“Mutluluk İçsel Mi Yoksa Dışsal Mıdır?” (Quora)

Hissettiğimiz her şey içseldir. Başka hiç kimse, bir bireyin hissettiğini hissetmez ve eğer biri bir şey hisseder ve bunu bir başkasına anlatırsa, diğer kişi bunu duygularının bir parçası olarak kendisiyle yeterince ilişkilendiremez, o zaman neden bahsettiğini bilemez.

Kişinin içinde olmayan, dolayısıyla da yoktur. Bu nedenle, mutluluk içseldir ve gerçekten arzuladığımız bir şey gerçekleştiğinde ortaya çıkar.

Böyle bir duygu “mutluluk” olarak adlandırılabilir. Ancak, acı çektiğimiz şeylerle bizi mutlu eden şeyler arasında bir dizi seviye vardır. Bir çocuğun annesini özlemesi gibi, en büyük mutluluğun doğayla dengeye yaklaştığımızı hissettiğimizde görünür olduğu anlaşılıyor. İşte bu, mutlu olduğumuzu hissettiğimiz andır.

Mutluluk, her zaman gerçekleştirmek istediğimiz, ancak umudumuzu çoktan yitirdiğimiz bir doyum için duyduğumuz güçlü bir arzudur. Ardından, doğanın olumlu gücü – “Yaradan” olarak adlandırılan ihsan etme, sevgi ve bağ gücü – ortaya çıkar. “Neredeydin? Seni arıyordum!” der. Ve kişi şunu söylemek ister: “Seni arayan benim! Ben değil – ama Sen, neredeydin?” Böylece hiçbir tereddüt veya söz olmadan, basit bir şekilde bir araya gelirler.

Bu mutluluktur. Ancak bu, kendi alanlarını ve bireysel duyumlarını korurken iki bedenin birbirine yapıştığı dünyamızda meydana gelen türden bir kaynaşma değildir. Burada bedenlerimiz yoktur, karşılıklı bir nüfuz etme hissi vardır. Sonuç olarak, belirli bir varlık durumu ortaya çıkar.

Benlik duygumuz açısından, onun erimesini isteriz. Buna kesinlikle ihtiyaç duymayız. Ancak, benlik duygusu kaybolursa, o zaman öteki duygusu da kaybolur. Bu yüzden benliğin var olması gerekecek şekilde tasarlanmıştır.

Kabala dilinde şöyle anlatılır: Aviut yani egonun “kalınlığı” kaybolmaz. Dahası, ego artmaya devam ettikçe, onu ihsan etme niteliğiyle uyumlu hale getirme yeteneğini kazanabiliriz. Sonuç olarak ego, nefret büyür ve sevgi de artar. Lineer dünyamızda, bunun nasıl çalıştığını anlamıyoruz. Manevi alanda ise işler böyle yürür. Ve bu nefret ve sevgi, sonsuzluğu hissettiğimiz bir sonsuzluk durumuna yükselir. O zaman böyle bir mutluluğun sınırı yoktur, ama hissedilmesi gerekir, aksi takdirde anlamsızdır. Ancak böyle bir duyuma ulaşmadan önce önümüzde çok uzun bir yol var.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed

Önceki yazı: