Duada Birbirimize Nasıl Yardımcı Olabiliriz?

Soru: Ben kendimde hissediyorum ve dostlarımda da görüyorum ki derste, özellikle de bazı makaleleri okuduğumuzda tamamen bitap düşüyoruz.

Bağ kurmayı ve dua etmeyi denediğimde, gücüm –ki çok azı kalmış oluyor- derhal benden alınıyor. Kendim için istemediğim zaman ise hemen devre kapanıyor ve uykuya dalıyorum. Düşüncelerimizde ve dualarımızda birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz?

Cevap: Bu doğru bir koşuldur. Çünkü henüz başkaları için isteme ve dua etme hissiyatına sahip değilsiniz. Ama eğer her türlü zorluğa rağmen sürekli isterseniz, bunun mümkün olduğunu keşfedecek ve bir cevap alacaksınız.

Eğer birbirinizle bağa gelir ve birbirinizi kucaklarsanız, ne kadar çok ortak bir manevi dünyanın önünüzde açıldığını göreceksiniz. Korkmayacaksınız, hiçbir konuda kafanız karışmayacak, her şey açık ve net olacak.

Esas mesele, sadece birbirimize karşı açık olmamızdır, kalplerimizi açmaktır. Bu, elbette, eğitim gerektiriyor ancak tüm bunlar bize yakındır.

Dünyayı İyiliğe Yöneltelim

Her günün, savaşın son günü olması umuduyla bir savaş zamanında yaşıyoruz. Aramızdaki bağı güçlendirmeliyiz çünkü ancak birleşmemiz sayesinde, Yaradan’ı bize yakınlaştırabiliriz ki O’nun gücü bizi korusun ve herkese barış getirsin.

Cephedeki dostlarımız, diğer askerler ve esir düşenler için dua ediyor, herkesin bir an önce huzur, güven ve sağlıkla evlerine dönmesini umuyoruz. Yaradan’a dönmemize ve O’ndan yardım istememize yardımcı olan Kabalistik makaleleri çalışmaya devam edelim.

Yaşanan her şeyin, yalnızca Yaradan’dan geldiğine ve O’nun bizi Kendisine yakınlaştırmak için, her şeyi en uygun şekilde yaptığına inanmalıyız. Eğer bize Yaradan’ın etkisi iyi değil gibi geliyorsa, bunum sebebi farklı bir yola hazır olmadığımız içindir. Tek yolumuz var; birbirimizle bağ kurmak ve Yaradan’ın bize sağladığı koşullarla Yaradan’la iletişime geçmek.

Yaradan’dan mümkün olduğunca çabuk O’na bağlanmamıza yardım etmesini isteyelim ki hepimiz yukarıdaki hükmünün gücünü üzerimizde ve tüm dünya üzerinde hissedelim ve böylece iyi ve iyi olan “O’ndan başka hiçbir şeyin olmadığını” anlayalım. Yaradan sadece bizim iyiliğimizi dilediği için, bize bu tür eylemlerde bulunur. Ve eğer daha da birleşirsek, Yaradan’ın yakında olduğunu ve bizi ıslah yoluna yönlendirdiğini hissedeceğiz.

Yanında hiçbir şeyin olmadığı her dostun arkasında, tek üst güç olan Yaradan vardır. Bu güç bizi ve bizden nefret edenler ve düşmanlarımız da dahil olmak üzere, genel olarak tüm dünyayı kontrol eder. Bu nedenle Yaradan’ın etkisini anlamalı ve O’nun bize karşı tutumunun iyiliğe dönüşmesi için her şeyi yapmalıyız.

Dünyamız Manevi Sonuçların Dünyasıdır

Soru: Tora, üst güçle iletişimin yasalarını anlatır. Bu yasalar dünyamızda kök ve dal olarak mı kendilerini gösteriyorlar?

Cevap: Bazıları öyle, çünkü Yaradan etrafımızdaki doğanın tamamıdır, Elokim, Gematria’da Teva (doğa) ile aynıdır. Ve eğer ona doğru davranırsak, o zaman doğal olarak Yaradan denilen üst gücü doğru bir şekilde etkileyeceğiz ve bu sayede o da bizi doğru bir şekilde etkileyecektir.

Yorum: Kafa karıştırıcı olan da bu. Bir tarafta, prensip olarak Tora’yı yorumlayan ve onu deşifre eden Zohar Kitabı’nda Tora’nın dünyamız hakkında tek bir kelime bile söylemediği, sadece zaman ve mekânın dışındaki durumlar hakkında konuştuğu yazılıdır.

Cevabım: O, bu dünyamızın üstündeki güçlerle ilgili.

Soru: Evet. Öte yandan Tora’daki bazı şeylerin tezahürlerini dünyamızda da görmekteyiz. Bazı köklü gelenekler vardır. Bunu kişi nasıl anlayabilir?

Cevap: Dünyamız hakkında çok az şey söylenmiştir çünkü dünyamız bir sonuçlar dünyasıdır. Eğer üst gücü, yani Yaradan’ı, giderek daha doğru bir şekilde O’na benzeyeceğimiz gerçeğine göre etkilemeye başlarsak, o zaman doğal olarak O’nun dünyamız üzerindeki etkisi bizim için olumlu olacaktır.

Başka bir deyişle, emir, kişinin kendisi için olan niyetini, ihsan etme uğruna, Yaradan uğruna bir niyete dönüştürme eylemidir.

Böyle bir eylem, ancak kişinin Yaradan ile doğrudan temas halinde olması durumunda mümkündür. Ve bundan önce kişi, dünyamızda sanki manevi olanlara hazırlık niteliğinde olan, basit mekanik eylemler gerçekleştirir.

 

İki Seviye: Hanuka ve Purim

Soru: Yaradan neden sadece bir günlük mum yakmaya yetecek yağın, sekiz gün boyunca dayandığı Hanuka mucizesini ifşa etti?

Cevap: Yağ, ihsan etme niteliği olan Bina ışığını sembolize eder. Bu nedenle Hanuka’da manevi ıslah almayı kutlarız.

Egoist arzumuz, başkalarına ihsan etme adına özgecil bir ihsan etme arzusuna dönüştüğünde, bu Hanuka’dır.

Bir sonraki seviye, son ıslahı (Gmar Tikkun) temsil eden Purim ile sembolize edilen, artık başkalarının iyiliği için almaktır.

Bu nedenle Hanuka’da, aramızda bağ kurmayı yani ihsan etme Kelim’ini almayı isteriz ve Purim’de ise zaten Yaradan’la bağ kurarız.

Mesih Nesilinin En Başında

Dünyamız, Yaradan’ın, yaratılanlara özel bir ifşasının olacağı Mesih’in günlerine yaklaşıyor. Yaradan’ın bilgisiyle yani üst ışıkla dolmak, kaderinde var olan Mesih neslinin en başında yaşıyoruz.

Fakat “Işığın avantajı, karanlıktan gelir” denir. Dolayısıyla, dünya karanlığa gömülürken, hissettiğimiz karanlık ne kadar büyük olursa, ışığın ifşasını talep etmek için onu ifşa etme arzumuz ve çabamız da o kadar güçlü olacaktır.

Sonuçta karanlık olmadığında, ışığa karşı özel bir arzumuz da olmaz. Günümüz dünyasında ortaya çıkmaya başlayan karanlık, ışığı ifşa etme arzumuzun meydana gelişinin başlangıcıdır. Sonunda, gencinden yaşlısına tüm insanlar, ortak bir birlik içinde, bizi ayakta tutan ve onun seviyesine yükselmemiz için bizi hazırlayan üst gücü, Yaradan’ı ifşa etmeleri, O’nu tanımaları, O’nu hissetmeleri ve O’na bağlanmaları gerektiğini anlayacaklardır.

Yaradan’ın, iyilik yapan iyi anlayışıyla bize karşı olan esas gücünü edineceğiz ve onunla bütünleşmek isteyeceğiz. Ve sonra insanlar, başka bir doğaya sahip, nazik ve iyilik yapan yaratılanlara dönüşecekler ve Yaradan’ın edinimiyle dolacaklar. O zaman Yaradan’ın, yaratılanlara ihsan etme niyetini algılayabileceğiz; bağ kuracağız ve bu formda O’na kendi tarafımızdan ihsan ederek karşılık verebileceğiz.

Hayatınızı Boşa Harcamayın

Kabala bilgeliğinde, üst dünyanın, üst ruhun parçalanmasını ve onun derece derece kırılma ve yıkım yoluyla, dünyamıza basamaklandırılışını inceleriz.

Dünyamızın en son seviyesi, ıslah edilemeyen seviyedir. Bunu, hayvansal yaşamın birçok döngüsü boyunca, yalnızca bedenimizde var olarak ıslah ederiz. Bedene, sadece ondan başlamak ve ruhun ilk seviyesine yükselmek için ihtiyacımız var.

İşte bu yüzden var olmalıyız. Neden kendimi bu üst sonsuz mükemmel hedefe engel olacak, tamamen gereksiz şeylerle donatayım ki? Gerçekten sadece gerekli, anlamlı, kullanışlı, rahat ve iyi olana, beni en çok arzuladığım hedefe ulaşmaktan alıkoymayacak bir şeye ihtiyacım var.

Bu arzu edilendir çünkü orada nihayet mükemmelliğe ve sonsuzluğa ulaşabilirim ve bu dünyayla, onun dehşetiyle, şiddetiyle, pisliğiyle ve yalanlarıyla olan bağımı bırakabilirim. Bununla uğraşmanın amacı nedir?

Bu yüzden gazeteler, hükümet, politika, iftira, kibir ve diğer her şey hakkında düşünen ve bağıran herkesten ayrı olmak benim için çok kolay. İnsanlar için üzülüyorum! Dünyayı, hayatlarını, tüm zamanlarını, enerjilerini buna harcıyorlar! Onlara bakıyorum ve Knesset’te ya da parlamentoda bağırıyorlar, birbirlerini azarlıyorlar, sanki bir şeye karar vereceklerini sanıyorlar.

Kimse hiçbir şeyi çözmeyecek. Bu, bir kum havuzunda oynamaya benzer.

Bu hayvansal beden size verilmişken, onun normal ve rahat bir şekilde var olabilmesi için, ihtiyaç duyduğu kadarını ona sağlayın ki, sizi meşgul etmesin. Modern bir insan olarak, ortalama normal seviyede, banyo, gaz, buzdolabı, klima, araba, vb. gibi şeylere ihtiyacınız var. Eğer bugün yeryüzündeki her şeyi herkese dağıtsaydık, seviyemiz ortalamanın çok üzerinde olurdu. Ancak buna ihtiyacımız yok; herkese normal bir ortalama seviye vermemiz gerekiyor.

Geriye kalan her şey yalnızca herkesin gelişimine yönelik olmalıdır. Doğa ile dengeye ulaşmak için, herkes çalışmalı, bu kum havuzundan nasıl çıkılacağını ve nasıl normal yetişkinler olunacağını öğrenmelidir.

 

Dünya, Onu Algılamaya Gücümüzün Yettiği İle Sınırlıdır

Onludaki bağın, birlikte olmanın bizim için kolay ve keyifli olduğu eski sınıf arkadaşlarıyla veya diğer uzun süreli arkadaşlarla olan, basit arkadaşlıkla aynı olduğunu düşünüyoruz.

Ama onlu kesinlikle bununla aynı değildir. Onludaki dostlarla bağ kurarak manevi bir Kli (kap) inşa ederiz. Bu sayede Yaradan’ı, iyilik yapan iyiyi, bağımıza çekeriz ve durumumuzu ıslah eden O’dur.

Bu nedenle onludaki bağ, sadece dostane bir bağ değildir, her şeyi ıslah edebilecek tek güç olan daha yüksek bir manevi gücün bağımıza çekilmesidir.

Ve eğer bugün savaşları ve acılarıyla önümüzde görünen dünyanın resmini, uygulamada değiştirmek ve Yaradan’a yaklaşmak istiyorsak, o zaman “Dost sevgisinden Yaradan sevgisine.” dendiği gibi, dostlarımıza yaklaşmamız gerekir.

Ve o zaman, bizim bağımız içinde, Yaradan ifşa olacak ve dünyanın durumunun nasıl değiştiğini hissedeceğiz.

Etrafımızda gördüğümüz tüm durumlar, aslında bizim kişisel, içsel durumlarımızdır. Dünyada gerçekten neler olup bittiğini görmüyoruz, ancak yalnızca algılamaya gücümüzün yettiği şeyleri görüyoruz.

Ve eğer dünyada sadece yargının gücünün değil, sevgi ve merhametin de hüküm sürdüğünü görmek istiyorsak, bunu birliğimizin ve Yaradan’a duamızın gücüyle yapabiliriz. Yargının gücü, yalnızca son ıslahın en son aşamasında tamamen ortadan kalkacaktır. Önemli olan, bu dünyanın hissiyatından, en düşük gerçeklikten hemen yükselmek ve Yaradan’ın bizi daha yükseğe yükseltmek için, her şeyi bizim yararımıza yaptığını hissetmektir.

 

Hiç Beklenti İçinde Olmamak Daha Mı İyi?

Sadece bir günlüğüne buradayız,

Elde ettiğimiz tek kazanç ise keder ve üzüntü,

Sonra, hayatımızın bilmecelerini çözümsüz bırakarak,

Ve pişmanlıklarla yüklü olarak, gitmek zorundayız …

Ey insanoğlunun aydınlanmamış ırkı,

Sen bir hiçsin, boş rüzgâr üzerine inşa edilmiş!

Evet, sadece bir hiçsin, uçurumda geziniyorsun,

Önünüzde bir boşluk ve arkanızda bir boşluk!

– Ömer Hayyam, Rubaiyat, #3 ve #424

Anlam arayışının derinliklerine dalmış bir adam olan Ömer Hayyam, bir zamanlar değer verdiği ve uğruna yaşadığı her şeyin bir hiç olduğu sonucuna varmıştır. Hayyam’ın bu farkındalığı tüm eserlerinde yankılanır ve çabalarının beyhudeliğini vurgular.

Bu bakış açısını herhangi bir insanı kapsayacak şekilde genişlettiğimizde, hayatın doğasında var olan hiçliğin farkına varmanın önemli bir trajedi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, her yolculuğun bir başlangıcı ve sonu olduğunu ve nihayetinde her şeyin, aslında hiçbir şey olduğunu anlamak da bize zihinsel hazırlık sağlar.

Peki, o zaman “bir şey” nedir? Bu, yaşamın gerçek anlamının kabullenmede yattığını kolektif olarak kabul ederek, birbirimizle olumlu bir bağlantı içinde yaşamaktır. Eğer verilen koşulları kabul edersek, hayatımızdan memnun oluruz.

Peki ya daha fazlasına olan arzu devam ederse? Daha fazlasını istemek, erdemli bir arayış değildir. İnsan yaşamının özü, sınırlılıklarını anlamak, onlarla uzlaşmak ve kendimiz için daha fazlasını talep etmemekte yatar. Bu, başkalarına yardım etmeye çalışmak, karşılığında yardım kabul etmek ve böylece var olmakla ilgilidir.

Neşe ve mutluluk, bu tür bir varoluşun yan ürünleri olarak ortaya çıkar. Nihayetinde, yaşamdan daha fazlasını beklemenin boşuna olduğunu anlarız.

Yaradan yani sevgi ve ihsan etmenin üst gücü, bu resmin neresinde yer alır? Yaradan’ı, ölçülü ve sınırlı varoluşları içinde edindiğimiz konforlardan aldığımız tatminde buluruz. Daha fazlasını talep etmeden, Yaradan’ın tasarımını kabul etmek ve onaylamak, o zaman bizim neşe kaynağımız haline gelir.

Hayatın sınırlarını fark ettiğimizde, onları kucakladığımızda ve varoluşun sadeliğinde hoşnutluk bulduğumuzda, gerçek tatmini keşfederiz. O halde Yaradan, verilmiş koşullarla anlaşma ve fazlalık taleplerinin reddedilmesinde mevcuttur.

Dünya Niteliklerimizin Bir Yansımasıdır

Soru: Etrafımda gördüğüm her şey, benim bazı niteliklerimin yansımasıdır. Dışarıdan bir şey görerek, bir takım bilgiler alarak, kendimdeki bu görüntüleri nasıl fark edebilirim?

Cevap: Dışsal görsellerle ilgilenmiyorum! Bunların hepsi yanlıştır; onlar bizim uydurma fikirlerimiz ve bizim geçici, hayali dünyamızdır. Niteliklerimiz tarafından, sanki bizim dışımızda varmış gibi tasvir edilir ama o aslında bizim içimizdedir: galaksi, evren ve tüm içsel niteliklerimiz de öyledir.

İlk manevi derecede, o kadar alçak bir konum alır ki Kabala bununla ilgilenmez bile.

Diyelim ki bir köpeğim var. Köpeğin kendi dünyasını nasıl algıladığı, benim için ne fark eder ki? Ben, dünyayı daha yüksek nitelikler aracılığıyla hissetmekle ilgileniyorum. Kabala, düşük nitelikleri, yalnızca benzetme amacıyla, kendimizdeki üst nitelikleri nasıl geliştireceğimizi açıklamak ve daha alt derecelere inmemek için kullanır.

Kalbin Konuşması İçin Sessiz Olun

Soru: Siz devamlı olarak konuşmanın sessizlik içinde, kalpten olabileceğini söylüyorsunuz. “Kalbinden konuşmanın” ne demek olduğunu açıklayabilir misiniz?

Cevap: Bu, duygular aracılığıyla olur. Bir kişiye duygularınızı aktarmak istediğiniz ve bunun için uygun kelimeleri bulmak çok zor olduğunda, o zaman en iyisi susmaktır.

Bu, her insan için rahatsız edici değildir. Siz sadece sessiz kalırsınız. Böylece yavaş yavaş kelimeler olmadan birbirinizi anlamaya başlarsınız. Buna kalplerin sohbeti denir.

Soru: Öğretmeninizle sık sık sessiz kaldığınızı söylediniz. Bir şeyler söylemek zorunda olduğunuzu hissetmiyor muydunuz?

Cevap: Hayır, kesinlikle olmadı. Sadece onun yanında oturup düşünürsün ve o da öyle yapar.

Soru: Sizden bir şey söylemeye sevk etmedi mi? Hiç böyle bir şey olmadı mı?

Cevap: Hayır, gerek yoktu. Hiçbir şey yapmaya gerek yoktu. Bunlar öyle duygular, öyle anlardır ki her şey nettir. İçsel bir iletişim gerçekleşir; kelimeler olmadan, duyguların birinden diğerine ve geri akışıdır.