Category Archives: Dağıtım

Öğretmen Vasıtası İle Bağ Kurmak

laitman_2010-03-07_detsky-urok_9318-70Öğrenimde temel olan, farklı olguları değildir, aralarındaki bağlantıyı öğrenmeye çalışmaktır: Bir olgu bir diğerine doğru veya ters orantılı olarak nasıl bağımlıdır. Bu, öğrenim görmenin bize gerçekliğin parçaları arasındaki bağlantıların bir resmini sağladığı anlamına gelir.

Ders sırasında en çok dikkat edeceğimiz şey budur. Unsurların kendisinden çok unsurlar arasındaki bağlantılardan öğreniriz. Bir şeyi tek başına inceleyip öğrenmek mümkün değildir.

Bundan kişinin tek başına çalışıp öğrenemeyeceği ortaya çıkar. Bu nedenle, “Tüm öğrencilerimden öğrendim,” diye yazılmıştır. Öğretmen kendi başına öğrenmez ama gerçekte öğrencilerinden öğrenir. Eğer Kabala bilgeliğini tanıtır paylaşırsak veya integral eğitim yöntemini öğretirsek, öğrencilerimizden öğreniriz ve böylece ilerleriz.

Ama eğer öğretmezsem ve hiç öğrencim yoksa ilerleyemem. Kişi yalnız öğrencilerinden öğrenebilir, bu temel koşuldur.  Şimdi neden Kabalistlerin bize Kabala bilgeliğini tanıtmamız ve öğretmemiz gerektiğini söylediklerini anlayabiliriz. Bununla kendimizden başka hiç kimseye iyilik yaptığımız yok, bu bize yardımcı olur.

Bir öğrenciye öğretmek demek, bu öğrenci ile Yaradan arasında bir bağlantı kurmak demektir. Gerçekte öğretmenin öğrencisine öğrettiği şey: Yaradan’la nasıl bağ kuracağıdır.  Bunun anlamı şudur;  öğretmen Yaradan ve öğrenci arasında bir arabulucudur, yol göstericidir, bir iletkendir.

Öğrenci, istese de istemese de, Yaradan’la öğretmen yoluyla bağlantı kurar. Her defasında, ya olumlu ya da olumsuz biçimde Yaradan’la bağını yeniler, tüm değişiklikler bu iletken yoluyla yani öğretmen yoluyla olur. Öğrenci ne yaparsa yapsın, inişte veya çıkışta olsun iletkenini harekete geçirir ve öğretmen bundan kazanç sağlar.

Eğer bir gruba veya bir öğrenciye nakleden, yol gösteren bir iletken olmazsanız, Yaradan’a bağlanmanız mümkün olamaz. Bu şu gerçeği de barındır; kendinizi değil, Yaradan da dâhil başkalarına olan davranış biçiminizi ıslah etmeniz gereklidir.

Verona Kongresi, “İkinci Gün”, 22.11.2014,  4. Dersten alıntı

Egoist Algının Bir Krizi

Dünya 2008’den önce herkes için bariz hale gelen bir krizin içine girdi. Ancak, öncesinde hiç kimse bu konuda konuşmak istemedi. Bu sadece borsanın düşmesi veya bazı bankaların iflası gibi değildir, küresel kriz tüm dünyayı kapsamaktadır. Dünya tamamen tek bir sisteme bağlı olduğunu görmeye başladı, ancak bu sistem iyi değildir.

Biz birlikte çalışmak istiyoruz. Avrupa çaresizlik ile birlik olmuştur,  çünkü biz tamamen birbirimize bağımlıyız. Ancak, bizi bağlayan yasalar egoist yasalardır, bu yüzden birbirimizi doğru kullanmak yerine, birbirimize zarar veriyor ve mahvediyoruz.

Bu daha önce böyle değildi. Uluslararası ticaret, uluslararası ilişkiler, üniversiteler, fabrikalar, şirketler ve ülkeler gelişti. Her şey, karşılıklı yarar sağlama, “Sen-Ben, Ben-Sen” prensibine göre iyi çalıştı ve gelişmek mümkündü.

Ama sorun, kapalı bir sisteme, integral bir ağa dönüşen Dünyadaki özel bağımlılıklardır. Bu, artık eski ekonomik bir sistem, politik ve  bazı ülkeler arasındaki siyasi ve kültürel ilişkiler değildir, bunu yerine aramızda benzersiz yeni ilişkilere ihtiyaç vardır.

Bununla birlikte, bu benzersiz ilişkileri anlamıyoruz çünkü doğamız gereği egoistiz. Hepimiz dünya çapında bütün olarak birbirimizle bağlantılı olsak bile; normal, egoist, kapitalist standartlara göre birlikte çalışmaya devam ediyoruz ve bu yüzden bu bağlantılar çalışmaz halde.

Kriz budur. Dünyada aramızda kurmamız gereken, yeni yollarla bağlanmış yeni ilişkiler ile buna ulaşmak için yetersizliğimiz arasındaki çelişki bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

İnsanlar eskisi gibi var olmaya devam edebileceklerini  düşünüyorlar. Ancak dünya, insan toplumu ve bütün hareketsiz, bitkisel, hayvansal ve insanlığın dâhil olduğu doğa, şimdiden tavırlarımızı değiştirmemizin gerekli olduğu bir sistem haline gelmiştir. Bu özellikle insanlardan istenmektedir hareketsiz, bitkisel ve hayvansal doğadan değil.

Bu yüzden, krizin sebebinin derinliklerine inmeyi düşünürsek, sebebinin algımız olduğu açıklığa kavuşur. Bütün mesele; aniden kendimizi içinde bulduğumuz ortak ilişkilerin bir bağ türünde olduğumuzu farkında olmamamız ve hep birlikte bu ağın koşullarına göre nasıl davranmamız gerektiğidir.

Burada, Kabala imdadımıza yetişiyor. Grup içerisindeki dostlara nasıl davranıyorsak Dünyanın da aynı şekilde ona göre  hareket edeceğini açıklar, herkesin dostlara yardım ettiği, diğerleri ile aynı arzulara entegre olmuş, herkesin tek bir kalbe sahip  olduğu.

Dünya bunu istesin ya da istemesin, şimdiden bu bağlantılara göre davranmaya başladı ve insanlık için dışarı çıkmadan ve onlara öğretmeden ve bugün neler olduğunu onlara anlatmadan, Kabala bilgeliğini uyguluyor olmuş olmayız. Bu bilgiyi almış olduğumuz misyonu yürütüyor olmayız.

Dünyanın Kuantum Algılanışı

Tüm ihtiyaçları ve arzuları ile bütün dünyayı, Sonsuzluk Dünyasının tüm Malhut’unu kendimize bağlamamız gereklidir. İlk önce, kendimize yakın olan tarafları çekeriz, örnek olarak, benzer görüşleri olan ve diğerleri ile bağ kurmak isteyen kişileri: “Herkes, kendi komşusuna yardım etsin.”

Ve sonrasında, bizden daha uzak olan taraflara geçiş yaparız, örnek olarak, kendi dış görünüşümüzü paylaşmayanlar ya da birbirleri ile bağ kurmak için çabalamayanlar ya da yaradılışın amacını ifşa etmek istemeyenler.

Dağıtım, genel toplumun arzularını toplamakla başlar. Küçük, ilkel ve dünyevi görünürler ancak sadece buna benzerler. Üst Partzuf ve altındaki bağlantıda, ikincisi daha küçük bir arzu taşır. Hâlbuki Üst Partzuf, altta olanın isteğine, üstün alttakine karşı hissetmiş olduğu büyük sevgiden dolayı çok önemli ve gerçek bir şey olarak bakar. Bu yüzden, üst, altta olanın ihtiyaçlarını karşılayacak büyük işi yerine getirebilecek hale gelir.

İşte bu şekilde tüm dünyayı kendime iliştirmiş olurum. Denilmiştir ki, tüm dünya bana hizmet etmek üzere yapılmıştır. İnsanlar, ne bu gerçeği anlarlar, ne de bu şekilde düşünürler. Bunun tam aksine, beni reddeder hatta benden nefret ederler. Ancak, bu benim için hiç önemli olmamalıdır. Onların arzularını kabul ederim ve bilirim ki, ben onlara, onların bana davrandıkları gibi davranamam.

Onlar yaşamış oldukları problemler ve savaşlar yüzünden ıstırap çekerken ben de oturup daha bilge olmayı bekleyemem. Bu hatalı bir yoldur ve komşularımızı sevmek ile uyumlu bir davranış değildir. Eğer bu şekilde düşünüyorsanız, bu hala kendi üzerinizde çalışmanız gerektiği anlamına gelir. Bu, ne olursa olsun, çabalarımızı neden diğerleri ile bağ kurmak için devam ettirmemiz gerektiğini açıklamaktadır.

Dik başlı, işe yaramaz, ailesinin sözünü hiç dinlemeyen ve kasıtlı olarak her şeyi yanlış yapan oğulları olan bir aile düşünün. Ne olursa olsun, o hala onların oğullarıdır ve yine ne olursa olsun aile, oğullarını korumak zorundadır. Bu, bizlerin, daha sonra başına ne geleceğini bilmediğinden, hayata küsmüş ve umudunu yitirmiş dünya üzerinde çalışmamız gereken modeldir.

Bu, kendilerini iyi, olağandışı, akıllı, zeki olarak saymayıp, kendilerini zayıf, aptal olarak hisseden ve etraflarındaki dünyada ne olup bittiğinin farkında olmayan, insanlığın gerçek doğasının ifşasıdır. Dünya, gittikçe gerilemekte, daha da alçaklara düşmekte, yiyecek, seks gibi temel birkaç ihtiyaç dışında hiçbir şey insanların ilgisini çekmemektedir.

Eski kültürümüz, uzay programımız, o yüce isteklerimiz, bilim adamlarına, bilgelere, sanatçılara, iyi eğitimli kişilere olan saygımız nereye gitti? 50 yıl kadar önce bunların hepsine sahiptik. Her şey bir anda gitti! İnsanoğlu, sanki bir hayvan topluluğuna benziyor.

İnsanlar, en küçük ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumdalar ve ıstırap çekiyorlar. İstatistiklere göre, şu anki refah seviyesi, 100 yıl öncekinden 10 kat fazla ancak aynı zamanda, depresyon, umutsuzluk ve birine ihtiyaç duyma duygusu sürekli olarak büyümekte. Nihayetinde, bunlar doğrudan maddi refah ile ilgili konular değiller.

Sorunlar bizler üzerlerinde çalışalım diye bizlere verilmektedir. Bunu çok açık bir şekilde anlamamız gerekmektedir. Bizlerin dünyayı algılaması tamamen “kuantumdur”. Hepimizin sahip olduğu görev ile arasında büyük bir çelişki vardır: özgür seçimi olan tek kişilerin biz olduğumuzu ve diğerlerinin buna sahip olmadıklarını kabul etmek. Bu kural, istisnasız olarak herkes için geçerlidir. Bu bizleri, tüm dünyanın her birimize bağlı olduğuna ve hepimizin de bu amaca hizmet etmesi gerektiğine yönlendirir.

28 Mayıs 2014 dersine hazırlık kısmından.

6 Haziran 2014’de yayımlandı

Dünyamız – Yolda Bir İstasyon

Soru: Eğer kişiye Hz. İbrahim’in düşüncesini açıklarsam, düzelmesine yardımcı olur muyum?

Cevap: Üç bin beş yüz yıl once tüm insanlık Babil’de yaşıyordu. İnsanların bazıları yaşamış oldukları gibi yaşamaya devam etmelerinin mümkün olmadığını anladılar. Büyüyen kriz, onları neden ve hangi amaçla yaşadıklarını sorgulamaya zorladı.

Bütün hayatları mahvoldu ve tamamen şaşkına döndüler. O zamanların Babil’i üç milyon nüfusu ile büyük bir imparatorluktu. Bazıları, yaklaşık beş bin kişi, doğada bir çeşit işleyişin, maddenin gelişimine dair belirli bir formülün var olduğunu anladılar.

Maddenin içinde, kendisini iten ve gelişimin tüm seviyelerinden geçiren, sonuçta da bir sonraki varoluş seviyesine getiren gelişimsel bir güç bulunmaktadır.

Tüm dünyamız bir ara istasyondur. Buraya ulaştık, çalışmalarımızı yürütüyoruz ve devam ediyoruz. Babillilerin bazıları bunu keşfettiler ve anladılar ki, buradan insan varoluşunun başka bir seviyesine dönüşüm yapmak mümkün ve bu seviye ile doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri beraberce Adem (İnsan) seviyesini oluşturmaktadır.

Arzulardan bahsediyoruz. Sadece arzuları görürüz ve onların kapsamında hareket ederiz. Yaradılışın bütün derdi alma arzusudur, cansız, bitkisel, hayvansal ve hatta Adem’in özü de dahil olmak üzere. Onlar, maddenin kendisini içinde bulunduğumuz doğayı yöneten daha yüksek güçlerin çizgisine getirerek, madde ile çalışma yöntemlerini değiştirmeleri gerektiğini anladılar.

Biz doğrudan doğa tarafından kontrol ediliyor olabiliriz ve bundan kaçınabiliriz ve doğanın kaynağı gibi olmayı isteyebiliriz. Bütün farklılık budur.

Belirsiz bir kaynak yani Yaradan tarafından egoistçe hareket ettirilebilirim. Bu formda var oluyorsam, o zaman varoluşun cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerini hissederim ve Adem’in seviyesinden yoksun kalırım.

Adem seviyesi Yaradan’dan aldığım her şeyi sildiğimde ve O’nun gibi olduğumda gelir. Bu varoluşun tamamen farklı bir seviyesidir. Bu cansız, bitkisel ya da hayvansal değil, dördüncü seviyedir, Adem seviyesi.

En önemli ilke şudur ki; ben sürekli Yaradan tarafından etkinleştirilerek O’ndan alabilirim ve bu varoluşun ilk formudur. Ama varoluşun ikinci bir formu daha olabilir, egomu etkinleştiren Yaradan’ın komutlarına göre varolmak istemeyebilirim. Bu durumda O’nu Yaradan olarak adlandırmam, onun yerine “Firavun”, Yaradan’ın Ahoraym’ı (sırtı) olarak adlandırırım. Yaradan’a benzemek ve O’nun gibi olmak isterim. Bunun için O’nun kontrolünü keserim, O’nun etkinleştirmesine razı olmam. İnsanların zihinlerindeki gerçek devrim budur. Bazı Babilliler bu keşif ile ilgilendi ve bu yaklaşımı kabul etti. Gördüler ki, hayat onları buna doğru itiyordu. Yaradan yavaş yavaş onları zorlamıştı, onlara sorunlar, bir kriz ve kötü hisler göndermişti.

Bugün, bizler yine Babil’deki gibiyiz; hayat çok kötü. Ve sorun şu ki; bizler Yaradan’ı bilmeyen eski Babilliler gibiyiz. O zaman bile, sadece küçük bir grup doğanın bu eyleminin maksatlı olduğunu ve  kökeninin daha yüksek bir güçte olduğunu öğrendi. Bugün, bunu biz de anlamak için öğrenmeli ve tüm dünyaya öğretmeliyiz.

Yayım tarihi: 12 Nisan, 2014

Kongre Sonrasındaki Ayrılık Sözcükleri

Sizler buna layıksınız arkadaşlar. Sizler harika bir bağ oluşturdunuz ve sizler her şeyi edinebilirsiniz. Fakat bu hepinizden ciddiyeti gerektiriyor.

Bizler şimdi dağılıyoruz. Yani kişinin yeniden her günkü alışılagelmişe (rutin)  düşmemesi için, ciddi şekilde şu soruya yaklaşmalıdır : ”Kendi bölgemde, kendi grubumdaki öğrenme sürecini doğru şekilde organize edebilmek için ne yapabilirim? Ben diğerlerine nasıl yardımcı olabilirim?”

Bu temel olan şeydir. Kişi herkes ile bağı hangi seviyede devam ettireceği konusunda, kendisi için ciddi bir şekilde karar almalıdır; nitekim her şey yalnızca bağ vasıtasıyla edinilir. Bu nedenle, yeni daha fazla genişleyebilen ve daha iyi bağın organize edilmesi bizim için çok önemlidir. Dostları unutmayınız, birbiriniz ile bağ kurunuz, birbiriniz için her zaman endişe duyunuz. Bu çalışma ile metodumuz desteklenmiş olur.

Bunun yanı sıra, dağıtıma dahil olmaya başlamalıyız. Fakat bunu ”üstünkörü” değil de daha bilgece yapınız. Bunun için öğrenmek, danışmak, ciddi ve hoş makaleler yazmak ve sonra onları kontrol etmek gerekir. Bizler bir şeyi sansür olmadan, hatta blog sayfasında bile bir şeyi sansürsüz yayınlamıyoruz. Şöyle düşünebilirsiniz: sansür yapanlar ideoloji konusunda neyi benden daha iyi anlayabilir ki? Onlar daha fazla şeyi anlarlar!  Bunun nedeni onların dışsal dünya ile daha yakın olmalarından kaynaklanır; aslında ben bu konuya yakın değilim. Adımızı bulaştırmamız gerekmez; nitekim şayet bunu yaparsak, dağıtıma zarar vererek kendimize de zarar veririz. Aşırı derecede, fazlaca gayret göstermekten türeyen zarardan daha büyük bir zarar olamaz.

Her şey için belli, ortada ve açık bir yapı olmalıdır. Destek ve onay alacağınıza emin olmadan herhangi bir yere, dışarıya teklifleriniz ile çıkmak iyi bir fikir değildir. Bazen grubunuzdan veya grup içindeki daha yüksek karar organından yazılı bir onay talep etmeniz gerekebilir. Her şey çok ciddi şekilde olmalıdır. Ben artık sizin kişisel manevi yükselişiniz konusunda konuşmuyorum; bu koşullara uymazsanız, manevi ilerlemenizi geciktiriyorsunuz ve daha sonrasında ise, bunun neden bu şekilde gerçekleştiğine şaşabilirsiniz.

Siz yaşamdaki en ciddi olan, insanlara bağlı olan tek bir şeye dahil olmuşsunuzdur. Bütün diğer şeyler insanlara bağlı değildir. Yaradan yalnızca onlarla oyun oynar ve yaptıkları şey sanki bir şeye zarar veriyormuş gibi bir aldanmayı yaratır. Onlar bir şeye zarar vermiyorlar; onlar bir şey düzeltmiyorlar ve bir şey yapmıyorlar. Bu çok basittir; sanki dünyayı zarara sokuyormuş gibi bir hissiyat ile ego yöntemsel şekilde yükseltilir. Bu ta ki bundan hasta olup, bunaldığımız, sıkıldığımız zamana kadar devam eder. İşte o zaman insanlar egonun ıslahı konusuna geçmeye başlarlar.

Ve bizler bunu kendi yöntemimize göre çabucak yapmayı isteriz. Bu bizim tüm fonksiyonumuzdur. Bu nedenle, sizi güçlü bir şekilde dürtüyorum: sizler çok ciddi arkadaşlarsınız ve aniden bir çeşit talepler ile çocuklaşabilirsiniz. Önce her şeyi güzel ve iyi şekilde organize ediniz. Ondan sonra organize etmiş olduğunuz o yapı için talepte bulunacaksınız.

Ve genelde, her şey çok başarılı şekilde gelişti. Ben dev bir potansiyel görüyorum. Büyük tecrübelere sahip ciddi insanlar ve ne ile uğraştığını çok iyi bilen, yüksek  yetenekli, neye başladıklarını ve nasıl şekilde ilerleme sağlayacaklarını anlayabilen büyük bir potansiyeli görüyorum.

16.6.2013 tarihli  Krasnoyarsk  kongresinden, 6. Ders

Dağıtım ve Birlik

Soru: Kongrenin her üç gününde dedik ki, insanlığın yalnızca %99’una yapılan dağıtım grubu gerçek anlamda birleştirmeye yardımcı olacaktır. Dışarıda dağıtım yapmak için mi birleşiyoruz, yoksa birlik olmak için mi dağıtım yapıyoruz?

Cevap: Bu karşıt olarak oluşur. Şayet bizler dağıtım içine dahil olmaz isek, o zaman bağ kurmaya ve grup içinde içsel çalışma yapmaya devam edemeyiz; hepsi ortadan yok olur. Fakat diğerleri ile çalışmaya başlarsanız, bütün bunları tartışmaya başlarsınız, ”doğum yapınız” ve bütün bunları aranızda birleştiriniz. Onlara her şeyi kendiniz örnek olarak gösteriniz; nitekim aslında öğrenciler de eğitmeni oluştururlar.

Diğer yandan, onlara neyi öğretecekseniz, kendi içinizde de bu doğumu yapmanız gerekir. Bu nedenle, bireyin ve kitlelerin ilerleme sağlayabilmesi, birbirine karşılıklı olarak bağımlı olan karşıtlık içindeki olaylardır. Sizler onlar için, onlar da sizler için vardırlar.

16.6.2013 tarihli  Krasnoyarsk kongresinden, 5. Ders 

Bir Çoğu için Rol Model

Soru: İçimizde bu kadar darbe almış ve tamamen karanlık durumdaysak nasıl olur da bizler tek olarak birleşebiliriz? Herşeye rağmen, alma arzusu herşeyi yok ediyor. İçimizde sadece nefret varken, Yaradan’a nasıl bir talepte bulunabilir, nasıl bir dua edebiliriz? Bunun hakkında ne yapabiliriz? Evet, bir grupta olmam gerektiği konusunda hemfikirim ancak Fransa’da bu işler biraz karmaşık…

Yanıt: Hepimiz insan gelişiminde herşeyin daha sadece başlamakta olduğu bir safhadayız. Bizler herkesten önce yürümekte olan öncüleriz. Bu tabi ki çok zor. Etrafımızda bizim gibi düşünmekte olan kişiler bulabiliriz, birşekilde problemleri çözmemiz gerektiğini anlayan ancak bunu nasıl yapacağımız henüz bilmeyen. Bu biraz zaman alacaktır.   

Asıl soru şudur: Bizim gibi düşünmekte olan insanlarla gerçekten fiziksel olarak yakın olmaya ihtiyacımız var mı? Tüm dünyada bizimle çalışmakta olan ve birbirlerine paylaşımlar konusunda yardım etmekte olan birçok öğrencim var. Birlikte çalışmamız bizi birbirimize bağlar. Bu nedenle bir grup ve topluluk kurmamız gerekmekte.

Fransa’da bizim öğrencimiz olmayanlardan oluşan bir bölgede yaşıyor olabilirsin ama yine de bizimle bağlantıda olabilirsin. Diğer insanlar ile direk temas içinde olman gerekmiyor. Bu tabi ki önemli ancak bu olmadan da çalışmalarını yönetebilirsin.

Örnek olarak, İsviçre’de grup olmadan başarı ile gelişmiş olan bir arkadaşımız var. Mükemmel bir öğrenci! Ondan deneyimlerini sizinle paylaşmasını isteyebilirsiniz; o gerçekten birçoğu için rol model.

Almanya’daki Avrupa Kongresinden Ders 2 , 22 Mart 2013

Eğer Siz Dünya’ya Gelmezseniz, Dünya Size Gelecek

Baal HaSulam, “Bir hizmetçi, metresin varisidir“ der: Bizim Yukarısı olarak açıkladığımız, dışsallık olarak adlandırılan Yukarı Köklere  genellikle “hizmetçi” ve “köle” denir. Bu, yüzeysel bir gözleme dayalı olabileceğinden dolayı, kötülük etmeye niyetlenmediğini göstermeyi amaçlar. Bunun yerine, köle ve hizmetçinin efendisine hizmet etmesi gibi içselliğe hizmet ederler.

Bizler aramızda işbirliği ve karşılıklı sorumluluğu yönetebilecek durumda bulunmamıza karşın, dünyanın çatışmalarla, savaşlarla, nefretle ve sorunlarla dolu olduğu görünmektedir, en nihayetinde ise her şey tek bir şeye yönelmektedir: Bugünkü durum mevcut olsa bile aslında herkes diğerine hizmet etmektedir. Bunu kabul etmek çok zordur ve halen daha yol bu şekildedir. Aramızdaki ilişkiler hoşnutsuz ve korkunç olabilir ancak herkes diğerine hizmet ediyor.

Tabii ki böyle bir şeyi tamamlamayı kabul edemiyoruz; aksi durumda ise aynı olumsuzluğa daha hızlı, daha iyi ve daha rahat bir tutum içinde katlanabiliriz. Yüksek Bir İlahi Takdiri kabul etmek zorundayız: Ne olduğu mühim değil, her şey karşılıklı ıslahın amacı için meydana gelmekte..

Soru: Bugünlerde haberlerde İran liderlerinin İsrail’i vurmayı istediklerini duyuyoruz. Şimdi kendi kendime sormak zorundayım: “Bu iyi bir şey ve bize hizmet ediyor öyle mi?”

Cevap: Bize hizmet ettiğinden hiç şüpheniz olmasın, ancak ne olduğuyla doğru biçimde bağ kurarsak, gelişimimizin şimdiki sahasını daha memnun ve rahat şekilde kabul edebiliriz. Sorun bizde, kalbindeki noktası uyananlarda ve kendimizi dostça bir tutum yerine dışsal baskının bu formuna özel olarak getiriyoruz.

Kendimizi onları doğru olarak kabul etmek için hazırlamadığımızdan dolayı gelişim güçleri bu şekilde ifade edilir. Bunun için kendimiz dışında kimi suçlayabiliriz ki? Bu, kalp noktası uyananların ithamlarından geldiği yerdir..

Tüm bunlardan sonra ilk adımı atmak bizim ellerimizde, metoda ve neye ihtiyaçları olduğunu bilmediğimizden, bize tehditlerle yaklaşan sevgi sembolleri ve hediyeleri yerine  “Neden Islahla birlikte gelmiyorsunuz?” diye haykıran arzulara sahibiz.

Dünya, bütünün üzerinde dengededir ve bu Ein Sof (Sonsuzluk) dünyasıdır. Eğer bu dengeyi, değerinin ölçüsüne, yükselen suçların ölçüsüne göre dünyayı yargılamayarak, sorumluluğumuzdan kaçmayarak sağlayamazsak. Kabalist Kuk bunu hakkında şöyle yazar: “Eğer temiz bir şeyi solumak imkansızsa, Kefaretin Şofar’ı olan  düşman hemen gelir. Amalek gibi, Hitler veya diğerleri gibi ve kulaklarımızda bir felaket yer eder ve kefareti çağrıştırır. Amalek veya Hitler gibilerinin kefaretin çağrışımı olduğunu söylemektedir.

Daha da ileri giderek şöyle söylemektedir: “Milliyetçilik kalpteki noktası uyananların sorunlarının dalının bir parçasıdır.” Burada da kefareti görmekteyiz ancak bu Şofar’ı kutsayamazsınız.

“Kutsayamazsınız”; ama o yine de Şofar’dır.

Tüm husus, bizim Ein Sof dünyasında olduğumuzdur ve onun parçalarının bize “ak” mı yoksa “kara” mı görüneceğine karar verecek olanlar yine bizleriz. Yani aslında bunun hakkında ağlayıp sızlanacak bir durum yok. Ahmedinejad aslında bizi ıslaha çabucak gelebilmemiz için uyandırmaktadır. Ayrıca yaşadığımız global kriz de bizi buna itmektedir. Söz konusu kriz farklı yerlerde başlamışsa ve bize henüz ulaşmışsa, bu demek oluyor ki bizler gelişimimizin ve dünya uluslarına ıslahın metodunu sunma konusundaki yeterliliğimizin gerisinde kalmışızdır. .

En kötüsü ise probleme uygun olan tüm yollarla çözüm sunmak konusunda dünya uluslarına koşmak yerine sorunların çözümü olarak şuursuzca umut etmektir. Biz sunmamız gereken yöntem hakkında endişe etmiyoruz. Yapmamız gereken çok şey var ama olanların suçlusu olduğumuzu hissetmemek suretiyle sorumsuzca davranıyoruz fakat dertler artık yanıbaşımızda. Bu insanları endişeye sevk etmekle olmaz, aksi halde en kötüsünü yapmış oluruz.

Gelecek, Ağdadır

Bugün, dağıtımımızın ana hedefi, internettir. Yuvarlak masalar ve benzer durumlar organize ediyoruz, bir gazete basıyoruz, insanlar için kurslar düzenliyoruz ve böylece olabileceği kadar genişlikte istikrarlı, yekpare bir iletişim ağı kuruyoruz. Bizler sanal alanın dışındaki tüm dünyayı kucaklayamıyoruz; bütün geleceğimiz internet ağında.

Haydi şimdi online dağıtım için bütünleşelim. Basitçe, başka bir seçeneğimiz yok. Her şey bununla gelmekte. Haydi hep beraber internet ağı üzerinden bütün insanlara, bütün dünyaya ulaşmak için bir yol bulmaya çalışalım.

Sadece Yukarıya Doğru Çaba Göstermeliyiz

İhsan etmeye doğru daha güçlü olarak çekilirken, kendimiz için olan alma kablarımız genişler. Eğer alma kablarımız büyürse aniden düşer ve kendimizi karanlığın içinde buluruz ve bu arzuları düzeltmemiz gerekir. Ve işte bu yüzden tekrar ihsan etme kablarına ihtiyacımız vardır.

Böylece eğer bizler ihsan etmenin içine doğru bağlanmayı özlemlersek, bu bir salıncakta sürekli aşağı yukarı doğru salınmak için yeterlidir: Bir alma kabında ve bir ihsan etme kabında. Her seferinde ihsan etme ve alma kablarının her ikisinin de genişlemesi sonucu ilerlersin.

Ancak sen sadece kendi alma kablarını ve sürekli bu kabların içini kontrol ederek, bunların suistimalini düşünürsen, bu durum seni hiçbir yere götürmez. Bunların daha büyük boşluklarını sadece keşfedersin; daha başka bir şey bulamazsın.

Kırılmanın gerçekleşmesinin sebebi, ıslah için hiçbir umut olmaksızın egoistik alma arzularımıza düşmemiz değildi. Öyle ki sonuç olarak bu alma arzularının içerisine ihsan etmenin kıvılcımları girdi. Şükür bu kıvılcımlara, alma arzuları ihsan etme arzularına bağlanabilir ve kendi huzurunu rahatsız eder. Böylece onlar kendi egolarının içerisine ihsan etme arzularını, yani Galgalta ve Eynaim’i yerleştirirler.

Bu şekilde alma arzusu yani AHAP, aynı zamanda ıslah olmak için bir şans yakalar. Bunun sonucunda, Kabala Bilgeliği’nin esaslı dağıtımının ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz.

30.08.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Şamati 45