Ceza Değil Islah Sistemi

Soru: Eski zamanlarda İsrail’de, istemeden birine zarar veren insanlar, özel jübile yılına (Shmita Yovel) kadar sığınak şehirlere yerleştirildi. Bir kişi o yıla kadar kendini ıslah etmediyse ne oldu? Yine de affedildi mi?

Cevap: Hayır. Yaşadığı toplumda onun üzerinde çalışırlardı. Ceza elbette vardı ama hapsetme şeklinde değil.

Kişi, kendisine toplumun farklı bir unsuru olmayı doğrudan değil, dolaylı olarak açıklayan bir çevrede olmalıdır. Ve böylece, bir süre sonra belirli bir etki alır.

O suçluya felsefe, psikoloji ve diğer bilimlerde çalışma ve öğrenme fırsatı verin; diğerleriyle yakın temas halinde olması için onu farklı bir ortama yerleştirin. Bir insanı etkilemenin tek yolu budur.

Biz ise tam tersine, onu suç işlemeyi cesur bir davranış olarak gören daha da büyük suçluların bulunduğu bir ortama atıyoruz. Sonuç olarak, yeni suç eylemlerine hazır hale geliyor.

Bunun adı ceza mı? Buna, onu toplumdan soyutlamak denir! Onu daha fazla suça hazırlıyorsunuz. Gördüğümüz bu.

Biz kendimiz, böyle bir toplum ve ceza sistemleri yarattık. Ve Kabala’ya göre, cezalandırma değil, ıslah etme sistemi olmalıdır.

“Kusursuz Bir Tanrı, Kusurlu İnsanları Nasıl Yarattı?” (Quora)

Görünüşteki kusurlu halimiz üzerinde, Yaradan’a nasıl benzeyeceğimizi ve bunu yaparak bu kusuru nasıl ıslah edeceğimizi öğrenmek için – öyle ki insan doğası, Yaradan’ın mutlak sevgi ve ihsan etme tutumunun mükemmelliğine zıt olan, kişisel çıkar için zevk almak için korkunç ve eksik bir arzudur – bize gerçeğin kusurlu olduğu algısı ve hissi verilmiştir.

Bu, çocuklara yapbozlar veya model araba ve uçak kitleri vermemize benzer. Bunu, eksiksiz bir şeyin ne olduğunu ve kırık, parçalanmış ve tamamlanmamış bir şeyden, nasıl eksiksiz bir şey inşa edeceklerini öğrenmeleri için yaparız. Bütünlüğü inşa etmek için, Yaradan’ın görünüşte eksik bir şey yaratması gerekiyordu.

Dünyamızdaki her şeyi eksik temeller üzerine yaratırız. Yemeği nasıl hazırladığımız veya bir evi nasıl inşa ettiğimiz örneğini ele alalım: yapmak istediğimiz her şeyin çeşitli parçalarından veya bölümlerinden başlarız ve onu doğru bir şekilde kullanana kadar inşa ederiz.

Tamamlanmış bir şeyi ancak onun inşasına başlarsak inşa edebiliriz. Bu işlem maddesel yaşamlarımızda olduğu gibi, manevi yaşamlarımızda da aynen geçerlidir.

Dünya anlayışımız ve hissimiz, bizler bütünlük ve mükemmelliğe ulaşana kadar, dünya anlayışımızı inşa etmemiz ve hissiyatımızı geliştirmemiz için eksik olarak başlar. Bu süreçte kurduğumuz bağlar, Yaradan’ın bütünlüğüne dair anlayışımızı ve duygumuzu geliştirmemiz içindir ve görünüşte kendimizi kendimiz inşa ederek Yaradan’ı keşfederiz. Böyle bir süreç hakkında Kabalistik metinlerde şöyle yazılmıştır: Yaradan, kendilerini O’nun kadar mükemmel kılmak için inşa edenlere “Beni siz yarattınız” der.

Hiçbir Niteliği İhmal Etmeyin!

Soru: Eğer dostlarımın kıskançlığı beni rahatsız ediyorsa ne yapmalıyım?

Cevap: Sinirlen ve seni sinirlendiren şeyi takdir etmeye çalış. Kıskançlık, dostlarını görmemek ve onları kıskanmamak için gözlerini onlara kapatmana neden olabilir. Ya da belki de tam tersine, dostlarını kıskanmamak ama en azından onlar gibi olmak adına daha fazla çalışmak ve bir şeyler yapmak için seni ileriye itebilir.

Soru: Dostları kıskanmak neden bir ilerleme olarak kabul ediliyor; bu egoizmin bir niteliği mi?

Cevap: Ama onlar büyüktür! Hedefteler! Birçoğu! Şayet onlara yaklaşmaya, onlara katılmaya çalışırsam -ve kıskançlık, onların sahip olduklarını elde etmek istediğimdeki niteliktir- o zaman onlardan Yaradan’ı yüceltme, hedefe yaklaşma, birliğe yaklaşma arzusunu alacağım. Kıskançlık çok iyi bir niteliktir.

Esas olarak, hiçbir kötü nitelik yoktur, hepsi onları nasıl kullandığınıza bağlıdır. Doğru ıslah ile aniden en korkunç niteliklerin tamamen olumlu olanlara nasıl dönüştüğünü göreceksiniz. Şimdi bunu hayal bile edemiyoruz ve o zaman dünyayı kesinlikle iyi olarak göreceğiz.

Fakat öfke, nefret, ihanet, reddetme ve diğer olumsuz nitelikler nereye kaybolacak? Bunun nasıl ıslah olacağını ve hiçbir şekilde ortadan kaybolmayacağını göreceğiz. Bu sadece açıklanamaz, tıpkı bazen bizim haklı olduğumuzu ve onun haksız olduğunu düşündüğümüz yeri, bir başkasına açıklamanın imkansız olduğu gibi. Ancak biraz zaman geçer ve aniden tüm bunların farklı olabileceğini anlamaya başlar.

Yani her şey önümüzdedir. En önemli şey hiçbir şeyi inkar etmemek, hiçbir şeyi ihmal etmemek; tüm nitelikleriyle gruptaki dostlarla birleşmeye çalışmaktır. Zorlayarak kimseyi yeniden yaratmayın, sadece kendinizi yeniden yaratın.

 

Yaradan Sevgisine Nasıl Ulaşılır?

Rabaş, Makale 6 (1984), “Dost Sevgisi – 2”: Her birinin gruba katılması ve onun önünde kendilerini iptal etmeleriyle, tek bir beden haline gelirler.

Örneğin, eğer o bedende on kişi varsa, o zaman, tek bir kişinin sahip olduğundan (birleştiğinde) on kat daha fazla güce sahip olur. Ancak, bir koşul vardır: Bir araya geldikleri zaman, her biri, kendini sevmeyi iptal etmek amacı için bir araya geldiğini düşünmelidir. Bu demektir ki şimdi kendi alma arzusunu nasıl tatmin edeceğini dikkate almayacak, fakat mümkün olduğunca sadece diğerlerini sevmeyi (dost ile birleşmek ve onu doldurmakla ilgili) düşünecektir. “İhsan etme arzusu” olarak adlandırılan bu yeni niteliği edinme arzusu ve ihtiyacını elde etmenin tek yolu, budur.

Ve kişi, dost sevgisinden Yaradan sevgisine ulaşabilir yani Yaradan’a memnuniyet vermek isteyebilir.

Bakın bu pasajda kaç renk var.

Grubun önünde kendini iptal ederek, her biri bir grup, tek bir bütün oluşturur.

Bu birleşmiş bütünde, her birinin tek başına sahip olduğundan on kat daha fazla gücü vardır.

Şu an sahip olduğunuzdan on kat daha fazla manevi güce, ihsan etme niteliklerine sahip olduğunuzu hayal edin, üst dünyaya çoktan atlamış olurdunuz.

Sadece düşünün, başkalarıyla birleşirsem ve her birinden, Yaradan’ın içlerine ektiği maneviyat arzusundan, kelimenin tam anlamıyla bir tanesini alsam ve onların önünde iptal olsam, zaten on tane böyle parçaya sahibim – Kendimi hemen manevi dünyada bulurum, kendimin üstüne, egoizmin üzerine çıkarım. Bunun için güce sahibim; bu gücü dostlarımdan aldım.

Bu nedenle, bu bütün (grup) on kişiden oluşuyorsa, her birimizin bireysel olarak on kat daha fazla gücü vardır.

Ancak, bir koşul vardır: Bir araya geldikleri zaman, her biri, kendini sevmeyi iptal etmek (bencilliği ortadan kaldırmak) amacı için bir araya geldiğini düşünmelidir. Bu demektir ki şimdi kendi alma arzusunu (onların egoist arzularını) nasıl tatmin edeceğini dikkate almayacak (düşünmeyecek) , fakat mümkün olduğunca sadece diğerlerini sevmeyi (sadece komşusuna ihsan etme olasılığı hakkında) düşünecektir.

Bu, pratikte sevginin gerçekleşmesidir – bir başkasına vermek. “İhsan etme arzusu” olarak adlandırılan bu yeni niteliği edinme arzusu ve ihtiyacını elde etmenin tek yolu, budur.

Kendimi başkalarına dahil ederek ve onlara vermeyi dileyecek kadar onlarla bir şekilde bağ kurmaya çalışarak, yeni bir nitelik, ihsan etme arzusu kazanırım. Böylece dost sevgisinden Yaradan sevgisine geliriz.

Yaradan nihai ortak amaçtır, birbirimizle olan tüm ilişkilerimizin toplamıdır. Ve eğer tüm gruba vermek istersem, o zaman onlara karşı tavrımın Yaradan sevgisi olduğunu hissetmeye başlarım.

Talep Her Zaman Aynıdır!

Soru: Yaradan’dan her seferinde farklı şeyler mi istiyoruz yoksa sonunda tek bir evrensel formüle mi ulaşmalıyız?

Cevap: Esas olarak talebimiz her zaman aynıdır. Ancak yeni koşullardan geldiği için, her seferinde arzu ve niyetimiz değiştiğinden, bize her zaman farklı koşullardaymışız gibi görünür. Yine de talep her zaman aynı kalır: birleşmek. Ve onun sonucu da aynı olmalıdır.

Aslında Kabala bilgeliği çok basit bir bilgeliktir; onda karmaşık bir şey yoktur. Yaratılış var, Yaradan var ve onları birbirine yaklaştıracak bir metot var. Ancak buna duygularımız ve niyetlerimizle katıldığımız için, tüm trajediler içimizde oynanır. Bu yüzden kolay olmayacaktır. Bu, manevi gelişimin güzelliğidir.

Soru: Dostlarla sürekli böyle bir bağ içinde olup, sürekli bu formülü mü aramak zorundayız?

Cevap: Sürekli. Her zaman bunun hakkında konuşuruz ve buna göre hareket ederiz.

Yorum: Ancak bazı dostlar periyodik olarak bağdan düşüyor.

Cevabım: Düşmemelerini sağlamalısınız. Onları her zaman tutun ve her seferinde bir yoklama ile başlayın: kim mevcut, kim mevcut değil, neden değil, vb. Manevi geleceğiniz buna bağlıdır.

Soru: Bu onların katılımı olmadan bile mükemmel bir dua mı?

Cevap: Onlarsız hiçbir şey yapamazsınız. Bu nedenle, egoistçe bile olsa, ilerlemeniz için onların katılımına özen göstermelisiniz.

“Boşluğu Nasıl Açıklarsınız?” (Quora)

Boşluk, yerine getirilemeyen benzersiz bir arzu kategorisidir. Bu yüzden insanlar sahip olmak istedikleri içerikten kendilerini boş hissederler.

Hissettikleri boşluğu sorgulamaya başlayan insanlar, hayatın anlamını keşfetme arzusunu hissetmeye başlayanlardır. Başka bir deyişle, arzularımızdaki boşluk hissi, hayatın anlamı ve amacı, hayatımızın neden sona erdiği, öldüğümüzde ne olduğu, hayatımızı neden bu kadar saçma ve rastgele hissettiğimiz hakkında vb. gibi sorular sormakla örtüşür.

Boşluk, bu arada ulaşılamaz olanı elde etme arzusudur, çünkü özümüz haz ve zevkle doldurulma arzusudur.

Arzularım Üzerinde Kontrolüm Yoksa

Soru: Sürekli olarak iptalin dışsal ifadesinden, iptal oyunundan bahsettiğimize dair bir his var. Ama bütün hile şu ki, iptal etmeyi istemek zorundayım. Ve arzularım üzerinde hiçbir kontrolüm yoksa bunu nasıl isteyebilirim? Yukarıdan mı kontrol ediliyorum?

Cevap: Arzularınız üzerinde hiçbir kontrolünüz olmadığını hissediyorsanız, bu zaten büyük bir başarıdır. Gerçek şu ki üst dünyayı, Yaradan’ı ve içinde bulunduğumuz gerçek durumu ifşa etmek için kendinizi iptal etmeniz gerektiğini anlamanız da mutluluk verir.

Ve sonra nasıl devam edilir? Şu anda çalıştığımız şeyi yapmalısınız. Sadece uygulanması gerekir.

Sürekli derslere katılmalı, gruba daha yakın olmalı ve her zaman onlara daha yakın olmaya çalışmalısınız. Ve bu şekilde başarılı olacaksınız. Böyle devam edin!

Kabalistik Metodolojinin Temeli

Soru: Manevi bir kap nedir? Nasıl kırılır? Kırılan parçaları onluda nasıl bir araya getirebiliriz?

Cevap: Diyelim ki birisiyle iyi bir ilişkiniz oldu ve sonra ayrıldınız yani bir şekilde birbirinizden ayrı düştünüz, artık birlikte olamıyorsunuz ve eskisi gibi bağlantınız yok. Bu bir öncesi ve sonrası örneğidir.

Şimdi nefretin üzerine, eski bağları sevgiye kadar nasıl yeniden kurabileceğinizi görmeye çalışın. Bu, bu şekilde işler. Yaradan bizi kasten ayırdı, böldü ve uzaklaştırdı ki biz bu mesafeyi, zıtlığı ve çelişkileri aşmaya çalışalım ve böylece önceki birleşme durumuna geri dönelim, ancak 625 kat daha güçlü.

O zaman, bir zamanlar sahip olduğumuz küçük ışık, şimdi bizi destekleyen küçük aydınlatmadan 125 kat daha büyük olmak için beşle, başka bir beşle ve başka bir beşle daha çarpılacak. Bizi toplayan ve birleştiren Yehida’nın ışığına dönüşecek.

Bütün bu aşamalardan geçmemiz gerekiyor. Korkacak bir şey yok; asıl olan çalışmamızın prensibidir. En zor kısım birinci derecedir. O zaman her şey hareket etmeye başlayacak; ilke aynıdır.

Soru: Yaradan’ın varlığını, Yaradan’ın gerçekliğini, Yaradan’ın elini tam olarak nerede hissediyoruz? Hangi noktada?

Cevap: Bu, dostlarıyla, grubuyla gerçekten samimi bir bağ kurmak isteyen bir kişinin kalbinde hissedilir.

“Beyaz Rengin Manevi Anlamı Nedir?” (Quora)

İlk olarak, beyaz, bir renk değildir çünkü hiçbir şeyi emmez. Bir renk bir şeyi emer, ancak beyazın kavramı dışarıdan hiçbir şey almamasıdır.

Bu nedenle, beyaz yokmuş gibi hissedilir. Beyaz görünüşte şeffaftır. Hiçbir şey talep etmez ve kendine hiç dikkat çekmez.

Birbirimize ve doğaya karşı tutumlarımızı buna göre ayarlasaydık yani kendimiz için bir şey alma talebimiz olmasaydı, kendimizi bugün karşılaştığımız sorunlardan arınmış, uyumlu ve huzurlu bir dünyada yaşarken bulurduk.

Başka bir deyişle, doğadan, onun herhangi bir seviyesinden – cansız, bitkisel, hayvansal ve insan – hiçbir şey istemediğimizde ve yalnızca herkesin yararını istediğimizde, o zaman bu, beyaz gibi davrandığımız anlamına gelir.

Böyle bir durumda bizi ne ayakta tutar? O zaman, var olmak için tam olarak ihtiyacımız olanı herkesten ve doğadan aldığımızı görürüz. Daha sonra elde ettiğimiz fazlalıkları başkalarının ve doğanın yararına kullanırız.

Daha sonra kendimizi başkalarına hizmetimizde geliştiririz; bu, toplumun karşılıklı olarak bu tür yöntemlere göre faaliyet göstermesi durumunda mümkündür — toplumun her bir üyesinin diğerlerine, onların ihtiyaçlarına nasıl hizmet edeceğini düşündüğü yerde.

Beyazın manevi anlamı budur. Buna karşılık, siyahın manevi anlamı benmerkezciliktir, bize başkalarına fayda sağlamaktan ziyade kendi yararımıza öncelik vererek hayatımızı mahvettiğimizi göstermek için.

Hayatımızın siyah tarafını görmek gerekir, çünkü eğer onu göremezsek, o zaman onu beyaza dönüştürmek istemeyiz yani ben-merkezli doğamızda yaşamayı, düzeltme gerektiren büyük bir sorun olarak hissetmiyorsak, ben-merkezli doğamızdan yeni bir özgecil, uyumlu ve barışçıl gerçekliğe yükselemeyiz.

Kalplerin Alevinde

Tüm gün ve gece, gündüz veya gece koşulunu hissettiğinizde, daima tetikte olmalısınız…

Alevler kendi kendine yükselene kadar dostların kalplerini uyandırmalısınız (Rabaş, Mektup 24).

Grupta karşılıklı garanti içindeysek, o zaman her birimiz yeni bir koşula, yeni bir arzuya geçmek için gruba girer ve çıkarız. Yani bu aşamalı bir süreçtir.

Bir alevi korumak bile değişken bir süreçtir çünkü oksidasyon, tutuşma vb. içerir. Bu tam olarak manevi bir temelden gelir.

Bu nedenle, karşılıklı destek için duyulan sürekli endişe, yavaş yavaş kalbimizdeki alevin kendi kendine yanmasına neden olur.