Category Archives: Dost Sevgisi

Kimsenin Haberdar Olmayacağı Yardım

Soru: Kendini sıfırlamak nedir? Kendini dostların karşısında sıfırlamak, ne anlama geliyor?

Cevap: Dostlarıma hizmet ettiğim anlamına geliyor: Onlar Yaratan’ı tamamen ifşa etsinler, ben ise onlara yalnızca yardım edeyim. Onlar, bu yaptığımdan haberdar olmayacaklar. Aynı şekilde, bir anne de bebeğine bakarken, ona sevgi ve ilgi gösterirken, bebeğinin bundan haberdar olup olmadığını umursamaz. O, kendisini herhangi bir koşul olmaksızın bebeğe adamıştır. Ben de, benzer bir şekilde, tüm dostlarıma istediklerine ulaşmalarında yardım etmek isterim, ki bu sayede onlar ve Yaratan birbirlerinden haz alabilsinler.

Peki, ya ben? Ben buradaki gizli saklı ögeyimdir. Tıpkı Yaratan kendisini bu dünyada nasıl gizliyorsa, ben de tüm insanlığı O’nun iyiliğine gizli bir şekilde yönlendirmek isterim.

Ancak dikkatli olun: Bu yaklaşımda büyük ölçüde gurur bulunur.

21.03.2012 tarihli Günlük Kabala Dersi‘nin 4. bölümünden, “TES’e Giriş

Egonun Dipsiz Çukurunun Üzerinde Sevgiden Bir Köprü

Lizhensk’li Kabalist Elimeleh, “Işık saçan bir şey ve Güneş”: Esas olan, sevgi ile her bir dostla birleşmek, tek bir kalple Yaratan’a hizmet etmek, birlikte birbirine yardım etmek, aramızdaki bağı genişletmek ve tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir.

Genel olarak tüm çalışmamız tek bir eylemdedir, tek kalpli tek bir adam olarak birleşmektir, tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir. Birbirimizden kopukluğumuzun seviyesini ifşa etmemiz için özellikle yaratılmış olan o kırılmayı bu şekilde düzeltiyoruz ve onun üzerine sevginin köprüsünü bu şekilde inşa ediyoruz.
Yukarıdan verilen bir engelin yardımı ile egomuzun dipsiz çukurunun üzerinde uzanacak olan köprünün yüksekliği, müşterek manevi Partzuf’umuzu inşa edişimiz ve içinde yaşayacak olduğumuz ebedi realitenin ifşası bu şekilde bir çalışma ile oluyor. Böylelikle yol üzerinde birbirimizden kopukluğun daha çok darbelerini alacağız ve karşılıklı garantide, birlik içinde ve integral sistemin mükemmel bir şekilde akort edilmiş bir mekanizması gibi birbirini tamamlayıcılık nosyonu içerisinde sevginin bağını inşa edeceğiz. Her seferinde mükemmelliğe özlem duymamız gerek. Mükemmel olmak için sistemimize eklenmesi gereken yeni detaylar ve aksaklıklar bizlere ifşa olacak. Ve biz, bu detayları bulmaktan ve düzeltmekten dolayı mutluluk duyacağız. Çünkü ıslahlar bizi gerçek mükemmelliğe doğru götürüyor.

İfşa olan kötülükten dolayı mutluluk duymalıyız. Baal HaSulam Igrot (Mektuplar) 5’te, zaten orada olan ve şimdi ifşa olan kusurlardan dolayı hoşnutum ve neşeliyim, diye yazıyor. Şöyle devam ediyor: Her ne kadar daha ifşa olmayan kusurların tümünden pişmanlık duysam ve üzgün olsam da, zira gizli bir kusur düzeltilemez. Bu nedenle kusurların ifşa olması çok önemlidir. Ve neşeyle kabul edilmelidirler. Kişi bir gruba doğru bir biçimde bağlandığında tüm engelleri, problemleri ve zorlukları sevinçle kabul eder. Çünkü bunları aşarak ve bunların üzerinde düzgün bir bağ inşa ederek, bilgi, bilgelik ve sevgi, kötülüğün üzerinde ifşa olur. Kişi, kötü dipsiz bir çukurun derinliği kadar yükseklikte bir manevi tepeye tırmanır ve Yaratan’ın sonsuz dünyasını algılar.

– 19.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “Arava kongresi için tavsiye”.

Köke Bak

Soru: “Yaratan’a memnuniyet vermek” ne anlama geliyor? Yaratan ihsan etme niteliği, ben kime memnuniyet veriyorum?

Cevap: Dünyanı bu şekilde hayal ediyorsun: Onlarla bir şey yapabileceğin ve karşılığında onlardan reaksiyon alabileceğin imajlar olarak. Tüm bu figürlerin arkasında Yaratan’ın olduğunu ve hepsinin sadece Yaratan’ın ayakta tuttuğu figürler olduğunu ve bu figürler vasıtasıyla Kendisini sana milyarlarca açıdan teşhir ettiğini hissetmiyorsun.

İhsan etme niteliği, ihsan edendir. Sonuçta, birine karşı yaklaşımını onun dışsallığına göre oluşturmuyorsun, yaklaşımını karşındakinin özüne uygun olarak oluşturuyorsun. Bir çok anlayıştan yapılmış gibi gözüküyor, fakat neredeler? Etin içinde mi ya da bir figürün mü içinde? Bir insan figürünü “havada”, bedenden arındırılmış bir şekilde hayal etmeye çalış. Tüm maneviyatı ondan al ve tüm arzularını, tutkularını ve aslında hayvansal bedenin dışında bulunan düşüncelerini ondan çekip al. Bedeni kıyafetlerinden arındır ve dikkatini o kişinin özüne ver.

Daha sonra aynı şekilde Yaratan’ın özüne bak. İkisi arasındaki fark, Yaratan’ın özünün bütün olması ve her şeyi içermesidir. Herkesi yönetir. O doğanın genel gücüdür, doğanın genel kanunudur, doğanın iyi ve iyiliksever olan genel aklıdır. Genel akıl iyidir ve yürüten güç de iyilikseverdir.

Gördüğümüz şeyden aklımız karışmamalı. Özleri dikkate almanın zamanı geldi. Beden yoktur. Kişinin özü aslında ebedidir ve ben onunla bağ kurmak istiyorum. Bu, gözümde sanki bir “hayalet”’miş gibi canlanıyor olabilir fakat aslında sonsuz ve sınırsızdır. Özlerimiz Eyn Sof’un Malhut’unun farklı bölümleridir. Bağ kurduğumuzda bu sanki, tüm bu farklı bölümlerin onun üzerine “yayılması”, en sonunda onun bir araya getirilmesi ve düzeltilmiş kabın yaratılması gibidir. Gruba içsel gözlerle bakmanız gerektiğini unutmayın.

– 14.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Tek Bir Şişte

Soru: Islah için doğru bir başvuruda bulunup bulunmadığımı nasıl kontrol edebilirim?

Cevap: Eğer kişi dostlarla birleşmeyi istiyorsa ve buna Yaratan’a erişme arzusunu da bağlıyorsa, başvuru doğrudur. Her şey tek bir çizgide, tek bir eksende uzanmalıdır: ben, dostların birleşmiş grubu ve Yaratan. Bu durumda bütün arzular doğru düzendedir.

Tüm gereken faktörleri bir arada tek bir şişe geçirip geçiremediğini, kendine bu resmi net bir şekilde çizip çizemediğini ortaya çıkar. Daha sonra bunu diğer bir formla, yani dairelerle yenileyeceksin: Dıştaki, ortadaki ve içteki. Dıştaki daire sensin. İkinci daireyi, yani grubu kapsıyorsun. İkinci daire de üçüncü daireyi, yani Yaratan’ı kapsıyor. En sonunda hepsi tek bir bütünde tümleşiyor. Daha sonra sen, grup ve Yaratan arasında bir fark yok. Her şey bir. Bu şekilde her insan, her ruh mükemmel edinime geliyor.

– 12.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır, “On Sefirot’ın Çalışılmasına Giriş”.

İçinize Odaklanın

Her şey niyete bağlıdır. Bu, içsel yanma motorundaki bir vana gibidir, eğer doğru niyete sahipsem açılır. Ve niyet gider gitmez de vana kapanır. Her zaman bu şekilde çalışırım: Vanayı açarım ve kaparım. Bu motoru çalıştırabileceğimizi umut edelim.

Niyetin hangi arzuların üzerine hükmedebileceği, niyetin boyutunu belirler. Belki benim niyetim sadece arzularımın cansız seviyesi için yeterlidir, ya da bitkisel veya hayvansal seviyesi için veya insan seviyesi için. Ve şüphesiz, en kuvvetli, en etkili ve en güçlü niyetler, aynı zamanda küçük ve daha aşağı arzuları da etkiler.

Dolayısıyla, bizim için en önemli şey, grup birliğini, karşılıklı sorumluluğu düşünmektir, çünkü bunun etkisiyle sahip olduğumuz diğer tüm daha aşağı arzulara kesinlikle hükmedebiliriz. Bu nedenle karşılıklı sorumluluk koşulu çok gereklidir.

Dostların benim dışımda olduğunu düşünürüm. Tüm dünya, bütün insanlık ve Yaratan da benim dışımdadır. Fakat ben bunların hepsini, karşılıklı sorumluluk içinde, doğru bağ ve karşılıklı güven içinde, kendime eklemeye çalışmalıyım ki, böylece bu arzular birleşsin: ben ve içimdeki Yaratan. Tüm dışsal sistemler de benim olsun. Bunun dışında hiçbir şey görmemeliyim. Sadece, bir araya getirdiğim ve özen gösterdiğim bir tek insan imajını görmeliyim.

Ve eğer bu içsel algıdan dışarı çıkarsam ve diğer insanlarla konuşursam, bu dünyada yaşadığım için doğal olarak, bu içsel algı ve dışsal dünya arasında bir çarpışma olur ve bu benim duyularımda ortaya çıkar. Fakat şimdilik bu dualiteyi kabul etmem gerekecek. Bu da psikolojik bir problemden başka bir şey değildir. Ve yavaş yavaş, daha içsel bir resim görmeye başlayacağım.

Bu, bir yetişkinin ve bir çocuğun sahip olduğu algıya benzer. Çocuk sadece dışsal tarafı görür, oysaki yetişkin kişi olayları daha derinlemesine anlar ve olan şeyin içsel nedenlerini görür. Bu tek bir yöne hedeflenmiş olsa da, hem niyetlerimiz hem de dışsal davranışımız egoist olduğu için, konuya daha derinlemesine işler.

Ancak, bir alışkanlık geliştirerek ve çaba sarf ederek, yeni ve doğru bir realite algısı edinebiliriz.

Dolayısıyla, niyetlere dair tüm muhakemeler ve çalışmamın tamamı, bu içsel algı, Kabala bilimi denen içsel bilgelik ve Tora’nın iç kısmı aracılığıyla, vizyonumu değiştirmeye çalışmaktır. Sonra, tüm dünyayı, her şeyin bana ait olduğu ve benim dışımda hiçbir şeyin olmadığı tek bir organizma olarak göreceğim.

Bu algıya ulaşmaya çalışalım, özellikle de Zohar Kitabı’nı okurken.

Günlük Kabala Dersi, 2. Bölüm, Zohar, 10.01.2012

Manevi Kap: Cebine Koymak Değildir

Soru: Önümüzdeki Arava kongresinin sonucu ne olmalı?

Cevap: Bizzat “sonuç” kelimesinin kendisi, oraya bir çıkar sağlamak için gittiğimizin, herhangi bir şey elde etmek istediğimizin bir göstergesi. Gerçek şu ki, kendimin üzerine yükselmeliyim, kendimi kaybetmeli ve bunun yerine “bizi” hissetmeliyim.

Sadece buna ihtiyacımız var – ilk manevi kabı edinmek. Özünde bu kap bir arzu, bir eksiklik ve egoist bir nitelik değil. Bilhassa diğerleriyle olma, diğerlerine bağlanma arzusu burada ifşa oluyor. Eğer bu sürekli benim içimdeyse, bu, o kabı edindiğim anlamına gelir.

Fakat sen bağımızın bir sonucu olarak iyi hissetmeyi bekliyorsun. Bu başlı başına egoistçe bir tatmin beklentisi içinde olduğun anlamına gelir. Farklılıkları aramaya ve düşünmeye başla. Burada birçok detay var ve bu detaylara bakarak kafa karışıklığı yaşıyorsan bu iyi bir şey. O durumda gerçeği bulmaya çalışırsın.

– 30.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

O, Benim Yapamadığımı Yapacak

Bağ kurmak istediğimiz zaman Yukarıdan bir yardımın eksikliğini hissetmeye başlarız çünkü bunu kendi başımıza yapamayız. Ne bağ kurabiliriz ne de hareketlerimizde senkronize olabiliriz ancak bu ifşa bize bunu bizim için yapabilecek Olan’ın bilgisini verir. Bunu sadece Üst Güç yapabilir!

Ve o zaman Üst Güç için olan ihtiyacı ve O’nun içimizde harekete geçmesi gerektiğini ifşa ederiz. Bu durum manevi dünyada sürekli bu şekilde işler: ben çalışırım, daha ve daha fazla çaba sarf ederim ve en sonunda bir ‘eksi’ ifşa ederim. Ve bu eksi’den eksikliğim olan ‘artı’yı keşfederim.

Ben sürekli bir eksiklik, bir kab, bir arzu ifşa ederim ve buna karşılık olarak benim yapamadığımı yapabilecek olan gücü, Işığı ifşa ederim. Ne kadar çaba sarf ettiğim önemli değil, yapamadım. Böylece bunu yapamadığımın ancak aynı zamanda bunu yapabileni gördüğümün kararına ulaşırım.

İşte bu yüzden hareketlerimiz sürekli olumsuz yönde çıkar ve ve hayal kırıklığı, yorgunluk ve içimizde sinire sebep olur. Bunun nasıl olabileceğini bütün hayat tecrübemizde anlayamayız. Egomuzda bizler daima farklı şekilde hareket etmeye alışmışızdır: çaba sarf eden kişi kazanır, başarır ve bir ödül alır.

Ve manevi dünya hakkında denir ki: ”Çaba sarf ettim ve buldum” ve demez ki, ”kazandım”, ”yendim” veya çaldım. Bu bir eyleme başlayıp ve bunu bitirdiğim zaman kendi gücümü kullanarak bunu edinemedim anlamına gelir.

Bu durum burada farklı işler. Hiçbirşeyin bana dönmediği ve umutsuzluğa düştüğüm, bunu terk ettiğim ve hiçbir şey istemediğim, tamamen hayal kırıklığına uğradığım zaman çabama şükür ki belli bir sınıra ulaşmışım demektir ve işte o zaman eğer bir milimetre bile ileri gidebilirsem eğer, ifşa ederim ki bunu yapabilecek bir güç var.

Ve bu güç kendisini kasıtlı olarak gizler ta ki mutlak bir umutsuzluk konumuna ulaşana kadar. Baal HaSulam mektubunda yazar: ”Bir kişinin hayatında kendi gücünün sınırına ulaştığı ve orada hiç bir başarıyı görmediği zamandan daha mutlu bir an yoktur” ve sadece o zaman kişi haykırır ve dua yükseltebilir. Kime gitmesi gerektiğini bilecektir – sadece o zaman kişiye ifşa olacaktır.

Daha ötesi, kişi hiç bir seçiminin olmadığını görür: haykırmalı. Ve realitede kişinin haykırmasından daha başka bir şeye ihtiyaç yoktur.

18.11.2011 Tarihli Arava Çölünde Arvut Kongresi, 2. dersinden

Derinizin Dışına Zıplamak

İçinde yaşadığımız gerçek dünyayı hissetmek istiyorsak, hissiyatlarımızı geliştirmeliyiz. O zaman hayvani bedeni duyularımız tarafından tarif edilmiş olan dünyamızın ne kadar sınırlı olduğunu görmeye başlarız. Dünya sizin bu duyularınıza bağlıdır ve bu duyular var olduğu sürece bu dünya bu şekilde var olacaktır. Şöyle ki, bedenimiz kısa ömürlü varoluşun sınırlı bir egoistik arzusudur.

Bir kişi tekrar ve tekrar bu dünyaya geri döner ve duyularını geliştirir. Bütün bunlar onu uyandırmak ve nihayetinde hissiyatlarının insan seviyesine, Yaratana benzer seviyeye geliştirmek içindir öyle ki kendi içinde Yaratanın hissiyatını geliştirsin.

Bu hissiyat aynı zamanda beş duyu vasıtasıyla ortaya çıkar fakat bunlar hep beraber dışında olanı özümseyerek yani vermek, özgecil bir formda olur. Bugün bizler sadece içimizde var olanı algılıyoruz ancak algının manevi organı, form eşitliği kanununa göre dışsal realiteyi kapar.

Bir kişi kendi içsel hissiyatını ayarladığı zaman, kendi egoistik arzusunun zıttı olana yönelik yükselişe geçer ki bu ihsan etmektir. Sadece bu şekilde kişi ihsan etmenin ne olduğunu anlayabilir: ona zıt olan birşey. Kişi yükselirken, kendi dışındakini algılamaya başlar ve böylece dıştaki dünyayı keşfeder.

Dıştaki bu dünyayı hissetmek için ne bana yardımcı olacaktır? Pratikler. Eğer ben diğer insanlarla, gruptaki dostlarımla temas içinde olursam, eğer onları kendi içimde hisseder ve onlarla bağ kurarsam, bu anda birbirimizi uyandırmaya başlarız öyle ki dostu hissetmek onu benden daha önemli olarak görmektir. Böylece, bedenimizin dışındaki hissiyata yakınlaşırız çünkü manevi dünya ” derimizin dışında”dır.

Bedenimin dışına nasıl zıplayabilirim? Grubun yardımıyla. Onlar da hayvani bedenlerinin dışında realiteyi hissetmek isteyen özel insanlardır. Bu realiteye ”sonsuz dünya” denir zira maddesel varoluş ve beş bedeni duyu tarafından sınırlı değildir. Öyleyse, bu arkadaşları yüceltmeliyim zira sonsuzluğu edinmeme onlar yardımcı olurlar. Şükür onlara ki bedenimden bağımsız hissiyatları geliştirebilir ve şimdiki ”kendimin” üzerine yükselebilirim. İşte grup budur.

İşte bu yüzden kolektif ruh parçalanmıştır. Çok sayıda bireysel ruhlar, dünyamızdaki bir çok beden bize kendimiz tarafından sonsuz, manevi duyuyu geliştirmek için olanak sağlar. Kabala Bilgeliğinin amacı bize sadece bu konuda yardımcı olmak içindir.

Dolayısıyla yeni bir bedeni, ruhun bedenini ediniriz. Onunda aynı zamanda beş duyusu vardır: Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin ve Malhut. Diğer bir ifade ile, o, beş Aviut (bayağılık) seviyesi ile alma arzusudur. O, biz kendi gerçek hayatımızı, ihsan etmek seviyesinde, sonu gelmeyen, sonsuz bir hayatı yaşayalım diye bu bedenin içindedir ve bu dünya gibi bölünmüş duyularımızın içinde hayal ettiğimiz bir yaşam.

Şimdiki fiziksel realite kişinin içinde yavaş yavaş ”çözülür”. Maddesel bedeni öldüğünde yok olmaz zira o bu hissiyatın üzerine yükselir. Manevi realitede yükselirken, bu dünya algımızdan yok olur. Bu dünya başlangıçtan hayalimizin içine yerleştirilmiştir öyle bu dünya temelinde gerçek dünyayı keşfedebilelim.

20.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinden, ”Arvut (Ortak Garantörlük)”

Hangi Grubu Seçeyim?

Soru: Maneviyatta ilerlemek için nasıl bir grup seçeyim?

Cevap: Bugün, bir kişinin maneviyatta ilerlemesi için dağıtım yapan bir grup seçmesi gerekir. Günümüzde, sadece geniş çapta dağıtım yapabilen bir grup bizi maneviyata yönlendirebilir. Bu durum yıllar önce bu şekilde ortaya çıktı ancak şimdi tüm gücüyle kendini kanıtlamıştır.

Ne yaptığını bilen, kendilerini çok fazla da önemli olarak görmeyen ve merkezi grubun prensiplerini takip eden bir grubu seçmelisiniz. Eylemlerinin ayrılığa yönelik olmaması önemlidir ve yerleşme zamanı için az vakit geçiren. Daha ziyade mesajımızı yükselten ve dağıtan bir grup.

İşte böyle bir grup seçmelisiniz. Bunun zıttını yapan ve kavga edenlerden kendinizi uzak tutun. İyi bir grup kendi içine düşen değil sadece dışına doğru bakandır.

12.09.2011 Tarihli New York Dersinden

İnsan Olmak İçin Bir Talep

Bugün bizler birliğin gücünü edinemezsek eğer ayakta kalamayacağımızı keşfediyor olduğumuz özel bir durumun içinde kendimizi buluyoruz. Fakat aynı zamanda, inceleme yapmalıyız: bu güce neden ihtiyacımız var?

Bu inceleme bu dünyanın seviyesinde hayatlarımızı daha rahat duruma getirmek için mi, öyleyse bizi yöneten bu kötü gücün yerine kendimizi kutsallığın gücüne doğru yönlendirmeli ve mevcut seviyemizle dengeyi kazanmalıyız? Veya ihsan etmenin gücüne yükselmeyi mi istiyoruz öyle ki bu güç bizde hâkim olsun ve bunun içinde ve kendisinde ihsan etmenin yüceliğini ifşa edelim?

Belki de bizler ihsan etmenin gücünü esas olarak bu dünyada barış içinde yaşamak ve almanın gücü ile dengeye gelmek için kullanmayı arzularız. Bu durumda, ihsan etmenin gücünü egoizmin gücüne yardım etmek için kullanmayı isteriz ki buna da almak için ihsan etmek denir. Veya bizler ihsan etmek için mi almayı edinmek istiyoruz?

Soru şudur: Bizler ihsan etmek niteliğini mi yönetmek istiyoruz yoksa egoistik niteliği mi? Bizim bütün özgür seçimimiz bu noktada yatmaktadır. Bu durum  ‘18 kutsanmanın duası’ denen duanın içinde tarif edilmiştir – hangi merhamet için talepte bulunuyorum?

Ben ihsan etmek seviyesine yükselmek ve Yaratan’a haz vermek, mantık ötesi inancı edinmek, tüm arzularımı ihsan etmek için kullanmak ve hatta tüm arzularım ihsan etmek için çalışsın diye ihsan etmek hatırına almak için mi istiyorum? Yoksa bu dünyada sadece daha rahat etmek için mi konuşuyorum?

Tüm fark burada ortaya çıkar: Hayvani seviyede mi yoksa insan seviyesinde mi var olacağım? Bu ikisi arasındaki fark sadece tek bir niteliktir. Hayvani seviyede hayatımızı bedensel bir hayat olarak hissediyor ve dünyayı şimdiki hissettiğimiz şekilde algılıyoruz: Bedenimiz ve bedenimizinde içinde olduğu her şeyi saran dünya.

Bizler bu bedenimizin varoluşu için yaşıyoruz, herkes kendisi için yaşıyor. İşte bu yüzden daha hoş daha rahat ve barışçıl bir varoluşu edinmek için hayatlarımız ile ihsan etmek gücünü dengeye getirmekte istekli davranıyoruz. Yoksa insan seviyesine ve bu alma maddesi üzerinde sonsuz bir varoluşu edinmeye mi yükseliyoruz?

Duran, bitkisel ve hayvansal seviyelerde madde daha alt seviyelerde sona erer. Dünyamızda başka bir derece yok, insan seviyesi yok bu dünyada. İnsan seviyesi akıl ve kalbi yani arzu ve düşünceyi, analizi içeren bir seviyedir.

Aklımızdan ve kalbimizden büyüyen budur, hayvani bedenimizden değil. Bilgi genleri (Reşimot), kırılmadan gelen veri birleşirler: kalplerin, arzuların hepsi tek bir kalpte tek bir adam gibi birleşir ve aynı zamanda tüm niyetlerimiz yani düşüncelerimiz ve aklımız da birleşir. Bu birlik adam görüntüsünü yaratır – madde içinde var olmayan kesin bir varlık, bir beden içinde atom ve moleküllerin katılımıyla birleşmiş bir varlık değil.

Bizler bunu düşüncelerimiz ve arzularımızın tümünün birleşmesiyle kendimiz yaratıyoruz. Yaratan’a ‘benzer’ (Dommeh) anlamına gelen insan derecesi (Adam) denen daha yüksek bir seviyede var olmaya başlamamız işte bu şekildedir. Daha sonra tüm arzularımız ve niyetlerimiz manevi bir kap gibi – içeride bir arzu ve arzunun üzerinde bir perde – hareket ederler.

İnsanoğlu veya AssiyaYetzira ve Beria dünyasının insanı,‘insan öncesi’ (Adam Kadmon) kelimesinin anlamı budur. Ancak bedenimize insan denmez. İnsan dediğimizden geleceği umuyoruz bizleri insan olacak hale getirecek seviyeye ulaştırmasını ümit ediyoruz.

İşte dua bunun için olmalıdır: kalplerimizi yani arzularımızı, düşüncelerimizi ve niyetlerimizi biraya getirmesi için bize yardım etsin öyle ki bunların dışına çıkarak, bağımsız bir bireyin, adamın görüntüsünü tamamlayabilelim.

25.08.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Şamati