Category Archives: Ekonomik Kriz

AB Nüfusunun Dörtte Biri Yoksulluk Riski Altında

Haberlerden (EUROPA, Europats): “2011’de, 27 AB ülkesindeki 119.6 milyon kişi, yani nüfusun %24.2’si, yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. 2010’da ise bu rakam %23.4 ve 2008’de %23.5 idi. Bu onların şu üç koşuldan birinde olduklarını gösterir: Yoksulluk riski altındalar, ciddi maddi yoksunluktalar ya da çok düşük iş gücü ile birlikte hanelerde yaşamaktalar…

“2011’de, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında olan insanların oranı en yüksek şu ülkelerde kaydedilirken: Bulgaristan (49%), Romanya ve Letonya (ikisi de 40%), Litvanya (33%), Yunanistan ve Macaristan (ikisi de 31%) en az ise: Çek Cumhuriyeti’nde (15%), Hollanda ve İsveç’te (ikisi de 16%), Luksemburg ve Avusturya’da (ikisi de 17%) kaydedildi.”

Benim Yorumum: Bu eski ekonomik ilişkilerinin kırılışının yalnızca başlangıcıdır. Sadece integral eğitimin uygulanması ve diğer bütün üretimlerdeki azaltmalar ile birlikte yaşamanın mantıklı (gerekli) bir standardının ilkeleri doğanın ifşası ve toplumun evrimi için insanlığı yeni doğal ilişkilerle benzerliğe taşıyabilir.

Başlıca Ekonomi Danışmanları’nın Dünya Savaşı Tahmini

Trilyonlarca dollar borç yenilenecek ve milyonlarca finansal olarak sağduyulu birikimci satın alma güçlerinin büyük bir yüzdelerini hayatlarının tamamen yanlış zamanlarında kaybedecek. İnaniyoruz ki savaş halihazirdaki global ekonomik durumun kaçınılmaz bir sonucu.

1980’lerden beri, sözde “savaş döngülerini” çalışıyordum – toplumu kaosa, nefrete, sivil ve hatta uluslararası savaşa hazırlayan doğal ritimler.

Ancak şimdilerde bu konuyu tartışmayı bile çok az insan istiyor. Ve gördüklerime dayanarak, etkiler 2013’de kesinlikle büyük olacak.

– daha önce çok doğru çağrılarda bulunmuş olan, kısıtlama fonlarini, bankaları, komisyoncuları ve net değeri yüksek bireyleri müşteri olarak gören – eski Goldman Sachs teknik analisti Charles Nenner; 2012 sonundan 2013’e başlayacak ve Dow’u 5,000’e indirecek çok büyük bir savaş çıkacağını söylüyor.

Bir sebepten ötürü, çoğu etkili insan yanlış bir şekilde savaşın ekonomi için iyi olduğuna inanıyor.

Uluslararası yatırımcı Jim Rogers Avrupa’da devam eden ekonomiyi kurtarma planlarının eninde sonunda yeni bir dünya savaşı için kıvılcım olacağını söylüyor.

“Borçlanır, durum daha kötüye gider ve sonunda çöker. Daha sonra herkes günah keçisi arar. Politikacilar yabancıları suçlar ve bir anda II. veya bilmem kaçıncı Dünya Savaşı’ndayız.

Marc Faber Amerikan hükümetinin ekonomik krize cevap olarak yeni savaşlar başlatacağını söylüyor.

“Hükümetin sıradaki yapacak olduğu ise bir savaş çıkartıp insanların ekonomik krizin etkileri üzerindeki dikkatlerini dağıtmak.”

Eğer global ekonomi düzelme göstermezse, genellikle savaş çıkar.

Faber aynı zamanda A.B.D., Çin ve Rusya’nin Ortadoğu petrolü üzerinde  savaşa gireceğine inanıyor.

Yorumum: Bugün, savaşa başlamak için büyük bir şok gerek. Herkes bundan korkuyor ve acı çekmeyi kabul ediyor. Bu sadece elitin menfaatine. Herkesin dikkati yüzleşeceğimiz tek konuya çekilmeli: karşılıklı iletişim sağlayabilmek – karşılıklı garanti verebilmek.

Biz insanlık, doğanın durmadan yenilenen parçasıyız. Toplumumuzda yeni yasalar oluşuyor. Son zamanlardan bu yana karşılıklı iletişim sağlama yasası daha ve daha fazla tezahür ediyor. Bunu gözlemlemeliyiz; aksi takdirde, kendimizi giderek krizler, acı ve afetler yüzünden doğaya ters düşmüş hissedeceğiz. Savaş yardımcı olmuyor; paylaşacak hiçbir şeyimiz olmayacak. İnsanlik kendini ölüme itiyor. Bu kutsal metinleri bize aktaran erdemliler tarafından tahmin edilmiş olan yollardan biri.

Tüm Farklılıkların Üzerindeki Bağ

Soru: Yuvarlak masa tartışmalarına katıldığımızda, bunun tüm farklılıkların üzerinde bir bağlantıya ulaşmaya değer olduğunu nasıl açıklayabiliriz?

Cevap: İnsanlar tartışmayı genellikle severler; fakat ben onlara argümanlar yerine bağın, her şeyin üzerinde olduğunu ifade etmek istiyorum. Artık tartışmayı bir kenara bırakalım; onun içine dalmayalım ama onun üzerinde yükselelim. Açık konuşmak gerekirse, eğer bağ kurarsak, her şeyi düzelten Üst Işık’ı üzerimize çekeriz. Ama tüm varoluşun bu olduğunu bile daha bilmeyen birine bunu nasıl açıklarım?

Bunun izahı çok basittir. Dünyada mutlak bolluk bulunmaktadır. İnsanların bir bağ içinde olmadığı ve bu şekilde devam edemeyeceği gerçeği olan sorun dışında başka bir sorun yoktur. Onlar aralarında olması gereken zenginlik ve bolluğu bölemezler; aksi olduğunda, böylelikle herkesin arasında öyle büyük bir sürtünme olur ki tüm dünya bunun acısını çeker.

Bizler sadece insan egosundan dolayı acı çekeriz. Ama bağ kurduğumuz zaman her şeyi düzelteceğimiz yolu aniden keşfedeceğiz; öyle ki herkes, herkesle birlikte ve eşit olarak verdiği kadar almaya layık olacaktır. Bu nedenledir ki bağ, tüm problemlerin çözümüdür.

Bir taraftan doğadan tüm bolluğu alıyorsak ve diğer taraftan dünya hala daha böyle kötü ve acı dolu bir yerse, bunun nedeni insanın bunu düzeltememesidir. Bağ kurduklarında gerçek refaha ulaşacaklardır.

20 Haziran 2012 tarihli Toronto’daki Çalıştay’dan.

Japonya’ya Ne olacak?

Bir Görüş (Takeshi Fujumaki, milyarder yatırımcı George Soros’ın eski danışmanı)

Dün yapılan bir röportajda Tokyo’da bulunan bir yatırım danışmanlığı şirketinin başkanı olan Takeshi Fujumaki, “Japonya, önümüzdeki beş yıl içerisinde muhtemelen Avrupa’dan önce yükümlülüklerini yerine getiremeyecek” dedi. Fujumaki, Japonların, ABD,  Avustralya ve Kanada Doları, İsviçre Frangı ve Sterlin cinsi döviz ürünlerini saklamaları gerektiğini belirtti.

Fujumaki’ye göre Japon hükümeti yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde Yen, Dolar karşısında 450-500 Yen civarı zayıflayabilir ve 10 yıllık gösterge tahvillerinin getirileri üzerinde yüzde seksenden fazla dalgalanma olabilir.

“Uluslar arası Para Fonu (İMF)’un gösterdiğine göre 1984’te yüzde 67.3 olan Japon halkının borçları 2014 yılında dünyanın en büyük borçlu toplumu olacak şekilde yüzde 245,6’ya fırlayacak…

“Japonya krizinden kaçış yok” diyen Fujumaki, Japonya için kalan tek seçeneğin bir başka yükümlülükten kaçınma veya hiper-enflasyona sebep olacak para basmak olduğunu ekledi.

Görüşüm: Bunun nedeninin yöneticilerin hiper egoizmi olduğunu anlarsak, düşmanlıktan kardeşliğe doğru bir dünya toplumuna dönüşmeye başlarsak ve gerçekçi bir yaklaşımla aşırı tüketim ekonomisinin altyapısını makul bir tüketim ekonomisine aktarmayı başlatırsak her ülke ve tüm dünya için krizden bir çıkış yolu mevcut. Aksi takdirde kriz bizi tüm altyapısıyla bir imhanın eşiğine getirecektir.

Stresin Yeni Bir Türü: İşten Bıkkınlık

Görüş: Central Lancashire Üniversitesi’nde uzman psikoloji okutmanı Dr. Sandi Mann şöyle diyor:  “Yapılan son araştırmalara göre iş ortamından bıkkınlık artıyor ve bu durum, üst düzey yöneticilerden tutun da en en alt seviyedeki çalışanlara kadar herkesi etkiliyor.”

“….bıkkınlık, işyerinde öfkeden sonra en fazla ifade edilen duygu…” diyor Dr. Mann.

Daha da ötesi, Dr. Mann, pratik bir bakış açısıyla, eski nesiller arasında çok daha az görülen bir şekilde, yaşamlarımızdaki tüm isteklerimizi gerçekleştirmeyi istediğimizden dolayı çok azımızın bıkkınlığa katlanmak konusunda istekli olduğumuza inanıyor.

Montclair Devlet Üniversitesi ve Güney Florida Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen “iş yerindeki davranış ve bıkkınlık arasındaki negatif korelasyon”a ait çalışmaya göre, sıkılmış çalışanların organizasyonlarına zarar verebileceklerine dair altı tür tanımlandı: Başkalarını rahatsız etmek, Verimlilikte sapma (görevinde kasten başarısız olmak), sabote etme, çekilme, hırsızlık ve uygunsuz şaka yapmalar. En fazla görüleni ise çekilme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Cambride Judge Business School Üniversitesi’nden Mark de Rond’a göre ise profesyonellerin canlarını sıkan bir sıkıntı türü daha var: O da yeteri kadar yapacakları işin olmamasından ziyade yapmaya değecek işlerinin olmadığını hissetmeleri..

Benim görüşüm: Daha da fazla büyüyen egoizmin derecesi ve bunun bir çıkmaza girmesi sonucu, bu egoizm global olarak entegre hale ulaştığında, tüm negatif etkiler ve duygular daha fazla baş gösterecektir ve egoizmin kendisini düzeltmesi dışında hiçbir psikolojik çaba işe yaramayacaktır.

Dünya’nın Tek Şansı

Soru: Bizim çalışmalarımızın etkisi, bilim insanları ve araştırmacıların sağduyuları üzerinde ne zaman bir etkiye sahip olacak?

Cevap: Onların resmin bütününü görmelerine yardım etmemiz gerekir. Onlar da şimdiden integral bir dünyanın emareleri üzerine konuşmaktadırlar; ancak kişisel gözlemlerini tek bir sistem, tek bir metodoloji içinde bir araya getiremiyorlar.

Bir de bu konunun daha da derinine girmekten korkuyorlar çünkü integral bir dünya düşüncesi onları iktidarlarla yüzleştirmeye götürmektedir. Mevcut hükümetler kendi kendilerine zarar verdiklerini kavramada o kadar başarısızlar ki egoistçe ve bireysel bir şekilde davranmaktalar. Politikacılar bütünleyici bir sezgiden yoksunlar. Onların aksine bilim insanları doğayı gözlemleyip ne gördükleri hakkında konuşuyorlar. Onların sesine kimlerin kulak verdiği ise ayrı bir konu.

Bir başka sorun da şu: Çeşitli uzman ve bilim insanı tarafından söylenen harikulade sözler olmakla birlikte aramızdaki bağlantıdan ve birliğe ne kadar ihtiyaç olduğuyla ilgili söz ettikleri konu yok; uygulama konusunda isteksizler. Para ve ordu burada yardım edemez. Dünyadaki tüm insanlar “Evet, biz global bir köy olmak istiyoruz” diye haykırsa bile, bu ittifak halindeki iradelerin bildirilmesinden sonra ne olacak? Bir dünya savaşı haricinde hiçbir şey. Onları birbirine bağlayan bağı çok şiddetli biçimde hissettikten sonra bile bu bağı kesmek için bir dünya savaşı çıkaracaklar.

Bilim insanlarının bir çözümü yok; insanı nasıl değiştireceklerini bilmiyorlar. Bir ilacınız yoksa egoizmin ne kadar da zararlı olduğunu haykırsanız ne yazar? Geçmişte, doktorlar ölümcül hastalarına bu durumu söylemezlerdi. Hastalığın ilerlemesini yavaşlatma konusunda bile bir niyet yoktu ve bu nedenle kişi karanlıkta bırakılırdı ki daha az acı çeksin. Tora: “Kör bir adamın önüne engel koymayın” der. Bir insanla ilgilenemeyecek kadar acizseniz gerçeğin ifşasına ne gerek var?

Yani Kabala Bilgeliği olmaksızın, bizlerden karşılıklı davranış güvencesi mesajı çıkmaksızın, insanlığın herhangi bir şeyi düzeltmek için tek başına şansı yok! Ve şimdi problemimiz şu ki: İnsanlarla bağlantıyı nasıl sağlayabiliriz ve egoizmi düzeltmenin, dolayısıyla dünyayı düzeltmenin mümkün olduğunu onlara nasıl izah edebiliriz?

Biz insanın düzelmesi gerekliliği hakkında çok açık konuşuyoruz. Başka hiçbir şey yardımcı olamayacak. Birçokları tüm kötülüğün insanın doğası içinde var olduğunu anlamış durumda. Bununla birlikte ellerini havaya kaldırıyor: “İnsan egoistik bir varlıktır ve bunun hakkında yapılacak hiçbirşey yok” diyorlar. Eğer bizler egoizmin düzeltilmesi yöntemini insanlara sunmazsak, eğer bunun gerçekten de mümkün olunabilirliğini açıklamazsak, dünyanın hiçbir şansı yok. Bununla beraber, şimdiye dek yarı-gönüllü olarak çalışmış durumdayız.

Lokal Kişi Başı Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) Yaşam Standardını Yansıtmamaktadır

Mignews.com’um haberinde, Avrupa için yayınlanmış Birleşmiş Milletler Ekonomik Komisyon raporuna göre istihdam ve dünya nüfusunun büyüklüğü arasındaki oran dengesizdir ve doğrudan doğruya yöresel GSYH’ya dayanmaktadır.

“Kişi başı GSYH, Türkiye’de çalışan nüfus sadece % 29 iken çok yüksektir. Bir sonraki yüksek olan ülke ise % 77 ile Kazakistan’dır.

Kırgızistan ve Moldova’da ise kişi başı GSYH oranları en düşük olanlardır ve istihdam oranları % 59 ve % 39’dur.

Gelişmiş ülkelerde, nüfusun büyüklüğü ile istihdam arasındaki oran refahı ve adaletli dengeyi işaret eden %50 % 60’lar düzeyindedir.

Görüşüm: Hepimizin bildiği gibi, ekonomideki rakamlar nüfusun durumunu yansıtmamakta ve istatistiklerin onlara uygun şekilde gösterdiği üzere fakirlerin giderleri üzerinde, zenginin daha da zengin olmasına yardım etmektedir. Ekonomi, bilim değildir; ancak manipulasyon yapanların kazandığı öngörülerin bir sonucudur.

Bununla birlikte, diktatörlük dönemlerinin fazla olduğunu ve toplumla doğa arasındaki ekonomik dengelerin yer değiştireceğini gözler önüne sermektedir. Biz istesek de istemesek de. Sadece dengenin formülü bizim sosyal ve ekonomik ilişkilerimizi belirleyecek ve etkileyecektir.

Kapitalizm Kontrol Dışı

Görüş: (Steen Jakobsen, Saxo Bank Baş Ekonomist): “Geçen sene boyunca 16 farklı ülkeye seyahat ettim. Hepsi birbirinden çok farklı, farklı başlangıç noktalarla, sistemlerle ve kültürlerle ancak hepsi eşitsizliğin aynı nakaratını paylaşıyorlar. 2008’deki finansal krizin başlamasından itibaren gerçek kaybedenlerin orta sınıf olduğunun farkına vardım.

“Uzmanlar kapitalizme şahit olduğumuzu ve serbest pazarın kontrolden çıktığını bilmenizi sağlayacaklar. Nerede? Kapitalistik kurallara göre işleyen sadece tek bir pazar yoktur.

“Bu kriz zamanında ana politika yanıtı olarak satın alma zamanı geride kalır. Ancak bu çözüm sürmeyecektir, sosyal eşitsizliği daha keskin hale getirecektir. Gelir kaynağı ve zenginlik eşitliği, sermaye ve çalışmak için eşit bir haktır. Şu anda sermayeye serbest erişimi olan kuruluşlar sadece üstüne aşırı yüklenilmiş bankalar ve hükümetlerdir.

“Ne tuhaftır ki, uzmanlar mevcut krizi, kapitalizmin kontrolden çıkması olarak seslendirmektedirler. Bizlerin şu anda hükümetlerin ve politikacıların kontrolden çıktıklarına şahit olduğumuza dair bu konuda tartışabilirim.

“Eğitime, güvenli serbest pazarlara yatırım yapmalıyız, rekabet ve uzun dönemli eğitim maaş ve çalışma saatleri üzerine üç taraflı anlaşmalar. Daha fazla eşitlik için yol budur.”

Benim Yorumum: Çözüm hatalıdır – artık daha fazla iş görmeyen egoistik kapitalizm modeli üzerine kurulu bir çözüm bu. Bizim şunlara yatırım yapmamız gereklidir.

  1. Tüm insanlar için uygun, tek seviye refaha ulaşmak,
  2. Zorunlu, bütünsel eğitim ve yetiştirmeyi tanıtmak.

Bu iki önlem de krizi eleyecektir çünkü bunlar, doğayı ve etrafındaki dünyayı yok eden insanlar arasındaki uyuşmazlıkları ortadan kaldıracaklardır; bizleri değiştirecekler ve bizler de yeni bir refah ve denge ekonomisini nasıl yaratacağımızı anlayacağız.

29 Mart 2012’de yayımlandı.

Geçiş Döneminde Yaşanan Zorluklar

Yeni gelişim düzeylerine geçişi hep küçük krizler teşvik etmiştir: Eğitim, sosyal, finansal ve diğer sistemler gittikçe bozulmaya başladı. Evlilikler ayrılıkla sonuçlanmaya, yavaşça fakat düzenli bir şekilde yayılan yasa dışı uyuşturucu madde kullanımı ise alkolizme baskın çıktı. Bir anda terörizm belirgin bir hale geldi.

İnsanlığın tedirginliği açığa çıkıyor. Bu, yaşamın tüm safhalarındaki acizlik ve aksaklıklar sonucu oluşan, bencil kurallara göre inşa edilmiş ve herkesin sadece kendisi ile meşgul olduğu durum yani : ”Bu senin, bu benim ve sakın bu sınırı geçme” anlamına gelir. Herkes kendi özgürlüğünü ve kişisel özel alanını savunur. Şimdi ise, doğa aramızdaki sınırları yok eder, duvarları yıkar ve bizi, bizim uzak kalmak istediğimiz, hazır olmadığımız toplu ve ortak yaşam biçimine doğru sürükler.

Egolarımızın derecesi çok küçük iken bizler herşeye açık idik. O zamanlar tek bir aile şeklinde bir köyde yaşayıp yaşamadığımız bizim için pek farketmezdi. İnsanlar kapılarını kilitlemek zorunda değillerdi ve birbirlerine karşı daha candan, daha naziktiler. Kocaman bir aile (ebeveynler, çocuklar ve torunlar) bir odayı paylaşabiliyorlardı ve birbirlerinden çekinmiyorlardı.

Şimdilerde ise bunlar farklı. Büyük bir bencillik ile bizler birbirimizden ayrıyız. Herkes kendine ait ayrı bir oda istiyor, ya bilgisayarın arkasına saklanmayı ya da telefonla meşgul olmaya gayret ederek diğerleri ile olan bağlantılarını mümkün olduğu kadar aza indirgiyor. İnsanlar artık aile olup birleşmiyorlar fakat daha çok cinsellik için beraber olup birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Fakat bir anda doğa bu ayrılıkları ortadan kaldırmaya başlıyor ve böyle yaparak bizim birbirimizden kopmamızı önlüyor. Şu anki yaşadığımız kriz, bugüne kadar yaşamış olduğumuz krizlerin en büyüğüdür. Bunu geciktirmek için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz, gerçeğe aykırı beyan veriyoruz. Fakat bu durum daha alçak seviyelerdeki, birbiri ile hala bağ içinde olan toplumda kendini gösteriyor.

Şu sıralarda aile krizi diye birşey pek yok çünkü ailelerin zaten birbiri ile bağları kopmuş. Ailelerin yarısından fazlası kendiliğinden aile sayılmaz ve hiçbir şekilde kendilerini yeniden düzenlemek ve canlandırmak arzusunda değillerdir. Evlenmek istemeyen kimselerin sayısı %70’e kadar ulaştı. Bugün üyelerinin birbirlerine karşı iyi, sevgi ve saygı ile davrandığı aile neredeyse bir eski zaman modeli durumuna düşmüştür.

Diğer ikinci bir temel sorun ise uyuşturucu sorunudur. Bizler bu çirkin hadiseye itaat ediyoruz; bununla savaşımız yumuşak ve ılımlıca. Fark ettiğimiz bunun mani olamadığımız korkunç birşey olduğu çünkü içinde yaşadığımız toplum ve bu yaşam bizi kaçış yapmaya doğru farklı yollar aramaya itiyor.

Bir sonraki problem ise gençliği nasıl yetiştireceğimiz. Şu sıralarda nüfus zayıf, insan sayısında artış pek yok ve insanlar çocuklarını nasıl yetiştireceklerini, nasıl bakacaklarını bilemiyorlar. Ebeveynler çocuklarını hem geceleri hem de gündüzleri hem de gün içerisinde bırakıp ilgilenmiyorlar. Çocuklar artık aileleri ile birlikte büyümüyorlar ve bağ olmadan, nesiller arası mesafenin arttığı bir dönemde yaşıyorlar. Gelecek nesli kaybetmek üzereyiz fakat kimse onlar hakkında pek endişe duymuyor. Bizler ortaya ”Çocuklarımızın yetiştirilme tarzının iyi veya kötü olmasının farkı ne olacak; değişen ne olacak ?” diyerek konuşuyoruz. İşte bu bizim düşünce tarzımız ve problemin özünü bile uzaktan yakından kavrayamıyoruz.

Anlaşıldığı üzere önceki yaşanmış tüm krizler bizler için yeteri kadar felaket değildi ve aynı zamanda kendimizin tüm yaşam ayrıntılarımız ile iflas etmiş bir zihniyet içinde olduğumuzun farkındalığına da bizi ulaştırmadı. Gelişim süreci daima küçük ve zayıftan büyük olanlara doğru etkili olur. Bu çocuklarımızı cezalandırmamıza benzer, yani önce onları başta ikna etmeye çalışırız sonra büyük bir kargaşa ortaya çıktığında ise onları tehdit ederiz. Bu noktada, hepimiz gayet ciddi bir süreçten geçiyoruz; bu ölümle kalım kadar mühim olan bir durum.

Doğa ve bizler arasındaki iki mühim çelişki dönemleri içinden geçiyoruz. Bütünsellik, bizim doğaya ve onun tüm sistemlerine karşı olduğumuzu fark etmemizi sağlar. Demek istenilen; önceden bizlerin tamamiyle birbiri ile bağ içerisinde olması gerekiyor iken birlik içinde olmamak için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz.

Beraber bağ içinde olmamız gerektiğinin iyi olduğunu anlıyoruz fakat bu duruma nasıl erişebileceğimizi bilemiyoruz. Dünyadaki herkes, eğer insanların eğitim, teknik, pedagoji ve kültürel sebepler nedeniyle birleşmeleri gerçekleşirse tüm bu durumu daha da kolaylaştıracağını idrak ediyor. Fakat nasıl egolarımıza karşı zıt davranabiliriz? Bizler bunu yapma yeteneğine pek sahip değiliz!

Burada yatan problem şu: Eğer birleşmemiz mümkün olmazsa aç kalacağız. Çok basit! Yiyecek, güvenlik, konut, ısıtma, fiziksel sağlık gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak durumda olamayacağız. Hayatta kalabilmek için tatmin edilmesine ihtiyaç duyulan beş temel ihtiyaç vardır.

Bu zamanda doğa bizi o kadar sıkıştırıyor ki eğer doğanın koşullarını karşılayamazsak beş temel ihtiyacımızı tedarik etmemiz mümkün olamayacak. Çevrebilimi gibi bir kavram güvenlik koşulumuzun bir parçasıdır. Yiyecek temin etmek ve ekolojik bir çevreyi tutabilmek konusunda başarısızız; ikisi de birbirine bağımlıdır ve biri diğerini etkiler.

Endişe, korku ve kargaşa insanoğlunu muhtemelen şiddetli önlemler almaya zorlayacaktır. Eğer birşey yapmazsak, bizim doğaya karşı olan direnişimiz ve karşı koyuşumuz bizleri, ıstıraba, savaşlara, yıkıma ve silinmeye doğru götürecektir. Bir noktada bizler tekrar hayatta kalabilme şansımızı tekrar değerlendirip birleşmemiz gerektiği sonucuna varacağız ve gelişimin dördüncü seviyesine ulaşacağız : ”İnsan” seviyesine.

16.1.2012 tarihli ”Bütünsel Eğitim Konuşması”ndan

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda Mart 2012’de saat 09:34’te yayınlanmıştır.

Avrupa: Entegrasyona Doğru

Düşünce: (Almanya Başbakanı Angela Merkel): “Merkel egemen borç krizini bitirmek için Avrupa Birliği bünyesinde bir araç olarak yeni politik entegrasyonu yardıma çağırdı. “Neslimizin şimdiki görevi, Avrupa’da ekonomik ve para birimi birleşmesini tamamlamak ve adım adım, politik bir birleşmeyi yaratmaktır.” Merkel, bir saatlik konuşmasında 1000’den fazla Hıristiyan Demokratik Parti delegesine. “Yeni bir Avrupa için devrim zamanıdır.” dedi.

Yorumum: En azından kısmi bir entegrasyona giderlerse, kazacaklar ve sonrasında entegrasyonun tamamlanması gerektiğinin farkına varacaklar.

18 Mart 2012  17:53’de yayımlandı.