Daily Archives: Kasım 25, 2012

Kase Dolana Kadar

Soru: Zohar Kitabı’ndan aldığım düzeltme nasıl ölçülebilir? İki yıldır halen Zohar Kitabı’nı okuyoruz ancak bazı hazlara ve arzulara çekildiğimi görüyorum.

Yanıt: O, çabanın gerekli ölçüsüyle dolu olana kadar, Zohar Kitabı, her an aynı şekilde görünecektir; adeta Kral’ın Sarayı’na girmişsin ve oradan bir şeyler alıp çıksan bile çıkarken her şeyi yere dökmüşsün ve hiçbir şey kalmamış.

Zohar Kitabı, büyük ızdırabı biriktirene dek, ızdıraptan başka hiçbir şey yoktur; ve böylelikle gitgide artan şekilde büyük bir duaya yükselirsin. MAN. Doğru yoğunlukta doğru talebe ulaşana dek, ve işte o zaman her şey açığa çıkar. İki yıl boyunca biriktirdiğin her şeyi alırsın ve tüm küçük çıkışlarının içinde bir defada daha fazlasını bulursun.

(18 Kasım 2012, Günlük Kabala Dersi, 2’inci Bölümden, Zohar)

Bilincin Bir Tıklaması İçin Dünya Savaşı

Soru: Yolumun tüm safhaları önceden belirlenmişse yaşamımın mutlak bir sonucunu özgür irademle değiştirebilir miyim? Yaşamım Kabala Bilgeliği ile veya bu bilgelik olmaksızın nasıl farklı olacaktır?

Cevap : Bu çok devasa bir farktır.

Farz edin ki okula gitmek istemiyorum ve ayrıca ailem tarafından da dövülüyorum. Aynı şey de burada: Bacağımı kırdım, ülkem savaş halinde, doğal afetler var; anne babaya ait tutumlar daha gerçekçi olarak hissedilir. Bu problemler vasıtasıyla yapmam istenenleri yapacağım. Ve dahası; bazen okuldaki cezadan kaçmayı başarsam bile bundan daha fazla indirim şansım yok; kaçacak hiçbir yer yok.

Ben Maneviyat’ın yoluyla, ızdırabın yolu arasındayım ve buradaki seçimim hayatımı değiştirir. Bunu ızdırabın değişik çeşitleri olarak hissetmemize karşın, bu gerçekten de hayat veya ölüm meselesidir. Piyangodan bir milyon dolar kazanmak isteyen ama sadece yüz bin dolar kazanan bir kişinin durumuyla 15 yıldır yatalak olan birinin durumu aynıdır; her iki durumda da hissedilen ızdıraptır.

Soru: Ama hala daha bir bacak kırmak zorunda mıyım?

Cevap : Eğer bu yaratılışın amacına doğru davranışını değiştirecek tek unsursa: O zaman evet. Ancak sen “zamanı hızlandırma” yolunu takip edebilir ve tutumunu değiştirebilirsin ve işte o zaman ızdırapları hayvansal seviyeden konuşan (insan) seviyesine doğru aşacağından dolayı bacağını kırmak zorunda kalmayacaksın.

Işık ve kaplar, biri tek diğerine ters olmak zorundadır. Hayvansal seviyede, bu durum şöyle ifade edilir; hadi şöyle diyelim: Bacağını kırmak, birinin maaşından mahrum kalması, veya bir yangın, ciddi bir hastalık, vs.. Ancak eğer konuşan seviyeye doğru acıların üzerine yükselirsen bunu deneyimlersen ve şu anda ihsan edememekten dolayı üzgün hissedersen, işte bu senin problemindir ve senin nereden ızdırap çektiğindir. Düzelten Işık, sana bu hissi verir ve o zaman artık dünyevi felaketlere ihtiyacın kalmaz.

Ayrıca daha birçok dünyevi sorun manevi olandan daha fazla istenir. Örneğin binlerce yıl yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak, sevginin sızılarının bir anını deneyimlemek gibidir. “Yaradan’ı neden sevmiyorum?” İşte bu, seviyeler arasındaki farklılıktır ve evde ışıklar söndüğünde küçük bir çocukla bir yetişkinin durumunu kıyaslamak gibidir. Bu kıyaslanamaz bile.

Krizin nasıl yayıldığına bir bakın: Hiç kimse korunmuyor ve güvende değil. Hislerinin arasından sadece küçük bir çomak koymak için, dünya insanı yoldan çıkarmak anlamına gelen korkunç ızdıraplar tarafından tehdit ediliyor. O zaman bir Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra insan doğanın etkisi altında olduğunu keşfedecektir. O zaman da bu savaş, bir başka küçük çomak anlamına gelecek Dördüncü Dünya Savaşı’yla yer değiştirecektir: “Ahh, doğayla dengelenmem gerekiyormuş.” Diğerlerinin üzerinde Beşinci Dünya savaşı, insana ihsan etmenin gerekliliğini gösterecektir ve bu böyle gider.

Işık’ın sadece birkaç ay içinde açabileceği elektrik düğmesini, korkunç felaketler yıllar sürecek ızdıraplarla açabilecek. Doğru çalışmadan geçerek, kişi başka bir seçeneğinin olmadığını bir ay içinde anlayabilir. Bu sebeple mesajımızı olabilecek en hızlı şekilde tüm dünyaya aktarmak zorundayız.

(15 Kasım 2012, Günlük Kabala Dersi 4. Bölüm, Kabala Bilgeliği’nin Özü)

Nasıl İstemeliyim ki İsteğim Gerçekleşsin?

Soru: Dua ne demektir?

Cevap : Duadan, kalpte çalışmak diye bahsedilir. Peki duaya neden çalışmak denir? Ne istediğimi bilmiyor muyum? Hayır, kendimi doğru şekilde dengelemek için ne istediğimi ve istemenin ne olduğunu bilmiyorum ki işte tüm çalışma alanımız da tam burasıdır.

Pekala bu bir eksiklikse, bu konuda ne yapabilirim? Bir bebek sebebini bilmeden ağlar; zira sadece kötü hissetmektedir. Farklı Reşimotları (anımsamaları) açığa çıkaran bir kişi, ihsan etmeyi ve almayı deneyimlemektedir ve artık kendisini neyin iyi ya da neyin kötü hissettirdiğini bilmektedir. Böylece özel bir eksikliğe işaret etmektedir. Bu sadece bir eksiklik değildir; bir şekil içermez fakat aynı zamanda değişik tasvirlerin ve sezgilerin yer aldığı bir eksiklik halidir.

O halde ne yapmamız gerekiyor? Sadece bir bebek gibi yakarmak yetmez fakat aynı zamanda istediğinin tam olarak ne olduğunu öğrenmen gerekiyor. Farz edelim ki hiç sevmediğim bir dostumu sevmek istiyorum. İlk önce bunun için bir eksiklik hissetmek zorundayım. Şöyle denir: “Arzunu O’nunki gibi yap” tamam ama bunun için hiçbir arzuya sahip değilsem bunu nasıl yapabilirim?

Değişik eylemler uygula ve bu eylemler vasıtasıyla onu ne derecede istemediğini anlayacaksın. Ancak bu eylemleri hayata geçirdiğinde güçlerine yatırım yapmış olursun ve bu güçler sana gerçekten istemen gereken şeylerden dolayı istemediğin acıyı getirir.

Örneğin bir ev satın almak istiyorum ama bunu yapmak için kendimi yıpratmak zorunda kalıyorum; bunun için işe gitmek, kendime zahmet vermek zorundayım. Bunun için hiçbir gücüm ve arzum yok ancak bir ev satın almak istiyorum. Bu hatadır. Kişi, arzusunu yönlendirmelidir ki arzu amaçla bağlantıya geçebilsin.

O halde dua nedir? Dua, sadece şu an sahip olduğum bir istek değildir; daha sonra yaşayacağım isteklerimi dengelediğim eylemlerin sırasıdır. Eksikliğimi her an daha üst bir aşamaya yönlendiririm ve düzeltirim öyle ki duam doğru ve mümkün olarak daha kesin ve daha keskin şekilde yönlendirilecektir.

Dua, Malhut, bir eksiklik diye tanımlanır ve bunun hakkında devamlı endişe etmem gerekir. Doğru eksikliğin keşfi dışında endişe etmem gereken başka hiçbir şey yoktur. Ve denir ki: “O sadece tüm gün boyunca dua etmiş olsaydı.” Bu dibe düşmüş veya Siddur’dan  (dua kitabından) okuyan kişinin duasıyla aynı değildir. Hayır. Bir dua, Malhut hakkında “Ben bir duayım” denmesi olarak içsel bir arınma gerçekleştiği esnada olandır. Bu, kişinin şunu söylemesi anlamına gelmektedir: “Bu benim duam, bu benim eksikliğim” Ve bu herhangi bir yerde yazılmış ya da duyduğum veya bana öğretilen bir şey değildir.

Yani “Ben bir duayım” demek değişik dışsal izlenimlerden arınmam ve “kendimin” doğru içsel temizliği demektir. Bu Malhut’tur. Bu şekilde bir duada olan kişiye, arınmış bir eksiklik içerdiğinden dolayı Yukarı’dan cevap gelir.

(19 Kasım 2012 günlü günlük Kabala Dersi’nin ikinci bölümünden, Zohar)