Tag Archives: Sevgi

Egonun Dipsiz Çukurunun Üzerinde Sevgiden Bir Köprü

Lizhensk’li Kabalist Elimeleh, “Işık saçan bir şey ve Güneş”: Esas olan, sevgi ile her bir dostla birleşmek, tek bir kalple Yaratan’a hizmet etmek, birlikte birbirine yardım etmek, aramızdaki bağı genişletmek ve tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir.

Genel olarak tüm çalışmamız tek bir eylemdedir, tek kalpli tek bir adam olarak birleşmektir, tek bir bütün olmak için birbirinin kalpleriyle lehimlenmek ve Yaratan’a yürekten hizmet etmektir. Birbirimizden kopukluğumuzun seviyesini ifşa etmemiz için özellikle yaratılmış olan o kırılmayı bu şekilde düzeltiyoruz ve onun üzerine sevginin köprüsünü bu şekilde inşa ediyoruz.
Yukarıdan verilen bir engelin yardımı ile egomuzun dipsiz çukurunun üzerinde uzanacak olan köprünün yüksekliği, müşterek manevi Partzuf’umuzu inşa edişimiz ve içinde yaşayacak olduğumuz ebedi realitenin ifşası bu şekilde bir çalışma ile oluyor. Böylelikle yol üzerinde birbirimizden kopukluğun daha çok darbelerini alacağız ve karşılıklı garantide, birlik içinde ve integral sistemin mükemmel bir şekilde akort edilmiş bir mekanizması gibi birbirini tamamlayıcılık nosyonu içerisinde sevginin bağını inşa edeceğiz. Her seferinde mükemmelliğe özlem duymamız gerek. Mükemmel olmak için sistemimize eklenmesi gereken yeni detaylar ve aksaklıklar bizlere ifşa olacak. Ve biz, bu detayları bulmaktan ve düzeltmekten dolayı mutluluk duyacağız. Çünkü ıslahlar bizi gerçek mükemmelliğe doğru götürüyor.

İfşa olan kötülükten dolayı mutluluk duymalıyız. Baal HaSulam Igrot (Mektuplar) 5’te, zaten orada olan ve şimdi ifşa olan kusurlardan dolayı hoşnutum ve neşeliyim, diye yazıyor. Şöyle devam ediyor: Her ne kadar daha ifşa olmayan kusurların tümünden pişmanlık duysam ve üzgün olsam da, zira gizli bir kusur düzeltilemez. Bu nedenle kusurların ifşa olması çok önemlidir. Ve neşeyle kabul edilmelidirler. Kişi bir gruba doğru bir biçimde bağlandığında tüm engelleri, problemleri ve zorlukları sevinçle kabul eder. Çünkü bunları aşarak ve bunların üzerinde düzgün bir bağ inşa ederek, bilgi, bilgelik ve sevgi, kötülüğün üzerinde ifşa olur. Kişi, kötü dipsiz bir çukurun derinliği kadar yükseklikte bir manevi tepeye tırmanır ve Yaratan’ın sonsuz dünyasını algılar.

– 19.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “Arava kongresi için tavsiye”.

Tek Bir Şişte

Soru: Islah için doğru bir başvuruda bulunup bulunmadığımı nasıl kontrol edebilirim?

Cevap: Eğer kişi dostlarla birleşmeyi istiyorsa ve buna Yaratan’a erişme arzusunu da bağlıyorsa, başvuru doğrudur. Her şey tek bir çizgide, tek bir eksende uzanmalıdır: ben, dostların birleşmiş grubu ve Yaratan. Bu durumda bütün arzular doğru düzendedir.

Tüm gereken faktörleri bir arada tek bir şişe geçirip geçiremediğini, kendine bu resmi net bir şekilde çizip çizemediğini ortaya çıkar. Daha sonra bunu diğer bir formla, yani dairelerle yenileyeceksin: Dıştaki, ortadaki ve içteki. Dıştaki daire sensin. İkinci daireyi, yani grubu kapsıyorsun. İkinci daire de üçüncü daireyi, yani Yaratan’ı kapsıyor. En sonunda hepsi tek bir bütünde tümleşiyor. Daha sonra sen, grup ve Yaratan arasında bir fark yok. Her şey bir. Bu şekilde her insan, her ruh mükemmel edinime geliyor.

– 12.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır, “On Sefirot’ın Çalışılmasına Giriş”.

Firavun’la Buluşmadan Önceki Tek Gizlilik

Çift ve tek gizlilik arasındaki fark çok büyüktür. Uzun zaman alan bir aşamadır, hatta yıllar sürebilir. Geçmişte, bu aşama Kabalistlerin daha fazla zamanlarını almıştır.

Buradaki fark şudur; çift gizlilikte kişi tam olarak ve hatta tahmini olarak dâhi ihsan etmenin ne demek olduğunu bilmez. Sadece ihsan etmek hakkında kitaplarda yazılan şeyleri tekrar etmek suretiyle bunun hakkında konuşur. Bu yüzden kişi için zor bir koşuldur, zira tüm bu kelimeler sunidir.
Bunu konuşmalarında görüyoruz fakat bunu aynı zamanda yetişkinleri taklit ederek bebekleriyle ve arabalarla oynayan küçük bir çocuk gibi yapmak zorundadır. Üst Işığın ona ihsan ettiği ve ihsan etmenin değerini hissetmeye başladığı koşulu edinene kadar bu böyledir.

Kişi, hayal gücünde, ihsan etmenin ne olduğunu, diğerlerine doğru kendinden nasıl çıktığını ve kendini orada nasıl kaybettiğini, kendini değil de onları hissetmeye nasıl başladığını kendine tasvir etmeye başlar. Bu “biz” bile değildir, yani diğerlerine ilişkin olarak ben. Bunun yerine, kendini hissedip durur ve sadece kendine dışsal olan şeyleri hisseder. Bu hissiyatı kelimelerle aktarmak mümkün değildir, kişinin içinde anlaşılmaya başlanan bir şeydir.

Bu tek gizliliğe ulaşmak olarak adlandırılır. Daha sonra ihsan etmenin açığa çıkmasını talep etmeye başlar. Onun yalnızca Islah Eden Işık yardımıyla ulaştığı şimdi kişi için açık ve nettir. Çift gizlilikten tek gizliliğe geçişte kişi her şeyin yalnızca üst güç aracılığıyla gerçekleştirildiğini ve sadece kendisinin türlü eylemler aracılığıyla bu gücü uyandırabildiğini görür. Fakat bundan daha fazlasını değil.

Burada, onun içinde ihsan etme niteliğini üretecek olan üst güce sahip olması gerektiği şeklindeki talep kişinin içinde olgunlaşır. Biz şimdi, çöldeki kongreden, Firavun’la buluşmadan ve Mısır’dan çıkmadan önce bu koşuldayız.

– 07.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Sevginin Yankısı

Baal HaSulam “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş” Madde 89’da şöyle yazıyor: Bir emrin ödülü bu dünyada değil, bir sonraki dünyadadır.

Burada, şu an düzeltmeye muktedir olmadığımız parçaya gönderme yapılıyor. Sadece “taştan kalp”  (taştan kalp gerçek arka yüzdür), yani gerçek AHP (bir yükselişin AHP’ı değil) düzeltildikten sonra, Sonsuzluk Işığı ile doldurulmuş kapları ifşa edebiliriz. O zamana kadar gerçek sevgiyi, yani alma kaplarının içindeki Hohma ışığını değil sadece bir damlayı, bir yankıyı ifşa ediyoruz. Şu an için sadece küçük bir ışıldamaya, ölçeği son ıslahtaki Hohma ışığı ile mukayese dâhi edilemeyecek olan Hohma ışığının yukarıdan aşağıya hareketindeki yansımasına ulaşabilme imkanımız var. Aslında daha sevgi niteliğini ifşa etmedik.

Bu dünyadan gizlenmiştir. Ancak aslen gizlemeler (Alamot) olan dünyalar (Olamot) var olduğu sürece, son ıslaha erişene kadar, elbette sevgi ifşa edilemez. Sonuçta sevgi, tüm arzular için bir perdeye sahip olduğumuzda kapların doğrudan bir şekilde doldurulmasıdır.

Alma arzusu, Sonsuzluk dünyasında ve oradan aşağıya ilk kısıtlamaya kadar olduğu şekliyle, ışığı ihsan etme rızası için almadı ve gelecekte bu asla bu şekilde olmayacak. Arzu ve ışığın gerçekten buluşması, ışığın gerçekten arzunun içinde olması mümkün değildir. Bu nedenle bir yükselişin AHP’ında ifşa ettiğimiz sevgi ile son ıslahta ifşa edeceğimiz sevgi arasındaki farkı anlamamız gerekir. Sevgi, Yaratan’ın son ıslaha kadar gerçek formunda ifşa edilemeyecek olan belli bir ifşasıdır. O zamana kadar O’nun sadece arka yüzü ifşa olur.

– 09.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Akıl ile Kalp Arasında Denge Olmalıdır

Yayınlanma tarihi 03 Şubat 2012, saat 10:31

Bazı anlarda öyle bir duyguya kapılırız ki, içimizden yoğun bir şekilde ihsan etme, verme, yakın olma, kucaklama, kalpler arasında birlik kurma isteği gelir; ancak bir sonraki an, bu duygu kayboluverir. Bunun sebebi, henüz ıslah olmamış oluşumuz ve izlenimlerimizin egomuzdan geliyor olmasıdır.

Egomuz, bağı hissedebilmek amacıyla, bir anlığına teslim olup bir başkasına egoistçe yapışmayı kabul eder. Ardından da, bağ kurmayı başardığım için gurur duyarım; ve beni tutan şey de budur. Bunu takiben ortaya çıkan yeni bir Reşimo (anı), hevesimi söndürür.

Öyle zamanlar olur ki, kişi onuncu kattan atlamaya; kırık kalbinde hissettiği ümitsizlik sebebiyle her şeyi yapmaya hazır olur. Ancak bu durum kısa sürer ve kişi hemen ardından mantıklı düşünmeye başlar. Durumun bu şekilde işlemesinin sebebi, kişide bulunan bir ve tek egoist arzudan kaynaklanmasıdır.

Islah olmuş durumda, hem zihnimizde hem kalbimizde, daha uzun bir süre nasıl kalabiliriz? Almış olduğumuz kararı, her ne kadar bizden daha üstte ve tabiatımıza karşı olsa da, nasıl pişman olmadan tutabiliriz? Yani, sanki onuncu katta duruyormuşçasına, kendimizi bilinçli olarak nasıl bırakabiliriz? Havada asılıyken, kendimizin ve olanların farkında olarak, olacak olana nasıl hazır olabilir ve olacak olanın olmasını nasıl isteyebiliriz?

Burada bahsettiğimiz şey, kırık bir kalbin yarattığı ümitsizlikten doğan, gözü kara bir şekilde atılmış olan çılgın bir adım değildir; aksine, aklıselim bir şekilde alınmış olan, mantıklı ve sağduyulu bir karardır. Ancak bu, yalnızca başka bir kuvvete sahip olduğumuzda; alma kuvvetine karşı çalışan ihsan etme kuvvetine sahip olduğumuzda yapılabilir. Kişiyi etkileyen Işık, kişinin bilinçli bir karara varmasını ve kendisini bu şekilde tutmasını sağlar.

Manevi bir eylem, asla sadece kalbin arzusu sayesinde gerçekleşmez. Manevi bir eylem ölçüp biçilmiş, bilinçli ve hem kalpte hem akılda tartılıp hesaplanmış bir eylem olmalıdır. Üst Işık kişiye ne kadar işler ve onu ne kadar aydınlatırsa, kişi de doğru kararı o kadar alabilir, kendi hayatını ve ruhunu beraberce o kadar verebilir ve kararına uzun bir süre sadık kalabilir; ta ki kişi o seviyeyi tamamlayıp bir sonraki seviyeye yükselene kadar.

Kişinin mevcut durumuna istinaden, kişi asla kararını değiştirmez. Ancak bir sonraki seviyeye ulaştığında ve içinde yeni bir arzu büyümeye başladığında, kişi düşer ve ardından bir sonraki seviyeye yükselir. Böylesine bir ilerlemenin işareti, sürekli olarak duyulan mutluluk hissidir.

29/01/12 tarihli Günlük Kabala Dersi’ndenRabaş’ın Yazıları

Koşulsuz Sevmek

Soru: Herkes sevginin prensibini dostunu kendin gibi sev olarak tanır ve saygı duyar. Ancak bizim neslimizde insanları nefret ve ayrılık yerine sevgiye nasıl dönderebiliriz?

Cevap: Bunu yapmak için bizler egoistik niteliğimizden aşama aşama özgecil niteliğine geçeriz. Herkes olduğu gibi sevilmek ister. Diğer bir ifade ile sevgi tüm hesaplamaların üzerindedir. Birisi bana güzel görünür ve bir diğeri ise çirkin. Birisi gözlerimde bana iyi görünür ve bir diğeri ise kötü olarak. Yine de eğer birilerini seversem, onları kendi çocuklarım gibi severim, ne oldukları önemsiz.

Bu durum bizlerin kendi çocuklarımızı doğal olarak sevmemiz gibidir oysa ki burada kendi doğamızın üzerinde yükselmek için sevgiye ihtiyacımız vardır. Şöyle yazılır, ” Herkes bir diğerini kendi kusurlarına göre suçlar. Eğer bir başkasında bir kusur görüyorsan, bu demektir ki bu kusur senin içindedir.

Ancak bizler başlangıçta koşulsuz sevgiyi edinemeyiz çünkü doğamız tarafından birbirimizden nefret ediyoruz. Ben daima diğerlerinde kusur ararım zira bu kendimi daha iyi ve onlardan daha yüksek hissetmemi sağlar, bu durumun kendisi hemen bana haz verir. Kendi – çıkarım için düşündüğüm zaman, diğerlerinde onları en azından bir şekilde benim altımda görmek için onlarda kusurlar bulmak zorundayım. Eğer bir kişi benden daha yüksekte görünürse ve bunu haklı çıkaramazsam o zaman ben depresyona girerim.

Öyleyse sevgiyi nasıl edinebiliriz? İlk önce, ”sevmek” demek, dostunun arzularıyla doldurulmuş olmak ve her an onların arzularını yerine getirmeye hazır olmak demektir. Ben hemen şimdi dostumu kullanmaya ve ondan yararlanmaya hazırım, fakat bana denildi ki, ”dostunun arzusunu yerine getirmek için kendini kullan”. Ancak bu durum benim doğama zıt. Ben bu duvara asla tırmanamam.

İşte bu yüzden Kabalist Hillel iddia edileni daha kolaylaştırmak adına ”Sana yapılmasını istemediğini sende başkasına yapma” dedi. Nötr ol, dostun için olan nefreti ve sevgiyi bırak. Bu durumu açıklığa kavuşturarak, yolun ilk yarısının üstesinden geleceksin.

Böylece sen egondan, önceki arzularından kopacaksın. Bozuk – niyetlenmiş planlarını ve niyetlerini bırakacaksın. Şimdiden sonra artık dostuna bilerek veya bilmeyerek zarar vermek istemeyeceksin. Onu kullanmak istemeyeceksin zira bu ona zarar verir. Ve halen yine de bununla beraber dostundan kar sağlayabileceğini düşündüğün zaman kaybedenin senin kendin olduğunu anlamaya başlarsın. Onun için iyi olan senin için de iyidir ve onun için kötü olan da senin için de kötüdür. Göreceksin ki her ikinizde şimdi dünyada ifşa olan küresel bir ağda birarada bağlanmış durumdasınız. İşte bu yüzden bir diğerine en azından zarar vermemek konusunda başka bir seçimin yoktur.

İlk safha budur: kendi Malhutunu kapadın ve bunu Bina’ya yükselttin, en küçük konuma, Katnuta, Hafetz Hesed konumuna. Ve daha sonra sevgi yolunda devam etmelisin.

Tüm bu safhalar senin ”Lolişmadan Lişmaya” ilerleyişin koşulunda gerçekleşir, egoizminin içerisinde senin bununla beraber özgecil amacı özlemlersen olur. ”Dostuma iyi davranmak benim için değerlidir” sebebin bu. ”Bunun yanısıra zaten hepimiz birbirimize bağlıyız ve başka seçim yok…” Ve sonunda, bu yolu tuttuğun sürece, aklını ve kalbini düzeltecek olan ıslah eden Işığı uyandırırsın.

Ve o zaman anlarsın ki ”diğerlerini sevmeliyim, kendimi iyi hissetmek için değil, hepimizin bir sistemde olduğu için değil, global ve entegral bir koşulda olduğumuz için de değil.” Herhangi bir sebepten ötürü değil. Basitçe ihsan etmenin niteliği tarafından büyülenirsin. Seni neyin bu kadar iyi yapacağını bilmezsin fakat ihsan etmenin dışında başka hiçbir şeyi istemediği hissedersin. Kendini doyurmazsın ve haz beklentisinde olmazsın. Ve sen huşu, yücelik, saygı koşulunun dışında, en saf ihsan etme tanımının dışında ihsan edersin. Şimdi herşey senindir.

27.10.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. bölümünden, ”Yaratan için Sevgi ve Yaratılanlar için Sevgi”

Bir Anda Nefretten Sevgiye

Soru: Zohar çok fazla karanlığın ve kötülüğün ifşa olmasına sebep oluyor. Kişi tüm bu kötülüğü görürken sevgiyi nasıl talep edebilir? Kötülüğe rağmen iyiliği nasıl talep edebilirim?

Cevap: Nefret ve sevgi arasında büyük bir mesafe olduğunu sanıyoruz ama durum böyle değil. Her şeyden önce onlar aynı şey çünkü her şey aynı arzunun içerisinde gerçekleşiyor. Birinden diğerine geçerken bir mekanda bir yandan öbür yana hareket etmiyorsun. Aksine Işık içinde bir anda bir uç noktadan diğerine geçmene sebep olan bir değişiklik yapıyor.

Olaylara Işık olmadan baktığınızda hiçbirşey görmüyorsunuz ve herşey size karanlık, negatif duygular ve nefret olarak sunuluyor. Ancak orada Işık olur olmaz iyiliği, sevgiyi ve tatlılığı ifşa ediyorsunuz. Burada uzatmalı bir hareketler yok. Işığı “yakıyorsun” ve o anında herşeyi değiştiriyor. Realitenin resminin tamamı anında değişiyor.

Şu anda karanlıktayız ve bu yüzden Işığın bir anda belirebileceğine inanamıyoruz. Ancak belirdiğinde bu Mısır’dan göç zamanında olduğu gibi hep birdenbire olur.

– 19/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır.

Çiftler

Soru: Neden erkek ve kadın mevcut, nedir amaç bunda?

Cevap: Manevi dünyada tek bedende var olan, bizim dünyamızda çift bedene dönüşür. Eril ve dişi olarak Neşama bazındadır, İhsan-etme gücü ve alma gücü niteliğindedir. Eril ve dişi armonisinde tek bedendir. Bu armoni ruhun kırılmasında parçalandığı için iki bölüme; ihsan eden ve alana ayrıldığından, dünyamıza da iki ayrı beden olarak-erkek ve kadın- yansıdı. Aslında manevi dünyada bu iki ayrı gücün tek bedende oluşturdukları bağda yeni durumlar ve kademeler yaratması gibi bizim dünyamızda da erkek ve dişi bedenler aralarında kurdukları bağda yeni oluşumlar var ediyorlar ki buna çocuk dünyaya getirmek diyoruz.

Bizim dünyamız manevi dünyanın yansıması olduğundan orada tekte olan bizde de aynen ancak çoğulda gerçekleşiyor.

Soru: Peki, o zaman dünyamızda erkek kadın arasındaki ilişkide var olan çatışmanın nedeni ne?

Cevap: Tabii ki buda manevi dünyada olanın bir yansımasıdır ve aslında hiçbirşey yoktur ki dünyamızda maneviyatın yansıması olmasın. Çatışmanın nedeni; karşı olma gücü, zıt olma gücündendir. Herşey ihsan eden ve alan güçlerin arasında oluşmaktadır. Bu zıt güçler sanki birbirlerine muhtaçlar, birbirlerini istiyorlar, birbirlerini arıyorlar fakat nasıl bağ kuracaklarını, nasıl birleşeceklerini bilmiyorlar. “Komünükasya-Sırrı” aralarındaki bağı oluşturmakta onları zorluyor.

Sadece Kabala ilmi bu sırrı çözmüş durumda: “BİRLİK”, aralarında birlik oluşturmak. Ve bunun dışında dünyamızda kadın erkek ilişkisinde dengeyi sağlayacak başka hiçbir yöntem mevcut değildir. Çünkü Neşamada olan metot budur ve de ondan esinlenerek dünyamıza adapte ediyoruz. Doğal bir sistem olup manevi dünyada bölünmüş ve ayrı olan bu iki gücün, or ve kli, erkek ve dişi ancak üçüncü bir dengeleyici -”Masah” aracılığıyla aralarındaki bağı kurabiliyorlar.

Bir yanda ihsan eden diğer yanda alan ve bu iki gücü birleştiren, aralarında bir bağ kuran üçüncü bir güç olarak: Masah.

Soru: Peki, dünyamızda erkek ve kadının birbirlerini tamamladıklarını ve bütünselliği yakaladıkları söyleniyor, siz ne diyorsunuz buna?

Cevap: Nerede görüyorsun bütünleşmeyi ve birbirlerini tamamlamayı? Tamamlama ve bütünleşme ancak tarafların kendi doğalarını aşabilmeleri şartına bağlıdır. Her iki taraf da gerçekten ihsan eden olur ve şu anda olduğu gibi kazanan olmaktan vazgeçerse oluşabilir. Oysa günümüzde olduğu şekliyle aynen -devletler arasında olduğu gibi- asgari müştereklerde mutabakata vararak menfaatini koruma birlikteliğinde gerçek tamamlama ve bütünsellik yoktur. Tamam, kötü değil, eşler kendi egolarını farkedip onun üstesinden gelmesi ve birlikteliği koruma adına bir mutabakata varmaları, ancak bu henüz bütünsellik değildir. Şalom şlemut-bütünsellikten gelir ve bu o değildir.

Şlemut sadece Sevgi ile oluşur. Maalesef bu gün ailede sevgi yok ve aslında hiçbir zaman da olmadı. Sevgi geleceğe dönük olan birşeydir ve insanlık buna ulaşacaktır.

Sevgi demek; ben senin tüm arzularını bilip, kabullenip onları tatmin etmem ve senin de benim tüm isteklerimi kabullenerek onları tatmin etmendir. Ve böylece ikimizde ortak arzularda buluşup karşılıklı tatminde bulunuyoruz demektir. Sen benim ve de ben senin oluyorum demektir. Böylelikle artık aramızda bir ayırım bir sınır da kalmış olmuyor. Çift olmanın-evlilik müessesesinin- maneviyatta ve ruhsal tekamülde çok büyük bir katkısı mevcuttur.

Çiftler birbirlerinden birçok şey öğrenebilirler maneviyat amacına ulaşmak için. Bu karşılıklı ilişki sisteminde birçok farklı safhalar yaşayarak hem Yaratn ve hem de diğer neşamalar ile ilişkiye girebilirim. Partnerim ile olan ilişkim bana diğerleri ve Yaratanla nasıl ilişki kuracağıma örnek teşkil eder. “İş ve İşa Şhina Beynehem” (Tanrının Nuru Eşlerin Arasındadır), Şhina, Yaratanın  ifşası demektir. Eğer ben doğru ilişkide olursam, eğer aramızda doğru bir ilişki varsa o zaman aramızda üst gücü ifşa ederiz, yeter ki çiftlerde her iki tarafta doğru tutumu yani ruhsal eril ve dişil niteliklerini yansıtmış olsunlar. Böylelikle iki tarafın Neşaması Bütünleşmiş ve arasında da Yaratan İfşa olur, Manevi Dünya oluşmuş olur. Bizim bu dünyayı elde edebilmemiz  için tüm insanlığa gereksinimiz yok gibi ve sanki bir tek kendi ailemizle dahi manevi dünyayı ifşa edebiliyoruz.

Soru: Peki, bu ilişki nasıldır, nedir?

Cevap: Kabala bilgeliğinden öğreniyoruz ki bu ilişki, “alma arzusu” ile “verme arzusu (ışık)” arasında var olan bir ilişkidir, zıtların ilişkisi. Aslında “İşto le Adam ze Ezer Kenegdo” (Kadın Eşine Zıddının Yardımıdır). Kadın bir yönden, üst alemlere varmakta eşine destek ve yardım edendir ve diğer yönden ise sanki bu yardım onun karşısında ve zıddınadır. Sanki sen onu ve o seni birlikte ikiniz aynı safhaları yaşarken onları aşmanız gerektiğini öğrenirsiniz Yaratanı ifşa etmek için.

Soru: Günlük yaşamımızda çiftler birbirlerini sevmelerine ya da en azından birlikteliklerinden hoşnut olmalarına rağmen aniden fındık kabuğunu doldurmayan bir nedenden ötürü tatsızlıklar ve tartışmalar oluşup gelişiyor. Birbirlerini anlayamıyorlar hatta ne için tartıştıklarını ve tartışma nedenini dahi unutur hale geliyorlar. Peki nedir bu olanlar, hangi sebep, nasıl bir kuvvet onları bu hale getiriyor?

Cevap: Duygularının onlara hükmetmesine izin veriyorlar ve işte bu yasak, olmamalı.

Bizler mükemmel değiliz ve yaşamımızda halletmemiz, düzeltmemiz gereken onlarca niteliklere sahibiz ve buda çok doğaldır. Bunun bilincinde olarak bizi tartışmaya götürecek şeyleri uyandırmamalıyız. Ben şahsen eşimle bir anlaşmaya vardık birlikte. Aramızda ortak olan konulardan konuşuyor ve bizi anlaşmazlığa sürükleyecek konuları dışımızda tutuyoruz. Her sabah dersten  sonra iki saat eşimle beraber olur, yürüyüşler yapar ve aramızda konuşuruz. O bana çocuklarımız ve torunlarımızdan, ben de ona öğrencilerimden, dersten bahsederim.

Bu prensibi manevi dünyadan öğrendim. Manevi kab büyükçe bir arzu-almadır ve bu kab ihsan-etme gücüne sahip değildir ve onu hep başka bir zamana erteler. Yavaş yavaş akıllanıp güçlendikçe ve duygulara hakimiyet arttıkça, konuşulabilecek müşterek konulara bir yenisi daha ilave edilebilecek ve bu böylece tedrici bir şekilde, basamak basamak gelişme gösterecek. Bu şekilde her iki tarafta daha fazla müşterek sağlama adına, ıslah olmamış arzularından bir ölçü daha bu ilişkiye katma çabasında olur.

Konuşabileceğimiz konular olduğu gibi bizim için tabu olan konular da mevcuttur ve onlar hakkında hiç konuşmayız çünkü o konunun bizde ıslah edilmesi gereğinin bilincindeyizdir (burası çok önemlidir) ve aramızdaki iyi ilişkiyi bozmaya gerek yoktur.

Bu gayet insancadır çünkü doğa böyle ve hiçbirimiz mükemmel değiliz.

Soru: Hem kadının eşinden hem de erkeğin eşinden birçok istekleri, beklentileri vardır, fakat bunların arasından, örneğin bir kadının eşinden temelde beklediği, arzuladığı en önemli talep nedir?

Cevap: Gerçekte kadın erkeğinden “Manevi-Tatmin” bekler. Kadın erkeğinden onun tabiatında noksan olanın onun tarafından tamamlanmasını, hissettiği eksikliğin giderilmesini arzular.

Manevi alemde  kadın Kli Evi temsil eder. Günlük yaşam dünyamızda da bunu görüyoruz.  Kadın kendine ait olan bir aile hissetmek ister. Çocuklar, eş, ev eğer kadın bunlara sahip ise yaşamını %90 gerçekleştirmiş hisseder kendini. Kliyi dolduran ışıktır ve dünyamızda evi dolduran da erkek olup dolumun oluşturduğu yeni safhalar gelişmeler de çocuklardır.

Soru: Peki, bir erkeğin eşinden beklediği en önemli arzu nedir?

Cevap: Erkek de eşinden “Değer Verildiğini” görmek ister, Eşinin onu ne kadar değerlendirdiğini hissetmek ister. Ve eğer kadın bunu başarırsa; erkeğinin ne kadar değerli, ne kadar başarılı, güçlü, saygın ve özel olduğunu ona hissettirebilirse artık o erkeğin onun için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Erkek bu konuda çok zayıf olup eşinin desteğine muhtaçtır. Tabii ki bu da Manevi alemle ilgilidir. Bizim alma-arzumuz, ihsan-etme arzusundan destek görüyor.

İhsan etmede her şeyi yapma gücü vardır ancak bunu gerçekleştirmek için de alma arzusunun buna destek olması gerek. Dünyamızda da alma arzusunu temsilen kadın erkeğine bu desteği vermediğinde onun ihsan etme niteliği çok güçsüz kalır. Gördüğünüz üzere çiftlerde, kadının kendini var etmesinde erkeğine duyduğu ihtiyaç kadar, erkeğin de kendini var etmesinde kadınına ihtiyacı vardır.

13-12-09, Sevgiler ve birbirlerini tamamlayabilen ilişkiler dileğiyle.

Sevgi Diye Sandığımız Şey Maskelenmiş Egoizmdir

Soru: Niçin ‘başkalarını sevmenin’ ne olduğunu bilmediğimizi veya anlamadığımızı söylüyorsunuz?

Cevap: İnsanlar genellikle ‘sevginin’ cinsellik, bir çocuğun bakımı, hasta veya muhtaçlara yardım gibi şeylere bağlı olduğunu sanıyorlar. Şimdi bu nosyonu gerçekten anlamanın zamanıdır ki şimdiki patlak veren krizin nedeni olarak. Bu kriz, sevginin ne olduğu ve sevgi eksikliğinin ne anlama geldiğini realize etmemizi sağlamak için var. Bu durum gerçekte krizin özüdür.

Finans, endüstri ve diğer alanlarda gerçekleşen her şeyin tek amacı, gerçek sevginin aslında ne olduğunu bize göstermek içindir. Sonra biz diğer her şeyi bu nosyonla kıyaslayabilecek ve şimdi bizim tek niteliğimizin egoizm olduğunu realize edeceğiz.

İnsanlar, ‘Kötülüğün İfşası’ olarak adlandırılan bu süreci çekmek zorunda kalacaklar. Aslında zaten başkalarını sevdiklerini düşündükleri şeyin, onların şimdiki sevgi anlayışlarının kötü olduğunu görmek zorunda kalacaklar. İnsanlar sonra realize edeceklerdir ki eğer birbirlerine bu yolla davranmaya devam ederlerse, herkes bireysel ve kolektif olarak kötü hissedeceklerdir. Kişisel olarak iyi hissedebilirim fakat başkalarını sevmediğim sürece hala kötü bir koşuldayım.

‘Başkalarını sevmenin’ gerçekte ne olduğunu tanımlamak zorundayız, zıttı ve nefretiyle birlikte. Çünkü ‘Işık karanlığın üstünde bir üstünlüğe sahiptir.’ Başkalarından nefret ettiğimizi ancak kendimizi sevdiğimizi kabul etmediğimiz sürece sevgi tarafına geçmeyi beceremeyeceğiz. Bu ilk aşamadır ve insanlık şimdi buna doğru yaklaşmaya başlıyor.

İnsanlar şimdi, ‘evet birbirimizi yeterince sevmediğimiz olasıdır’ diye düşünüyor ve bu konuda hem fikirler. Ancak aramızda egemen olan nefretin henüz farkına varmaya başlamadılar.