Yaradan’a Yaklaşma Fırsatı

Soru: Yaradan, insanı kendisine yaklaştırdığında, neden toplum içinde küçük düşürme ve alçaltma ile ona yol göstermek zorunda? Neden tüm büyük rehberler toplum tarafından reddedildi?

Cevap: Egoizmden kurtulmalarına yardımcı olabilmek için. Başka nasıl olabilirdi ki? İnsan kendi başına Yaradan’ın peşinden gidemez. Bu yüzden Yaradan, insanı alçaltma yoluyla yönlendirir ve bu şekilde onu kendisine yaklaştırır.

Yaradan’a yakınlaşmanın tek yolu, kişinin “Ben”ini küçültmesidir. Ve bunun bedelini, Yaradan’ın bende yarattığı ve beni her gün öldüren egoizmden başlayarak, egoizmimin toplumda yarattığı sorunlara kadar sahip olduğum her şeyle ödemeye hazırım.

Ama ben yine de, Yaradan’a yaklaşmak için bunun bedelini ödemeye hazırım. Yapılacak hiçbir şey yok. Böylece maneviyatta yükselmenin ne anlama geldiğini öğrenmeye başlarız.

Soru: Herkes bunu yaşamak zorunda mı?

Yanıt: Az çok herkes. Günümüzde bu çok kolay olabiliyor çünkü zaten gruplar ve uygulanan bir metodoloji var. Kabalistlerin sadece psikolojik olarak değil, fiziksel olarak da gerçekten çok acı çektikleri zamanlar oldu. Ama bugün artık çok daha kolay.

Dahası, bugün çok sayıda insan bunu zaten anlıyor ve birleşme ile meşgul. Anlamayanlarda bununla ilgilenmezler ancak yine de kurtuluşun, birlik içinde olduğunu içten içe hissederler.

Tüm İnsanlık Benim İçimdedir

Her birimizin içinde, tüm gelişim seviyelerinden arzular bulunur: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan.

İnsan seviyesinde; kendi içimizde, dünyamızda gördüğümüz her türden insanın arzuları vardır.

Ama gerçekte, bu dünya değil, bu benim.  Bu nedenle, içimde hırsızlar, yalancılar, iyi insanlar, doğru insanlar, bilgeler ve aptallar var. Hepsi benim.

Bana öyle geliyor ki bu uçsuz bucaksız dünya var, ama gerçekte o benim içsel arzularımın ve niteliklerimin bir temsilidir. Onlar bana cansız, bitkisel, hayvansal ya da insan imgeleri şeklinde, dört arzu seviyemde tasvir ediliyor.

Benim dünyayı nasıl gördüğüme bağlı olarak; nasıl bozulduğumu veya ıslah edildiğimi, iyi veya kötü olduğumu anlayabilirim. Yani arzularımdan hangisini ıslah etmem gerektiğini fark edebilirim.

Dünyaya karşı tutumumu ıslah edersem, kendimi ıslah ederim.  Kendi dışımdaki dünyayı izleyerek, içimde neyin kötü ve egoist olduğunu ve benim dışımda görünene karşı iyiliğe ve ihsan etmeye nasıl ulaşabileceğimi çok daha iyi anlarım.

Diğer taraftan, kendimi ıslah ederek bütün dünyanın ıslah olduğunu görürüm.

Dünya yoktur; sadece sinema ekranındaki gibi, bana tüm bunlar varmış gibi gelmektedir.

Öğretmenin Manevi Çizgisini Takip Etmek

Baal HaSulam’ın, manevi derecede tuttuğu öğrencileri vardı. O öldüğünde, o dereceden düştüler. Aynı şey bizim öğrencilerimiz için de geçerli olabilir. Şu anda onlar belli bir seviyeye geldiler ama ben bu dünyayı terk ettiğimde… Bunun nasıl devam edeceğini düşünmek bile istemiyorum.

Doğal olarak, onları tutan güç düşecek ve benimle manevi alanda iletişim kuramayacaklar. Düşecekler. Bu, tüm Kabalistler ve onların öğrencileri için geçerlidir.

Yorum: Ama 15-20 yıldır sizinle çalışan öğrencileriniz var.

Cevabım: Bu zamana bağlı değildir. Bunu yapmak için, kişinin öğretmene sonsuz bir şekilde bağlı olması gerekir. Bu nedenle insanlar, oğlunun, babasının yerini almasını tercih ederler. Sonuçta, bir oğul, kural olarak, babaya karşı gelmez. Onu takip eder ve babasına zarar vermek istemez çünkü egoizm açısından bu aynı zamanda onun mülkiyetidir.

Bununla birlikte, diğer herhangi bir kişi kıskanır, kendini düşünür, içgüdüsel olarak sizin yerinize kendini yüceltmek ister. Üstesinden gelmemiz gereken şey de budur. Biz böyle yaratıldık ve bununla ilgili bir şey yapılamaz. İşte aynı zamanda sorun burada yatıyor. Öğrencinin “ben” inin üstesinden gelmesi ve öğretmeninin içindeki öğretmenle birleşmesi çok zaman ve çaba gerektirir, sadece birkaçı bunu yapabilir.

Geri kalanlar da ilerliyor, bir şekilde her insan kendi görevini yerine getiriyor. Ama öğretmenden sonra birileri manevi çizgiyi takip etmeyi başarır, diğerleri ise yapamaz.

Rabaş bunu Baal HaSulam ile yaptı. Bunda başka kimse başarılı olamadı. Hiç kimse! O zamanları yaşamış olanlarla konuştum, bana dediler ki: “Baal Hasulam öldükten sonra, Rabaş dışındaki tüm öğrencileri…” Elbette bir şeyler yaptılar: buluştular, çalıştılar, başkalarına öğrettiler, ancak tüm bunların genel halk için sıradan kurslar olduğu açıktı.

Aynı şey Rabaş’tan sonraki zamanlar için de geçerlidir. Kenara çekildim, kimseyle uğraşmak istemedim. Sonra bir gruba doğru çekildim, beni zorla öğretmenleri yapmaya çalışan sadece beş altı kişilik bir grup; bunu istemedim. Nasıl yapılacağını bilmediğimden değil, ancak sahip olduklarımdan vazgeçmek zorunda kaldım çünkü kendimi mahvedebilirdim.

Genel olarak, her şey yukarıdan düzenlenmiştir. Daha sonra, onlara haftada en az bir kez ders anlatmamı isteyen öğrencilerin yavaş yavaş toplanmaya başladı. Muhtemelen bu, sadece zamanın gelmiş olduğu gerçeğiydi.

Yom Kippur: Islah İçin Talep

Manevi gelişim sürecinde, kişinin tövbe ettiği ve ıslah edilmesini istediği tüm günahlarının düzeltilmesi anlamına gelen Yom Kippur (“kapara” – “kefaret” kelimesinden) adı verilen, özel bir durum vardır.

Sonuçta, kişinin kendisinin hiçbir şeyi düzeltemeyeceği açıktır ve işlediğimiz günahlar kesinlikle bize ait değildir çünkü bize hükmeden ve bizi günah işlemeye zorlayan kötü eğilimi kötü eğilimi yaratan da Yaradan’dır.

Bizler, başkalarını veya Yaradan’ı değil, her seferinde sadece kendimizi düşünmeye iten egoizme dalmış olduğumuz için suçlu değiliz. Bu nedenle, ne günahlar ne de onların düzeltilmesi bizim suçumuz ve erdemimiz değildir; çünkü her şeyi Yaradan yapar. Tüm günahları ve onların tüm ıslahlarını, Yaradan bizim için hazırladı ve biz adeta bir mengene gibi bu iki koşulun arasındayız.

Bizim çalışmamız, hem günahları hem de ıslahları Yaradan’la ilişkilendirmektir. Günah ile ıslahı, ancak her ikisinin de bizden değil, Yaradan’dan geldiğini anlayıp hissettiğimizde onunla ilişkilendirebiliriz. Yaradan, günahların ve ıslahların üzerindedir. O, her şeyin üzerinde, özel yüksek bir güçtür.

Bu nedenle Yom Kippur, yaratılışın üzerine çıkmamızı, daha yüksek güçle bağlantı kurmamızı ve onun seviyesine ulaşmamızı sağlayan özel bir sevinç gündür.  Yaradan’ın yarattığı tüm günahlar ve tüm egoizm ve böylelikle elde edilen ıslahlar, kötü ve iyi eğilimlerin üzerindeki basamağı yani ulaşılamayan Yaradan’ı anlamamız için gereklidir.  Bu başka bir şekilde edinilemez.

Yaradan, tüm yaratılanlardan ayrılmıştır ve bu öze ancak bu şekilde, ayrılığımızı sonuna kadar deneyimleyerek ulaşabiliriz. Birbirimizle birleştiğimizde, Yaradan ile birleşiriz.

Günah, ceza ve ödülün üzerine çıkar ve bu ıslahları yapılır kılarız. Böylece ancak bunların yardımıyla tüm yaratılıştan kopuk olan Yaradan’a ulaşabiliriz. Yaradan tüm bu koşulları bizim için, O’na erişebilmemiz için hazırladı: bir, eşsiz ve birleşmiş olarak.

Yom Kippur, tüm yaradılıştan kopuk olan üst güce ulaşma sürecinin ana sembolüdür.

Birlik olmadan, tüm dünya Kli’si ile ilgili düşünceler olmadan ve karşılıklı yardım ve tüm insanlıkla ilgili düşünceler olmadan, en küçük manevi dereceyi bile elde etmek imkânsızdır. Tüm uluslar, bireysel egoizmlerini aşmaya ve Adam HaRişon’un sistemine geri dönmeye; sanki tek bir kişi gibi, tek bir arzu gibi olmaya yazgılıdır.

Yom Kippur, kişinin kendi günahını, kendisinin de günah işlediğini düşünmesi ve her şeyin Yaradan’dan geldiğini görmemesi olduğunu ifşa ettiği manevi bir durumdur. Yani “O’ndan başkası yok”u kabul etmemiştir.

Kişi, her şeyi kendi başına yaptığını zannediyor, düşünce ve isteklerini kendi egoizmi içinde değerlendiriyordu. Ancak şimdi kişi hatalarını, tek, eşsiz ve birleşik üst güçle ilgili olmayan tüm bu saf olmayan muhakemeleri düzeltmek istiyor. İşte kişi bunun için dua eder ve Yaradan’dan bunu ister.

Yargı gününün özü işte budur (kelimenin tam anlamıyla tercüme edilir, ancak genellikle buna Kefaret Günü denir) – kişinin üst güce atfedemediği tüm durumları ve açıklamaları telafi etmek ve düzeltmek istediği gün. Nihayetinde bizim bütün çalışmamız, dünyada olup biten her şeyi bir üst güce atfetmek ve kendimizi yüzde yüz onun kontrolünde bir yaratılmış olarak görmektir.

125 manevi basamağın yükselişi, onunla tamamen birleşene kadar, kişinin üst güçle giderek artan bir şekilde özdeşleşmesidir. Yaradan tarafından kasıtlı olarak kırılan Kelim’i tamamen düzeltip O’nun seviyesine yükselttiğimizde, Yaradan’ı anlamak ve onunla bütünleşmek için gerçek yola başlamaya hazır oluruz.

Ancak bunlar ıslahın sonunun sırlarıdır. Bunu hep birlikte başardığımızda – şu anda bu dünyada olan ve olmayan tüm yaratılmışlar – o zaman daha da ileri gideceğiz ve son ıslahtan sonra, Yaradan’ın bizim için ne hazırladığını öğreneceğiz.

Yom Kippur’da sadece iyinin değil, kötünün de Yaradan’dan geldiğini ve eşit değerde olduğunu ortaya koyuyoruz. Kişi iyiliği olduğu kadar kötülüğü de kutsamalıdır, çünkü bu güçlerin her ikisi sayesinde, Yaradan ile bütünleşmeyi elde eder.

Daha yüksek güçle bu birleşme, tek ortak hedefimizdir ve bu nedenle geçmiş herhangi bir durum, birleşme için bir davet olarak algılanmalıdır. Ne hissettiğim veya aklımda, kalbimde, bedenimde veya ilişkilerimde ne olduğu önemli değil;  bunlarla aslında bana üst güçle birleşmeye ekleyebileceğim ve güçlendirebileceğim şeyler gösteriliyor.

Yom Kippur’da oruç tutmanın anlamı, alma gücünü kullanmadan sadece inanç gücüyle hareket etmemizdir.

Bütün Koşullar Manevidir

Soru: Tüm koşulları, örneğin uyuşukluk, sağlıksızlık veya ilgisizlik gibi durumları manevi saymak doğru mudur? Yoksa gerçek manevi koşullar sadece grubun çalışmasında ortaya çıkanlar mıdır?

Cevap: Kesinlikle tüm koşullar manevidir, soru onları etkileyip etkileyemeyeceğimdir.

Soru: Bu senaryodaki hangi koşullar etkilenebilir?

Cevap: Açıklaması kolay değil. Her şey katılımcıların her birine bağlıdır. Bu çok karmaşıktır.

Soru: Ama kişinin yaşadığı tüm süreci, bir manevi güçler oyunu olarak ele almaya değer mi?

Cevap: Doğal olarak. Sadece bu.

Soru: Kişinin bu sürece katılımı nedir? Sonuçta, ya pasif ya da aktiftir. Ya da insan, ne zaman kendi çabasını gösterebildiğini ve sırf bir bahane olarak “O’ndan başkası yok” dediğini anlayamaz.

Cevap: Çalışmamız ve analizimiz, her olayla nasıl ilişki kuracağımızı belirlemek, onu analiz etmek, parçalara bölmek ve daha sonra onu bu parçalardan belirli bloklara sentezlemektir.

Bu, Yaradan’ı anlamak için tüm doğayı, kendisini, etkileşimi ve tepkiyi parçalara bölen insanın manevi çalışmasıdır. Yapmamız gereken budur çünkü burada Yaradan’ı ifşa etmek, O’nu alt dünyamızdan tam olarak anlamak ve en üst dünyaya erişmek için varız.

Bizi Mahsom’dan (Bariyer) Kim Geçirecek?

Soru: Bir öğrenci, öğretmenin yaşamı boyunca Mahsom’u (Bariyeri) geçmediyse, daha sonra geçme şansı nedir? Bunu öğretmenin yaşamı boyunca mı yapmalı?

Cevap: Tabii ki arzu edilen budur. Fakat bu yalnızca niteliklerin benzerliği ile yapılabilir, bu da kendini yola adama, öğretmene “bağlılık”, öğretmenin tüm tavsiyelerine uyma demektir, ve bu, onun gözünde öğretmenin kendisinden ne kadar önemli olduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, bu sadece Yaradan’a özgü bir eğitimdir.

Maneviyatı elde etmek için çok yetenekli, çok hevesli birçok öğrenci var ama onlar için kendilerine ait bir şeyin önemi, öğretmenin ihtiyaç duyduğu veya öğretmen için neyin gerekli olduğunun öneminden üstün geliyor.

Diyelim ki birisi sizin hakkınızda ve öğretmen hakkında hoş olmayan bir şey yazsa, hangisini daha fazla acıyla algılarsınız? Öğretmenin onurunu mu yoksa seninkini mi savunacaksın? Hangi özenle, nasıl yapacaksın?

Yorum: Ancak bu, bir kişinin gelişiminin farklı aşamalarına bağlıdır.

Cevabım: Şüphesiz, elbette! Ama öğretmenin ölümünden önce Mahsom’u geçmenin mümkün olup olmadığını soruyorsunuz. Bilmiyorum. Bu öğrencinin sorunudur. Her durumda, ölümden sonra çok daha uzun sürer.

Soru: Peki, öğretmen yapmazsa onu Mahsom’dan kim geçirecek?

Cevap: Aynı öğretmen, sadece farklı bir biçimde. Eğer öğrenci, onun hemen yanında bulunmasından yararlanamazsa, onu çevresinde farklı bir biçimde aramak zorunda kalacaktır. Tıpkı Yaradan’ı aradığı gibi.

Soru: Öğretmenden başka kimse olabilir mi?

Cevap: Hayır, hiç kimse! Bu maddeselleştirilmiş bir şey değil. Aynı öğretmen, sadece farklı bir formda ve bir insan olarak değil.

Yorum: Ama eğer dediğiniz gibi bir zincir varsa, siz Rabaş’dan sonra geliyorsunuz…

Cevabım: O halde üst yoldan geçmiş bir kişi olmalıdır. Öğrencilerle aynı seviyede olan birini nasıl koyabilirsiniz? Onlardan birini üstlerine koymak mı? Hangi temelde?

Soru: Bizim tutunmamız gereken derece sizsiniz. Ama siz giderseniz, bunu hangi formda yapabiliriz?

Cevap: Eğer bu formu keşfetmezseniz, o zaman elbette bu kötü olur. Ardından “deneme yanılma” yöntemini kullanarak çok uzun bir yol kat edeceksiniz.

Eğer bir öğrenci benimle olduğu halde on beş-yirmi yıl manevi dünyaya girmemişse, bensiz girebilmesi için aynı sayıda yıla daha ihtiyacı olacaktır.

Soru: Rabaş’la sizin aranız nasıldı?

Cevap: İhtiyacım olan her şeyi Rabaş’tan aldım. Sadece onun yanında olduğum gerçeğine güveniyordum. Sonra, ölümünden önce kurduğumuz aynı karşılıklı bağların daha derinlerine inmek için uzunca bir metot vardı.

Dünyayı İyiliğe Yönlendirmek

Üst olan, bizden sadece bir tepki bekler. Işık parçaları yukarıdan aşağıya (her birimize) gelir ve doğru tepki vermemizi ister. Üstteki, alttakine ne olduğunu, alttakinin hangi koşulda olduğunu çok iyi bilir çünkü bu koşulu insan için, O oluşturur.

Elbette üstteki alttakinin neye hazır olduğunu bilir. O, özgür seçim için tüm dışsal ve içsel koşulları kendisi için düzenler ve en alttakiler için anlaşılmaz ve bilinmeyen tek bir şeyi en alta bırakır: Tifferet’in (Klipat Noga), ortadaki üçte birini. Bu durumda alttaki orta çizgiyi kendisi oluşturmalıdır.

Alttaki, üsttekinin etkisine karşılık olarak orta çizgiyi doğru bir şekilde oluşturursa, bu onun ödüllendirildiği anlamına gelir. O zaman, gerçekten kendini ve tüm dünyayı (o anda yukarının kendisi için oluşturduğu tüm çevreyi) iyiliğe yönlendirir.

Bu nedenle, bir eksiklik (Hisaron) hissettiğinde, aşağı olandan istenen tek şey, kendisini ve tüm dünyayı iyiliğe yönlendirmek için yukarıya dönmesi ve eksik olan unsuru O’ndan almasıdır.

Ne de olsa, alttaki bilgiden, hissiyattan ve bu durumda da karar verme yeteneğinden yoksundur. Bütün bunları yukarıdan almalıdır.

Üstteki, ona bir Klipat Noga bırakır, böylece alttaki O’na dönüp eksik olanı almak ister. Eğer alttaki, Klipat Noga için bu dolguyu almaya hazırsa, o zaman onu alır ve bu, onun mevcut derecede edindiği ek ihsan etme gücüdür ve bu nedenle bir sonraki dereceye yükselir.

Kişi Nasıl Kabalistik Bir Grubun Üyesi Olabilir?

Yorum: Kültlerin sınıflandırılmasında garip bir varsayım vardır: “Hemen grubun bir üye olmalısınız.”

Cevabım: Hayır, kesinlikle hayır. Bizim topluluğumuzda, bir kişi bir gruba katılmadan önce en az altı ay kampüste eğitim görür, bizimle birlikte kongrelere, ortak yemeklere katılır, ancak grupta değildir.

Kampüsten mezun olduktan sonra genç grubun bir üyesi olur – yaşına göre değil, sınıf derecelendirmesine göre gençtir. İnsanlar orada iki ya da üç yıl daha çalışır.

Kişi grubumuza uyum sağlayana kadar birkaç yıl geçer. Kimse onu oraya sürüklemez. Niye? Yarın gitmesi için mi? Tam tersine, kişi için, önce uyum sağlaması ve ancak o zaman (eğer bunun onun yolu olduğunu gerçekten anlarsa) bize gelmesi daha iyidir.

Yom Kippur – Egoizmin Farkına Varma

Soru: Roş HaŞanah boyunca kişi yeni bir hayata başlamaya karar verir ve doğasının üzerine çıkması gerektiği gerçeğine rağmen, yine de Yom Kippur’dan önceki on gün içinde, tüm niteliklerini kontrol etmek ister.

Bunları Yaradan’ın nitelikleriyle karşılaştırarak, hiçbirinde Yaradan gibi olamayacağını görür ve Yom Kippur’da onlar üzerinde bir kısıtlama yapmaya karar verir ki bu, bizim dünyamızda beş kısıtlama ile temsil edilir.

Bundan beş gün sonra, beş Sefirot’u simgeleyen Sukkot bayramı başlar. Bu bayramların özü nedir?

Cevap: Yeni Yıl (Roş HaŞanah), insanların af dilediği bir dizi gün ile önceden gelir. Eylemlerini, yaptıkları iyi ve kötü şeyleri bir şekilde değerlendirirler ve genel olarak, özellikle de iyi bir şey yapmadıklarını anlarlar.

Böylece insan davranışlarını kontrol eder ve “O’ndan başkası olmadığı” için, Yaradan’ın üst iradesine itaat etmek zorunda olduğu sonucuna varır. Üst iradeyi dünyaya hükmeden tek güç olarak kabul eder. Bu durumdan, kendini değerlendirmeye başlar. Kişi gerçekten de Yom Kippur’a kadar devam eden eylem ve işlerinin çok ciddi bir analizini yapar.

Yom Kippur, kişinin içinde tek bir büyük egoizmin hareket ettiğini ve bunun üzerine çıkması gerektiğini anladığı içsel koşuludur. Ne de olsa Tora’nın ana emri “komşunu kendin gibi sev” dir ve kişi bundan kesinlikle uzaktır ve hatta bunun tam tersidir. Bu nedenle af diler.

Bu, kişi egoist arzularını kullanmayı bırakmaya hazır olduğu zaman, Yom Kippur’un ilkesidir. Bir insanda onlardan sadece beş tane vardır. Bu nedenle, dünyamızda beş kısıtlama ile temsil edilirler: yeme, içme vb.

“Doğa Konuştuğunda, Dinlemeliyiz” (Linkedin)

Ian Kasırgası, değerlendirilmesi haftalar, onarılması yıllar alacak ve bu arada kim bilir ne gibi yeni olumsuzluklar olacak bir yıkım izi bıraktı. Bilim adamlarına göre, iklim değişikliği muhtemelen Ian’a neden olmadı, ancak onu yoğunlaştırdı. Çok daha temel ıslah araçlarını uygulamadığımız sürece, çok daha kötüsüne hazırlansak iyi olur çünkü doğa konuştuğunda, dinlemeliyiz.

Fırtınaların şiddeti artıyor, orman yangınları daha sık ve şiddetli hale geliyor ve kuraklıklar nehirleri ve gölleri yok ediyor. Doğaya ne kadar çok müdahale edersek ve onu düşüncesizce sömürü yoluyla bozarsak, o kadar agresif ve aşırı unsurları tetikleriz.

Kabala ilminde “doğa”, “Tanrı” ile eşanlamlıdır. Bu, putperestlerin yaptığı gibi rüzgâra veya güneşe boyun eğmemiz gerektiği anlamına gelmez, ancak burada daha üstün, bizim olabileceğimizden çok daha güçlü kuvvetlerle karşı karşıya olduğumuzu anlamamız gerektiği anlamına gelir. Bu nedenle onlardan üstünmüşüz gibi, onlara hükmetmeye çalışmak yerine onların yönergelerine uymalıyız.

Yönergeleri basit: Dengede kalın. Doğa bize, kendimiz için ihtiyacımız olandan fazlasını alamayacağımızı çünkü doğanın intikamla geri aldığı eksiklikler yarattığımızı söylüyor. İhtiyaçlarımızın ötesinde ne kadar fazlasını alırsak, doğanın intikamı o kadar yoğun olur. Bu nedenle doğal afetler giderek şiddetleniyor.

İhtiyacımız olan hiçbir şeyi kendimize inkâr etmemeliyiz. Ancak ihtiyacımız olanı değil, istediğimizi almaya alıştık ve ihtiyacımız olanla, istediğimiz arasında büyük bir fark var.

Bir ülke olarak Amerika’nın ve Amerikan halkının zorlukların üstesinden gelecek ve gerekli değişiklikleri yapacak kadar dirençli olduğuna inanıyorum. Florida, Ian’ın ardından iyileşecek, ancak fiziksel hasarı onarmanın ötesinde ne olacağı tüm ülkeye bağlı.

Tüketimde dünya şampiyonu olan Amerika, dünyayı yeni bir paradigmaya yönlendirmeli ve rehberlik etmelidir: daha dengeli ve sürdürülebilir. 21. yüzyılda odak noktası, maddi yaşamı iyileştirmekten toplumsal yaşamı iyileştirmeye kaymalıdır. Maddi ihtiyaçlarımız karşılandı; şimdi duygusal ihtiyaçlarımızı karşılama zamanı ve bunlar, insanların yaşamaktan keyif aldığı bir toplum yarattığımızda karşılanacak.

Keyifli bir toplum yaratmanın tek yolu, insanlar arasında iyi bağlar geliştirmektir. Sonuç olarak, Amerika, insanlar arasında büyüyen yabancılaşmayı onarmaya odaklanabilirse, insanlara bir memnuniyet duygusu verecektir. Bu da, aşırı tüketimi zahmetsizce dizginleyecek olan insanların materyalizme odaklanmalarını azaltacaktır. Memnuniyetleri maddi varlıklardan ziyade sosyal bağlardan geleceği için insanlar tatminsizlik hissetmeyeceklerdir.

İnsanların oluşturabileceği sosyal bağ miktarının bir sınırı yoktur; bu sonsuz sürdürülebilir bir kaynaktır. Ondan yararlanırsak, sosyal bağlarda bol miktarda güç ve neşe bulacağız. O zaman doymak bilmez ihtiyaçlarımızı karşılamak için doğayı sömürmek yerine, doğal olarak sadece ihtiyacımız olanı alıp pozitif enerjimizi birbirimize yönelteceğiz.