Tag Archives: Kongre

Dört Koşul

Soru: Grup, uygun olmayan davranışlarından ötürü bir arkadaşın kongreye katılmasına mâni olabilir mi?

Cevap: Her durumu ayrı ayrı gözden geçirmek zorundayız. Genel olarak kriterler şunlardır;

  • Sabah derslerine katılmak;
  • Maser (onda bir) ödemek;
  • Dostların toplantısına katılmak,
  • Kişinin elinden geldiği kadarıyla dağıtımda yer alması


Bu dört koşula uyulması gerekir. Eğer kişi bu koşulları yerine getiriyorsa, kongrede yeri vardır.
Fakat biz bazı hafifletmelerde bulunduk ve kongreye katılacak olanları bu kriterlere göre kontrol etmiyoruz. Bir çoğu onda biri ödemiyor, sabah derslerine katılmıyor vs. Şurası kesin ki, bu insanlar neye niyetimiz olduğunu ve ne yaptığımızı anlamıyorlar. Ancak bu, kongrede başarılı olamayacağımız ya da bunun sadece bir “alıştırma” olacağı anlamına gelmez.

Ayrıca Adam HaRişon’un kolektif ruhunun farklı parçalarından farklı insanlar geliyorlar ve onlardan bazıları için sistemi öğrenmek iki ya da üç katı daha fazla zaman alıyor. Belli bir hususta ilerleme kaydedebilirler fakat onlar için içsel açıdan değişmek daha zor. Hatta daha kötü bir hale gelenler de var; daha bayağı, daha ihmalkâr vs. Kendini dostunun yerine koymadan, onu yargılama.
Genel olarak dağıtım çalışmalarıyla ilgili olmadıkça, biz dostlarımızı dışsal davranışlarına göre yargılamıyoruz. Esas olan şey kişinin aldırmazlık ve ilgisizlik sergilememesidir.

Soru: Bunun anlamı şu mu; bu kriterler bir talep değil fakat birer tavsiye mi?

Cevap: Bu sefer bunları uygulamıyoruz. Fakat kişi şunu bilmeli ki, bu koşulları yerine getirmemek kişiyi geride bırakır. Aktivitelerimize katılabilir fakat kişi ilerlemez. Kongrede bize rahatsızlık vermez ve hatta bir yükseliş de hisseder fakat Mısır’dan çıkan bir “adam” olarak değil.

İlerleyiş ve hissiyata belli bir limit koyan daha düşük bir seviyede bizlerle olmaları için bu insanlara bir şans veriyoruz. Bunun hakkında bizim yapabileceğimiz bir şey yok.

– 20.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “Arava Kongresi İçin Tavsiye”.

Geri Çekilmemeliyiz

Soru: İsrail’deki son kongrede, eşi görülmemiş bir bağ hissettim. Fakat hemen sonrasında bir hafta boyunca daha önce hiç hissetmediğim bir düşüş yaşadım. Şimdi kongrelerden korkuyorum. Ne yapabilirim?

Cevap: Bu çok iyi, mükemmel. Gerçektende korkuyor olmalıyız. Bunu aynı zamanda İsrail halkının Mısır’dan çıkışından öncede görürüz.

Alıştığın bir yerden atıldığını hayal et, gecenin bir yarısı nereye gideceğini bilmeden kaçıyorsun. Firavunun felâketi seni bırakmıyor. Kafan karışık, Kızıl Denize atlıyorsun ve birden bir mucize oluyor. Aslında bu o kadar da hoş değil. Sonra insanlar Yaratan’a şükrediyor: “Sürücü ve atı suda boğuldu.” Fakat şunu anlamalıyız ki kişi doğuma benzer birçok zorlu aşamalardan geçer; doğum sancıları sırasındaki bir embriyo gibi büyük baskı hisseder.

Çöldeki yolculuktan sonra neredeyse binlerce yasa sana “yüklenir”: ne yapmalısın ya da ne yapmamalısın ve bu yasaları yerine getirmezsen ne ceza alacaksın? Diğer bir deyişle, Sina Dağının eteklerine gelmeden önce, gelecek ıslahının plânını elde edersin: “İstesen de istemesen de, bu beklenen şeydir. Hiç fark etmez. Al ve yapmaya başla.”

Şimdi yalnızca Yaratan’ın işinin ne olduğunu keşfedersin. Şimdiye kadar, kaybedenlerin arasında bir kahraman olduğunu düşündün ve şimdi önünde gökyüzüne kadar uzanan bir liste var. Her bir satırında şöyle yazıyor: “Eğer yerine getirmezsen, sorunlar, afetler ve ölümle karşılaşırsın…”

Buna ilâveten şöyle de denir: “Bütünde bağ kurmazsan, bu senin mezar yerin olacaktır.”

Sonra her kalbin içinden Yaratan’a doğru bizi çeken, Musa noktası ortaya çıkar. Bu noktaları birleştirir ve bir ölçüde üst güçle bağımızı keşfederiz. Bu aşamalı olarak yapılır: Dağın eteklerinde diğer noktalar -bilgeler, atalar, rahipler, Levitanlar, İsrail, kadınlar, köleler ve çocuklar- beklerken, önce sadece Musa noktası O’nu keşfeder. Onlar şöyle söyler, “Yapacağız ve duyacağız.” Diğer bir deyişle, boyun eğmeyi bekleyen tüm arzularımız, gücü elde eder.

Bugün olan budur ve hemen ertesinde altın buzağını inşa edeceğiz.

Şunu anlamamız önemlidir: Hepsi bizim ulaşabileceğimiz şekildedir. Egodan kaçarız ve bu kaçışı gerçekten hissetmek zorundayız. Kongreye tam hazır bir halde, görevi tamamlayamamaktan ve istenilen amaca ulaşamamaktan, korkarak geliyorsunuz. Kısıtlanmaktan ve zorlanmaktan korkarak geliyorsunuz, tıpkı Mısır’dan kaçış gibi.

Diğer yandan tüm dostlarınıza karşı kendinizi yükümlü hissediyorsunuz. Onlara çaresizce bakıp, bağın ortak noktasını arıyorsunuz.

Sonuç olarak, tüm güçlerimizi bir ana toplamalıyız. Bu an için, tüm kongre boyunca gergin olmalıyız tıpkı gerilmiş bir tel gibi. Aramızdaki bağda, zamanda, eylemde ve mekânda bağ kurmalıyız. Şöyle denir: “İsrail, Tora ve Yaratan birdir.” Bu, Yom Kippur’daki Kutsalların Kutsalı büyük rahiplerin durumu gibidir… Hepimiz o eşsiz tek bir ana erişmeliyiz ve işte o zaman arzumuz gerçekleşir.

Sonra yol devam eder fakat bu Yansıyan Işığın bağı vasıtasıyla gerçekleşir.

Şu durum söz konusudur: Aslında kaçıyorsunuz; bir önceki hayatınıza geri dönmeniz sizin elinizde değil; arzulanan amacı elde etmelisiniz; aynı zamanda tüm güçlerinizi, bu tek bir an için bir araya getirmelisiniz. Bu sizi hedefe doğru kesin olarak yönlendirir. Nasıl olacağını hep birlikte görelim.

Zohar Kitabında (Nasso 98-99) şöyle der: “…ve onlar dağın eteğinde bir araya gelecek. Dağın eteğinde onlara şöyle dendi: ‘Eğer Tora’yı alırsanız, iyiyi alısınız eğer almazsanız orası size mezar olur.’”

Bu şu demektir, egoist arzularımızla bu kötü hayatımızı “muhteşem” olarak görürüz. Bu “sevimsiz mezarda” olduğumuzu hissederiz, ama bazıları bunu bile hissetmez. Zihinsel, hedef odaklı, insan kargaşası yerine, bütün dünyanın acı çektiği gerçek problemleri aramalıyız.

Dolayısıyla, kongreye çok ciddî hazırlanmalıyız. Eğer bunu üzerimize alırsak, geri çekilmemeliyiz. Bu dar bir köprüdür ve önemli olan tek şey korkmamaktır.

Günlük Kabala Dersi  19/02/2012 “Arava Kongresi için Tavsiye”

“Ben”’ini Evde Bırak

Soru: Arava çölü kongresinde, çalışmamızı en iyi şekilde yerine getirmemizi istiyorum. Başarı elde etmek için içselliğimizde nasıl hareket etmeliyiz?

Cevap: Bu zordur. Sürekli bir analiz yürütmek zorundayım. Sorular sormalı ve bu sorulara cevaplar aramalıyım, inişler ve çıkışlar yaşamalıyım. Ve tüm sorunları sadece dostlarla birleşerek çözmeliyim. Bu şekilde, herkes için bir örnek sergilemiş olurum.

Tek başına başarı imkansızdır. Herkes için, birlikte edinilmek zorundadır. Ve bu da, benim sadece ortak arzu ile ilgilenmem anlamına gelir. Önemli olan benim ne hissettiğim değil, bizim ne hissettiğimizdir. Bir şeyin üzerine yükselen ve bir şeyi ifşa eden ben değilim, biz yükseliyoruz ve biz ifşa ediyoruz. Ben hiç yokum, her zaman biz vardır. Bu “çorbanın” içinde yaşamak istiyorum. “Ben” kelimesi, kişinin kendine dair olan algısı geride bırakılmalıdır.

Daha da ötesi “biz” sadece bir araya toplanmış dostlar ya da “özel güçler birliği” değildir. Tüm bunlar oyuncaklardır. Realitede “biz” bir ruhtur. Birbirleriyle birleşen parçalara sahip değildir; onun içindeki herkes tek bir bütünde erimiştir, kaynaşmıştır. Bugün olduğumuz şeyle bir ilgisi yoktur. Şimdi yaratılmış olan, yeni bir yaratılıştır.

Sonuçta, şekillendirmek istediğimiz manevi öz daha önce mevcut değildi. Daha önce sadece, buna götüren kırık bir Reşimo vardı. Ve bugün, çabalarımızla, bu aşamada düzeltilmesi gereken fakat bizim iyiliğimiz için bilerek kırılmış olan Nikudim dünyasından bir ruh şekillendirmeye çalışıyoruz.

– 08.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Çölü Yeşile Çevirecek Arzu

Soru: Şubat’ın sonunda yeniden Arava çölüne gidiyoruz. İlk seferde gerçekleştirmiş olduğumuz şeyi silmemeyi nasıl başarabiliriz?

Cevap: Bu aşama geçen seferkinden farklı. İlk seferde her şeyin bir anda gerçekleştiğini göreceksiniz, tıpkı saf ve bozulmamış bir çocuk gibi. Sonrasında başarılı olduk, ancak bu kez başarı sadece pek çok sorundan, daha fazla derin düşünce ve dalgalanmadan sonra mümkün olacak.

Sonuçta her seferinde arzu daha kurnaz olur ve daha fazla karşı koyar. Ne kadar yükselirseniz yükselin kötü eğiliminiz sizin üzerinize çıkar. Bu nedenle halen olmuş bir şeyi tekrarlayamayız.

En önemli şey buna dâhil olmak, hazırlanmak ve birlik olmamız gerektiğini ve başka seçim olmadığını anlamamız gerekiyor. Aksi takdirde, başlamanın bile faydası yok. Gerçek bir arzu götürmüyorsak çöle gitmeye hiç gerek yok. Bu arzu kırık kalpte ortaya çıkar.

Çölde, kazanan ve hayatta kalan yola gerçekten tutunandır. Bir taraftan kişi yıkık bir haldedir, ancak diğer taraftan ipin ucuna sahiptir. Bu ip dostlarla birliktir. Sonunda, çölden çıkmıyoruz, tersine çöl süt ve balın aktığı İsrail topraklarına dönüşür. Eğer bağ kurarsak tüm manevi bolluğu hemen “oracıkta” alırız. Sonra, aramızda uzanan çöl, Vadedilmiş Topraklara, niyete, Yaratan’a özleme dönüşür. Orada O’nu ifşa ederiz.

Farklılığın Koruyucu Duvarını Kırmak

Manevi kabımızın kapasitesi eksik çünkü bizler bu iki zıt durumdan korkuyoruz: nefret ve sevgi. Nefretten kaçınıyoruz ve onu hissetmek istemiyoruz. Bedenimizin savunma mekanizması bizim gerçek nefrete gelmemize müsaade etmiyor.

Ve genel anlamda, nefretten korkuyoruz. Daha doğrusu, dost sevgisine ihtiyacımızın olduğu yazılır ancak bizler buna rağmen bundan hemen nefret ettiğimizi keşfederiz. Hatta bunun hakkında düşünmek bile istemeyiz! Bu yüzden içimizde yükselen bu soruları bloke ederiz.

Ve sevgi, ne diye buna ihtiyacım var ki? Onları sevmek ihtiyacını hissetmiyorum. Bunsuz yol alabilirim. Bu iki uç duyguya ulaşmaya kendimi bırakmıyorum. Ve bunu ulaşmak sadece birçok çaba sarf etmekle mümkündür.

Eğer ben bir çocuğa yatırım yapmazsam, o kendi başına sokakta yetişecektir ve ben kendi kendime düşünürüm: ‘İyi, ne olacaksa olsun’ Ve o zaman daha sonra onu hapise attıklarında, bu defa kendi kendime söylenirim: ‘İyi, yapacak bir şey var mı?’ diye.

Ancak eğer ben ona yatırımda bulunursam, gün be gün, önüne talepleri yerleştirerek ve ona olan her şey hakkında kalbimin en derin yerinden onun için endişe edersem, o zaman ben hem sevgi hem de nefretle dolarım. Bu her iki nitelik benim içimde büyük endişeler için bir kapasite yaratır. Her şey benim yaptığım yatırıma bağlıdır.

Eğer bizler yaklaşan kongreye büyük ve genişleyen bir kap ile gelmek istiyorsak ne yapılmalıdır? Bizler ilk önce ülkenin kuzeyindeki dağlarda eksersiz yapmak için gittik ve birbirimizin yardımı olmaksızın dağa tırmanmak hemen hemen imkânsızdı. Bu çok iyi bir pratiktir. Oyunlar ‘çocuksu’ görünse bile aramızdaki beraberliği hissetmek adına bize yardımcı olur. Ancak şimdi, kongreden önce herkes grubun yapıyor olduğunu yapabildiği kadar kendi çabasını nasıl ekleyebileceğini araştırmalıdır.

22.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. Bölümünden, TES

O, Benim Yapamadığımı Yapacak

Bağ kurmak istediğimiz zaman Yukarıdan bir yardımın eksikliğini hissetmeye başlarız çünkü bunu kendi başımıza yapamayız. Ne bağ kurabiliriz ne de hareketlerimizde senkronize olabiliriz ancak bu ifşa bize bunu bizim için yapabilecek Olan’ın bilgisini verir. Bunu sadece Üst Güç yapabilir!

Ve o zaman Üst Güç için olan ihtiyacı ve O’nun içimizde harekete geçmesi gerektiğini ifşa ederiz. Bu durum manevi dünyada sürekli bu şekilde işler: ben çalışırım, daha ve daha fazla çaba sarf ederim ve en sonunda bir ‘eksi’ ifşa ederim. Ve bu eksi’den eksikliğim olan ‘artı’yı keşfederim.

Ben sürekli bir eksiklik, bir kab, bir arzu ifşa ederim ve buna karşılık olarak benim yapamadığımı yapabilecek olan gücü, Işığı ifşa ederim. Ne kadar çaba sarf ettiğim önemli değil, yapamadım. Böylece bunu yapamadığımın ancak aynı zamanda bunu yapabileni gördüğümün kararına ulaşırım.

İşte bu yüzden hareketlerimiz sürekli olumsuz yönde çıkar ve ve hayal kırıklığı, yorgunluk ve içimizde sinire sebep olur. Bunun nasıl olabileceğini bütün hayat tecrübemizde anlayamayız. Egomuzda bizler daima farklı şekilde hareket etmeye alışmışızdır: çaba sarf eden kişi kazanır, başarır ve bir ödül alır.

Ve manevi dünya hakkında denir ki: ”Çaba sarf ettim ve buldum” ve demez ki, ”kazandım”, ”yendim” veya çaldım. Bu bir eyleme başlayıp ve bunu bitirdiğim zaman kendi gücümü kullanarak bunu edinemedim anlamına gelir.

Bu durum burada farklı işler. Hiçbirşeyin bana dönmediği ve umutsuzluğa düştüğüm, bunu terk ettiğim ve hiçbir şey istemediğim, tamamen hayal kırıklığına uğradığım zaman çabama şükür ki belli bir sınıra ulaşmışım demektir ve işte o zaman eğer bir milimetre bile ileri gidebilirsem eğer, ifşa ederim ki bunu yapabilecek bir güç var.

Ve bu güç kendisini kasıtlı olarak gizler ta ki mutlak bir umutsuzluk konumuna ulaşana kadar. Baal HaSulam mektubunda yazar: ”Bir kişinin hayatında kendi gücünün sınırına ulaştığı ve orada hiç bir başarıyı görmediği zamandan daha mutlu bir an yoktur” ve sadece o zaman kişi haykırır ve dua yükseltebilir. Kime gitmesi gerektiğini bilecektir – sadece o zaman kişiye ifşa olacaktır.

Daha ötesi, kişi hiç bir seçiminin olmadığını görür: haykırmalı. Ve realitede kişinin haykırmasından daha başka bir şeye ihtiyaç yoktur.

18.11.2011 Tarihli Arava Çölünde Arvut Kongresi, 2. dersinden

Kongreden Üç Gün Önce

Soru: Aralık kongresinden önceki son üç günün önemi hakkında konuştunuz. Bu üç gün boyunca hazırlığı organize etmenin en iyi yolu nedir?

Cevap: Bir koşuldan diğer koşula geçişin üç gün diye bilinen bir nosyonu vardır. Bu üç gün boyunca kişi, önceki koşulundan ayrılmalı ve tarafsız bir koşuldan yavaş yavaş yeni koşula doğru geçmeli.

İşte bu yüzden bizler kongrede (özellikle kongre, kongre bizim birleşmemizdir) gerçek bir şekilde bağ kurmak isteyen insanlara tavsiyede bulunuyoruz, bu düşünceyi, bu duyguyu tutmaya çalışın, genel birliğin öngörüsünde olun özellikle bu üç gün içerisinde. Bu onların daha yoğun birliği tecrübe etmelerine ve kendilerine üst dünyanın en azından bir parçasını ifşa etmelerine yardımcı olacaktır. Bu ortak aksiyonumuzdan tam olarak ümit ettiğimiz budur.

Kongrede hep biraraya toplandığımızda, şarkılar söylediğimizde, dans ettiğimizde ve dostlar toplantısına katıldığımızda, tüm bunlar sıradan şeyler değildir. Kongre ortak ihsan etmek arzusuna girmek için bizlerin birliğinin birincil ve en önemli olayıdır. Bu arzuyu oluşturduğumuz an aniden içinde bulunduğumuz gelişimin bu dünyanın ötesinde var olan bir sonraki seviyesini hissedeceğiz. İstediğimiz şey özellikle budur.

20.11.2011 Tarihli Pazar Sanal Dersleri Serisinden

“Yaratan’ın Mutfağında” Yeni Tatlar

Soru: Aralık Kongresinden önce birbirimizle nasıl birlik olmaya ihtiyacımız var? Herşeyi doğru bir şekilde tercübe etmek için buna nasıl hazırlanmalıyız?

Cevap: Farklı birşey yapmıyoruz: Aynı makaleleri okuyoruz, aynı şeyleri duyuyoruz ancak yine de şöyle yazılır: ‘gözlerinizde bu durum yeni gibi olmalıdır’. Neden denir ki ”yeni gibi”? Çünkü sen kendi Aviut’unu (bayağılık), kendi algının yeni detaylarını daha ve daha fazla ifşa ederek bunu yeniliyorsun.

Bize yeni bir tabak servis edildiği zaman buna nasıl yaklaşacağımız hakkında hiçbir fikrimiz olmadığını biliyoruz. Ancak bunun birçok defalar tadına bakmışsak ve buna ”annemizin yemeği” gibi çocukluğumuzdan beri alışkın isek o zaman bundan maksimum zevk alırız.

Manevi Partzufim‘de de aynı şey geçerlidir. Işık ilk geldiği zaman Nefeş Işığından başka birşey değildir. İkinci gelişinde yeni aynı eski Reşimot’a giren bu defa Ruah Işığıdır, üçüncü kez ise Neşema Işığı ve böyle devam eder.

Diğer bir ifade ile, insan her defasında ilerler, daha önce tecrübe ettiğine döner ve daha büyük bir derinliği keşfeder, bunun içinde daha fazla tat hisseder, yazıldığı gibi: ”Senin için depoda bekleyeni yiyeceksin”. Bizim içinde aynısı geçerlidir. Her zaman aynı yerde, ancak daha ve daha derin birbirimizle bağ kurmalı daha fazla birlik olmalı ve gerçek bir bağa doğru yönelmeliyiz.

Bunu ümit edelim ve duamızı ortak sorumluluğun içinde ”Çoğun duası” olması için yükseltelim.

23.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. bölümünden, Zohar

Ayrılıktan Birliğe

İnsan toplumu iki parçaya ayrılır. Kalpteki noktası uyanmış olanlar insanlığın çok küçük bir kısmını oluştururlar; bu biziz. İnsanlığın geri kalan kısmının kalpteki noktası yoktur, halen onların içinde çok güçlü egoistik arzular vardır.

İki güç, olumlu ve olumsuz, içimizde hareket eder. Bizler, egolarımız arasında oluşturduğumuz bağ ve kendimizi çalışma ile geliştirerek manevi dünyayı edinmek için olan arzu ve çevreden aldığımız güçler vasıtasıyla ileri doğru hareket ederiz. Bu iki gücün (olumlu ve olumsuz) bağlanması sonucu olan birleşmeye orta çizgi denir.

Geri kalan insanlar Kabala ilminin açıkladığı gibi başka bir alternatiflerinin olmadığını hissederek aşama aşama bizlere bağlanırlar: Onlar egoizmleri de her zaman doyumu talep eder, bu yüzden acı çekecek. İnsan gelişiminin sürecinde adamın egoizmi sürekli büyümüş ve mümkün olduğunca kendisini doldurmaya uğraşmıştır. Bugün, ego doyumu edinmek umudunu kaybetmiş olduğundan, krizle yüzleşmiştir.

Bu durum insanları, kime ve nasıl yakınlaşacaklarını bilmeseler dahi bize yakınlaştırmak için yüreklendirir. Onların yollarını kolaylaştırmak için, Kabala Bilgeliğini dağıtmalı ve krizin düzeltilmesinin metodu olduğunu açıklamalıyız. Bizlere bağlandıklarında, hep birlikte orta çizgide çalışıyor olacağız dolayısıyla sonsuzluk dünyasına ulaşacağız.

Sonuç olarak ne kazanacağız? Bizler mükemmelliğe ve sonsuzluğa erişeceğiz. Realitemizin üzerine, evrenimizin yaratılışının ve tüm dünyamızın noktasının üzerine – Üst realiteye yükseleceğiz.

Bugünlerde birçok insanın içinde kalpteki nokta uyanıyor: zaten milyonlarca insanda uyanmış durumda. Ve henüz kalpteki noktası ifşa olmamış bu insanlar egoizme ek olarak krizi hissediyorlar. Onlar olumlu gücün eksikliğini duyuyorlar, artık o olmadan yaşayamayacaklarını hissediyorlar. Krizi düzeltmek zorunda olduklarını biliyorlar, çözümün birliğin içinde saklı olduğunu hissediyorlar ancak bunu nasıl realize edeceklerini anlamıyorlar.

Küresel ve bütünleşmiş dünyada, her şey birlik olmalı; doğa bize bunu gösteriyor. Bugün, doğa, hepimiz tek bir bütün olduğu yer olan sonsuzluk dünyasına ulaşmamız gerektiğini gösteriyor. İşte kriz tam olarak bu şekilde gizlice bizleri bu yöne işaret eder ve yönlendirir.

Kriz, bu amaca doğru yönlenmesi gereken insanların içinde, kalpteki noktayı ifşa eder, çalışmadan ve gruptan edinebilecekleri olumlu bir güç. Kalpteki noktanın yardımıyla, bu insanlar sonsuzluk dünyasına doğru bağımsız bir şekilde ilerleyebilirler. Ve krizin birleşme gücünü vermediği insanlar ise aşamalı olarak, kalpteki noktası uyanmış insanlardan açıklama alacakları hissiyatın eksikliğini hissedenlerdir, onlara bağlanacak ve amaç için onlarla birlikte hareket edeceklerdir.

İspanya Kongresi, 2. dersten

Sevinç İhsan Etmenin Bir İşaretidir

Dün kab tv’yi seyrederken son Kongremizin kültürel programının yayınını gördüm. Kongreye dünyanın dört bir yerinden katılan grupların farklı dans ve etkinliklerini sahneledikleri yayın vardı. Muazzam bir seyirci ve çok özel bir atmosfer vardı, bu yüzden gözlerimi yayından almam imkânsız hale geldi. Sonuna dek izlemek zorunda kaldım.

Hiçbir hayal kırıklığı ve keyifsiz yüzler görmedim zira herkes bu ortak arzudan etkilenmişti ve tüm salon sevinç, ümit, heyecan ve istekle dolmuştu. Ve hatta orada herhangi özel manevi ifşa yer almamış bile olsa ama basitçe, toplumun bu ruh hali bu yolda herkesi etkilemişti. Bunun parçası olan herkes bu anda mutluluğu ve sevinci hissetmişti.

Bu çevrenin etkisinin gücüdür ve ilerlemek için her an eksikliğini yaşadığımız tek şey budur. Yolda, ihsan etmenin ifşasının dışında talep edebileceğimiz başka bir şey yoktur, yani beni sadece ihsan etmeye, diğerleriyle bağ kurmaya bağlayacak ıslah ve başka bir talep yok, kendisi için (Hafetz Hesed (Merhamet niteliği))  herhangi bir şey arzulamayan Bina gibi.

Yaratan bizlerin O’na benzer hale gelmemizi istiyor: ihsan etmek için ihsan etmek ve daha sonra ihsan etmek için almak. İşte bu yüzden bizim ilerleyişimiz daima ”bilgi üstünde” olur, yani bizler ihsan etme niteliğinin yanı sıra hissiyatlarımızda beliren başka bir nitelik veya doyum için talepte bulunamayız. Daha ötesi, ihsan etme fırsatının bana verilip verilmeyeceği hakkında kaygı bile duymam. İçimde sürekli daha ve daha gelişen ihsan etmek için olan arzunun yanı sıra Yaratan’dan herhangi bir şey beklemem.

Dünya bu yaklaşımı henüz anlamıyor ve bizler de bu yaklaşımı bunun buradaki özünü işitmeye ve anlamaya aşama aşama yakınlaşabileceğiz. Tüm insanlık ıslahın bu sürecine girmiş bulunmaktadır ve bizler şunu anlamalıyız ki artık geri dönüş yok. Tarihi durduramayız. Tüm dünya bu yeni niteliğin – dünyayı yönetmeye başlayacak olan ihsan etme niteliği – doğrultusunda çok hızlı bir gelişimden geçiyor.

İşte bu yüzden Kabalistler manevi yolda amaca doğru bizi destekleyecek ve bize güç, arzu ve sevinç verecek bir çevrenin organize edilmesinin dışında başka diğer ifadelere sahip olmadığımızı söylerler. Bunun tümünü Yaratan’dan ve özellikle kendimizden alamayız, bunu ancak çevre verir.

İşte bu yüzden dağıtımımız Kongrelerdeki arzu, istek veren kültürel programlar gibi olayları vurgulamalıdır. Bu demektir ki ” iyiye bağlanmak” ki bizim seçimimizin parolasıdır. Bu tür,  birliği, sevinci aktaran programlar, daha ötesi her kişiye verilecek olan bu yaşamın gücüdür.