdan geçeceksin yedi yıl ise eksiklikten. İlk önce her şey hoş, güzel fakat daha sonra kişisel sevgin seni boynundan yakalar ve seni boğazlar; devam edemezsin ne içsel ne de dışsal olarak. Gırtlağından seni kavrayacak ve kavrulduğunu hissedeceksin: “Dört yüz yıl! Bu durumda nasıl kalacağız?”

Öyleyse, Ben egoyu senin için öyle bir şekilde hazırlayacağım ki ego Mısır’dan çıkmak için seni zorlayacak. Eğer sen daha güçlü bağ kurmak için elinden geleni yaparsan mutlak surette Ben de sana yardımcı olacağım.

Bu durumda bağ kurmaya çalışarak, öyle ki bu çabada “İsrailoğulları manevi çalışmada haykırışa geldiler” sözündeki gibi, egonun içsel derinliğini keşfedeceksin çünkü göreceksin ki bağ kuramıyorsun. Kendini bu işe daha fazla verdikçe içsel ve dışsal sıkıntılarla karşılaşırsın. Artık bunlara dayanamayacaksın ta ki tek bir şey için haykırışa gelene kadar: sadece çıkmak, kendi doğandan ayrılmak. “Böyle bir hayattansa ölüm daha iyidir.”

Daha sonra, doğandan tamamen zıt olan yeni hayatı istediğin zaman, bunu keşfedeceksin bundan önce değil. Bunun sebebi kabın, arzun tam bütün olmalıdır. Buradaki işaret, denize atlamak için hazır olmandır.

Ek olarak, ortak sorumluluğa hazır olacaksın ki bu bile daha kötüdür ego için. Ortak sorumluluk demek ruhunu diğerlerine vermek demektir. Ortak sorumluluk kendimi bu dayanamadığım kişilere aklımda ve hissiyatımda satıyorum anlamına gelirken, ölüm hesabını kapatıyor.

Böylece Mısırdan kaçarız zira birbirimizden ne kadar çok nefret ettiğimizi keşfediyoruz. Kötülüğün bu maksimum keşfi bize başka seçim bırakmaz.

Hz. İbrahim tüm bunları kendi büyük tecrübesinden anladı. İbrahim Yaradan’ın cevabını anladı, “Senin soyun onların olmayan bir ülkede bir yabancı olacak” yani sürgünü hissetmemiz lazım. Maneviyata dönüşümün hemen olacağını düşünmeyin. Hayır, çok güçlü bir arzu ile donatılmış olmalısınız öyle ki bu arzu size kurtuluşun kapısını açacaktır.

02.10.2013 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden ‘‘Toprakların Mirası’’