Zohar, Tüm Hastalıkların İlacıdır

Zohar’da da tıpkı Tora’da olduğu gibi ille de sırayla okuma zorunluluğu yoktur; kitabı istediğiniz yerden açabilirsiniz!

Mezmurlar gibidir; bir yerden, herhangi bir ayetten açarsınız ve okursunuz. Ortadan bile başlayabilirsiniz.

Kutsal kitapları (kutsallık, ihsan etme, Bina niteliğinden Yaradan’a ulaşmış olanlar tarafından yazılanı) okurken, asıl mesele ne okuyacağınız veya ne hakkında okuyacağınız değildir, asıl niyet okuyarak ne elde etmek istediğinizdir?

Çünkü zaten hissetmediğiniz ve anlamadığınız üst dünya hakkında okuyorsunuz.

Zohar, tüm kutsal kitapların en yüksek kaynağıdır. Bu, üst ışığın en güçlü kaynağıdır, ıslah ışığıdır. Bir hastaya infüzyon gibidir, aldığınız ilaçtır.

Peki, bu ilacı alarak ne elde etmek istiyorsunuz? Sağlıklı olmak sizin için ne anlama geliyor? Zohar Kitabı’nın gücü sizin için hem hayat veren bir yaşam iksiri hem de ölümcül bir zehir olabilir, ikisinden biri!

Bu nedenle, Kitabı açmadan önce düşünmeli, hissetmeli, kendinizi ayarlamalı, hazırlanmalı ve ondan şimdi ne elde edeceğinizi bilmelisiniz?

Sembolü yılan olan bir ilaç alacaksınız. Onun zehri gerçekten zehir olabilir veya bütün hastalıklara şifa olabilir.

Bu nedenle, Zohar Kitabı’nı açmadan önce, doğru niyetle dolmalıyız ve ölümcül bir zehir değil, hayat kurtaran bir yaşam iksiri almalıyız.

İnsanlar doğru niyet olmadan Tora’yı çalışırlarsa, o zaman kurur ve cansız hale gelir. Bu, Zohar Kitabı gibi çok büyük bir güç kaynağının önündeysek özellikle tehlikelidir.

Ve sıradan insanlardan, bu kadar uzun süre saklanması, ancak Kabalistlere ifşa edilmesi tesadüf değildir.

Bir Kabalist (yani doğru arzuya ulaşmış bir kişi) bu kitabı bir şekilde her zaman birinden, biri aracılığıyla bulmuştur; bir şekilde ona yukarıdan gönderilmiş ve onu bulabileceği bir yere getirilmiştir.

Ama diğer insanlara açıklanmadı çünkü daha önce kendimizi doğru niyetle donatamadık. Bu nedenle, Zohar bize yalnızca zarar verebilirdi.

Ve bugün, Zohar Kitabı’nı bize iyilik getirmesi, yaşam kaynağı olması ve Allah korusun ölümcül bir zehire dönüşmemesi niyetiyle açıyoruz.

Sonuçta, Zohar’da o kadar kuvvetli bir güç var ki, onu sadece birlikte, sadece doğru tavırla açmaya dikkat etmelisiniz.

Ve bu yüzden bizim zamanımızda kendini ifşa etmiştir; bize harika fırsatlar sunmaktadır. Ve bizler bunu, tüm insanlara sunmak istiyoruz.

Ancak herkes bilmeli ki, Zohar çalışması sırasındaki sadece doğru niyet, onu yaşam iksirine dönüştürür.

Roş HaŞanah – Af Dileme Zamanı

Roş HaŞanah, günahlarınız için Yaradan’dan af dileme zamanıdır. Başka bir deyişle, Yaradan’ın önemi ve büyüklüğü konusunda bir fikre sahip olmadığımı hissediyorum ve bunun için özür diliyorum. Ne de olsa, Yaradan’ın büyüklüğünü ve önemini hissetseydim, o zaman elbette farklı davranırdım. Görünüşe göre bende eksik olan sadece Yaradan duygusudur.

İşte bu yüzden talep ediyorum: “Seni hissetmeme izin ver ve ben farklı olacağım!” İnsanın Yaradan’a söylemesi gereken şey budur; doğru istek ve doğru özür budur. Sonuçta, neden günah işliyorum? Çünkü bende inanç denilen, Yaradan duygusu eksik. Yaradan hissiyatı yok, inanç yok ve bu nedenle beni durduracak kimse yok. Başka şekilde yapamam çünkü eğer Yaradan bana hükmetmezse, o zaman kötü eğilim, egoizm hükmeder.

Bu nedenle, Yaradan’dan benim üzerimde yönetimi almasını istiyorum. Bu benim ana isteğim, ardından Roş HaŞanah’ya geliyoruz, krala geliyoruz ve O’nu, üzerimizde hüküm sürmesini için görevlendirmek istiyoruz.

Tüm günahlarımdan tövbe etmek, ıslahımı engelleyen her şeyi bilmek ve hissetmek istiyorum. Yaradan’dan gözlerimi açmasını ve günahın ve emrin nerede olduğunu hissetmeme izin vermesini istiyorum ki O’nun verme, sevme ve birleştirme sözünü nerede yerine getirdiğimi ve nerede tersini yaptığımı anlayabileyim.

Şimdi, hayatımın her anında bunu hissetmiyorum. Hissetseydim, elbette gelişirdim. Sorun şu ki, kendimi kontrol edebileceğim, Yaradan’ı ve ihsan etme gücünü hissetmiyorum. Ve bununla, Yaradan’a dönerim ve bana ihsan etme gücü konusunda kendimi sınama fırsatı vermesini talep ederim ve o zaman asla bir suç işlemem.

Bizler, geçmişi hatırlamıyoruz ve onun için af dilemiyoruz. Olanlar için değil, ıslah için çabalamadığım ve Yaradan’ın bu konuda bana yardım etmesini istemediğim için ağlamalıyım. İlerlemek istiyorum, geçmişe dalıp yaptıklarıma gözyaşı dökmek değil.

Ben mi bir şey yaptım? Ben hiçbir şey yapmadım, her şeyi Yaradan yaptı. Ve bunu bir amaçla yaptı ki böylece artık neyi düzeltmem gerektiğini biliyorum. Bu kötülüğü, şimdi ifşa olan günahı alıyorum ve ıslah etmeye başlıyorum. Bütün özlemim ileriye doğru, geriye değil. Fark bu!

Roş HaŞanah—Islah Yolundaki İlk Durak

Yahudi Yeni Yılı’nın başlamasıyla gelen bayramlar, kişinin manevi çalışmaya girişini sembolize eder. Aslında bu giriş çok daha erken, hazırlık döneminde başlar. Bu nedenle Elul ayı, “Ben sevgilim için, sevgilim benim için” anlamına gelir. Yani kişi, Yaradan ile bir bağı olduğunu ifşa etmeye başlar.

Kabala çalışmaya başladıktan birkaç yıl sonra, kişi ruh halinde, metinleri anlamada ve algılamada yükselişler ve düşüşler yaşadığını keşfeder. Akabinde, bir süre sonra maneviyata ancak bağ yoluyla ulaşılabileceğini anlar yani okuduklarına inanmaya başlar ve materyalle bağ kurar.

Başka seçeneğin olmadığını anlar, pratik çalışma için gruba katılmak gereklidir. Sonuçta, güzel sohbetler yeterli değildir, kişinin kalpten hissetmesi ve birisinin duygularını uyandırması gerekir. Bu, manevi edinim ve duyum ve kişinin yaşamını gerçekleştirmesi için gereklidir. Hayatın doğum ile ölüm tarihleri arasında geçip, iz bırakmadan son bulmasını istemez. Üstüne çıkıp daha da ilerlemek ister.

O zaman, ihsan etme gücünü, alma gücünün üzerinde elde etmek için kendini ıslah etmesi gerektiğini anlar. İçsel değişim ihtiyacının farkına varılması, Elul ayının başlangıcıdır.

Elul bir iç gözlem ayıdır: Yaradan ile ilk temasa yaklaşmaya başlamak için ruhumla ne yapabilirim? Üst gücün ifşasını, ondan haz almak için değil, onun önünde eğilmek için beklerim.

Bırak egoizmim boyun eğsin ve Yaradan’a kul olmamı sağlasın. Kendimi üst ışığın gücü altına almaktan ve onun mükemmelliğini, sonsuzluğunu ve büyüklüğünü hissetmekten mutlu olacağım. Alma arzum böyle bir ifşanın önünde eğilmeye, kendini küçültmeye ve üst gücün kontrolüne teslim etmeye hazır.

Özü, Yaradan’ı tüm dünyanın kralı olarak ilan etmek olan Yeni Yıl’a, Roş HaŞanah’ya bu şekilde geliyoruz. Üst güç her şeyin başında, sonunda ve ortasında durur, istisnasız her şeyi kontrol eder. İhtiyacımız olan tek şey, kendimizi Yaradan’ın köleleri, O’nun sadık kulları olarak üst gücün etkisi altında hissetmek, mantık ötesi inancı, almanın ötesinde ihsan etme gücünü almak ve onu arzumuz üzerinde çalışmak için kullanmaya başlamaktır.

Tüm bu çalışmalar, yaradılışın ıslahına giden yolun ilk aşaması olan Roş HaŞanah bayramıyla ilgilidir.

“Erdemli İnsanın Nitelikleri Nelerdir?” (Quora)

Öncelikle, insanların genel olarak neyin erdemli olduğunu düşündüklerini açıklığa kavuşturmak faydalı olacaktır – başkalarının iyiliği için kendilerinden fedakârlık yapan insanlar, örneğin muhtaçlara para, giyecek ve yiyecek veren insanlar – bu tür insanlar aslında erdemli değildir.

Neden? Çünkü bu tür insanlarda doğal olarak iyilik yapma arzusu vardır ve içgüdüsel olarak arzularının peşinden gitmek, erdemli bir insanın niteliği değildir.

Erdemli bir insan, olumlu ve olumsuz iki karşı güce ev sahipliği yapan ve kendi doğal arzularına karşı olumlu gücü ve eylemi yükseltmek için özgür seçimini kullanan kişidir.

Olumsuz güç, başka kimseyi umursamadan kendimize fayda sağlamak istememize neden olan egoist arzumuzdur.

Pozitif güç, bize her şeyi kendimiz için almamızı söyleyen negatif güce rağmen, geçimimiz için ihtiyacımız olanı almamızı ve aldığımızın fazlasını başkalarına fayda sağlamak için vermemizi sağlar. Erdemli insan, bu iki gücü barındıran ve olumlu gücü olumsuz olanın üzerine çıkaran kişidir.

Kendimiz için olan alma arzumuz karşısında, kendimizden başkalarına verdiğimizde, arzumuzu ıslah ederiz: kendimiz için almaktan başkalarına vermeye. Ruhumuz, kolektif arzularımız o zaman ilahi bir ışıkla dolar.

Geçimimiz için ihtiyacımız olanı alırsak ve geri kalanını başkalarının yararına verirsek, o zaman gerçek erdemli insanlar oluruz. Dahası, doğa ile dengeleniriz. Hayat ve doğa ile doğru dengeyi tutturmak, normal bir yaşam sürmek için kendimize ihtiyacımız olanı almak ve fazlalığımızı topluma dağıtmak demektir. Bu sadece zar zor maddesel ihtiyaçlarla yaşamak anlamına gelmez. Sağlıklı ve zengin olabilir ve başkalarına çok şey verebiliriz.

Kalbimizdeki bir eğilimden bahsediyoruz ve bu eğilim kalbimizde kendisini -kötüden iyiye doğru- düzenledikçe, onun tüm dünya genelinde olumlu şekilde somut hale gelmesini daha fazla göreceğiz.

Güneş, Ay ve Dünya

Soru: Bizim algımıza göre Ay ve Güneş nelerdir? Kabala’nın bakış açısından, bu iki nesne ile olan ilişkisine göre Dünya nedir?

Cevap: Dünya alıcı kısımdır. Güneşin ışığını alır; kendi ekseni etrafında döner ve her seferinde diğer tarafını Güneş’e açar. Dünya, Güneş ve Ay arasındadır ve bu nedenle Ay’ı Güneş’ten gizler. Bu, Ay’ın evresini belirler.

Her şey, Ay, Dünya’nın etrafında belirli bir periyotla dönecek şekilde düzenlendiğinden, bir ay takvimimiz vardır. Dünya, kendi ekseni etrafında dönerken dünyevi, 24 saatlik bir takvim oluşturur ve Ay ile birlikte Güneş etrafında dönerken de yıllık bir takvim oluşturur.

Ayrıca, tüm güneş sisteminin dönüşü, Yahudi takviminde (29 yıl vb.) işaretlenen özel dönemler yaratır.

Kabala’nın bakış açısından Güneş, Zeir Anpin’i temsil eder, Dünya, Malhut’u temsil eder ve Ay, aralarındaki bağın derecesini gösterir. Dünya’nın bir perdeye sahip olmasının ölçüsü, Ay’ın evrelerinde görülebilir. Dünya’nın Ay’ı güneş ışığından ne ölçüde koruyabildiği, bize perdenin büyüklüğünü gösterir.

Bunu Ay’ın evrelerinde tersten görürüz çünkü kendi yansımam dışında kendimi görmem. Büyüyen ay, perdemin büyümeye başladığı ve dolunaya kadar büyüdüğü ve ardından azalmaya başladığı anlamına gelir. Dolayısıyla gelişimin dört aşamasından ikisi büyür, ikisi azalır ve ardından yeni bir dönem başlar. Manevi araç olan Kli’nin (kap) gelişiminde gerçekleşen şey tam olarak budur.

“Zohar Kimin İçin Yazıldı?” (Quora)

Zohar, hayatın zirvesine, yaradılışın amacına ulaşmak isteyen ve niyetlerini doğuştan gelen egoist niyetimizden (yalnızca kişisel çıkar için almaktan) ihsan ettiğimiz, sevdiğimiz ve başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurduğumuz bir niyete dönüştürmeye çabalayan insanlar için yazılmıştır.

Zohar, niyetimizi bu şekilde tersine çevirmeyi ve ıslah olmuş niyetimizde, doğada barınan pozitif gücü keşfetmeyi mümkün kılan, “ışık” adı verilen gücü sağlar.

Bu nedenle Zohar, tüm Tora gibi ya yaşam iksiri ya da ölüm iksiri olabilir. Zohar’ı çalışmak istiyorsak, ona yaklaşma niyetimizi kontrol etmeliyiz.

Zohar’ı okuyarak, çekebileceğimiz ışığı çekerek niyetimizi değiştirmek istiyorsak, o zaman Zohar -Tora’nın Beş Kitabı’nın bir tefsiri- onun çalışılmasının yardımıyla, yaşam iksiri haline gelir şöyle yazıldığı gibi ” Kötü eğilimi [insan egoizmini] Ben [Yaradan] yarattım ve onun ıslahı için Tora’yı verdim çünkü onun içindeki ışık kaynağa geri döner.”

Eğer ihsan etme yani kaynağa geri dönme niyeti için çabalamıyorsak, ancak egoist arzularımız tatmin olmak ve kendimize “putperestlik” adı verilen başka hedefler koymak için Zohar çalışmamızı motive ediyorsa, o zaman çalışmamız ölüm iksirine dönüşür ve bizi yaratılış amacından uzaklaştırır.

Bu nedenle, Zohar’ı okurken, doğanın pozitif gücünü, sevgiyi, ihsan etmeyi ve bağ kurmayı edinmek için niyetimizi hazırlamamız gerektiğine dikkat etmeli ve bunu hatırlamalıyız.

İki Tür Işık

Hohma’nın ışığı, yaratılan varlığın benliği ve canlılığı olarak kabul edilir. Hasadim’in ışığı yalnızca ıslahlar için, yaratılan varlığın tamamlanması için ışık olarak kabul edilir (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Cilt 1, Kısım 1, Bölüm 1).

Soru: İnsan bu iki ışığı nasıl deneyimler?

Cevap: Başlangıçta, kişi Hohma ışığını hiçbir şekilde hissetmez. Bizim dünyamızda, insan bir şeyden haz almak istediğinde bu ışığın sadece mikro dozunu hisseder. Kişi Hassadim ışığını ancak ihsan etme, başkalarına haz verme arzusuna sahip olduğu ölçüde hisseder. Hemen hemen, her iki ışık da başlangıçta bizden gizlenir ve kendimizi onları hissedecek şekilde geliştirmemiz gerekir.

Genellikle kişi, insanı ıslah etme metodunun, Kabala metodunun yardımıyla onlara aşina hale gelir. Bir grup içinde çalıştığımız, dostlarımıza daha yakın olmak istediğimiz, onlara Yaradan gibi ihsan etmek istediğimiz ve ihsan etme niteliğini mümkün olduğunca uyguladığımız ölçüde, Yaradan’ın ihsan etme ışığının içimize girdiğini hissetmeye başlarız.

Sağ ve Sol Çizgilerin Simbiyozu

Soru: Herkesin sol çizgiye sahip olmadığını söylediniz. Ona sahip olmanın ya da olmamanın avantajı nedir?

Cevap: Esas olarak, herkesin iki kısımdan oluşan bir ruhu vardır: ihsan etme niteliği (sağ çizgi) ve alma niteliği (sol çizgi). Ancak, görünürde üçüncü bir çizgi yokmuş gibi olabilir. Üçüncü çizgi, her iki çizgiyi yani bir insandaki iki zıt niteliği hizaya sokar ve sonucu verir. Ondan “insan” imajını inşa eder.

Bunun açıkça ifade edildiği ruhlar vardır ve bunun olmadığı ruhlar vardır. Tıpkı vücudumuzdaki organlar gibi, daha çok önemlileri ve daha az önemlileri vardır. Anne karnında diğerlerinden daha hızlı gelişenler vardır ve bir tür kuyruk veya başka ilkel organlar gibi görünenler de vardır. Yani rahim içi gelişimindeki bir kişi aynı anda bir içsel gelişimden geçer.

Bu nedenle, insanda organlar gelişirken her biri kendi içinde önemlidir. Daha önemli ve daha az önemli olanlar olmasına rağmen, sonuçta bunlar tek bir sistemdir.

Manevi dünyada daha çok önemli veya daha az önemli bir şey yoktur çünkü Yaradan’a benzerlik açısından, vücudunuzda bazı hücreler eksikse, O’na benzemiyorsunuz demektir. Bu kurala göre maneviyatta önemsiz şeyler yoktur çünkü maneviyat mükemmelliktir. Eğer bir nokta eksikse, o zaman bu zaten kusurludur.

Bu yüzden, dünyadaki her insanın önemini anlamalıyız. Evrendeki her şeyin kendi net bir amacı vardır ve onu yok etmek yasaktır. Doğanın verdiği her şey var olmalıdır.

Yorum: Yaradan’ın sağ çizgi olduğunu ve orta çizginin var olmadığını söylediniz.

Cevabım: Evet ama ihsan etme niteliğinin içimizde uyumlanması gerektiğinde, bu sadece sağ çizgide alınamaz. Alma niteliği nerede?

Sağ çizgi sadece ihsan etme niteliğidir, dolayısıyla sol çizgi gereklidir. Soldaki sadece almaktır; bu ancak Yaradan’ın zıddı olabilir. Sonrasında orta çizgi yükselir – bu simbiyoz, bu bağ temelinde, iki çizginin parçalama sırasında, ıslah sırasında ve karşılıklı bütünleşme sırasında karşılıklı olarak birbirine nüfuz etmesi temelinde- çalışmaya başlar.

Soru: Bu, çabalamanın önemli olduğu, sol çizgiden ayrılmadan sağ çizgiye doğru çaba gösterilmesi gerektiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet. Sol çizgiyi alıp onunla sağ çizgiye giderseniz, orta çizgiye ulaşırsınız.

Dünyanın Temel Sorunu Eğitimdir

İnsanlık, gelişme sürecinde çeşitli toplumsal oluşumlardan çoktan geçti; kapitalizm, sosyalizm vb. Daha gelişmiş bir toplum formuna ihtiyaç olduğunun herkes için net olduğu modern bir dünya seviyesine henüz gelinmedi, ancak daha ileri nereye ve nasıl gidileceği belirsiz.

Tüm teknolojik ilerlemelere rağmen daha iyi yaşayamayacağımız bir noktada durduk, çünkü egoist ilişkilerimiz bütün hayatımızı zehir edecek. Toplumda mevcut olan kişilerarası iletişim tarzının, yüksek teknoloji, kültür ve eğitim düzeyine pek de denk gelmediğinin açıkça ortaya çıktığı kırmızı çizgiye ulaştık.

Bu nedenle, toplumun kendi içindeki iç baskı büyüyor ve bu da değişim gerektiriyor. Dünyanın tüm ülkelerinde, farklı derecelerde, yaşam biçimimiz ve iletişimimiz, teknolojik gelişim seviyemiz ile çeliştiği için, insanlar arasındaki ilişkileri acilen değiştirmeye ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz.

Bir sonraki değişimin savaşlar pahasına olmayacağını anlamalısınız; savaşlar yardım etmeyecekler. Bunu zaten son savaş örneğinde gördük. Etraflarındaki bazı dış çerçeveleri değil, insanları değiştirmek gerekiyor. Kişinin kendisini değiştirmezsek, huzurlu ve mutlu bir yaşam için hiçbir umudumuz kalmaz.

Bir kişi egoist olarak kalırsa, yalnızca zorlama altında çalışabilecektir. Bu nedenle, tek çıkış yolu, her insana toplumun amacı ile olan bağına ve ait olduğuna dair bir duygu vermektir ve böylece kendisini, ülkesinin ve halkının ayrılmaz bir parçası gibi hissetmesini sağlamaktır.

Kişi, çalışmasından içsel, manevi bir doyum almalıdır, öyle ki herkesle olan bağından ve yukarıdan bir ödül aldığı gerçeğinden alınan bir tatmin, ama kendi egoizminde maddi bir ödül değil. Bunun kendisini Yaradan’a yaklaştırdığını ve ona manevi doyum verdiğini hissedecektir.

Bu da ancak doğru eğitimle mümkündür. Dünyanın temel sorunu budur. Herkes sıralarına oturup tekrar çalışmak zorunda kalacak, sadece öğretmeni dinlemekle kalmayacak, aynı zamanda bu bağ kurma bilimini kendi aralarında pratik olarak uygulayacaklardır.

Doğaya Benzer Olmanın Etkisi

Soru: Bütünsel eğitimin, daha sonra diğer insanlardan gelecek üst ışığı bünyesine alacak bir ağ yaratmak olduğunu anlıyorum, doğru mudur?

Cevap: Elbette! Kesinlikle. İçinizde doğaya karşı bir form eşitliği durumu ortaya çıkarsa, o zaman zaten yukarıdan bir doluma sahip olursunuz ve tüm devasa bütünsel doğa sizinle uyum içinde hareket eder ve sizi tutar.

Onu hissetmeye, onunla birlikte nefes almaya ve ondan düşünce ve hisler almaya başlarsınız. Onunla uyum içinde çalıştığınızda, bunu yapmanın yolunun bu olduğunu hissedersiniz, bu şekilde yapmaya değer olmasa da; burada arttırmanız gerekiyor ve burada bir şeyi azaltmanız gerekiyor. Genel olarak, doğanın bizden istediğini hissetmeye başlarsınız.

Bunu topluma kendi dünyamızın sözleriyle açıklıyoruz ve onların bunun fiziksel dünyanın gizli yasalarından geldiğini bilmelerine gerek yok. Elektronik cihazları kullanan sıradan bir insan için bunların nasıl çalıştığı ne fark eder? Bundan bir şey anlar mı? Belirli düğmelere basıyor ve hepsi bu! Bugün bir çocuk cep telefonlarıyla veya herhangi bir cihazla çalışmaktan mutlu. Ama aynı zamanda ne biliyor ki?!

Elektrik akımının ne olduğunu veya alanların etkileşimi hakkında bilgimiz yok. Ama nasıl kullanılacağını biliyoruz. “Bu, bu şekilde! Ve şu, şu şekilde.” İyi, diyerek öğrendik. Ve böyle devam ediyor. Yani, kullandığımız şeyle ilgili olanı biliyoruz. Ve bu doğa hakkında hiçbir şey bilmiyoruz; konu öteki dünyada, yabancı bir bölgede bir yerlere gidiyor.

Bugüne kadar Einstein’ın izafiyet teorisi bilgisine dayanan bazı çalışmalar ve etkiler var. Peki ya ışık hızının üzerinde veya ışık hızında nasıl çalıştığını net bir şekilde anlamıyorsak?! Bizim dünyamızda her şey ışık hızının altındadır. Işık hızının üstünde bir sonraki dünya, bir sonraki derece vardır. 

Bu nedenle basit bir insanın, kendi içimizde birleşerek doğayla birlikte ortak bir gücü, kalabalığın bilgeliğini uyandırdığımızı bilmesi yeterlidir. Bu kanıtlanabilir ve bu bizim için yeterlidir. Bu çalışır ve hepsi bu! Bu bir fizik kanunu olarak kabul edilir.

Ve bizler yasanın içsel gücünü veya temelini pek de anlamıyoruz. Biz sadece sonuçları çalışıyoruz. Belirli bir kütle, Dünya tarafından belirli bir kuvvetle çekilir; formülü hesaplıyoruz ve her şey hazır! Ve onu kullanıyoruz. Buna, bizim bilgimiz denir.

Bilgimizi ne kadar araştırırsak araştıralım, her zaman sınırlıdır, her zaman madde içindedir. Başka bir deyişle, her zaman sadece kendi kendine hissedilmeyen bazı etkilerin sonuçlarını inceliyoruz. Yalnızca etkileri hissediyoruz, ancak gücün kendisini, örneğin elektrik akımını, manyetik dalgaları veya yerçekimi alanını hissetmiyoruz.

Bu nedenle, insanların yalnızca bir kuralı bilmesi gerekiyor. Bir insan topluluğu, toplanıp örgütlendiğinde, onda belirli etkiler ortaya çıkar; artan bilgelik etkisi, artan etkilenebilirlik, artan güç ve artan zihinsel yetenek, görme ve hissetme yeteneği. Aynı zamanda, karşılıklı yardımlaşma bu grubun potansiyel gücünü artırır, vb. Kendimizi bir sonraki dereceye bu şekilde yükseltiyoruz.