Daily Archives: Kasım 29, 2011

Kalpte Biriken Bilgi

Soru: Hissediyorum ki The Study of the Ten Sefirot‘u (Işığın On İzlenimi) mutlak olarak anlamıyor, algılamıyor veya hissetmiyorum. Bunun için ne yapmalıyım?

Cevap: 1982 yılında yazdığım kitaplarımdan birinde çalıştığım bölümde Atzilutdünyasının yapısı hakkında (ki aynı zamanda ilk defa değildi) idi. Neredeyse yaklaşık 30 yıl önceydi ve ben halen mutlak olarak herşeyi anlamıyorum…

Atzilut ıslah dünyasıdır. Bu sistemin ne kadar karmaşık olduğunu anlayamazsınız zira bu dünyanın ötesini görmüyorsunuz. Tüm dünyaları ve sonsuzluğu içine alan Yaratılışın ne kadar büyük ve devasa olduğunu hissetmiyorsunuz! Bunun ne olduğunu realize edemiyoruz zira bizler küçük döngümüzün içerisinde hareket etmeye alışmışız ve bizler herşey hakkında bu ölçülere göre karar veririz.

Bizler The Study of the Ten Sefirot‘u Üst Işığı çekmek için çalışıyoruz. Bunun hakkında daha fazla konuşarak hemen sonra bu aynı parçaların bizde de var olduğunu anlayacağız. Bu durum Işığı çektiğimize ve doğru yolda olduğumuza yardımcı olur. Yükselişler, düşüşler, talepler ( MAN ) ve Yukarıdan yanıtlar ( MAD ) vasıtasıyla ilerleriz.

Bütün bu çalışmadaki anahtar ise size bu ağı, üst sistemi ifşa edecek olan Islah Eden Işığa olan ihtiyacınız için basit bir çözüme varmaktır. Ve sadece o zaman neler olduğunu anlayabileceksiniz. Aksi halde, mekanik olarak sözcükleri ezberlersiniz.

Eğer sadece aklınızda bilgi biriktirmek için çalışıyorsanız o zaman boşa vakit geçiriyorsunuz. Kelimelerle oynayabilir akıllı biri olmak için taklit edebilirsiniz fakat bizler çalışmamız esnasında birliğimiz ve bağımız hakkında düşünmek için çalışıyor ve bize hayatı verecek olan Işığı araştırıyoruz.

Şimdi manevi embriyo’yu öğrendiğim zaman, bir embriyo olmak istiyorum! Tüm ihtiyacım bu. Aksi halde, okuma ne demektir: ”İhsan eden SAG” İhsan etmenin ne olduğunu bilmeden veya ”dördüncü seviyenin perdesi” perdeyi algılamadan. Eğer Işığı çekmezsek bu boş bir okumadır. Hatta bu seni ”doğru”dan çok daha fazla uzaklaştırır çünkü büyümüş olduğunu ve herşeyi anlıyor olduğunu düşüneceksin.

31.10.2011 tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. bölümünden, TES

Eğer Kapı Hemen Orada İse Neden Duvarı Kırıp İçeri Giriyoruz

Soru: Eğer bir kişi Işığın yolu vasıtasıyla ilerliyorsa, kişinin bunu hissetmek, anlamak, hatırlamak ve içinde yaşamak için olan eksikliği nedir?

Cevap: Işığı hatırlamak için ortak (karşılıklı) yardım eksikliği vardır! Bizler sürekli bunu unutuyoruz ve herkes, grup vasıtasıyla çekeceğimiz ve bizi ilerletecek olan Işık yerine kendi başına, kendi arzusu vasıtasıyla ilerleyebileceğini düşünüyor.

Bizler bu arzulanmayan olayların dönüşünü unutuyoruz. Bu durum egomuza iğrenç geliyor ve işte bu yüzden bunu hatırlamayı istemiyoruz. Ben daha sıkı çalışarak, daha fazla anlayarak, daha fazla dua ederek, haykırarak, kendi üzerime baskı uygulayarak ve ağlayarak herşeyi yaparım diye düşünüyorum ancak Işığı çekmek grup içindeki birleşme vasıtasıyla olur ve Işık beni geliştirir.

Ve işte bu yüzden yıllar ardı sıra bu şekilde geçiyor ve insanlar hemen yanı başındaki açık kapı dururken duvarı yıkmak için çaba sarf etmek yanlışına düşüyorlar. Bu kapıyı görmüyorlar! Onlar bu yöne bakmak istemiyorlar çünkü bu yola bir bağlantı inşası vasıtasıyla gidilir.

Fiziksel hayata yaklaştığımız gibi ruhaniyete yaklaşıyoruz ve aklımızla, elimiz ve kolumuzla bu işi yapabileceğimizi düşünüyoruz. Tüm tarihimiz boyunca herşeyi aklımızın gücü, elimiz ve kolumuzun kuvveti ile yaratarak geliştik – bu şekil tüm yaşamlarımızı inşa etmiş olduğumuz durumdur. Öyleyse aynı yoldan neden devam edemiyoruz?

Anlıyorum ki herşey için çaba gerekir ve ben de anlamak, edinmek, hissetmek ve gelişmek için herşeyi bırakmaya hazırım. Ben aynı yolu, aynı yönü takip ediyorum ve her zamanki gibi aynı metotları kullanıyorum. Ancak bunlar manevi edinim için mutlak olarak uygun değiller!.

Bu böyledir zira manevi ilerleyiş sadece Işığı çekmenin yardımıyla olur ve bunun dışında hiç bir şey yardımcı olamaz. Bu gereklilik grup vasıtasıyla çalışır, Yaratan’a bir taleple dönmek (MAN (dua) yükseltmek), AB-SAG ıslah Işığı, Islah Eden Işık, tüm bunlar Işığın yolu olarak adlandırılır. Hayvani, dünyevi yola benzemez.

Ve burada en önemli engel ise bu yoldaki bağlılığın eksikliğidir. Tutarsızım çünkü çevre bana yeteri derecede destek sağlamıyor. Ve işte bu yüzden benim için gelişimin tek yolunun bu olduğunu her zaman hatırlayamıyor ve realize edemiyorum. Bizim için gerçek, uygun gelişime hizmet eden ve beni kendi doğrultumda tutan bu en önemli noktayı unutuyorum.

İşte bu dinlerin, farklı inanışların ve yeni dalga hareketlerinin, tek bir gerçek doğrultuya yönlenmeyen herşeyin ortaya çıkışının sebebidir. Eğer siz bu tek noktayı tutmazsanız kendinizi bir hayvanın boş bir tarlada özgürce hareket etmesi gibi binlerce farklı yöne fırlatırsınız.

Seçim yok, çevrenizle, karşılıklı garanti veya ortak sorumluluk diye adlandırılan bir anlaşma yapmak zorundasınız. Birbirinize bu noktayı unutmaya izin vermemek ve bu bağlantıdan Işığı çekmek için herkesin birleşeceği üzerine hemfikir olmalısınız.

Ve Işığın nasıl üzerimizde işleyeceği bizim işimiz değildir. Bu bizi hiç ilgilendirmez. Işık neyi yapması gerektiğini bilir – bizler sadece Işığın kendi üzerimizdeki etkisini hızlandırırız, ne yapması gerektiği yönünde yol göstermeyiz.

Işık bizi kendi kaynağına geri götürür, kendi bildiği kutsallığa. Ancak ben bu kutsallığın ne olduğunu bilmiyorum çünkü benim kaynağım hayvani egoizmdir.

30.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Bir Öğrencinin Mecburiyeti Mutlu Olmaktır

Bizler sürekli mükemmellik için çaba sarf etmeliyiz! Bir kişi mutlulukla açıklanan sağ çizgide yürüdüğünden dolayı gelişir. Bizler daima iyi koşulları resmetmeliyiz: gelişimin, yükselişin, yüksek ruhların, farkındalığın, Yaratan’ın yüceliğinin ve amacın öneminin.

Tüm işimiz budur ve egonun bizlere ayrılık getirmesine izin vermeyecek şekilde amaca hedeflenmekle ilgilenmeliyiz. Bu çok önemlidir.

Bazen sanki kendi içimize batmış ve ciddi ve acı verici bir şekilde gibi görünür. Bunlar yüce bir insanın kendi üzerindeki çalışmanın işaretleri olarak kabul edilebilir. Yine de bununla beraber bu durum kendi üzerinde çalışma değildir daha ziyade egonu takip etmektir.

Ciddi olmak demek üzgün bir yüz ifadesiyle ortalıkta dolaşmak değildir bunun yerine çok büyük bir tansiyonda olmak, amacın yüceliğinin hissiyatını sürekli tutmaktır ciddi olmak. Kendinizi arzulanan amacın görüntüsüne yükseltmelisiniz. Bu sizi, Yaratanı sevgili olarak memnun etmek için daima özlem içinde ve O’na ihsan etmek koşuluna erişmek için farkındalıkta tutmalıdır.

Denir ki: ”Başka hiçbir tanrın olmayacak”. Sabit bir amacın olarak sadece Yaratanın senin önünde olduğunu hayal edebiliyor musun? Eğer öyleyse, yaklaşımını O’na doğru geliştirmeli ve nasıl ve ne koşullarda olduğunu ve hangi durumda O’na ihsan edebileceğini anlamalısın? Bu sadece dostlarla beraber olduğun zamandır, onlarla birlikte olmayı özlemlemek. Şöyle ki, hepimizin bağlanacağı ve O’nu memnun etmek için O’nu çekmek olan ortak bir arzumuz, tek bir yönümüz var. Tüm bunlardan sonra, O’na daha başka verebileceğimiz bir şey yoktur!

Bu koşulu hayal etmek ve bu özlemle yaşamak bir kişinin amaca doğru hareketinin başladığı ilk durumdur. Buna sağ çizgi denir.

Buna zıt olarak sol çizgi ortaya çıktığı zaman bizler gerçek ihsan etmeyi edinene kadar daha yüksek sağ çizgiye çıkabilmek için bize bu koşulun verilmiş olduğunu anlarız. Bizler bu daha yüksek sağ çizgiye ancak sol çizgi büyürse ulaşabiliriz ve bunun üzerinde ilerleriz.

01.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Hasta Olduğunu Hissetmiyorsan Nasıl Tedavi Olabilirsin Ki?

Soru: Baal HaSulam ”Yaratan için Sevgi ve Yaratılanlar için Sevgi” makalesinde önemli olan şeyin orta çizgide başlamak ve buradan ayrılmamak olduğunu söyler. Bu ne demektir?

Cevap: Eğer gelenekleri emirler (sevaplar) olarak göz önüne alıyorsanız dünyevi hayatta da yoldan çıkabilirsiniz. Bir kişi kendi yaklaşımlarının ıslahı yerine, kendisi tarafından içsel emirlerin (sevapların) ifşası yerine belli eylemleri icra etmeye alışmıştır.

Kişi kendisini ıslah ettiği zaman, Yaratan’la ilgileniyordur ve O’nun gibi olmak ve O’nunla bağlanmaya yaklaşmak için Işığı çekmek ister. Fakat eğer ki emirler kişinin yaptığı gibi ”fiziksel eylemler” haline dönüşürse, bu kişi manevi yolu takip etmiyordur yani basitçe kendi çevresinin kabul ettiği ritüelleri yerine getirmeyi öğreniyor.

Bunun yanlış olduğunu söylemeyiz ancak bizim demek istediğimiz bu durumun ruhu ıslah etmediğidir. Dünyada var olma sebebimiz bu değildir. Bu sadece dışsal bir durumdur daha kolay gerçek içsel ıslahı yapabiliriz. Mükemmel koşul, içsel ve dışsal durumlar birbirini desteklemelidir. Maalesef, bununla beraber bu durum gerçek anlamda olmuyor.

Kişi manevi yol boyunca durmamalıdır. Kişi kendisini ıslah etmeye başlayınca, ne kadar aptal olduğunu keşfeder. Bu onun kalbini kırar ve devam edemez. Kişi kendisini ıslah edecek kahraman olmadığını ve düşünmüş olduğunun tersine bundan birşey kazanamayacağını keşfeder.

Sıradan bir hayatta benzer bir plan çalışır çünkü kişi dışsal bir şey üzerinde egoistik olarak çalışır. Burada, tam tersi, kişi kendi egoizmi üzerinde çalışmak için dışsal birşeyleri kullanmak zorundadır. Bu çalışma kişinin alışkın olduğunun tam zıttıdır. Bizler özümüzü, kökümüzü değiştirmek zorunda olduğumuz düşünceyi kullanmıyoruz. Şimdi ise ben birşeyler üzerinde çalışan değilim daha ziyade birşeyler benim üzerimde çalışıyor. Bunun yanısıra, pasif olarak beklememeliyim, tıbbi tedavi esnasındaki bir hasta gibi, sürekli talep etmeliyiz: ”Beni değiştir! Beni değiştir!”

Bunu nasıl yerine getirebiliriz? Eğer ben daha fazla hisseder ve anlarsam durum daha farklı olur. Fakat istemediğim bir şeyi nasıl talep edebilirim? Doğama zıt olan bir şeyi nasıl isteyebilirim? ”Diğerlerini sevmek, diğerleriyle bağ kurmak”, bu sanki en kötü sorunları talep ediyorum gibi. Doğal olarak dünyayı kendi menfaatim için kullanmak isterim, oysaki Yaratan’dan içimdeki programı değiştirmesi için talepte bulunmalıyım: ”Kalbimi ve aklımı değiştir, daha önce ne olduğu önemli değil, diğerleri için kaygı duymamı sağla.”

Aynı anda, herşeyden hayal kırıklığı yaşandıktan sonra özgecil hissiyatın bir patlağı bir an için kişide belki tutulabilir. Hayır, kişinin ağlaması yardımcı olmayacaktır. Sürekli bunu desteklemeli ve bu yeni, paradoksal arzuyu her zaman net bir şekilde tutmalısınız.

Bu çaba imkânsız görünüyor. Bu yüzden denir ki ”Bin kişi odaya girer ancak sadece bir kişi Işığı alır.” Bütün diğerleri de aynı zamanda bir şekilde kendilerini ıslah etmek için büyük çaba sarf ederler ancak durum faklıdır ve şimdi onların zamanı değildir.

Öyleyse problem, diğerlerini sevmek emri (sevabı) doğamıza terstir.

31.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, ”Yaratan için Sevgi ve Yaratılanlar için Sevgi”

Kırık Olan Arzu Değil Perdedir

Soru: Diyorsunuz ki arzular kırık ancak ben arzuyu bütün olarak algılıyorum. ‘Kırık’ arzu ne demektir?

Cevap: Kişinin kendi adına almak arzusu ‘kırık’ olarak adlandırılır. Ve diğerlerine ‘ihsan etmek’ için yönlenmiş arzu ise ‘düzeltilmiş’ veya bütün olarak adlandırılır. Arzu kırılmaz – Perde kırılır.

Arzu her zaman bütündür. Eğer arzum bir perdeye sahip ise Işık geldiği zaman ben bunu diğerlerine aktarabilir ve kendim için sadece ihtiyacım kadarını tutabilirim, bu durumda Işık benim vasıtamla benden diğerlerine akar. Benim içimde asla oyalanmaz; Işık sonsuzluk dünyasından diğer başka herkese hiçbir istisna olmaksızın sürekli akar. O zaman mutlak doyumu hissederim ve yaşamın gücü daima bu durumda içime akar.

Ancak eğer bu niteliğe yani perdeye sahip değilsem Üst Işık asla bana ulaşmaz. Işık hemen kendi kaynağına döner, İlk Kısıtlama (Sim Sum Alef veya TA) koşulunu icra eder: Işık alma arzusuna bir perde olmadan girmez. İşte bu yüzden ‘kendi içimde’ varoluşumu hissederim, Işığın içinde değil.

‘Kendi içimde olma’ durumuma bu dünya denir – yani şu an algıladığım durum. Kendi içimde algıladığım şey ‘Bu dünyadır’.

Üst dünya ise kendi dışımı hissettiğim diğerleriyle bağ kurduğum zamandır. O zaman bütün bedenin yaşamını algılarım ve Yaratan’ın tüm Işığı benim vasıtamla diğer başka herkese akar.

İşte bu yüzden bir perdeye sahip olduğum zaman, diğer herkesle bağ kurduğum ve Işığı aktardığım zaman buna ‘düzeltilmiş’ denir. Ve perdeye sahip olmadığım duruma da ‘kırık’ denir. Kırık olan arzu değil perdedir hatta bununla beraber sürekli ‘kırık arzular’ terimini kullansak bile.

23.10.2011 Tarihli Pazar Sanal Dersinden

Üst Işığın Musluğunu Açın

Zohar Kitabının hangi bölümünü veya maddesini çalıştığımız önemli değildir. Rabaş şöyle yapardı: gözlerini kapatır kitabın herhangi bir bölümünü açar ve sayfanın ortasından okumaya başlardı. Üç beş satır okurdu ve bu onun için yeterliydi. Ve daha sonra düşünmeye devam ederdi.

Zohar Kitabı iyi ve doğru durum hakkında kendisine açıklanan kaynağa kişiyi bağlar. Bundan sonra, bu kaynağın kendisinin ne olduğunu bilmezsin. Sen sadece bunu yapmayı bilirsin, seni güce getirecek bazı muslukları açarsın ve bu güç seni etkilemelidir. Bu sanki bir musluğu açtığında suyun sana akması gibidir.

Zohar Kitabı ile ilişkilenmemiz gereken koşul budur. ”Su” eğer biz ”musluğun altında durursak” bize akar. ”Musluğun altında durmak” demek hep beraber olmak, olabildiğince birliği özlemlemek demektir zira tek birleşik kabdan akan üst suların doğası budur. Dolayısıyla, birlik olabildiğimiz, birleşmeyi arzuladığımız ve tek kalp tek adam olmak için gayret sarf ettiğimiz ölçüde Tora’nın Işığı bize gelir ve bizler bu ölçüde Tora’yı, Işığı almaya layık oluruz.

31.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. bölümünden, Zohar

Birleşmek Işığı, Ayrılık Karanlığı Çeker

Direkt Işığın dört safhasıyla başlamaya dönmekle, Bina iki parçaya bölünür: ilk parça ihsan etmek ister ve ikinci parça ise ihsan etmek için alması gerektiği kararına varır.Ve o zaman Bina, ihsan etmek için almaya yönlenmiş olan Zeir Anpini yaratır. ZON’un ( Zeir Anpin ve Nukva ) aksiyonu Bina’dan ortaya çıkar, özellikle Bina’nın ihsanının realizasyonudur.

İşte bu yüzden yaratılanlar, Yaratan’ın aksiyonudur. Bizler ZON’a ve Yaratan iseBina’ya, Üst Olana aittir. Dünyalarda, bu, Hohma ve Keter’in kendi başındaki Arih Anpin’in Partzuf’unda belirtilir ve Bina buradan ortaya çıkar ve bedene iner. Sonuç olarak, tüm manevi dereceler aynı şekilde kesin bir sınır tarafından ayrılarak Galgalta ve Eynayim ve AHP olarak bölünür.

Kendimizi AHP’ye bağladığımız zaman, Arih Anpin’in bizimle çalışmaya başlamasına ve bize Hohma (Bilgelik) Işığını, manevi hayatın Işığını, bunun yanısıra aramızda bağ kurmak için olan arzumuza yanıt olarak gelen Hassadim Işığını vermesine layık oluruz

Bizlerin sadece bağ kurmak için talep etmeye ihtiyacı vardır. Problem ise, bizler birçok arzuların içerisinde kaybolduk. Ancak tüm bu gereksiz arzulardan ihtiyacımız olan tek şey bizi sonsuz amaca getirecek olan önemli ve gerçek sonsuz talebi seçmektir, içimizde geçici olarak uyanan etkileri ve hemen anında unuttuğumuz bizleri farklı yönlere fırlatan arzuları değil.

Tek talep bağ kurmak arzusudur. Tüm bunlardan sonra, başlangıçta bizler mükemmel koşulumuzda birlik halindeydik ancak sonra kırıldık ve kendimizi ayrık bulduk. Bu kırık durumdan sonsuzluğu edinmek için daha başka ne talep edebiliriz ki? Sadece birleşme!

Bağımsız olarak bağ kuramayız, ancak sadece arzularımızı düzeltecek ve geliştirecek olan AB-SAG Işığının yardımıyla bağ kurabiliriz. Fakat bizler bu eyleme kendimiz başlamalıyız, diğer bir ifade ile bağ kurmaya çalış ve kendi gücümüzle ne yapabileceğimizi ve Işık için hangi parçayı atladığımızı ortaya çıkar.

Dünyada birleşmek dışında hiç bir amaç yoktur. İşte bu yüzden şimdi ifşa olan kriz sadece birliğin yardımıyla aşılır. Bu kriz aramızda ortaya çıkan sınırın, kırıklığın sonucudur.

Ve diğer tüm aksiyonlar bizleri tek ihtiyacımız olan birleşmek gerçeğinin realizasyonuna dolaylı yoldan getirecektir. Ancak bilgeliğin dağıtımı, realizasyona, gerçeği daha hızlı ifşa ihtiyacına ve daha az acı ile geçmeye yönelik olan yolu kısaltmakta bizlere yardımcı olacaktır.

23.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. bölümünden, TES

Anahtar Doğru Yolu Bulmaktır

Esas problem kişinin, uzun yıllar Kabala çalışmasında halen tüm Işığın insanlar arasındaki bağda realize edildiğini anlayamamasıdır. Bu konsept bizi öylesine çok iter ki her an bunu unuturuz. Bunun dışında zaten herşeyi yapmaya hazırız.!

Yoldaki ilk engel budur. Ve burada, herşey  kişiyi sürekli doğru yolda tutacak çevreyi inşa etmesine bağlıdır. Bizler manevi dünyayı grubun içinde bu bağlantının derinliğinde ifşa ederiz, özellikle de dostlarla olan içsel bağda, dışsal bağda değil. Tüm bunlardan sonra manevi dünya aramızdaki bağlantıdadır.

Bizler bu bağlantıyı sürekli adım adım geliştirir ve aramızda gizli bir şekilde barınan , Yaratan denen, ihsan etmenin genel gücünü elde etmek için Islah Eden Işığı çekeriz. O’nu ifşa etmek istiyoruz öyleki aramızdaki bağlantıyı O düzeltsin.

Ve daha sonra Üst Işığın kendisinin içinde var olan ortak ihsan etmek ve birleşme, arzumuzun içinde ifşa olacaktır yani Kab ve Işık eşitlenecek. Buna yaratılan varlığın Yaratanla bütünleşmesi denir.

Çalışmamızın vurgusu gruba, aramızdaki bağa uymaktır, bu şekilde tüm arzularımız ve düşüncelerimiz, hayvani bedenimizin idamesini sağlamak için en hayati olanlar hariç, diğerlerinin iyiliğine doğru yönelecektir. Ve o zaman bizler,  ihsan etmenin gücünün ifşasını  veya Yaratanın yaratılanlarına ifşasını, bize getirecek olan safhalar vasıtasıyla daha hızlı bir şekilde ilerleyeceğiz.

Burada önemli olan kişinin kendisini amaca yönlendirmesidir, açık ve net bir şekilde çalışmayı tam olarak tanımlamasıdır ki bu da sadece yaratılanlar arasındaki bağdadır. Ve bu durum uzun bir zaman alır çünkü diğer tüm olası yolları, yaklaşımları yani kişinin manevi çalışmasına karşı olan egoizmini ve hayal kırıklıklarını filtrelemek kişinin çok zamanını alır.

Fakat kişi nihayetinde bu kararı aldıktan sonra yani Işık onu bu koşula, yaratılanlar arasındaki bağa yönelttiğinde kişi doğru yolu alır.

24.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaşın Yazıları

Koşulsuz Sevmek

Soru: Herkes sevginin prensibini dostunu kendin gibi sev olarak tanır ve saygı duyar. Ancak bizim neslimizde insanları nefret ve ayrılık yerine sevgiye nasıl dönderebiliriz?

Cevap: Bunu yapmak için bizler egoistik niteliğimizden aşama aşama özgecil niteliğine geçeriz. Herkes olduğu gibi sevilmek ister. Diğer bir ifade ile sevgi tüm hesaplamaların üzerindedir. Birisi bana güzel görünür ve bir diğeri ise çirkin. Birisi gözlerimde bana iyi görünür ve bir diğeri ise kötü olarak. Yine de eğer birilerini seversem, onları kendi çocuklarım gibi severim, ne oldukları önemsiz.

Bu durum bizlerin kendi çocuklarımızı doğal olarak sevmemiz gibidir oysa ki burada kendi doğamızın üzerinde yükselmek için sevgiye ihtiyacımız vardır. Şöyle yazılır, ” Herkes bir diğerini kendi kusurlarına göre suçlar. Eğer bir başkasında bir kusur görüyorsan, bu demektir ki bu kusur senin içindedir.

Ancak bizler başlangıçta koşulsuz sevgiyi edinemeyiz çünkü doğamız tarafından birbirimizden nefret ediyoruz. Ben daima diğerlerinde kusur ararım zira bu kendimi daha iyi ve onlardan daha yüksek hissetmemi sağlar, bu durumun kendisi hemen bana haz verir. Kendi – çıkarım için düşündüğüm zaman, diğerlerinde onları en azından bir şekilde benim altımda görmek için onlarda kusurlar bulmak zorundayım. Eğer bir kişi benden daha yüksekte görünürse ve bunu haklı çıkaramazsam o zaman ben depresyona girerim.

Öyleyse sevgiyi nasıl edinebiliriz? İlk önce, ”sevmek” demek, dostunun arzularıyla doldurulmuş olmak ve her an onların arzularını yerine getirmeye hazır olmak demektir. Ben hemen şimdi dostumu kullanmaya ve ondan yararlanmaya hazırım, fakat bana denildi ki, ”dostunun arzusunu yerine getirmek için kendini kullan”. Ancak bu durum benim doğama zıt. Ben bu duvara asla tırmanamam.

İşte bu yüzden Kabalist Hillel iddia edileni daha kolaylaştırmak adına ”Sana yapılmasını istemediğini sende başkasına yapma” dedi. Nötr ol, dostun için olan nefreti ve sevgiyi bırak. Bu durumu açıklığa kavuşturarak, yolun ilk yarısının üstesinden geleceksin.

Böylece sen egondan, önceki arzularından kopacaksın. Bozuk – niyetlenmiş planlarını ve niyetlerini bırakacaksın. Şimdiden sonra artık dostuna bilerek veya bilmeyerek zarar vermek istemeyeceksin. Onu kullanmak istemeyeceksin zira bu ona zarar verir. Ve halen yine de bununla beraber dostundan kar sağlayabileceğini düşündüğün zaman kaybedenin senin kendin olduğunu anlamaya başlarsın. Onun için iyi olan senin için de iyidir ve onun için kötü olan da senin için de kötüdür. Göreceksin ki her ikinizde şimdi dünyada ifşa olan küresel bir ağda birarada bağlanmış durumdasınız. İşte bu yüzden bir diğerine en azından zarar vermemek konusunda başka bir seçimin yoktur.

İlk safha budur: kendi Malhutunu kapadın ve bunu Bina’ya yükselttin, en küçük konuma, Katnuta, Hafetz Hesed konumuna. Ve daha sonra sevgi yolunda devam etmelisin.

Tüm bu safhalar senin ”Lolişmadan Lişmaya” ilerleyişin koşulunda gerçekleşir, egoizminin içerisinde senin bununla beraber özgecil amacı özlemlersen olur. ”Dostuma iyi davranmak benim için değerlidir” sebebin bu. ”Bunun yanısıra zaten hepimiz birbirimize bağlıyız ve başka seçim yok…” Ve sonunda, bu yolu tuttuğun sürece, aklını ve kalbini düzeltecek olan ıslah eden Işığı uyandırırsın.

Ve o zaman anlarsın ki ”diğerlerini sevmeliyim, kendimi iyi hissetmek için değil, hepimizin bir sistemde olduğu için değil, global ve entegral bir koşulda olduğumuz için de değil.” Herhangi bir sebepten ötürü değil. Basitçe ihsan etmenin niteliği tarafından büyülenirsin. Seni neyin bu kadar iyi yapacağını bilmezsin fakat ihsan etmenin dışında başka hiçbir şeyi istemediği hissedersin. Kendini doyurmazsın ve haz beklentisinde olmazsın. Ve sen huşu, yücelik, saygı koşulunun dışında, en saf ihsan etme tanımının dışında ihsan edersin. Şimdi herşey senindir.

27.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, ”Yaratan için Sevgi ve Yaratılanlar için Sevgi”

İnsan Daima Ortadadır

Soru: Günün sonunda herşeyin Yaratan’dan geldiğini unutmamak için ne yapmalıyım?

Cevap: İlk önce, böylesi bir anlayışın edinimi için çaba gereklidir: senin kendi çabalarınla ve gruptan aldığın yardımla, bunu da uygun alıntılar okuyarak ve sürekli kendine bunu hatırlatarak olur.

Ve daha sonra Islah Eden Işığın ortaya çıkmasıyla gerçek değişim gelir. O zaman kişi kalıcı bir konuma girer ve herşeyin Yukarıdan idare edildiğini fark eder: Başta Yaratan ve sonda Yaratan, insan ortada ve sadece başı sona bağlar.

23.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden Rabaş’ın Yazıları