Purim – Takvimde ve Kalpte

Purim bayramının sembolleri, gizlenme, parti kostümleri giyme gelenekleri ve maskelerdir. Purim’de bu maskeleri takma geleneği nereden gelmektedir? Purim’in ana karakteri Kraliçe Ester, yani bütün evreni kontrol eden sistem, krallık (Malhut) anlamına gelir. Bu krallığa, gizlenme anlamına gelen “Ester” denir.

Aslında, bizim zamanımızda, her şeyin gizlendiğini görüyoruz. Bizi kimin kontrol ettiğini bilmiyoruz, doğada yaşamlarımızı kontrol eden bir programın olduğunun farkında değiliz. Bizler, tüm dünyayı kontrol eden çok büyük ağ formunda, birçok farklı güçler şeklinde tezahür eden üst kuvvetin hükmettiği bir alandayız.

Bilim, daha şimdi yavaşa yavaş doğada her şeyin birbirine bağlı olduğunu ve dünyanın küresel bağlara sahip, kapalı, integral bir sistem olduğunu keşfetmeye başlıyor. Bizler, realitenin sadece küçük bir kısmını görüyoruz. Ayrıca, evrendeki bazı bilinmeyen karanlık enerjiden değil, bizden tamamen gizlenmiş, hayal bile edemediğimiz bir gerçeklikten bahsediyoruz. Bizim tüm dünyamız, tam bir gizlenmedir.

Cansız, bitkisel ve hayvansal doğa içgüdüler tarafından kontrol edilir ve bu nedenle hiçbir soru sormaz. Ancak, insan ne için yaşadığını anlamalıdır. Eğer bu sorunun cevabını bulamazsa, çok sınırlı hisseder, hayatta hayal kırıklığına uğrar ve kendisiyle ne yapacağını bilemez. Hayvansal bedeni normal hayatına devam eder, çoluk çocuk doğurur, ancak kişi kendini mutsuz hisseder.

Kişi, büyük Kraliçe Ester gibi, bizi gizli bir şekilde kontrol eden belli bir gizlilik, bir sistem, Malhut olduğunu hisseder. Ester bir kadın olarak ortaya çıkmamaktadır, sadece nereye gittiğimizi ve ne yaptığımızı anlamamamız için bizi kontrol eden bütün bir krallık olarak karşımıza çıkar.

İsrail halkı, tarih boyunca birçok kez Purim koşuluyla yüz yüze geldi, yani yıkım tehdidi altında kaldılar. Bu tehdit, bizi uyandırmak, bize rolümüzü hatırlatmak, böylece Megillat Ester’in bahsettiği diğer tüm 127 ulus gibi yaşamaya devam etmememiz için gelir.

Ester’i ifşa etmeliyiz, bu gizliliği ifşaya getirmeliyiz. Birlikte yaşadığımız diğer tüm uluslar bizi bu göreve uyandırmak için hareket ederler. İnsanları, onların egoist arzularını iyilik yoluyla uyandırmak ve onların manevi hayat hakkında düşünmelerini sağlamak imkansızdır. Yahudiler görevlerini unutmaya çalışıyorlar. Onlar, bilimde, kültürde ve özellikle de para ve güçte başarılı olmak için çabalayarak maddesel değerlere dalıyorlar.

Bizi uyandırmak için, Kral Ahaşveroş ve yardımcısı Haman ortaya çıktı. Aslında, ne yaptıklarını anlamıyorlar çünkü Ahaşveroş’un üzerinde tamamen gizlenmiş başka bir Kral vardır, yalnızca O insanlığı Yaradan’ın edinimine getirmek için olan her şeyi belirlemektedir. Bu sadece Yahudiler aracılığıyla mümkündür, çünkü onların içinde gizlenen bir sır, bunu yapabilmelerini sağlayan manevi gen vardır.

Haman, ıslah edilemeyen ama sadece yok edilebilecek egoist arzudur. Haman ve onun on oğlu, üst gücün yönetimine, diğerlerini kendin gibi sevme ve ihsan etme arzusuna karşı olan, ıslaha için uygun olmayan kötülük sistemidir. Haman bunu kabul edemez; bu nedenle, içimizdeki bu tür bir eğilimi öldürmemiz gerekir.

Büyük egoistik arzu, Haman, bütün krallığı kendi başına yönetmek için herkesi, hem Mordehayı hem de Kral Ahaşveroş ‘u öldürmek için hazırlık yapar. Bu muazzam egoizm, diğer güçlerle herhangi bir işbirliğine giremez, sadece herkes üzerinde tam kontrol ister. Bu nedenle, bizim zamanımızda, Haman her yerde ortaya çıkmakta: dinlerde, inançlarda ve ayrıca tek başlarına dünyaya hükmetmeleri gerektiğini beyan ettikleri takdirde hükümetlerde de.

Ancak Megillat Ester bize, kralın emriyle Haman’ın, Mordehay’ın idamı için hazırlanan ağaca asıldığını ve Şuşan şehrinin özgürlüğünü kutladığını söyler. Böylece dünyada daha fazla kötülük olmadığı gerçeğine geliriz çünkü onu yok ettik ve iptal ettik.

Özünde, Megillat Ester bize insanlığın dünyadaki tüm kötülükleri nasıl ifşa ettiğini ve insan egoizmini, kendi iyiliği için alma arzusunu yok etmenin gerekli olduğunu nasıl anladığını anlatır. Böylece, dünyada hiçbir kötülük kalmadığında, tamamen iyi koşula, ıslahın sonuna geliriz. Purim bayramı buna adanmıştır, “… lanetli Haman’ı mı, kutsanmış Mordehay mı bilmiyor,” koşulu içinde seviniriz ve içeriz, çünkü dünyada artık Haman yoktur ve egoizmden korkmaya gerek yoktur.

Kötü Haman, her insanın ve tüm ulusların içinde saklanır, çünkü o diğerlerini kontrol etmek için egoist bir arzudur. Eğer bu kötülükten kurtulabilirsek, ondan uzaklaşırsak, o zaman iyiliğin ifşasına, bizi kontrol eden üst sisteme yaklaşacağız. Kötülük olmadan, iyiyi ifşa etmek ya da ona yaklaşmak bile mümkün değildir. Kötülük, kesinlikle iyiliğe olan ihtiyacı hissetmemiz için, bizi iyiliğe yönlendirmek için vardır.

Egoizmin kötülüğünü, her insanda, her ülkede, dünyada ifşa etmeliyiz ve Mordehay, Ester ve Ahaşveroş’un, Haman’a karşı davrandığı gibi akıllıca, bu kötü gücün dünyadan kaybolmasını sağlamalıyız. Megillat Ester’den öğrenmemiz gereken şey budur ve umarım bunu başaracağız.

Purim—On The Calendar And In The Heart

 

Sonsuzluk Dünyasının Kavranması

Soru: Beynin duygularımızı kontrol ettiğini söylediniz. Ancak Kabala’ya göre, Yaradan bizi ve düşüncelerimizi kontrol etmektedir. Öyleyse beyin, Yaradan ile yaratılan varlık arasında bir adaptör mü?

Cevap: Hayır. Bizim ortak ara bağ sistemimiz, en yüksek koşulumuzdur. Kendimden dostlarıma doğru ne kadar çıkabileceğimi, manevi potansiyelimi tanımlar.

Kendimden inşa ettiğim güçler alanında (çizimdeki yeşil renk) Yaradan’ı hissederim. Bu benim üst dünyamdır.

 

 

 

 

 

 

O, ben bütün sistemi kavrayana kadar genişleyecektir. Ona hakim olarak, vererek,  onu kendime çekmeye başlarım. Bunların hepsi benim dünyalarım olacak: Assiya, Yetzira, Beria, Atzilut ve Adam Kadmon. Bu sırada “kendimden” çıkmaya başlarım ve bu süreci bitirdiğimde sonsuzluk dünyası bende kalacaktır.

Embrace The World Of Infinity

 

Bağdaki Kritik Nokta

İnsanların, bağ ve komşularını sevme hakkında konuşmak ve birbirleriyle bağ kurmak için her türlü birlikler, kulüpler ve topluluklar oluşturmaya hazır olduğunu görüyoruz. Yine de, tüm bunlar yalnızca belirli bir sınıra kadardır: egoizmin kötülüğü aralarında ifşa olana kadar. Bir insanın egoist doğası ortaya çıkar çıkmaz, her şeyin bittiği ve birliğin dağıldığı yer burasıdır.

Kötülüğün ifşa edilmesinin bu noktasından, kişinin manevi çalışması başlamalıdır. İfşa olan kötülüğün üstesinden gelmede ve bir onlu inşa etmede başarılı olamazsak, hata yapabiliriz ki bu bir Kabalistik grup için bile kritik bir andır.

Onlu, her birimizin kendini iptal ettiği ve ortak bir yapı inşa etmek için onluya katıldığı “tuğlalardan” inşa edilmelidir. Asıl soru, bu kritik noktanın üstesinden gelebilecek miyiz yoksa sıradan bir kulüp veya birlik gibi mi kalacağız. Çeşitli birliklerin ve metodolojilerin aynı noktada nasıl yıkıldığını, bu engelin üstesinden gelemediklerini ve kendilerinden bir birlik yapısı inşa etmek için daha güçlü içsel bağa doğru ilerlemeye devam edemediklerini görmek çok açıktır.

Kendi için alma arzusundan çıkılması ve başkalarını önemsemeye başlanması gereken bu noktaya İsrail (Yaşar-El) denir çünkü burada kişi, Yaradan’a benzemek, O’nun bu dünyadaki temsilcisi, bir bağlantı kanalı olmak ister.

The Critical Point In Connection

 

İnanması Zor Ama Olacak

Dünyanın herhangi bir parçası mükemmel çalışmıyorsa, bu, bende bir hata olduğunu gösteren bir işarettir. Son ıslah, içinde şu anda yaşadığımız dünyada pratikte uygulanmalıdır. İhsan etme niyeti, doğru dağıtım, iyi ilişkiler – tüm bunların burada gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Herkes, diğer herkesi tamamlamakla ilgilenecek. Bu onların çalışması, en büyük arzusu olacaktır. Niyet, eylemle birleştirilmelidir. Sevgi, kişiye rehberlik edecek ve kişinin arzusunun, Yaradan’ın arzusu gibi olması için zorlayacaktır.

Buna inanmak zor ama olacak. Yaratılış programına göre, üst Işık tüm dünyalardan en alçak noktaya kadar inmeli ve tüm yaratılışı sonsuzluk dünyasına dönüştürmelidir. Islah olmamış ve ihsan etmeye dönmemiş tek bir parça bile bırakılamaz. Peygamberlerin yazdığı gibi: “Kurt kuzu ile yaşayacak…”, işte böyle olacak. İki zıt, barış içinde birlikte var olacak.

Tüm manevi dünyalar ve maddesel dünya tam ıslaha ulaşacaktır. Yani, tüm insanlarla böyle karşılıklı bir bağa ulaşmalıyım ki, Yaradan aramızda ifşa olacak ve İsrail içindeki birlikten, diğer tüm uluslara bağ yayılacaktır. Ve böyle bir bağ, tüm insanlıktan, tüm hayvanlara, daha sonra da bitkilere ve nihayet cansız doğaya yayılacaktır.

Her şey daha sonra dengelenmiş olacaktır. Şu anda, doğanın her seviyesi insanlığın etkisi nedeniyle dengede değildir. Dünya, herkesin herkesi tamamladığı ve birbirine dahil olduğu tam ıslaha, tam uyuma ulaşacaktır. Bundan şu sonuç çıkar ki insanlarla bütünleşen, en küçük parçacık, minik bir böcek bile olsa tüm dünyaları içerir.

En düşük nokta, tüm yaratılışın merkezi, tüm dünyalardan inişin son sınırı olan bu dünyanın ucu olarak adlandırılır. Islahın sonunda, bu dünya Atzilut dünyası ile aynı derecede önem kazanır. Ancak, şu anda gördüğümüz hayali maddesel formlardan; bitkiler, ağaçlar ve hayvanlardan söz etmiyoruz. Onların arkalarındaki güçlerden, kavramlardan bahsediyoruz. Bütün bu kavramlar, ihsan etme seviyesine yükseltilecektir.

Bizler hayali bir dünyada yaşamaktayız çünkü manevi güçler bize bu şekilde ifşa olmaktadır. Bu nedenle, fiziksel biçimleri düzeltmemize gerek yoktur, ancak manevi Kelim’i ıslah ettiğimizde, bu dünya değişir ve onun tüm parçaları birbirine nüfuz eder, birleşir. Gerçekten, kurt kuzunun yanında huzur içinde yaşayacak ve her şey bir bütün, tek bir HaVaYaH olarak birleştirilecek.

It Is Hard To Believe, But It Will Happen

 

Grupta Atak

Soru: Grupta bir atak yaratabilir miyiz ve bunu nasıl doğru bir şekilde yapabiliriz?

Cevap: Grupta bir atak ancak bir amaç, bir arzu, bir niyet ile bir araya geldiğinizde mümkündür. Arzularınızı net bir şekilde ayırt etmek için kendi aranızda mümkün olduğunca yoğunlaşmaya çalışın ve sonra dua etmeye ve talep etmeye başlayın.

Neyi ne şekilde talep etmemiz gerektiğini düşünün. Birlikte açık ve kesin ifade etmeye çalışın. Birdenbire, birbirinizi nasıl daha çok anlamaya başladığınızı, kalplerinizin nasıl daha da yakınlaştığını,kimlerin nasıl daha net hale geldiğini, ne istediğinizi ve ne için talep etmeniz gerektiğini göreceksiniz.

Birbirinizle konuşun, bunun hakkında konuşun ve tek bir sonuca varın. Bu sonuçla maksimum süre kalmaya çalışın, sizi nasıl değiştirdiğini hissedeceksiniz.

Yani, sadece bir yere telgraf gönderip, bir cevap almıyorsunuz. Sizler, Yaradan’ın sistemindesiniz ve bu çalışma sürecinde, Yaradan’la doğru bir ilişkinin ya da O’nunla doğru bir ilişki kurma arzusunun, sizi nasıl değiştirdiğini hissetmeye başlarsınız. Başaracaksınız!

Attack In The Group

 

Aramızdaki Kabuğu Kırın

Kendime boyun eğdirmek, bir eşek gibi herkes bana binebilsin diye boyun eğmek demek değildir. Yaradan’la ilişkide boyun eğerim ve tam olarak egoizmin en güçlü patlamasından sonra gelen bu koşuldan haz alırım.

Bizler, çaresiz bir koşuldan, kaybolmuş ve güçsüzlük hissiyatından,  ağlayıp ve Yaradan’ın yardımını talep ederken bağ kurmaya geliriz. Aksi takdirde, doğru yerde – kalpte, arzuda- bağı hissedemeyiz.

Bağ, benim kalbimde, bir dostun kalbinde gerçekleşen yaşam duygusudur. Kalbim sadece hisseder, ama o dostun hayatını yaşar. Bunun için kendimi, Yaradan’ın, dostun kalbinde olduğuna ikna etmeliyim ve Yaradan’a ulaşmak istiyorsam, dosta yakınlaşmalıyım.

Bağ, tamamen başkalarına: onların başarılarına, kazanmalarına, sağlıklarına, her şeyde, bağlı olduğumu hissettiğimdeki, karşılıklı bağımlılık hissidir. Bu yüzden ailelerimize bağlıyız, çünkü buna bağlı olduğumuzu anlarız. Eğer aile üyeleri sağlıklıysa bu benim için iyidir; başarılılarsa, bu da bana fayda sağlıyordur. Bu bizim alma arzumuzun en ilkel haliyle işleyiş şeklidir: haz/acı, ayrılma/bağ, ıstırap/ıstırabın yokluğu.

İçimizde gerçekleşen niteliksel bir değişimin ardından tam ölçü (Seah), eylemlerin sayısını, yılların sayısını ve yatırılan çabaların toplamını içeren değişikliklerin nicelik ve niteliğinden oluşur. Bunlar niceliksel göstergelerdir, ancak nicelikten yeni bir nitelik gelir.

Tüm çabalarımız sadece kalbimizi yumuşatmayı amaçlamaktadır. Tam ölçü, kalbimizin kabuğunun kırıldığı anlamına gelir. Kalp bir kabukla kaplıdır ve “cevaba ulaşmak için” kırılmalıdır. Maneviyatla ve kırılmamızla biraz temas hissetmeye başlamak için, bir çatlak bile yeterlidir. Bundan önce, kişi kırılmayı hissetmez bile, kalbi sağırdır.

Tek bir darbeyle kabuğu kırmak imkansızdır. Bu, bir civcivin yumurtadan çıkma şekline benzer: çatlayana ve dışarı çıkmasına imkan verene kadar kabuğa vurur ve vurur. Bununla birlikte, bizim durumumuzda bu daha da zordur, çünkü kabuk sadece bir darbeyle kırılmaz, onu tek başına kırmak da mümkün değildir, sadece dostlarla birlikte mümkündür! Bu, birlikte yapılan çok sayıda vuruşla yapılacaktır.

O zaman kimin kabuğunu kırıyorum: benimkini mi yoksa dostumunkini mi? Kabuk ne benim ne de onundur, ama o bizim aramızdadır. Yazıldığı gibi, “Her biri dostuna yardım etti.” Dost kendi tarafından vurur ve ben de kendi tarafımdan vururum ve ancak birlikte aramızdaki bu kabuğu kırabileceğiz.

Break The Shell Between Us

 

Tek Büyük Alev

Üst kuvvetin arzusuna göre, bütün insanlar tek bir manevi bedende birleşmelidir. Bağımızı kendi arayışlarımız, çabalarımız ve karşılıklı yardımımızla tekrar inşa edelim diye başlangıçta bu şekilde yaratıldık ve daha sonra kırıldık. Bu nedenle, ortak sistemdeki yerimizi, bu yapbozun parçalarının tam bağını, dağılmış Lego parçalarını ve bu bağın tüm avantajlarını anlayacağız.

Eğer bağın kırılması ve bağımızı eski haline getirme zorunluluğu olmasaydı, bizler yalnızca ilkel varoluşu, cansız, bitkisel ve hayvansal seviyedeki en küçük Işığı hissedebiliyor olurduk. Bununla birlikte, insanın, Adem’in seviyesine, Yaradan’a benzerliğe, üst kuvvete, sonsuz ve mükemmel olana ulaşamazdık.

Bu nedenle çok karmaşık bir gelişim sürecinden geçmeliyiz. İlk başta, yalnızca seçilmiş birkaç kişi, yaklaşık 6.000 yıl önce üst gücü ilk kez ifşa eden ilk insan olan Adem’i takip eden yirmi nesil içinde birlik ve ıslah fikrini İbrahim’e kadar kavrayabildi. İbrahim zaten egoizmlerini aşan gruplar, onlular oluşturmaya başladı. Bugün aynı metodoloji ile aramızdaki bağ üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.

Esasında, İbrahim, herkesin birbirine bağlı olduğu özel bir ulus olan insan toplumunu inşa etmeye başladı. Yaradan’ı ifşa etmek istediler, birlikleri içindeki üst güç onları dolduracak ve Yaradan’la karşılıklı bir anlayışa yöneltecekti.

Bizler de, neler olduğunu anlamak için üst gücü ifşa etmek istiyoruz: Yaradan bizden ne istiyor ve biz O’ndan ne istiyoruz. Kırıklığın son ıslahı, dünyadaki tüm ulusların, tüm insanlığın, tek bir grupta birleşmesidir.

Birkaç grup bile bu şekilde birleşse, diğerleri de onlara katılacaktır. Yaradan bu çalışmayı tamamlayacaktır; bizim için en önemli şey, kimyasal bir reaksiyon için katalizör gibi bu bağı başlatmaktır. İntegral bir sistemde yaşıyoruz, eğer bir grup bu integral bağı kurabilirse, bu güç herkesi etkileyecek ve herkes birlik olacak ve Yaradan’ı ifşa edecek ve ıslahın sonuna ulaşacaktır.

Bizler çalıştaylara katılmakta, onlularda soruları irdelemekteyiz. Burada en önemli şey akıllı olmak değil, bağı hedeflemektir. Onludaki çalışma, karşımda oturan her dostumun arzularını, sorularını ve duygularını özümsemekten ibarettir. Sorunun cevabını ne kadar iyi anladığımız önemli değildir, asıl şey, tüm düşünceleri dostlarımızdan alarak, manevi algımızı, kabımızı genişletmektir.

Onları eleştirmem, onların tüm düşüncelerini ve arzuları almak, kendi içimde özümsemek isterim. Kabımı bu şekilde genişletir ve üst ışık ile doldurmaya uygun hale getiririm. Bu, herkesin kabını nasıl genişlettiğimizi, daha kompleks ortak bir arzu yarattığımızı ve nihayetinde üst ışık ile benzerliğe ulaştığımızı ve bir bütün haline geldiğimizi gösterir. Minimal bağa ulaştıktan sonra en zayıf ışığı, Nefeş’i ifşa edebiliriz, ancak biz zaten bir miktar Yaradan’ı, sonsuzluğu ve mükemmelliği, üst Işığı hissetmeye başladık.

Gözlüğünü çıkardıktan sonra insanların hatlarını bulanık gören miyop bir adam gibi, bizler de üst dünyayı, en azından genel hatlarıyla ifşa etmeye ulaşırız.

One Big Flame

 

Bir Sonraki Doyum

Kabala Bilgeliği, hislerle anladığımızı söyler, kalp anlar der. On Sefirot Çalışması’nda yazılanları hissetmeye ve empati kurmaya başlarsak, o zaman arzumuz, kitabın bize bahsettiği ihsan etme yolunda kendini ıslah etmeye başlayacaktır. Direkt ışığın on Sefirot’u, yansıyan ışığın on Sefirot’unda kıyafetlenecektir. Direkt ışığın on Sefirot’u, Yaradan’ın bana karşı tutumudur ve yansıyan ışığın on Sefirot’u benim Yaradan’a karşı tutumumdur. Bu ilişkiler eşit temeller üzerine kuruludur: Yaradan bize her zaman bizim O’na karşılık verebileceğimiz ölçüde davranır.

Eksik olan şey, ilerlemek için çevreden edinilmesi gereken, biraz daha fazla Yaradan’ın yüceliğidir. Her zaman bu şekilde devam etmemiz gerekir: Yaradan ile daha fazla bağ kurmak için, Yaradan’ın yüceliğini çevreden, onludan daha fazla alarak. Tekrar tekrar, daha fazla aynı çevreden edinilen Yaradan’ın yüceliği, daha fazla onlu içinde Yaradan’la bağdır. Bunun bir tayfun gibi döndüğünü hissetmeye başlarız ve dünyanın bütün arzuları, ben, Yaradan ve onlunun birleştiği yere, onluya getirilir.

Modern neslin benzersizliği, “hazza nasıl ulaşılacağını, gerçekte nerede olduğunu ve neden dünyamızda var olmadığını?” bilmiyor olmasıdır.  Bizler ne kadar ilerlersek, haz alma arzusu o kadar büyür, ancak yerine getirme/gerçekleştirme yoktur. Bu gelişme, bizi bir sonraki gerçekleştirme seviyesine getirmeye yöneliktir: Yeme, seks, para, onur ve bilgiye değil; bize sonsuz bir dünya, sonsuz ve sınırsız bir doyum hissi veren manevi değerlere.

Modern nesil, bu amaca doğru ilerlemektedir, bu nedenle maddi dünyada doyum bulamayıp ilaçlara ve umutsuzluğa dönmektedir. Her türlü sahte değerlerle kendilerini ne kadar gerçekleştirmeye çalıştıkları önemli değil; sonuç olarak boşluk ortaya çıkar, çünkü sonsuza dek kendini kandırmak imkânsızdır. Kişinin ya gerçek bir uyuşturucu bağımlısı haline gelmesi ya da tüm yaşamını uyuşturucuya dönüştürmesi, kendisinin en önemli olanı yani, “neden yaşıyorum?” u düşünmesine izin vermediğini ortaya çıkarır. Kişi kendisine düşünmek için zaman vermeyerek, diğer herkes gibi akılsızca, reklamları ve sahte haberleri takip ederek eylemler yapar.

Kişi, bu yeni yüzeye çıkan arzusunu doldurabilecek böyle bir hapı nereden satın alacağını bilmemektedir. Sonuç olarak, bizler zaten Yaradan’ı ifşa etmesi gereken son nesildeyiz.

The Next Fulfillment

 

Yerçekiminden Kurtulan Bir Füze Gibi

Kabala bilgeliğinde, üst Işığın alma arzumuz üzerindeki eylemlerini, bu tür değişimlere hazır olduğumuz ölçüde öğreniriz. Maneviyatta zorlama yoktur. Kişi kendi arzusuna göre tam bir anlayış, hissiyat, uzlaşma ve boyun eğmeyle, tüm değişikliklerden geçmelidir. İçindeki değişiklikler, onun katılımı, izlenimi ve tepkisi olmadan otomatik olarak gerçekleşemez. Bunun için çaba sarf etmesi gerekir. Bu nedenle, ciddi değişiklikler yavaş yavaş gerçekleşir ve çok fazla hazırlık gerektirir.

Temel olarak, üst Işığın içimizdeki yaratılış programını uygulamasına nasıl yardımcı olacağımızı, bize bağlı olan sürecin bir bölümünü nasıl gerçekleştireceğimizi öğreniriz. Bu, çalışmanın ve varlığımızın tüm amacıdır.

Egoist arzu için, Yaradan’ın önünde boyun eğmesi ve hatta kendisini iptal etmekten haz alması nasıl mümkün olabilir? Üst Işık, alma arzusunu etkiler ve onu değiştirir, böylelikle Işığın önünde boyun eğmekten haz almaya başlar. Arzudaki her bir değişiklik sadece kaynağa geri dönen Işık nedeniyle mümkündür.

Arzu hala haz almak ister, ama hazzın türü değişir. Önceleri almaktan haz alıyordu ve şimdi almadığı gerçeğinden haz almaktadır. Önceki haz, basit, doğal bir doyumdandı. Şimdi bu haz farklı bir doyumdan, Yaradan’ın önünde teslim olması hissindendir.

Arzu, henüz Yaradan’ı hissetmemektedir ama artık bir çeşit üst niteliğin önünde, O’nun önünde boyun eğmekte olduğunu hisseder. Boyun eğme eylemi, içinde olduğu koşulda ona memnuniyet, haz, sakinlik ve neşe verir. Bu, Üst Işığın arzu üzerindeki etkisidir. Bu, manevi dünyaya girmeden önce (Mahsom’dan önce), ihsan etme niteliğini kazanmadan önce bile olur.

Bu boyun eğmeden önce, kişi genellikle zıt koşullarla karşılaşır: öfke, rahatsızlık ve kızgınlık. Teslim olmaya zorlandığı için kızgındır. Egoizm elbette tüm varlığıyla hücresinden kaçmaya çalışmaktadır. Bu, sonunda aniden sakinleşen ve kişinin kendisini teslim etmenin ne kadar harika olduğunu hissettiği, bütün bir dönemdir.

Kişi, bu iki kutupsal koşulu çok güçlü ve duygusal bir şekilde tecrübe eder: büyük bir kızgınlık ve aniden tam bir sakinlik. Boyun eğmenin en iyi şey olduğunu anlar. Bu, daha sonra tüm yol boyunca kişiye eşlik eden ilk ıslahtır.

Kişi uzun bir süre boyunca hayal kırıklığına, rahatsızlığa ve kıskançlıktan dolayı acıya, onu içeriden yakan ve ruhunu sıkan hırslara dayanabiliyorsa, o zaman bir anda, sanki temiz havaya çıkmış gibi gelir.

Bu, muazzam çabalarla, Dünya’nın yerçekiminin üstesinden gelen ve aniden her şeyin sessiz, sakin ve tamamen ağırlıksız olduğu uzaya çıkan bir füze gibidir.

Like A Missile Escaping Earth’s Gravity

 

Özgürlük Noktası

Soru: İçimdeki özgürlük noktası nedir ve Yaradan, Kendisinden ve O’nun önceden belirlediği her şeyden nasıl özgürleşebilmiştir?

Cevap: Her birimiz, egomuzun yanında, “yukarıdan Yaradan’ın bir parçası” olarak adlandırılan kalpteki noktaya sahibiz.  Bu nedenle O’na çekiliriz, O’na ulaşmak isteriz.

Bu ihtiyaca sahip olan insanlar kalpteki noktayı hissedebilirler ve bu nedenle Yaradan’ı ifşa etmek için kendi aralarında bağ kurmaya çalışırlar.

The Point Of Freedom