Tag Archives: Zohar

İçinize Odaklanın

Her şey niyete bağlıdır. Bu, içsel yanma motorundaki bir vana gibidir, eğer doğru niyete sahipsem açılır. Ve niyet gider gitmez de vana kapanır. Her zaman bu şekilde çalışırım: Vanayı açarım ve kaparım. Bu motoru çalıştırabileceğimizi umut edelim.

Niyetin hangi arzuların üzerine hükmedebileceği, niyetin boyutunu belirler. Belki benim niyetim sadece arzularımın cansız seviyesi için yeterlidir, ya da bitkisel veya hayvansal seviyesi için veya insan seviyesi için. Ve şüphesiz, en kuvvetli, en etkili ve en güçlü niyetler, aynı zamanda küçük ve daha aşağı arzuları da etkiler.

Dolayısıyla, bizim için en önemli şey, grup birliğini, karşılıklı sorumluluğu düşünmektir, çünkü bunun etkisiyle sahip olduğumuz diğer tüm daha aşağı arzulara kesinlikle hükmedebiliriz. Bu nedenle karşılıklı sorumluluk koşulu çok gereklidir.

Dostların benim dışımda olduğunu düşünürüm. Tüm dünya, bütün insanlık ve Yaratan da benim dışımdadır. Fakat ben bunların hepsini, karşılıklı sorumluluk içinde, doğru bağ ve karşılıklı güven içinde, kendime eklemeye çalışmalıyım ki, böylece bu arzular birleşsin: ben ve içimdeki Yaratan. Tüm dışsal sistemler de benim olsun. Bunun dışında hiçbir şey görmemeliyim. Sadece, bir araya getirdiğim ve özen gösterdiğim bir tek insan imajını görmeliyim.

Ve eğer bu içsel algıdan dışarı çıkarsam ve diğer insanlarla konuşursam, bu dünyada yaşadığım için doğal olarak, bu içsel algı ve dışsal dünya arasında bir çarpışma olur ve bu benim duyularımda ortaya çıkar. Fakat şimdilik bu dualiteyi kabul etmem gerekecek. Bu da psikolojik bir problemden başka bir şey değildir. Ve yavaş yavaş, daha içsel bir resim görmeye başlayacağım.

Bu, bir yetişkinin ve bir çocuğun sahip olduğu algıya benzer. Çocuk sadece dışsal tarafı görür, oysaki yetişkin kişi olayları daha derinlemesine anlar ve olan şeyin içsel nedenlerini görür. Bu tek bir yöne hedeflenmiş olsa da, hem niyetlerimiz hem de dışsal davranışımız egoist olduğu için, konuya daha derinlemesine işler.

Ancak, bir alışkanlık geliştirerek ve çaba sarf ederek, yeni ve doğru bir realite algısı edinebiliriz.

Dolayısıyla, niyetlere dair tüm muhakemeler ve çalışmamın tamamı, bu içsel algı, Kabala bilimi denen içsel bilgelik ve Tora’nın iç kısmı aracılığıyla, vizyonumu değiştirmeye çalışmaktır. Sonra, tüm dünyayı, her şeyin bana ait olduğu ve benim dışımda hiçbir şeyin olmadığı tek bir organizma olarak göreceğim.

Bu algıya ulaşmaya çalışalım, özellikle de Zohar Kitabı’nı okurken.

Günlük Kabala Dersi, 2. Bölüm, Zohar, 10.01.2012

Kötü İyiye Hizmet Eder

Soru: Egomuzla kuşatılmamak ve kötülüğü Klipa’ya (kabuk) eklememek için, grup içinde bir netleştirme yapmak nasıl mümkün olur?

Cevap: Seninle olan ilişkimi netleştirdiğimde, sadece kırılma noktasına ulaşır ve hemen ıslahı talep ederim. Grup da bunun içinde yer almak zorundadır. Bununla birlikte sadece ikimizin arasındaki kötülüğü keşfetmem, aynı zamanda genel bir edinim içinde olmak isterim ki bu şekilde aramızdaki bağı keşfedelim.

Bu bozukluklar, özellikle onun üzerinde sevginin keşfedildiği yerdir ve bozukluklar olmadan sevgi olmaz. Hiçbir inançta ve dinde görülmeyen, üç çizgide yapılan tüm bu çalışma bundan oluşmuştur. Egomuzu kullanırız, özellikle kullanırız ve onu yok etmeyiz.

Prensipte, Klipa (kabuk) egoyu kullanma arzusunun eksikliğidir. Tüm dinlerde, inançlarda yapılan ve genel olarak yaşamdaki tüm yanlışlıklar, kötülüğün gücünde yaşamın sırrının saklı olduğunu bilmeyen insanda bir araya gelmiştir.  Bunu saklamanız, silmeniz veya değiştirmeniz yasaklanmıştır. Bunu sadece iyi davranışlarla örtmek zorundasınız, bu kadar. Kötülüğün formu kalır; siz sadece Hassidim (merhamet) niteliği ile bunu örtersiniz ve kutsallığın kabını, ihsan etme kabını edinirsiniz.

Sadece içimdeki kötülüğü uyandırmak zorunda değilim: “herkese duyduğum nefretim nerede?” Buna en doğru yaklaşım, iyiye özlem duymamız ve kötülüğe düşmememizdir. Problemleri uyandıran bir Mitzva (sevap) yoktur. Bağ kurmak için özlem duymalıyız ve daha sonra kesinlikle eksikliği keşfederiz. Sadece yükselmek için bir özlem duymak gereklidir ve buna göre düşüşü keşfederiz.

Eğer yukarıda olana özlem duymazsak, o zaman üst bize bozuklukları gösterir ve bu değişik şekillerde olabilir: ailede ya da gruptaki dostların arasında ortaya çıkan hoş olmayan şeyler gibi; her şey mümkündür. Fakat tüm bu işaretler, grubun yukarıya yükselmeye çabalamadığının işaretidir ve maddesel seviyede sorunlar ve trajediler ortaya çıkar. Eğer grup yeteri kadar bağ kurmamış ama birliğe gelme arzusu içindeyse, o zaman bağın eksikliği ifşa olur. Eğer üst seviye için yeteri kadar özlem duymazsa, o zaman maddesel seviyede hatta bundan daha alt seviyede eksiklikler açığa çıkacaktır.

Günlük Kabala Dersi, Zohar’dan 2/6/2012’dan alınmıştır.

Yaratan’ın Formülü

Manevi çalışmamızda kendi başımıza hiçbir şey yapamayız çünkü birleşik gücü nasıl tanımlayacağımızı ve hayatımızın birçok durumlarıyla onu nasıl ilişkilendireceğimizi bilmeyiz. Kendimize nasıl uydurmalıyız? Basitçe Yaratan’ın her yerde olduğu ve yardım etmediğini söyleriz.

İşte bu yüzden bizlere bir grup verildi ve eğer birlik olursak, ”O’ndan başkası yok” denen bu birleşik gücü aramızda keşfederiz. Yaratan, yaratılanı kasıtlı olarak bir çok parçalara bölünmüş olarak yapmış ki onlar bir kez daha tekrar tek bir düşünce, tek bir arzuda toplansınlar. Daha sonra, bu ortak arzunun içinde, onlar,  sadece bu bağın içinde var olan bu birleşik gücü, oluşturmuş oldukları birliğin içinde ifşa edecekler ve buna yapışacaklar.

Tek bir arzuda hep beraber birlik olarak, bu gücü dışımızda edinmeyiz, ancak kendimiz ve bu güç bir arada tek bir bütün olarak ediniriz. Doğrusu, eğer kap yoksa ışık olmaz, yaratılan olmaksızın Yaratan olmaz. Daha fazla yakınlaştığımızda, birliğimizin içinde Yaratan’ı daha fazla ifşa ederiz.

Diğer bir ifade ile birleşmemiz Yaratan’dır. Yaratılışın başında var olan da buydu, daha sonra küçük egoist formların içerisinde bu dünyaya düştük ve dağıldık.

Bu yüzden, bir araya gelip birlik olarak Yaratan’ı inşa ediyoruz. Bizler O’nu bağımsız olarak yaratıyoruz, bu yüzden O’na Yaratan denir (İbranicede Bo – Reh veya ”gel ve gör”). O’nu inşa edebileceğimiz, O’nu izlemleyebileceğimiz, birlik olabileceğimiz ve O’na bağlanmayı edinebileceğimiz başka bir yer yok, bu sadece grubumuzun içindeki birleşme ile olur. Ve tüm insanlığın aynı şekilde hep beraber bağ kurmaya ihtiyacı vardır.

Realite Yada Arzuların Oluşturduğu Bir Kaos

Zohar, Bölüm “VaYechi (Yakup yaşadı)”, Madde 808: Yakup toplandığında, ay aydınlatıldı ve üst güneş ZA’in özlemi ona doğru uyandı. Bu böyledir, çünkü güneş, Yakup, uyanınca bir başka güneş, ZA, uyanıyor. ZA Nukva’ya tutunuyor ve ay – Nukva – ZA tarafından aydınlatılıyor.

Hepsi sadece maneviyatı edinen bir insandan bahsediyor. Tüm değişimler kişide meydana geliyor çünkü onun haz duyma arzusu, bağ kurmaya ve ıslaha yönelik eksikliği vasıtasıyla sürekli yenileniyor, kişiye genel, değişmeyen, manevi koşuldaki farklı formları gösteriyor. Benim dışımda her şey sabit ve benim içimde – her şey değişiyor.

Bununla birlikte Baal HaSulam “Zohar Kitabına Önsöz”’de şöyle açıklıyor; bizler dünyayı, realitenin resmini bizim için beynimizin arka kısmında bulunan bir “perde”’ye yansıtan bir “kamera”’nın yardımıyla algılıyoruz. İçimde gerçekleşen her şeyin dışarıda varmış gibi gözükmesinin sebebi bu.

Etrafımı saran realiteyi, arzularımın, düşüncelerimin ve onlar arasındaki bağlantıların içsel kaosunun bir yansıması olarak gördüğüm ortaya çıkıyor. Gerçekte bu bir kaos değil; sadece bana bu şekilde gözüküyor çünkü içsel Reşimot’umun içimde hangi sıraya göre su yüzüne çıktığını tam olarak bilmiyorum.

Ancak belirli bir sıralanışta uyandıkları zaman sabit Üst Işıkta değişimler görüyorum. Bu Reşimot aniden Işığı gizliyorlar ve onu farklı belirtilerde ifşa ediyorlar, onu farklı “renklerde” tasvir ediyor, ona farklı formlar ve görüntüler veriyorlar. Aynı zamanda bu Reşimot’un hepsi içimde uyanıyor olmalarına rağmen tüm bunlar bana dışarıda gerçekleşiyor gibi gözüküyor. Zohar içimizde cereyan eden süreçleri bu şekilde tarif ediyor.

– 10/10/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır.

Ruhun Kök Hücreleri

Maneviyatta hiçbir şey kaybolmaz. Tersine ruhlar arasındaki farklılıklar daha da keskinleşir. Her hususi ruh Yaratan’ı algılamanın bütün zenginliğini yaratan özel niteliklere sahiptir. Bu tam olarak diğer ruhların zıt nitelikleri ile bağ kurmak vasıtasıyla gerçekleşir. Yaratan’ın karşılıklı algısı ayrı bir ruhun sahip olduğu algıdan bu şekilde 620 kat daha büyük olur.

Manevi kabımızın (Kli) büyüklüğü niteliği ile değil niceliği ile tanımlanır. Her ruhun daha güçlü ve daha özgün ifşa olmasının nedeni budur. Bu evrensel olan ve binalar inşa eder gibi diğer herşeyi inşa etmek için kullanılabilen kök hücrelere benzer. Kalp, karaciğer, böbrekler ve ciğerler kök hücre diye adlandırılan bu temel üzerine inşa edilebilir. Aynı şey maneviyatta da geçerlidir. Şimdilik herbirimiz kendi ruhunun “kök hücre”’sinin içinde yaşıyor. Daha sonra genel sisteme, gruba yada grup içinde ifşa ettiğimiz ve onları kendimize yamadığımız ruhların sistemine bağlanmaya başlayacağız ve ardından ruhların sisteminde ifşa olacak Yaratan’a bağlanacağız. Bu aynı zamanda kendimizi de edinmeye başladığımız zamandır: Kim olduğumuz, neye ait olduğumuz, ruhumuz nedir, görevim nedir ve onunla birlikte giden niteliklerin tüm toplamının içinden benim ana niteliğim nedir. Bu yüzden maneviyatta ilerlediğimizde her insan herşeyle gittikçe daha fazla bağlanıyor ama aynı zamanda daha fazla karşı koyuyor daha çok özgünleşiyor çünkü diğerleriyle bağ kurarak kendi “kök hücre”’sini çoğaltıyor. Baal HaSulam bu yüzden “Özgürlük” makalesinde kişinin kendine özgü niteliklerini bastırması yerine onları geliştirmek zorunda olduğunu yazıyor. Her insanın özgünlüğü vasıtasıyla içinde tüm manevi dünyayı ve Yaratan’ı yaratılışın başlangıcındakinden 620 kat daha fazla algılayabileceğimiz ruhun devasa ve kusursuz kabını edineceğiz.

– 01/09/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Bir Anda Nefretten Sevgiye

Soru: Zohar çok fazla karanlığın ve kötülüğün ifşa olmasına sebep oluyor. Kişi tüm bu kötülüğü görürken sevgiyi nasıl talep edebilir? Kötülüğe rağmen iyiliği nasıl talep edebilirim?

Cevap: Nefret ve sevgi arasında büyük bir mesafe olduğunu sanıyoruz ama durum böyle değil. Her şeyden önce onlar aynı şey çünkü her şey aynı arzunun içerisinde gerçekleşiyor. Birinden diğerine geçerken bir mekanda bir yandan öbür yana hareket etmiyorsun. Aksine Işık içinde bir anda bir uç noktadan diğerine geçmene sebep olan bir değişiklik yapıyor.

Olaylara Işık olmadan baktığınızda hiçbirşey görmüyorsunuz ve herşey size karanlık, negatif duygular ve nefret olarak sunuluyor. Ancak orada Işık olur olmaz iyiliği, sevgiyi ve tatlılığı ifşa ediyorsunuz. Burada uzatmalı bir hareketler yok. Işığı “yakıyorsun” ve o anında herşeyi değiştiriyor. Realitenin resminin tamamı anında değişiyor.

Şu anda karanlıktayız ve bu yüzden Işığın bir anda belirebileceğine inanamıyoruz. Ancak belirdiğinde bu Mısır’dan göç zamanında olduğu gibi hep birdenbire olur.

– 19/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır.

Kalbe Giden Kanalı Açmak

Kişinin Zohar’ı edinmek için kalbe götüren kanalı açmaya ihtiyacı vardır. Ve bunu akılla anlama eğilimi ona karşı koymamız ve Zohar’ın kalpte ifşa olmasını dilememiz için verilmiştir. Diğer türlü işe yaramaz.

Zohar Kitabının metninin sadece kişinin kelimeleri birbirine bağladığı dışsal akıldan ziyade içsel edinimlerde, arzuda hissedilmesi için “kalbi aralamak (açmak)” gereklidir. Sonuçta kişinin zihinde tasavvur ettiği dışsal resim, kelimelerin anlamının hatırlanması ve kelimeler arasında mantıklı bağlantılar kurulması onun Zohar’ı daima çok istemesine izin vermez.

Bu tür bir yaklaşım başarısızlığa mahkumdur. Kişi zihninde görünüşte birkaç şeyi ilişkilendirdiği gerçeğinden tatmin olur ve onun için sorun çözülmüştür. Geriye hissedilecek ve edinilecek pişmanlığı yada arzusu kalmamıştır. Kitaptan dışsal (onun için anlaşılır olan) tanımları öğrenir ve onları birbirine bağlayarak onlardan bir “Lego” inşa eder.

Ancak sadece kişinin Zohar’da yazılanları zaten hissediyor olması ve algıları birleştirmeyi istemesi şartıyla metnin kelimelerine bakabilir ve bu kelimelere göre algıları birleştirir. Eğer algı yoksa aklı faaliyete geçirmemek ve sadece sizi etkilemesi için Zohar Kitabının içerdiği “olağanüstü güç”’ü (Segula) beklemek daha iyidir.

– 11/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Tüm Evren Aramızda

Soru: Ders esnasında kendime Zohar’ın bahsettiği şeyleri hissetmek istediğimi söylüyorum ama görüyorum ki bunun için gerçek bir arzuya sahip değilim. Bu arzuyu nasıl edinebilirim?

Cevap: Bu bizim müşterek düşüncelerimizin yarattığı bir problem. Belki de Zohar’ın bizim ilerlemiş koşullarımızdan bahsettiğinin tam olarak farkında değiliz ve bu kitabı okurkenki en önemli şey bu koşulları edinmeye yönelik arzumuzdur.

İlerlemiş koşullarımız neler? Hepimiz birliği oluşturduğumuzda ve aramızdaki bağın içerisinde maneviyatı, müşterek ihsan etme niteliğini, Yaratan’ı ifşa ediyoruz. Zohar Kitabını okurken tam olarak hissetmeniz gereken özlem budur. Diğer türlü tüm okuma boşunadır ve hiçbir şekilde bize yardımcı olmaz. Hatta içimizde karanlığın, negatif uyanışın algısını almak olarak sonuçlanır. Mesele ile ilgili başka bir seçim yoktur: Her halükarda ilerlemeliyiz ve bu durumda irademize karşı ilerleriz.

Bu yüzden herşey Zohar Kitabını okuma esnasında ilerlemiş koşulu ne derecede doğru biçimde tasavvur edebildiğimize bağlıdır, yani aramızda içerisinde ihsan etmek, sevgi, karşılıklı garanti  ve tüm dünyalarda ve realitenin tamamında hüküm süren birleşmeyi ifşa ettiğimiz bir bağ olduğunu ne kadar gördüğümüze bağlıdır.

Herşey sadece aramızdaki bağda ifşa olur: realitenin tamamı, sonsuzluğa kadar olan tüm dünyalar. Islahın Işığını Zohar Kitabını okurken bu koşulu ifşa etmeyi arzuladığımız ölçüde çekeriz.

– 12/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Hepsi İçin Bir Yaşam

Soru: Zohar’ı okuduğumuzda Yaratan’dan talep ettiğimiz aramızdaki birlik nedir?
Cevap: Doğrusunu isterseniz birlik ne demek bilmiyoruz. Birleşmek ne demek? Dünyamızda olduğu gibi ortak ilgi alanları, istekler ve uğraşlar aracılığıyla arkadaş olmak ve beraber futbol oynayarak, balık tutarak, bira içerek yada fitness salonunda beraber idman yaparak boş zamanımlarımızı birlikte geçirmekten zevk almak mı? Yada zor bir psikolojik eğitimden geçmiş ve diğerleri için ölmeye hazır olan gerçek bir denizaltı mürettebatı gibi mi olmalıyız?

Maneviyattaki birlik tümüyle farklı bir anlama sahiptir. Bu tür bir birliğin içinde keşfettiğiniz manevi hayat kolektifdir. Siyam ikizlerininkine benzer, eğer biri ölürse diğeri de ölür. Sadece bir bütün olarak yaşayabilirler. “Benim” ve “Senin” ya da “Yarısı biri yarısı diğeri için” diye bir ayrım yoktur.

Bu müşterek yaşam manevi birlik diye adlandırılır çünkü elde ettiğin herşey diğerleri ile olan bağ sayesindedir. Tek “beden”’i paylaşıyorsunuz. O ruhun bedeni diye adlandırılan manevi bir kabdır. Bu manevi kabın içerisinde ruhun Işığı vardır; o tek ruhtur. Eğer bu teklik bölünürse, beden ve onunla beraber Işık kaybolur. Bunun sonucu olarak ortada bir ruh yada manevi yaşam olmaz.

– 04/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Yapmalıyız ve Yaratan’ı Duymalıyız

Zohar, Bölüm “Lech Lecha (Çık)” Madde 315: “O’nun melekleri Tanrı’yı kutsal sayın… O’nun kelimesinin sesini duyduğunuz takdirde.”

Kişi otomatik şekilde, aklını kullanmadan eylemler gerçekleştirirse melek diye adlandırılır. Kendi aklına (Roş) sahip değildir ve ona söyleneni yapar. Kişi başkasının düşündüğünü yerine getirir. Bu koşul “melek” olarak adlandırılır çünkü melek herhangi bir muhakeme yapmadan işleyen bir güçtür.

Bu yüzden “Yapmalıyız ve duymalıyız”’ın açıklamasında melekler gibi “Yapmalıyız’” uyguluyoruz. “…O’nun melekleri…O’nun kelimesinin sesini duyduğunuz takdirde” diye yazmasının sebebi budur. Biz de yapmalıyız ve sonrasında duymalıyız. İçsel mütabakat yada eylemimizin sebep ve amacına dair net bir anlayış sahibi olmadan (çünkü onlar daha üst bir seviyenin nitelikleridir) oynayarak daha üst bir dereceye layık oluruz.

Aslına bakarsak bu hareket etmek için en doğal yol. Bu bilmediği bir oyunu oynarken manâsını anlamasa da yetişkin birinin kelimelerini tekrar eden bir çocuğa benzer. Hiçbir anlam ifade etmeyen herhangi bir şey söyleyebiliriz ve çocuk ciddi olarak tekrar eder. Eğer bir hareket yaparsak onu tam bir isteklilik ve tutkuyla taklit edecektir. Bir çocuk bu şekilde öğrenir. “Küçük olan” bir akla (Roş, Partzuf’un başı) sahip değildir: akıl “büyük olan”’ın niteliğidir. “Küçük olan” sadece görevleri yerine getirmek için bir bedene (Partzuf’un Guf’u) sahiptir.

Ancak eğer küçük olan Büyük Olan’ı izlerse ve kendini onun önünde pasifize ederse, o zaman Büyük Olan’ın aklını edinir ve ona benzer. “Yapmalıyız ve duymalıyız” ın özü budur.

– 03/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.