Coronavirus Dersini Ne Kadar Çabuk Öğrenirsek, O Kadar Çabuk İyileşeceğiz

Hala ne olacağını anlamıyoruz.

COVID-19 veya Koronavirüs hayatımızı mahvediyor ve henüz sonuçlarını kavrayamadık. Maskeler, karantina ama çoğunlukla korku, bizlere varoluşumuzda yeni bir safhanın ortaya çıktığını söylüyorlar.

Yani, bir şeyleri ne kadar çabuk kavrarsak, herkes için o kadar iyi olacak.

Şunu hayal edin:

Evde oturuyorsunuz, işe gidemiyorsunuz çünkü işvereniniz kepenk kapattı, yiyecek satın alamıyorsunuz çünkü mağazaların hepsi boşaldı ve rafları doldurmak için hiçbir tedarik yok ve tedarik sevkiyatları neredeyse durmuştur. Ama besleyecek çocuklarınız var. Ne yapacaksınız? Tüm okullar virüs tarafından kapatıldığından, onları yemek alabilecekleri okula bile gönderemezsiniz!

Ne yapacaksınız, küvette sebze mi yetiştireceksiniz?

Kulağa delice geliyor,  çünkü öyle. Bir kaç ay içinde bu senaryo, on milyonlarca Amerikalı, Avrupalı ve dünyanın her ülkesindeki insanın gerçeği olabilir.

Basit gerçek şu ki dışarıdan bir tedarik olmadan var olamayız ve Koronavirüs bu tedariği sonlandırıyor. Hala korkudan dondurulan tedarik zincirlerini yeniden başlatmak için bir yol bulamazsak, toplumumuzu yok edecek ve virüsle bile hasta olmayan milyonlarca insanın hayatını alacak büyük bir açlıkla karşı karşıya kalabiliriz.

Başarılı bir yeniden başlatmanın anahtarı

Bütün bunlar neden oluyor?

Çünkü basit, doğal bir kanunu görmezden geliyoruz: birbirine bağlılık. Birbirine bağlılık, doğadaki her şeyin bağlı olduğu ve bu nedenle diğer her şeye bağımlı olduğu anlamına gelir.

Öte yandan bizler, kendi ihtiyaçlarımızdan başka hiçbir şeyi fark etmemiz gerekmediğini zannederek yaşıyoruz. Bunda sorun yatmaktadır: cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri uyum ve denge içinde işlev görürken, insan seviyesi sadece sömürmeyi amaçlamaktadır: doğadan faydalanırız ve sırf bu nedenle birbirimize kötü davranırız.

Şimdi, ilk kez gibi görünen ama kesinlikle sonuncusu olmayan şeyde, doğa “Yeter!” diyor. Gerçeklik, sorumlu, olgun ama esas olarak birbirimizi ve çevreyi düşünen olmamızı talep ediyor.

Şimdi gözlerimizi açmaya, etrafımızdaki dünyayı kabul etmeye ve “biz” açısından daha fazla, “ben” açısından daha az düşünmeye başlıyoruz. Tüm doğa böyle işler ve bizim de bunu yapmamızı ister.

Doğaya Daha Çok, İnsanlara Daha Az Benzer Olmak

Gerçekliğe yaklaşımımızı dengelemeye başlamak için, daha çok doğa gibi, daha az insan gibi veya en azından COVID-19’un patlak vermesine kadar eskiden olduğu gibi çalışmaya başlamalıyız. Bunu yapmak için düşüncelerimize başka ilgi alanları da dahil etmeye başlamalıyız. Hayvanlar ve bitkiler içgüdüsel olarak ne yapıyorlarsa, biz bilinçli olarak yapmalıyız.

Bizim için hayvanlar ve bitkiler için olduğundan çok daha zor olsa da, bunun eşsiz bir ödülü vardır: tüm doğanın gelişmiş bir algılaması. Farkındalığımıza, realitenin ne kadar çok parçasını eklersek, gerçeklik algımız da o kadar genişler. Bu, sonsuz ödüller ile sonsuz bir büyüme sürecidir, sadece onun içine girme isteğimize bağlıdır.

Doğa birbirine bağlı olduğundan, aklımızı ve kalbimizi onun üzerine koyarsak, yapabiliriz. Bu anlamda, Koronavirüs büyüme için eşi görülmemiş bir fırsattır ve bunu kaçırmak bizim için korkunç bir hata olacaktır.

Virüs, tedarik zincirlerimizi keserek bize ayrılmaz bir şekilde bağlı olduğumuzu hatırlattı. Bu birbirine bağlılığı ve bizim için neyi gerektirdiğini düşünerek, sadece COVID-19’u değil, toplumumuzu rahatsız eden, zihnimizi kirleten ve birbirimizi ve çevremizdeki dünyayı yok eden “virüsleri” de yenebiliriz.

Bu anlamda, Koronavirüs bir patojen değil bir aşıdır ve ne öğrettiğini ne kadar çabuk öğrenirsek, o kadar çabuk iyileşiriz.

Karantina — Krizin Üstesinden Gelmek İçin İlk Adım

Küresel karşılıklı sorumluluk, tek bir sisteme bağlı tüm unsurlar için yasadır.  Bu yasa, herkesi, sistemle dengeye getirmek, tüm parçalar arasındaki karşılıklı ilişkileri mükemmelleştirmek için sistemle nasıl ilişki kurması gerektiğini bilmeye zorlar.

Ve elbette, bu yasayı bile kavrayamıyoruz ve daha da fazlası, bunu yerine getiremiyoruz. Böyle bir taahhütte bulunamıyorum çünkü entegre sistemdeki işlevimi yerine getirmezsem, o zaman hepsi dengesizleşecek ve suçlanacak kişi ben olacağım.

Herkes sistemin mükemmelliğini ihlal ettiğimi hissedecek. Bundan, her bir elementin genel olarak tüm sisteme eşdeğer olduğu ortaya çıkmaktadır ve bu korkunç bir sorumluluktur. Herkes tüm dünyadan sorumludur. Bu nedenle şöyle denir: “Oturup, hiçbir şey yapmamak daha iyidir.”

Bu yüzden şimdi insanlardan kendilerini karantinaya almaları, hiçbir yere çıkmamaları, uçmamaları veya kimseyle temas etmemeleri istendi. Peki ne yapılması gerekiyor?

Karşılıklı sorumluluk yasasının, yani karşılıklı bağımlılığın işlediği ayrılmaz ve küresel bir sistemde olduğumuzu ve bu bağımlılığı zorunlu olandan arzu edilene nasıl tersine çevirebileceğimizi öğrenmemiz gerekir. Doğa bizi zorunlu kıldığı için değil, biz kendimiz iletişim içinde olmanın ne kadar iyi olduğunu ifşa etmeye başladığımız için bağlanmak istiyoruz.

Mükemmel bir birlik içinde bir araya gelmek ve doğanın mükemmelliğini hissetmeye başlamak cennetsel bir yaşamdır. O zaman doğanın en uzak yıldızlarından, şimdi bilmediğimiz yaşam biçimlerine kadar her parçasını hissedeceğiz. İnsan, yüce bir mükemmelliğin yaratıcısı olabilir.

Krizin üstesinden gelmenin ilk adımı karantinadır yani “otur ve hiçbir şey yapma”, sadece öğren. İnsanlığın sorunu, ne yaptığımızı anlamadan bile harekete geçmeye başlamamızdır. Karantinadayken düşünmek için zamanımız var: hangi dünyada yaşamaktayız, biz kimiz ve içinde yaşadığımız doğa sistemi nedir, bunun yanı sıra bizler doğa sistemine nasıl bağlıyız ve o bize nasıl bağlıdır?

Birbirimizle olan ilişkilerimiz yoluyla, küresel doğa sistemini nasıl etkileriz: cansız madde, bitkiler, hayvanlar ve insanlar olarak ve doğa eylemlerimize nasıl tepki verir? Bu kapsamda, herkes için güzel bir ev inşa etmeyi öğrenmeye başlayacağız – sadece rahat değil, aynı zamanda sonsuz ve mükemmel, bu biyolojik yaşamın ve ölümün üstünde, daha yüksek bir seviyede.

Aramızdaki bağı ıslah ederek, zaman içinde sınırsız olan sonsuz bir sisteme yükseliriz. Ölümün olmadığı ve kısıtlamaların olmadığı, sadece sınırsız edinim ve var oluşun olduğu bir dünyada yaşamaya başlarız. Şimdi böyle bir hayata kavuşma fırsatı elde ediyoruz.

Her şeyden önce, küresel doğa sistemini ve içindeki rolümüzü ve bu küresel doğa sistemine bağlanmak için kendi aramızda nasıl organize olabileceğimizi öğrenmemiz/çalışmamız gerekiyor. Sonuçta, her birimiz doğanın tam zıttı bir egoistiz. Eğer tam tersi niteliklerle inşa edilmiş olsaydım, kendimi,  tamamen bütüncül olan ve karşılıklı sorumluluk, bağ, sevgi ve karşılıklı tamamlayıcılık yasalarına göre var olan doğa sistemine nasıl adapte edebilirim?

Kabala ilminin yardımımıza koştuğu yer burasıdır: Kabala, biz egoistlere, doğanın bütünsel sistemine benzer bir bağı aramızda nasıl inşa edeceğimizi öğretir. Buna, on kişinin doğa sistemiyle tutarlı ilişkiler kurmak için bir araya geldiği “onlu” denir.

İnsan egosu, her zaman tüm dünyayı kendi ihtiyaçlarına göre uyarlamaya çalışmıştır. Fakat o zaman artık bitti. Salgın, dünyada bilinçte devrim yarattı ve bizler her şeyi sadece kendi yararımız için kullanamayacağımızı anlamaya başladık, ancak tüm sistem için nasıl faydalı olabileceğimizi araştırmalıyız.

On kişi, aramızda mükemmel bir doğada, bütünleşik ve küresel yani karşılıklı ihsanda çalışanlarla aynı yasaları oluşturmayı kabul ederek antivirüs geliştirmeye çalıştığımız küçük bir laboratuvar gibidir. Herkes kendini indirir ve diğerlerini kendi üzerine yükseltir, herkesin kişisel egoizminden daha yüksek ilişkiler kurarlar. Bu, virüse karşı bir aşı görevi görecektir.

Böylece, tüm insanlık bir antivirüs aşısı alana kadar yeni gruplar ortaya çıkacak ve herkesi sağlıklı bir doğaya uygun olan davranışa geri döndüreceğiz. Bu yeni bir insan olacak, çünkü dokuz arkadaşın arzusunu kendisinin olarak algılayacak ve kendiyle ilgilenmekten daha fazla onlarla ilgilenecektir.

Bu ölçüde, onu ayrılmaz bir parçası haline getirecek olan doğanın bütüncül yasasından destek alacaktır. Karşılıklı güvence kanunu, kişiyi egoizminin üzerindeki tüm sistemle bağlantıya mecbur kılar.

Doğa, insanı tüm canlıların en büyük egoisti yaptı. Ancak bu krizin küresel doğası, bize şunu gösteriyor ki doğa bizleri onun ayrılmaz parçaları yapmayı bekliyor. Sanki doğa bize şöyle diyor: “Sizi şimdi kendi içime ayrılmaz unsurlar olarak dahil etmeye hazırım.”

Ve her birimizin anti-integral yaratıldığı ve sadece başkalarını yönetmek ve kullanmak istediği gerçeğine rağmen böyledir. Doğa bizi kendine zıt yarattı, böylece negatif ve pozitif durumları karşılaştırırız ve “karanlıktan, ışığın üstünlüğünü” takdir ederiz. Böylece integral, mükemmel durumu hissedip, anlayabilir ve buna ulaşmak isteyebiliriz. Aksi takdirde, nerede olduğumuzu anlamazdık.

Doğa başlangıçta, içimizde artık çalışmayı durduran bencil bir program yerleştirmiştir. Bizler bu programın küresel ve birbirine bağlı bir dünyayla uyumsuz olduğunu anlamamız gerekir.

Kriz bizi diğerleriyle bağ kurmaya ve doğanın ayrılmaz yasasını yerine getirmeyi kabul etmeye zorluyor. Kendimize yeni, geliştirilmiş bir karşılıklı garanti programı yüklememiz gerekiyor – doğada var olan tek program.

Bu program insan dışındaki her şeyde çalışır, sadece bizler bozuk, bencil zihinlerimizle bunu algılayamayız. Dünyayı eksikliklerimize göre değerlendiriyoruz ve bu nedenle onu bozuk olarak görüyoruz. Fakat kendimizi ıslah etmeye başlar başlamaz ve doğanın ayrılmaz bir parçası haline gelmeyi ister istemez, tamamen farklı bir dünya göreceğiz ve onun her zaman böyle olduğunu sadece onu fark etmediğimizi anlayacağız.

Karşılıklı garanti yasası, hepimizin bir sisteme ait olduğunu ve herkesin herkese bağlı olduğu bir mekanizmanın dişlileri gibi hissetmek zorunda olduğumuzu ifade eder. Bununla kendimize sonsuz, mükemmel, güzel bir yaşam sunacağız. Başka bir şeye gerek yoktur ve Koronavirüs salgınının yarattığı kriz, bizi buna daha da yaklaştırıyor. Hepimize bunun doğru çözümünde başarılar dileyelim.

Yaradan’a Sevgisini Göstermesi İçin Nasıl İzin Veririz?

Yaradan, dostum için olan duamda nasıl ifşa olur? Eğer, sadece Yaradan’ın Kendisini  O’nun yararı için bir dosta ifşa etmesini önemsersem ve bunu talep edersem, o zaman Yaradan’ın eylemlerini, talebim içinde hissedeceğim. Sonuçta, eylemlerim yoluyla bir yanıtı tetikledim ve gerçekten gruba yardım etmek için Yaradan’ı çekmeyi amaçladılarsa, o zaman bu yardımı ifşa edeceğim.

Bunun hakkında dosta sormamalıyım; her şeyi kendim göreceğim ve bulup ortaya çıkaracağım. Yaradan’a yalvarırım ve dostlarım ve dünya için iyi işler yapabilmeyi talep ederim. Eğer bu gerçek ve doğru bir istekse, sonrasında Yaradan’ı nasıl harekete geçirdiğimi ve O’nun nasıl davrandığını göreceğim. Bu, yansıyan ışığı yükselttiğim ve Yaradan’dan bu ışıkta kıyafetlenmesini istediğim anlamına gelir. Yaradan’ın direkt ışığı, benim yansıyan ışığımda kıyafetlenir ve ruha girip içsel ışığa dönüşür, arzulara akar ve ıslah eder ve sonra onları doldurur.  Ve ben tüm bunlara katılırım çünkü bu benim tarafımdan başlatılan bir eylemdir.

Yaradan ihsan etme gücüdür ve O tek bir şey ister: Bu gücü almamız ve kullanmamız. Bu gücü alabilir ve bir dostum için kullanabilirsem, o zaman Yaradan’a haz veririm. Aksi takdirde, O’na memnuniyet getiremem çünkü O’nun Kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Ama O’nu, O’na ihtiyacı olanlarla birleştirerek, ona haz veririm.

Yaradan onlara doğrudan yardım edemez çünkü onların böyle eksiklikleri yoktur. Ama onları talebim vasıtasıyla Yaradan’a bağlarsam, dostlara ve O’na haz veririm. Yaradan’ı yaratılan varlıklara kontak etmem yeterlidir. Yaradan yansıyan ışığa sahip değildir ve Gücünü özel bir giysiye saramaz. Ama O’na kıyafetlerimi verirsem, o zaman O çalışabilir ve haz alabilir.

Aksi takdirde, Yaradan doğum yapması gereken ama yapamayan bir kadına benzer.  Bu, doğum sancıları gibidir: yardım ister, ancak bu imkansızdır çünkü Yaradan’ın doğum yapmasına yardım edecek kimse yoktur. Bizler, Yaradan’ı kısıtlıyoruz ve O’nun tüm sevgisini göstermesine ve dünyayı düzeltmesine izin vermiyoruz.

Bizim Dünyamız Siyah Bir Noktadır

Soru: Siz diyorsunuz ki bizim dünyamız yoktur. Hangi anlamda o mevcut değildir ve neden? ‘’hayali ‘’ ne demektir ve bu kimin yanılsamasıdır?

Cevap: Bu bizim yanılsamamızdır. Gerçeklikte, bizim dünyamız mevcut değildir.

“Gerçeklikte’’ ne demektir? Gerçeklikte var olan tek şey ihsan etme niteliğinde;  bizim dünyamız yoktur.

Bizim dünyamız alma niteliğidir ve bu salt bencilliktir. Ve dünya kendi başına mevcut değildir, o amaçlı olarak hayali ve aldatıcı bir şekilde yaratıldı, bu yüzden bizler onun içinde kendi gerçek manevi gelişimimizin başlangıç noktasında yaşıyoruz, böylece bizler manevi dünyaların ve gerçek var oluşun dışında bulunmaktayız

Bizim dünyamız sadece siyah bir noktadır.

Pandeminin Ortasında Manevi Bağlar Yeniden Kurulmalı

Koronavirüse alışık değiliz. Bundan nasıl çıkacağımız ve buradan nereye gideceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yok.

Eğer birileri bir kaç hafta içinde geçeceğini düşünüyorsa, geçmeyecek. Bizler, yazın devam edecek ve sonrasında kışa yönelecek yeni bir safhadayız.

Bu küresel salgın ne zaman sona erecek?

İnsan bağlarını geliştirdiğimiz zaman sona erecek. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için doğanın nasıl işlediğine dair daha derin bir farkındalığa ihtiyacımız var.

Koronavirüs bizi kuşatmadan önce, her bir kendine hizmet eden çıkarları tatmin etmek adına birbirinden kar elde etmek için steroidle pompalanan bir arzudan hareket ettik.

Diğer insanlara ve gezegenimize olan endişemiz, kendimiz için olan bir endişenin gölgesinde kaldı. Bu nedenle, kişisel kaygımız bizi doğaya ve diğer insanlara, onları sadece kendimize maksimum fayda sağlamak için nasıl kullanılacağımızın bir lensi aracılıyla bakmamızı sağladı.

Nitekim doğanın bize bir ders vermesi gerekiyordu. Ve bunu o çok dramatik, kurnaz, şefkatli ve titiz bir şekilde yaptı.

Oyuncaklarımız üzerine savaşan kardeşlere benziyorduk ve sonra doğa, katı bir ebeveyn gibi, kavgalarımızı durdurmamızı, ayrı odalarımıza gitmemizi, nasıl yanlış davranıyor olduğumuz hakkında ve doğa bize yeniden izin verdiğinde nasıl davranmamız gerektiği hakkında düşünmemizi emretti.

Bu yüzden umarım içinde bulunduğumuz dönemi ciddiye alırız, malum şimdi kendi aramızda ve doğa ile, birbirine sıkı bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı farketmek zorunda olduğumuz zamanı kullanacağız.

Koronavirüs, ne kadar eşit olduğumuzu görmemize yardımcı oluyor. Zengin ve fakir, patron ve işçi, ünlü ve sıradan arasında hiçbir ayrım yapmıyor – hepimiz bu darbe karşısında eşitiz.

Tüm insanları eşit olarak görmemizdeki zorlukları anlıyorum, çünkü insanları belirli şekillerde kategorize etmek ve sınıflandırmak için yetiştirildik, ama başka seçeneğimiz yok: Doğa, bize bu virüs aracılığıyla hepimizi eşit olarak kabul ettiğini gösteriyor ve bizlerin de kendimizi doğanın yaptığı gibi görmeye çalışmamız akıllıca olur.

Özel adalarına ve yeraltı sığınaklarına kaçan multi-milyarder elitler bile hala koronavirüsten güvende değil. Virüs, hala bunu nasıl yapabildiğini anlamadığımız  birçok yerde ortaya çıktı. Bu nedenle, bu tür kaçış alanlarında bile insanlar herkes gibi virüse yatkındır, çünkü virüsün varlığının şu anda kavrayabildiğimizden tamamen farklı bir nedeni var.

Bu nedenle, ne kadar çabuk herkesle eşit olarak iyi ilişki kurarsak – dünyadaki tüm insanları kendimizi önemsediğimiz kadar önemseyerek – o zaman çok hızlı bir şekilde bize gönderilen bu darbe doğasının üzerine çıkacağız ve daha sakin ve daha huzurlu koşullarda aramızda giderek daha fazla bağa ilerleyeceğiz.

Küresel Salgın

Tarihte “Koronavirüs Pandemisi (salgını)” olarak hatırlanacak çok özel bir zamanda yaşıyoruz. Dünya çapında acil durum küreselleşti.  Ve hepsi küçük bir virüs yüzünden.  İnsan bunu neredeyse hiç göremez  yine de muazzam bir devrim yaratmayı ve tüm yaşamımızı felç etmeyi başardı.

Bu hastalığın neden olduğu tehlikenin yanı sıra, insan toplumunun oluşturduğu tüm sistemleri yok etmekte.  Virüs, sıradan bir işçiden başbakana kadar herkesi tehdit ediyor.

İnşa ettiğimiz yapılar, bizlere güçlü ve sarsılmaz gibi geliyordu ancak mikroskobik bir virüsün tüm sistemi kökünden altüst edebileceği ortaya çıktı.  Ülkeler sınırlarını kapatıyor ve vatandaşlarından uzun süre kendilerini tecrit etmelerini istiyor.  Tüm dünya evde saklanıyor ve kendini kilitliyor.

Peki ne oluyor?  İşte, küçük bir virüs geliyor, başkalarından para kazanıp, sömürüp, birbirimizle rekabet edebilmemiz için aramızda inşa ettiğimiz tüm kârlı bağlantıları yok ediyor. Açıkçası bu iyi bir durum değildi çünkü Doğa, herkesi kullanmaya çalışan egoist doğamıza dayanabildiği için, her zaman doğru dengeyi geri getirme arzusundadır.

Sonuç olarak, ilişkilerimizi daha önce görülmemiş bir egoistik düzeye taşıyarak, bu virüsü kendimiz yarattık. Bu nedenle, inşa ettiğimiz tüm egoistik ilişkileri parçalayabilen, biyolojik bir parçacık olan virüs ortaya çıktı.

Herkesin diğerini kullanmak ve hatta onu yok etmek istediği modern dünyada çekişmenin sonu yoktur. Egoizm bütün sınırları aştı ve sonuç olarak virüs ortaya çıktı.  Doğanın ayrılmaz mekanizması, insanlar arasında böyle bir etkileşim seviyesine dayanamadı ve Koronavirüs ile tepki vermeye başladı.

İnsanlar arasındaki pozitif bağın eksikliği, düşük seviyede bir biyolojik olguyu meydana getirir. İnsan ilişkileri, onların altındaki fiziksel ve biyolojik bağlantıları etkileyen en yüksek doğayı temsil eder.

Salgınlar dünyamız için yeni bir şey değildir.  Geçmişte, salgın hastalıklar o kadar şiddetliydi ki bütün şehirleri boşaltırlardı. Koronavirüs ile ilgili bu kadar özel olan nedir?  Ölüm oranı o kadar yüksek değil;  kaçınılmaz olarak her yıl, belli bir sayıda insan mevsimsel gripten ölmektedir.

Ancak problem şu ki ilerleyişin en yüksek seviyelerine ulaşmamıza rağmen, hayatımızı düzene sokamıyoruz. Tüm maddi refahla birlikte, olumlu insan ilişkilerinin eksikliği vardır. Bu yüzden normal bir toplum inşa edemiyor ve çocuklarımızı doğru bir şekilde eğitemiyoruz.

Hepsi insan egosunun hatasıdır.  Doğa bize sadece egoizmimizin bir tedaviye ihtiyacı olduğunu göstermektedir ve bu yüzden bizim için Koronavirüsü ortaya çıkarır.  Krizin içsel anlamı budur.

Küresel bir dünyada yaşıyoruz ve salgın, küresel bağlantımızın tehlikelisini açıkça ortaya koyuyor. Bununla birlikte, başka seçeneğimiz yok: insani gelişme bizi, bağlantımızın ve birbirimize tam bağımlılığımızın farkındalığına  getirir.

Salgını engellemeye çalışan ülkeler, kendilerini kapatmaya ve bağlantıları kopararak insanları izole etmeye çalışıyorlar.  Ama sonuçta, bunun imkansız olduğunu anlayacağız çünkü bununla kendimizi ilkel zamanlara dönüyormuş gibi sefil bir yaşama mahkum ediyoruz.

Nefret Olmadan Sevgi Mümkün Müdür?

Soru: Eminim ki dünyadaki öğrencilerinizin yüz binlercesi sizin için nefretten arınmış bir sevgi hissediyor.

Öğrencilerin öğretmenlerine karşı olan sevgisi kurallara aykırı bir durum mudur? Böyle bir format, öğrencilerin öğretmenleri nefretsiz sevdikleri Sufizm’de bulunmaktadır.

Cevap: Nefret olmadan sevgi mümkün değildir. Eğer sizler sadece sevgiyi hissederseniz, bunun anlamı sizler henüz bu sevginin içinde ortaya çıkmamış olan nefretin olduğunu fark etmemişsinizdir. Her duygu birlikte olmalıdır.

Nasıl ki, doğada negatif moleküller olmadan pozitif moleküller olmazsa; her zaman birbirlerinin zıttı moleküllerin olması gerekir ve bu doğrultuda bağlanırlar. Bu bizimle ilgili de aynıdır. Nefret sevginin yanı sıra ifşa olmalıdır. Bizler sevgiyi, nefretin üzerine inşa ederiz.

Dahası, bizler bu nefrete karşı korkusuz olmalıyız çünkü bu bizlerin tekrar eden uzaklığımızın ve yakınlığımızın göstergesi haline gelecektir. Bu yüzden bizler birbirimizle güçlü bir yakınlık içinde olacağız.

Yorum: Ama öğretmene karşı nefret olabileceğini düşünmek bile bir saygısızlıktır.

Benim Yanıtım: Sizi temin ederim ki bu mevcuttur. Bu ne zaman ortaya çıkacak biliyor musunuz? Sizler ilerledikçe, çok geçmeden öğretmenden talepleriniz olduğunu, ona katılmadığınızı, ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüz şeyi almak için onu tam anlamıyla sarsmaya hazır olduğunuzu ve vermediğini hissedeceksiniz. Bu olacaktır.

Sevgi ve Nefret—Ayrılamaz İkili

Soru: Eğer sevgi ve nefret birbirlerine bağlı ise bizler, nefret olmadan sevgiyi son ıslahta nasıl algılayacağız?

Cevap: Son ıslahta, birbirinin tamamen zıttı olumsuz ve olumlu güçler mevcuttur ve bu nedenle birbirlerinin varlığını tanımlarlar. Karanlık olmadan ışık, nefret olmadan sevgi olamaz. Eğer bizler yükselirsek, hem nefret hem de sevgi bizim içimizde önemli ölçüde artacaktır. Bu irdelenmelidir.

Soru: ‘’Mutlak sevgi’’ gibi bir kavram var mıdır?

Cevap: Mutlak sevgi, mutlak nefretin üstünde mevcuttur.

Bu, sizler bütün olumsuz nitelikleri ortadan kaldırmak istediğinizde sadece olumlu olanların kalacağının varsayıldığı bizim dünyamıza benzemez. Bu koşulda, olumlu nitelikler de aynı şekilde yok olacaktır çünkü biri olmadan diğeri olamaz, eksiler olmadan artıların olamayacağı gibi veya proton olmadan elektronun olmayacağı gibi. Aynı anda, ya iki hareketli sistemin ya da zıt niteliklerin veya cisimlerin olduğu bir sistemin olması gerekir.

Yeni Bir Dünyanın Doğumu

Koronavirüs Krizinden Sonra Bekleyebileceğimiz Yeni Pozitif Realite

Belirsizlik, korku ve kaygı, şimdi koronavirüs pandemisi ile tecrübe ettiğimiz gibi, insanlar ani ve zorlayıcı bir değişiklik ile karşı karşıya kaldıklarında, büyük salgının temsilcileridir, ancak salgın aslında derin bir olumlu değişimin başlangıcıdır. İbranice’deki mashber (kriz) kelimesi “doğum yeri” anlamına gelir. Bu arıza aslında yeni bir şeyin başlangıcına işaret ediyor.

Benzer şekilde Hipokrat’ın çalışmalarında “kriz” terimi bir hastalığın sonuna atfedilirdi. Yeni bir başlangıcı deneyimlemek için, doğum sancılarında olduğu gibi acı verici ve dramatik olabilecek bir geçiş sürecinin üstesinden gelmemiz gerekiyor. Dünya, insanın doğaya karşı tutumuna artık dayanamayacağı için COVID-19 tarafından insan toplumunun olası her alanında ortaya konan güçlü daralmalar ile başa çıkıyor.

Yaratılışın Amacı

Yaratılışın planı, insanlığı yeni bir varoluş seviyesine yükseltmektir. Böylece, şu anda insanlığı etkileyen darbeler aslında kendisini korumak ve iyileştirmek için doğadan gelen muazzam güçlerdir, bize neyi yanlış yaptığımızı gösterir: başkalarının zararına sadece kendimizi önemsemek- yanlış yönlendirilmiş bir insan egosu. Doğanın mesajını, onu yanlış kullanıp ve sabote etmek yerine, hepimizin ait olduğu ekosistemin ayrılmaz bir parçası olmaya çalışarak anlayacağız.

Şimdi dayanılmaz bir durum olarak algıladığımız şey aslında, sadece ekolojik olarak değil, aynı zamanda finansal olarak da uzun süredir biriktirdiğimiz çok sayıda krizin birden fazla düzeyde toplanması ve yoğunlaşmasıdır; çiftler, aileler ve insanlar arasında; hayatımızın her alanında. Salgın tesadüfen gelmedi, bir amaca hizmet ediyor: doğaya zarar veren kopuk ve dengesiz ilişkilerimizi tedavi etmek.

Önceliklerimizi Yeniden Düşünmek

Dünyamızı 12 saat çalışıp, bir ileri bir geri işe gidip gelerek modern dünyanın kölesi haline gelecek şekilde inşa ettik. Çocuklar ebeveynleriyle neredeyse hiç zaman geçirmiyorlar. Hükümetler para bastı, borç yarattı ve toplum gereksiz ürün yığınları yarattı. Virüsün ortaya çıkması bizi bu dünyada sahip olduklarımızı incelemeye ve şu soruya kafa yormaya zorladı: Ne için yaşıyoruz? Para kazanmak için mi? Yoksa çocuk sahibi olmak ve ölmek için mi? Cevapları bulmak için bir değerlendirme sürecinden geçmek durumundayız.

Yeni bir realiteye geçişin hafif ve kolay olacağını düşünmek saflık olurdu, fakat geçiş mutlaka olmalı. Küresel ekonomi çökmeye mahkum olabilirken binlerce hayat kaybediliyor. Bu nedenle, bu koşullarda ufukta ışığı öngörmek zor. Zaten binlerce yıl önce, Kabala Bilgeliği, bu zamana özel bir zaman, egoist gelişimimizi aştıktan sonra önemli değişikliklerin ifşa olacağı bir dönem olarak değindi, sonunda bizi olağan üstü bir yenilemeye götüren bir zaman. Kabalist Yehuda Aşlag’ın (Baal HaSulam) yazdığı gibi: “Akıl nelerden geçtiğini görür ve gelecekteki tutumunu ıslah eder.” (Son Nesil Yazıları)

Mevcut krizin sonucu ne olacak? Benim umudum, hayatta gerçekten neyin önemli olduğunu daha net görebileceğimiz şekilde daha bilge olmamız. Ayrıca umuyorum ki, günün sonunda bunun herkes için olumsuz sonuçları olacağının farkındalığı nedeniyle, içinde başkalarını kişisel kazanç elde etmek için istismar etmekten ve çevreye zarar vermekten tatmin olmayacağımız, yeni ve daha dengeli bir dünya düzenleyeceğiz. Bu olumlu dönüşüm, bu yeni gerçekliğe kademeli bir adaptasyon süreci gerektirecek ve her birimizden, tamamen birbirine bağlı bir toplumun inşasına aktif olarak katılmamızı talep edecektir. Nasıl? Her şeyin birbirine bağlı olduğu doğanın niteliklerini inceleyerek ve kopyalayarak, tüm parçaların tüm sistemin refahı için gerekli besinleri ve bilgileri değiştirdiği dengeleşimlerde ve karşılıklı ilişkilerde var olarak.

Kriz, tek bir sistemin, tek bir mekanizmanın parçaları olarak hissetmeye başladığımız o farkındalık seviyesini edinmemize yardımcı oluyor. İçinde var olduğumuz dairesel yapı dahilinde, ancak birlikte yeni bir realite, daha yüksek, pozitif bir insanlık derecesi doğurabiliriz.

“Koronavirüs ve Hayatın Değeri” (Thrive Global)

Kendimizi vicdanlı, ahlaki insanlar olarak düşünmeyi seviyoruz. Ancak COVID-19 veya Koronavirüs Hastalığı, gerçek doğamızı ortaya çıkarıyor: Bencil özümüzü.

2019, Latin Amerika’daki Dang humması için rekor bir yıl oldu. Yaklaşık 3 milyon insan enfekte oldu ve 1.500 kişi öldü. Hastalık her yıl daha fazla can alıyor, ancak Latin Amerika dışında hiç kimse bunu bilmiyor. Neden? Çünkü o Latin Amerika ve Batı’nın gözünde, Latin Amerikalıların hayatı Batı Avrupalıların veya Kuzey Amerikalıların hayatlarından daha az değerlidir. Eğer bizler Latin Amerika’ya, Batı Dünyasında kendimize değer verdiğimiz şekilde değer verseydik, medya buna yeterince yer verirdi.

Aynı şekilde Koronavirüs, Çin toprakları içinde kaldığı süre zarfında çok az ilgi uyandırdı. Virüs Çin’de 100.000 insanı hatta bir milyon insanı öldürseydi, ancak diğer ülkelere geçmeseydi, gerçekten endişelenir miydik? Koltuklarımızda rahatsız bir şekilde oturmamız için ne gerekir? Cevap bir sayı değildir, hastalığa yakalananların kimliğidir.

Kendimizi vicdanlı, ahlaki insanlar olarak düşünmeyi seviyoruz. Ancak COVID-19 veya Coronavirus Hastalığı, gerçek doğamızı ortaya çıkarıyor: Bencil özümüzü. Bu nedenle dünya, koronavirüs hakkında sadece dünyanın geri kalanına yayıldığı zaman paniklemeye başladı; bu hayatımızın üzücü gerçeğidir.

Virüsten İki Ders:

Şimdiye kadar, koronavirüs bize çok önemli iki ders verdi:

Hepimiz doğanın gözünde eşitiz. Zengin ya da fakir, efendi ya da hizmetçi olsanız da, küçük mikrop daha az umursayamazdı; sizleri aynı şekilde vuracaktır.

Hepimiz karşılıklı olarak bağlıyız. Mikropu bir kişiden diğerine geçiriyoruz ve bir kişinin sorumsuz davranışları, istemeden de olsa, diğer insanların hayatlarına ve diğer birçok kişinin acısına ve ıstırabına neden olabilir.

Virüsün bize öğretmeyeceği şey, bu olumsuz bağımlılığın nasıl pozitif hale getirileceğidir. Bunu, yeni bir yaşam paradigması inşa etme çabalarımızla, kendi başımıza öğrenmemiz gerekecek. Çabalarımızı, hayatı sadece kendimizden ziyade herkes için iyileştirmeye odaklarsak ve çoğu zaman başkalarının adına olursa, çevremizi, sosyal ve ekolojik olarak dönüştüreceğiz.

Pandemi, kendimiz için yeni bir bakış açısı geliştirmemiz, başarıyı başkalarına karşı bir zafer olarak değil, bir bütün olarak toplumun güçlendirilmesi olarak hayal etmemiz için bir fırsattır. Doğru, bu düşünce doğamıza aykırıdır ama doğanın kendisi bugünlerde bizim doğamıza karşı çıkmaktadır, bu yüzden geniş bir perspektiften bakmaya başlasak iyi olur. Düşünme biçimimizi değiştirmezsek, realite bizi buna zorlayacaktır ve çok daha acı verici şekilde.

Koronavirüs hastalığı, sosyal ve ekolojik düzeylerde karşılıklı olarak sorumluluk almaya istekli olana kadar, insanlığın başına gelecek bir çile akışının başlangıcıdır. Virüsün birbirimize karşılıklı önem vermemiz için bir test olduğunu anlamak çok fazla zaman almaz. Çin’in salgının başlangıcında nasıl davrandığına bakın, virüsün büyük bir sorun olmadığını iddia ederek ve yayılma aşamasında herkesi karantinaya alarak virüsün yayılmasını nasıl yavaşlattığını görün. Ve bu işe yaradı. İtalya’nın tehlikeyi ilk başta nasıl kaçırdığını ve felaket sonuçlarına bakın.

Şimdi zorunlu olarak karşılıklı sorumluluğu bir sonraki seviyeye taşımalı ve meyvelerini toplamaya başlamalıyız. Toplumu virüsten iyileştirmekten çok daha fazlasını yapabiliriz. Virüsten çok önce toplumlarımızı rahatsız eden yabancılaşma, yalnızlık ve depresyondan iyileştirebiliriz. Tek gereken birbirimizden sorumlu olduğumuzu kabul etme isteğimizdir.

Farklılığa Değer Verin

Karşılıklı sorumluluğu kabul edersek, birbirimizin farklılıklarına değer vermeyi öğreneceğiz. Benzersiz karakterlerimiz artık bizi ayırmayacak; onlar bizi birbirine bağlayacak ve her birimize topluma katkıda bulunmak için, başka kimsenin veremeyeceği benzersiz yollar sunacaklar.

Irk veya cinsiyet eşitliği sorularının soyu tükenecektir çünkü her insan paha biçilmez olacaktır. Hiç kimsenin sahip olmadığı eşsiz niteliklere sahip olan ve bu nitelikleri tüm topluma fayda sağlamak için kullanmaya hazır ve istekli olan bir kişiyi nasıl değerlendirebilirsiniz ki? Bu kişinin Latin Amerika, Çin veya Almanya’dan gelmesi önemli midir? Bu kişinin iyi eğitimli olup olmaması, zengin veya fakir, siyah, beyaz veya sarı olması önemli midir? Hiçbiri önemli değildir. Önemli olan tek şey, o kişinin hepimize verecek paha biçilemez bir armağanı olmasıdır. Bu, karşılıklı sorumluluk içinde yaşayan insanların gerçeğidir.