Dünyanın Uyanışı Ne Zaman Gelecek?

Soru: Şimdi dünyadaki herkes, sizin birkaç yıl önce söylediğiniz şeyi söylüyor: “Birleşmemiz gerektiğini, bu dünyanın küresel olduğunu duyacaksınız.” Onların sözleriyle bir Kabalistin sözleri arasındaki fark nedir?

Cevap: Birincisi, gerçekten yakınlaşıyoruz ve zaman kısalıyor. Geçen yüzyılın yirmili yıllarında Baal HaSulam, tüm dünyanın birleşmesi gerektiğini söylediyse, insanlık bunun hakkında ancak bu yüzyılın yirmili yıllarında konuşmaya başladı. O zamandan beri yüz yıl geçti ve ona bu başlamak üzereymiş gibi geldi.

Ve bağ kurma ihtiyacı hakkındaki sözlerimiz ile dünyanın bu konudaki sözleri arasında birkaç yıl geçti. Bu da, dünyanın ciddi bir gelişim ivmesine girdiğini gösteriyor.

İkincisi, dünyanın ve benim aynı frekanslarda konuşabilmemizi bekliyorum, sadece aynı şey hakkında değil, aynı frekanslarda, sadece ana dalgalar değil, onların içindeki tüm özel harmonikler çakıştığında.

“Bağ” ile insanlar benim demek istediğim şeyi kastetmiyorlar, daha ziyade egoist bir bağı kastediyorlar. Bunun yardımcı olmayacağını düşünüyorum. En azından bir ara aşamaya ihtiyacımız var. Ama yine de dünyanın Kabala’nın neden bahsettiğini anlamaya daha da yaklaştığını göreceğimi umuyorum. Dünya, egoizmi birleşmek amacıyla kullanmaktan değil, egoizmin üstüne çıkmaktan bahsettiğimizi görecek.

Bağ için egoizmin kullanımı, Sovyetler Birliği’nde olan şeydi ve bunun nelere yol açtığını gördük. Egoizmi evrensel sosyal ilişkiler arasına yerleştiremezsiniz; onların üzerine çıkmalısın. Marx, sosyalizm ve komünizm hakkında yazdığında bunu kastetmişti.

Sosyalizm vermek için vermek demektir, komünizm vermek için almak demektir yani egoizmin üzerinde çıkmanın iki manevi derecesi. Vermek için vermek Bina’nın bir niteliğidir, manevi bir derecedir.

İnsanların, önümüzdeki yıllarda gerçekleşmesi gereken doğru bağı anlamaya yavaş yavaş yaklaşmaya başlaması gerekiyor. Sorun şu ki bunu iki yönden tersine çevirebilir miyiz: içsel yükselişimizle ve bunu kitlelere dışarıdan açıklayarak. Düşüncelerimizi ve güçlerimizi dünyaya yaymaktayız. Birçoğu bunu anlamaya, bir kişinin düşüncelerinin dünyayı etkilediği konusunda hemfikir olmaya başlıyor ve bizimki gibi güçlü bir ekip düşünürse, o zaman doğal olarak dünyanın içinden dünyaya etkisi çok büyüktür ve insanlar nereden geldiklerini bile bilmeden bu düşünceleri hissederler. Kitleler bizimle uyum içinde düşünmeye başlıyor.

Sanırım bu yavaş yavaş sıradan, uzak insanların genel farkındalığına geçmeye başlayacak. Bu tür bir farkındalığa, bir sonraki koşulun başlangıcına uyanmaya başlamalarını bekliyorum. Ve o zaman onlarla daha açık konuşabilirsiniz.

Esas olarak, materyal bunun için hazırlanmıştır. Bunu görecek kadar yaşar mıyım bilmiyorum. Sonuçta, doğa vergisi olan karşılıklı birleşme, karşılıklı yakınlaşma ve karşılıklı bağı hissetmeye başlaması gereken, devasa insanlık tabakasından bahsediyoruz. Ne kadar hızlı hissetmeye başlayacaklarını bilmiyorum. Ama yine de materyal hazırlandı ve insanlar gelecektir.

Sanırım benim asıl işim bitti. Tabii ki, bunu mümkün olduğunca uygulamaya başlamak istiyorum. İşe yarayıp yaramadığını görelim.

Bir Ağacın Meyvesi Neyi Simgeler?

Soru: Neden meyvesiz ağaçlar ve meyveli ağaçlar var? Meyve gerçekte neyi simgeliyor?

Cevap: Dünyada ne kadar ürettiğimize ve yaptıklarımızın ne kadar azının gerçekten iyi sonuçlar verdiğine bir bakın. Kural olarak, faaliyetlerimizin çoğu, iyi sonuçlar yani meyveler doğurmaz.

Tüm flora ve fauna aynı şekilde var olmaktadır. Birbirimize doğru davranıyor olsaydık, aynı ölçüde tüm bitkiler bize meyve verir, iyi de meyve verirlerdi. Onlar meyvelerini tam olarak bizim onları kullanabileceğimiz biçimde verirlerdi.

Hali hazırda, etkileşimlerimizde egoizme bağlı olduğumuz ve birbirimize ihsan etme niteliği içinde, doğru davranmak istemediğimizden, eylemlerimizin yalnızca küçük bir kısmının başkalarına karşı iyi bir tutum için bir performans katsayısına sahip olduğu ortaya çıkıyor. Sonuç olarak bunu bitkilerde de görüyoruz.

Başka bir deyişle, meyve, uğruna bazı eylemler yaptığımız hazzı, nihai sonucu sembolize eder. Bu nedenle dünyamızda insan haz almak için çok çaba harcar.

Eğer ihsan etmek için, Yaradan adına, doğru bir şekilde çalışsaydık, o zaman her eylem bizim haz alacağımız meyveleri verirdi. Ama bütün bunlar egoizme gittiği için, sadece küçük çeşitlerde haz alıyoruz.

Baal HaSulam bunun hakkında şöyle yazıyor: Ve şimdi, bir insanın yetmiş yıllık ömrü boyunca duyduğu tüm hazları toplayıp bir tarafa koyduğumuzu ve hissettiği tüm acı ve kederi diğer tarafa topladığımızı hayal edin, eğer sonucu görebilseydik, hiç doğmamış olmayı tercih ederdik.

Yeni Bir Koşula Geçiş

Tora’da, bazı kötü karakterlerin ağaçlara asıldığı hikâyeler vardır. Kural olarak, daha iyisini hak etmedikleri için asılırlar.

Kişinin muhtemelen dünyamızdan alması gereken iyi tavrı tükettiği ve artık ortadan kaldırılması gerektiği gerçeğinden bahsediyoruz. İnsanlar için iyi bir şey yapacağına dair ümidi kalmamıştır ve bunun sembolü olarak bir ağaca asılır.

Yorum: Kabalistler her şeyin, en olumsuz olanın bile bir tür anlamı ve amacı olduğunu söylerler ama bu yıkımla ilgilidir.

Cevabım: Hayır, ölüm ya da asılma henüz nihai yıkım değildir. Onu yaksalar ve külleri rüzgârda savursalar bile, yine de son değildir. Bunu bir sonraki safha olan ıslah izler. Örneğin: su ısıtılırsa gaz haline gelebilir; donarsa katılaşır, başka bir duruma geçer. Ölüm de aynıdır, sadece farklı bir koşuldur, bir ıslahtır.

Hiç Birbirimizle Bağ Kurma Arzumuz Olacak Mı?

Yorum: Profesör Michio Kaku, The Times gazetesine verdiği bir röportajda, yakın ve uzak gelecekte dünyanın nasıl bir yer olacağını ele aldı. Profesör, 2030 yılına kadar dünyada internet erişimine sahip olacak ve kullanıcılara sanal bir gerçeklik gösterecek yeni bir kontakt lens türünün ortaya çıkacağına inanıyor.

Cevabım: Tabii ki! Bu oldukça kullanışlı ama başka gözlüklerimin olması ve tüm bunları istediğim zaman havada görebileceğim oldukça olasıdır. Tüm dalgalar burada havada olduğu için, önümdeki basılacak ekranı ve klavyeyi görebileceğim, her an, sanki önünüzde yeniden yaratılmış gibi.

Sonuçta, bir cihaz nedir ki? Mevcut bilginin birikimi. Havada dalgalar halinde kalıyor ve onu hemen herhangi bir biçimde hayal edebiliyor ve üzerinde çalışabiliyorum. Bunu yapmak için beyne herhangi bir şey yerleştirmenize bile gerek yok.

Ama önemli değil çünkü hepsi teknik. Ve anlamı nedir? O zaman hangi bilgiler iletilecek?! Hatta birbirimizle bağ kurmayı isteyecek miyiz?

Diyelim ki, şimdiki dönem geçecek, bu “iletişim” sitelerinin çılgınlığı: Youtube, Facebook, Twitter ve diğer her şey geçecek. Sıradaki ne?! İnsanlar sanal alandaki çöplerden bıkacak ve tüm bu çöplerin kaldırılmasını isteyecekler.

Hepsini yok edeceğiz, yine de doğada bir yerde kalacak ve içinde gerçekten hiçbir şey kaybolmayacak. Ve sırada ne var? Bomboş kalacağız. Birbirimizle bağ kurmak için büyük fırsatlarımız var ve biz bunu istemiyoruz.

Yorum: Şu anda iki eğilim açıkça görülüyor: küresel toplumdaki karşılıklı bağ ve bunun farkındalığı. Ancak bazıları teknolojinin yardımıyla, bazıları ise biyolojik evrimin yardımıyla onu arıyor.

Cevabım: Yani aynı teknoloji, sadece biyolojik. Bazıları yeni programlar yapar ve diğerleri programlar yerine erişimi doğrudan bir kişinin içine yerleştirmek ister. Fark ne?! Ben değiş tokuş edeceğimiz bilgilerin özünden bahsediyorum: buna ihtiyacımız var mı, yok mu?

Tıpkı şimdi önceki varoluş, yaşam ve bağ kurma formlarını terk ettiğimiz ve önceki yıllara artık tatmin olamayacağımız naif ve basit bir şey olarak baktığımız gibi, bu yeni teknolojilerle de tatmin olmayacağız.

Peki ya önümde dünyadaki tüm insanlarla bağ kurmak için büyük fırsatlar varsa?! Bunu istemiyorum, sadece yorgunum; işte insanlığın hissedeceği şey budur.

“Bilim Uzun Ömür Sağlayabilseydi, Neden Diye Sormamız Gerekirdi” (Medium)

İsrail Hayom‘un İbranice baskısında yayınlanan bir haberde, RAMBAM hastanesi ve Technion – İsrail Teknoloji Enstitüsü tarafından yürütülen bir araştırma, Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü A (VEGF-A) adlı bir proteinin enjekte edilmesinin, yaşlıların derisinde gençleşmenin kapısını açtığını ve hatta belki de iç organları gençleştirdiğini iddia ediyor. Bunun mümkün olduğunu ve yaşamın sonsuz olmasa da önemli ölçüde uzatılabileceğini varsayarsak, kendimize ne için diye sormamız gerekir, çünkü hayatta iyi bir amaç olmadan yaşamaya devam etmek istemeyeceğiz.

Bedenimi gençleştirecek böyle bir hap almayı veya iğne yaptırmayı umursamazdım. Hayatımın son kırk yılını, insanların hayatlarını iyileştirmelerine yardımcı olmayı umarak, bağ kurma metodunu dünyaya yaymaya adadım. Başardıklarım hakkında hiçbir şikâyetim yok, ancak dünyanın durumuna bakılırsa, yapılması gereken çok daha fazla iş var, bu yüzden çabalarımı sürdürmek için fazladan birkaç on yılı memnuniyetle karşılardım.

Bu sadece benim için geçerli değil. İnsanlığın refahını ve mutluluğunu ilerletme şansına sahip olan herhangi bir kişi, böyle bir hediyeyi istemelidir çünkü bu onun daha fazla iyilik yapmasını sağlar.

Ancak bir bütün olarak, insanların hayatlarını belirli bir sınırın ötesine uzatmak istediklerini sanmıyorum. Ne için? Altın yıllarına ulaşan insanlar genellikle hayatları ve yaklaşan son konusunda oldukça sakindirler.

Çılgınca bir gençlik pınarı arayışının tek nedeni, onu kâr için satmaktır. Belki bazı insanlar bu sonsuz yaşam pınarını bulmakla gerçekten ilgileniyorlar ama ben bundan henüz iyi bir şey çıktığını görmedim. Dolayısıyla şayet böyle bir ürün yapılsa, çok rağbet göreceğini söyleyemem.

Hiç şüphe yok ki bilim hayatı kolaylaştırabilir, bizi daha sağlıklı yapabilir ve daha uzun yaşatabilir. Ama ne için? Yüz yıldan biraz daha uzun bir süre önce, insanlar ortalama olarak yaklaşık kırk yıl yaşadılar. Şimdi iki kat daha uzun yaşıyorlar ama insanlık bundan ne kazandı? Dört kat daha fazla insan var, toprak kirlendi, hava kirlendi ve aynı şey su için de geçerli. Fazladan kırk yılımız sayesinde ne kazandık? Bir kırk yıl daha kazansak ne elde edeceğiz? İnsanlar 80 yaşında bilmedikleri neyi 120 yaşında bilecek? Ölüm korkusu, kendi başına yaşamı süresiz olarak uzatmak için bir gerekçe değildir.

Sonsuz bir hayatın anlamı yokken, ölüm korkusunun bir amacı var. Hayatın anlamını aramamızı sağlar.

Varoluş amacımızı araştırdığımızda, bunun fiziksel bedenlerimizin varlığını uzatmakla hiçbir ilgisi olmadığını görürüz. Üstelik, tek istediğimiz, sadece kendimizi düşünerek haz odaklı zevkler yaşamak olduğu sürece, hayat asla sonsuz olmayacaktır. Bir noktada, sonu gelmeyen kendini beğenmişlikten bıkacağız veya hayatın daha derin bir anlamını arayacağız ya da sadece kovalamacadan bıkacağız. İkincisi gerçekleştiğinde, tutkumuz yavaş yavaş azalır, yaşam için tadımız azalır ve sonsuzluğu garanti eden bir iksirle ya da iksirsiz, ölene kadar yavaş yavaş yok oluruz.

Hayatımız, tatminlerle doldurduğumuz bir bardak gibidir. Bardak dolduğunda, içine başka hiçbir şey giremez ve hayatımız sona erer.

Alternatif olarak, başkalarının bardaklarını doldurmasına yardım etmek istediğimizde, başkalarına canlılık akıtan kanallar haline geliriz. Bir annenin, çocuğunun, ona hazırladığı yemeğin ya da aldığı yeni bir hediyenin tadını çıkardığını gördüğünde duyduğu memnuniyeti düşünün. Annenin sevinci, çocuğununkinden çok daha yoğun ve tatminkârdır. Aslında annenin hazzı ona daha daha fazlasını vermenin yakıtını verir.

Bu sonsuz vermenin, birinin diğerine verebileceği sonsuz, dışarı taşan hazzın sınırı yoktur. Annenin çocuğu ile hissettiği gibi, biz de bunu tüm insanlıkla birlikte hissedebiliriz. Ve bu haz, sınırsız olduğu için sonsuzdur. Nasıl ki annenin enerjisi çocuğuna verdiği mutluluktan geliyorsa, vermek sonsuz canlılık ürettiği için sonsuz yaşamı doğurur. Bu sonsuzluğun anlamıdır.

Kısacası vermek, bilim adamlarının aradığı gençlik pınarıdır. Asla ölmeyen ve asla ağzına kadar doldurmayan tek şeydir.

 

Yaradan Tarafından Verilen Dua

Soru: Yaradan önceden ağzımıza hangi duayı koymuştur?

Cevap: Yaradan için hissettiğiniz her şeyde, bunun O’nun sizin içinize yerleştirdiği bir dua olduğunu keşfedeceksiniz.

İlk başta size bu, dua sizinmiş, talep sizinmiş ve her şey sizinmiş gibi gelecek. Ama aslında, bu böyle değildir. Bunların hepsi, O’nun sizin içinize ilk başta yerleştirdiği şeydir.

Hepimiz Tek Bir Onluyuz

Soru: Kongrede toplandık ama Baltık öğrencileri dışında kimse tam bir onlu olarak gelmedi. Evde kalan ve şu anda bizimle iletişim halinde olan kalıcı onlum, benim çabamda ve her birimizin çabasında nasıl bir rol oynuyor?

Cevap: Bu tür toplantılarda, onlulara bölünmeye gerek yoktur. Şu anda dünyanın neresinde olursanız olun hepiniz bir onlusunuz. İster Vilnius yakınlarındaki ya da Letonya’daki evinizde oturuyor olun, fark etmez. En önemli şey küresel bağdır. Burada Rusya, Gürcistan, İtalya, Kiev ve Baltık ülkelerinden dostlar görüyoruz.

O yüzden ayrılmayın. Esas olarak, hepiniz bir arada olduğunuzu hissedersiniz, aynı metodolojiyi çalışıyorsunuz, aynı akıma, yöne, özleme aitsiniz; hepiniz aynı kalbe aitsiniz. Ben bir fark görmüyorum.

Yaradan Sevgi Nasıl Edinilir?

Dolayısıyla, bilmeliyiz ki dost sevgisi bize Kral’ın onurunu lekelemekten nasıl kaçınacağımızı öğrenmemiz için verildi. Diğer bir deyişle, eğer kişinin Kral’a memnuniyet vermek dışında başka bir arzusu varsa Kral’ın onurunu mutlaka lekeleyecektir, buna “Keduşa’yı (kutsallığı) dışarıda olanlara aktarmak” denir. Bu nedenle, dost sevgisi çalışmasının önemini hafife almamalıyız, çünkü bu sayede kişi, kendini sevme koşulundan çıkarak başkalarını sevme yoluna nasıl gireceğini öğrenecektir. Ve kişi, dost sevgisi çalışmasını tamamladığı zaman, Yaradan sevgisiyle ödüllendirilebilecektir. (Rabaş, “Firavun’a Gel-2,” Makale 13, 1986).

Yorum: Bu makalede, Yaradan’ın kademeli olarak ifşa edilmediğine dair belli bir kesinlik vardır. Rabaş şiddetle şöyle der: “ kişi, dost sevgisi çalışmasını tamamladığı zaman, Yaradan sevgisiyle ödüllendirilebilecektir.”

Cevabım: Bu, Yaradan ile ilgili kısmi kararlar olmadığı ve yüzde birkaç ile bir şeyler yapmak mümkün olmadığı için oluyor. Yaradan ile ilgili olarak, kişi yalnızca tamamen ıslah olmuş bir Kli (arzu) ile hareket edebilir. Bunun için “Yaratılan sevgisinden, Yaradan sevgisine” denilir

Dostlarınızı ne kadar çok severseniz veya onlarla bağ kurarsanız, Yaradan’a o kadar yaklaşırsınız. Ama gerçek şu ki, bu belki hissedilmeyebilir. Sonuçta aramızda derece derece yakınlık var ama Yaradan’ı henüz ifşa

Sizce Eğitimin Gerçek Amacı Nedir? (Quora)

Eğitimin gerçek amacı, Bu modelin özünün arzumuz olduğu, birlikte olmak için bizde olmayan bir içsel model inşa etmektir. Bu arzuda, “İyi bir insan” olarak düşündüğümüz şeyin imajını, içimizde iyi bir insanın, iyi bir insanın ne olduğuna dair bir imajın olacağına dair şekillendirmek isteriz, böylece karşılaştığımız dışsal her şeyi o görüntüyle karşılaştırabilir ve karşılaştığımız şeyin bizim için doğru, iyi ve değerli olup olmadığını veya tam tersini kontrol edebiliriz.

Örneğin, çocuğumla ya da küçük torunumla konuştuğumda, ona iyi ve doğru bir yaşam biçimi vermek istiyorum ama gerçek ve hayali olmayan bir yaşam biçimi. Onun içinde tam olarak kendini gerçekleştirmiş bir insanın ne olduğuna dair küçük bir imge yaratmak istiyorum, böylece hayatı her zaman bu küçük imgeyle bağlantılı olarak görebilir ve karşılaştığı şeyin doğru, iyi ve değerli olup olmadığını ve bir şeyleri düzeltmesi mi yoksa onlardan uzaklaşması mı gerektiğini anlayabilir. Bu imaj, onun hayatını yön veren bir pusula gibi olmalı. Genel olarak eğitimin amacı budur. Bu süreç içinde, çeşitli kilometre taşlarından geçerek gelişiyoruz; örnekler, çeşitli oyunlar ve alıştırmalar yoluyla, tam olarak kendini gerçekleştirmiş bir insanın bu imajını ve şeklini oluşturuyoruz.

Manevi Bakış Açısından Hayat Ağacı

Soru: Kabalistler yazılarında “ağaç” terimini çok sık kullanmışlardılar. Bu terimi dünyamızda anladığımız haliyle ağaç hakkında değil, manevi seviyeler ve durumlar hakkında yazdıkları açıktır. Hayat Ağacı, bir insanın manevi gelişimi ile ilgili olarak ne anlama geliyor?

Cevap: Hayat Ağacı, Yaradan olan üst kökten, bir gövde ve dalların indiği, insanları, hayvanları ve yaşayan her şeyi besleyen ruhsal güçlerin, onları Yaradan’a daha da yakın hale gelmelerine yardımcı olmak için indiği anlamına gelir.

Yaradan’dan ortaya çıkan bitkisel dünya, tüm canlıların ve insanların Yaradan’ın seviyesine ulaşması için vardır.

Manevi açıdan bakıldığında, Hayat Ağacı üst sefira Keter ile alt sefira Malhut arasında, bir ara durumdur. İşte bu yüzden, bu iki zıt kategoriyi birbirine bağlamak için vardır: Yaradan ve yaratılan. Yaratılanın, Yaradan gibi olmak istediği ölçüde ve formda onlar bu fırsatı elde ederler ve Yaradan ile birleşirler.

Yorum: Çoğu zaman, Hayat Ağacı, kökleri üstte ve dalları altta olan bir çizim şeklinde tasvir edilir.

Benim Cevabım: Doğal olarak, çünkü kök Yaradan’dır ve dallar sebep ve sonuç olarak zaten daha düşüktür. Sebep her zaman üst dünyadadır ve onun etkileri dünyamıza yansır.