Monthly Archives: Nisan 2013

Aile Evine Geriye Dönme Sevinci

Üç seviye vardır: yaratılanın yaratılıştan sonraki ilk seviyesi, bu ıslahın süreci ve ıslahın son seviyesi. Bu seviyeler yalnızca manevi dünyaya erişen kişiye göre vardır; fakat bizler aslında Eyn Sof‘un (sonsuzluk) Malhut‘unda, yalnızca Yaradan’ı edinen yaratılanın arzusunda varız.

Yaratılan derece derece değişip, Yaradan ile form eşitliğine eriştiğinde edinim başarılı olur. Form eşitliği seviyesine göre, kişi Yaradan’ı  her seferinde daha da derinden, O’na bütün nitelikleri ve hareketleriyle eşit olduğunda edinir. Bu şekilde O’nun yarattıklarına iyi şeyler yapmak üzere kişi Yaratılış düşüncesini tamamlar.

Böylece, alma arzusu öyle bir derecede gelişir ki, anlamaya başlar ve varlığını hissetmeye sorarak başlar: ”Kim beni yarattı ve ne sebeple varım?” Kişinin bütün düşünceleri ve hareketleri yalnızca form eşitliği edinimini amaçlamalıdır ve ona doğum veren BİRİ  ifşa edilerek  O’na odaklanılmalıdır. Nitekim bizler yaratılışın gayesini tamamlamaya erişiriz.

Temel olan şey, üzerimde işlevini gören Yaradan’ın hareketlerini nasıl kabul edeceğimi devamlı düşünmektir. Benim her şeyi O’ndan başkası yok‘tan geliyormuş gibi kabul etmem gerekir ve O’ndan başka bir şey yoktur ve her şeyin Yaradan’ın elinde olduğunu anlamak ve   ”eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir,” şeklinde karar vermek ki, her şeyi yapan bir kök ile bir anlaşmaya varmaya ve bir olmaya ulaşalım.

Böyle bir davranışın belirtisi sevinçtir. Bunun tamamlanışı, bütün yaratılmış olanı ortak bir köke getirme arzusu içinde yalnızca bağ ile olur.

 Sabah dersine hazırlıktan, 14.4.2013

Eğitim ile Tedavi

Soru: Bizim bugünkü görevimiz, kişiye kendisini daha iyi hissetmesi için nasıl yardım edebileceğimizi düşünmektir. Bunu nasıl başarabiliriz?

Yanıt: İnsanlar eğitim vasıtasıyla tedavi edilmelidirler. Beyinleri etkilenmiş durumdalar,  algılama sistemleri, analiz sistemleri, sonuca varmaları, gerçeği kavrama sistemleri. Tüm bunlar “egoizm” olarak adlandırılan, onları içten yemekte olan berbat bir tümör tarafından etkilenmektedir.

Herşeyden önce, bunun daha önce içimizde gözlemlemediğimiz, gözlemlemiş olsak bile, bu kadar öldürücü bir dereceye sahip olduğunu göremediğimiz, ne kadar kötü bir çeşit büyüme olduğunu tespit etmeliyiz.

Problemin derinliğini ve genişliğini anlamamız gerekmekte. Herşeyden sonra, bu sadece bir ülkenin belli bir problem değil: Doktorlar kötü, hastalar kötü ya da sağlık hizmetleri zayıf. Bu tüm dünyanın aynı prensibini takip eden, genel sağlık sistemine ait bir problem.

Aynı konu ekonomi, ticaret ve endüstri içinde de var. Örnek olarak, süpermarketlerde bizlere kolay bozulan ürünler satılmakta, çünkü bizlerin mümkün olduğu kadar sık alışveriş etmemiz üreticilerin avantajına ve bizlerin sisteme bağlı kalmamızı istiyorlar. Belli bazı ürünleri kullanmak üzere eğitildik. Aynı konu iş hayatında, tatilde de süregelmektedir. Herşey kontrol altında tutuluyor.

 “Geleceğin İlacı” , 7 Nisan 2013,Kab TV

Kuvvet Veren İhsan

Soru: Kişiyi hangi kuvvet Bina, Hafets Hesed seviyesinden çıkmaya iter?

Cevap: Bizler Bina (Üçüncü Sefira) veya Hafets Hesed (merhamet içinde olmak; hiç bir şeye ihtiyacım yok anlamında) seyiyesinden çıkmayız ama buna daha fazla ekleriz. Maneviyatta bizler seviye kaybetmeyiz fakat her zaman merdivende daha fazla yükseliriz. Ben eğer Hafets Hesed seviyesinde kalırsam, ”ihsan etmek için ihsan etmek”, Ben kendime ”almak için” niyetine doğru düşerim. ”İhsan etmek için ihsan” üzerinde en asgari seviyede olmam gereken yerdir.

Ben ”Hafets Hesed” seviyelerinden yüksek seviyeleri, üzerinde artan büyük kalınlık (Aviut-bayağılık) ile sonsuz seviye arzusunda, ihsan etmek için ihsan seviyesini inşa ederim. Ben bu Hafets Hesed seviyesinde ek ihsanı üzerimde kıyafetlendirmeye başlarım; hiç bir şeye ihtiyacımın olmadığı bu seviyede ve ben ormanda yaşamaktan, hiç bir şeyden endişe duymadan, bluzum olmadan da yaşamaktan memnunumdur.

Hafets Hesed seviyesinde herhangi bir şekilde ihsan etmem. Buna ”ihsan etmek için ihsan etmek” denir, fakat ihsan edeceğim hiç bir şey yoktur. Bu sanki bu şekilde ihsan ediyormuşum gibi, egomdan vazgeçerek ki, bu beni ihsan eden yapar. Bu annenin çocuğuna ”bana bir iyilik yap, çok gürültü yapmayı bitir” demesine benzer. O faydalı bir şey üretmez, başkalarına herhangi bir şey vermez; o sadece sakinleşir. Bu annesine bir lütufta bulunuyor anlamına gelir.

Bu Hafets Hesed seviyesidir ve demektir ki, ben bencilliğimle oynamayı bırakırım; Ben bunu istemem, ben tamamıyla çıplak kalmayı ve tamamen kendimi anneme adamak, onun söylediği herşeyi dinlemeyi isterim. Benden beklediği gibi iyi bir şey yapmam henüz, fakat benden talep ettiği gibi kötü şeyler yapmayı zaten bırakmışımdır. Buna ”ihsan etmek için ihsan etmek” denilir.

Bütününde ona ”kuvvet veren” bir haz dışında bir şey vermem. Ben gürültü yapmayı bitirmiş, bir şeyleri kırmayı, bağırmayı ve yaramaz olmayı durdurmuşumdur ve işte bu kadardır. Bu demektir ki, ben Hafets Hesed seviyesine ulaşmışımdır; öyle ki bu seviye ancak arzunun asgari kalınlığının tepesindeki  Eyn Sof’a (sonsuzluk) kadar mümkündür.

Fakat bunun üzerinde ben ihsan etmek için almaya, annenin istediği şeyi yaparak zaten başlarım: ona ev işinde yardım ederek. Bu zaten ihsan etmek için ihsan etmenin üzerindedir; bu gerçek ihsandır.

8.4.2013 tarihli Kabala dersinin 3. bölümünden, On Sefirot Çalışması (TES)

Doğanın Bütünselliği İle Birlikte Ahenk İçinde Olan İnsan

Soru:  Bütünsellik çalıştayları esnasında insanlar, özellikle aydınlatıcı ve analiz eden süreçlere alışık olanlar, yeni hissiyatlar ediniyorlar. Onlar bunun nereden geldiğine dair, bu olayın ne olduğuna dair vs. sormaya başlarlar. Bu hissettiklerini onlara nasıl anlatabiliriz ?

Cevap:  Bunlar bir ortak, gerçekten var olan bütünsel doğanın hissiyatlarıdır. Bizler bunun içinde varız fakat şu anda yalnızca kendi kendini yiyen kanserli bölümüz. Bizler egomuzun üzerine yükseldikçe, bütünselliği, birleşmeyi ve karşılıklı bağımlılığı hissetmeye başlarız. Bunun ne kadar verimli ve iyi olduğunu hisseder ve bunun ne kadar sağlığı, duygularımızı ve ailedeki, işyerindeki ve her yerdeki karşılıklı ilişkilerimizi etkilediğini görürüz.

Bizler, insanlar, doğadaki eşsiz yaratılmış haline geldik. Buna karşı, doğanın geri kalanı-durağan (cansız), bitkisel ve hayvansal olanlar-bütünselleşmiş bir plan ile bağıntılıdır ve doğal, içgüdüsel, istemeyerek şekilde katılım sağlarlar; bizlere özgür seçim verilmiştir.

Bizler diğerleri gibi olamayız. Bizler bir ego ile gelişiriz, bunu dönüştürmek, üzerine yükselmek  için ve bağımsızca onun ile işbirliği yaparak, hatta onu kontrol etmek için bile bütünsel anlayış ve hissiyata giriş yaparız.

Aynı zamanda, bizler doğamız sebebiyle bir zıtlaşmaya girmeyiz. Bir yandan, bizler insanın doğanın yarattığı taç olduğunu söyleriz ve bu nedenle bizler itaat etmeliyizdir. Diğer yandan ise, insan kendi doğasının üzerine yükselebilir. Kişi doğanın sahibi olabilir ve kendisini doğanın hükümdarı olarak hissedebilir.

Bu demektir ki, insanlığın yüzleştiği ve cevaplaması gereken tüm sorular, bizlerin tüm doğa ile dengede iken bulunan bütünsel bağ seviyesine yükseldiğimiz için gelmiştir. İçimizde hissetmeye başladığımız bu dengeyi, bizler huzur, gevşeme, bilincin ve hissiyatın genişlemesi  olarak algılamaya başlarız.

2.4.2013 tarihli Bütünsel Eğitim sohbetinden

“Kişi Her Zaman Evinin Kirişlerini Satmalıdır”

“Kişi Her Zaman Evinin Kirişlerini Satmalıdır ve Ayakkabılarını Ayağına Giymelidir” (Şabat, 129).

Soru: Manevi anlamda “evinin kirişlerini satmak” ne anlama gelmektedir?

Yanıt: “Evinin Kirişleri” arkadaşlarım ile birleşmek yerine, beni kendim için endişe duymama zorlayan tüm düşünceler, arzular ve hayata olan tüm bakış açımdır. Tek bir genel resim, tek bir sistem inşa edebilmem için, benim için çok değerli olan “ev”imi satmam gereklidir.

Fakat bu da yeterli değildir. Ayağa giymem için ayakkabılar da satın almalıyım; bu, beni oyunda tutacak savunma kuvvetlerine ihtiyacım olduğu  anlamına gelmektedir. “Evinin kirişlerini satmak” anlamına gelen, sadece düşüncelerimi sıfırlamam ve grubun önünde kafamı eğmem yeterli değildir. Aynı zamanda, içimde doğan tüm düşüncelerin üstünde, arkadaşlarıma bağlı kalmamı sağlayacak güçleri de almam gereklidir

Bu, kendimi sıfırlamamın yeterli olmadığı, aynı zamanda beni gruba bağlayacak ilave bir güce ihtiyacım olduğu anlamındadır. Bu, “anlaşma” ya da “ayağındaki ayakkabılar (raglan)” olarak adlandırılır, bu sayede egomun yararı için “casusluk yapma”mış (meragel, İbranice’de ayak için aynı köke sahiptir) olurum.

 Günlük Kabala Dersi 7 / 4 / 13, 1. Kısım, Rabaş’ın Yazıları

Nefretin Şeffaflığı İçindeki Egonun Kötü Meyili

Bizler sevgiyi kişinin içinde uyanan nefrete göre, kötülük kaynağı olarak inceleriz: Kötü hissinin yanı sıra, böyle  bir ızdırabın kaynağını sevip sevemeyeceğini. Bu şekilde, sanki bu onun doğası böyle değilmiş gibi, kişinin kendisini ızdırabı hissettiği yerden itibaren kötülükten izole etmesi gerekir.

Bu çok hassas bir noktadır. Sıradan bencilce olan doğamda, ben bana ızdıraplar getiren kimseden nefret ederim; kötülüğün kaynağı. Bu aynı, başını masaya vurup canını yakmış bir çocuğa, çoğunlukla masaya geri vurmasını söyleyerek onu teskin ettiğimizde olduğu gibidir. Bu doğal ve içgüdüsel hayvansal bir tepkidir.

Fakat manevi çalışma insanın ıslahı için olup, bütün ıslahın ancak  birinin benim kötü hissetmemi sağladığını hissederek, bana gelmiş olanın yalnızca sevgi ve iyilik olduğunu fark etmem ile mümkün olur. Yani tüm acı vermiş durumlar ile ilgili işaretler beni bu kötü hissiyatın kaynağına odaklandırmamalıdır; ama beni içimdeki kötülüğün kaynağına, kötülüğü hissettiğim noktaya, kötü meyilime odaklandırmalıdır. İşte  oradadır; ızdırapları, kötü ilişkileri hissettiğim yerdedir ve kendimi bundan ayırmalıyım, üzerine Masah’ı (perde) koymalıyım, bir kısıtlama ki, böylece kötülüğü zıt bir biçime dönüştürebilsin.

Bu masanın üzerinde önümde duran beş çeşit yemeğe benzer ve her yemeğin tadı çok berbat, kokusu kötü ve görünüşü bayattır. Yemeğin fazla tuzlu veya fazla baharatlı olması değildir konu. Fakat aslında zehirleyici olduğudur. Ben ise diğer yandan, algılama kaplarımı düzeltmeliyimdir ki, böylece bana başta mümkünmüş gibi gözükmeyen bu yemeği sevebileyim. Aynı şekilde bizler sevgiye kaplarımızın ıslahının üzerinde, nefreti hissettiğimizde ulaşırız.

Kabala sabah dersine hazırlık, 3.4.2013

Avrupa ve İklim Değişikliği

New Scientist’taki Haberlerden: “Kasırgalar genellikle Atlantik’in tropik batı kısmında oluşmakta ve kuzeybatıya doğru Amerika’ya yönelmektedirler. Sonraysa yükseklerde yer alan hızlı rüzgarlar ile Avrupa’ya taşınmaktadırlar.

“Gelecek olan kasırgaları simule etmek için,  Hollanda Meteoroloji Enstitüsü’nden Reindert Haarsma ve meslektaşları, sera gazı emisyonlarının küçük bir artış göstereceklerini varsayarak detaylı bir iklim modelini  2094 ile 2098 yılları aralığı için çalıştırdılar.

“Gelecek kasırgaların, tropikal Atlantik’in  yeteri kadar ısınması ile birlikte, kasırgalara yeterli  ısı ve nem sağlaması ile onları güçlendirerek, daha doğusunda oluştuğunu buldular. Sonuç olarak, kasırgaların birçoğu Amerika’yı değil yerine Doğu Avrupa’yı vurdular. Kasırgalar, tropik alanı terkedince zayıfladılar ancak soğuk ve rüzgarlı bölgelere girince tekrar güçlendiler ve Sandy gibi, kış fırtınaları ile kasırgalar arasında melez kasırgalar haline geldiler.”

Yorumum: Feci klima değişiklikleri bu yüzyılın sonunda değil, yakın gelecek yıllarda ortaya çıkabilirler. Doğa ile olan dengeyi bozmak büyük kayıplara yol açacak. Burada problem çevrede değil, doğanın, duran, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerinin hepsinden dolayı insanoğlundadır. Sadece insanoğlu, sosyal davranışları ile teknolojinin etkisinden daha çok, sistemin dengesini etkilemeye muktedirdir. Daha iyisi ya da daha kötüsü için.

Avrupa, Kriz, Amerika

Soru: Avrupa’daki birliğin gücü bize yaklaşmakta olan Amerika’daki kongrede bir sonraki seviyemize ulaşmada nasıl yardım edecek?

Yanıt : Avrupa ve Amerika’nın birbirlerine karşı kuvvetli bir etkileri var. Ama gerçek olan şu ki Amerika’daki krizin etkileri daha az hissedildi. Amerika’da bunu geçiştirmenin olasılığı var. Amerika’da sadece bir hükümet var, tek bir güç, hiçbir konuda kimse ile pazarlık yapmaya gerek yok. Yapmak istedikleri herşeyi yapabilirler, bu kadar basit. Yüz milyar dolar daha basmaya karar verdiler ve yaptılar. Matbaa çalışıyor.

Avrupa’da bu çok daha zor, çünkü tüm ülkeler arasında bir koordinasyon gerektiriyor. Bu nedenle kriz çok daha fazla hissediliyor. Avrupa birleşmiş olsaydı, o zaman krizi çok kolay ele alabileceklerdi. İlk olarak, kriz çok çabuk yatıştırılabilirdi çünkü Avrupa Birliği vatandaşları egolarının üzerlerinde birleşeceklerdi. Genel olarak, Avrupa günümüzün Babil’idir.

Buna ilave olarak, tek bir çözümü benimsemeye başlayıp, Amerikalıların yaptıklarının aynısını yapabilirlerdi. Bütün kriz sadece Avrupa bölünmüş olduğundan yayıldı. Avrupa’nın bir parçası Brüksel’den, Avrupa’nın diğer parçasına kararlarını zorla uygulatmaya çalışıyor. Ve öteki taraf bunu istemiyor, Güney Kıbrıs’ta , parlamento diğerlerinin kararlarını kabul etmeyi reddetti.

Bu ne biçim bir birlik? Ya birleşmek, ya da parçalanmak zorundalar.

Amerika’da, koşullar, karar vermiş oldukları “Bizim krizimiz yok.” bakış açısıyla daha iyi durumda. Sanki hiç birşey olmamış gibi yaşıyorlar ve bunu belirlemiş durumdalar. Ama tabi ki daha sonra herşey çökecek.

 Avrupa Kongre’sinden, Almanya, 6. Ders, 24/03/13 

Maneviyatı Fiziksellik ile Karıştırmayınız!

Soru: Grup içerisinde erkek ve kadın arasındaki en iyi bağ şekli nedir?

Yanıt: En iyi bağ, diğer arzularımız için değil, sadece Yaradan için arzularımızı birleştirmeye olan ortak özlemimizdir.  Birlikteyken en iyi olan, bedenlerimize dikkat etmemektir. Erkek ya da kadın, kiminle iletişimde olduğum önemli değil ancak eğer bu beni rahatsız ediyorsa bunu beni rahatsız etmeyecek hale getirmem gereklidir. Aslında, manevi dünyada, erkek ve dişi arzular hepimizin içinde mevcutturlar.

Bir alma arzusu vardır, AHP ve ihsan etme arzusu, GE. Bu, manevi dünyalarda olayların, fiziksel dünyamızda fiziksel bedenlerimizdeki gibi meydana gelmediği anlamındadır. Orada, sadece arzular birleşirler. Yaradan için olan arzular ve başka hiçbir arzu değil. Tüm diğer arzular egoistiktirler ve bu yüzden maneviyatta mevcut değillerdir.

Bir kişi öğle yemeğinde iki öğün birden yemek isterse, bu manevi gelişim yolunun önünde bir engel olmadığından bunu yerine getirebilir. Eğer belli bir kızı beğeniyorsa bu da onun manevi gelişimini engellemez. Asıl önemli olan, O’nun ana arzusunun neye odaklanmış olduğudur. Eğer arzuları Yaradan’a doğru odaklanmışsa diğer herşey bunun parçası haline gelir.

Grup içerisinde erkek ve kadın arasındaki ilişki öyle organize edilmeli ve düzenlenmelidir ki, hiç bir şekilde birbirlerinin manevi gelişimlerini rahatsız etmemelidirler.

Soru: Diyelim ki bay bir arkadaşımı kucaklıyorum fakat kendimi bunu doğru bir şekilde bir bayana yaparken hayal edemiyorum.

Yanıt: Bayanlar ile olan ilişkiniz onların manevi gelişimlerine zarar vermeyecek şekilde kurulmaldır. Bu sayede, manevi olan ve fiziksel olan birbirine karışmayacaktır. Manevi olan manevidir ve fiziksel olan fizikseldir.

Avrupa Kongresi, Almanya, 23 Mart 2013, Ders 5

Gerçekler ve Değerlerin Ahengi

Soru: Zohar kitabı veya On Sefirot Çalışması kitabından öğrendiğimiz niyetler arasındaki fark nedir?

Cevap: Aslında pek fark yoktur. İki kitap da Atsilut (O’nun yeri anlamında, Oluşumun, gelişimin kaynağı, başlangıç yeri)  dünyasının GAR  (ilk üç sefirot) seviyesinden yazılmıştır. Bu iki ifade tarzı birbirini tamamlar ve bu şekilde bize yardımcı olur.

Bizler yalnızca Midraş (ibranice kutsal metin tefsiri) dilindeki kitapları okursak eğer, o zaman bizim için onlara ne nitelik vereceğimiz belli değildir. Bir kişi, izole edilmiş ayrıntılar içerisinde kalarak onların içindeki anlamı araştırır, diğeri ise bununla bir paralellik kurar vs.

Bu nedenle, inşa etmek için, doğru yaklaşım ile bizi dengelemek ve Zohar kitabını, Tora ile yapılmış olana döndürmemek için, herkesin beğendiğini bulduğu: psikoloji, sosyoloji, tarih, hukuk vs., Baal HaSulam eğitimimize, öğretimimize bir çeşit karşılıklı manevi faaliyetler,  ”fizik” veya ”mekanik”  biçimde sokmuştur. Şükür ki, bunun sayesinde  onun ne bahsettiğini biliyoruz.  Kitapları,  bir manevi sistemi yöntemsel kavramlar ile anlatır ve ben henüz hissiyat açısından o noktada olmasam da, temelde hakikatı şimdiden tahmin ederim: on Sefirot, aralarındaki ilişki, üzerlerinde bulunan Üst Işık’ a istinaden hareketleri, nasıl bununla kendilerini tanımladıkları ve bununla içlerinin nasıl dolduğunu.

Bu şekilde, kaçmadan doğru yöne bağlı kalırım; bundan sonra, yazarın niçin böyle yazdığını, bu tarz hisleri taşıdığını, dünyamızdaki gibi kelimeler kullandığını aydınlatmaya başlarım. Baal HaSulam benimle üst sistem ile iletişime geçer, alçak sistemde bulunan  şeylerin doğasına göre herşeyin belirlendiği yerde, ben, cansız (durağan), bitkisel, hayvansal ve aralarındaki karşılıklı bağın her şekildeki çeşitlilik ve zenginliğinin olduğu insan seviyelerini görürüm. Benim hislerim, içinde bulunduğum dünyadan çıkar, fakat  aynı zamanda Baal HaSulam bana üst dünyayı anlatır:  ”Nasıl inşa olmuş olduğunu gör.” Ve bu şekilde yapmayı seçmeden, bir çeşit teşvik (dürtü) almaya başlarım, görünüşte ayrı olan detayları birleştirmeye başlarım ve  böylece ilerleme sağlarım.

Orada saklı olan, bilmediğimiz çok şey var. Bizler birazcık daha hassas olmaya başladığımız zaman, şuur altından bile, daha yüce bir hissi, bizi geliştiren bir aydınlanmayı  alırız…

29.3.2013 tarihli Kabala dersinin 2. bölümünden, Zohar